Osmanlı İmparatorluğu’nda Geleneksel Reformdan Modern Reforma Geçiş: Sultan III. Selim Ve Sultan II. Mahmud Dönemleri
Kanuni Sultan Süleyman’ın saltanatı döneminden (1520-1566) bu yana pek çok Osmanlı yöneticisi, Tuna nehrinin güneyinde yer alan Avrupa topraklarının tamamı ile birlikte Orta Doğu’nun çoğunu ve Afrika’nın kuzey kıyılarının büyük bir kısmını yöneten devletlerini kuran ve sürdüren siyasal, askeri ve sosyal kurumları iyileştirmek suretiyle İmparatorluklarının çöküşüne çare bulmaya çalıştılar. Bunların temsil ettiği geleneksel reform (yenileştirme) anlayışı, Osmanlı kurumları ve hayat tarzının inançsız Avrupa’da geliştirilebilecek her şeyden daha üstün olduğu varsayımı üzerine oturtulmuştu. 16. yüzyılda İmparatorluk zirveye ulaştığı zaman bu anlayış büyük ölçüde gerçeği ifade eder nitelikte idi, ancak iki yüzyıl sonra artık gerçek durumu yansıtmıyordu.
Eskinin metotlarını iyileştiren, yozlaşmış resmi görevlileri ve beceriksiz askeri önderleri ayıklayan, Osmanlı tebasından binlercesinin topraklarını ve evlerini terk etmelerine yol açan fakat aynı zamanda Sultan’ın yönetici sınıfına mensup kişileri zenginleştiren ihlallere son veren reformlar ve eskiden İmparatorluğun büyük olmasını sağlayan devlet kurumlarının ve ordunun iyileştirilmesi büyük ölçüde rahatlama sağladı ve İmparatorluğu yıkımdan kurtardı. İmparatorluğun gerilemesi, onu varlığını tehdit eden Doğulu ve Batılı güçlü düşmanların saldırıları karşısında çaresiz bıraktığı zaman, Osmanlı yönetici sınıfının yozlaşmış üyeleri bu tür değişikliklere izin verdiler. Fakat, reformlar gerçekleştirilir gerçekleştirilmez ve tehlikeler savılır savılmaz, Osmanlı yönetici sınıfı reformcuları bertaraf ettiler ve çıkar sağladıkları eski ihlalleri yeniden tesis ettiler. Bu nedenle, 16. yüzyılın sonlarında ve 17. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu, geleneksel reform dönemlerinden -bu dönemlerde eski kurumların daha önceki dönemlerde olduğu gibi çalışması ve böylece İmparatorluğun çabukça tehlikeden kurtarılması sağlanmıştı- ve eski ihlallerin sisteme sessizce geri getirildiği yıllardan -bu yıllarda yapılan ihlaller, yeni tehlikeler yönetici sınıfın liderlerini geleneksel reform dönemlerini tekrar kabul etmeye zorladığı ana kadar bu liderleri zenginleştirmeye devam etti- geçti.
18. yüzyılda, Rusya ve Avusturya karşısında yenilgilerle sonuçlanan bir dizi savaş İmparatorluğu öyle ciddi bir durumla karşı karşıya bıraktı ki, Osmanlı yönetici sınıfı, sadece eski kurumları yenileme ve ihlalleri sistemden ayıklamayı değil, aynı zamanda Avrupa’daki benzerlerini örnek alan yeni kurumların ve uygulamaların sisteme eklenmesi sürecini de içeren reformları başlatmaya zorlandı. Bu reformlarla ümit edilen, yeni silah ve taktiklerin kullanılması ile birlikte OsmanlIların hükümette ve sosyal alanlarda geleneksel hayat tarzlarını başarı ile savunmalarını sağlamaktı. Bu anlayışın benimsenmesi, Osmanlıların bütün alanlarda geleneksel tarzdaki reformları sürdürmesini ve daha önceki yüzyıllarda uygulanan eski metotları iyileştirmesini, yine de bunlara bazı yeni unsurların eklenmesini -Avrupa’da geliştirilen yeni askeri kurumlar ve tekniklerin en azından kısmen örnek alınmasını- mümkün kıldı.
Yeni kurumların ortaya çıkışı, Osmanlı reformunda geleneksel olarak geçmişin yenilenmesinden yeni bir modern reform sistemine doğru bir değişim sürecini başlattı. Bu süreç, hayatın bütün alanlarında -sadece askeri alanda değil- geleneksel kurumların bir tarafa bırakıldığı ve en azından kısmen de olsa Batı’daki benzerleri örnek alınarak şekillendirilmiş yeni kurumların eskilerin yerini aldığı 19. yüzyıl Tanzimat hareketinin bir özelliği idi. Osmanlı’nın dış tehlikeye karşı cevabının geçmişte büyüklük sağlayan kurumların reformuna yönelik geleneksel çabalardan 19. yüzyılın reform çabalarına doğru değiştiği süreç, 18. yüzyıl bitmek üzere iken ve 19. yüzyılın başında ülkeyi yöneten iki sultanın saltanatı dönemlerinde -III. Selim (1789-1807) ve kuzeni II. Mahmud (1808-1839) -meydana geldi.
California Üniversitesi Los Angeles (UCLA) / A.B.D.
Bilkent Üniversitesi / Türkiye Çeviren: M. Faruk Çakır