Türk Tarihi ve Kültür Araştırmaları

Türkçem Benim…

1 15.158

Seda ERTUÇ

“Bayanlar, baylar” dedi program sunucusu. Hoş geldiniz. İçimden, “Ben bayan değilim” dedim. Misafirlerine: “Hanımlar, beyler” diye hitap etmeliydin. Çünkü kullandığın kelimeler o kadar anlamlı ki (!) varlıklarını ancak lavabo kapılarında sürdürüyor. Sunucu beni duydu mu bilmiyorum. Alkışlamadım…

Yanımda oturan küçük bir çocuk, elini tutan adama “Büyükbaba!” diye seslendi. Henüz “bayanlar, baylar”ın sarsıntısını atlatamamışken bu defa da “grandfather” şaşkınlığını yaşadım. Demek “dede” kelimesinin insanın içini ısıtan o manasından da vazgeçmişiz. Buruk bir tebessüm belirdi dudaklarımda. Nineler “anneanne, babaanne” olduktan sonra; dedeler de sonunda “büyükbaba” oldu. Şimdi, Noel hediyeleri daha büyük anlamlar ifade edebilirdi…

“Fastfood” kültürü, aşkları “fast love” yaptığından beri korkuyordum. Bir de Türkçenin “sanal yazışma dili” diye bir şekli oluştuğundan bu yana korkmalıydım. Başımıza gelecekleri tahmin etmeliydim. İçi boşalan yalnızca duygular değilmiş meğer, dilimizin kelimeleri de birer birer göçer olmuş…

Fazıl Hüsnü Dağlarca, Türkçe katında yaşarken “Türkçem benim, ses bayrağım” diyordu. Dün bir haber bülteninde izledim: “Hepimiz sokak köpeğiyiz!” diye bağıran bir sürü bay ve bayan… Bir zaman hepsi Ermeni idi; dün hepsi sokak köpeği oldu. Düşündüm, kılıktan kılığa girmeye bu kadar meraklı olan yurdumun insanı ne yapmaya çalışıyordu. Acaba hepsi ne zaman Türk olacaktı? Hepsi ne zaman ses bayrağım yerlere indiriliyor diye yerinecekti? 

Ana dilim Türkçe… Bana cümle kurmayı, cümle kurarken yeri geldikçe atasözleri ve deyimler kullanmayı, türkülere eşlik etmeyi anam öğretti. Çünkü anam bir köpek annesi, bir kedi annesi yahut başka bir hayvan annesi değildi. O, bir kız annesiydi. Vicdanımın hangi durumlarda hassaslaşması gerektiğini, ne için gerekirse ölebileceğimi de bana anam öğretti. Evet, hayvanları hatta bütün canlıları Yaradandan ötürü sevmeliydik. Eşyayı bile hak ettiği ölçüde sevmeliydik. Ancak onların annesi, atası olarak değil sahibi ya da emanetçisi olarak…

İsimleri Ayşe, Fatma, Emine, Hamide, Zeynep olan bir neslin; ön adları ninelerinden yadigâr, isimleri Tuba, Esra, Seda, Leyla, Canan olan kızlarıydık. Zamanla dünyaya Oben, Aleyna, Lilay,İldan isimli çocuklar geldi. Lügatlerde adlarının anlamını bulamadıklarından mı yoksa duygusuz yaşamak, küçük düşünmek daha kolay olduğundan mı bilinmez anlamsız kişilikler oluştu. Belki de bu yüzden kutsal davaları kavga sandılar. Bir de imla kılavuzlarından, anayasalardan, kitaplardan, kurallardan “kimlikleri” çıkarılınca; sapla samanı ayıramaz oldular.

Ürgüp adı “Kapadokya”, Fırat- Dicle arası “Mezopotamya” olarak zikredilmeye başlandı. Türkçeyi çok iyi kullanan büyük Atatürk “Ordular! İlk hedefiniz Akdeniz’dir. İleri!” derken aslında bugün “Ege” dediğimiz denizi kastediyordu. Sonra ne olduysa bu denizin adı “Ege” oldu. Eskiden bu deniz için “Adalar Denizi” ismi de kullanılırdı. Peki, sonra biz bu ismi ne yaptık? İngilizcedeki “Agean”… Yine bugün “Trakya” dediğimiz yere atalarımız “Paşaeli” derlerdi. Bu kelimeyi tarihin tozlu arşivlerinde bırakıp “Trakya”yı tercih ettik. Kendimizle iftihar etmeliyiz. Batı ancak böyle yakalanır (!)  Oysaki yer adları bir ülkenin tapusudur. Dil, bir milleti millet yapan en önemli unsurlardandır. Dilimizi doğru kullanmayı önemsemeyerek aslında vatanımızı da farkında olmadan başkalarına hediye etmiş olduğumuzu fark ediyor muyduk? 

Bir de Türkçemin tam sekiz kelime grubunu katleden “kuzen” diye ecnebice bir söz var. Uzaktan gördüğüm iki arkadaş birbirlerine yanlarındaki kişileri tanıtıyorlar: “Benim kuzen…” Bu kelimeden sonra düşünüyorum amcamın kızı, dayımın kızı, halamın kızı, teyzemin kızı; amcamın oğlu, dayımın oğlu, halamın oğlu, teyzemin oğlu… Şu kız o çocuğun neyiymiş?  Anlamadım. Tanıştırdığı kişi de anlamadı, eminim. Zaten sunumu da dinleyemedim. Sunucu, bayanlara ve baylara hitap ediyordu… 

Anamın ana dilimle söylediği sözler kulağıma küpe: “Hanım hanımcık” olmalıyım. “Dilime” sahip çıkmalıyım. “Aşk” canım çektiğinde pazardan alabileceğim bir meyve değildir, onu koynumda namusum diye saklamalıyım. Evime “hanım” , çocuğuma “ana” olmalıyım. Her şeyden önemlisi vatana ve millete hayırlı bir evlat olmalıyım. 

Hanımlar, beyler! Türkçe, bizim ses bayrağımız. Dilde birlik, vatana iyilik… İtikadımca budur, en güzel milliyetçilik…

Seda ERTUÇ – Türk Ocakları

1 yorum
  1. Salepli diyor

    Allah Razi olsun çok güzel anlatmışsınız durumumuzu.
    Kısacası bu işte…
    Hanımlar, beyler! Türkçe, bizim ses bayrağımız. Dilde birlik, vatana iyilik; İtikadımca budur, en güzel milliyetçilik;
    Teşekkürler…

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.