Türkler’de Armaların Ortaya Çıkışı ve Yayıldığı Sahalar
A- TÜRKLER’DE ARMALARIN ORTAYA ÇIKIŞI
Geleneğe göre Oğuzhan’ın Günhan, Ayhan, Yıldızhan, Gökhan, Dağhan, Denizhan adlarında altı oğlu vardı. Bunlardan ilk üç oğlundan gelmiş olan Oğuz boylarının üçü, yani Gün, Ay, Yıldızhanlar sağ kol ve diğer üç oğlu da sol kolu teşkil ederlerdi. Oğuzhan’ın altı oğlundan her birinin dört boyu olup, hepsi yirmidört boydu; Oğuz aşiretleri bu boydan gelmişti. Yine ananeye göre Oğuzhan’ın kardeşleri ve amca oğullarından Oğuzlara düşman olarak Uygur, Kankli, Karluk, Kıpçak, Kalaç, Ağaçeri ve Ayferi boyları da vardı.[1]
Bu altı Oğuz boyunun Gün, Ay ve Yıldızhanlardan gelen kollarına Bozoklu ve diğer Gök, Dağ ve Denizhanlardan gelen kollarına da Üçoklu denilirdi. Bunlardan Bozoklar, orduda ve şölen denilen ziyafetlerde sağ tarafta bulunup muayyen boylar gelir ve bunları da alırlardı. En başta Günhan’a mensup boylar gelir ve bunlar da derecelerine göre sıralanırlardı, Keza Üçoklar da orduda ve şölenlerde Han’ın solunda yer alırlardı. Bunlarda da başta Gökhan boyları gelir ve tertip sırasıyla diğerleri ve boyları yer alırlardı. Bütün boyların yırtıcı kuşlardan ongunları ve yiyecekleri etin muayyen bir yerinden söğük, yani et payı vardı.[2] Nemeth’in tahliline göre “muvaffakiyet ve uğur getiren” demek olan ongun kelimesi bu mukaddes kuşlara verilmekte ve bunlar mukaddes olduklarından incitilmemekte idi. Efsaneye göre Günhan’ın şahin, Ayhan’ın kartal, Yıldızhan’ın tavşancıl, Gökhan’ın sungur, Dağhan’ın çakır ve Denizhan’ın üçkuş ongunuydu.[3]
Oğuzhan’nın oğullarından her biri etrafında dörder kabile toplamış ve kendilerini bunlara bağlamış olduklarından her dört kabilenin belirli ve ortak bir ongunu olmuştur. Bu hal ise eski bir vahdetin izlerini gösterir. O halde Oğuzlarda totemizm altılı teşkilat zamanında meydana gelmiştir. Bu totemlere dikkat edecek olursak, bunların hepsinin avcı kuşları olduğu göze çarpar. Bu kuşların avcı kuşları olması totemizmin Oğuzlar arasında avcılık devrinde oluştuğunu gösterir.[4]
Oğuz Türklerinde bu altılı teşkilattan sonra yirmi-dörtlü teşkilat zamanında dahi oluşmuştu. Bu damga kabilenin hususi bir nevi arması mahiyetinde idi. Bu damgayı diğer kabileden ayırt edilmesi gereken her çeşit eşyaya vururlardı.[5]
Çin kaynaklarında “Hiyung nu” olarak belirtilen Hunlar’ın kullandığı armalar hakkında bir bilgiye rastlanmamaktadır. Hunlar dağıldıktan sonra bu topluluğun bir kısmı tarihte “Türk namı altında gözükmeye başladılar. Bu Türkler’in millî bir ananeleri ve millî bir sembolleri vardı.[6] Çin tarihlerinde “Türk” namı altında belirtilen Türklerin o dönemde millî ananelerinden alarak kurt başlı bir bayrak kullanmaya başladıkları bilinmektedir.[7]
B- TÜRKLER’DE ARMALARIN YAYILDIĞI SAHALAR
Bütün eski ananelerine pek sadık kalan Oğuz Türklerinin pek eski totemleri daha sonra dini şekilden çıkarak millî ve gayri dini bir mahiyette kalmıştır. Arkeoloji tedkikatının yardımıyla biliyoruz ki bu avcı kuşları daha sonra arma olarak kullanılmıştır. Anadolu’da Selçuklulardan kalma eserler bize açık bir şekilde bir av kuşunu arma olarak kullandıklarını göstermektedir. Hatta bu kuşun yalnız Selçuklu Türkleri tarafından değil, Artuklular ile diğer Türk topluluklarında da arma olarak kullanıldığı görülmektedir. Kabilenin bu umumi armasından başka bir de hükümdarın hususi arması vardı. Hükümdar emrini verdikten sonda bu emri tebliğ eden adam da okun ucundaki damgayı görünce emrin hükümdar tarafından verilmiş olduğunu anlardı. Oğuz Türkleri bu damgaya tağrağ derlerdi, bu daha sonra garb lehçesinde tuğra olmuştur.[8]
Türkler’de totem olarak çıkan ve daha sonra arma olarak kullanılan avcı kuşları geniş bir coğrafyaya yayılmıştır. Bunların yayılmalarında Türkler’in batıya doğru göç etmeleri, yeni yurtlar tutmaları etkili olmuştur. Görülmektedir ki, kuş ve hayvanlardan bazıları Türk hakan sülalelerinde totem, resmî ve aile damgaları; devlet arması hizmetini ifade etmiştir.[9]
Türkler’in asıl vatanları Orta Asya’dan İslam memleketlerine göçmeleri İslam sanatına birçok sanat unsurlarının ilave edilmesini gerektirdi. Umumi göçe başlamadan evvel Abbasi halifelerine askerî hizmetlerde bulunmak için Bağdat’a getirilen Türkler’in buraya yerleştikleri ve daha sonra bu Türkler içerisinden Mısır’a vali olarak atanan Emir Tolunoğlu Almet’in orada müstakil bir emiret tesisine muvaffak olduğu zamanlar Mısır’da oluşturulan eserlerde bu tarihlere kadar İslam sanatına bir takım unsurlar ilâve edilmişti, ister 836 yılında Abbasi halifesinin Türk askerleri için inşa ettirdiği Şamara şehri mimari eserlerinin duvar tezyinatında, ister Tolunoğulları’nın Kahire’de meydana getirdikleri eserde Türkler’e mahsus bu yeni sanat unsurlarının orta Asya’dan buralara getirildiklerini bütün ayrıntılarıyla müşahede etmekteyiz.[10]
Türkler’in XIII. yüzyılın başlarından itibaren kitle halinde Akdeniz sahiline doğru yayılması, İslam sanatına daha birçok yeni sanat unsurları ilâve edeceği pek tabiî idi. Bu tarihten itibaren ister İslam sanatı mimarisinin ister ise sanatı tezyinatının yeni oluştuğu ve dolayısıyla yeni bir ruh aldığı görülmektedir. Bunlar arasında çifte kartal tasviri daha ilk defa arma şeklinde ve daha sonra bir tezyinat motifi olarak kullanılmıştır.[11]
Türk armalarından bazıları Avrapa’ya dahi geçmiştir. Bunlardan en önemlisi kartaldır. Kartal devlet arması olarak Avrupa’ya başlıca iki yoldan gelmiştir. İlk önce Kuzey Türkleri harekete geçmişlerdir. Avrupa milletlerine en büyük tesirde bulunan Selçuklu Türkleri olmuştur.[12] Türkler’in garb komşuları Bizanslılar bu motifi aldıkları gibi yaymışlardır. Haçlı seferleri sırasında Avrupa milletlerinin Türkler ile temasa geçmeleri bu motifin Avrupa sanatına intikalini dahi meydana getirmiştir.[13]
Kaynak: Milli Folklor Dergisi, Sayı: 20 Yıl: Kış – 1993