Hz. Peygamber Kovit-19 Hastası Mıydı !?
Diyeceksiniz ki; ne saçmalıyorsun Ömer Sağlam?
Hayır, saçmalamıyorum; ben sadece sizin saçmalıklarınızı düzeltmeye çalışıyorum.
Nasıl mı?
Anlatayım…
Ayşe Sucu’nun Sözcü’de yer alan “Cehaletle savaşan din, cehaletin elinde” başlıklı yazısından öğreniyoruz ki: “Neden maske takıyoruz, mukadderata mani değil mi” diyenler de varmış, “Ayasofya açıldı, yanında put/dikilitaş duruyor, onu ne zaman yıkacağız” diyen de.
Anlaşılan yobaz, Sultanahmet Meydanı’ndaki Dikilitaş’ı ve biraz ötesindeki Çemberlitaş’ı yıkmayı aklına koymuş; illa yıkacak!
Ondan sonra da bütün büst ve heykelleri tabii; en başta da Atatürk heykellerini!
Zaten ötede beride Atatürk anıtlarına saldıran ve “Meczup” denilerek geçiştirilen ve üzerlerine gidilmeyenler yok mu ülkede; hem de kıyamet gibiler!
Zaten sözüm ona bir ilahiyat profesörü de, Ayasofya’daki Fahişe Zoe freskinin sökülmesini teklif etmemiş miydi geçenlerde?
Oysa biz tam aksine, ferskler ve duvar resimleri namaz kılmaya engel değildir, freskleri kaldıracağınıza 3-5 yüz yıl önce, Ayasofya’nın duvarlarındaki resim ve freskleri kapatmak için yazılan devasa boyutlardaki hatları kaldırın oradan!
Çünkü gerçek tarih o hatların arkasında gizli!
Değerli Yazar Ayşe Sucu Hanımefendi, rivayete göre; Amerikalı bir doktorun secde vaziyetinde durmanın, akciğerleri en rahat pozisyona getirerek bol oksijen alınmasına sebep olduğunu söylediğini, dolayısıyla secde vaziyetinde durmanın, yani namaz kılmanın, Korona’yı vücuttan atmanın en iyi yolu olduğunu(!) duymamış galiba.
Duysaydı mutlaka onu da yazardı.
Geçenlerde bir dostumuz, özelden göndererek bu konudaki görüşümü sormuş.
Güya 1400 sene önce Kur’an, bu hastalığa da çözüm önermiş ve Hicr Suresi’nin 97-98 ayetlerinde, insanların secde ederek (namaz kılarak) akciğer sorunlarından kurtulabileceklerine işaret etmiş imiş!
Çünkü bu ayetlerde “…Biz senin göğsünün daraldığını çok iyi biliyoruz. Bunu gidermek için secde et, Rabbini tespih et” deniyormuş!
Sanki Hz. Peygamber Korona’ya yakalanmış da Allah kendisine tıbbî öneride bulunmuş!
Akıl işte!
*
DİB, “Kur’an Yolu” isimli meal ve tefsirinde, Hicr Suresi’nin 97-98. ayetlerine şu anlamı vermiş: “Söyledikleri yüzünden canının sıkıldığını muhakkak ki biliyoruz. Ama sen rabbini hamd ile tespih et, secde edenlerden ol!”[1]
Anlaşılacağı gibi; Diyanet’in “Kur’an Yolu” isimli yayınında, Hicr Suresi’nin 97. ayetinde, göğsün daralmasından, havasız kalınmasından, nefes alamamaktan değil, psikolojik bir hal olan moral bozukluğundan ve can sıkıntısından bahsedilmekte, 98. ayetinde ise peygamberin bunlara aldırmayarak ve bunlara tabi olmayarak, secde ve tespih edenlerden olması öğütlenmektedir.
Bunun sebebi de Müşriklerin Hz. Peygamber’e karşı sergiledikleri onur kırıcı, moral bozucu, alaycı söz ve davranışlarıdır.
Zaten bu ayetlerden önce gelen 94, 95 ve 96. ayetler, Peygamberin canının sıkılma ve moralinin bozulma sebeplerini söylüyor bize.
Deniyor ki bu ayetlerde: “Sen, sana buyrulanı açıkça duyur, müşriklere aldırış etme! Allah’ın yanında başka bir tanrı daha edinen o alaycılara karşı biz senin yanındayız. Onlar ileride anlayacaklar!”[2]
Başka bir mealde, önceki ayetlerden de hareketle 97. ayetin anlamı, “Doğrusu biz, onların ileri geri söyledikleri kötü sözler yüzünden canının sıkıldığını, göğsünün daraldığını çok iyi biliyoruz.” denildikten sonra 98. ayet şöyle anlamlandırılmış: “Sen şimdi Rabbini hamd ile tesbih et ve secde edenlerden ol.”[3]
Elbette bu öğüt, yaşamış, yaşayan ve yaşayacak olan bütün Müslümanlara da şamildir.
Bu öğüt, Müslümanlara bir duruş tarif etmektedir çünkü.
Alaycıların alaylarından etkilenmeyerek, dinlerinde sebat etmelerini ve çevrelerine anlatmalarını salık veriyor.
Öte yandan, 98. ayete belli başlı hiçbir mealde “Bunu gidermek için” ya da “Göğsündeki daralmadan kurtulmak için” gibi bir anlam verilmiş değildir.
“O halde” ve “Öyle ise” diyenler olmuşsa da “bundan kurtulmak için” gibi anlam veren hiç olmamış.
Şu halde burada Allah’a bir isnat, yani söylemediğini söyletme girişimi de söz konusudur!
DİB’in başka bir yayınında Hicr 97. ayete “And olsun ki, söyledikleri şeylerden senin gönlünün daraldığını biliyoruz.” şeklinde anlam verilirken, bir başka yayınında ise “Andolsun, onların söyledikleri şeylerden dolayı göğsünün daraldığını biliyoruz.” şeklinde anlam verilmiş.
Yani Diyanet, ayette geçen “Yadıyku Sadruke” ibaresine hem “Gönlün daralması”, hem de “Göğsün daralması” şeklinde iki ayrı anlam vermiş.
Diğer birçok mealde Hicr Suresi’nin 97. ayetinde geçen “Yadıyku sadruke” ibaresine “Göğsün daralıyor/Göğsünün daraldığını” gibi anlamlar verilirken, Türkiye Diyanet Vakfı yayını olan mealde ise söz konusu ayetin anlamı “Onların söyledikleri şeyler yüzünden senin canının sıkıldığını andolsun biliyoruz.” şeklinde verilerek “Yadıyku Sadruke” ibaresine “can sıkıntısı” yani “gönül kırgınlığı/üzüntü” anlamı verilmiş.
Yaşar Nuri Öztürk bahse konu ayeti “Yemin olsun ki, onların söyledikleri yüzünden senin göğsünün daraldığını biliyoruz.” şeklinde tercüme ederken Süleyman Ateş “Andolsun onların söylediklerine senin göğsünün daraldığını (canının sıkıldığını) biliyoruz.” diyerek, göğüs daralmasından maksadın “can sıkıntısı” olduğunu söylemiş.
FETÖ imamlarından olduğu söylenen Suat Yıldırım da yine Hicr 97’ye “Onların bu kabil iddialarından ötürü senin canının sıkıldığını çok iyi biliyoruz.” diyerek “Yadıyku Sadruke” ibaresine “can sıkıntısı” anlamı vermiş bulunuyor[4]
*
Şimdi de gelelim “Yadıyku” kelimesinin sözlük anlamına.
Ragıp El İsfahani, kelimenin kökü olan “Dayku” kelimesinin “Dar, ensiz olmak ya da daralmak” olduğunu söyledikten sonra bazı ayetlerde, kullanılış şekline göre şu anlamlara geldiğini söylemektedir:
Ruhu/Göğsü daralmak-Hut/12 ; Şuarâ/13; Tevbe/25; En’am125
(Baskı ve kuvvet karşısında) Aciz kalmak, gücü takati kesilmek-Hud/77
Yeryüzü başa dar gelmek (ten dolayı kaçacak delik aramak)-Tevbe/25
Vicdanları kendilerini sıkmak (Vicdan azabı çekmek)-Tevbe/118
(Başkasının) kurduğu tuzaktan dolayı sıkıntıya düşmek (Üzülmek-can sıkıntısı yaşamak)-Nahl/127
(Yanından uzaklaştırmak veya başından atmak için başkaları üzerinde) Baskı kurmak/Zorlamak-Talak/6(5)
*
Yukarıda örnekleri verildiği üzere; “Dayku/Daralma” sözcüğünün kullanıldığı bütün ayetlerde, insanlardan yönelen bir tepkiden, söylemden, hareketten veya itirazdan dolayı duyulan üzüntü, can sıkıntısı veya moral bozukluğu gibi psikolojik bir durum söz konusudur.
Bahse konu kelime bazen de, umuma/gruba uymamaktan dolayı yaşanan pişmanlık ve başkalarını bir işten/davranıştan caydırmak, vazgeçirmek veya savuşturmak için onun üzerinde baskı kurma anlamında kullanılmıştır.
Sözcük, “Akciğerlerin havasız kalması” anlamında sadece En’am 125’de kullanılmıştır ki; söz konusu ayetin anlamı şöyle verilmiştir: “Allah kimi doğru yola iletmek isterse onun göğsünü İslam’a açar, kimi de saptırmak isterse onun göğsünü, (o kimse) göğe çıkıyormuş gibi dar ve tıkanık yapar. Allah. inanmayanların üstüne işte böyle pislik (sıkıntı) çökertir.”[5]
Süleyman Ateş, ayetin anlamını bu şekilde verdikten sonra şu açıklamayı yapmıştır:
“Bu âyet, bir doğa yasasına da işâret etmektedir: İnsan yükseğe çıktıkça hava basıncı azalacağından nefes alışı güçleşir. Her yüz metre yükseldikçe hava basıncı bir derece düşer. En rahat nefes, basıncın en yüksek olduğu deniz düzeyinde alınır. Yükseldikçe basınç azalacağından o oranda da teneffüs zorlaşır. Hattâ 20 bin metreyi geçince özel cihazlar olmadığı takdirde nefes alamayan insan ölür. İşte âyette bu doğa yasasına da işâret edilerek İslâma gelmeyenlerin göğüslerinin, göğe yükseliyormuş gibi dar ve tıkanık olacağı belirtilmektedir. Ayrıca nefes tıkanıklığını belirtmek için boğazı tıkayan bir kelime olan yassa”adu kelimesinin kullanılması da son derece ilginçtir.”[6]
DİB’da aynı konuya dikkat çekerek ayetin anlamını verdikten sonra şu izahatı yapmıştır:
“Âyette ikinci konumdaki kimselerin yaşadığı psikolojik durumun göğe doğru yükselenlerin hissettiği fizyolojik sıkıntıya benzetilmesi ilgi çekicidir. Zira bilindiği gibi, yükseğe çıkıldıkça hava basıncı düşer ve irtifaın artması oranında nefes almak da güçleşir. Böyle bir tabiat kanununun henüz bilinmediği bir dönemde Kur’an’ın bu kanunu açıkça ifade etmesi onun kesin bir mûcizesidir. Bunun kadar önemli olan diğer bir husus da menfi duyguların etkisinde kalan insanların yaşadığı psikolojik sıkıntıların ve açmazların bu âyette mükemmel bir şekilde teşhis ve veciz bir benzetmeyle tasvir edilmiş olmasıdır. Buna göre kötü niyet, kıskançlık, inatçılık, gurur ve kibir, zevk ve menfaat tutkusu gibi psikolojik âmillerin etkisine kapılan kâfirler akıllarını duygularına kurban ederler; bu tutumda ısrar ettikçe, tıpkı yükseldikçe nefes alma güçlüğü çekenler gibi, Müslümanlık ve Müslümanlar karşısında giderek artan bir sıkıntı ve huzursuzluk hissederler; hak ve hidayet üzerine rahat ve sağlıklı düşünme imkânından gittikçe uzaklaşırlar; İslâm’ın anlatılması canlarını sıkar, inat ve inkârlarını arttırır, haksız davranışlara sevkeder; böylece ebedî hayat ve kurtuluş demek olan hidayete ulaşma imkânını da giderek kaybederler. Bütün bunlar, Allah’ın küllî kanunlarının zorunlu bir sonucu olarak, olumsuz duygu ve tutkularının, kötü niyetlerinin esiri olanlar için kaçınılmaz bir durumdur.”[7]
*
Bize göre de; Hicr 97’de geçen “Yadıyku Sadruke” ibaresi moral bozukluğu ve can sıkıntısı anlamına gelmektedir ki; zaten morali bozulan insanın göğsü çıkışır, içi daralır, huzursuz olur…
Öte yandan eğer secdeye varmak akciğerlerin daha çok oksijen almasına yarasaydı, bizim yaşlılar oturarak namaz kılmaz, camiler taburelerle dolmazdı.
Eğer namaz kılmak ve secdeye varmak, koronaya engel olsaydı ya da vücuttan atılmasına yarasaydı, bizim Umre hacıları, hediye olarak Mekke’den ve Medine’den Kovit-19 virüsü getirmezlerdi.
Hiç merak ettiniz mi acaba; Türkiye’de kaç din görevlisi koronadan öldü, kaçı acaba hâlâ bu illetle mücadele ediyor?
Madem secde hali akciğerlerin en kolay ve bol oksijen alabildiği pozisyon, o zaman bu imamlar ve cemaat hâlâ neden maske takarak namaz kılmaktadır?
Diyeceğim o ki; Müslüman şarlatanlara uyma, maske, mesafe ve hijyen kurallarına uy…
18.08.2020
Ömer Sağlam
Araştırmacı Yazar
Ula bu Sofi ehli kadar sıyırmış başka bir güruh var mı acaba?