Düşmanlara Koz Veriliyor
27 Mayıs 1960’tan sonraki ayların birinde, durumun Türkiye için siyasî bakımdan pek sağlam gözüktüğü bir sırada, Kıbrıslı bir öğrenci bana: “Rumlar yakında Türklere karşı harekete geçeceklerdir” demişti. Tecrübesiz bir gencin bu kanaatine katılmamış, bunu nereden çıkardığını sormuştum. Çünkü o zaman Adada ne 10.000 Yunan askeri ne de ağır silâhlar vardı. Hattâ yerli Rumlar bile henüz gereğince silâhlanmamıştı. Böyle bir durumda Rumlar neye güvenerek Türklere saldıracaklardı? Bunu öğrenciye sordum: “Türkiye’deki iç çekişmelerden, milletin iki kampa ayrılmış olmasından faydalanacaklar” diye cevap verdi.
Zaman genç öğrenciyi haklı çıkardı. Rumlar Bütün fırsatları kullandılar. Biz burada birbirimizi yer ve edebî şantajlarla vakit geçirirken zayıf durumdan kuvvetli duruma geldiler.
Dikkat olunursa bugün de aynı duruma gelinmiştir. Parti kavgaları, perde arkası oyunlar, Zonguldak olayları, mebus maaşlarına zam, solcu tahrikler, demeçler, tavizler, kitap toplamalar ve arkasından Kıbrıs’ta Rum hareketi yabancıya, hele düşmana koz vermede eşimiz yok. Kafalar işlemiyor. Siyasî tahmin yapan politikacı bulunmuyor. Üstelik de memleket mukadderatını yönetenler ne kısa, ne de uzun vadeli bir millî siyaset güdemiyor. Günlük politika ile bir devlet ancak bu kadar idare edilir.
Yunanlılar 10.000 askeri Kıbrıs’a sokmadan önce Türk çetecileri sokulacaktı. Onlar davranmadan önce azık ve cephane stokları yapılacaktı. Böyle ufak işlere tenezzül olunmayıp iç politika tertipleri, parti transferleri, sosyal adalet, reform, reform, yine reform gibi önemli ve büyük işlerle uğraşıldı. Ancak yumurta kapıya geldikten sonra Kıbrıs’a dönüldü.
Şimdi pirincin taşını ayıkla bakalım. Savunmada kalkınmayı siyasî marifet sananlar, düşmanın teşebbüsü ile harekete geçenlere belki bir şey olmayacak. Millet tatlı bir uykudan sert bir darbe ile uyandığı zaman akıllar başa gelecek ama o zaman da iş işten geçmiş olacak.
Uyanalım. Elimizde çok imkânlar var. En iyi savunmanın saldırı olduğunu artık öğrenelim. Kendi kozlarımızı kullanalım. Basiretli yapılan her hareket beynelmilel cihan piyasasında yapanın yanına, haksız da olsa, kâr kalıyor. Haklı davamızı yozlaştırmadan biz de öyle yapalım. Bunun neler olduğunu, iş başındakiler şüphesiz herkesten iyi bilir.
İhtiyatkârlığı korkaklık derecesine getirmekle yalnız kaybederiz. Atılganlık, tehlikeyi göze almak, kazanmanın baş şartıdır.
Yaşamaya en çok hak kazananlar ölümü göze alanlardır.
(17 Mart 1965),
Ötüken, 15 Mart 1965, Sayı: 15