I. Dünya Savaşı ve Türkiye
Avrupa’da Alman birliğinin kurulmasından sonra başlayan ve Almanya Başbakanı Prens Bismark’ın gözetiminde devam eden denge grupları süreci Alman İmparatoru I. Wİlhelm’in 1888’de ölümüyle yerine geçen II. Wilhelm’in, dış siyaseti Bismark’ın elinden alarak emperyalist bir yön vermesi ile sona ermiştir. Gereğinden fazla önem verildiğine inandığı Rusya ile anlaşmayı yenilemeyen II. Wilhelm, sömürgecilik faaliyetlerinin hayat sahası olarak Osmanlı Devleti’ni görmüştür. Osmanlı Devleti’ne yaptığı ziyaretlerle (1889 ve 1898’de iki defa) buradaki nüfuzunu güçlendirmiştir. Öte yandan Alman endüstri ürünleri İngiltere’nin sanayi hegemonyasını tehdit etmeye başlamış, Almanya, 1890’larda dünyanın en çok üreten dördüncü ülkesi hâline gelmiştir.
Kırım Savaşı’ndan sonra bölge siyasetine müdahalede bulunmayan İngiltere bu gelişmelerden endişe duyarak Almanya’nın hareket serbestisini kısıtlamaya yönelik tedbirler almıştır. Doğal müttefikleri ise Almanya’nın yayılmasından aynı şekilde endişe duyan Fransa ile Rusya olmuştur. Fransa da Almanya’ya karşı müttefik bulma çabası içinde Rusya ile 4 Ocak 1894’de ittifak yapmıştır. Nitekim 1898’de Fransa ile yaşanan Faşoda krizinde savaşmalarına ramak kalmış iken 8 Nisan 1904 Entente Cordiale anlaşması ile üzerinde menfaatlerinin çatıştığı Fas ve Mısır meselesini halletmişlerdir.
Sömürge alanları üzerinde İngiliz-Fransız anlaşması sağlandıktan sonra dengelerin kurulmasında son aşama olan İngiliz-Rus ittifakı 1907’de gerçekleşmiştir. Taraflar, İran ve Afganistan üzerindeki nüfuz alanı paylaşmalarını düzene koymuşlardır. I. Dünya Savaşı’nda Üçlü İtilaf olarak anılan tarafların anlaşmalarında ortak özellik birbirlerinin rızası olmadan yeni oluşumlara girişmemektir. Ancak İngiltere ve Rusya Balkanlar ve Osmanlı Devleti toprakları üzerindeki kesin kararı sonraya bırakmalarına rağmen İngiltere, Rusya’yı Osmanlı Devleti karşısında serbest bırakmayı prensipte kabul etmiştir. Bu bağlaşmalara güvenerek Avusturya ve Rusya, Balkanlar üzerinde faaliyetlerini yoğunlaştırırken Almanya da, Bağdat demiryolu projesi ile İngiltere ve Rusya’nın menfaatlerini doğrudan tehdit eder bir konuma gelmiştir.
Avusturya-Macaristan İmparatorluğu, topraklarında yaşayan önemli sayıda Slav asıllı vatandaşları dolayısıyla Rusya’nın Panslavizm politikasını hem kendi birliği hem de Balkanlar’daki nüfuz mücadelesi için hayati bir tehdit olarak görmüştür. Üstelik Sırbistan da Balkan savaşlarından daha kuvvetli bir halde çıkmıştır.
İtalya bir yandan Akdeniz’de yayılmak isterken, diğer yandan Avusturya idaresinde kalan topraklarını kurtarmayı düşünmektedir. Bu yüzden gizlice Fransa ile de anlaşmıştır. Nitekim savaşa 1915’te İtilaf devletleri safında girmiştir.
Rusya’ya gelince, Alman Pangermanizmi’nin kendi faaliyet sahası olan Güneydoğu Avrupa’yı etkilemesini, Panislavizm politikasına karşı bir engel olarak görmüştür. Balkanlar’daki rakibi Avusturya’yı parçalayarak bölgedeki bütün Slavları kendi idaresinde birleştirmek istemiştir. Ayrıca yoğun insan gücünün hatırına kendisini kıramayacak müttefiklerinin yardımı ile İstanbul ve Boğazları elde etmeyi amaçlamıştır.
Grupların askeri durumuna gelince, İtilaf üyelerinin gerek nüfus, gerekse potansiyel askeri gücü açısından müttefiklere kesin bir üstünlüğü olduğu görülmektedir. Almanya ve Avusturya-Macaristan’ın toplam 119 milyon nüfuslarına ve seferber edebildikleri 22 milyon askeri potansiyeline mukabil, sömürgeleri haricinde 260 milyonluk nüfus ve 30 milyon kişilik askeri potansiyele sahip olan İtilaf Devletleri’nde Rusya’nın kalabalık mevcudu kalite yönünden diğerlerinden oldukça aşağıdadır. Subaylar az ve kabiliyetsiz olduktan başka üst kademeler arasındaki uyumsuzluklar askerin temel isteklerini karşılamaktan bile aciz bir durumu ortaya çıkarmıştır. Azınlıkların ayrılık arzuları yanında işçi sınıfının ihtilâlci eğilimleri Rusya’yı tehdit etmektedir.
İngiltere’de ise zorunlu askerlik uygulaması yoktur. 170.000 kişilik daimi ordusunun 100.000’ini Avrupa’ya sevk etmiş, bunu daha sonra sömürgelerden teşkil ettiği birlikler ile takviye etmiştir. Ancak savaşı asıl etkileyecek husus İngiliz donanmasının Alman donanmasından çok daha güçlü olmasıdır. İdarede güçlü bir hükümet vardı, sanayi ve maliyesi de son derece iyiydi.
Fransa ise 1.800.000 kişilik ordusuyla mükemmel bir hafif topçu kuvveti ve eğitimli subay kadrosuna sahiptir. Donanması dünyada dördüncü sıradadır. Avusturya-Macaristan ise sayı ve silah bakımından diğerlerinden geride olmamasına rağmen, ordusunun etnik yapısı bakımından problemlidir. Kısaca savaş başında İtilaf grubunun 260 tümen askerine mukabil İttifakın 156 tümeni mevcuttur.
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi / Türkiye