Türk Tarihi ve Kültür Araştırmaları

Slovenya’da Avar İzleri

1 14.503

Prof. Dr. Yusuf HAMZAOĞLU

Slovenya Cumhuriyeti, Adriyatik Denizi, İtalya, Avusturya, Macaristan ve Hırvatistan arasında bulunan bir Orta Avrupa ülkesidir. Avrupa ve Balkan kültürlerinin çatıştığı bu ülkenin yüzölçümü 20251 km2, nüfusu ise iki milyon civarındadır. Slovenya tarih boyunca, Roma, Hun, Avar, Osmanlı, Avusturya, Avusturya-Macaristan, Yugoslavya Krallığı ve Yugoslavya Federasyonu devletleri içinde yer aldı ve Temmuz 1991 tarihinde Sırpların denetiminde bulunan Yugoslavya Ordusu’yla yürüttükleri birkaç günlük kısa bir savaşın ardından Yugoslavya Federasyonu’ndan ayrıldığını ve tam bağımsızlığını ilân ettiğini bildirdi. Slovenya’da, Slovenlerden başka İtalyanlar, Almanlar, Sırplar, Macarlar, Hırvatlar, gurbetçilik yapan Makedonya Türkleri, Kıptîler vb. azınlıklar yaşamaktadır. Bu ülkenin bugün çok iyi bir sosyo-ekonomik, kültürel, hukukî ve siyasî bir yapısı vardır.

Slovenya Türklüğü, 380 yılında buraya Hun Türklerinin girmesiyle başladı.[1] Başlangıç dönemi büyük Türk komutanı ve devlet adamı Attila’nın ölümüne kadar süren Slovenya Türklüğü, 560 yılından sonra Avar, 1408 yılından sonra ise Osmanlı Türklerince sürdürüldü.

VI. asrın ikinci yarısında Aral Gölü civarında yaşayan ve çeşitli nedenlerden dolayı Hazar ve Karadeniz üzerinden Avrupa’ya doğru yol alan Hun Türkleri, 372’den sonra yerleştikleri Orta Tuna ve Tisa havzalarını, kurdukları devletin askerî üssü ve idarî merkezi haline getirdiler. 380 yılına kadar aldıkları Panonya, Dalmaçya ve Kupa-Sava-Tuna ırmaklarının güneyindeki toprakları kendi devletlerine kattılar. Ordu ve yönetim bakımından daha iyi teşkilâtlandıkları için hâkimiyetlerine aldıkları diğer kabilelerle birlikte bir kabileler birliği kurdular. Kabileler birliğine tâbi olan bazı kabilelere müttefik, bazılarına ise köle gözüyle baktılar. Yıktıkları Roma ve Bizans idare sistemlerinin yerine kendi sistemlerini yerleştirdiler. Ordu ve yönetimin dışında kalan bazı önemsiz işleri müttefik saydıkları kabilelere bıraktılar. Roma ve Bizans paralarını kendi paraları ile değiştirdiler.

Hun Türkleri, 372-380 yılları arasında Bizans’a, 380 yılından sonra ise Slovenya’da Emona,[2] Tselye, Petovio ve Postoyna üzerinden İtalya ve Alp Dağlarına, Tuna ve Drava ırmakları üzerinden ise Almanya ve Galya’nın içlerine kadar girdiler. Kuzeyde İskandinavya, güneyde Akdeniz’e kadar uzanan toprakları kendi devletlerine kattılar. Böylece, Hun Devleti, Attila zamanında Rusya’da İdil ve Almanya’da Rayna ırmakları, Akdeniz ve Baltık denizleri arasında uzanan topraklarda kendi hâkimiyetini kurdu. Ancak, 453 yılında Attila’nın ölümünden birkaç yıl sonra tasfiye edilen Hun Devleti’nin yerini 100 yıl sonra kurulan Avar Devleti aldı.[3]

Hunlar Asya, Avrupa ve Balkan topraklarında yeni bir medeniyet çığırı açtılar. Diğer kavimlerin her bakımdan hayatlarını etkilediler. Slovenya vb. Avrupa ve Balkan bölgeleri dahil olmak üzere, kaldıkları topraklarda çok değerli mimarî vb. eserler ve izler bıraktılar. Bu eserlerin bir kısmı Slovenya’nın Yukarı Sava Havzası’nda bulunmaktadır. Slovenya’da da Hun Türklerinden kalan ve günümüze kadar gelen bazı yiyecek, içecek, meyve, yer ve su adlarına rastlanmaktadır. Slovenler, bal anlamında olan “medos”, Hun [Türk] kelimesini günümüzde “de med” şeklinde kullanmaktadırlar. Bu ülkede Vişnya Gora[4] ve Almanca eski adı Haynburg olan bugünkü Hunenburg’un Hun [Türkleri] nden kalan ve Hunları hatırlatan bir toponim olduğu bilinmektedir.[5] Bled Gölü’nün adının ise Attila’nın kardeşi Bleda’nın adından gelen bir hydronimin olduğu tahmin edilmektedir.

Avrupalılar, kendilerinden çok önde olan Hunlardan ordu teşkilâtı, devlet yönetme tecrübesi, eğitim ve özellikle askerî eğitim, savaş taktiği, silâh üretimi ve kullanımı konularında çok şey öğrendiler.

IV. asrın ortasından itibaren Avarlara de Orta Asya’dan Karadeniz’in kuzeyine göçettiler ve tıpkı Hunlar gibi Orta Tuna ve Tiza havzalarında kendi devletlerini kurdular. Orada kalan Hun ve Bulgar Türk gruplarını, Karpatlar’ın arkasında dağınık halde yaşayan ve hayatla ilgili hiçbir sosyo-ekonomik ve kültürel bilgi ve deneyime sahip olmayan Slavları da yanlarına aldılar. Başlangıçta önemsenmediler, ancak 560’lardan sonra ordularıyla Sava ve Tuna ırmaklarında Bizans’a, Lab Irmağı’nda ise Franklara karşı düzenledikleri saldırılarla dikkatleri üzerlerine çektiler. 560-803 yılları arasında Avrupa’da önemli bir faktör olarak olayların akışını ve tarihin yönünü değiştirdiler.

566-567 yıllarında Avarlar, müttefikleri Langobardlarla birlikte yürüttükleri savaşta Gepidleri mağlubiyete uğrattılar. Bu savaştan sonra Srem Düzlüğü’nün dışında bulunan bütün Gepid topraklarını alarak Langobardlarla komşu oldular. Bizans-[Türk] çemberine alınan Langobardlar, kurtuluşu kralları Alboin’in yönetimi altında Panonya’dan İtalya’ya göç etmekte buldular.[6] Langobardlardan boşalan topraklarda yaşayan Slavlar vd. kabileler Avar Türk yönetiminde kurulan kabileler birliğine girdiler. Avarlar bu yıllarda Sava ve Tuna ırmaklarının güneyinde bulunan Bizans topraklarına da sık sık saldırılar düzenlediler. Bu saldırılar arasında 582 Sirmium Muhasarası da bulunuyordu. Aynı yıllarda köleleri Slavlarla birlikte Slovenya’ya ve oradan Emona-Tselye-Postoyna güzergâhı üzerinden Doğu Alp Dağları’nın ve Aşağı Avusturya’nın içlerine kadar ulaştılar. Slavlar bu yıllarda Avar Türklerinin himayesi altında İtalya, Alp Dağları, Avusturya, Karpat Dağları, Akdeniz, Karadeniz, Adriyatik, Baltık ve Ege denizleri arasında uzanan topraklara akın etmeye başladılar. Onlar bu akını tek başına yapacak ne bir askeri güce, ne de bir bilgiye ve deneyime sahiptiler. Slavlar Avrupa’da ilk kez çarpıştıkları Bavarya kuvvetler; karşısında mağlubiyete uğradılar. Avarlardan aldıkları yardımla ikinci kez çarpıştıkları Bavarya kuvvetlerine karşı yenilgiye uğradılar. Avarlar bu zaferin ardından Slavlarla birlikte İstra üzerinden Yukarı İtalya’ya girdiler. Ancak orada karşılaştıkları Langobard tepkisinden dolayı Furlanya ve Kras bölgelerine girmekten vazgeçtiler. Bu sırada Slovenler, Avarlardan aldıkları destekle günümüzde de yaşadıkları topraklara yerleştiler.[7]

Ancak, bazı sebeplerden dolayı, Slovenya’ya ve Doğu Alp Dağları’na yerleşen Slovenlerin bazı dil, toponomastik vd. nitelik ve değerlerinde günümüze kadar gelen önemli farklılıklar görülmektedir. 590’lardan sonra Avar yardımını alan Slovenler, on yıl zarfında idare merkezleri ve üsleri yukarı Drava havzasından doğu Alp dağlarına ve yukarı Sava havzasına yerleşmeye ve idarelerini kurmaya muvaffak oldular. Bu sırada söz konusu topraklara 150-200 bin Sloven yerleşmiş oldu.

Avar Türk devletinde, hâkimiyet, ordu, merkezi ve mahallî yönetim Türklerin, diğer işler ise müttefikleri veya köleleri olan Slovenlerin, Slavların ve diğer kabilelerin elinde bulunuyordu. Avarlar güvenmedikleri kabileleri, özellikle Slav kökenli olanları orduda silâhsız piyade birliklerine alıyor veya köle olarak kullanıyorlardı.

Avar Türk devleti çok geniş bir araziye yayıldığı için bazı dağlık bölgelerde, dar ve küçük vadilerde kendi idaresini hissettiremez oldu. Oralarda sadece bazı süvari birlikleri konuşlandırmakla kendi varlığını göstermeye çalıştı.[8] Böyle bir süvari birliği çok büyük bir ihtimalle Koruşka Bölgesi’nde günümüzde de Vobre adıyla anılan yerde konuşlandırılmış bulunuyordu. Vobre Sloven toponiminin ise Slovence vd. Slav dillerinde Avar Türklerine verilen Obri kelimesinden geldiği bilinmektedir.[9]

593-595 yılları arasında Alp Dağları’na yerleşen Slovenler, Avar Türklerinden aldıkları yardımla Drava vadisinde savaş halinde bulundukları Bavarya kuvvetlerini ard arda iki kez mağlubiyete uğrattılar. 599-602 yılları arasında müttefik Türk-Sloven kuvvetleri İtalya’da ve İstra’da konuşlanmış olan Bizans kuvvetlerine saldırdılar.

Slovenlerin Avarlara olan bağlılığı VII. asrın ilk yarısına kadar sürdü. Bu dönem içerisinde Çek ve Moravya Slavları bir Batı Slav kabileler birliği kurdular. Bu birliğe, doğu Alp dağlarında ve yukarı Sava havzasında yaşayan Slovenler de girdi. Birliğin yönetiminde, Lab, yukarı Drava ve yukarı Sava havzalarından Furlanya’ya kadar uzanan arazi Avar Türklerine ve Franklara karşı bir güvenlik seddine dönüştürüldü.[10]

Slovenler, bugün bulundukları topraklara Avarların koruyuculuğu altında, parçalanmış gruplar halinde yerleştiler. Onların menşeleri hakkında pek fazla bilgi yoktur.

Alp Dağları, Adriyatik denizi ve Panonya düzlüğü arasında uzanan arazide yaşayan bazı kabileler, Avar Türk hâkimiyetinde bulunmalarına rağmen, Türk hoşgörüsünden ve desteğinden faydalanarak belirli dönemlerde devletler kurdular. Bu devletler arasında, 623 yılında kurulan Karantanya Sloven devleti de bulunuyordu.[11] Sloven tarihinde daha çok Karantanya Knezliği olarak bilinen bu devletin başında Knez Sam bulunuyordu. Karantanya Knezliği, Slovenlerin tarihte kurdukları ilk devletti. Bu yüzden Karantanya kelimesi Sloven etnik adıyla özdeşleştirildi.[12] Bu özdeşleştirilme en çok Frank Devleti döneminde yapıldı.[13]

Knez Sam, bir süre sonra Avar hâkimiyetinin dışında kalmayı başardı ve komşu ülkelerin dikkatlerini üzerine çekti. 626-629 yılları arasında Augusta civarında Bavaryalılar’a karşı yürütülen savaşı kazandı. Daha sonra bazı diğer komşu kavimlerin ve ülkelerin ordularını da yenilgiye uğrattı. Ancak 658 yılında ölümünün ardından knezliği, Avar Türkleri ve Slovenler arasında paylaşıldı.[14]

660 yılında II. Avar Türk Kağanlığı’nın kuruluşundan sonra yeniden güçlenmeye başlayan Avar Türkleri, askerî üsleri Panonya’dan, Orta Avrupa, İtalya ve Bizans topraklarına saldırılar düzenlediler. Bu sırada Tuna üzerinden Anije ve Slovenya’ya, İtalya üzerinden ise Furlanya’ya girdiler. Bu akınlara onlarla birlikte Slovenler de katıldılar. Ancak bazı Sloven kabileleri söz konusu bölgelere tek başlarına da girdiler. 705-720 yılları arasında Slovenler, Furlanyalılara karşı yürüttükleri savaşı kaybettikten sonra Beneş Slovenyası’na yerleştiler. Böylece Slovenlerin o sırada Adriyatik Denizi, Langobardya ve Alp Dağları arasında çizdikleri hudut günümüzde de korunmaktadır.

660-803 yılları arasında hüküm süren II. Avar Türk Kağanlığı devrinde Avar Türkleri Panonya’dan, İtalya, Orta Avrupa ve Bizans’a doğru uzanan bütün stratejik yolları kendi kontrollerine aldılar. Yolların güvencesini inşa ettikleri kaleler ve hisarlarla sağlamaya çalıştılar.

VIII. asrın sonunda ve IX. asrın başında Orta Avrupa’da beliren Avar Türk sorunu güncellik kazandı. 791-803 yılları arasında yürütülen Avar Türk-Frank Savaşı bu soruna “çözüm getirdi”. Savaşta Franklar, Avar Türklerinden öğrendikleri savaş taktiğini kullanarak zafere ulaştılar. Bu savaşın ardından Avar Türk devletinin Panonya’da bulunan kuvvetlerini de bozguna uğratarak adı geçen devletin sonunu getirdiler. Söz konusu savaş sırasında esir aldıkları bütün Türkleri kılıçtan geçirdiler. Büyük miktarda altın, gümüş, inci, silâh, büyük ve küçük baş hayvanı alıp götürdüler. Götüremediklerini ise yaktılar veya Tuna, Tiza, Sava ve Drava gibi büyük ırmaklara attılar.

VIII. asrın başında Franklar, Avar Türklerinin son gruplarını da mağlubiyete uğrattıktan sonra Slovenya, Balaton Gölü, Mohaç Ovası ve Slovenya da dahil olmak üzere Rab Irmağı ve Fruşka Gora arasında uzanan bütün Türk topraklarını kendi devletlerine kattılar. Bu topraklara Bavaryalıları, Karantanya Slovenlerini vd. kabileleri yerleştirdiler. Yerleştirme bütün IX. asır boyunca sürdü. Bu yüzden çok ciddî bir Avar Türk-Sloven anlaşmazlığı ve çatışması meydana geldi. 811 yılında Frank Kralı Büyük Karlo bu çatışmayı durdurmak amacıyla Panonya’ya özel ordu birlikleri gönderdi.

Avar Türk devletinin tasfiyesinden sonra Frank Devleti’nde dağınık halde yaşayan Türklerin durumu diğer kavimlerin durumundan pek farklı değildi. Frank Kralı Büyük Karlo, Türklere, az ve dağınık olmalarına rağmen kendi kağanlarının idaresinde bir iç özerklik tanıdı. Avarların adı 822’de Frank devletinin yıllığında da geçti. 828 yılında ise Türklerin adı sadece Frank Kralı’nın tebaası olarak anıldı. IX. özellikle X. ve sonraki asırlarda Avar adına çok az rastlanır oldu. Ancak, Avrupa milletlerinde, Bizanslılarda, Slovenlerde vd. Slav kabilelerinde bir zamanlar güç ve hâkimiyet anlamlarını ifade eden Avar Türk adı pek çabuk ve kolay unutulmadı.[15] Dağınık halde kalan Avar Türk gruplarının bir kısmı diğer kavimler tarafından “eritildi” ve “Hıristiyanlaştırıldı”, bir kısmı ise Türk kaldı, Türkçe konuştu, Göktanrı’ya inandı veya Bulgar Türklerinden İslam Dini’ni öğrendi. XIV. asrın ikinci yarısında Avrupa’ya girmeye başlayan Osmanlı Türklerinin fetihleri için zemin hazırladı ve onlarla birlikte Balkan ve Avrupa seferlerine katıldı.

Avar Devleti’nin tasfiyesinin ardından Hırvatistan’da kalan Avar Türkleriyle ilgili Bizans Çarı ve müellifi VII. Constantine Porphyrogenitus şöyle demektedir: “X. asırda Kuzey Dalmaçya, Kırbava, Lika, Gadsko, Modruş ve Kuzeybatı Bosna’da halâ Avarlara rastlanmaktadır. Onların Avar olduklarını simalarından anlamak mümkündür. Avarların Lika ve Kırbava bölgelerinde, ban dedikleri kendi hükümdarları vardı. Onlar Hırvatistan’dan gittikten sonra büyük bir ihtimalle bu isimden ban rütbe adı meydana geldi.[16] Avar Türklerinden kalan ve Hırvat, Macar vo Bosna’nın idare sistemleriyle ilgisi olan bu kelimenin Avar Türkçesinde zengin anlamını taşıyan bayan kelimesinden geldiği bilinmektedir.[17] Macaristan, Avusturya-Macaristan ve Osmanlı hükümdarları tarafından Bosna, Hırvatistan ve Slovenya’ya atanan idarecilere ban rütbe adı verilirdi. Bu ad Bosnalılar ve Hırvatlar tarafından da askerî bir unvan olarak benimsendi. Bosnalılar ve Hırvatlar bu rütbe adını kendi bağımsız devletlerinin hükümdarlarına da verirlerdi.[18] Mesela, Ban Pribin, Ban Kulin, Ban İvan Majuraniç vd. olduğu gibi. Ancak Sloven tarihinde bu Avar Türk rütbe adına hiç rastlanmadı. Slovenya’da bu adla ilgisi olan daha küçük rütbe ve bölge adlarına ise daha çok rastlanır oldu.

Slovenya idare sistemi, diğer Slav asıllı kabilelerin sistemlerinden pek farklı değildi. Bu sistemde de en basit idare birimi “büyük aile” idi. Kooperatif rolünü oynayan bu birim geçici bir süre için köy belediyesinin verdiği toprağı işletiyor, topladığı mamülleri ise kooperatif üyelerine dağıtıyordu. Söz konusu sistemde “büyük aile”, “kooperatif” ve “köy belediyesi” basit idare bölümleri olarak faaliyette bulunuyorlard.[19]

Slovenya idare sisteminde basit idare birimlerinden daha büyük birime jupa veya jupanya adı verilirdi. Avar Türkçesinden gelen bu adlar bir kabilenin veya kabileler birliğinin yaşadığı bölgeye verilirdi. Jupa’ya veya Jupanya’ya bir bölgenin veya ırmağın adı da verilmiş olabilirdi Slovenler, aynen Hırvatlar, Bosnalılar ve Macarlar gibi Jupa’nın veya Jupanya’nın yöneticisine jupnik adını verirlerdi.[20] Slovenler jupa, jupanya ve jupnik Avar Türk kelimelerini ilk defa 777 yılında yukarı Avusturya’nın Kremsminster şehri civarında “Jopan ani vocatur Physso”[21] şeklinde kullandılar.[22] Söz konusu kelimelere Bosna, Sırbistan, Hırvatistan, Karadağ ve Makedonya idare sistemlerinde günümüzde de rastlanmaktadır.[23] Jupa, jupan ve jupanya kelimelerinden Jupançiç[24] patronymi de meydana gelmiştir.

Avar Türkleri, Slovenlerle birlikte yerleştikleri doğu Alp dağları, Slovenya vd. bölgelerde çiftçilikle uğraşan çok az yerli halka rastladılar. Bu yüzden durumu düzeltmek amacıyla toprağı işlemeye başladılar. Yerel ziraat hakkında halktan bilgi aldılar. Yeni toprakları işlemek için anavatanlarından tarım araçları getirdiler. Bu araçlarla buğdaygillerden: Buğday, arpa, çavdar ve yulaf; baklagillerden: Bezelye ve fasulye; sebzelerden: Havuç, salatalık, lahana, pancar, sarımsak; meyvelerden ise elma, armut, vişne, erik, kayısı, ceviz, şeftali, kiraz vb. yetiştiriyorlardı. Arıcılıkla da uğraşıyorlardı.[25]

Avarlar da diğer Türk boyları gibi Orta Asya’dan yeni vatanlarına bağcılığı ve üzüm şarabını getirdiler. Ancak, Slovenya’da, Makedonya, Sırbistan, Hırvatistan vd. Balkan ülkelerinde bağcılık ve üzüm şarabıyla ilgisi olan bor[26] ve borova[27] kelimelerine rastlanmamaktadır. Avar Türkleri meyve, sebze ve içkilerin dışında koyun, keçi ve inek sütü içiyor, büyük ölçüde peynir, yumurta, balık, tavşan ve geyik eti yiyorlardı. Kuşlardan tavuk ve kaz yetiştiriyorlardı. Atı ise en çok savaşta kullanıyorlardı.[28]

Avar Türkleri, yerleştikleri topraklarda ticaretle de uğraşıyorlardı. Ürettikleri malların bir kısmını ihrac ediyorlardı. İhrac ettikleri mallar arasında en çok bal, deri ve tuz bulunuyordu. Ticareti genelde mal alıp mal vererek çoğunlukla Tuna, Sava, Drava, Morava, Mura gibi büyük ırmaklar ve Romalılardan kalan yollar üzerinde yapıyorlardı.

Avarlar Devleti’nde madencilik pek fazla gelişmiş değildi. Onlar Romalılardan kalan bazı maden ocaklarını işletmeye devam ettiler. Maden eritme teknolojisini iyi biliyorlardı. Erittikleri demirden çok iyi silâh yapıyorlardı. Ürettikleri silâh bütün Avrupa ülkeleri tarafından benimsendi. Avrupalılara sattıkları silâh karşılığında altın, gümüş, ipek ve kumaş alıyorlardı. Bastırdıkları madenî paraların üzerine hilâl ve güneş veya hilâl ve yıldız şekillerini çiziyorlardı.[29]

Avar Türkleri ölülerini, elbiseleriyle ve silâhlarıyla, hattâ atlarıyla birlikte gömüyorlardı. Avrupa’da ve Balkanlar’da kazılan Avar Türk mezarlarında ve hazinelerinde birçok eşyanın ve silâhın, Sloven vd. Slav kabilelerin mezarlarında ise yok denecek kadar az eşyanın ve silâhın bulunduğu bilinmektedir. Avar Türkleri de aynen ataları Hun vd. Türk boyları gibi önemsedikleri silâh çok iyi kullanmasını biliyorlardı. Modern silâhla birlikte çok iyi savunma sistemleri de kuruyor, stratejik önem taşıyan yol kenarlarında, kavşaklarda, köprüler civarında, tepelerde, ormanlık yerlerde, düzlüklerde ve bataklıklarda savaş kuleleri ve hisarlar inşa ediyorlardı. Bu yapıları aynı zamanda ekonomik, idari sığınma vb. amaçlı da kullanıyorlardı. Onları genelde dört köşeli veya yuvarlak biçimli yapıyor, etraflarını ise kalın duvarlarla, siperlerle ve suyla dolu derin kanallarla çevreliyorlardı. Zamanla onların etrafında yerleşim yerleri de meydana getiriyorlardı.[30]

Avar Türkleri, göçebe hayattan yerleşik hayata geçmeye başladıkları andan itibaren köyler de kurmaya başladılar. Ancak onların kurdukları köyler hakkında günümüzde pek fazla bilgi yoktur. İnşa ettikleri tek odalı ahşap evlerini ağaç dallarıyla veya samanla örtüyorlardı. Kullandıkları mobilya, yaptıkları ateşlik ve fırınlar hakkında da pek fazla bilgi yoktur.

Slovenya’da Avar Türklerinin İzleri

Slovenya’da da Avar Türklerinden kalan maddî kültür izlerine ve eserlere rastlanmaktadır. Bunlar arasında kazılan mezar ve hazinelerden çıkarılan eşyalar ve silâh da bulunmaktadır. Zamanımıza kadar yedisi batı Panonya düzlüğü, doğu Alp dağları ve Karantanya bölgesi, beşi ise Slovenya’da olmak üzere toplam 47 Avar Türk mezarı ve hazinesi kazıldı.[31] Bunun dışında Avar Türklerine ait olan mezar ve hazine kazıları yukarı Drava havzası, Anije Irmağı’nın kaynadığı Sladming, Viyana Vadisi’nde Salskamergut, Koruşka, Ştayer, Kranyska Gora, Vişnya Gora, Lyublyana Ovası, Mengeş, Bled Gölü civarı, Ptuy ve Adriyatik Denizi kıyısında bulunan topraklarda da yapıldı.[32]

Avar Türk mezarlarından ve hazinelerden en çok ok, kargı, kalkan, savaş baltası, savaş kosası, orak, bıçak, hançer ve makaz gibi silâhlar, çalışma aletleri, tokalar, kemerler, anahtarlıklar, cam düğmeleri, seramik eşyalar, ay ve hilâl şeklinde küpeler, cam plakacıkları, inci dizileri vb. eşyalar çıkarıldı. Avar Türklerinin köleleri olan Slovenlerin vd. Slavların hazineleri yoktu. Onların sadece yok denecek kadar az eşyalı mezarları vardı.[33]

Batı Panonya’da kazılan hazinelerden en değerlisi, Macaristan’da Balaton Gölü civarında bulunan Keszthely Hazinesi’dir. Bu hazinede Avar Türk eşyalarının dışında bulunan eşyalar Keszthely kültürüne ait olan niteliklere ve değerlere sahiptir. Keszthely kültürü üzerinde ise Bizans kültürünün de etkisi görülmektedir. Son yıllarda Karantanya Bölgesi’nde yapılan arkeolojik kazılarda bulunan eşyaların Köttlaş kültür çevresine ait olduğu tahmin edilmektedir. Köttlaş kültür çevresi ise VII. ve VIII. asırda meydana gelen Eski Karantanya ve Avar Türk kültür çevrelerini ihtiva etmektedir. Avar Türk kültür çevresine ait olan eşyalar arasında hilâl şeklinde olan küpeler ve üzerinde veya yan tarafında hilâlin çizilmiş olduğu seramik kablar bulunmaktadır.

VI-VIII. asırlar arasında Avar Türkleri, Slovenler vd. Slav kabileleri aynı kabileler birliğine tâbi olduklarından kazılan mezarlardan ve hazinelerden çıkarılan eşyaların bazıları aynı veya benzeri nitelik ve değerlere sahiptirler. Bu yüzden bazı müellifler bu eşyaların Avar Türklerine ait olduğu kadar Slovenlere vd. Slav kabilelerine de ait olduğu görüşünü savunmaktadırlar. Onlar etnik köken bakımından Avar-Türk ve Sloven-Slav kültürlerinin, eşyalara bakarak birbirinden ayrılmasının mümkün olmadığı tezini de öne sürmektedirler. Ancak, Slovenlerin vb. Slavların efendileri Avarlarla birlikte aynı mezarlara veya hazinelere gömülmelerin ihtimali yoktu. Çünkü hazinelere eşyalarıyla ve silâhlarıyla birlikte genelde Avar Türk kağanları, prensleri, prensesleri, komutanları vd. büyükler gömülüyordu. Bu yüzden Keszthely, Köttlaş, Nagyszentmiklos,[34] Banat, Baçka, Srem, Slovenya vd. hazinelerde bulunan bütün eşyalar ve silâhlar sadece Avar Türk büyüklerine ait olan eşyalar ve silâhlardır.[35]

Avar Türklerinin hazine ve mezarlarında bulunan küpelerin, düğmelerin, seramik ve metal kapların üzerinde ve dış tarafında hilâli veya hilâl ve güneş şekillerinin çizilmesi çok dikkate değerdir. Çünkü, Avrupa’da ve özellikle Balkanlar’da Roma, Bizans ve İllyr madenî paraları ve armaları üzerinde ayyıldız ve aygüneş şekilleri görülmektedir. Ancak, bu şekillerin kimden, ne zaman ve nasıl alındığı bilinmemektedir. Hilâl’in 5000 yıl önce Orta Asya’dan Anadolu’ya göç eden Sümerler, daha sonra Hititler, Aramîler ve hattâ Göktürkler tarafından kullanıldığı bilinmektedir.[36] Binlerce yıl önce Göktanrı’ya inanmaya başlayan Türkler, hilâli ve yıldızları kendi inançlarının sembolleri olarak benimsemişlerdir. Bu yüzden Saka, Hun, Avar, Bulgar, Oğuz Uygur, Peçenek, Kuman, Gazneli, Kırgız, Karahanlı, Selçuklu, Osmanlı (Kayı) vd. Türk boyları, beylikleri, devletleri ve imparatorlukları Ayyıldız’a ve Üç Hilâl’e çok büyük önem verdiler. Onları kutsal ve millî sembol olarak bayraklara, paralara, tuğralara, fermanlara vd. yerlere yerleştirdiler. Balkanlar’da, Avrupa’da ve diğer ülkelerde Ayyıldız’ı Bogomiller de sembol olarak kullandılar ve onu mezar taşlarına vd. yerlere çizdiler.[37]

Slovenler de zengin anlamında olan bayan kelimesinden gelen Boyan ve Boyana antroponimlerini günümüzde de kullanmaktadırlar. Slovenya’da Boyana toponimi, mikrotoponimi ve hydronomine de rastlanmaktadır.

Prof. Dr. Yusuf HAMZAOĞLU

Üsküp Kiril ve Metodiy Üniversitesi Pedagoji Fakültesi / Makedonya

Alıntı Kaynağı: Türkler, Cilt: 2 Sayfa: 687-692


Dipnotlar:
[1] 400-453 yılları arasında yaşayan Avrupa Hun Türk Hakanı. Türk ve insanlık tarihinin en büyük komutanlarından ve devlet adamlarından biri. 434 yılında dayısı Rugilla’nın ölümünün ardından tahta oturdu. 434-445 yılları arasında kardeşi Bleda ile birlikte, Bleda’nın ölümünden sonra ise devleti tek başına yönetti. Danimarka’dan Panonya’ya ve Almanya’da Rayna Irmağı’ndan Hazar Denizi’ne kadar uzanan toprakları ihtiva eden devletinin merkezi Macaristan’da Tokaya civarında bulunuyordu. Hâkimiyetini Germen, Sarmat, Slav vd. kavimler tanıdılar. Bir ara Bizans’ı da haraca bağladı. Roma Çarı Valentian kızkardeşini kendisine eş olarak vermeyince 451 yılında Galia’ya saldırdı. Ancak, Flavie Aecie komutasında olan Roma kuvvetlerine yenik düştükten sonra Macaristan’a döndü. 452 yılında yine İtalya seferine çıktı. Bu sırada Akvilei vd. şehirleri aldıktan sonra Roma’ya yürüdü. Ancak, Mincia Şehri’nde karşısına çıkan Papa I. Leon’un yalvarmaları üzerine Roma’ya girmekten vazgeçti. Sefer sırasında beliriveren açlık ve salgın hastalıklar, ordusunu mahvetti. Bu seferden bir yıl sonra (453) evlendiği gece öldü. Ölümüyle ilgili çeşitli söylentiler vardır. Bir efsaneye göre, altın, gümüş ve demir olmak üzere üç sandıkla gömülmüştür. Bizans diplomatı Rhetor Priskhos’a göre Attilâ’nın sarayında en çok konuşulan Türkçenin yanı sıra Gotça ve Latince de konuşuluyormuş. Hun Türkü olan Atilla’yı yaptığı büyük işler ve büyüklüğü için başka milletler de benimsemeye çalışıyorlar.
[2] Bugünkü Lublyana’nın eski adı.
[3] Bkz.: İlstorija naroda Jugoslavije. Prva kwiga. Beograd, Prosveta 1953, 52-53.
[4] Vişne Dağları.
[5] Bkz.: Milko Kos, Istorija Slovenaca. Beograd, Prosveta 1960, 43.
[6] Bkz.: E. Klebel, Langobarden, Bajuvaren, Slawen, Mitteil, d. Anthrop. Wien 1939, 7-198.
[7] L. Hauptmann, Les rapports des Byzantins avec les Slaves et les Avares pendant la seconde moitié du Vie siècle. – Byzantion (Paris). An. u (1927/28/29), 18-34.
[8] M. Kos, Op. cit. 43.
[9] İbid. 43.
[10] Bkz.: Bogo Grafenauer, Razmerje med Sloveni ın Obri do obleganja Carigrada (626) in njegove gospodarsko-druzbene podloge. – ZÇ No. 9 Ljubljana 1955, 31-49.
[11] Bkz.: Milko Kos, K zgodovini kralja Sama in njegove dobe. -ÇJKZ. No. 7. Ljubljana 1928.
[12] IX. asırdan kalan bir belgede Sloven etnik adının “Sclavi ani dicantur Quarantani” şeklinde kullanıldığı görülmektedir. Bkz.: M. Koc, Istorija Slovenaca, 77-84.
[13] Bkz.: Bogo Grafenauer, Prikluçitev Karantanije na zapad. – ZÇ. No. 36. Ljubljana 1942.
[14] M. Kos, Istorija Slovenaca, 77-84.
[15] İbid, 104-105.
[16] Constantine Porphyrogenitus, De administrando imperıo. Budapest, Morevcshik 1944, 30.
[17] Bkz.: Ferdo Şişiç, Geschichte d. Croaten. Zagreb 1917, 386. Laszlo Rasonyı, Tuna Köprüleri. Macarca’dan Çeviren: Hicran Akın. Ankara, TKAE 1984, 11-12.
[18] Ferdo Çulinoviç, Drzavnopravna historija jugoslavenskih zemalja. Prva Knjiga. Zagreb, Şkolska knjiga 1961, 24; Ban kelimesinin anlamı için bkz.: Codex Cumanicus. Edited by Count G. Kuun. With the Prolegomena to the Codex Cumanicus by Luis Ligeti. Budapest 1981, 120.
[19] Istorija naroda Jugoslavije. Prva kwiga, 134.
[20] Bkz.: Ferdo Şişic, Pregled povijesti hrvatskoga naroda. Zagreb, Matica Hrvatske 1962, 72-80; F. Çulinoviç, Op. cit. 24-25.
[21] “Fisso adında bir jupan”.
[22] F. Şişiç, Op. cit. 72-80; F. Çulinoviç, Op. cit. 24-25.
[23] Daha geniş bilgiler için bkz.: C. Porphyrogenitus, Op. cit. 31-32; F. Şişiç, Pregled povijesti, 72-80; F. Çulinoviç, Op. cit. 24; Yusuf Hamzaoğlu, Balkan Türklüğü. Araştırmalar, İncelemeler. Makedonya, Sırbistan, Hırvatistan. Ankara, T.C. Kültür Bakanlığı Yayınları 2000, 426-428.
[24] Oton Jupançiç, 1878-1949 yılları arasında yaşayan ünlü bir Sloven şairidir. Niko Jupançiç ise 1876-1961 yılları arasında yaşayan ünlü bir Sloven etnologu, antropologu ve siyasetçisidir.
[25] M. Kos, Istorija Slovenaca, 133.
[26] Bkz.: Y. Hamzaoğlu, Op. cit. 16, 320, 413,
[27] İbid. 429.
[28] M. Kos, Istorija Slovenaca, 134.
[29] İbid. 134-135.
[30] İb. 135.
[31] Istorija naroda Jugoslavije. Prva kwiga, 133.
[32] M. Kos, Istorija Slovenaca, 136.
[33] İbid. 136-137.
[34] Yánós Harmatta, Avarların Dil Sorununa Dair. Doğu Avrupa’da Türk Oyma Yazılı Kitabeler. Macarca’dan çeviren: Hicran Akın. Ankara, TTKB 1988, 3-44.
[35] Y. Hamzaoğlu, Op. cit. 397-398, 421-428.
[36] Bkz.: Fevzi Kurtoğlu, Türk Bayrağı ve Ayyıldız. 2. Baskı. Ankara, TTKB 1987, 45.
[37] Melanija [erdenkovska, Razvoj na kreativnite i intelektualnite potencijali. Principite na Bogomilskoto dvi’ewe vo site pori na bitot na Mijacite. -Nova Makedonija (Skopje), 24 noemvri 1999, 10; aynı: M. [erdenkovska, Individualnata sloboda – najvisok streme’. – Nova Makedonija, 25 noemvri 1999, 6.
1 yorum
  1. Has Türkmen diyor

    Çok kiymetli makale. Sayın Hamzaoğlu, makalenizini Türkmen diline çevirerek kendi sitemizde yayinladığızı gururla bilmenizi isteriz. Bağlantı: http://www.kitapcy.ga/news/sloweniyada_awarlaryn_yzlary/2019-10-20-8666
    Saygılarla.
    Has Türkmen.

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.