Türk Tarihi ve Kültür Araştırmaları

Subaylar Nasıl Birer Halk Öğretmeni Oldu?

0 12.468

Prof. Dr. Cihan DURA

John Wilhelm Snelman (1806-1881), çağının yeni yetişen Fin aydınlarının en önemli temsilcisiydi. En büyük tutkusu halkın aydınlanması idi. Ancak biliyordu ki, bunu tek başına ve oturduğu yerde başaramazdı; aynı tutkuyla yanan, yetenekli insanları toplamalıydı çevresine ve onları harekete geçirmeliydi. Düşündüğünü uyguladı: Bir araya getirdiği birkaç genç öğretmen, din adamı, avukat ve memur, iş adamıyla, halk kitlelerinin aydınlanması için adeta bir seferberlik ilan etti.

Ancak Snelman bunlarla yetinmedi, Fin ordusunun misyonuna, askerlerin eğitimine de büyük önem veriyordu. Öğrencilerle, genç subaylarla görüşmeler yapıyor şöyle diyordu: “ordu halk için en iyi, en asil ve en sorumlu bir okul olabilir. Unutmayın ki, halkın içinden ve çoğu ücra yerlerden gelen, sağlıklı gençleri seçiyor, onları ailelerinden, işlerinden kopararak uzun süreliğine kışlalara topluyorlar. Burada yapabildiklerinden daha fazla iş yükleseler bile, edindikleri yetenekler eve dönünce onlara büyük faydalar sağlıyor.” Ve şöyle devam ediyordu Snelman, “kışlada her asker bir mücevherdir. Ve her yıl bu mücevherlere on binlercesi ekleniyor. Onları uzun süre kışlalarda bir arada tutuyorlar. Bir üst, bir subay şöyle demeli: Bir asker, milletimin eğitmem için bana gönderdiği bir kardeşimdir. Eğitimini tamamlayıp evine dönünce, milletim bana soracak: Sana emanet ettiğim o genci nasıl yetiştirdin?”

Subay askerin sadece ağabeyi değildir. Subay askerin öğretmenidir, eğitmenidir. Askerin sağlığı, aklı ve beyni, karakteri, vicdanı, yurttaşlarına davranışı,… bütün bunlar subayın sorumluluğundadır. Ne mutlu ki, bu yeni görevleri karşısında genç Fin subayları sorumluluklarının bilincindeydiler. Ağır ve çetin görevlerini yerine getirmekten korkmuyor, ateşli bir şekilde şöyle diyorlardı: “Biz yalnız savaş zamanında değil, barışta da vatanımıza faydalı olabiliriz. Kışla değişebilir, farklı olabilir. Biz kışlayı halk okulu haline getireceğiz, halk üniversitesi yapacağız. Askerler kışlayı minnetle, mutlulukla anacaklar.”

İşte Fin subayları bu düşüncelerle yeni görevlerinin başına geçtiler. Kışla yaşamını yeniden düzenlediler. Her şeyi kökten değiştirdiler. Dış temizliğin yanı sıra iç temizliğe de özen gösterdiler. İyi birer eğitimci oldular, bilgileriyle, örnek davranışlarla, askerleri eğitmeye başladılar. Talimler ne kadar çok olursa olsun, askerleri eğitmek için her gün bir iki saatlerini eğitime ayırdılar. Askerlere şarkı, dans, resim, güzel konuşmayı, spor yapmayı öğrettiler. Yarışmalar, partiler, eğlenceler düzenlediler. Akşamları okuma etütleri yaptılar. Öyküler okudular. Ülkenin tarihini, dünya tarihini anlattılar. Şöyle diyorlardı: “Kışla bizim aile ocağımızdır, bizim kürsümüzdür. Papazlar için kilise, öğretmenler için okul ne ise, bizim için de kışla odur.”

Ücra köylerdeki insanlar toprak altında yaşayan köstebekler gibidir; ne görüyorlar, ne duyuyorlar. Subaylar artık mutlulukla düşünüyorlardı ki, kardeşleri evlerine dönünce, toprak altındaki köstebekler gibi olmayacaklar artık. Tersine “yeni hayatı”ın habercileri olacak, yapıcıları olacaklar. Ücra ve ıssız yerlerdeki insanların ruhlarını uyandıracak, aydınlatacaklar.

Genç subaylar devam ediyordu: “İngiliz, Fransız, Alman, Hollandalı, İsveçli, Amerikalı,… türlü türlü alanda dünyaca tanınan, beğenilip aranan ürünler ortaya koymuş. Finli neden başaramasın bunu? Neden bütün gücümüzü harcamayalım bunun için? Ancak kim yapacak, bataklıklar ve sık ormanlar arasında kaybolmuş köylerimize kimler ulaşacak? Oralardaki eğitimsiz yurttaşlarımızı, kardeşlerimizi kimler eğitecek?”  Ve hemen yanıtı veriyorlardı: “Sizler, elbette sizler! Sizler kışlalara cılız birer mum ışığı gibi geldiniz, şimdi birer meşale olarak dönüyorsunuz.”

İşte bu şahlanış sayesindedir ki, vahşi, çorak ve yoksul Finlandiya’nın genç subayları, ülkenin büyük kültür güçlerinden biri haline geldiler. Tıpkı büyük fabrikalarda olduğu gibi ülkede sanki binlerce “akıllı makine” iş görmeye başladı.

Askerler evlerine döndükten sonra, subaylarına sık sık mektuplar yazdılar, verdikleri eğitimden dolayı teşekkür ettiler. Hayata artık farklı bir açıdan baktıklarını söyleyerek onlardan yeni öğüt ve tavsiyeler beklediler. Kitap, dergi, gazete için yardım istediler. Bütün ülkede uzak köşelerdeki halkla subaylar arasında manevi, sıcak, sıkı bağlar oluştu.

Bu uyanışı genç subaylar başarmıştı, birer halk öğretmeni olan genç subaylar…

Prof. Dr. Cihan DURA

KAYNAK: Grigoriy Petrov, Beyaz Zambaklar Ülkesinde, Koridor Yayıncılık, İst., 2008, ss.48-57

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.