Türk Tarihi ve Kültür Araştırmaları

Türkün “Başbuğ Atatürk” Vefası

0 15.057

Eski Türklerde yerine göre “başkan, lider, başkomutan ve hükümdar” anlamlarında kullanılan “Başbuğ” unvanı, sonraki devirlerde de zaman zaman kullanılmıştır. “Başbuğ” denilince aklımıza hemencecik Merhum Alparslan Türkeş geliyor ise de bu unvan, bilindiği gibi Mustafa Kemal Atatürk için de kullanılmıştır. Doğrusu bu unvan, hem Atatürk için, hem de Alparslan Türkeş için çok da yakışan bir unvandır. İsmiyle müsemma denilen şey de galiba bu olsa gerek…

Geçenlerde üstat Hayati Bice, “Ülkücünün ‘Başbuğ Türkeş’ vefası” başlıklı bir yazı yazmış ve o yazıda Alparslan Türkeş’le ilgili olarak görmüş olduğu bir rüyasını anlatmıştı(1). Hayati Bey’in o yazısına acizâne şöyle bir yorum yapmıştım:

Muhterem efendim, hayrolsun. Rüyanızı duygulanarak okudum. Acizâne bir yorum yapmak gerekirse; Merhum Türkeş, aynı zamanda ülkücülere ‘Mütevazı olun, halktan kopmayın, halkın içinde olun, lükse ve şatafata kapılmayın, maddiyata önem vermeyin’ demek istemiştir. Onca lüks villa ve lüks arabalar dururken, merhumun tozlu yollarda yaya olarak yürüyüp gelmesi buna işarettir. Merhumu Hacı olarak görmeniz ve abdestli olarak konuşma yapması da Allah bilir ya; MHP’nin Kur’an ve Hz. Peygamber’in hayatının seçmeli ders olarak okutulması konusunda vermiş olduğu çaba sebebiyle Merhum Başbuğ’un ruhunun bundan haberdar olduğu ve sevinç duyduğu şeklinde yorumlanabilir. Rüyanızı bizlerle paylaştığınız için size teşekkür eder saygılar sunarım…”

Hayati Bice üstadımıza “nazire” olarak ben de Atatürk’le ilgili görmüş olduğum bir rüyayı okuyucularımla paylaşmak isterim. Zaten yazının başlığını da Sayın Hayati Bice’nin yazısının başlığından esinlenerek oluşturdum. Umarım birileri, “Ülkücüler artık rüyalarla yaşamaya başladılar” ya da “Bozkurtlar artık yaşlandı, hayal âleminde dolaşıyorlar” şeklinde bizlerle alay etmezler. Elbette bu türlü düşüneceklere de söyleyecek sözümüz vardır. Ancak önce bu türlü düşünce sahiplerine bakarız, acaba adam mı diye…

Efendim bizim gördüğümüz rüya, yaklaşık bir yaşındadır. 09.08.2011 günü görülmüştür. Yani, PKK’nın gerçekleştirdiği Çukurca saldırısından yaklaşık bir hafta önce. Rüyayı gördüğüm gecenin sabahı kalkmış ve gördüklerimi şöyle kaleme almıştım:

“Umum Müslümanların Hz. Peygamber’i rüyalarında görmek için can attığı bu mübarek Ramazan Ayı’nda, böyle bir rüyayı anlatmak akıllıca bir iş midir bilmiyorum. Ne yapalım ki; biz de diğer Müslümanlar gibi rüyamızda Muhammed Mustafa’yı görmeyi umarken, kısmetimize Mustafa Kemal çıktı. Neyse buna da şükür. Her ikisinin adı da Mustafa olduğuna göre bizim için fark etmez. Bu sene Türklüğümüzü esas alarak en büyük Türk Atatürk’ü rüyamızda bize gösteren Yüce Tanrı, umarım seneye de Müslümanlığımızı esas alarak Müslümanların şefaat kapısı Muhammed Mustafa’yı (s.a.s) gösterir. İnşallah…

Efendim uzatmayalım; 09.08.2011 günü ailecek sahurumuzu yaptıktan sonra sabah namazımızı da kılarak uykuya dalmıştık. Rüyamda, köyümüzün mezarlığına yakın bir yerde, bulunuyorum. Mevsim kış. Kara ve çamura dala bata köye doğru güç bela yürümeye çalışıyorum. 10-15 metre henüz yürümüştüm ki; bir de ne göreyim Rıfat Yılmaz (bizim köyün dernek başkanı) elinde kürek, kar küremekle meşgul olurken, eşi Gülen Hanım ve evin diğer kadınları karın üstüne yaktıkları ocaklara yerleştirdikleri büyük tencere ve kazanlarda yemek pişirmekteler. Üzeri pastırma türünden iri parça etlerle kaplı keşkek tenceresi çok nefis gözüküyor. Selam verip bir müddet lafladıktan ve yemekler hakkında yorum yaptıktan sonra yoluma devam ediyorum.

15-20 metre sonra birden yaz görüntülerinin hâkim olduğu bir alana geçiyorum. Ortalıkta kıştan kıyametten eser kalmıyor. Yürüdüğüm araziden saparak yandaki yola geçmem, bunun için de her nedense ağaçtan yapılmış bir kafesin içinden geçerek yola inmem icap ediyor. Kafesin üst kapağını kaldırıp, yola bakan duvar tarafındaki yan kapaktan yola geçmek için kafesin içine giriyorum. Ancak yan taraf olduğu gibi parmaklıklarla kapalı, yani kapı bulunmuyor. Bir müddet kafese sıkışıp kalıyorum. Neden sonra üst kapağı güç bela açıp dışarı çıkıyorum, o da nesi? Dışarıda başta Rıfat Yılmaz ve ailesi olmak üzere köy halkından oluşan kadınlı erkekli 15-20 kişilik bir grup insan duruyor.

O sırada yandaki yoldan kalabalık bir asker grubu peyda oluyor ve bizim bulunduğumuz yere doğru ilerliyorlar. Askerlerin tamamı, koyu yeşil renkte ve kamuflajlı eğitim elbisesi giymiş vaziyetteler. Bunlar, bildiğimiz Mehmetçik türü asker değiller. Hepsi olgun yaşta kişiler. Sanki tamamı subaylardan oluşan büyük bir grubu andırıyorlar. Rahat adımlarla, ancak sessiz ve vakur biçimde bize doğru ilerliyorlar. Grubun ortasında ve askerlerin omuzlarında taşınan bir tabut göze çarpıyor. Tabutun kapağı bulunmuyor. Kapak yerine gelişigüzel yeşil bir örtü örtülmüş. Örtü, tabutun kenarından sarkmıyor, içeridekinin üstüne öylesine örtülmüş gibi duruyor.

Grubun ön tarafı tam önümüzden geçerken, içlerinden zıpkın gibi ve hafif esmer tenli bir subay, bize doğru yöneliyor ve önümüzdeki duvarın yıkık tarafından zıplayıp yukarı çıkıyor ve tam önümüzde duruyor. Tanıdık sloganlara benzer bazı laflar ederek bize ‘Bu cümleleri her tarafa yazacaksınız. Size emrediyorum!’ şeklinde bir emir veriyor. Emri verdikten sonra, duvarın üzerinden sıçrayarak yola hopluyor ve mezarlığa doğru ilerlemekte olan grubun arkasından koşmaya başlıyor.

Ancak bu sırada beklenmedik bir şey daha oluyor: Bize emir veren subay, tam duvardan zıplayıp yola inerken birden sivil giyimli birisine dönüşüyor. Üzerinde dikine lacivert çizgili beyaz bir gömlek, altında koyu renkli kumaş bir pantolon var. Oldukça sarışın saçları ve kanlı canlı beyaz bir teni bulunuyor. Hatta burnu, kulakları, yanakları ve boğaz kısmı hafif kırmızıya çalar tarzda pembe pembe. Burnu biraz sivrice. Saçları, alın kısmı açık olacak şekilde dökülmüş. Hafif kır düşmüş saçları özenle geriye doğru taranmış. Gömleğinin yaka kısmındaki iki düğmesi açık olduğu için bağrı hafifçe açılmış.

Diyeceksiniz ki; ‘Sen düpedüz Atatürk’ü tarif ediyorsun’. Hayır, ben Atatürk’ü filan tarif etmiyorum. Sadece gördüğüm kişiyi tarif ediyorum. Üstelik benim müşerref olduğum kişiyle Atatürk arasında hiçbir benzerlik bulunmuyor. Çünkü fotoğraflarda ve filmlerde gördüğüm Atatürk ile rüyada gördüğüm kişi arasında sarışınlık ve boy dışında hiçbir ortak yan yok. İtiraf edeyim ki; Atatürk, benim gördüğüm adamdan çok daha yakışıklı birisi. Hele de Mustafa Kemal olduğu yıllarda! Yani gençken demek istiyorum.

Bununla birlikte beklenmedik bir şey daha oluyor. Bize emir veren subay sivilleşip yola atlarken ben, köylülerimden oluşan grubun önünde dağı taşı inletircesine slogan atmaya başlıyorum; ‘EN BÜYÜK TÜRK ATATÜRK’. Yanımda bulunan grup hep bir ağızdan tekrarlıyor: ‘EN BÜYÜK TÜRK ATATÜRK’ Bu sloganı üç kere tekrar ettikten sonra ikincisine geçiyorum ve askerlerin uygun adımda yürüyüş kararı sayarken söyledikleri gibi ‘NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE’ diye slogan atıyorum. Bizim köylüler aynı şeyi tekrarlıyorlar: ‘NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE’. Bu sloganı da üç kere tekrarladıktan sonra bir üçüncüsüne geçiyorum…

Yukarıda bize ‘Bunları dağa taşa, her yere yazacaksınız’ şeklinde emir veren subayın ne söylediğini tam olarak hatırlamadığımı söylemiştim. Galiba bu sloganlara benzer şeyler söylemişti. Türklük ve Türk Milliyetçiliği üzerine olduğunu hayal meyal hatırlar gibiyim. Ancak sözlerini unutmuşum.

Biz köylülerimizle bir olup ‘EN BÜYÜK TÜRK ATATÜRK’ ve ‘NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE’ sloganlarını atarken, bize emir veren ve askerken sivile dönüşüp köyün mezarlığına doğru giden asker grubunun arkasından koşan subay bize doğru geri dönüyor, yumruk yaptığı iki elinin baş parmaklarını açtıktan sonra iki kolunu havaya kaldırıp ‘HAH İŞTE BÖYLE’ dercesine bize doğru sallıyor ve bir işi başarmanın vermiş olduğu sevince benzer bir gülümseme ile o da bize iştirak ediyor: ‘EN BÜYÜK TÜRK ATATÜRK’, ‘NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE’.

Derken uyanıyorum.

Şimdi bazı şom ağızlılar çıkacak ve beni ırkçılık, milliyetçilik ve elbette Atatürkçülük adına hayal kurmakla ve senaryo yazmakla suçlayacaklardır. Hayır, asla. Oruç ağzımla, abdestli halimle ve Allah adına yemin ederek söylüyorum ki; bunların hiçbirisi hayal ve kurgulanmış bir senaryo değildir. Tamamı rüyada gördüklerimden ibarettir. Ben sadece gördüklerimi anlattım. Siz nasıl yorumlarsanız yorumlayın artık. Üstelik benim, AKP’nin tulum çıkardığı bir köyü, başka partilere yönlendirmek gibi bir kaygım ve çabam da yok. Bu sebeple böyle bir denemenin içine bile girmem.

Siz nasıl yorumlarsınız bilmem. Ancak ben bu rüyayı aile, köy veya ulus olarak, bugünlerde yolumuzun bir şekilde mezarlığa düşeceği ve büyük bir üzüntü yaşayacağımız şeklinde yorumladım. Her nefis ölümü tadacağına ve ölüm hak olduğuna göre; ailemden veya köylülerimden birisinin vefat etmesi, belki bir dereceye kadar katlanılabilecek türden bir acıdır. Ancak dua ediyorum ki; Allah bu millete altından kalkamayacağı acılar ve yıkımlar göstermesin…”

Rüyalarla elbette amel edilmez. Gaibi ise ancak Allah bilir. Ancak bazı rüyaların, olacak olayların, yaşanacak üzüntü ve sevinçlerin habercisi olduğuna ben de kaniim. Daha doğrusu Allah’ın, bazen kullarına bu türlü jestler yaptığına ben de inanıyorum.

Örneğin bu rüyayı takip eden 17 Ağustos 2011 günü Çukurca’da hain bir saldırı olmuş, bir binbaşı ve çoğu uzman çavuş on civarında askerimiz şehit düşmüştür. Türkiye baştanbaşa yas içinde kalmış, binbaşının cenaze töreni için Türk Ordusu’nun tepesindeki komutanlar ve cumhurbaşkanı da dâhil olmak üzere devletin zirvesi tam tekmil Kocatepe Camii’ne akın etmişlerdir. Avludaki cemaat ise topluca şöyle haykırmıştır: “Kahrolsun PKK, Kahrolsun PKK”, “Ne mutlu Türküm diyene, Ne mutlu Türküm diyene”, “Şehitler ölmez vatan bölünmez, şehitler ölmez vatan bölünmez”

Yani Allah, ben aciz kuluna Çukurcu Saldırısı sebebiyle ulusça yaşayacağımız üzüntüyü yaklaşık bir hafta öncesinden haber vererek bir anlamda jest yapmış, ben de bu hususu 10 Ağustos 2011 günü “Siz nasıl yorumlarsınız bilmem. Ancak ben bu rüyayı aile, köy veya ulus olarak, bugünlerde yolumuzun bir şekilde mezarlığa düşeceği ve büyük bir üzüntü yaşayacağımız şeklinde yorumladım…” şeklinde ifade etmiştim.

Kaynak: http://www.haberiniz.com.tr 


1- Ülkücünün “Başbuğ Türkeş” Vefası – https://www.altayli.net/ulkucunun-basbug-turkes-vefasi.html
2- Daha önce köyün sitesinde ve sözcü18.com internet sitesinde de yayınlanan bu rüyadaki bazı yer ve kişi isimleri, yöresel olmaları sebebiyle, rüyanın orijinalitesine zarar vermeyecek şekilde çıkarılmıştır.

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.