Türk Tarihi ve Kültür Araştırmaları

Ahmet Cevdet Paşa ve Türk Diline Katkıları

0 10.453

Doç. Dr. Fahri TEMİZYÜREK

Betül ŞIHLAROĞLU YILDIRIM

Ahmet Cevdet Paşa, Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde yetişmiş olan en önemli şahsiyetlerden biridir. Hukukçu, tarihçi, sosyolog, dil âlimi olarak birçok yönü vardır. Hayatı bo­yunca araştırma yapmış, okumuş ve bundan hiç bıkmamıştır. Hayatının sonuna kadar kendini hem dine hem ilme hem de millete adamıştır.

Ahmet Cevdet Paşa, tarihten hukuka, gramerden ölçülere, mantıktan belagata kadar bir­çok konuda eseri olan çok değerli bir devlet ve fikir adamıdır (Tanpınar, 1977: 213-214). O devlet adamı, hukukçu, tarihçi, sosyolog, dil âlimi olarak Türk fikir, bilim ve sanat hayatına önemli eserler kazandırmış ve de unutulmaz ender şahsiyetlerden biri olmuştur.

Tanzimat döneminin en önemli şahsiyetlerinden biri olan Ahmet Cevdet Paşa bugüne ka­dar en çok tarih konusundaki eserleri, İslam hukuku anlamında baş yapıt olan “Mecelle” ve devlet adamı olarak yaptığı icraatlar üzerinde durulmuş, Türk diline yaptığı katkılar ve eserleri üzerinde yeteri kadar durulmamıştır.

Bu konuda yapılmış ilk akademik çalışma bir yüksek lisans tezidir (Karabacak, 1986). Bu çalışmada Ahmet Cevdet Paşa’nın dilbilgisi kitapları hakkında bilgi verilmiş ve terim dizini hazırlanmıştır. Aynı yazar Ahmet Cevdet Paşa’nın dilbilgisi kitaplarının genel bir tanıtımını yapmış (Karabacak, 1989: 261-270) ve Bergamalı Kadri’nin Müyessiretü’l-Ulum’u ile kullanılan dil bilgisi terimleri bakımından karşılaştırılmıştır (Karabacak, 1997: 253-283).

Son olarak, Türk Dil Kurumu tarafından Ahmet Cevdet Paşa’nın Fuat Paşa ile birlikte yayımladıkları Kavaid-i Osmaniye (Özkan, 2000a) ile Ahmet Cevdet Paşa’nın tek başına yazdığı Medhal-i Kavaid (Özkan, 2000b) adlı eserler basılmış ve ayrıca Medhal-i Kavaid içeriği ve dil bilgisi öğretimine getirdiği yenilikler bakımından incelenmiştir (Özkan, 2001: 95-112). Bunlarla birlikte ilk dil bilgisi ders kitaplarımız olan Ahmet Cevdet Paşa’nın bu eserleri pedagoji açısından da bir değerlendirmeye tutulmuştur (Polat, 2003: 447-454).

1. Ahmet Cevdet Paşa’nın Hayatı

Ahmet Cevdet Paşa, bugün Bulgaristan sınırlarında kalan Lofça kasabasında miladi 26/27 Mart 1823 tarihinde doğmuştur. Asıl adı Ahmet olup “Cevdet” mahlasını İstanbul’da öğrenim gördüğü sırada1843 senesinde meşhur şair Süleyman Fehim Efendi’den almıştır (Tezâkir, IV: 14).

Babası Lofça ileri gelenlerinden ve meclis azasından Hacı İsmail Ağa, annesi aynı yerde Topuzoğlu adıyla tanınan bir aileden gelen Ayşe Sümbül Hanım’dır. Aile unvanı Yularkıranoğulları’dır.

İlk öğrenimini Lofça müftü ve müderrislerinden gören Ahmet Cevdet Paşa, burada Arap­ça, mantık, fıkıh ve tefsir okumuş; II. Mahmut’un son zamanlarında, yani 1839 senesi başların­da İstanbul’a gelerek devrin en kıymetli hocalarından Arapça, Farsça, fıkıh, hadis, usul-i hadis, tefsir, mantık, adap, kelam, matematik, geometri ve coğrafya okumuştur. Kendisi Arapça ve Farsçayı okuyup yazabilecek, Batı medeniyetinin anahtarı olan Fransızcayı ve Balkan dillerinden Bulgarcayı anlayacak kadar öğrenmiştir (Halaçoğlu, 1986: 1). Ahmet Cevdet Paşa bu tahsil döneminde bütün gücünü araştırma ve öğrenmeye vermiş, “Geceleri yatağa yatmayıp, kitap mütalaâ ederken uyuklar ve kitab üzerinde uyur ve uyanıp yine kitaba sarılır idim. Eyyâm-ı tâ’tilde olsun dinlenmez idim.” diyerek bu günlerini anlatmaktadır (A. Cevdet Paşa, Tezâkir, IV: 12).

Ahmet Cevdet Paşa’nın ilk resmî görevi, 23 yaşında atandığı Rumeli kaleminde Çanat rütbesinde Premedi kazası kadılığıdır. Bir yıl sonra 1845’te İstanbul rüusu alarak müderrisliğe atanmıştır. Bu yıllarda Mustafa Reşit Paşa ile tanıştırılmış, çocuklarına özel ders vererek Paşa’ya yakın olmuştur. On beş yıl kadar süren bu yakınlık sırasında devrin önde gelen devlet ve bilim adamlarını tanımış, bunun sonucunda da ufkunu ve bilgi birikimini genişletmiştir. 1848’de Sadrazam Mustafa Reşit Paşa’nın bir talimatını bildirmek üzere Bükreş’e, Fuat Paşa’nın yanına gönderilmiş; 10 Nisan 1849’da hareket-i hariç rütbesine yükseltilmiş; 14 Ağustos 1850’de Meclis-i Maarif-i Umumiye üyeliğine ve Darü’l-Muallimin müdürlüğüne getirilmiştir. Bu görevlere atandığı günlerde Fuat Paşa ile birlikte Şirket-i Hayriye Nizamnamesi ve Türkçenin ilk gramer kitabı olan Kavaid-i Osmaniye ortaya çıkmıştır (Özkan, 2000a: 4).

Ahmet Cevdet Paşa, 1848 yılında kurulan ve daha çok klasik medrese sisteminde eğitim veren Darü’l-Muallimin’de ciddi bir ıslah gerçekleştirmiştir. Hazırlanan yeni nizamname ile okula öğrenci kabul koşulları ve sınav usulleri belirlenmiş ve öğrencilere tahsis edilen ücretler arttırılarak yaz mevsiminde cerre çıkma (dışarıda çalışma) usulünü kaldırmıştır.

1851 yılında Fransız Akademisi örnek alınarak kurulan Encümen-i Daniş’e üye seçilmiş ve bu kurumda önemli görevler üstlenmiştir. Kavaid-i Osmaniye, Encümen-i Daniş’in ilk eseri olarak basılmış ve Ahmet Cevdet Paşa’nın derecesi hareket-i altmışlığa yükseltilmiştir. Hayatı­nın bir diğer dönüm noktasını teşkil eden 1774-1826 yılları arası Osmanlı tarihini yazma görevi de kendisine verilmiştir. Kırım Harbi sırasında bu eserin ilk üç cildini Tarih-i Cevdet adıyla tamamlayarak padişaha sunmuş ve derecesi süleymaniyeye yükseltilmiş, ardından 1855 yılında devletin resmî vakanüvisliğine atanmıştır.

Kırım Harbi sırasında Avrupa ile ticari ilişkiler artınca, olabilecek hukuki problemlerin çözümüne yönelik “Metn-i Metin” adıyla bir kitap yazdırılmak üzere bir komisyon kurulur. Ahmet Cevdet Paşa da komisyonda görevlidir, ancak kitap basılamadan komisyon dağılır. Bu süre zarfında Paşa bolca fıkıh kitabı okumuş ve bilgisini artırmıştır. 1856 yılında rütbesi Galata Mollalığı ardından 1857’de Mekke pâyesine yükseltilmiştir. 1858 yılında Meclis-i Âli-i Tanziat üyesi olarak Arazi Kanunnamesi, Tapu Nizamnamesi ve Muvakkat Talimatnamesi gibi hukuk eserlerini hazırlamıştır. Bir yandan bu tür çalışmaları yürütürken diğer yandan da ilk beş cildini tamamladığı Tarih-i Cevdet’e kaynak olarak İbn Haldun’un Mukaddimesi’ni incelemiş ve 1859 yılında Türkçeye kazandırarak üç cilt hâlinde eserini bastırmıştır.

18 Mayıs 1961’de Rumeli’ni teftişe çıkan Sadrazam Kıbrıslı Mehmet Paşa’ya refakat eder. Gösterdiği hizmetten memnun olan Sadrazam rütbesini İstanbul payesine yükseltir. 28 Mayıs 1963’te Anadolu kazaskerliği payesi ile Bosna-Hersek müfettişliğine atanır. Bölgenin güvenliğe kavuşması için önemli işler yapar. İstanbul’a dönünce Osmani nişanıyla ödüllendiri­lir. Kozan ve çevresinde de isyan başlayınca görevlendirilir, bu görevi de başarıyla tamamlayın­ca ilmiye rütbesi 1866’da vezirliğe çevrilir. Böylece çok sevdiği bilim mesleğinden uzaklaşarak yönetici sınıfına dâhil olur.

Ahmet Cevdet Paşa, Halep, Bursa, Maraş, Yanya, Suriye valilikleri; Divan-ı Ahkam-ı Adliye, Şura’yı Devlet Tanzim Dairesi, Mecelle Cemiyeti reislikleri, evkaf, üç defa maarif, beş defa adliye, dâhiliye, ticaret ve ziraat nazırlıkları yapmış, bu görevlerinin her birini başarıyla sonuçlandırmıştır. Özellikle Mecelle Cemiyeti reisliğinde; ilk Türk medeni kanunu olan Mecelle’nin hazırlanmasını sağlamıştır. Kalan zamanlarında Târih-i Cevdet’in kalan bölümlerini ta­mamlamış; Takvimü’l-Edvar, Tezakir, Ma’rûzât, Kısas-ı Enbiyâ gibi birçok eseri kaleme almış­tır. Ders kitapları için kendisinden yardım istenmesi üzerine sıbyan mekteplerinde okutulmak üzere Kavaid-i Türkiye’yi, münazara sanatıyla ilgili olarak Adab-ı Sedad’ı, mantık dersleri için Mıyar-ı Sedad’ı yazmıştır.

Son olarak atandığı adliye nazırlığı görevini Sadrazam Kâmil Paşa ile anlaşmazlığa düş­tüğü için bırakmış ve II. Abdülhamit tarafından 10 Mayıs 1890’da Mecalis-i Âli’ye tayin edil­miştir. Ahmet Cevdet Paşa uzun süren devlet ve ilim adamlığı görevlerinden sonra ömrünün son yıllarını çocuklarının eğitimine ve yarım kalmış eserlerini tamamlamaya adamış, 25 Mayıs 1895’te Bebek’teki yalısında vefat etmiştir. Cenazesi Fatih Sultan Mehmet Türbesi haziresine defnedilmiştir (Özkan, 2000a: 5-6).

2. Ahmet Cevdet Paşa’nın Kişiliği

Ahmet Cevdet Paşa, Doğu ve Batı dünyasındaki pek çok güzel özelliği şahsında toplamış ender bir şahsiyettir. Yaşadığı dönemdeki devlet ve toplum hayatında baş gösteren sıkıntılara müdahale etmiş ve çözüm arayışında baş sırada yer almıştır. Abdülmecit, Abdülaziz ve II. Abdülhamit gibi padişahların takdirini görmüş, devrin en önemli devlet adamlarının hep yakınında yer almıştır. Görev aldığı tüm mevkileri başarıyla sürdürürken bir yandan kıymetli eserlerine devam etmiş, sabırlı çalışmalarla bunların büyük bir kısmını sonuçlandırmış, böylece XIX. yüz­yıl devlet ve toplum yapısını şekillendiren önemli isimlerden biri olmuştur.

Ahmet Cevdet Paşa, toplumsal görevinin her zaman bilincinde olmuştur. Tarihinde, dev­let adamının rolüne vurgu yaparak, devletlerin tarihini değiştirecek olan olgun ve tecrübeli dev­let adamlarıdır derken, kendisi de bir devlet adamı olarak üzerine aldığı vazifeleri başarılarla sonuçlandırmıştır. Çünkü Paşa’ya göre, yeni şartlar karşısında eskiyi büsbütün ve derhal inkar yoluna sapmak ne kadar yanlışsa, “iktiza-yı tebeddülat-ı zamaneye” karşı durup değişmemeye direnmek de, o derece zararlı ve tehlikelidir (Yazan, 1997: 11).

Ahmet Hamdi Tanpınar, Ahmet Cevdet Paşa ile ilgili şunları söylemiştir: “Devri gibi ku­rucu, yapıcı ve uzlaştırıcıdır. Devri gibi Avrupa’ya hayran ve medeniyetçidir. Terakkiye inanır. Buna karşılık, bu terakkinin milliyet esası gibi aldığı din ve şeriat kadroları içinde temin olun­masını ister. Örf ve âdete, ihmali caiz olmayan bir realite gibi bakar ve muhafazasında son derece ısrar eder.” (Tanpınar, 1977: 196-206).

Ahmet Cevdet Paşa, gelenekçi İslam-Türk Doğu kültürü ve medeniyetçi Batı kültürü ara­sında bir senteze varmaya çalışmış; temelde Osmanlıcı-İslâmcı, amaçta ve uygulamada ise medeniyetçi olmuştur (Turan, 1985: 13).

Kızı Fatma Aliye Hanım, klasik bir Osmanlı aydını olan Ahmet Cevdet Paşa’nın aldığı tüm eğitim, bilgi ve birikimleri yirmili yaşlarda tanıdığı Mustafa Reşit Paşa’nın yanında zenginleştirip, daha üst seviyelere çıkardığını söyler (Özkan, 2000a: 8).

1862 yılında kabinenin istifa etmesi üzerine gösterdiği başarılardan dolayı şeyhülislamlı­ğa tayin edileceği söylentileri çıktığında kendisi bu göreve gelmek istemediğini şu sözlerle ifade etmiştir: “İstanbul pâyelülerinden şeyhülislam olan var ise de nâdirü’l-vuku’dur. Dâ’iniz er geç kadıasker olmak tabî’idir. Andan sonra da şeyhülislam olmak hatıra gelmez şey değildir. Lâkin lâ-ekal sekiz on sene geçmedikçe bu emelde bulunmam. Her şeyi mevsiminde isterim. Vakitsiz ne rütbe isterim, ne de me’muriyyet kabul ederim.”(www.kenandabirkuyu, erişim tarihi: 30.04.2017). Bu konuşma çok önemli olup, Ahmet Cevdet Paşa’nın ne kadar şahsiyetli ve dürüst bir devlet adamı olduğunun kanıtıdır.

3. Ahmet Cevdet Paşa’nın Türk Diline Katkıları Eğitimciliği

Ahmet Cevdet Paşa’nın eğitim alanındaki çalışmaları; yeni eğitim kurumlarının açılması, her derecedeki okullar için yeni ders kitaplarının yazılması ve Türkçenin eğitimdeki ağırlığının arttırılması şeklinde üç ana esasa dayandırılmıştır (Turan, 1985: 17).

Ahmet Cevdet Paşa, üç kez maarif nazırlığına getirilmiş, Darülmuallimin’in kuruluşunda görev almış, ayrıca bu okulun müdürlüğünü yapıp, yeni bir yönetmelik hazırlayarak düzene sokmuştur. İstanbul’da açılan ilk idadiler de onun maarif nazırlığı dönemindedir. Adliye nazırlı­ğı sırasında da Mekteb-i Hukuk’un açılışını yapmıştır.

Ahmet Cevdet Paşa, ilkokul çocuklarına ana dillerini öğretmek için Kavaid-i Türkiye adlı eseri, mantık konusuyla ilgili Miyar-ı Sedat’ı ve münazara tekniğiyle ilgili olarak Adab-ı Sedat adlı eserleri yazmıştır. Ayrıca rüştiyelerde okutulmak üzere Malumat-ı Nafia adıyla faydalı bil­giler veren bir kitap daha hazırlamıştır. Paşa maarif nazırlığı sırasında uygulanmayan bazı ka­nun ve yönetmelikleri de uygulanmasını sağlayarak önemli bir iş yapmıştır.

Ahmet Cevdet Paşa’nın en önemli icraatlarından birisi de Darülmuallimin’in kuruluşunda yer alması ve müdür olarak başa getirildiğinde hemen yeni bir nizamname hazırlayarak kurumu düzene sokmuş olmasıdır. Darülmuallimin’de yetişecek öğretmenlerin toplumun gelişmesinde çok önemli bir yeri olduğunu vurgulamış, okula devam sorunluluğu ve sınav sistemi getirmiş, böylelikle başarılı öğrencilerin tespitini amaçlamıştır. Burada yetişen öğrencilerin Arapça, Farsça ve matematikle ilgili bilimlerde ders verme ve öğretim yapma gücüne erişmelerini şart koş­muş, erzak toplamak için dışarı çalışmaya çıktıkları cerre usulünü kaldırmış, bununla eğitimde devamlılığı ve öğretmenin sahip olması gereken haysiyetli ve ağırbaşlı duruşu öğrencilerin ka­zanmasını hedeflemiştir. Bu nizamname ile okula iltimas ve kayırma ile öğrenci alımının yapıl­mayacağını kesin olarak belirtmiştir (Akyüz, 1990: 6-8). Sadece bu nizamname bile Ahmet Cevdet Paşa’nın eğitime verdiği önemi ve katkılarını göstermesi bakımından yeterlidir.

Ahmet Cevdet Paşa medrese eğitimi almış olmasına rağmen eksiklikleri çok net görebil­miş, bozulmuş olan Osmanlı eğitim sisteminin Batı’nın ışığıyla daha aydınlatıcı olacağını belirtmiştir. Ders kitapları farklı eğitim kademelerinde yıllarca okutulmuştur. Türkçenin eğitimi ile ilgili olanlardan Kavaid-i Türkiye sıbyan mekteplerinde, Medhal-i Kavaid rüştiyelerde, Kavaid-i Osmaniye ve Tertib-i Cedid Kavaid-i Osmaniye genel olarak Türk dili eğitiminde ders kitabı olarak kullanılmıştır. Güzel konuşmanın esaslarını anlatan Belagat-i Osmaniye ise Mekteb-i Hukuk’un birinci sınıfında okutulmuştur. Diğer ders kitapları şunlardır:

Miyar-ı Sedad: Mantıkla ilgili ders kitabıdır.

Adab-ı Sedad: Tartışma kurallarını anlatan eseridir.

Mecmua-i Aliyye: Kızı Fatma Aliye Hanım’a okuttuğu felsefe, hikmet, ilm-i ruh, matematik, geometri, astronomi ve çeşitli İslami ilimlere dair bilgilerin toplandığı eseridir.

Malumat-ı Nafia: 1862 yılında rüştiyeler için ders kitabı olarak hazırlanan eser, kâinatın yaratı­lışı, peygamberler tarihi, dört halife ve dört mezhep imamı hakkında bilgi vermektedir.

Eser-i Ahd-i Hamidi: 1891 yılında iptidai mektepleri için kaleme alınan bir ilmihal kitabıdır (Özkan, 2000a: 12-13).

Dilciliği

Ahmet Cevdet Paşa’yı daha iyi tanımak için, onu tüm eserlerinde kullandığı dil ile tanıyıp değerlendirmek gerekir. Konusu hukuk da, tarih de, edebiyat da olsa bütün eserlerinin dayanağı dildir. O öncelikle dile ve dilin kullanımına özen göstermiştir. Arapça, Farsça, Fransızca, Bulgarca öğrenerek kendini yetiştirmiş, engin bir dil anlayışı ve kültürü ile Türk dilinin bütün ince­liklerine vâkıf olmuştur. Tarihçi, hukukçu, devlet adamı olarak Türkçeye gereken önemi verdiği gibi Türkçenin bilim dili olması için de çabalar sarf etmiştir (Sağır, 1996: 291).

İlk dil bilgisi kitaplarının yazarı olan Ahmet Cevdet Paşa, ondan sonra yazılan bütün dil bilgisi kitapları için bir önder ve rehber olmuştur. İlk dil bilgisi kitabının yazarı olmasının yanı sıra; dilimizin okullarda öğretilmesi, Batılılaşmayla gelen yeni kavram ve terimlere karşılıkları­nın bulunması, konuşma dili ile yazı dili arasındaki farkların kaldırılması, Türkçenin sadeleştirilmesi, Arap alfabesinde birtakım yenilikler yapılması gibi pek çok çalışması olmuştur.

Cevdet Paşa, dilimizin gramerini yazdığı gibi dilin sadeleşmesine de hizmet etmiştir. Türkçenin bir ilim lisanı olduğunu ispat etmiştir. Kendisi bu konuyla ilgili şöyle demektedir: “Herkesin anlayacağı surette bir risale yazıp Takvimül-Edvar tesmiye ettim ve lisan-ı Türki ilim lisanı olamaz diyenlere lisanımızın her şeye kabil olduğunu ve, bu lisan ile her fenden güzel eserler yazılabileceğini tasdik ettirdim.” (Maruzat).

İlk dil bilgisi kitabının adını Kavaid-i Osmaniye koyan Ahmet Cevdet Paşa, bütün eserle­rinde üzerinde önemle durduğu dilin adını lisan-ı Osmani, Osmanlı lisanı ve Osmanlıca olarak kullanmış, bazen de lisan-ı Türki, Türki ve Türkçe terimlerini kullanmıştır. Türkçenin tarihi yapısı ve köklerini “Şimdi Türkçe denilen dilimizin aslı Çağatayinin bir kolu olup, zaten kuralları ve düzeni pek muntazam bir lisan ise de kelimesi ve söz hazinesi çok geniş olmadığından Arapça ve Farsçadan ödünçleme ve aktarma yaparak çok geniş bir dil olmuş ve şimdi herkesi hayrete düşüren açıklığı ve güzelliği ile Osmanlı saltanatının dünyayı aydınlatan güneşinin Doğu coğrafyasını ışıttığı zamandan sonra ortaya çıkmış ve sonsuza dek yaşayacak devletin hükmünü yürütme vasıtası olduğundan “Lisan-ı Osmani” adını almıştır” (Özkan, 2000a: 25) şeklinde dile getirmiştir. “Lisanımızın aslı Türkçe olup sonradan Farisi ve Arabi ile karışmıştır.”(Ahmet Cevdet Paşa, 1299: 5) diyerek Türkçenin temel belirleyici olduğunu ifade etmiştir.

Ahmet Cevdet Paşa, aldığı medrese eğitimi ve yetiştiği kültür sebebiyle Arap dilinin etki­sinde kalmasına rağmen, Türkçenin bir devlet ve eğitim dili olarak gelişmesi için çaba sarf et­miştir. İlk öğretmen okulu Darül-Muallimin’in ve ilk Türk akademisi olan Encümen-i Daniş’in açılması, Türkçe bir medeni kanun olan Mecelle’nin ve diğer bazı kanunların hazırlanması, açtırdığı okullarda Türkçe dil bilgisinin ders olarak okutulması en önemli hizmetlerindendir (Karal, 1994: 58-59). Eskiler eserlerinde birkaç Türkçe kelime kullanırken, Encümen-i Daniş’le Türk dili geliştirilmeye çalışılmıştır.

Ahmet Cevdet Paşa hem Türkçenin sadeleşmesini, o günkü tabirle kaba Türkçenin yaygınlaşmasını ve herkesin okur yazar olmasını, hem de Türkçenin her konuyu ifade edebilecek bir bilim dili olmasını arzu ediyordu (Mardin, 1996: 36).

Ahmet Cevdet Paşa yaşayan Türkçe taraftarıdır. Arap alfabesinin ıslahı ve Türkçe’ye uy­gun bir yapıya kavuşturulması düşüncesini ortaya atan da ilk Ahmet Cevdet Paşa’dır. Bütün dil bilgisi kitaplarında Osmanlı alfabesinin otuz iki harften meydana geldiğini belirterek bu harfle­rin ses değeri üzerinde durmuştur (Özkan, 2006: 224).

Ahmet Cevdet Paşa’nın Türk dili ile ilgili yazmış olduğu eserleri sırasıyla şunlardır:

Kavaid-i Osmaniye: 1851 yılında Encümen-i Daniş tarafından ilk basılan kitap olup, Türk dilinin ilk Türkçe yazılmış gramer kitabı olarak kabul edilir.

Medhal-i Kavaid: Ahmet Cevdet Paşa bu eserin ortaya çıkışını, “Daha sonra tecrübeyle Kavaid-i Osmaniye’nin yeni başlayanlara öğretilmesinde ve anlatılmasında zorluklar görüldüğün­den onun bir özeti olmak üzere Medhal-i Kavaid adlı eseri yazmış ve bir sene sonra o da önce­likle rüştiye mekteplerinde okutulmak üzere basılmıştır.”(Baysun, 1986: 45) sözleriyle açıklar.

Kavaid-i Türkiye: Sıbyan mekteplerinde okuyan çocukların ana dili eğitimi için hazırladığı dil bilgisi kitabıdır.

Belagat-i Osmaniye: Mekteb-i Hukuk öğrencileri için hazırlamış olduğu kitabıdır. Belagat ilmini ele alıp işleyen ilk eser olarak kabul edilmektedir.

Tertib-i Cedid Kavaid-i Osmaniye: Ahmet Cevdet Paşa bu eseriyle ilgili “…Kavaid-i Osmaniye’nin dahi noksanları ikmal ile yeniden cem ve tertip olundu.”(Baysun, 1986: 216) diyerek açıklama yapmıştır. Bu açıklamadan da anlaşıldığı gibi Tertib-i Cedid Kavaid-i Osmaniye, Kavaid-i Osmaniye’nin yeniden düzenlenmiş hâlidir (Özkan, 2006: 224-228).

SONUÇ

Ahmet Cevdet Paşa Osmanlı Devleti’nin son döneminde yetişmiş en kıymetli devlet ve ilim adamlarından biridir. Özellikle dil araştırmaları ve dilimizin yakın tarihi bakımından büyük eserlere imza atmış bir ilim adamıdır. Çok iyi bir devlet ve hukuk adamı, tarihçi, sosyolog olmasının yanı sıra dil ve dil bilgisi tarihimiz için çok kıymetli eserler vermiş bir dil bilginidir.

Türk toplumunda gördüğü eksiklik ve yanlışları düzeltmede kendini görevli ve sorumlu sayan Ahmet Cevdet Paşa, dille ilgili çalışmalarıyla da topluma önderlik etmiş; eğitim ve bilim hayatımıza önemli katkılarda bulunmuştur. Bir alim olarak ilmiye sınıfını eleştirmiş ve eserleriyle yön göstermeye çalışmış, öte yandan devlet adamlığı süresince de bildiklerini uygulamaya geçirme imkanı aramıştır. Eğitim hayatında yaptığı en önemli iş Darül-Muallimin’de yetiştirile­cek öğretmenler için bir nizamname hazırlaması ve bunu titizlikle uygulamış olmasıdır. Bu ni­zamname ülkemizde eğitim bilimlerinin öncü belgesi olarak kabul edilmektedir (Akyüz, 2008: 178-181). Nitekim bu nizamname ile gerek eğitim öğretim işlerini düzenleme, gerekse öğretmen okulunun idari teşkilatlanması bakımından oldukça önemli adımlar atılmıştır. Böylelikle toplu­mu yetiştirecek olan öğretmenlerin sahip olması gereken eğitim ve donanımı en iyi şekilde ka­zanmalarını hedeflemiş, bunun için gerekli olan tüm tedbirleri almıştır.

Nizamname ile okula giriş ve imtihan esaslarının düzenlenmesi, devamsızlık durumları­nın belirtilmesi, stajyerlik uygulaması, eğitim programlarının hazırlanması ve diğer tüm hüküm­lerin belli kararlara bağlanmış olması, eğitimin bilimsel olarak ele alındığı görüşünü desteklemektedir. Hatta öğretmenlerin tutum ve davranışlarının, yani öğretmenlik mesleğinin gerektir­diği özelliklerin belirlenmesi muhtemelen ilk kez bu nizamname ile olmuştur.

Nizamnamenin ikinci bendinde yer alan öğrencilerin Arapçayı bilme ve Türkçeyi iyi dere­cede kullanma şartının olması, dördüncü bendinde ise öğrencilerin hocaların oybirliği ile okula kabul edilecekleri hükümleri (Gündüz, 2012: 112-113), liyakatin ve okula giriş için belirli ön koşulları sağlamanın belirlenmiş olması açısından önemlidir. Ahmet Cevdet Paşa, iyi bir öğretmenin anadilini etkili kullanması gerektiğini düşünmüş olmalı ki Türkçeyi iyi derecede bilme şartını getirmiştir.

Ahmet Cevdet Paşa’nın en büyük arzularından biri de dilde sadeleşmenin sağlanmasıdır. Böylece halkın daha kolay anlayabileceği bir lisan medeniyetin gelişmesine olanak sağlayacaktır. Halk kendisinin anladığı dilden konuşan ilim ve fikir adamlarını benimseyecek, yabancı eserlerin çevirilerini de okuyabilecektir. Bu amaçla ilk Türk akademisi olan Encümen-i Daniş kurulmuştur. Bu kurumla eğitimin ve dolayısıyla eğitimde fırsat ve imkân eşitliğinin yaygın­laşması hedeflenmiştir.

1851 yılında yazdığı ilk dil bilgisi kitabı olan Kavaid-i Osmaniye ile başlayan dil bilgisi çalışmaları, 1885 yılında yayımladığı Tertib-i Cedid Kavaid-i Osmaniye eseri ile son bulmuştur. Yazdığı bu eser ilk dil bilgisi kitabıdır. Bu eser ile Türkçenin tarihinde bir merhale olmuştur. Daha sonra yazılacak tüm dil bilgisi eserlerine önderlik ederek bir önder ve rehber niteliği kazanmıştır. Ahmet Cevdet Paşa, dilimizin gramerini yazdığı gibi dilin sadeleşmesine de hizmet etmiştir. Türkçenin bir ilim lisanı olduğunu ispat etmiştir. Otuz beş yıl süren dil çalışmalarını hep aynı titizlikle sürdürmüş ve Türkçenin gelişmesi için çaba sarf etmiştir.

Ahmet Cevdet Paşa, yaptığı tüm çalışmaları ve fikirlerinde ne bütünüyle batıcı değerlere sarılarak onları bir kurtuluş yolu olarak görmüştür ne de katı bir gelenekselci tavır içinde olmuştur. O, Türk-İslâm kültürü ile Batı dünyası arasında bir sentez oluşturmaya çalışmıştır. Farklı kültürel temellere vurgu yaparak Osmanlının tamamen batılılaşmasının imkansız olduğunu be­lirtmiş ve körü körüne bir batı taklitçiliğine karşı çıkmıştır. Batının yalnız ilim ve tekniğinin alınmasını savunarak, özellikle hukuki metinlerin direkt olarak batıdan alınmasının yanlışlığını ortaya koymuştur (Sözen, 1998: 218-224).

Aydın bir ilim adamı olan Ahmet Cevdet Paşa, ilerleme için yenilik taraftarıdır. Hayatı ve eserleri bunu göstermektedir. Cemiyet ve devlet hayatında iyi, doğru ve güzel olan her yeni­liği hararetle istemiştir. İslamın terakki, medeniyet ve yenilik dini olduğunu bilmiş ve halkı saran yanlış kanaatları silmek için didinmiştir. Daima doğrunun ve müspet ilmin yanında olmuş­tur. Hayatını millete ve memlekete hizmete vakfetmiş gayretli ve dirayetli bir zat olmuştur. Bu bakımlardan günümüzde de fikirlerinin takip edilmesi gereken, Türk diline ve düşünce dünyasına sayısız katkısı olan ender fikir adamlarından biri olmuştur.

Doç. Dr. Fahri TEMİZYÜREK

Gazi Ü. Gazi Eğitim F. Türkçe Eğitimi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi, fahri@gazi.edu.tr

Betül ŞIHLAROĞLU YILDIRIM

MEB. Türkçe Öğretmeni, betulsihlaroglu@hotmail.com

Alıntı Kaynak: Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi Yıl: 5, Sayı: 17, Haziran 2018


KAYNAKLAR
♦ Ahmet Cevdet Paşa (1953-1967), Tezâkir, (yay. Cavid Baysun) I-IV, Ankara.
♦ Ahmet Cevdet Paşa (1299), Kavâ’id-i Türkiyye, İstanbul.
♦ Akyüz, Y (1990), “Darülmuallimin’in İlk Nizamnamesi (1851), Önemi ve Ahmet Cevdet Paşa”, Millî Eğitim Dergisi, 95, 3-20.
♦ Akyüz, Y (2008). Türk Eğitim Tarihi, M.Ö. 1000 – M.S. 2008 (13. Baskı). Ankara: Pegem Akademi.
♦ Baysun, C (1986), Ahmet Cevdet Paşa Tezâkir-i Cevdet, 40-Tetimme, Ankara: TTK.
♦ Gündüz, M (2012). Eğitimci Yönüyle Ahmet Cevdet Paşa. Ankara: Doğu Batı.
♦ Halaçoğlu, Y (1986), Kendi Kaleminden Ahmet Cevdet Paşa, İstanbul.
♦ Karabacak, E (1986), Ahmet Cevdet Paşa’nın Dil Bilgisi Kitapları, (yön. Prof. Dr. Mehmet Akalın), Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul.
♦ Karabacak, E (1989), “Ahmet Cevdet Paşa’nın Dil Bilgisi Kitapları”, Türklük Araştırmaları Dergisi, S.5, İstanbul: Marmara Üniversitesi.
♦ Karabacak, E (1997), “Bergamalı Kadri’nin Müyessiretü’l-Ulum’u ile Ahmet Cevdet Paşa’nın Dil Bilgisi Kitaplarındaki Terimler Üzerine Bir İnceleme”, Türklük Araştırmaları Der­gisi, S.8, İstanbul: Marmara Üniversitesi.
♦ Karal, E. Z (1994),”Osmanlı Tarihinde Türk Dil Sorunu”, Bilim Kültür ve Öğretim Dili Olarak Türkçe, Ankara: TTK.
♦ Mardin, E (1996), Medeni Hukuk Cephesinden Ahmet Cevdet Paşa, Ankara: TDK.
♦ Özkan, N (2000a), Ahmet Cevdet Paşa-Fuat Paşa Kavâ’id-i Osmâniyye, Ankara: TDK.
♦ Özkan, N (2000b), Ahmet Cevdet Paşa Medhal-i Kavâ’id, Ankara: TDK.
♦ Özkan, N (2001), “İlk Dil Bilgisi Ders Kitabımız Medhal-i Kavâ’id Hakkında”, Erciyes Üniver­sitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, S.11, Kayseri.
♦ Özkan, Nevzat (2006), “Ahmet Cevdet Paşa’nın Türk Dili Hakkındaki Görüşleri ve Eserleri”, Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 1(20), 219-232.
♦ Polat, N. H (2003), “Türkçe’nin Öğretimi ve Ahmet Cevdet Paşa”, Türklük Bilimi Araştırmala­rı, S.13, Bahar.
♦ Sağır, M (1996), “Ahmet Cevdet Paşa’nın Dil Anlayışı ve Kısas-ı Enbiya”, Türk Dili Dergisi, Şubat, 530, 291-296.
♦ Sözen, K (1998). Ahmet Cevdet Paşa’nın Felsefi Düşüncesi. İstanbul: M.Ü. İlahiyat Fakültesi.
♦ Tanpınar, A. H (1977), “Cevdet Paşa Hakkındaki Düşünceler I-II-III”, Edebiyat Üzerine Maka­leler, İstanbul, 196-214.
♦ Turan, Ş (1985), Cevdet Paşa’nın Kültür Tarihimizdeki Yeri”, Ahmet Cevdet Paşa Semineri, Bildiriler.
♦ Yazan, Ü. M (1997), “Bir Osmanlı Sosyoloğu Ahmet Cevdet Paşa”, Ahmet Cevdet Paşa, Vefa­tının 100.Yılına Armağan, 9-16, Ankara:Türkiye Diyanet Vakfı.
Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.