Türk Tarihi ve Kültür Araştırmaları

Anadolu’da Farsça Şiir Söyleyen Türk Şairleri (XI-XVI. Yüzyıllar)

0 9.261

Selçuklu hükümdarı Alp Arslan’ın (1063-1072) Malazgirt’te 1071 yılında BizanslIları bozguna uğratması neticesinde Anadolu baştan başa fethe ve sürekli yerleşime açılmış, Anadolu’nun Türkleşmesi ve İslâmlaşmasının uzun süreci başlamış, bütün Ön Asya’nın, Selçuklular tasarrufuna geçmesi sağlanmıştır. 1071 Malazgirt zaferini müteakip Anadolu’ya Orta Asya ve İran’dan sel gibi Oğuz kitleleri akın etmeye başlamış, Anadolu’nun derinliklerine kadar ilerleyerek, kendileri ile beraber, Türk dilini, kültürünü, örf ve idaresini de götürmüşlerdir. Bütün Anadolu Türklerin eline geçtikten sonra, Türk boy ve halkları, eski Orta Asya bozkır geleneklerinden ayrılarak yeni yerleşik hayat prensiplerine yaklaşmak durumunda kalmışlardır.

Anadolu’nun, Türkler tarafından fethedilmesinden sonra, iktisadî refahın, düşünce özgürlüğünün ve düzenli devlet idaresinin hâkim olduğu, güzel sanatların geliştiği bir saha olması ve Anadolu Selçuklu sultanlarının şairlere ihsanda bulunmaları, ilim adamlarına lâyık oldukları ikram ve himayeyi göstermelerinden dolayı Anadolu’ya Orta-Asya, Suriye, Irak, İran taraflarından bir çok âlim, mütefekkir ve sanatkâr gelmiştir. Necm-i Râzî’nin, Mirsâdü’l-ibâd isimli eserinin mukaddimesinde yer alan şu cümleler bunu açık bir şekilde göstermektedir:

“Vatanımdan, meskenimden umudumu yitirince, din ve dünya salahını, ehli sünnet ve cemaatın yaşadığı diyarda buldum. Orada emniyet ve adalet varmış, dirlik düzenlik varmış. O diyarda dindar, âlim, âdil ve insaflı bir padişah varmış. Memleketler hakkında bilgi sahibi olan tüccarlara ve görüş sahiplerine sordum soruşturdum. Dediler ki: Bu özellikte bir yer bu zamanda ancak Anadolu şehirlerinde olabilir. Hem ehli sünnet ve cemaattirler, hem adalet, insaf ve emniyetle donanmışlardır. Allâh’a şükürler olsun, o diyarda Selçukluların devamı olan bir padişah var. Müslümanlar rahat, huzur ve emniyeti o hanedanın gölgesinde bulmuştur”.

Anadolu’da gerek Dânişmendliler gerekse Selçuklular döneminde ilmî ve edebî faaliyet önce saray muhitinde başlamış, müteakiben bu faaliyet II. Kılıç Arslan’ın oğullarının valilikleri zamanında şehirlerdeki şehzade muhitlerine de sirayet etmiştir. Özellikle sükun ve asayişin iyice sağlanmasıyla Anadolu’da hummalı bir içtimaî ve fikrî hareket kendini göstermiştir.

Anadolu Selçuklu sultanları, Karahanlılar, Gazneliler ve Büyük Selçuklularda olduğu gibi şairleri ve âlimleri koruyup onlara çeşitli ihsanlarda bulunmuşlardır. İbn Bîbî, Sultan Rükneddîn Kılıç Arslan’ın zâhidleri, âbidleri, âlimleri ve fazılları yücelttiğini, düşkünlerin ve gariplerin tarafını tuttuğunu, halka ve gariplere iyi davrandığını söyler.

Sultan Rükneddîn Süleymanşah’ın cömertliği ve iyiliği yüzünden devrin ileri gelen âlimleri, fazılları, şairleri ve sanatkârlarının çoğu onun sarayına koşup, sanatlarının inceliklerini onun yüce görüşüne arz etmişler ve ondan bol miktarda bahşiş almışlardır.

Yrd. Doç. Dr. Ahmet KARTAL

Kırıkkale Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi / Türkiye

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.