Reşat Çiğiltepe
Doğum Tarihi: 1879, İstanbul
Ölüm Tarihi: 27 Ağustos 1922, Çiğiltepe
1879’da İstanbul’da doğdu. Ziya Paşa’nın oğludur. 1896’da Harp Okulu’nu bitirerek Türk Ordusu’nun farklı komuta kademelerinde görev yaptı. Trablusgarp ve Balkan Savaşları’na katılmış, Yanya savunmasında yaralanmıştır. Askerî Mahkeme üyeliği yapmış, I. Dünya Savaşı’nda Çanakkale Cephesi’nde olağanüstü kahramanlığı ile dikkatleri çektikten sonra getirildiği 17. Alay Komutanlığı görevindeyken Muş’un Rus işgalinden kurtarılmasında da önemli rol oynayan Reşat Bey, XVI Kolordu Komutanı Mustafa Kemal Paşa’nın takdirlerini kazanmıştır. Aynı zamanda 5. ve 4.rütbeden mecidi nişanları, gümüş muharebe, liyakat, tahsiliye, Alman ve Avusturya harp, demir salip nişanlarıyla taltif edilmiştir. 53. Tümen Komutanlığı’na getirilerek Suriye Cephesi’nde görevlendirilmiştir. 1918’de İngilizlere esir düşen Reşat Bey, daha sonra esaretten kurtulur kurtulmaz Aralık 1919’da Millî Mücadele’ye katılmak üzere İnebolu’dan “İstiklal Yolu” üzerinden Ankara’ya geçmiştir.
Reşat Bey, Mustafa Kemal Paşa tarafından 11. Kafkas Tümeni (sonradan 21. Tümen) Komutanlığı’na getirilmiştir. Yarbay rütbesi ile İnönü ve Sakarya muharebelerine de iştirak eden ve olağanüstü başarı gösteren Reşat Bey, son olarak 57. Tümen Komutanlığı görevine atanmıştır. Bizzat Başkomutan Mustafa Kemal Paşa tarafından, Büyük Taarruz’un ikinci gününde, muharebenin ve de ülkenin ulusun kaderini etkileyecek en kritik mevkilerden olan Sincanlı Ovası’ndan Dumlupınar’a kadar tüm yolların önündeki en stratejik engel olan Çiğiltepe’yi düşmandan temizlemesi emredilmiştir. Ne var ki, bu tepenin önemini çok iyi bilen Yunan Başkomutanı Trikopis ise, en zinde kuvvetlerini, üstün ateş gücüyle bu tepeye yığmış; tahkimatı tamamlamıştır. Bundan sonrası kayıtlara aşağıdaki gibi geçmiştir;
“… 27 Ağustos 1922 sabahı 57. Tümen bu tepeyi kuşatmış, saat 10.30’da Mustafa Kemal telefonda komutana;
– Reşat Bey, bu önemli tepeyi ne zaman alacaksınız? Gecikmeniz genel durumu etkiliyor.
– Komutanım, yarım saat sonra alacağız.
– Başarılar diliyorum.
Mustafa Kemal (10.45):
– Düşmanın halen direndiğini görüyorum. Gözümüz o tepede, çok önemli.
– Komutanım tepeye düşman bir tümen yığmış direniyorlar. Ama alacağız komutanım, mutlaka alacağız.
Mustafa Kemal (11.00):
– Reşat Bey’i istiyorum.
– Komutanım Reşat Bey size bir mesaj bırakarak intihar etti. Okuyorum, komutanım.
– Yarım saat zarfında bu tepeyi almak için söz verdiğim halde sözümü yapamamış olduğumdan dolayı yaşayamam komutanım.
Mustafa Kemal’in gözlerinden yaşlar boşanır:
– Allah rahmet eylesin, Reşat Bey büyük bir vatanseverdir.
11.45 Başkomutanın telefonu çalar:
– Çiğiltepe alınmıştır komutanım. Yüzlerce ölüsünü bırakan düşman Sincanlı Ovası’na doğru kaçmaktadır, arz ederim.
İlgili resmi kayıt burada biter.
Sonrasını Başkomutan Mustafa Kemal Paşa şöyle ifade eder:
“Türk Askerine, Dünyanın hiçbir ordusunda yüreği seninkinden daha temiz, daha sağlam bir askere rast gelinmemiştir. Her zaferin mayası sendedir. Her zaferin en büyük payı senindir. Burada şehit olan kahraman evlâtlarımızı minnetle anıyorum, ruhları şâd olsun.” – Başkomutan Mustafa Kemal
Reşat Bey’in şahsi dosyasında bulunan 27 Eylül1922 tarihli Tümen Baştabibi imzalı Vefat Tutanağında; “Afyon Meydan Muharebesinde Çiğiltepe taarruzunda 27 Ağustos 1922 günü intihar etmiştir. Reşat Bey Revolver tabancasıyla sağ şakağına ateş etmiş, sol kulağından çıkan kurşunun beynini parçalaması sonucu ölmüştür” şeklinde yazmaktadır. Bu rapor yeni 57’inci Tümen komutanı tarafından da onaylanmıştır. Bir gün sonra Sandıklı Hastanesine getirilmiş ve yıllarca bu ilçedeki anıtlı kabristanında yatmıştır. 1988 yılında Ankara Devlet Mezarlığına naşı nakledilmiştir. Sandıklı’daki mezar boş olmasına rağmen hala muhafaza edilmektedir. Sandıklı halkının şehidin nakline karşı çıktığı, ancak o günün şartlarında fazla direnemediği de bilinen gerçeklerdendir. Reşat Bey’in şahsi eşyaları ve üzerinden çıkan bir miktar para, emekli maaşı ile geçim sıkıntısı içerisinde olan, Büyükada’daki hisseli evini ipotek ettirerek yaşamını şerefiyle sürdürmeye çalışan hasta babasına, cenaze masrafları düşülerek yollanmıştır. Fark ettiğiniz gibi; tam 18 defa yaralanarak kanıyla da vatan sevgisini haykıran bu kahraman, cephelerde koşmaktan henüz evlenmeye zaman bile bulamamıştır. Bu soyadı Atatürk kendisine vermiştir. Ancak aile kayıtlarında hem Çiğiltepe, hem de Çiyilyepe olarak geçmektedir. Soyadı kanunu çıkartıldığında kardeşler arasındaki ve nüfus memurları arasındaki eksik iletişimden bu fark kaynaklanmaktadır. Kendisine ismi verilen tepenin adı Çiğiltepe’dir. Albay Reşat Bey, askerî yaşamında üstün cesaret ve sevk yeteneğiyle çok sayıda madalya (mecidi nişanları, gümüş muharebe, liyakat, tahlisiye, Alman ve Avusturya – Macaristan savaş madalyaları) sahibi olmuştur. Şahadetinin sonrasında TBMM kendisi adına ailesine İstiklal Madalyası takdim etmiştir.
Büyük Taarruz’un Büyük Kahramanı
Albay Reşat Çiğiltepe… Cephelerden cephelere, kelle koltukta bir yaşam… Askerlik hayatı boyunca tam 13 ay esir düştü, 18 kez yaralandı. Resmi tarih tezine göre Büyük Taarruz’un 2. gününde Çiğiltepe’yi ele geçirmekte yarım saat geç kaldığı için intihar etti. Tetiğe dokunmadan önce dudaklarından ‘Seni alamadım ya Çiğiltepe’ sözleri döküldü. İşte Büyük Taarruz’un, o büyük kahramanının hikayesi..
Bu yılın mart ayıydı. Ofisin kapısı çalındı. 55-60 yaşlarında genç, dinamik görünüşlü bir kişi ‘Gürkan Bey siz misiniz?’ diye sordu. ‘Dün akşamki programınızı izledim. Tebrik etmek isterim. Ama bir iki küçük uyarım da olacak’ dedi. Odama davet ettim. İçeri girdi, kendini tanıtmayı en sona bırakmıştı. Ben Cihangir Akşit! Millî mücadelenin kahraman askerlerinden Albay Reşat Çiğiltepe’nin hayatını titiz bir çalışmayla ele alan ve ‘Çiğiltepe’ adıyla kitaplaştıran Tümgeneral Cihangir Akşit’ti gelen. Cihangir Bey tam 26 yılını vererek araştırdığı Çiğiltepe’nin anılarını kitap haline getirmişti. Çıkar çıkmaz aldığım kitabı altını çizerek okumuştum. Bir gece önce yapmış olduğum TV programında ise Latife Hanım’ın yeğeni Mehmet Sadık Öke’yi ağırlamış ve programın bir yerinde resmi tarih anlatımını eleştirirken Çiğiltepe’ye değinmiştim. Öyle ya Albay Çiğiltepe resmi tarih tezine göre Afyon taarruzunda bir tepeyi yarım saat geç aldığı için intihar etmişti. Kahraman askerimiz Çiğiltepe’nin intihar etmiş olabileceğini ama bunun başka sebeple gerçekleşmiş olacağını iddia etmiştim.
Neyse uzatmayalım. Cihangir Bey’le uzun sohbetimizde kısmen ortak noktalara varmıştık. Ama ya ölümü? Anlaşamadığımız konu bu olmuştu. Fikrimi bu yazının sonuna saklayayım. Ve dilerseniz buruk bir şekilde kutladığımız 30 Ağustos Zafer Bayramı’mızın yıldönümünde Büyük Taaruz’un bu büyük kahramanının hayat hikayesine girelim…
Reşat Çiğiltepe, 1879’da İstanbul’da dünyaya geldi. Babası mutasarrıftı: Ziya Paşa. Ağabeyi Fuat Çiğiltepe de kendi gibi askerlik mesleğini seçmişti. Reşat Bey Harp Okulu’ndan mezun olduktan sonra cepheden cepheye askerlik yaşamı sürdü. Gönüllü olarak katıldığı 3.Ordu’da Bulgar sınır boylarında eşkıya takibinde bulundu. 1904’de yüzbaşı rütbesine yükseldi. Yüzbaşı olarak tayini 4.Ordu’ya bağlı 26. Nizamiye alayıydı. Tercan nahiyesinde görevdeyken komutasındaki bir er eşkıyalar tarafından öldürüldü. Yüzbaşı Reşat Bey, kusuru bulunduğundan hapis cezasına çarptırıldı. Bu onun askerlik mesleğindeki ilk cezasıydı ama son cezası olmayacaktı. 1907 yılında bir askeri emre rağmen terhis ettiği için 2 ay hapis cezası aldı.
Reşat Bey’in rütbesi yükseldikçe sicili de kabarıyordu. Genelde komuta kademesiyle bir uyumsuzluğu vardı. Komutanları onun duygusal ve kırılgan yanını görmezden geliyorlar, savaş ve cephe koşullarında ilgilenmek istemiyorlardı. 1909’da bölük yüzbaşısı oldu.
Süngüyle Hücuma Kalktı
Balkan Harbi’yle birlikte soluğu Balkanlar’da aldı. Önce 1910’da Arnavutluk’ta çıkan isyanı bastırmak için görevlendirildi. 2,5 aylık başarılı görevinin ardından iki yıl sonra yeniden Balkanlar’a gönderildi. Bu kez Balkan Harbi çıkmıştı. Yanya Muharebesi’nde bulundu. Burada yaralandı. Hem de iki kez. Yanya’da gösterdiği yararlılıktan dolayı binbaşılığa terfi edildi. Ama Reşat Bey’in asıl büyük kahramanlığı Çanakkale Savaşları’nda oldu. 1. Tümen’e bağlı 3.Tabur’un komutanı olarak görev yaptı. Seddülbahir’in ünlü şehitler sırtında en kanlı çarpışmaların geçtiği cephede çarpıştı. Burada da yaralandı. Gözünü budaktan esirgemeyen hali, erlerle beraber neredeyse süngü savaşına kalkışması onu komutası askerlerin gözünde de bir kahraman haline getirdi.
13 Ay Boyunca Esir Kaldı
Çanakkale’de aldığı son şarapnel parçası onu zorunlu olarak İstanbul’a gönderdi. Tedaviye İstanbul’da devam edildi. İyileşir iyileşmez soluğu bu kez Kafkas cephesinde aldı. Oradan Bağdat, oradan da Mustafa Kemal’in emriyle Muş Cephesine gitti. Biliyorum siz okumaktan yoruldunuz. Ama 10 Yıl savaşlarında, bir kuşak cepheden cepheye böyle koştu. Reşat Bey de bu kuşağın yürekli bir temsilcisiydi. 1918’de Şeria Nehri’nde esir alındı. 13 ay esir kaldı. 1919 da İstanbul’a döndü. Nemrut Mustafa Divanı’nda görev aldı. Millî mücadeleye katılması bir anlık kararla oldu. Anadolu’ya geçti. Mustafa Kemal’e inanıyordu. Ankara’da buluştular. 1 Nisan 1920’de Albay Refet Bey komutasında Konya’ya, sonra Doğubayazıt Iğdır ve Ahıska’ya gitti. 1922’nin martında albaylığa yükseldi.
Gurur Meselesi Yaptı
Mustafa Kemal Paşa’nın yazılı emriyle 57. Piyade Tümen komutanlığına atandı. Bu rütbedeki görev yeri Batı cephesiydi. Artık Yunan orduları iyice gerilemeye başlamış ve iş büyük bir atağa kalmıştı. Büyük Taaruz’un 2. gününde yani 27 Ağustos 1922’de Albay Reşat Bey’e büyük bir görev düşüyordu. Sincanlı Ovası’ndan Dumlupınar’a kadar en kritik yer olan Çiğiltepe’nin temizlenmesi. Ancak Trikopis komutasındaki Yunan birlikleri de en büyük direnç noktası olarak gördükleri bu tepeyi bırakmamak için var güçleriyle yüklendi. Reşat Bey tepenin alınmasını gurur meselesi yapmıştı. Çiğiltepe’yi alamazsa, başarısızlık ona fatura edilecekti. Ancak tepeyi ele geçirmek mümkün olmuyordu.
45 Yıl Sonra Tek Kurşun
Tıpkı Enver Paşa’nın son bir hamleyle elde kılıç at üstünde saldırması gibi mevziden sık sık çıkıp düşmanın üstüne yürüyordu. Askerler engel olmaya çalışıyordu. Aslında sinirleri iyice yıpranmış ve savaşlardan bunalmış bir komutan, şehit düşmek istiyordu. Tekrar yerine geçti. Gözleri dolmuştu. Hırsla oturduğu yerden kalktı. Çiğiltepe’ye bakarak mırıldandı. ‘Seni alamadım ya Çiğiltepe’ dedi, revolverini ateşledi. Tek kurşunla hayatına son verdi.
Cephelerde geçen 45 yıllık hayatı böylece son bulmuştu. Üniformanın içinde geçen kısacıcık ömründe aşka pek yer kalmamıştı. Ağabeyi Fuat Çiğiltepe’nin eşi Müzeyyen’in kız kardeşi Nadir Hanım’a olan platonik aşkı da onunla mezara gitti. Çiğiltepe, Reşat Bey’in intiharından kısa süre sonra alındı. Ve mezarı Sandıklı İlçesi’nde yapıldı. Yıllar sonra devlet şehitliğine alınan naaşına rağmen onu anlatan bir heykel Çiğiltepe’de duruyor. Reşat Bey’in ailesine Çiğiltepe soyadı ve İstiklal madalyası verdi.
Gecikme İntihar Nedemi Olabilir mi?
Peki, gelelim finale. Gerçekten Albay Reşat Bey, Çiğiltepe’yi söylediği saatte alamadığı için mi intihar etmişti? Bunu ilk defa dile getiren yeğeni Derviş Çiğiltepe olmuştu. 1966 yılında Cumhuriyet gazetesinde yazdığı ‘Çiğiltepe’yi almazsam intihar ederim dedi ve Reşat Bey intihar etti’ başlıklı makalede Ankara Vilayet Jandarma Kumandanı Fettah Bey ve Mıntıka askerlik şubeleri kumandanı Tümgeneral Seyfi Bey’den duyduğunu yazdı. Ve bu makalede bahsedilen duyum da resmi tarihimizde hemen kabul gördü. O güne kadar kimse bu olaydan haberdar olmamıştı. Hatta dahası ölüm haberi ilk kez evine geldiğinde haberi getiren binbaşı düşman saldırısında hayatını kaybettiğini iletmişti. Yeğen Derviş Bey ise bu gerçeği açıklamak için tam 44 yıl beklemiş ve en yakın akrabalarının ve dönemin yaşayan tanıklarının bile bilmediği bu olayı aktarmıştı. İnanmak zor. Bu kadar büyük çatışmalara girmiş, esir düşmüş o cepheden bu cepheye koşturmuş bir kahraman subayın bu kadar ucuz bir nedenle intihar edebileceğini düşünmek inandırıcı gelmiyor.
Gerçek Olan, O Bir Kahraman
Evet Reşat Albay hassas ve duygusal bir insandı. Kırılgandı. Birçok kez cepheden kendi isteğiyle ayrılmıştı. Çok kez ceza almış, hapse girmişti. Ama Büyük Taarruz gibi en önemli savaşımızda hem de zafere bu denli yaklaşmışken dakika farkı yüzünden intihar ettiğini düşünmek biraz zor. Soru sormazsak gerçek tarihimize kavuşamayız. Araştırıp öğrenmezsek anlatılan masalsı hikayelere inanmak zorunda kalırız. Oysa bizi biz yapan gerçek kahramanlarımızın gerçek hikayesini öğrenmeli ve onlara saygı duruşunda bulunmalıyız. Öyle veya böyle kahraman subayımız Reşat Bey, canını hiçbir zaman esirgemediği vatanı ve bayrağı için şehit düştü. 27 yıllık askerlik yaşamında 18 kez yaralanmış 13 ay esir kalmıştı. Bu kahraman askerimizin şahsında bize bu zaferi armağan eden tüm askerlerimizin ruhu şad olsun.
Kaynakça: http://vizyon21y.com/