TİKA-Araştırmacı
Giriş
Alfabe, bir dildeki seslere dayalı ifadeleri yazıya geçirmek için kullanılan şekillerin bütünü. Bu işaretlerin kabul gören sıralanmış şekli, Çocuklara okuma ve yazmayı öğretmek için hazırlanmış küçük kitap. Bir dilde kullanılan harflerin dışında bir şekil ile gösterilen ses. Harflerin alfabede belirtilen yerine göre diziliş.
Türk dünyası içindeki haberleşme, son yıllarda artmış ve yoğunlaşmış bulunmaktadır. Yıllarca birbirlerinden habersiz yaşamış olan Türkler, derin bir uykudan uyanmış, uzun süren bu derin uykudan sonra, mahmurluğunu ve şaşkınlığını üzerinden atmaya çalışmıştır. Daha önce haberleştiği, dertleştiği sevinç, hüzün ve kederine ortak olduğu kardeşini anlayamamış, kendini de anlatamamıştır. Çünkü “alfabesi değişmiş” dili, dini, örf ve adetleri ile yaşam biçimi saldırıya, asimilasyona tabi tutulmuştur. Uzun süre kardeşler arasına demir duvarlar örülmüş her türlü ilişki ve bağ koparılmıştır.
Türklerde alfabe meselesi, Tanzimat’ı takiben ortaya çıkan eğitimi halka yayma ve gelişen basın alanındaki ihtiyaçları karşılama isteği nedeniyle ortaya çıkmış, o günden bugüne sürekli bir tartışma konusu olmuş, pek çok çalışmada ele alınmıştır. Gerek yayınlarda gerekse tartışmalarda zaman zaman konunun siyasi boyutu ağır basmıştır. Çünkü bir dilin hangi alfabeyle yazılacağı, ilk bakışta dili ve dolayısıyla dil uzmanlarını ilgilendiren bir konu gibi görünse de özü itibariyle siyasi karar gerektiren bir konudur.
Bazı verilere göre dünyada 6900 civarında yaşayan dil bulunmaktadır. Her doğal dil insanlığın ortak mirasıdır; bu nedenle, konuşur sayısına bakılmaksızın, araştırmayı, saygıyı, korunup kollanmayı hak eder. Konuşur sayısı, konuşulduğu toplumun gelişmişlik düzeyi ne olursa olsun, hiçbir dil diğerlerinden dilbilimsel anlamda üstün olmadığı gibi, geri kalmış da değildir. Bir dilin diğerlerinden daha ilkel olduğunu, o dili konuşanların dilleri nedeniyle teknolojik gelişmişlik anlamında geri kaldığını gösteren bir örnek de yoktur.
Dünya nüfusunun büyük bir bölümü çok dillidir. Tarihte, günümüzdekinden çok daha fazla dil olduğu, bir kısmının yok olduğu bilinmektedir. İnsanlar farklı dilleri konuştukları için çatışmazlar; başka nedenlerle çatışmalar olduğu zaman dil bir araç olarak kullanılabilir. Dil, çatışma nedeni olsaydı, bugün barış içinde yaşanan bir ülke bulmak mümkün olmazdı. Alfabe konusu, Türk dünyasında hala siyasi veya duygusal tartışmalara konu olmaktadır.
Türkçenin, Türkçe dışı kaynaklardan da olsa asırlardan beri izlenebilen süreçte yazı dili ve alfabe açısından büyük bir çeşitlilik gösterdiği kolayca belirlenebilir. Özellikle alfabe söz konusu olduğunda, çeşitliliğin altında yatan nedenlerin çok boyutlu olduğu da görülür. Her doğal dil gibi Türk dili de başlangıcından bu yana sürekli varyantlaşmış ve bu varyantların konuşurları farklı coğrafyalara doğru sürekli göç halinde olmuştur. Doğal olarak bu göçler, insanlığın siyasi ve kültürel gelişimi içinde farklı anlamlarda, farklı boyutlarda gerçekleşmiştir. Coğrafi uzaklık başlı başına bir varyantlaşma nedeniyken, farklı coğrafyalarda karşılaşılan kültürlerle girilen ilişkilerin sonuçları da buna eklenmelidir.
Ekonomik, siyasi, sosyo-kültürel nedenlerle bilinçli olarak uygulanan dil politikaları da dillerin geleceğine yön verebilmekte, alfabe seçiminde en önemli veya belki tek neden olarak görünmektedir.
Türklerin, Orta Asya’dan Anadolu’ya doğru serüveninde değişen tek şey yaşadıkları yer olmamıştır. Diğer kavimlerle olan etkileşimler sonucunda konuştukları dil, kullandıkları alfabe ve dini inanışlarında değişimler görülmüştür. Özellikle dini inanışların değişikliği dile yabancı kelimelerin ve alfabenin değişiminde en önemli etkendir. Her ne kadar yabancı kaynaklardan ilk Türklerin kültürü konusunda bilgi edinsek de kullanılan alfabeler için Türklere ait ilk yazıtlardan sonra bilgi sahibi olmaktayız.
Tarihi bilinen ve bugüne kadar en eski Türk yazıtı Çoyr yazıtıdır. Bir Kök Türk erinin İlteriş’e katıldığını anlatan yazıt 687-692 yılları arasında dikilmiş ve 6 satırdan oluşmaktadır. Bu yazıt Türklerin bilinen ilk alfabesi olan Kök Türk alfabesiyle yazılmıştır.
Kök Türk edebiyatının en uzun ve mükemmel örnekleri olan Orhun Abideleri; Tonyukuk, Kül Tigin ve Bilge Kağan bengü taşlarından oluşmaktadır. Türk adının, Türk milletinin isminin geçtiği ilk Türkçe metin, ilk Türk tarihidir. Taşlar üzerine yazılmış tarih… Türk devlet adamlarının millete hesap vermesi, milletle hesaplaşması, devlet ve milletin karşılıklı vazifelerini anlatır. Türk nizamının, Türk töresinin, Türk medeniyetinin, yüksek Türk kültürünün büyük vesikası olmuştur. Türk edebiyatının bir nevi başlangıç noktasıdır. Ancak Türkçe yazılı eserlerin Kök Türk döneminde ortaya çıkması, Türk dilinin de bu zamanlarda ortaya çıktığını göstermez. Orhun Abideleri incelendiğinde; yakın anlamlı kelimelerini olması, tekrir sanatının yapılması, belirgin söz kalıplarının olması, deyimlerin kullanılması, kurallı bir diziliş olması gibi etmenler Türk dilinin çok daha eskiye dayandığını göstermektedir. Sadece göçebe yaşantının etkisiyle yazılı eserler verilmemiştir.
Alfabenin Temel İlkeleri
Alfabe bir dildeki seslerin yazıdaki karşılıklarının tamamının adıdır. Alfabe her türlü ayrıntıdan uzak ve pratik olmalıdır. İlkel bir dil olmadığı gibi ilkel bir alfabede yoktur. Her alfabe belirli bir süre içinde kendine yüklenen işlevleri yeterli bir şekilde yerine getirir. Bazı alfabeler bazı diller için çok uygundur. Ancak nihayetinde eski yâda yeni tüm yazı sistemleri eksiktir ve uzlaşmaya dayalıdır. Hemen hemen hepsi konuşmanın yaklaşık bir temsilidir. Kesinlikle tam bir temsili değildir. Yeryüzünde kullanımda olan yaygın alfabetik yazılar birçok belirsizlik taşır. Alfabetik bir yazının ideal olarak belki de bir dilin bütün seslerini karşılaması gerekir ancak böyle bir sistem genel kullanım için son derece hantal ve elverişsiz olacaktır. Bir dilin bütün sesleri ancak uzman dilbilimciler tarafından özel semboller kullanılarak gösterilir. Bu durumda sistemin adı artık alfabe değil transkripsiyondur. Transkripsiyon, ayrıca, farklı dillere ait seslerin gösterilmesinde de kullanılan bir yöntemdir.
Kök Türk Alfabesi
Türklerin bilinen ilk alfabesi olan Kök Türk (Orhun) alfabesi 38 harften oluşmaktadır. Bunlardan 4’ü ünlü, 31’i ünsüz ve 3’ü çift ünsüz sesler için kullanılır. Ünlüler için kullanılan harflerin her biri ikişer ünlüyü karşılamaktadır. Ünsüzler için kullanılan harflerden 20’si kalın ve ince sesler için ayrı ayrıdır. 7’si kalınlık-incelik bakımından nötr harflerdir. 4’ise çoğunlukla ünlü-ünsüz veya ünsüz-ünlü değerindedir. ( ık-kı, ok-ku gibi) Kök Türk alfabesindeki ünlülerin azlığı, ünsüzlerin çeşitliliğiyle telafi edilmiştir. Ünsüz harflerin kalın veya ince biçimlerine göre ünlü harflerin karşıladığı ses belirlenmiştir. Bu sayede kalın ve ince ünlüler birbirine karışmamaktadır. Ancak ünlü harflerin geniş ve dar karşılıkları karışmaktadır. “Kül Tigin” veya Köl Tigin” şeklinde okunmasının sebebi budur.
Kök Türk alfabesinin işaretlerinin çok olmasının sebebi, harflerinden çok heceleri karşıladığı içindir. Kök Türk alfabesinin yazılışı ve okunuşu ise Latin alfabesinin aksine sağdan sola doğrudur.
Kök Türk harfleri çoğunlukla dikey ve çapraz çizgilerden oluşur. Kavisli çizgiler düz çizgilerden daha az kullanılmıştır. Yatay çizgi ise yok denecek kadar azdır. Harflerin bu karakterleri, sert cisimler üzerine kazıyarak yazma tekniğinin doğal bir sonucudur.
Uygur Alfabesi
Uygur döneminde dinin değişmesi alfabeye de yansımıştır. Soğdların işlek el yazısından (kurziv) küçük değişikliklerle alınarak Türkçe için kullanılmış yazı sistemidir. Bu alfabe en çok Uygurlar tarafından kullanıldığı ve bu kültüre ait eserler verildiği için Uygur alfabesi adını almıştır. İlk olarak Türk boylarında kullanılan bu alfabe kesin olmamakla birlikte 9. yüzyılın ortalarında Koço Uygur Kağanlığı tarafından kullanılmış ve yaygınlık kazanmıştır. Uygur alfabesi bu süreçten itibaren bin yıl kadar kullanılmıştır. Bunun temelinde din vardır. Türk olmasa bile Maniheist, ve Budistler için Uygurca ilahiler söylemek dine saygı olarak görülmüştür.
Uygur alfabesinde aslen 14 harf bulunmaktadır. Bunlardan 3’ü ünlü, 11’i ünsüz harflerdir. Türkçe’nin 8 ünlüsü, Uygur alfabesindeki bu 3 ünlüyle (Arapçadaki elif, vav, ye gibi) gösterilmiştir. Bazı harfler birden fazla sesi karşılamaktadır. Örneğin; “b” ile “p”, “c” ile “ç”, “j” ile “z”, “k” ile “g” tek bir harfle gösterilmektedir. Harfler bitişik yazılmaktadır.
Bilenen en eski Uygur alfabesi takriben X. Yüzyıla aittir ve Albert Augostvon Le Coq tarafından Manichaica III, Nr. 8’de yayımlanan TM 432a = U. 40 Fundort Sigle’si ile bilinen bir Uygur sahifesinin kenarında yazılıdır.
Uygur alfabesinin Arap alfabesine benzerliği sadece ünlülerin kullanımıyla sınırlı kalmamıştır. Harflerin kelimenin başında, sonunda, ortasında farklı yazılması ve metinlerin sağdan sola doğru yazılıp okunması diğer benzerlik gösteren hususlardır.
Arap Alfabesi
Türklerin İslamiyet’i kabulünden sonra dile dini kavramlar hızla girmeye başlamıştır. Bu dini kavramların telaffuzu ve doğru yazılışı hususunda ayrılıkları önlemek için Arap alfabesine Karahanlılar döneminde geçilmiştir. Arap alfabesinde bulunan 28 harf, Türkçe’nin ses özelliklerini tam karşılamadığı için dilimize uygun eklemeler yapılarak 31-36 harfle kullanılmıştır. Arap alfabesinde bulunmayan ç, p, j gibi sesleri karşılayan harfler eklenmiştir. Arap alfabesi sağdan sola doğru yazılmaktadır.
Arap alfabesi ünsüz sesler üzerine kurulmuştur. Ünsüzler; kamer ve şemsi olarak ikiye ayrılır. Ünsüz harflerin özelliklerine göre ünlü sesler telaffuz edilmektedir. Bu sebepten ünlü sesler kelimelerde gerekmedikçe gösterilmemiştir. Türkçedeki ünlüler; “a, e” sesleri “elif”, “ı, i”, sesleri “ye”, “o, ö, u, ü” sesleri ise “vav” harfleriyle gösterilmektedir. Kelimenin anlamına, ünsüzlerin kalın veya ince oluşuna göre doğru sesler telaffuz edilir. Ancak bu doğru okuma kısmında oluşabilecek, sorunlar için önemli metinlerde hareke kullanılmıştır. Özellikle Kur’an-ı Kerim okunurken yanlış telaffuz edilmemesi için harekeli halini okumaktayız. Bunun dışında bazı gramer kitapları hareke kullanılarak yazılmıştır.
Arap alfabesinin kullanımı Karahanlı döneminden 1 Kasım 1928’e kadar sürmüştür. Özellikle Osmanlı döneminde Arapça, Farsça ve Türkçe’nin karışımından oluşan Osmanlıca ile birlikte bir bütün oluşturmuştur. Arap alfabesiyle önemli Türk-İslam eserleri verilmiştir.
Kiril Alfabesi
Türklerin Kiril alfabesine geçişi iki şekilde Rusya topraklarında gerçekleşmiştir. Birincisi, Müslüman olmayan Türklere yazı dili oluşturma yoluyla Rus Ortodoks Kilisesi misyonerlerinin titiz ve sabırlı adımlarla, Çarlık Rusya’sında gerçekleşmiştir. İkincisi, yazı dili olan Müslüman Türklerin birlik olmasını engellemek amacıyla olmuştur. Bu hareket, devletin çıkardığı alfabe yasağıyla ve zor kullanılarak komünist dönemde gerçekleşmiştir.
Kiril Alfabesi Türklerin kullandığı alfabeler arasında en çok sesli harf barındıran alfabedir. 38 harften oluşan alfabenin 11’i sesli harftir. Günümüzde kullandığımız alfabemizle benzer noktaları vardır. Soldan sağa doğru okunmaktadır. Kiril alfabesinde bulunan “E” harfi şekil olarak tanıdık gelse de ses değeri olarak “E” ile “İ” karışımıdır. Kiril alfabesi de kullandığımız diğer alfabeler gibi Türkçe’nin özelliklerine göre düzenlenerek kullanılmıştır. “K” harfi Türk Cumhuriyetleri ve topluluklarının kullandığı alfabelerde yer alır. Gırtlaktan çıkan ve “Q” sesine oldukça yakın olan kalın bir “K” sesi olarak okunur ve söylenir. “X” harfi Tatarca’da ve Azerice’de kullanılır. Boğazdan gelen gırtlaksı bir “H” sesidir. Normal “H” sesinden biraz daha sert ve hırıltılıdır. Azericenin resmi harflerinden birisidir. İç ve Doğu Anadolu ağızlarında sıklıkla rastlanır. “H” sesi Kiril alfabesinde genizden çıkartılan “N” ve “G” karışımı bir sestir. Eski Türkçe’den itibaren kullandığımız (günümüz Türkçesi haricinde) “n” sesinin karşılığıdır. Eski Türkçe’den kalma metinlerde “Tenri” kelimesi çok sık geçtiğinden bu sesle karşılaşmaktayız.
Latin Alfabesi
Arap alfabesinin Türkçe’nin yapısına uymaması Latin alfabesine geçişin önemli nedenlerindendir. Arap alfabesi ünsüz harfler üzerine kuruludur. Ancak Türkçe ünlü harflerin ön planda olduğu bir dildir. İlk Türkçe metinlerden günümüz metinlerine kadar kalınlık-incelik uyumuna uyan kelimeler kullanılmıştır. Ayrıca Arap alfabesinin farklı şekillerde telaffuzu, kelimelerin bağlama göre okunması, Türkçede tek bir sesi karşılayan birden fazla harfin bulunması önemli nedenlerdendir.
Latin alfabesi temel alınarak hazırlanan günümüz Türk alfabesi, 1 Kasım 1928’te kullanılmaya başlanmıştır. Bu alfabede 21’i ünsüz 8’i ünlü olmak suretiyle 29 harf bulunmaktadır. Latin alfabesinde bulunmayan Türk dilinin yapısına uygun “ç, ş, ğ, ö, ü”, harfleri eklenmiştir. Bununla birlikte Latin alfabesinde bulunan “I-i” harfinin yanında “ı” ve “İ” şekilleri de kullanılmaya başlanmıştır. Ayrıca dilimize uygun olmayan “q x, w” Latin harfleri de kullanılmamıştır. Günümüz Türk alfabesi soldan sağa doğru yazılmaktadır. Türkçenin özelliklerine uygun hazırlanan bu alfabede telaffuz sorunu ortadan kalkmış ve günümüz formunu almıştır.
Türkiye Dışındaki, Türk Dilleri ve Alfabe
Türk dili, ne SSCB öncesinde varyantsız bir bütündü ne de SSCB içinde yaratılan Türk yazı dili sayısınca varyanta sahipti. 20. yüzyıla gelmeden önce zaten yakut, Çuvaş, Karaim ve Doğu Türkistan’daki Yeni Uygur yazı dilleri mevcuttu; Türkmen, Azeri, Tatar, Kazak ve Özbek yazı dillerinin de temelleri atılmıştı. Ancak SSCB içinde, zaten var olan kimi dilsel farkların ve etnik kimliklerin öne çıkarılmasıyla konuşma varyantları da yazı dili haline getirilmiştir. Birbirine çok yakın olan Kırgızca, Karakalpakça, Nogayca örneğinde olduğu gibi, Sesçil Latin alfabesi de Arap harflerinin örttüğü söyleyiş farklarının yazıya yansıtılmasına yardımcı olmuştur. Yazı dil olan Türk dillerinin sayısı 1980’den sonra Tofaca (eski Karagasça) ile Yakutçanın diyalekti olan Dolgancanın yazı dili olmasıyla, yirmiyi geçmiştir.
SSCB’nin kuruluşuna kadar Arap harflerini kullanmış olan Müslüman Türk halklarının Latin alfabesine geçiş girişimi Çarlık Rusya’sının yıkılmasının hemen ardından başlamıştır. Gerekçe olarak Doğu ile Batı, İslam kültürü ile diğer kültürler arasındaki duvarları kaldırma isteği gösterilmiştir. Bunun yanında, Arap harflerinin kullanılmaya devam edilmesi ya da Arap harflerinde düzenleme yapılması da öneriler arasındaydı. Ancak alfabe değişikliği pratik ve pedagojik olmanın yanında toplumsal ve kültürel boyutları da olan bir değişiklikti ve bu dönemde uluslararası demiryolu ulaşımında, posta ve telgrafta iletişimde Latin harfleri kullanılıyordu.
1926’da Bakü’de toplanmış olan SSCB 1.Türkoloji Kongresi, SSCB’de konuşulan bütün Türk dillerinin Latin alfabesi ile yazılması kararını almıştı; “Birleştirilmiş Yeni Türk Alfabesi (Yanalif) adıyla yeni bir alfabe hazırlanıp yayınlanmış ve bu karar birkaç yıl içinde uygulamaya konulmuştur.
Kazan Tatarları arasında okur-yazarlık oranının yüksek ve basın-yayıncılığın gelişmiş olması Latin harflerine karşı direnişin diğer Türk topluluklarından daha güçlü olmasına neden olmuştur. 1 Kasım 1928’de Türkiye’de Latin harflerine geçilmesi onlarında direncine son vermiştir.
Bulgaristan Türkleri, Türkiye’deki yazı devriminden sonra, yeni yazıyı Türkiye dışında kabul eden ilk Türk topluluğu olmuştur. Ancak 1928’den sonra Latin harflerini kesintisiz kullanabilen yalnız Türkiye Türkleri olmuştur. 1940’lı yıllarda, SSCB içinde tek alfabeye, Kiril alfabesine geçmiştir. Yalnız Ermenistan, Gürcistan gibi nadir ülkeler kendi alfabelerini sürdürebilmişlerdir. Bu konu ile ilgili “Türk dünyasında Kültürel Asimilasyon Politikası” adlı çalışmamızda detaylı bilgiler vardır.
1990’lı yılların başında, Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra Kiril harflerini değiştirme konusu gündeme gelmiştir. Ancak tek alternatif Latin harfleri değildir. Arap, hatta Orhun yazısı bile bir seçenek olarak tartışılmıştır. Latin harflerini savunanların bir bölümü, 20. yüzyılın başında Türk toplulukları tarafından kullanılmış olan ortak Latin alfabesini, bir kısmı bunun ek yapılmış biçimini, bir kısmı da birkaç harf ekleyerek Türkiye Türkçesinin yazımında kullanılan Latin alfabesini önermiştir.
Ancak 20. yüzyılın başındaki Latin harflerine geçme tartışmalarında olduğu gibi, yüzyılın sonundaki tartışmalarda da asıl sorun, alfabe seçiminin siyasi tercihlerin bir uzantısı olmasıdır. Bağımsız Türk Cumhuriyetlerinde üç siyasi görüş öne çıkmaktadır: 1. Rusya yanlısı görüş, 2. İslam yanlısı görüş, 3. Batı dünyasıyla birleşmeyi isteyen görüş. Taraflar, bunun sonucu olarak Kiril, Arap ve Latin harflerini öne çıkarmaktadırlar. Doğal olarak süreci etkileyen başka sebepler de vardır. Alfabe değişikliği her şeyden önce ekonomiler için büyük bir mali yüktür ve bağımsızlıklarını yeni kazanmış olan bu cumhuriyetlerin ekonomileri bu yükü kaldırmakta zorlanmaktadır. Söz konusu ekonomilerin Rusya’ya bağımlılığı da alfabe değişikliğine karşı ciddi bir direniş oluşturmaktadır. Bir başka ve çok önemli etken de bu değişikliğin son elli yılda yazılmış eserleri toplumlara unutturma tehlikesidir. Üstelik bu son elli yıl, Türk Cumhuriyetlerinde yazılı kültürün en üst düzeye ulaştığı dönemdir.
21. yüzyılın başında alfabeyle ilgili dikkat çekici bir durum da Doğu Blokunun dağılması sonucunda bağımsızlıklarını kazanan Türk Cumhuriyetlerindeki alfabe değişikliği talepleridir. Yukarıda da belirtildiği üzere, Türk Cumhuriyetlerinin, bağımsızlıklarını kazandıktan sonra ortak bir Türk alfabesi geliştirme yönünde gayretleri olmuş, daha öncede sözü edildiği üzere alfabeyle ilgili hususları görüşmek üzere çeşitli akademik, yarı akademik toplantılar yapılmıştır olup bir sonuca varılamamıştır.
Türkler, Eski Türk yazıtlarından günümüze bağlı oldukları kültür çevresine, girdikleri dinlere göre çok çeşitli alfabeler kullanmışlardır. Bu alfabelerin hemen hemen her biri çeşitli yönlerden Türkçenin seslerini göstermekte yetersiz kalmıştır.
Üzülerek belirtmeliyim ki bugün, her geçen günden daha fazla dilimize uydurukça kelimeler girmekte, o güzel Türkçemiz bozulmakta ve gittikçe kirlenmektedir. Türk Dili’ni çok iyi kullanan edip ve şair Necip Fazıl Kısakürek de uydurma dil hakkındaki hassasiyetini şu dörtlük ile dile getirmektedir.
Ruhsal, parasal, soyut, boyut, yaşam eğilim,
Ya bunlar Türkçe değil yahut ben Türk değilim!
Oysa halis Türk benim; bunlar benim işgalcilerim,
Allah Türk’e acısın yalnız bunu dilerim.
Türkçe tarihte farklı alfabelerle yazılmıştır. Türklerin Türkçeyi yazmak için kullandıkları ve büyük metinler ortaya koydukları alfabeler sırasıyla Orhun, Uygur, Arap, Latin ve Kiril alfabeleridir. Günümüzde Türk dillerinin yazımında Latin, Kiril ve Arap harfleri kullanılmaktadır. 11. – 20. yüzyıllar arasında Arap harfleri, doğudaki büyük Türk dili Çağatayca ile batıdaki büyük Türk dili Osmanlıcayı birbirine bağlamıştır. Sözlü iletişimin mümkün olmadığı durumlarda bile, konuşma dilindeki farkları örten Arap alfabesi ve ortak söz varlığı ögeleri sayesinde bu iki dilin eserleri kısmen karşılıklı anlaşılır durumdaydı.
Sonuç
Bugün, dünyada yaklaşık üç yüz milyonun üzerinde nüfusa sahip olan Türk milleti XIX-XX. asırlarda Doğu ve Batı’da, siyasi ve coğrafi yönlerden büyük bir tahribata maruz kaldı. Savaşlar, işgaller ve baskılar neticesinde, sosyal ve kültürel yönlerden, tesiri günümüze kadar devam edecek olan önemli bir asimilasyona uğratıldı. Alfabeleri birkaç defa değiştirildi, dilleri bozuldu, hem tarihleri hem de birbirleriyle irtibatları kesildi, araya demir duvarlar örüldü. Bunun neticesinde aralarında konuşamaz, anlaşamaz, yazışamaz hale geldiler. Detaylı bilgi, “Türk Dünyasında kültürel Asimilasyon Politikaları I. II”, adlı çalışmamızda mevcuttur.
Türk dünyasında alfabe kullanımının büyük sarsıntılar geçirdiği 20. yüzyılın başındaki ilk hareketlerde Türk dünyası, Türkiye Türkçesi de dâhil olmak üzere büyük ölçüde Latin alfabesine geçmiştir. Ancak bu alfabe günümüze kadar kesintisiz olarak sadece Türkiye Türkçesinin yazımında kullanılabilmiştir. Eski SSCB içindeki Türk dilleri önce Latin harflerine geçmişlerse de 1940’lardan itibaren Kiril alfabesine yönlendirilmişlerdir. Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra Latin alfabesine geçme çabaları görülmektedir.
1990’da Sovyetlerin dağılmasından sonra Türk Cumhuriyetlerinde ortaya çıkan ortak Latin alfabesine geçme çabaları, yapılan çalışmalar sonucunda Türkiye, Türk alfabesinin esas alınarak 4 harfle genişletildiği ortak Latin alfabesine geçme konusunda öncülük yapmıştır. Ancak ortak alfabe oluşturma çabası Türk alfabelerine harf ekleme amacı taşımıyordu. Türkiye Türkçesi dışında, Latin alfabesine geçmek isteyen Türk dilleri, bu 34 harfli alfabe içinden gerekli harfleri alıp kullanabilecektir. Türkçenin mevcut harfler dışında bir harfe ihtiyacı olmadığı için Türkçeye harf eklenmesine gerek yoktur.
Alfabe ve alfabeyle ilgili konular yazının olduğu her dilde sürekli gündeme gelmektedir. Türk dünyasında alfabe birliği tartışmaları günümüze kadar sürüp gelmektedir.
TİKA-Araştırmacı
Merhaba.
TİKA Araştırmacısı olduğunuzu vurguluyorsunuz. AMA
1-Türk alfabesi olarak verdiğiniz tablo uydurma bir tablodur. Harfler dışında doğruluğu yoktur. Birisi Latin alfabe gibi tasarlamış ve özellikle yayılmaya devam ediyor. Gerçek tablo (https://en.wikipedia.org/wiki/Old_Turkic_script) her yerde olmasına karşın siz hala bu uydurma tabloyu burada saklıyorsunuz. Bu art niyettir.
2- Kiril alfabesi olarak verdiğiniz tablonun Kiril ile uzaktan yakından ilgisi yoktur. Bu tablo eski Güney Arap yazısının tablosudur. (https://en.wikipedia.org/wiki/Ancient_South_Arabian_script)
Lütfen bu yanlış bilgileri düzeltiniz.