Dernekler aynı ülkü, bilim, düşünce, görüş ve/ya iş çevresinde olan kişilerin, bilgilerini, görüşlerini, güçlerini birleştirmek için oluşturdukları, kazanç maksadı gütmeyen gönüllü toplum kuruluşlarıdır. Onların erekleri, çalışma konuları, üyeliğe alınacak olanlarda arayacakları nitelikler ve yönetim yapıları, kurulurken hazırladıkları ve ilgili resmi kuruma sundukları “tüzük” ile belirlenir. O tüzük kurulan derneğin “Anayasa’sıdır”. Dernek, çalışmalarını o tüzükte belirtilen esaslara göre düzenler, tüzükte belirtilen ögelere göre örgütlenir.
Dernekler ereklerine ve uğraşı alanlarına göre bilim dernekleri, ülkü dernekleri, düşünce dernekleri, meslek dernekleri gibi çeşitliliklerde olabilirler. Onlar, tüzüklerinde belirlenmiş ereklere uygun çalışmalar yaparlar, bilgi üretirler, üretilmiş yeni bilgi ve ustalıkları üyeleri ile paylaşırlar. Onların bazısı üyeleri ile tartışarak yeni bilgi ve görüşler oluşturmağa çalışırlar. Çalışma alanları ile ilgili sorunları raporlar hazırlayarak ilgili kurumların bilgi ve ilgisine sunarlar. Böylece onların resmi bir nitelik kazanmasına ve çözümlenmesine katkı sağlarlar. Bu bakımdan dernekler, toplumların kaçınılmaz, gönüllü kuruluşlarıdırlar[1].
Türkiye’deki dernekler, özellikle II. Meşrutiyetin ilanından sonra kurulmağa, gelişmeğe başladılar. Türk milliyetçiliği ülküsüne bağlı aydınlar da, ülkü ve düşünce temelinde etkinlik gösteren dernekler kurmağa o yıllarda yöneldiler.
Milliyetçi dernekler, Türk milliyetçiliğini benimseyen ülküdeşleri çatıları altında toplarlar. Oralarda bir yandan milliyetçi gençler yetiştirilmeğe çalışılırken bir yandan da milliyetçiliğe aykırı, Türklüğe zararlı akımlar ile düşünce yoluyla mücadele edilir. Bu hedefe ulaşmak için bilgi şölenleri, seminerler, açık oturumlar, konferanslar, açık hava toplantıları, yürüyüşler vb. düzenlenir; bildiriler, kitapçıklar, kitaplar yayımlanır.
Bu tür derneklerin ilki, 1908’de kurulmuş olan Türk Derneği’dir. Ardından, 1911’de Türk Yurdu Cemiyeti, 1912 yılında da Türk Ocağı kurulmuştur. Bunların ilk ikisi kısa ömürlü olmuş, sonuncusu olan Türk Ocağı ise, zaman zaman uğradığı uzun veya kısa kesintilere rağmen, varlığını günümüze kadar sürmüş ve şimdi 100 yıla ulaşmanın mutluluğunu yaşamaktadır. Ne var ki, Türk Ocağı’nın, 1931 yılında kendisini feshetmek (kapatmak) zorunda bırakılması, ülkücü düşünce dernekçiliği alanında büyük bir boşluk yaratmıştı. O dönemdeki toplumsal etkinliklerin, Türk Ocakları’nın kapatılmasının ardından, iktidardaki tek siyasi partinin organı olarak kurulmuş olan Halkevleri’nde gösterilmesi zorunluluğu ortaya çıktı. Bunun sonucu olarak, Türkiye’nin demokrasi (çok partili hayat)a geçiş yılı olan, 1946’ya kadar ülkü-kültür dernekleri kurulmadı.
Türk milliyetçiliğinin kâbus dönemi sayılan 1944-1945 yıllarının etkisi hafifledikten ve “Cemiyetler Kanunu”1945’te değiştirildikten sonra, milliyetçi gençlik yoğun bir “dernekleşme” sürecine girdi. Önceki yıllarda yalnızca dergicilikle sürdürülmeğe çalışılan ülküyü oluşturma, geliştirme ve yayma çalışmalarının yeterli olmadığı düşüncesi ile, o dergiler yanında, Türk milliyetçiliği ülküsüne bağlı olanların birlikte hareketini sağlamak için, bir kuruluşun çatısı altında bir araya gelmeleri öngörüldü. Böylece milliyetçilerin kendilerini bilgi, duygu ve düşüncelerini, paylaşarak geliştirmelerini; tehlike ve tehditler ile örgütlü olarak mücadele etmelerini sağlamak için, dernekler kurulması düşüncesi ağırlık kazandı. Çok partili hayata geçiş de bunu özendiren bir ufuk açtı. Bunların sonucu olarak, öteki düşünce derneklerinin yanında milliyetçi gençlik, düşünce ve kültür derneklerinin kurulması hız kazandı. Yurdun birçok yerinde, bu ülküyü paylaşan yerel kültür dernekleri kuruldu. Onlardan başka, yükseköğrenim öğrenci derneklerinden ayrı gençlik dernekleri de kurulmağa başlandı.
Gençlik-kültür derneklerinin ilk örnekleri İstanbul ve Ankara’da görüldü. Özellikle İstanbul’da art arda dört dernek birden kurulmuştu. Bunlar: Türk Kültür Ocağı, Türk Kültür Çalışmaları Derneği, Türk Gençlik Teşkilatı ve Genç Türkler Cemiyeti idiler[2].
Fertlerin içinde doğup geliştirdikleri toplumdan kendilerini soyutlayarak yaşamlarını ve ilişkilerini sürdürmeleri nasıl imkânsız dışı ise, bilgi, beceri ve çabalarını birleştirmeden kimi ortak amaçlarını gerçekleştirmeleri de söz konusu değildir. Gerçekten, “toplumsal yaşayışın beraberinde getirdiği çeşitli gereksinimlerin giderilmesinde kişi tek başına yetersizdir.
Büyük ülkülerin gerçekleşmesi, düşünce akımlarının örgütlenmesi, sosyal yardımın sağlanması, bilim ve sanatın ilerlemesi, insanların bir araya gelmelerini, bilgi, uğraş ve güçlerini sürekli bir şekilde birleştirmelerini gerekli kılmaktadır”.[3] Bu nedenle “aynı düşünceyi paylaşan kimselerin” örgütlenerek olgunlaştıracakları fikirlerini “geniş halk kitlelerine yaymak”,[4] amacıyla ya da farklı “çıkar gruplarının siyasal yapıyı etkilemek için”[5] dernek, sendika ve siyasal parti şeklinde örgütlendikleri görülmektedir[6].
Sunduğumuz bu çalışmanın amacı, ülküdaşların kazanç paylaşma amacı dışında, belirli ve ortak bazı amaçlarını gerçekleştirmek üzere bilgi ve çalışmalarını sürekli biçimde birleştirip örgütleme yollarından biri olan Türkçüler Derneği (daha önce), Türkçüler Yardımlaşma Sandığı’nın bugüne değin bilinmeyen bazı yönleriyle açıklığa kavuşturulmasına katkıda bulunmaktır. Özellikle Türkçülük hareketinin gelişiminde “Türkçüler Yardımlaşma Sandığı” ve daha sonra “Türkçüler Derneği”nin gelişimini, genç arkadaşlara bir kez daha hatırlatmak ve bu gelişim esnasında yaşanılan zorluklardan ders çıkarmaktır.
Türkçülüğün kısaca gelişimine bir göz atacak olursak. Türkçülüğün Tarihi, Türk milletinin tarihi kadar eskidir. Hatta yazılı tarih döneminin öncesinde bile, Türkçülüğün ilk ve kuvvetli belirtileri görülür. Onun için, Türkçülüğün Tarihini incelerken bu “ilk belirtileri” önemle belirmek gerekir.
Türkçülüğün temel dayanakları vatan ve millet sevgisi, milli şuur, milli ülkü, vb. kavramlardır. Ana hedefi ise, Türk milletinin, birlik ve refah içinde, diğer bütün milletlerden güçlü ve bağımsız olarak ebediyete kadar yaşatılmasıdır.
Bu açıdan bakılınca, Türkçülük ülküsünün asli unsurlarını şu şekilde belirtmek mümkündür.
Türk milleti bir ve bütün olmalıdır. Bunun nihai anlamı, bütün Türklerin tek bayrak altında toplanmasıdır.
Türk milleti mutlak surette hür ve bağımsız yaşamalıdır. Hiçbir dış etki, onun varlığını tehdit etmemeli, edememelidir.
Türk milleti, ekonomik bakımdan çok güçlü olmalı, tabiat şartlarına bağlı kalmaktan kurtulmalı ve refah içinde yaşamlıdır. Ekonomik bakımdan güçlü olmak, askeri ve siyasi bakımlardan da güçlü olmanın temel şartıdır. Askeri ve siyasi bakımlardan güçlü olmak ise, bağımsızlığın korunmasında en önemli etkendir.
Türk milletinin bekası, yani varlığının sonsuza kadar devam etmesi, Türkçülüğün temel hedefidir.
Tarih boyunca, bu asli unsurlarda rastlanan her gelişme, aslında Türkçülüğün birer belirtisidir. Onun için, Türkçülüğün Tarihi, bir bakıma, bu belirtilerin toplamı demektir. Türkçülüğün sistemli bir düşünce halini almasına (19. yüzyılın sonu 20. yüzyıl başlarına) kadar olan dönemde bu türlü belirtilere, zaman zaman çok kuvvetli şekilde rastlanmaktadır.
İkinci Dünya Savaşı
İkinci Dünya Savaşı’nın bitmesi ve Türkiye’nin demokrasilerin safında yer bulması, ülkede birtakım hukukî düzenlemelerin yapılmasını gerektirmişti. Bunlar arasında Cemiyetler Kanunu’nun değiştirilmesi de bulunuyordu. Bundan sonra dernek kurmak isteyenler resmî makamlardan izin almak zorunda kalmayacaklardı. Yeni siyasî partiler bu şekilde kurulabileceği gibi derneklerin kuruluşu da izne bağlı olmaktan çıkıyordu. Türk Ocağı’ndan 15 yıl, Kitap Sevenler Kurumu’ndan 6 yıl sonra ilk milliyetçi dernekler bu nisbî serbestlik döneminde ortaya çıkmıştır.
Türk Kültür Derneği
1944-1945 Türkçülük Davası’nda ilk karar Askerî Yargıtay’ca bozulup sanıklar tahliye edilince, o sanıklardan biri olan Hikmet Tanyu Ankara’ya dönmüştü. Tanyu, birkaç arkadaşı ile birlikte Anafartalar Caddesi’nde tek odalı bir yazıhane kiraladı. Ankara’daki Türkçüler buraya geliyor, fikir alışverişinde bulunuyorlardı. Bu görüşme ve bilgi alış-verişlerin sonunda bir dernek kurulmasının yararlı olacağı konusunda görüş birliğine varıldı. Ancak, dernek adının resmî makamlarda kuşku uyandırmaması gerekiyordu. Bunun için, dernek Türk Oyunlarını Derleme ve Yaşatma Derneği adıyla kuruldu. Kurucuları Hikmet Tanyu, Halûk Karamağralı, Selâhattin Ertürk, başkanı ise Samsun Milletvekili Fahri Kurtuluş’tu.
Millî oyunlarımız 1940’larda ihmale uğramış hâldeydi. Bu oyunları hakkıyla öğretecek kurum ve kuruluşlar yoktu. Halk oyunlarının derlenmesi ve uygulanması konularında ciddî çalışmalar yapılamıyordu. Dolayısıyla bu oyunlar gösteri alanına da kolay kolay konulamıyordu. Yeni kurulan dernek, halk oyunlarını iyi bilen ustaları bularak kurslar açtı, burada gençlerin oyunları öğrenmeleri sağlandı. Kursa katılanlar hem Anadolu ve Trakya’nın hem de diğer Türk illerinin oyunlarını öğrenme imkânına kavuştular. Bu çalışmaların sonunda Türk Oyunları Şöleni tertiplendi. Türk Ocağı’nın eski büyük binasında (o sırada halkevi olarak kullanılıyordu) bir hafta süren şölende Azerbaycan, Kırım, Kazan, Özbekistan ve Kerkük halk oyunlarının yanı sıra Anadolu’nun çeşitli yörelerine ait oyunlar da sunuldu.
Halk oyunları kursları ve çalışmaları hafta boyunca devam ettiği için, kültür ağırlıklı etkinlikler ancak pazar günleri yapılabiliyordu. Hâlbuki derneğin asıl amacı bu türlü çalışmalara ağırlık verilmesini gerektiriyordu. Bunun için derneğin amacını ve çalışma yöntemini değiştirmek yoluna gidildi. Baskıcı dönemin izleri gittikçe silinmekteydi. Türkçülük Dâvası kesin olarak sona ermişti. Milliyetçi faaliyetlere set çekilmesi için hiçbir sebep kalmamıştı. 1947 yılında toplanan genel kurulda dernek yönetmeliğinde değişiklik yapıldı, adı da Türk Kültür Derneği’ne dönüştürüldü. Fahri Kurtuluş yeniden başkan seçildi. Bundan sonra ülkü ve kültür faaliyetlerine hız verildi. Gerek dernek merkezinde gerek başka salonlarda seminer, konferans, açık oturum, bilgi şöleni gibi etkinlikler yapıldı. Böylece halkın millî kültür konularına, dış Türklere ve Türklük meselelerine ilgisi çekilmiş oldu. Samsun’da bir şubesi bulunan Türk Kültür Derneği’nin tüzel kişiliği, 1950 yılında Milliyetçiler Federasyonu’na katılmasıyla son buldu.
1946’nın ilk aylarında kurulan bu derneğin tüzüğü Nisan 1946’da yayınlandı ve dernek böylece resmiyet kazandı. Kurucuları Cevdet Akçalı, Turgut Atasoy, Faruk Sükan, Kemal Bozkurt, Asım Salih, Orhan Özil, İhsan Çirkinoğlu idi.
Türk Kültür Ocağı’nın amacı, tüzüğünde şöyle belirtilmişti:
“Türklüğü milletlerarası camiada her bakımdan ileri hâle getirmek için.:
- Türk milliyetçiliğini işlemek ve yaymak. Türk tarih şuuruna dayanan kültür birliği ve hürriyet fikirlerini işlemek ve kökleştirmek,
- Türk kültürünü dil, tarih, edebiyat, güzel sanatlar, halk bilgisi, gelenek, ahlâk, hukuk ve iktisat gibi çeşitli yönlerden incelemek, manasını belirtmek ve fikir âlemine yayarak idamesine çalışmak,
- Türkler arasında içtimaî tesanüt fikirlerini yaymak,
- Türk ahlâk, adap ve geleneklerine uygun yaşamayı ve millî mukaddesata hürmeti telkin etmek,
- Türk kültürüne vaki tecavüzlerle ve milliyetçiliğe aykırı fikirlerle fikir yoluyla mücadele etmek,
- Milliyetçiler arasındaki bağları kuvvetlendirmek,
- Gençliğin kültür ve ahlâk bakımından memleket ve dünya meselelerine aşinalık yönünden örnek Türk milliyetçileri hâlinde yetişmesine çalışmaktır.”
Türk Kültür Ocağı’nın ilk başkanı Ali Hatiboğlu idi. Daha sonraki genel başkanları sırasıyla Bahadır Dülger, Faruk Kadri Demirtaş (Timurtaş), Ali Yörük, Sedat Çetintaş, Turgut Atasoy ve Bekir Berk olmuştur. Ocak verimli bir faaliyet göstermiş, millî konularda toplantılar ve kahramanlık günleri tertiplemiş, Nâzım Hikmet’in affı kampanyasına ve müstehcen neşriyata karşı mücadele etmiş, Mareşal’in vefatı üzerine meydana gelen galeyana öncülük yapmıştır.
Türk Kültür Ocağı, Milliyetçiler Federasyonu’na katılmış, varlığı bu suretle sona ermiştir. Daha sonra kurulan Türk Milliyetçiler Derneği’nin de çekirdeğini teşkil etmiştir.
3 Eylül 1946’da İstanbul’da kurulan bu derneğin kalabalık bir kurucu heyeti vardı: Kemal Şahin, Kemal Göksel, Behram Atamer, Müfit Âdil Çulcuoğlu, Ahmet Mirkelâmoğlu, Rıza Serhatoğlu, Ali Gür, M. Ali Tuna, Necati Balaşoğlu, İlhan E. Darendelioğlu, Celâl Sungur, Doğan Can, Ömer Tekinoğlu, Fethi Gemuhluoğlu, Ziya Işıldak, Namık Tekin Turan, Osman Nedim Tuna, K. Abbas Altunkaş, Bülent Olcay. Derneğin başkanlığını sırasıyla Necati Balaşoğlu, M. Sadık Aran ve Müfit Âdil Çulcuoğlu yaptılar.
Derneğin amacı tüzüğünde şöyle belirtilmişti:
“Millî benliğimizin dünü, bugünü ve yarını için kültür sahasında çalışmak, millî kültürümüzü zayıflatma hedefini güden menfi hareketlere karşı fikir yoluyla kültürümüzü korumaktır. Çalışmaları tamamen ilmî ve tamamen bediî yani akademik çerçeve içinde kalacağı cihetle, cemiyetimizin hiçbir siyasî parti ile alâkası yoktur. Değişmez vasfımız Türkçülük sevgisine dayanarak millî benliğimizin kültür ve kadirbilirlik yönünü geliştirmektir.”
İstanbul’da ilk defa tertiplenen Ergenekon Bayramı, Türk Kültür Çalışmaları Derneği’nin öncülüğünde gerçekleştirilmişti. Bu gösteride hazır bulunan Nuri Killigil o zaman için önemli bir miktar olan 600 lira vererek ilk bağışı yapmıştı. Derneğin tertiplediği toplantılarda Mirza Bala, Cafer Seydahmet Kırımer, İsmail Hâmi Dânişmend, Zeki Velidî Togan, Mükrimin Halil Yınanç, M. Halit Bayrı gibi tanınmış kimseler konuşmuştu.
Bu dernek de Milliyetçiler Federasyonu’na katılmak için kendisini feshetmiştir.
Türk Gençlik Teşkilâtı
Yukarda belirtilen üç derneğin çalışmalarını durgun bulan bir kısım milliyetçi üniversite gençleri daha aktif bir dernek kurmak üzere anlaştılar (1947). Bu derneği Anadolu’da da teşkilâtlandırmayı düşünüyorlardı. Bu gençler Necati Tanrıkulu, İrfan Atagün, Kubilay İmer, Yusuf Ziya İnan, Mehmet Emin Alpkan, Ömer Öztürkmen, Mehmet Metin Ören, Erdoğan Özbenli, Şadi Pehlivanoğlu, Hasan Karahan, Erdoğan Okçu, Gökhan Evliyaoğlu, Cahit Çakmak, Orhan Özer, Tuğrul Önder, Celâl Erçıkan, Remzi Sakarya, Kemal Cabioğlu, Sami Binicioğlu, Arslan Topçubaşı, Galip Erdem ve arkadaşlarıydı.
Türk Gençlik Teşkilâtı, amacını “Türk milliyetçiliğine hizmet, memleket düşmanlarıyla, bilhassa komünistlerle mücadele etmek” şeklinde belirlemişti. Çalışmalarını daha çok gençliğe yönelik yapmaya, lise öğrencilerine kadar yayılmaya önem veriyordu. Diğer derneklerden daha sonra kurulmasına rağmen kısa zamanda büyük ilgi görmüş, Anadolu’da 40’a yakın şube açtığı gibi yoğun faaliyet göstermişti. Mareşal’in ölümü üzerine yapılan protesto hareketlerine katılmış, Nazım Hikmet’in affı için imza toplayanlara karşı mücadele etmiştir. Ayrıca Tanrıdağ dergisini de yayınlamıştır. Dernek faaliyetlerinde sık sık kullanılan slogan “Tanrı Türk’ü Korusun” idi.
Teşkilâtın ilk genel başkanı Necati Tanrıkulu, sonuncusu ise Şadi Pehlivanoğlu idi. Bu dernek de Milliyetçiler Federasyonu’na katılmak üzere kendisini feshetmişti. Bu federasyonu kuran derneklerden biri de Genç Türkler Cemiyeti idi.
Türk Ocağı Yeniden Faaliyette
Türk Ocağı 10 Mayıs 1949’da genel merkezi İstanbul olmak üzere yeniden faaliyete geçti. 1931’de resmen CHP’ne katıldığı için hukukî varlığı sona ermişti. Bu bakımdan Ocak yeni baştan kurulmuş oluyordu. Kurucuları Hamdullah Suphi Tanrıöver, Hasan Ferit Cansever, Burhanettin Develioğlu, Ragıp Nurettin Ege, Cevat Mustafa Emecen, Fethi Erden, Ahmet Tevfik Noyan ve Cemil Behçet Sonsuzoğlu idi.
Türkçü gençler 1946’dan itibaren teşkilatlanmaya girişerek kendi derneklerini kurmuşlardı. Türk Ocağı’nın 1949’daki kurucuları ise CHP’ne katılış döneminden kalma yaşlı Türkçülerdi. Gençler kendi derneklerinin bünyesinde çalışma yaparken -sonra da Türk Milliyetçiler Derneği’nde toplanmışken- Türk Ocağı’nı aktif hâle getirmek ihtiyacını duymuyorlardı. Bu sebeple, Ocak, kuruluşundan Türk Milliyetçiler Derneği’nin kapatılışına kadar olan dönemde etkili bir faaliyet gösteremedi.
14 Mayıs 1950’de yapılan genel seçimler hükûmet değişikliğini getirmiş, Demokrat Parti’nin on yıl sürecek iktidarına başlangıç teşkil etmişti. Demokrat Parti, CHP’ne göre daha liberal; fikir, söz ve vicdan hürriyetine daha saygılı görünüyordu. 1946 ile 1950 arasındaki muhalefet döneminde, 1944-1945’te Türkçülere yapılan işkenceleri ve haksız yargılamaları siyasî propaganda malzemesi olarak kullanmıştı. Bütün bu gelişmeler, Türkçülere, görüşlerini daha rahat biçimde savunacakları ve yayacakları ümidini veriyordu. Arka arkaya çıkarılan dergiler ve daha önce kurulmuş derneklerin bir büyük kuruluş çatısı altında toplanma gayretleri de bunu gösteriyordu. Milliyetçiler Federasyonu 1946-1950 arasında Ankara’da ve İstanbul’da kurulan Türkçü dernekler güçlerini birleştirerek milliyetçiler arasındaki bağları kuvvetlendirmek, fikir mücadelesini daha etkili sürdürmek üzere bir federasyon çatısı altında toplanmak eğilimindeydiler. Bu amaçla 1 Nisan 1950’de İstanbul’da toplanarak Milliyetçiler Federasyonu’nu kurdular. Bu federasyona katılan dernekler şunlardı: Türk Kültür Derneği (Ankara), Türk Kültür Ocağı (İstanbul), Türk Kültür Çalışmaları Derneği (İstanbul), Türk Gençlik Teşkilâtı (İstanbul), Genç Türkler Cemiyeti (İstanbul). Kayseri’de faaliyet gösteren Türk Kültür Birliği de daha sonra federasyona katılacaktı.
Milliyetçiler Federasyonu’nun başkanlığına Bekir Berk seçildi. Berk, başkanlığa seçildikten sonra yaptığı konuşmada şunları söyledi:
“Milliyetçi dernekleri birleştirmek, milliyetçi Türk gençliğini temsil ve komünizme karşı mücadele etmek gayesiyle kurulan “Milliyetçiler Federasyonu” yıkıcı faaliyetler ve bunların başında gelen komünizmle mücadelede müşterek hareket etmeyi zaruri görmektedir. Türk milliyetçileri kızıl emperyalizmi takbih ediyor, bütün insanlara hürriyet ve milletlere istiklâl istiyor… Hürriyet ve istiklâl için çarpışan, vatan ve millet için yaşayan insanlar olarak parolamız şudur: Komünizme karşı birleşelim ve çarpışalım.”
Milliyetçiler Federasyonu, 14 Aralık 1950 günü, İstanbul’da, Şehir Tiyatrosu’nun Tepebaşı’ndaki bölümünde “Mehmetçik Günü” tertipledi. Bu toplantıda Millî Eğitim Bakanı Tevfik İleri, Arif Nihat Asya, Nurettin Topçu ve İsmet Tümtürk birer konuşma yaptılar.
Özellikle basında ve bir kısım gençlik çevrelerinde irtica, ırkçılık, Turancılık konularında gürültülü bir kampanyanın başlatılması üzerine Milliyetçiler Federasyonu Başkanı Bekir Berk imzası ile bir bildiri yayınlandı:
“İrtica ve İnkılâp
Memleketimizde dinî bir irtica hareketi yoktur. Bilakis komünizme karşı en büyük manevi kuvvet olan din şuurunun gelişmesine ve Türk halkının iman ve ibadet hak ve hürriyetlerinin kullanılmasına tahammül edemeyen inkılâp softaları, din ve mukaddesat aleyhtarları ve bunlara kapılan iyi niyetli fakat gafil kimseler bu hareketlere ‘irtica’ diye saldırmakta; mukaddesatına ve dinine bağlı olan namuslu Müslüman Türk evlâtlarını ‘mürteci’ diye lekelemeğe çalışmaktadır.
Irkçılık ve Turancılık
Aynı ihanet zihniyetinin mümessilleri, yabancı dâvaların uşakları ve Türk milletinin düşmanları; bütün Türkleri düşünen, onların kurtulmasını arzulayan ve Türk’e ihanet edenlerin Türk milletini idare etmesini istemeyen vatansever Türk çocuklarını, Türk milliyetçilerini, yine ‘vatan haini’ gibi göstermeye çalışmakta; ‘aşırı sağcılık’ veya ‘ırkçılık ve Turancılık’ ithamı ile Türk milliyetçiliğine, Türkçülüğe saldırmaktadırlar. Tereddütsüzce bildirelim ki memleketimizde Türk milliyetçiliğinin dışında milletimizi parçalayacak mahiyette bir ırkçılık cereyanı ve bugün idareleri altında esir Türk kütleleri bulunan memleketlere sefer açmak suretiyle Türkiye’yi felâkete sürükleyeceği uydurulan bir Turancılık hareketi yoktur.”
Milliyetçiler Federasyonu’nun birinci kurultayı 1 Nisan 1951’de İstanbul’da, Rüstem Paşa Medresesi’nde toplandı. Burası Türk Gençlik Teşkilatı’nın merkeziydi. Kongre başkanlığına, Ankara’daki Türk Kültür Derneği’nin delegesi olarak katılan Isparta Milletvekili Said Bilgiç, başkan vekilliğine Kâmil Özden seçildi.
Nisan 1951’de toplanan birinci kurultayda okunan çalışma raporunda şu hususlara değiniliyordu:
“Bizce kısa faaliyetimizin başarısı manevî cepheden olmuştur. Federasyonumuz milliyetçi bir gençlik hareketinin, mukaddesatına ve millî kıymetlerine bağlı bir Türk gençliğinin mevcudiyetini ispat etmiştir. Hangi maske altında, ne şekilde ve nereden gelirse gelsin milliyet ve mukaddesatına karşı yapılan tecavüz ve taarruzlara yılmadan bir kütle hâlinde mücadele edeceğini ortaya koymuştur. Milliyetçiliğin herhangi bir partinin malı olmadığını, partiler üstü ve particilik dışı bir dava olduğunu; bu dâva için bütün vatanseverlerin bir safta toplanmaları lâzım geldiğini duyurmuştur. Ve nihayet federasyonumuz türlü ithamlara maruz kalan Müslüman Türk çocuklarının koruyucusu ve türlü iftiralara uğrayan milliyetçilik cereyanının müdafi olmuştur. Bugün bir ruh doğmuştur. Bunu kurultayınıza arz ve tevdi etmekle şeref duyuyoruz. Vereceğiniz karar ve direktiflerle milliyetçiliğimizi memleket çapında teşkilâtlandıracak, vatanın aydın ve ışıklı yarınının hazırlayıcıları olarak altın çağımızın kapılarını açacaksınız.” Bu raporda Nurettin Topçu’ya has üslûbun izleri sezilmekteydi.[7]
Federasyon başkanı Bekir Berk, tek kuruluş olmanın yararlarını şöyle özetliyordu: “Federasyonumuz birlik fikrinin son eseri değildir. En mükemmel eserin, yüksek kurultayınızın kararı üzerine bütün milliyetçi derneklerin birleştirilmesi suretiyle kurulacak ve hemen hemen bütün milliyetçileri sinesinde toplayacak olan tek ve büyük bir cemiyetin kurulması olacağında şüphe yoktur”
Türkçüler Yardımlaşma Derneği
Hüseyin Nihâl Atsız, İsmet Tümtürk ve Bekir Berk imzalarıyla 4 Nisan 1950 günü İstanbul Valiliği’ne yapılan müracaat sonunda Türkçüler Yardımlaşma Derneği kuruldu. Bu derneğin amacı “Türkçüler arasında yardımlaşmak ve Türkçü faaliyet ve teşekküllere her türlü yardımı sağlamaktı”. Dernek başkanlığını Atsız üstlenmişti.
O güne kadar yapılan Türkçü atılımlarda daima yardımlaşma gerekmişti. Atsız Mecmuanın, Orhun’un ve Orkun’un yayınlanmasında bu yardımlaşmanın faydaları görülmüştü. Dayanışmayı sürekli ve daha verimli hâle getirmek için bir kuruluşa ihtiyaç duyuluyordu. Türkçüler Yardımlaşma Derneği bu ihtiyacı karşılamak üzere kurulmuştu.
Derneğe kurucuların daveti ile giriliyordu. Bu sebeple dernek üyelerinin sayısı, faaliyette bulunduğu on yıl içinde ancak 56’yı bulmuştu. Üye olanlar arasında Lütfi Önsoy, Abdullah Savaşçı, Mustafa Hacıömeroğlu, Halûk Karamağralı, Fethi Gemuhluoğlu, İhsan Koloğlu, Hikmet Tanyu, Selâhattin Ertürk, Fazıl Hisarcıklılar, M. Zeki Sofuoğlu, Nejdet Sançar, Mehmet Külâhlıoğlu, Abdülhâdi Toplu, Necdet Özgelen, Abdülcebbar Şenel, M. Ali Yörük, İzzeddin Şadan, Necmeddin Sefercioğlu, M. Ali Bayrakçı, Nurettin Özdemir, Mehmet Antal, Fethi Gözler, Erdoğan Özbenli, İhsan Sağnak, İdris Yamantürk, Refet Körüklü, Ayhan İnal, Vecihi Öğütçü, Şahin Kasırga bulunuyordu.
Türkçüler Yardımlaşma Derneği, yapısı itibariyle dışa dönük bir faaliyet göstermedi. Türkçü öğrencilere burs verdi ve Ankara’da Hür Basım ve Yayınevi’nin kurulmasını destekledi. 27 Mayıs 1960 darbesinin ardından kapatılan birçok dernek gibi bu derneğin de faaliyeti sona erdi.
Türk Milliyetçiler Derneği
Türkiye Milliyetçiler Federasyonu’nun ilk büyük kurultayında alınan karar gereğince Türk Milliyetçiler Derneği kurulmuştu. Dernek tüzüğünde kurucular şu şekilde belirlenmişti: Abdullah Savaşçı, Abdülhâdi Toplu, Ahmet Çavdar, Aslan Göbelezoğlu, Bekir Berk, Celâl Erçıkan, Erdoğan Okçu, Erhan Löker, Faruk Kadri Demirtaş, Gökhan Evliyaoğlu, Halûk Karamağralı, Hulki Hotamışlıgil, Hüseyin Çıkrıkçıoğlu, Kâmil Özden, Kemal Yaman, Kubilay Mevlânaoğlu, Mehmet Aydın, Necati Torun, Remzi Sakarya, Şadi Pehlivanoğlu.
Türk Milliyetçiler Derneği’nin gayesi şu şekilde belirlenmişti: “Allah, vatan, soy, tarih, dil, anane, sanat, aile, ahlâk, hürriyet ve millî mukaddesat esaslarına dayanan Türk milliyetçiliğini işlemek, Türk milletini meydana getiren unsurları muhafaza etmek ve bütün milliyetçileri teşkilâtlandırmak. Teşkilâtlandırmaktan maksat, milliyetçiliğin bütün şümulü ile Türkler tarafından benimsenmesini, onlarda millî ruh ve şuurun daima canlı kalması hedefine ulaşmak için vatanın her köşesinde şubeler açmaktır.”
Dernek, kuruluşundan sonraki dönemde önemli toplantılar ve yürüyüşler tertipledi. Kore’ye gönderilen asker kafilelerinin Ankara Garı’nda uğurlanması için yapılan görkemli törenlere katıldı veya bu törenleri düzenledi. Hapiste bulunan Nâzım Hikmet’in affı için açılan kampanyaya karşı Genel Merkez ve Ankara Şubesi birlikte tel’in toplantısı tertiplediler. Ankara Şubesi Başkanı Sami Yavrucuk tarafından kaleme alınan “Komünist Nâzım Hikmet’in 185 Himayecisine” adlı kitapçık bastırılarak dağıtıldı. Türk Milliyetçiler Derneği, Türk Milliyetçileri Kongresi’ne hazırlık olmak üzere başlıca Türkçülerin çağırıldığı bir istişare toplantısı tertipledi. Bu toplantı sonunda “Türk Milliyetçilerinin Kongresine Doğru” başlıklı bir bildiri yayınlandı. Ancak, sonraki gelişmeler bu kongrenin toplanmasına fırsat tanımadı.
Derneğin 1. ve 2. kurultayları arasındaki 15 ayda 60 şubesi açılmıştı. Orkun dergisi, kapanıncaya kadar, yeni açılan şubelerdeki kurucu heyetlerin listesini yayınlıyordu.
Türk Milliyetçiler Derneği’nin 24 Temmuz 1952 günü yapılan 2. kurultayının başkanlığına Isparta Milletvekili Said Bilgiç, Başkan vekilliğine Adana Milletvekili Remzi Oğuz Arık, kâtipliklere de Selman Irlayıcı ve Ömer Yücesoy seçildiler. Genel Başkan Halûk Karamağralı çalışma raporunu okudu. Rapor üzerinde Kayseri delegesi Nevzat Türkden, Tire delegesi Nihat Kurtcan, Kırıkkale delegesi Kaya Özdemiroğlu söz alarak yönetim kurulunun çalışmalarını desteklediler. Nevzat Yalçıntaş, Bekir Berk, Ali Yörük Ayasofya’nın ibadete açılması, 1 Mayıs Bahar Bayramı’nın 5 veya 6 Mayıs’a alınması, radyolarımızda Türk musikisine daha çok yer verilmesi yolundaki görüşlerini açıkladılar.
Türkçüler Derneği
1961 Anayasası’nın getirdiği geniş hürriyet anlayışından yararlanan Marksist gruplar faaliyetlerini artırmışlardı. Sosyalist Kültür Derneği’ni kurmuşlar “Yön” adında haftalık bir gazete yayınlamaya başlamışlardı. Bu gazetenin ilk sayısında yayınlanan Marksist eğilimli manifestoyu yüzlerce aydın imzalamıştı. Devlet Plânlama Teşkilâtı kurulmuş, başlıca yöneticiliklerine solcu olarak tanınan
Türkçüler Derneği’nin son kuruluş toplantısı bir pazar günü yine Millî Yol idarehanesinde yapıldı. Bu toplantıya katılanlar Hüseyin Nihâl Atsız, İsmet Rasin Tümtürk, Mehmet İzzettin Yolalan, Muzaffer Adlî Eriş, İlhan Darendelioğlu, Mustafa Kafalı, Altan Deliorman, Fahri Ersavaş, Erk Yutsever, Faik Tan, İsmail Hakkı Gökhun ve Necati Bozkurt’tu. 12 kurucudan Darendelioğlu, Kafalı ve Deliorman şahsî sebeplerle resmî makamlara bildirilecek listede yer alamadılar. Geri kalanlar yönetim kurulunu oluşturdular. Başkanlığa Atsız seçildi. Dernekte üyelere kıdem belirtici sıra numarası veriliyordu. İlk 12 üyeye1’den 12’ye kadar numara verildi. Ancak bir süre sonra bu sistemin sakıncaları görülmeye başladı. Üye olmaları geciken kıdemli Türkçülerin sıra numarası daha önce üye olmuş genç Türkçülerden geride kalıyordu. Özellikle Ankara’da oturan çok sayıdaki eski Türkçünün sıra numaraları 200’lerin üstünde idi.
Türkçüler Derneği’nin görevleri tüzükte şöyle belirtilmişti:
- Bütün Türkçüler arasında Türklük şuurunu işleyip Türklük sevgisinin sonsuz derecede kuvvetlenmesine çalışmak,
- Kendi üyelerini her şeyin üstünde Tanrıya, Türklüğe ve vatanına bağlı olan; Türk’ün tarihini, tarihî yurdunu, dilini, kültürünü, soyunu ve millî mukaddesatını bilerek seven; milletine karşı her alanda görevini eksiksiz yapan örnek Türkçüler olarak yetiştirmeye çalışmak,
- Türk toplumu içinde hürriyetin korunması, gelişmesi ve kökleşmesi için çalışmak; her türlü haksızlıkla uğraşmayı vazife bilmek, milletin içindeki bütün şahısların ve zümrelerin birbirini sevmesi için elinden geleni yapmak,
- Türk kültür, ahlâk, zevk ve geleneklerine uygun çağdaş bir yaşayışın toplum içinde yayılmasına çalışmak,
- Türk kültürüne ve millî menfaatlere zarar verecek fikir ve davranışlara karşı savaşmayı ve Türkçülüğü her türlü sataşmaya karşı korumayı vazife bilmek,
- Toplum içinde dayanışmanın gelişmesi, sevgi ve acıma duygularının güçlenmesi için çalışıp her Türk’ün acısına ortak olmak,
- Türklüğe ait her türlü bilginin toplanıp yayılmasını sağlamak
- Yurttaki bütün milliyetçi davranışlara destek olmak; Türklük için faydalı bir iş için özel bir dernek veya iktisadî bir kurum gerektiğinde bunlara önayak olmak,
- Türk milletinin eşsiz tarihî görevleri için üyelerini tam bir ülkü havası içinde her yönden hazırlamayı ve yetiştirmeyi baş görev saymak”.
Atsız’ın Türkçüler Derneği’nin kurulduğunu Türkçüler Derneği’nin kuruluşu Millî Yol dergisiyle duyuruldu. Atsız bu konuda bir makale yazdı[8].
Dernek, haftalık sohbet toplantıları yapmaya başladı. Ancak İstanbul şubesinin kurulması gecikti. Ankara şubesi ise kısa zamanda Nejdet Sançar’ın nezaretinde ve Şahin Kasırga’nın başkanlığında faaliyete geçti. Anadolu’nun bazı yerlerinde de şubeler açılmaya başladı.

İsmet Tümtürk, Millî Yol dergisinin yayın politikası üzerinde Atsız’la anlaşmazlığa düşünce, kuruluştan kısa bir süre sonra dernek yönetim kurulundan ve üyelikten istifa etti. Açılan şubelerden (ocaklardan) gelen bazı bilgiler Atsız’ı rahatsız etmeye başlamıştı. Bu ocakların “ümmetçi” olduklarını düşünüyordu. İstanbul’da ilk ocak (başlangıçta oda olarak) Üsküdar’da açılmıştı. İnançlı ve fedakâr genç Türkçüler Üsküdar Ocağı’na ait bir de lokal kiralamışlardı. Ancak bilgi birikimleri ve donanımları faaliyet plânlaması ve uygulaması için yeterli değildi. Bunu göz önüne alan Atsız, o sırada Üsküdar’da oturan Altan Deliorman’ı Üsküdar Ocağı’nın yönetimiyle görevlendirdi. Deliorman, Turgut Keskingören başkanlığındaki yönetim kurulunu yerinde bıraktı. Ocağa gelen çalışma ruhu ve dinamizm kısa zamanda etkisini gösterdi. Haftada iki defa sohbet toplantıları yapılmaya başlandı. Çeşitli konularda açık oturumlar düzenlendi. Sunar Sineması salonunda halka açık büyük konferanslar tertiplendi. Elle yapılan afişlerin duvarlara asılması ve bildirilerin esnafa dağıtılması ile duyurulan bu konferanslarda İlhan Darendelioğlu ve İbrahim Kafesoğlu kalabalık bir dinleyici kitlesine hitap ettiler. Aynı yerde, İstanbul Radyosu Halk Müziği topluluğunun konser verdiği Türkçülük Gecesi ve 3 Mayıs’ta Çamlıca’da kır gezisi yapıldı. Üsküdar Ocağı “Kızkulesi” adında bir gazete ve faaliyetleri duyuran haftalık bültenler yayınladı. Bu bültenler, Türkçüler Ocağı’nın bütün üyelerine ve öteki ocaklara gönderiliyordu. Bu faaliyetlerin sonucunda, kültür hayatı bakımından durgun bir semt olan Üsküdar’a canlılık geldi. Türkçüler Derneği genel merkezi, bunu dikkate alarak, Üsküdar Odası’nı “Ocak” hâline getiren bir karar aldı.
Alparslan Türkeş 1963 yılı başlarında sürgüne gönderildiği Hindistan’dan Türkiye’ye dönmüştü. Ancak İnönü iktidarı onun varlığından kuşku duyuyordu. 21 Mayıs 1963’te Talât Aydemir’in giriştiği başarısız darbe bahane edilerek Türkeş de tutuklanıp yargılandı. Yargılama onun beraatı ile sonuçlandı. Türkeş’in siyasî hayata katılacağı anlaşılıyordu. Fakat tutacağı yolu henüz belirlememişti. Bu arada kendisine yanıltıcı ve abartılı bazı bilgiler veriliyordu. Genç Türkçülerden bir grup Türkeş’le görüşerek gerçek bilgi vermeyi arzuluyordu. Görüşme tartışmalı geçti ve toplantı soğuk bir havada sona erdi. Gençler, Türkeş’i kendi yolunda yürümeye bırakmanın uygun olacağı kanısına vardılar.
Türkçüler Derneği Başkanı Atsız, Türkeş’i olanca gücüyle destekliyordu. Bu yüzden Derneğin bazı üyelerinin Türkeş’e karşı çıkmalarından hoşnut kalmamıştı. Ayrıca, Üsküdar Ocağı’nda iki-üç ay gibi kısa bir zamanda yoğun faaliyetlerin başarılması, kurulduktan o yana âtıl durumda kalmış genel merkezdeki bazı kimseleri rahatsız etmeye başlamıştı. Bunlar da Atsız üzerinde karalayıcı telkinlere girişmişlerdi.
Ankara Ocağı, kurulduktan sonra merkezî yerde bir lokal kiralamış ve verimli çalışmalara girişmişti. Bu durumda genel merkezin Ankara’ya taşınma fikri gittikçe kuvvetleniyordu.
Atsız, başlangıçta, yoğun siyasî hayatın yaşandığı Ankara’daki bir genel merkezin siyasetin koridorlarında kaybolacağından endişe duymuştu. Ancak, gelişen şartlar şimdi bunu zorunlu hâle getiriyordu. 26 Nisan 1964’te yapılan ilk kurultayda merkezin Ankara’ya taşınması kararlaştırıldı. Yeni yönetim kuruluna Nejdet Sançar, Hikmet Tanyu, Mustafa Hacıömeroğlu, Necati Torun, Mustafa Kemal Erkovan, Mehmet Orhun, Halûk Karamağralı seçildi. Dernek adının da “Türkiye Milliyetçiler Birliği”ne çevrilmesi kararlaştırıldı. Atsız’ın Üsküdar Ocağı’nın oda seviyesine indirilmesi teklifi kurultaya katılanların oy çokluğu ile reddedildi. Bu sonuç, ilişkilerin gerilim dozunu artırdı.
Millî Yol dergisi kapandığında bir kısım borçlarını ödeyememişti. Buna karşılık Anadolu’daki bayilerde büyük miktarda alacağı kalmıştı. İsmet Tümtürk, bu tahsilâtın yapılabilmesi için Altan Deliorman’ın bir geziye çıkmasını plânlıyordu. Atsız, bu gezi sırasında “ümmetçi” olduğuna inandığı ocaklar hakkında sağlıklı bilgiler alınabilmesi için ocakları teftişin gerekli olduğunu düşünüyordu. Hazır geziye çıkmışken bu teftiş görevini de yerine getirmesini Altan Deliorman’dan istedi. Bu konuda yeni genel Başkan Sançar’a yazdığı mektubu da Altan Deliorman’a verdi. Deliorman’ın Ankara’da görüştüğü Nejdet Sançar gerekli yetki belgesini kendisine teslim etti.
Altan Deliorman, Polatlı, Ankara, Çankırı, Kayseri, Yeşilhisar, Yahyalı, Adana, Tarsus, Mersin ocaklarını ziyaret etti. Bu ocaklardan, Ankara ve Adana dışındakiler tamamen âtıl durumdaydı. Bazısının başkanı bile yoktu. Hiçbir faaliyet göstermiyorlardı. Deliorman, dönüşte hazırladığı ayrıntılı raporun bir suretini Atsız’a verdi, bir suretini de Nejdet Sançar’a gönderdi. Atsız’ın rapordan hoşnut kalmadığı anlaşılıyordu.
Meydana gelen bu gerilimli ortamın dernek çalışmalarına zarar vermesi ihtimali vardı. Böyle gelişmelere sebep olmak istemeyen bir grup Türkçü, Türkçüler Derneği’nden ayrılmaya karar verdi. Bunlar Mustafa Kafalı, Altan Deliorman, Tayyar Dabbağoğlu, Nihat Bozkurt ve kurucu yönetim kurulu üyeleri Fahri Ersavaş, Erk Yurtsever, Faik Tan ve Necati Bozkurt’tu. Böylece, İsmet Tümtürk’le beraber, kurucu yönetim kurulundaki dokuz üyeden 5’i dernekten ayrılmış oluyordu. Ayrılanların tamamı Üsküdar Ocağı’na kayıtlı idiler. Üsküdar Ocağı, sonraları da çalışmalarını sürdürdü. Yönetim kurulu başkanlıklarını Erdoğan Satıcı ve Abdülhalûk Çay üstlendiler.
30 Ağustos 1964’te Ankara’da yapılan kurultayda Derneğin adı resmen Türkiye Milliyetçiler Birliği’ne çevrildi. Bu suretle milliyetçiliğin daha geniş kesimlere de hitap edilebileceği düşünülüyordu. Kurultayda genel yönetim kuruluna Nejdet Sançar (Genel başkan), Hikmet Tanyu (Genel başkan yardımcısı), Halûk Karamağralı (yazman), Mehmet Orhun (sayman), M. Zeki Sofuoğlu, Aziz Alpaut, Necati Torun, Mustafa Kemal Erkovan ve Mustafa Hacıömeroğlu seçildiler.
Türkiye Milliyetçiler Birliği Ankara’da dizi seminerler, toplum ve kültür etkinlikleri, 3 Mayıs kutlamaları için Söğütözü’nde kır gezisi tertipledi ve büyük bir salonda “Bozkurtlar Gecesi”ni gerçekleştirdi. Binlerce kişinin katıldığı bu gecede Kırım ve Kerkük halk oyunları sergilendi.
28 Mart 1965 günü yapılan genel kurul toplantısında Yönetim kurulunun 15 kişiye çıkarılması kararlaştırıldı. Genel Başkanlığa yeniden Nejdet Sançar, yardımcılığına Hikmet Tanyu seçildi. Özdemir Karaduman genel yazmanlığa, Mehmet Orhun genel saymanlığa, Mustafa Hacıömeroğlu veznedarlığa getirildi. Aziz Alpaut, Galip Erdem, Mustafa Kemal Erkovan, Hüsnü Dikeçligil, Celâl Sungur, Necati Torun, İsmail Hakkı Yılanlıoğlu, Fethi Tevetoğlu, Halûk Karamağralı, Erhan Löker üye oldular. Yedek üyeliklere ise Mehmet Altınsoy, Fazıl Hisarcıklılar, Mesut Kahratlı, Hasan Aksay ve Erdoğan Cemil Okçu seçildiler.
Nejdet Sançar’ın rahatsızlık geçirmesi üzerine 28 Kasım 1966’da yapılan genel kurulda genel başkanlığa İsmail Hakkı Yılanlıoğlu seçildi. Sadi Somuncuoğlu genel yazman oldu. Üyeler arasında Nejdet Sançar, İbrahim Metin, Hikmet Tanyu ve Galip Erdem gibi isimler bulunuyordu. Bu arada genel merkezin tekrar İstanbul’a taşınması fikri gelişmeye başlamıştı. 31 Aralık 1968 tarihli genel kurulda bu konu karar altına alındı, Dernek adı da yeniden Türkçüler Derneği’ne çevrildi. Başkanlığa Atsız seçildi. İzzet Yolalan genel başkan yardımcısı, Niyazi Adıgüzel genel yazman, Nurettin Pakyürek genel sayman oldular. Üyeliklere Mustafa Kayabek, Necdet Menlioğlu, Abdurrahman Çelik, Nevin Çelik, Orhan Tuncer getirildiler.
Alparslan Türkeş 1965’te Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi’ne (CKMP) katılmış ve ilk genel kurulda başkanlığa seçilmişti. Hemen ardından yapılan genel seçimlerde bu parti %2,9 oranında oy alarak, millî bakiye sistemi sayesinde 11 milletvekili çıkarmıştı. Türkeş, oy oranını yükseltmek için Türkçü söylemlerin yeterli olmadığını düşünüyor, İslâmî motiflerin de ilâve edilmesini tasarlıyordu. 1968’de Adana’da yapılan kongrede partinin adı Milliyetçi Hareket Partisi’ne (MHP) çevrildi. Bozkurtlu figürlerin yerine üç hilâlli semboller kabul edildi. Genel Yönetim Kurulu’nda Türkçülere daha az yer verildi. Bütün bu gelişmeler Atsız’ın tepkisini çekiyor, MHP’nin ve Türkeş’in Türkçülükten ayrıldığı görüşünü güçlendiriyordu. Böylece araya mesafe girmeye başlamıştı. 1969 genel seçimlerinde oy oranını artıramayan MHP ancak bir milletvekili çıkarabilmişti. Bu da parti hakkında, beslenen ümitleri zayıflatmaktaydı. Atsız, Ötüken dergisinde MHP’ni ve Türkeş’i şiddetle eleştiren bir makale yayınladı. Böylece ipler tamamen koptu. Türkeş, Ötüken dergisinin okunmasını yasakladı.
Atsız, kendisinin acı şekilde eleştirdiği MHP’de üyeliklerini hâlâ sürdüren Türkçülere karşı da tepkiliydi. Bu durumda bulunan üyeler dernek üyeliğinden çıkarıldılar. Türkçüler Derneği bu suretle daha da zayıfladı. Atsız’dan sonra genel başkanlığı Ahmet Kınık üstlendi. Ali Kılıç 2. başkan, Abdülhalûk Çay genel yazman, Yaşar Arısan genel sayman oldular. Üyeliklere Reşat Uzmen, Tansu Say, Yavuz Bilgen, Niyazi Adıgüzel, Faruk Çil; yedek üyeliklere İbrahim Göktaş, Ahmet Bulut, Ali Arıcı, Abdullah Nakioğlu, Orhan Dereli getirildiler. Merkez haysiyet kurulu ise şöyle teşekkül etti: Enver Yakuboğlu, Atsız, Muzaffer Eriş, Hasan Tuncay, Mustafa Kayabek (asil); İzzet Yolalan ve Adalet Çil (yedek). Aytaç Güner, Abdurrahman Çelik, Nezihi Saruhanlıoğlu denetçi oldular.
Türkçüler Derneği’nin 3 Haziran 1972’de yapılan kurultayında genel başkanlığa Muzaffer Eriş seçildi. Orhan Tuncer 2. başkan, Abdülhalûk Çay genel yazman, Erdoğan Saruhanlıoğlu genel sayman, Sami Çetin veznedar oldu. Üyeliklere Nevzat Turan, Feridun Azeri, Orhan Gürsoy, Aydil Erol getirildiler. Nejdet Sançar, Mustafa Kayabek, Reşat Üzmen, Turgut Keskingören, Ali Arıcı haysiyet divanı; Ahmet Kınık, Ali Kılıç ve Aytaç Güner denetleme kurulu üyesi oldular.
Atsız’ın hayatının bir kısmında mühim rol oynayan “Türkçüler Yardımlaşma Sandığı” ve “Türkçüler Derneği”nin kuruluşu ve faaliyetlerinin arşivini oluşturan Milli Yol dergisi, önemli arşivi içinde barındırmaktadır. Türkçüler Derneği 9+3 (üçü sonradan) dâhil olan ülkü erlerinin aralarında yaptıkları uzun müzakerelerden sonra son şeklini almıştır. Tüzüğünü vermiş olduğumuz, Türkçüler Derneği, 16 Eylül 1962 tarihinde kurulmuştur. Tüzük, kapağında dernek yemininin yer aldığı 8 sayfalık küçük bir kitapçık, Kayseri’de yayınlanmıştır. 3 Haziran 1972 Cumartesi günü Türkçüler Derneği Kurultayı toplanıyor, en gergin toplantı bu olsa gerek çünkü Türkçüler Derneği ile MHP arasındaki ilişkiler bu kurultayda kopuyor ve bu kurultayda alınan bir kararla, Sadi Somuncuoğlu, İbrahim Metin, İsmail Hakkı Yılanlıoğlu, Mehmet Altınsoy ve Galip Erdem Türkçüler Derneği’nden kesin olarak ihraç ediliyor. (Ötüken, Ağustos 1972.)
03 Temmuz 1972’de Yücel Hacaloğlu’na yazdığı mektupta Atsız ihraçları gençlerden öğrendiğini söylüyor:
“Galip Erdem’in ve diğer bazılarının ihracını ben de gençlerden öğrendim. Sebebi, aidatlarını uzun süredir vermemeleri imiş. Tabii bu kararla benim ilgim yok. Son kurultaya da katılmadım. Zaten başkan da değildim. Başkan Ahmet Kınık’tı. Bu sefer de Muzaffer Eriş oldu. (Hacaloğlu, 2013: 197).
İhraç edilenler bu karara çok üzüldüklerini, Devlet gazetesinde yayınladıkları “Tertiplere Dikkat” başlığı altında konuyu gündeme getirmişlerdir. Hazırlamaya başladığımız “Türkçüler Derneği” adlı çalışmamızda çok daha detaylı bilgileri paylaşacağımızı belirterek bu konuyu burada sonlandırıyoruz.
Sonuç
Türkler tarihte göründüklerinden beri devlet kurmuşlardır. Bu devlet onların topluluğunu hem temsil etmiş hem korumuştur. Toprakları, medeniyetleri, kültürleri daima kurdukları devletlerle tanınmış, devam etmiştir. Bir derneğin bir millete ait kültür işini ele alması tamamen yenidir; modern toplulukların ortaya çıkardığı anlayıştır, işleyiştir.
Gerçekten de; günümüzde kanunlar bir milleti topyekün göz önünde tutar. Bir milletin fertleri, kanunun önünde birdir, eşittir. Kanunların buyruğunu yerine getirecek hükümetler (idareler), türlü bakanlıklar, idare mekanizmaları da belli, yerleşmiş usullerle işlerler. Örneğin Milli Eğitim Bakanlığı, eğitim-öğretimi düzenlediği kadar Türk kültürünü de korumağa, yaymağa mecburdur. Yaşadığımız zaman diliminde, örgütlü toplulukların, sivil toplum kuruluşlarının (STK), etkisi inkâr edilemez. Modern toplumlarda bu sivil dernek ve kuruluşlar yardım almakta, yardım etmekte, saygı ve itibar görmektedirler.
Türkçüler Yardımlaşma Sandığı ve Türkçüler Derneği, esas itibariyle, işte böyle bir gönüllüler kulübüdür. Türk soyunun tarih boyunca ortaya koyduğu kültürde, ahlakta, birlik ve beraberlikte, milli değerlere saygı, sevgi göstermesinde milli şuurun canlı tutulmasında, milletin devamı ve yükselmesinde, asıl gaye, Türk milliyetçiliğini işlemek için, dernek kurmak, şubeler açmak, topluluğu diri, canlı, uyanık ve şuurlu olarak teşkilatlandırmak, milli ülkü etrafında birleştirip kenetlenmesini sağlamaktır.
Bir millet için en büyük tehlike nedir? Milli şuurdan yoksun olmak, ilini, töresini unutmak, aşağılık duygusundan kurtulamamaktır.
Dernekler de, insanlar gibidir: Doğarlar, yaşarlar ve ölürler. Hayatlarını uzun süre sürdürebilenlerin sayısı çok azdır. Onlar ya yöneticilerinin ihmali ya da destek yoksunluğu yüzünden yok olurlar. Varlığını sürdürüyor sanılanların çoğu da bitkisel hayattadırlar. Bir de siyasilerin kıskaçlığı ve tedirginliği yüzünden yâda, ön almak adına çevrilen yalan-dolan ile ayak oyunları çekememezlik, kıskançlık işte o zaman ölen değil, öldürülen kuruluşlar vardır. Bu çalışmada ele alınan Türkçüler Derneği, en etkin çağında böyle yok edilen kuruluşlardandır.
Oysa o dernekler, Türk insanının Türk milliyetçisi olarak yetişmesi gayesiyle yurdun dört bucağında şubeler açan, siyasetle ilgisi bulunmayan bir gençlik derneğiydi.
Türkiye’nin yetiştirdiği ender ülkü devleri, genç ülkü erlerini yetiştirmek maksadıyla hiçbir yerden yardım ve destek almadan büyük özveri ile çalışıyorlar; ülkelerine ve milletlerine olan büyük sevgilerini, yurdun dört bir yanında açtıkları şubeler aracılığıyla Türk gençliğini yetiştirmeğe adayarak çabalıyorlardı.
İnanıyorum ki, o günkü kurulan, Türkçü dernek ve kuruluşlar günümüze kadar devam etmiş olsaydı, Türkiye bu gün karşı karşıya kaldığı çetin ve çetrefil problemlerle vakit harcamayacak Türkiye ve Türklük çok daha iyi durumda olacaktı. Yazık oldu.
Türkçüler Derneği 1977 yılında kapandı.
Not: 1950-1970 yılları arasındaki döneminin yayın organlarında, özellikle Milli Yol, Ötüken dergilerinde ve Prof. Dr. Ahmet Bican Ercilasun’un, kaynakça’da gösterilen eserinde tafsilatlı bilgi mevcuttur.
TİKA-Araştırmacı
Not: Bu makalemiz TURAN Akademik İlim Fikir ve Sosyal Bilimler Dergisi, 42. Sayısında Yayınlanmıştır.
Selamlar. Ramazan Bayraminiizi kutlarim. Ben Turk tarihine ve Turk lisanina(filolojiye) merakliyim, ayrica Ben bir Bilim fen adamiyim arastirmalar yapiyorum evimde. Gurbetciyim Australya kitasi ulkesinde egitimimi High School Lise diplomasi dengi Mezunuyum sonra yuksek okula basvurdum yuksek okulda kisa sure egitimim akabinde dinlendim. Sonra Turkiye’de istanbul eski “Bab-i ali’ (Cagaloglu, yere batan caddesi bir Yayin sirketinde Mudur olarak Editor yazar olarak calistim Makalelerimi patronum yayinladi Dergide. Yurtdisina buraya geri dondum yeni Vizemle 2004 yilinda buranin Meshur Rasathanesinde egitimimde ogretmenim meshur Astronom fenadami Prof. Dr. Nick Lomb’dur. Rasathanede Diplomami aldim arastirmaci uzay, uzaylilar uzmani-Astronom fen adami olarak “bilimsel Hipotezlerim” var ayrica ingilizce Kitablarimi yaziyorum evimde. Ataturkcuyum Turanciyim Turkcuyum (merhum Ziya Gokalp’in kitablarini okludum) Kuran muslumaniyim. Ben acizane sizlerden iliminizden bir seyler ogrenmek istiyorum Tesekkurler. Kubilay.