Saray’da / Mabeyn-i Hümâyûn’da Yâverlik Kurumu (1839-1920)
Osmanlı Devleti’nde idare merkezinin saray olduğu malumdur. Zaman zaman idarede zaafa uğramış olmakla beraber, genellikle Saray hakimiyetinin daha güçlü bir duruma gelmesi takip edilen politikanın esasını oluşturdu. Bununla birlikte Köprülü Mehmed Paşa’dan itibaren, idarenin ağırlığının Bâbıâli’ye kaydığı bilinmektedir. l9. yüzyıla gelindiğinde idarî yapılanmaya yönelik olarak köklü değişikliklere girişildi. Bilindiği üzere III. Selim ve II. Mahmut bu düzenlemenin mimarları oldular. Devlet bürokrasisi ve saray teşkilatında yeni bir yapılanma vücuda getirildi. Bu devre, aynı zamanda Bâbıâli’nin yani bürokrasinin idarede hakim olmaya başladığı bir devredir. Yeni teşkilâtlanma ve yetki alanlarının belirlenmesiyle, taşranın idaresi merkezden daha etkili bir şekilde kontrol altına alındı. Aynı zamanda Saray karşısında, Bâbıâli’nin yönetimdeki pozisyonu ve rolü daha da belirginleşip, güçlendi. Bu güçlenme o derece arttı ki; bir aralık Sultan Abdulmecid’e, “iradesi alınacak hususların önem ve önemsizliğinin Bâbıâli’de tespiti” hususunda teklif dahi yapıldı.
Tanzimat Dönemi’nde (1839-1875), Hariciye orjinli bürokratların sadâret makamını ellerinde bulundurmaları ve oluşumların merkezinde yer almaları, idarî yetkilerin Bâbıâli’de toplanmasında etkili oldu. Abdulaziz’in devlet işlerinin yürütülüşünü kontrol maksadıyla da olsa, arasıra Bâbıâli’ye gitmesi, giderek Mabeyn için devlet işlerinin görüşülme mercî olmaktan ziyada, sadece bir onay makamı olma statüsünün benimsemeye başlandığına bir işaretti. Bu devirde sadrazam olan Fuat Paşa’nın, Saray’la Bâbıâli arasındaki bürokratik ilişkileri takip eden Mabeyn Başkâtipliği’ne yaklaşımı, Bâbıâli ile Mabeyn’in birbirine karşı durumunu ortaya koymaktaydı.
Dokuz ay kadar Mabeyn Başkâtipliği’nde bulunan İzmirli Mustafa Paşa’nın, Bâbıâli’nin bazı maruzâtı hakkında mütâlaa beyan etmesi ve fikirler ileri sürmesi üzerine, “Başkâtiplerin Mabeyn-i Hümâyûn/Saray ile Bâbıâli/Hükümet arasında muhabere vasıtası olmaktan başka vazifeleri olmadığı halde Mustafa Efendi haddini aşıyor” diyerek tavır koyması ve onu azlettirmesi, bu tarihlerde Saray ile Hükümet arasındaki tarzı açıkça göstermektedir. Âlî ve Fuat Paşalar Sâdaret makamında bulundukları sürüce Sultan Abdulaziz’in birçok iradesini çeşitli vesilelerle icrasız bırakmaktaydılar. Tabii olarak l876 senesine gelindiğinde Bâbıâli, idarede oldukca güçlendi. Bunun müşahhas bir göstergesi bazı bürokratların Meşrutiyet’in ilanında önemli roller üstlenmesidir. Böylece Bâbıâli’nin, idarî rejimi etkileyecek bir konuma geldiği anlaşılmaktadır. Bu itibarla sadrazamlar, Padişah’ın iradesine aykırı davranmakta sakınca görmeyecek bir tavır içine dahi girdi. Mesela; 19 Şubat 1876’da sadrazam olarak atanan Ahmed Mithat Paşa, II. Abdulhamid’in arzusu hilafına Ziya Bey’i İzmir’e vali olarak atayabilmiş, hatta padişahın deyimiyle: “huzurunda dahi sanki padişah oymuş gibi davranmaya başlamıştı”. Bu bakımdan II. Abdulhamid, Saray’ı tekrar güçlendirmek ve Bâbıâli’yi denetlemek maksadıyla sarayda bir takım yeni düzenlemelere gitti.
Bazı görevleri lağvetti ve geleneklerin korunmasına taraftar olmasına rağmen çağdaş usullere göre bir saray kurmaya girişti. Bu maksatla bir hükümdarın “sağ kolu ve ağzı” olarak nitelendirdiği ve mevkii olarak sadrazama eşit konumda değerlendirdiği Mabeyn-i Hümâyûn Başkâtipliği’ne, Sadrazam Mithat Paşa’nın itirazına rağmen Küçük Said Paşa’yı atadı, Abdulaziz ve Fuat Paşa’nın yaklaşımı hilafına, Bâbıâli’ye karşı konumunu güçlendirme yolunu benimsedi. 1878’den itibaren Başvekil/Sadrazam dahil nazırların, devletin mühim konularını görüşmek üzere sık sık Mabeyn-i Hümâyûn’da toplandıkları, hatta bazen bu toplantılar nedeniyle günboyu makamlarına hiç uğrayamadıkları görülüyordu. İncelendiğinde, bu tarihten sonra devlet idaresinde esas rol oynayan teşkilatın, tepesinde II. Abdulhamid’in yer aldığı Mabeyn-i Humâyûn olduğu görülecektir. Zira Sultan’ın idarî merkezi burasıydı, Saray teşkilatının ana unsurları ve Padişah’ın birinci derecede maiyyetini teşkil edenler bu bölümde bulunmaktaydı. Bu çerçevede, 1879 senesinden sonra, Mabeyn-i Humâyûn’da artık mühim bir yer işgal eden Yaverân bölümü de, teşkilatlanma ve fonksiyonları itibariyle önceki dönemlerden daha farklı bir duruma büründü.
Buraya kadar yazılanlarla Saray’la Hükümet’in birbirine karşı durumlarına dikkat çekmedeki maksat, idarî erkin Saray’a aktarılmasında kullanılan mekanizma ve yapının ne olabilceği sonusunu gündeme getirmeye ve cevap aramaya yönelikti. Böylece bu makaleyle; II. Abdulhamid zamanı ağırlıklı olmak üzere Mabeyn-i Humâyûn teşkilatının şematik yapısı içinde, Padişah’ın idareyi kontrolde fonksiyonel dayanaklarından başlıcasını, belkide birincisini oluşturduğu düşünülen Yâverân sınıfının, Saray ve idarî yapıdaki rolleri ile bürokrasideki yerlerinin ortaya konulması hedeflenmektedir.
Marmara Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi / Türkiye