Türk Tarihi ve Kültür Araştırmaları

Kürt Kadınlarında Stockholm Sendromu

0 17.551

“Korucu kızı Hevidan, çok küçüktü, 12 yaşındaydı. Apo’nun çıkardığı “korucu çocuklarını kaçırıp PKK’lı yapma” kanunuyla kaçırılıp getirilmişti. 1997 Temmuz’unda 16 yaşına basmıştı. Kaçma planları yaptı ama anlaşıldı, tutuklandı. İnfaz kararı verildikten sonra Hevidan’ın eline kazma kürek verip mezarını kazdırdılar. Temmuz sıcağında çukur açarken söylediği türkü dağlarda yankılanıyordu. Son isteği sorulduğunda af dilemedi. “Kahrolsun Apo” dedi, o köylü kızı. “Ahım sizin boynunuzda kalacak!” İnfaz mangasında tek bacağı protezli Siirtli Rengin, Hevidan’ı gözünü kırpmadan taradı. Ölmüyordu bir türlü. Kadınlar başını taşlarla ezerek öldürdüler.”

Yüreğinizin orta yerine taş oturdu değil mi?

Devam edin okumaya:

“Öcalan’ın Şam’daki evine Yoğunlaştırma Evi denir. Yoğunlaştırma Evi’ne bakire, genç ve güzel kadınlar alınır. Vahşi, “çöl güzeli” kızlardan hoşlanırdı ama sarışınlara daha çok ilgi duyardı. Ben de Yoğunlaştırma Evi’ne çağrıldım. Apo bir gün beni masaja çağırdı. Gittim, ılık su dolu leğendeki ayaklarını yıkadım. Hani köy ağaları gibi. Beni azarlamaya başladı, bilmiyorum diye. Sırtüstü uzandı, şimdi bütün vücuduma, dedi. Anladım neler olacağını. Çünkü cinsel istek uyandığını gördüm. Soyun, dedi. Soyundum. İç çamaşırlarını da çıkar, dedi. Ayağa kalkıp sarılıp sıkınca korktum. Kendimi savunmak için Apo’ya vurdum. Üç yumruk attı yüzüme ve kafama. Küfretti bana. “Düşkün, fahişe, rezil kadın. Seni özgürleştirmeye, tabulaştırdığın zincirleri kırmaya çalışıyorum” dedi. Titrediğimi görünce kovdu beni. “Sen köle kalacaksın!” diye bağırdı. Ama bu daha ilk denemeydi. Dışarıda bekleyen tecrübeli kadınlar, beni psikolojik olarak hazırlama toplantısına çağırdı. Ağladım. İçlerinden biri, Osmanlı Sarayı’ndaki Valide Sultan gibiydi. Beni azarladı. “Başkan bizi özgürleştiriyor. Sen özgürleşmek istemiyor musun? Başkana erkek gözüyle bakıyorsun. O başkan, o zincirlerimizi kıran bir peygamber.” Beni akşam yemeğinden sonra yine çağırdı Apo. Bu kez çözümsüzdüm. Kime derdimi anlatacaktım? O ana kadar ölüme hiç bu kadar yaklaşmamıştım. Bekaretimi aldı. Sonraki günlerde iki kez daha sevişti benimle.”

Okumaya devam;

“Mardinli Rojin’in bir eli yoktu. Hamile bırakıldı, üst düzey bir komutan tarafından. Sonra da idam edildi. Tecavüzcü ise şu an Osman Öcalan’ın partisinde. Yedi aylık hamile Ronahi’nin Zele’de infaz edildiğini Osman Öcalan da Cemil Bayık da iyi biliyor. Çünkü onlar karar verdi. 1991’den beri arkadaşımdı. Suriye-Kamışlılı’ydı. Son isteğini sordular. “Çocuğumun hayatını bağışlayın. O doğduktan sonra beni idam edin” dedi. Suçu, biriyle ilişki kurmasıydı. Babasına dokunmadılar. Ronahi, karnını kuşakla bağlıyordu ama büyüyünce gizleyemedi. Açığa çıktı. İnfaz manga komutanı, Cemil Bayık’a, Ronahi’nin son isteğini söyledi. Cemil Bayık, “Hayır, idam edin” dedi. Karnında bebeğiyle öldürüldü.

Bunlar, 1991’den 2003’e kadar dağ kamplarında sürünmüş PKK militanı Kürt kızı Dilaram’ın “Özgürlüğe Kaçış” adlı romanından.


Önce Emine Ayna (Ahmet Türk yumruklandığında) konuştu. “Namertçe kadınlığımıza ve cinselliğimize saldıranlar bir gün utançlarından yüzlerini yerden kaldıramayacaklar”dedi, ‘fesüphanallah’ çekip sustum…

Sonra Kürt kadınları çocuk istismarı, cinsel taciz, tecavüz ile çocuk ölümlerini protesto etmek için yürüdüler. Ellerinde “Meclis’i basarız Başbakanı asarız” pankartı.

Recep Bey’i savunmaya geçmek içimden gelmedi, sustum…

Sonra bir günde 12 asker öldürüldü, 14 asker yaralandı.

İçimiz kan ağlarken BDP-PKK’lı vekil Gültan Kışanak konuştu. “Arkadaşlar hergün öluyor. Sayı 1 ya da 10 ne farkeder?” dedi. Yine fesüphanallah, sustum…

En son, nikah memurunun ‘yazar’ eylediği Nazlı Ilıcak konuştu. “PKK muhatap alınsın” dedi.

Daha fazla susamayacağım!

Tane tane yazacağım… Emine, Nazlı, Pervin, Fatma, Gülten, tüm PKK destekçileri anlasın diye.

* * *

Raporlar, anketler, röportajlar gösteriyor ki; Güneydoğu’daki kadınlar en fazla cinsel taciz-tecavüzden, , şiddete maruz kalmaktan (yani töre’den), çocuk istismarından şikayetçidir. Sonra işsizlikten, fukaralıktan. Ve devletten yeterince yardım görmemekten.

Geleneksel ‘ulusal dayanışma’ önce Güneydoğu’da bozuldu. Dayanışma bozulduğunda, doğal olarak ‘kökene dönme arzusu’ başgösterdi. ‘Terkedilmiş çocuk’ sendromuyla güvenebilecekleri, dayanabilecekleri bir ‘baba’ya ihtiyaç duyduklarında, baba koltuğunda Abdullah Öcalan oturuyordu.

Babaları, dağda kadınlardan güzellerini seçip, döve döve tecavüz ederek ‘özgürleştirdi’ (!). Hamile kalanı öldürttü. Babanın çetesi, bu ülkede barışın, özgürlüğün, umudun yollarına mayın döşerken, kadınlar dağda doğurdukları çocukların adını Barış, Özgür, Umut koydular.

Baba’nın çetesi, köy basıp militan toplarken, ev yıkar köy yakarken Güneydoğu’lular şehir varoşlarına kaçıştılar. Kadınları ‘temizlikçi’ oldu, erkekleri hamal.

1999’da yakalanan ‘liderlik’, ‘peygamber’, ‘baba’ Öcalan, uyuşturucu imalatı ve kaçakçılığından, silahlı bölücü terör örgütü kurmak-yönetmekten, katliamlardan yargılandı. Mahkeme’nin gerekçeli kararında“Göçlerin, köy boşaltmaların ana kaynağı ve sebebi PKK terör örgütüdür” ifadesine Öcalan’ın bir itirazı olmadı. Avukatlarından biri Aysel Tuğluk’tu.

Şimdi Kürt kadınları, hesabı henüz sorulmamış tecavüzlerin hesabını sormak yerine,  Öcalan posteri açıp  “Barış! Özgürlük! Tacize-tecavüze son!” gösterileri yapınca ‘şaşırma’ hakkımı kullanıyorum.

Taciz-tecavüz, çocuk istismarından şikayet edenlerin, neden Nimet Çubukçu’yu, hasıraltı ettirdiği “Güneydoğu’da Çocuk İstismarı Raporu”nu açıklamaya zorlamadıklarını anlamıyorum.

Güneydoğu’da ‘kadına şiddetin, çocuk istismarının önlenmesi’ işini imamlara havale eden İslamcı AKP’ye, Kürt kadınları, İslamcıların bu konuda sabıkalı olduğunu hatırlatmalılar.

Güneydoğu’lu kadınların, bir yandan çocuk istismarını protesto ederken, neden bir yandan da Filistin’e özenip, çocukların eline taş verip yanlış zamanda yanlış yerde yanlış hedefe yönlendirdiklerini düz akılla anlayamıyorum. Çocuğu manipüle etmek kolay olduğu için mi?

PKK destekçilerinin, Öcalan’ın Mahkeme’ye beyan ettiği 250 milyon dolar yıllık gelirini, uyuşturucudan değil dedergi satışından, dükkan haracından topladığına inandıklarını da sanmıyorum.

Ellerinde PKK bayraklarıyla “Bölge ihmal edildi” diye yırtınanların, PKK’dan Diyarbakır’a yatırım yapanların iş makinelerini, petrol tesislerini yaktığının hesabını neden sormadıklarını da (kıt) aklım almıyor.

Tecavüzcü Öcalan yakalandığında, üzerinden bilmem ne marka saat, S. ve RB. marka gözlükler çıkmıştı. DTP-BDP-PKK’lı kadınlar da Meclis’e girdiklerinden beri iki şey yaptılar: Öcalan propagandası ve gardroplarını marka giyim-aksesuarla düzmek.

Rojin, Hejin, Berivan! Sözüm insanlığını değil etnisitesini öne çıkartan, PKK’ya destek veren Kürt kadınlarına!

Tecavüz güç gösterisidir, ‘cinsellik’ değil. İktidar/güç gösterisi beden üzerinden işler. Sen insanın en değerli varlık olduğunu çocuğuna öğretmezsen, kimse öğretmez. Sen uyuşturucu baronlarının kıçına takılıp memenden kan kırmızı şiddet emzirirsen, ne akan kan durur, ne sen taciz-tecavüzden kurtulursun. Şu peşine takıldığın adamların kadınların çapına bir bak hele…

Kürt kadınları! Gelin sorgulamaya önce ‘halkınız’a ihanet ederek başlayın. Bir şeyleri düzeltebilmek için önce ona ihanet etmek gerekir. Cerahate önce neşter…

Gelin kadın olarak uğradığınız bütün saldırıları kendiniz anlatın bu topluma. Çocuklarınızı kimden-neden koruyamadığınızı anlatın. Çıkın anlatın abinizin, amcanızın, babanızın tecavüzünü. Yamultulmuş haberlerden değil sizden duyalım gerçekleri. Çözümü birlikte arayalım.

Başbakanı asmaya kalkacağınıza, cinsel soruna da ekonomik soruna da ‘dinsel’ çözüm önermesinin hesabını sorun! Sizleri korumayı neden imamlara havale ettiğinin hesabını sorun! Kadın Bakanı’nın ne hakla ‘bekaret’i savunabildiğini sorgulayın!

Önce kendi bedeniniz üzerindeki egemenliğinizi erkeğin elinden alın bir. Sonra ‘egemen devlet’ lamba kümbe arayışına girersiniz. Önce kendi çocuklarınızı uyuşturucu tüccarlarının elinden kurtarın hele, sonra Filistin’linin çocuklarını kurtarırsınız.

Kürtler iddia ettiğiniz gibi bir ‘ulus’sa, önce akraba evlilikleriyle bataklığa dönmüş genetik havuzunuzu bir temizleyin hele! Meclis’e soktuğunuz vekillerden akraba evliliğini yasaklayan yasalar talep edin.

Bedava dağıtılan çamaşır makinesini alıp kümese folluk yapacağınıza, iktidardan o buzdolabının parasını, onurununuzla, emeğinizle kendiniz kazanmak için iş isteyin! “Sen bana iş bulmak-yaratmak zorundasın” diye ihtar çekin. Hobareyy abareyy diye Başbakan asmaya kalkmayın da, Başbakan’dan ‘Tehlikeli işte çocuk çalıştırma’nın cezası 904 YTL iken, o cezayı neden 100 YTL’ne indirdiğinin hesabını  sorun.

Tecavüzcünüzle evlenmeye razı olduğunuzda, adamın ceza almasını engelleyen Yasa maddesini Meclis’tekilerin kafasına geçirin mesela!

Erkekten, politikacıdan ‘ahlaki’ davranmasını beklerken, kendi ahlak çıtanızı da yükseltmeye çalışın. Mesela kaçak elektrik-su kullanmaya itirazınız olsun. Başkalarının hakkını, vergisini gasp etmeye itirazınız olsun. Kullandığı suyun parasını ödemeyen Diyarbakırlının hangi parayla bir günde 3 milyon 3G telefonu aldığı sorusu sizi rahatsız etsin.

Rojin, Hejin, Berivan!

Peşine takıldığın adamlar, evini, köyünü yakıp seni göç mağduru eden tecavüzcülerin!

Savunduğun adamlar, kan davasında öldürülmekten kurtulmak için bile kadını ‘berdel’ veren aşiret düzeninin savunucuları!

Amerika’nın kucağında kalkıştığınız, ‘bağımsızlık mücadelesi’ sandığınız bu terör, aslında Batı’nın su, petrol, maden yatakları ve uyuşturucu trafiği paylaşım savaşı!

Al sana, eski PKK militanı, Kürt kızı Dilaram’ın kitabından bir paragraf daha:

“Tecavüz edenlerin cezalandırıldığına hiç tanık olmadım. Tecavüze uğrayan kadın hep susmak zorundaydı. Eğer susmazsa erkek, yetkisine yaslanıyordu. Merkez Komitesi üyelerinden biliyorum, yetkileri nedeniyle istediği kadınla birlikte oldular. Kadın asla şikayetçi olamadı. Kadın bir raporla bildirmek istese bile o rapor, ancak tecavüzcü komutanının eliyle Suriye’ye ulaştırılabilirdi. Komutan hiç kendi tecavüzünü yukarıya bildirir mi!”

Rojin, Hejin, Berivan! Elinde tecavüz-uyuşturucu-haraç çetesinin başının resmiyle, bayrağıyla bu neyin taciz-tecavüz protestosu?

Amerikalı Irak’ta milyonlarca kadına tecavüz etti, fuhuşa zorladı. Bırak Irak’lı kadını, herif kendi kadın subaylarına bile tecavüz etti yahu! Şimdi Amerikan planlarının tam ortasında olduğunu bile bile bu neyin özgürlük mücadelesi?

Yoksa ‘töre adına’, ‘örgüt yararına’ tecavüze uğrarken şimdi de Filistin olup, ‘Allah adına’ hamle edecek tecavüzcü mü arıyorsun? Ya da ‘Amerikan çıkarları’ uğruna abanacak eroinman asker?

Nazlı, şimdi de sen söyle! Türkiye Cumhuriyeti bu uyuşturucu baronu tecavüzcülerle mi masaya otursun? Hadi destek at, akıl ver Türkiye’nin yeniyetme devlet olmadığını anlaması 8 sene sürmüş yeniyetme başbakanına!. Bak, gündemi kendisi belirleyemeyince nasıl da şaşkın yüz ifadesi Şemdinli sınır karakolunda.

Hadi Nazlı! PKK’lıların özgürlük savaşçıları olduğunu anlat bize… Ama önce şu kitabı bir oku!

Yazan: Kıymet Nadir BİNDEBİR 

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.