Sarıkamış’ı Unutmayalım!
Bir bilgiye göre Osmanlı son döneminde girdiği savaşlarda her 10 askerden 9’unu savaş dışı nedenlerle yitirmiş. Hem bağlaşıklarımızda hem de karşıtlarımızda tersi bir tablo olduğunu ekleyelim.
Sarıkamış’ta 1914’ü, 1915’e bağlayan günlerde 90.000 askerimizin dondurucu soğuk nedeniyle yitirildiğini belletmişlerdir bizlere! Tarih kitaplarında birkaç satıra sığdırılan Sarıkamış’ın ne önü ne de sonu öğretilmez çocuklarımıza! Oysa 15 günlük zaman aralığında her türlü kahramanlığı gösteren şehitlerimizle ilgili çok daha fazlasını bilmek durumundayız!
Bingür Sönmez hocanın da vurguladığı gibi şehitlerin sayısından çok onlarla ilgili gerçekler de bir o kadar önemli sayılmalı!
Çanakkale Destanı Kurtuluş Savaşı’nın önsözü olarak tanımlanır. Çok iyi bilinmediği için olsa gerek, Sarıkamış’ın Çanakkale’nin önsözü olduğu saptaması yapılmaz.
Osmanlı’ya Almanya’nın 5 milyon altın lirası karşılığında düşmanı oyalamak ve o düşmanın gücünü bölmek görevi düşmüştür. Sarıkamış’ta olan budur! Tıpkı, Galiçya, Kanal, Yemen ve Hicaz’da olduğu gibi…
Dedeleri Sarıkamış tutsağı olan Bingür hocanın da vurguladığı gibi Sarıkamış’ta Anadolu ve onun bağrından kopup gelenler vardır.
Bingür hocanın sunumuyla anladık ki; Sarıkamış trajedisinin önsözü Karadeniz’de yazılmıştır. Karadeniz’de Rus donanmasınca batırılan Osmanlı gemilerinin eksikliği ve bundan kaynaklanan lojistik yokluğu Sarıkamış’ın yazgısını belirlemiştir denebilir.
Yalınayak sayılabilecek, soğukla karşılaştırıldığında çırılçıplak sayılabilecek askerimizin bir de en yüksek doruğa yöneltilmesi bu faciaya çağrı çıkartmıştır!
Bingür Sönmez hocanın sunumu Sarıkamış trajedisini duyumsatan görüntülerle başladı. Rus arşivlerinden edinilmiş olan görüntülerin benzerlerinin Alman arşivlerinde de bulunduğu ama bu belgelerin hiçbir şekilde hiç kimseyle paylaşılmadığı bilgisini edindik. Suçluluk psikolojisinden kaynaklanan bir gizleyicilik midir nedir?
1915 Ocak başından bahar ayı nisana dek Sarıkamış Şehitleri donmuş halde, ayakta beklemişlerdir bulunmayı ve gömülmeyi. Bu arada, kurda, kuşa yem olmak da cabası! Bir söylentiye göre o dağlardaki kurtlar, kuşlar dört yıl boyunca insan etine doymuşlardır!
Bingür hocanın dedesinin bir köylüsü Sarıkamış trajedisinin adını koyar: “Ateşe Dönen Dünya”
Yine, bu sunumdan anlıyoruz ki; Enver Paşa’nın Osmanlı ordusunda çok önemli bir noktaya getirilmesi kararı Almanlarca belirleniyor. Enver Paşa’nın Almanya ziyaretinde imparatorun genel eğilimleri hiçe sayarak Enver Paşa’yla özel olarak ilgilenmesi anlamlıdır. Öyle ki, Enver Paşa “Türk Napolyon”u olarak tanımlanır. Bu özdeşliği tamamlaması için Waterloo ve St Helen Adası gereksiniminden söz edilir. Bellidir ki, Sarıkamış Waterloo, Orta Asya St Helen Adası eşdeğeridir. Öngörülenin gerçekleşmesi için Sarıkamış faciasını beklemek gerekecektir.
Alman İmparatoru II.Wilhelm’in şu sözleri anlamlı değil midir? “Doğu birini bekliyor!” “Doğu taciz edilmeli!”
Almanya’nın o dönemde geleceğini gördüğü Orta Doğu, Mezopotamya konusundaki belirlemeler küçük değişiklikler dışında günümüzde de geçerli değil mi?
Kısacası “Hasta Adam” emperyal Batılı’nın piyonudur! Beş milyon altın ve kazanılacak savaşın ganimet paylaşımına ortaklık karşılığında!
Doksan yıl öncenin trajedisini öğrenince, bugünkü trajediyi de anlamak olanaklı! O zamanın emperyali Almanya, bugünkü ise ABD, kullanılan ise o zaman Osmanlı bugün Türkiye! Acı da olsa gerçek!
Öylesine acı bir gerçek ki; Osmanlı ordusuna her geçen gün sayıları artan Almanlar komuta edecektir. Geçtiğimiz yıllarda Dubai’de birkaç milyar dolar karşılığında yurt savunmasından vazgeçme anlaşması da anımsanmadan geçilmemeli.
Karadeniz’de lojistik desteğini yitiren Osmanlı’yı Sarıkamış’ta bekleyen bir başka tehlike vardır! Bingür hocanın tanımıyla : “General Kış” Osmanlı ordusunun başkaca etkenlerle de alt edilmesinde önemli bir yardımcı.
Bunca saklanan ve gözden uzak tutulan Sarıkamış trajedisi belki de halk kaynaklı ağıtlarla yaşatılmış ve bizlere aktarılmış.
Sarıkamış’ta yitirilen sağlıkçılar da anılmaya değerdir. 131 doktor, 26 eczacı 1 diş hekimi ve 7 tıp öğrencisi yitiğimiz vardır!
Sarıkamış serüvenciliğinden Erzurum’daki denetlemede Enver Paşa’ya “elimizden gelen budur!” diyen bir Baştabip Binbaşı da payına düşeni alacaktır. Kendisini cephede bulur! Hem de er olarak! Hata hatayı doğurmaktadır belli ki!
Tifüs de önemli bir kayıp nedenidir Sarıkamış’ta! Sağ kalanlar, köylerine döndüklerinde önlemleri koruyucu uygulamadıklarından olsa gerek mikrop yüzü görmemiş yörelerine mikropla birlikte ölümü de taşırlar. Belki de böylelikle Sarıkamış trajedisi Anadolu’ya yayılmış olur.
Sarıkamış trajedisinden canlı olarak kurtulanlar bir başka trajedinin özneleri olacaklardır. Tutsak düşüp Rus kentlerinde sergilenmekle başlayan bu süreç Sibirya’da sürecektir eğer ölüme yenik düşülmezse! Bu süreçteki taciz ve aşağılamaya değinmiyoruz bile! Sayısız tahta bacaklı Sibirya yadigârı olarak geri dönecektir eğer dönebilirlerse!
Birinci Dünya Savaşı’nda yitirilen milyonlarca Anadolu gencine karşılık Kurtuluş Savaşı’nda Sakarya’da % 4 ve Dumlupınar’da % 1’lik kayıp oranlarının anımsanmasında yarar vardır. Toplam 8.000 dolayında kayıpla kazanılan bağımsızlık ve doğan güneş Cumhuriyet’e bir selamı unutmayalım.
Her nedense unutulan ve bir türlü anımsanmak istenmeyen Sarıkamış Şehitleri’ni anımsama süreci 2003’te birkaç kişi ile başlar. Birkaç kişi onlar, yüzler ve binler olur!
Başlangıçta harita üzerinde tasarlanan sembolik yürüyüş, işi bilen askerlerin uyarısıyla yönetilir ve 90 bine başka şehitlerin eklenmesinin önüne geçilmiş olur.
İlk yıl 200 kişiyle başlayan Sarıkamış etkinliklerine 90. Yıldönümünde 2.000 kişi katılır.
Bingür hoca, bu etkinliği birlikte katıldığı oğlunun sözleriyle tanımlar: “ibadet”. Atalarının izini sürmek de ibadet sayılmaz mı?
Bingür hoca hepimize çağrı yapmış oldu böylelikle! Yılda birisi Aralık ayında diğeri de Temmuz’da gerçekleştirilen Sarıkamış anmalarına katılımımız yaşamımız boyunca gerçekleştirebileceğimiz anlamlı etkinliklerden olmayacak mıdır?
Zamanla basının ve buna koşut olarak kamuoyunun ilgisi katlanarak artacaktır Sarıkamış’a!
Bugün devlet büyüklerinin de gündemine giren Sarıkamış anmalarında Bingür hoca önderliğindeki Sarıkamış Dayanışma Grubu onların “ayaklarına dolaşmamak” adına resmi törenlerde boy göstermemektedir. Ama, Sarıkamış’a olan ilgileri olanca hızıyla sürmektedir.
Bingür hoca onca işine ve yoğunluğuna karşın hiçbir konferans çağrısını geri çevirmiyor. Gece yarısı geri dönmek ya da geldiği yerde gecelemek ve sabah erken saatte hastalarına yetişmek pahasına sürdürüyor bu özverili etkinliğini.
Gösterişten uzak şekilde Sarıkamış şehitlerinin izlerinin sürülmesi sürdürülüyor.
Bingür hocanın sunumu şehitlik görüntüleriyle sonlandı. Görkemlisi ve birkaç taştan oluşanı ile şehitliklerimiz olabildiğince gün yüzüne çıkartılmış! Daha da bulunmayı bekleyenler var! Bulunan ve düzenlenenler ziyaretçilerle dolup taşıyor.
Sözlerini “şimdi dışarıya çıkın! Ve serin havayı Sarıkamış şehitlerimizin anısına ciğerlerinize çekin!” diyerek bağlayan Bingür hoca bilmiyoruz onlarca çift gözden yaşlar döküldüğünün farkında mıydı?
Bildiğimiz Bingür hocanın öncelikle bir hekim olsa da bu topluma borçlu olduğunu duyumsayan bir aydın olduğunun farkında oluşuydu!
Son olarak öğütlerini paylaştı izleyenlerle:
- 1912-1938 arasında yaşananları çocuklarımıza ve gençlerimize iyice belletelim!
- Bayrak, Misak-ı Milli sınırlarımız ve Mustafa Kemal’i hiçbir şekilde tartışmaya açmayalım!
Sağ olsun, var olsun! İyi ki var!
Çanakkale’den Sivas Kongresi’ne, Kurtuluş Savaşı’ndan Cumhuriyet’in kuruluşuna ve devrimlere uzanan süreçte yer alan “Tıbbiyeli” geleneğini yaşattığı için de fazlasıyla şükran borçluyuz ona!
Yazar: Ceyhun BALCI, 28.01.2011- Bu Yazı Sarıkamış Dayanışma Grubu’ndan Alınmıştır. Üyelik İçin:sarkamis-sehitleri-gonulluleri@googlegroups.com‘a E-Posta yollayınız.