Türk Tarihi ve Kültür Araştırmaları

Bitlis/Ahlat’taki Türk Devri Yapıları

0 8.865

Bitlis iline bağlı olan Ahlat ilçesi, Van Gölü’nün kuzeybatı kıyısında, sahil boyunca uzanan hafif meyilli sırtlar üzerinde, birbirinden ayrı mahalleler şeklinde kurulmuştur. Kuzeyinde Süphan dağı, batısında Nemrut Dağı ve güneyinde, Van Gölü’nün çevrelediği geniş bir ovaya sahiptir. Deniz seviyesinden yüksekliği 1750 metredir.

Yeryüzü şekillerinin genel yapısı; güneybatıda yer alan Nemrut ve az da olsa kuzeydoğuda yer alan Süphan volkanik dağlarının çıkardığı volkan külü (tüf) ve lavların görüntüsünün sonucudur. Tüfler oldukça geniş bir alanda kalın bir örtü tabakası meydana getirmiştir. Arazi; sırtlar ve hafif dalgalı düzlükler halinde ve genelde plato görünümündedir.

Su, yol, coğrafi mevki insanoğlunu uygarlık kurma ve yaşatma konumunda en büyük etken olmuştur. Coğrafi faktörler, tarihin en eski devirlerinden itibaren insan topluluklarının sosyal, siyasal, ekonomik, dini ve kültürel yaşantılarını değişik şekillerde etkilemişlerdir. Ayrıca coğrafyanın diğer önemli özellikleri arasında ise, yerleşim alanı olarak seçilmesi ve savaş alanı olarak kullanım özelliklerine sahip olmasıdır. Ahlat bu özelliklere sahiptir. Buradan hareketle, Ahlat’ın coğrafi yapısının Orta Asya ile benzerliğinin de Türkler tarafından yerleşim yeri olarak seçilmesinde etkili olduğu kanaatindeyiz.

İlçenin adının, bölgenin en eski sakinleri olan Urartulardan geldiği ve bu kavmin şehre “Halads” dediği bilinmektedir. Ermeniler “Şaleat” (Şaliat), Süryaniler “Kelath”, Bizanslılar “Khlat”, Araplar “Hilat”, İranlılar ve Türkler Ahlat şeklinde ifade etmişlerdir.

Ahlat’ın tarihinin ilk dönemleri Paleolitik ve Tunç Çağı’na ait münferit buluntular dışında açıklık kazanmamıştır. M.Ö. 9-6. yüzyıllar arasındaki Urartu hakimiyeti sonrasında Medlerin ve Perslerin hakimiyetine giren şehir, daha sonraki yıllarda Anadolu’da Pers hakimiyetine son veren İskender’in (Greklerin), eline geçer. İskender’in ölümünden sonra, M.Ö. 200 yıllarında Part hakimiyetinde kalmışsa da bağımsız bir bölge durumuna gelmiştir.

Romalıların Anadolu’ya hakimiyeti ile M.Ö. I. yüzyılda Roma egemenliğine giren bölge, Roma Devleti’nin M.S. 395 yılında ikiye ayrılması ile Bizans’ın payına düşmüştür. Bizans yönetiminde VII. yüzyıla kadar kalan Ahlat, bu yüzyıl ortalarında İslam alemi ile münasebetlere sahne olmuştur.

Ahlat, 641’ de Halife Hz. Ömer zamanında Cezire fatihi, İyaz b. Ganem tarafından Bitlis ve diğer bazı şehirler ile birlikte, İslam devletinin yönetimine geçmiştir. Abbasilerin zayıflamasıyla birlikte Ahlat ve Bitlis Bizans topraklarına katılır. Ahlat, Ebu Ali el Hasan b. Mervan tarafından kurulan (992) Mervanoğulları beyliği sınırları içerisinde kalır. Mervanoğulları 1043’ten itibaren Büyük Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey’i metbu tanımışlardır. Daha sonra Ahlat’ın tekrar BizanslIların eline geçtiği görülmektedir. Tuğrul Bey’in Bağdat seferini müteakip, bir Türkmen kolu Bizans’ın Muş bölgesi valisi Theodoros ile anlaşarak Ahlat’ı işgal etmiştir.

X. yüzyıl coğrafyacıları (Seyyah, Nasır’ı Hüsrev vb.), Ahlat ve Van Gölü çevresi hakkında bilgiler vermişlerdir.

Türklerin Anadolu’ya geldikleri esnada, Ahlat şehri müstesna olmak üzere Erciş, Van gibi Van Gölü çevresinde bulunan bütün şehirler Bizans İmparatorluğu’na bağlı bulunuyordu. Sultan Alparslan Devri’nden (1063) itibaren Ahlat, Anadolu’ya yapılan akın ve fetihlerde üs haline getirilmiştir. Bizanslılarla yapılan Malazgirt Savaşı’na Ahlat’tan hareket edildiği anlaşılmaktadır. (Malazgirt Ahlat’ın 57 km. kuzeyinde bulunmaktadır.) 12 yüzyıl başından itibaren Ahlat merkez olmak üzere kurulan Ahlatşahlar Beyliği’nin başşehri olmuş, kurucusunun adına (Sökmen el-Kutbi) nispetle Sökmeniye veya Sökmenliler olarak da ifade edilmiş ve İslam aleminin en büyük şehirlerinden biri haline gelmiştir. Ahlatşahlar Dönemi’ndeki iktisadi ve kültürel faaliyetleri neticesinde beyliğin başşehri Ahlat, Kubbet’ül-İslam (İslamın Kubbesi) sıfatıyla vasıflandırılmıştır.

İbn-ül Esir, İbn-i Vasıl, Yakut, Kazvinli Zekariya, İbn-i Said, el-İstahri gibi müellifler 12. ve 13. yüzyılda Ahlat’ın sosyal durumu, ticari hayatı, ilim, sanat, kültürel ve siyasi durumunu nakletmişlerdir.

Teşkilatlı ve kuvvetli esnaf ve sanatkar birlikleri Anadolu’da ilk önce Ahlat’ta görülmektedir.

Van Gölü çevresindeki tüm şehirleri egemenlikleri altına alan Ahlatşahlar Dönemi’nde Ahlat parlak devrini yaşamış, 1203-4 yıllarında Eyyubilerden El-Melik’ül Evhad b. El-Adil’in eline geçmiştir. Şehir, 1230 yılında Celaleddin Harzemşah (Harezmşah) tarafından zapt edilmiş ve yağmalanmıştır. Selçuklu ve Harzemşah orduları arasında, Yassı Çimen’de yapılan muharebede Alaeddin Keykubad zafer elde etmiş ve Ahlat kısa bir müddet Eyyubilere terk edilmiştir. Sonra Alaeddin Keykubad’ın kumandanı Kamyar tarafından fethedilmiş, Selçuklu ülkesine katılarak, kalenin ve şehrin imarına başlanmıştır. 1243 yılındaki Kösedağ Savaşı’ndan sonra Ahlat Moğolların eline geçmiştir.

1246 ve 1275-76 yıllarında korkunç depremler olmuş ve Ahlat harabe haline gelmiştir.

İlhanlı İmparatorluğu’nun parçalanmasından sonra Valiler ve Emirler arasında sık sık el değiştirmiştir. 1441 yılında Nemrut yanardağının faaliyete geçmesinin akabinde 1451-62 yıllarında Karakoyunluların yağma ve tahriplerine maruz kalmıştır. 1472-73 yıllarında Bitlis, Muş ve diğer birçok yer ile birlikte Ahlat’ta Akkoyunluların idaresi altına girmiştir. Ancak, 1473 yılında Akkoyunlu Hükümdarı Uzun Hasan’ın Fatih Sultan Mehmed’e yenilmesi ile Akkoyunluların yöredeki egemenlikleri son bulmuştur. Ahlat ve Van Gölü çevresi, Akkoyunlulardan sonra Safeviler’in eline geçer, fakat bu hususta hemen hiç bilgi yoktur. 1509 yıllarında Safeviler tarafından zapt edilen şehir, muhtemelen Çaldıran Zaferi ile 1514 yıllarında Osmanlı topraklarına katılmıştır. 1548’de Şah Tahmasp tarafından zapt edilen şehir Kanuni Sultan Süleyman tarafından geri alınmış ve bu durum bir daha değişmemiştir. Irakeyn Seferi sırasında (1533-35’lerde sefer dönüşü) Kanuni Sultan Süleyman Ahlat’a uğramıştır. 1655 yılında Ahlat’ı ziyaret eden Evliya Çelebi ve 18. yüzyılda yaşayan Katip Çelebi eserlerinde bu şehre geniş yer ayırmışlardır.

Ahlat, Osmanlı Devleti’nin sona ermesine kadar, durumunu muhafaza etmiştir. Rus işgali sırasında tahribata uğramıştır. Tanzimat’tan sonra Van eyaletinin, Van Sancağı’na, II. Abdulhamit Devri’nde ise Bitlis vilayetine bağlanmıştır.

Ahlat, Anadolu Türk-İslâm tarihinin başlangıç noktasıdır. O, doğudan İç Anadolu’ya ve batıya geçişte sanki bir köprü gibidir. Orta Asya’dan gelen Oğuz boyları bir süre Ahlat’ta kalmış ve daha sonra Anadolu içlerine doğru devam etmişlerdir. Kayı boyunun da bir süre Ahlat’ta kaldığı, sonra Erzincan dolaylarında bir süre ikamet ettikleri, sonrasında da Domaniç yaylasına yerleştikleri bilinmektedir.

Celil ARSLAN

Fırat Üniversitesi İlahiyat Fakültesi / Türkiye

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.