Hasan Tahsin Banguoğlu – Kendi Kaleminden
İlk toplantısını Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşunun 50. yıl dönümü dolayısı ile 1973’te yapan Milletlerarası Türkoloji Kongresinin beşincisini 1985 yılının son baharında yaparken, kongre genel sekreteri olarak Genel Sekreterliğin gerçekleştirdiği yeni bir hizmeti dünya Türkologlarına duyuruyordum. Bu, Türkoloji ilmine uzun yıllar hizmet eden yerli ve yabancı âlimlerin, sahaya yenilik getiren ve ilim dağarcığımızı zenginleştiren eserleri dolayısıyla kendilerine sunulan Türkoloji’ye Üstün Hizmet Armağanı idi.
Türkoloji’ye Üstün Hizmet Armağanını ilk kazanan kişiler -doğum yılı sırası ile- Annemarie von Gabain, Hasan Tahsin Banguoğlu ve Andrey Nikolayeviç Kononov idi. Üç de teşvik armağanı kazanan meslektaşımız vardı. Robert Dankoff, Peter Zieme ve Bernt Brendemoen. Fakat hocam Muharrem Ergin teşvik kelimesini kaldırmamı tavsiye edince Üstün Hizmet Armağanı kazanan Türkolog sayısı altıya yükseldi.
Türkoloji’ye Üstün Hizmet Armağanı kazanan altı kişi içerisindeki tek Türk olan hocamız Banguoğlu, aynı zamanda Türkiye’nin en yaşlı Türkolog’u idi. Ben hocaların hocası Banguoğlu’nu o gün (23 Eylül 1985, Pazartesi) kongre delegelerine şöyle takdim etmiştim:
Prof. Dr. Hasan Tahsin Banguoğlu
(Doğumu: 1904 – Drama).
Emekli Türk dili profesörü. Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, Türk Dil Kurumu aslî üyesi. Ankara ve İstanbul üniversitelerinde öğretim üyeliği yaptı. İki defa millî eğitim bakanlığına getirildi. Türk Dil Kurumunun eski başkanlarından.
Türk dili konusunda birçok makale ve kitap yayımladı. Altosmanische Sprachstudien (Eski Osmanlıca Dil İncelemeleri) (1936) adlı doktora tezinde Eski Türkiye Türkçesini inceledi.
Ana Hatları ile Türk Grameri (1940) adlı eseri batılı gramer anlayışı ve metodu ile yazıldığı için, sahasında ilk olmak şerefini de taşıyarak, kendisinden sonra yazılan bütün dil bilgisi kitaplarına örnek oldu. Bu eserinin ikinci baskısı 1979’da yapıldı (340 s.).
Türk Grameri (Birinci Bölüm) Ses Bilgisi (Ankara 1959, 306 s.) adlı eseri, Türk fonetiğini inceleyen değerli bir kaynak eserdir.
Türkoloji’ye Üstün Hizmet Armağanına Ana Hatlarıyla Türk Grameri, Kılavuz kitap adlı Ocak 1979’da genişletilmiş ikinci baskısı yapılan eseri ile lâyık görüldü.
Kongreden bir süre önce Üstün Hizmet Armağanı kazanan hocalara birer mektup yazarak durumu kendilerine bildirmiş ve hayat hikâyelerini istemiştim. Banguoğlu hocamız da bana kendi hayat hikâyesini, daktiloya çektiği iki sahifelik metni yer yer el yazısı ile de tashih etmiş olarak göndermişti. Kendi ağzından fakat üçüncü şahıs olarak anlattığı hayat hikâyesi şöyledir:
Hasan Tahsin Banguoğlu
1904 yılında Drama’da doğdu. Banguoğulları Konyalı eski bir koyuncu ailesidir. 1710 tarihlerinde Rumeli’ye göçmüşler. Dedesi ve babası tüccardı. Balkan harbinde muhacir oldular. İlköğrenimi Drama’da ve Balıkesir’dedir. Orta öğrenimini İstanbul’da bitirdi (1926). İstanbul Darülfünunu Edebiyat Fakültesi Edebiyat Zümresinden mezun oldu (1930). Bu yıllarda yardıma iş olarak gazetecilik de yapıyordu. Lisans tezi olarak hazırladığı “Şuara Tezkireleri” adlı çalışma basılmamış olup, Türkiyat Enstitüsü (şimdi: Türkiyat Araştırma Merkezi)’ndedir. Başlıca Mehmed Fuad Köprülü’nün talebesidir. Zeki Velidi Togan’ın yanında eski Türk tarihine merak sardığını, Ragıp Hulûsi Özdem’in derslerinden Türk lisaniyatı ihtisası yapmak fikrini aldığını söyler.
İlk hocalığı Ankara’da açılan Gazi Terbiye Enstitüsü edebiyat muallimliği oldu (1930-1932). Vakit gazetesi ilâvesinde Mart, Nisan 1931’de çıkan Banguoğlu Tahsin imzalı “Nedim nasıl ölmüştü?” ve “Safi Tezkiresi” konulu iki yazısı ile meslekte dikkati çekti. Arada Enstitü arkadaşları ile birlikte “Hız” adlı bir kültür dergisi çıkardı. Sonra “ikmâl-i tahsil” için, izinli olarak Berlin’e gitti ve Willi Bang-Kaup’un yanında doktora tezi hazırlamaya girişti (1932). Burada Bang’ın son yetişkin talebeleri ile A. von Gabain, R. Rahmeti Arat, Kari H. Menges, Saadet Ş. Çağatay ile ders şeriki oldu.
Mittwoch, Schaeder, Westermannn ve Hartmann’ın, biraz da Bauer’in derslerine devam etti. Doktora çalışmasını ilerletmiş bulunuyordu ki Bang-Kaup vefat etti. Banguoğlu doktora tezini artık rahmetli hocasının hatırasına ithaf edebilecekti. Bang-Kaup’un talebeleri Berlin’de bir süre çalışma beraberliği (Arbeitsgemeinschaft) yaptılar. Sonra Banguoğlu doktorasını tamamlamak için Breslau Üniversitesine Fr. Giese ve C. Brockelmann’ın yanlarına gitti. Doktorasını burada bitirdi. Altosmanische Sprachstudien zu Süheyl ü Nevbahar adlı tezi seçkinlik derecesi ile (mit Auszeichnung) kabul edilmiş (1936) ve iki yıl sonra Leipzig’de basılmıştır.
Dönüşte Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesine doçent tayin edildi (1936- 1943). Burada ciddî bir Türkoloji disiplini tesis etmeye çalıştı. Devlet Konservatuarında da fonetik dersleri okuttu (1937-1939). Buradan bir derleme heyetiyle geniş bir geziye katılarak Batı Anadolu ağızlarından plâklarla bir örnekler koleksiyonunu meydana getirdi. Kendisinden okullarda yeniden başlatılması düşünülen gramer dersleri için bir kılavuz kitap istendi ve Ana Hatları ile Türk Grameri (1940) adıyla yayımlandı. Müellife göre Tanzimat’tan beri yazılan mektep kitaplarında önce Arap, sonra Fransız gramerlerinin taklidi yoluna gidilmiştir. Oysa gramerimizin tasnif ve tarifleri Türkçenin kendi yapısının bir ilmî müşahedesinden kaynaklanacaktır. Böyle bir kılavuz çerçevesinde sınıflara göre ders kitapları tecrübeli Türkçe öğretmenleri tarafından yazılabilecektir. Bir yıl yardımcı kitap olarak denendikten sonra bu kitapçık, Vekâletçe kılavuz kitap olarak kabul edildi.
Banguoğlu dil inkılâbı kavgalarına zarurî olarak katıldı. Hüküm süren tasfiyecilik ve uydurmacılık akımlarına karşı çıktı. Yeni Türkçenin, doğru ve güzel Türkçenin gelişme ve zenginleşme yollarını anlatmaya çalıştı. Bu bahiste çoğu Ulus gazetesi ve Ülkü dergisinde çıkan yazılarından bir kısmı 3 broşürde toplanmıştır: Dil Bahisleri 1 (İstanbul 1941), Dil Bahisleri 2 (İstanbul 1942) ve Devlet Dili Türkçe Üzerine (Ankara 1945).
Bingöl’den milletvekili seçildi (1943-1950). Bu yıllarda ilmî çalışmalarından çok şey kaybettiğini söyler. Bu ara Partinin yayım işlerini ve Halkevleri teşkilâtını idare etti. Millî eğitim bakanı oldu (1948-1950). Dolayısıyla Türk Dil Kurumu başkanlığı yaptı. Sonra Ayvalık’ta çiftçilikle meşgul oldu (1950-1955).
Londra Üniversitesinden School of Oriental and African Studies tarafından “overseas lecturer (okutman)” sıfatıyla çağrıldı (1955-1959). Burada eski ve yeni Türk lehçeleri okuttu ve tasarladığı Batı Türkçesi gramerinin birinci bölümünü yazdı: Türk Grameri, birinci bölüm: Ses Bilgisi (Ankara, 1959). Londra’dan gönderdiği bir sıra monografiler ve devamı da Türk Dil Kurumu Yıllığı’nda (Türk Dili Araştırmaları Yıllığı Belleten) (1956-1965) çıkmıştır. Sonra Ankara İlahiyat Fakültesinde ihdas edilen Türkçe Dinî Metinler Kürsüsüne çağrıldı (1959). Bir süre burada dekan oldu. İstanbul Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünde ihdas olunan Orta Türkçe Kürsüsünde de okuttu. Robert College’de Türk Dili tarihi dersleri verdi. Ancak bu sefer öğretim faaliyeti kısa sürdü. Edirne’den senatör seçildi (1961- 1968).
Bu devrede Türk Dil Kurumu başkanlığı (1960-1963), Halkevleri genel başkanlığı (1963-1966) gibi kültür işleri ile meşgul oldu. Sonra kitaplarına çekildi. Allah ömür verdi, tasarladığından daha dar ölçüde olgunluk eseri olan Türkçenin Grameri’ni tamamladı (İstanbul 1974).
Banguoğlu yaşayan Türkçenin bir hayli yabancı kelime almış olmakla birlikte yapıcı bütünlüğünü korumuş bir saf dil (langue pure) olduğunu müşahede etmiş ve Yeni Türkçenin bünyesine göre müstakil bir gramerini yazmak istemiştir. Kitaplarında böyle bir metot geliştirmeye çalışmış, tasnif ve tariflerine bu yönde sadık kalmıştır. Ana hatlarıyla Türk Grameri’ni de genişleterek ikinci baskısını yapmıştır (İstanbul 1979). Onun millî kültür bahisleri üzerine yazdığı bir sıra makaleleri de Kendimize Geleceğiz adlı bir kitapta toplanmıştır (İstanbul 1984).
Banguoğlu’nun kendi kaleminden hayat hikâyesi 1985 yılında yarım kaldı. Onun son dört yılını da birkaç satırla tamamlamak bu satırların yazarına düştü.
H. T. Banguoğlu 1985 yılında Türkiyat Araştırma Merkezi tarafından tertiplenen V. Milletler Arası Türkoloji Kongresinde Türkoloji’ye Üstün Hizmet Armağanı’nı kazanan ilk Türk Türkolog olmuştur. 1984’te seçildiği Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumunun bağlı kuruluşu olan Türk Dil Kurumunda Terim Bilim ve Uygulama Kolu Başkanlığına seçildi. Kol çalışmalarını bir süre İstanbul’da Türkiyat Enstitüsü binasında ve Ankara’da toplanarak yürüttü. Sonra iki defa prostat ameliyatı geçirdiği için, sağlık sebeplerinden dolayı bu görevinden ayrıldı.
Banguoğlu’nun ilk baskısı 1974 yılında yapılan, “olgunluk eserim” dediği Türkçenin Grameri adlı eserinin 2. baskısı Türk Dil Kurumu tarafından 1986’da yayımlandı.
Son yıllarda iyi havalarda dışarı çıkıyor, fakat daha ziyade misafir ve dostlarını evinde kabul ederek ağırlıyordu. Bu ziyaretçileri aile, dost, ahbap ve tanıdık çevresi, politika arkadaşları ve dostları ile meslektaşları olarak üç grupta toplamak mümkündür.
Meslektaşlarının Banguoğlu’nun evinde ve sofrasında çok müstesna bir yerleri vardı. Banguoğlu hoca hemen hemen ayda bir Ali Alparslan, Kemal Eraslan, Osman Sertkaya, Kazım Yetiş, Mertol Tulum ve diğer meslektaşları tarafından ziyaret edilmiştir. Hoca ve eşi bu ziyaretlere çok sevinirlerdi. Ziyaretçiler açısından ise, bu dil ve kültür sohbetleri sohbet değil, birer ilim ziyafeti idi. İkramları yapan zarif ve kibar eşi Perizat (Şahingiray-Banguoğlu) Hanımefendi de meslektaşımızdı. İstanbul Türkoloji Bölümü mezunu idi. Hatta kendisini Reşid Rahmeti Arat’ın asistanı olması sırasında evlendiği için bölümümüzün bize ders vermemiş bir hocası sayıyorduk. Perizat Hanımefendi bizleri anlıyor ve seviyordu. Güler yüzünü, candan yakın ilgisini unutmak mümkün değildir.
Ben Banguoğlu’dan çok şey öğrendim ve bunların bazılarını da yayımladım. Örnek olarak bir tanesini zikretmek isterim. Atatürk’ün Orta Asya’daki iç deniz olduğu görüşünü merak edenler benim şu makalemi okusunlar (Osman Fikri Sertkaya, “Mustafa Kemal Atatürk’ün Namık Kemâl ile ilgili hâtıraları. I”, Türk Kültürü, XV/169 5 Kasım 1976, s. 7-9).
Son aylık toplantımız 18 Şubat 1988 Cumartesi günü idi. Banguoğlu hoca çok keyifli bir gününde idi. Bize Güneş-Dil etimolojilerini anlattı. Benim küçük teybim önünde idi. İki saati aşkın kayıt yaptım. Beni 25 Şubat Cumartesi için çağırdı. “Yalnız gel. Teybini de birlikte getir” dedi. Ben ise hafta içerisinde üşütüp nezle olduğum için hocaya telefon ederek mazeret beyan ettim. Çünkü öksürerek nezlemi hocaya bulaştırmak istemiyordum. 4 Mart 1988 Cumartesi günü için, yani bir hafta sonrası için randevulaştık.
Hoca 2 Mart 1988 Perşembe gecesi saat 23 civarında kendisini iyi hissetmediğini söyleyerek doktorunu istetmiş, hanımına çocuklara da haber ver demiş. Doktoru gelmiş. Hocayla konuşmuş. Onu muayene etmiş. Tansiyonunu ölçmüş, “bir şeyiniz yok, hocam” derken saat 12’yi biraz geçe hoca vefat etmiş.
O gün saat dokuzdan sonra babalarının yanından ayrılan evlâtları eve geldiklerinde babalarını görememişler.
Ben haberi 3 Mart 1988 Cuma günü öğleden sonra 16 sıralarında Yüksek Kurum başkanı ile Banguoğlu’nun makalelerinin toplu basımının yapılmasını konuşurken gelen bir telefondan öğrendim. Az sonra Profesör Hasan Eren de geldi. Üçümüz ne gerekiyorsa onu yaptık.
Ben 4 Mart 1988 Cumartesi randevuma zamanında geldim. Fakat bu sefer çok değerli hocamızla buluşamadım. Beni kapıda yaşlı gözleriyle muhterem eşi karşıladı.
Hocamızı 5 Mart 1988 Pazar günü devlet töreni ile toprağa verdik. Mekânı cennet olsun!
Kaynak: Türk Dili Dergisi 1990/II Sayı: 465 Eylül-1990