Türk Tarihi ve Kültür Araştırmaları

Kolomb Öncesi Orta ve Güney Amerika’da Türk-Tipi Balballar

0 21.059

Özgür Barış ETLİ

1.Giriş

Taşlar eski toplumlarda ebedi bir hayata, sonsuz bir kuvvet ve kudrete sahip varlıklar olarak görülmekteydi. Bu toplumlar, taşların içinde esrarengiz bir gizemin olduğuna inanırlardı. Eski inançlarda kutsiyet atfedilen bazı taşlar kurban törenlerinde önemli bir yer alıyordu. Daha da çarpıcı olan, bu insanların dünyanın yaratılışı ve insanın kökeni hakkındaki düşünüşlerinde taşlara olan inancının rolü büyüktü. Örnek olarak Kızılderililerde insanın taştan ve ağaçtan zuhur ettiğine dair bir inanış bulunmaktaydı. Bu inanış daha sonraki mitolojilerde de görülmektedir. Eski insanlar taşların içinde bir kuvvet kaynağı, bir ruh, bir mana olduğuna inanıyordu[1].

Taş, maden ve seramiğe nazaran sağlam bir madde olduğu için, insanın yaratıcılık fikri ile teknik ve sanatkarlığın önemli kaynaklarından biri olarak kullanılmıştır. Özellikle maddi ve manevi kültür tarihinde önemli rol oynamıştır. Muhafaza edilmesi ve sadeliği sayesinde geçmişten günümüze kadar çok sayıda heykel ve abide kalmıştır. Halklar, onların üzerine kendi hayat tarzlarına mahsus izlerini yansıtarak kültürel miraslarını bırakmışlardır[2].

2.Türklerde Taş Kültü ve Balballar

Göktürk kitabelerinde de geçen “balbal” kelimesinin kökeni halen tartışmalıdır[3]. Genel olarak “çakmak, vurmak” anlamları kabul edilse de Moğolca “parçalamak” anlamına gelen “balbala” ile de ilişkisi olabilir[4]. İlk olarak Radloff, “Bir ölü için anıt olarak dikilen taştan bir tasvir” ifadesini kullanmıştır[5]. Orta Asya üzerine birçok çalışması bulunan Jean Paul Roux ise balbal üzerine birçok araştırmacının görüşlerine yer verdikten sonra, sonuç olarak; “Öldürülen düşman ya da onun ruhu olmasının burada bir önemi yoktur. Şimdilik, balbalın ölümün yaşamsal gücünün toplandığı yer, ölüm sonrası ikamet yeri olduğunu belirtmekle yetinelim. Belki de ölünün bizzat kendisidir.” demektedir[6]. “Balbal” kelimesi Ongin Kitabesi ve Bilge Kağan Abidesi’nde de geçer. Ongin kitabesi 3. satırda “…cesur adamlarını balbal kıldı”, Bilge Kağan Abidesi’nde ise “…babam kağan için ilkin Baz Kağanı balbal dikmiş…” diye yazar[7]. Zamanla kurgan çevresinde ve bu kültür coğrafyasında Türkçede “balbal” adı verilen mezar taşları kültürü dikkat çeker. Bir bakıma kurgan mezarlar ile balbal kültürü birbirine paralel gelişmiş kültürler gibi görülmektedir[8]. Bilimsel literatürde Kurgan kültürü veya Kurgan Hipotezi, binlerce yıllık zaman dilimi içinde (M.Ö. 4bin-bin) Avrasya coğrafyasında yapılagelmiş olan kurganların Hint-Avrupa toplumlarının kültür kökenini oluşturduğunu ifade eder. Burada güya bilimsel olma amacını taşıyan bu hipotezin atladığı nokta “Kurgan” kelimesinin bile Türkçe olduğudur. Çoğunlukla “Korugan” kelimesinden türediği düşünülse de Haluk Tarcan‘a göre Kurgan, “Oq-Uruqun: Ok kişisi mezarı” ifadesinden gelir ki bu tanım diğerine oldukça mantıklı ve tutarlıdır. Kurgan kültürü Hint-Avrupa değil tamamen Türk kültürünü ifade eden bir tanım olmalıdır.

Huart‘a göre balballar ölenlerin ruhunun geçici olarak yaşamda olan insanların arasında kaldığı inancından kaynaklanmaktadır. Yine Huart‘a göre balbal koyma geleneği Kıpçak Türkleri’nde de 13. asra kadar devam etmiştir. Kıpçaklarda balbalların yüzü gün doğan tarafa koyulurdu. Rus kaynaklarında balballara “kamnaya baba” denir. Bu ifade “taş olmuş ecdat” anlamına gelmektedir. Balbalların konduğu yer Türklerin tapınak yeri sayılıyordu[9].

Balbal geleneği çok eski çağlardan beri Türkler arasında yaşamaktadır; Moğolistan’da, Altaylar’da ve Asya’nın değişik bölgelerinde yapılan arkeolojik kazılarda ve araştırmalarda önemli Türk büyükleri olduğu sanılan kişilerin sembolik mezarlarının önlerinde mutlaka balballara rastlanılmaktadır[10]. Firudin Ağasıoğlu, “daşbaba” da denilen Türk heykellerinin M.Ö. 4 binli yıllardan beri yapılageldiğini belirtmektedir[11]. Türkler yalnızca balbal değil bengütaş, sıntaş ve geyiklitaş denilen dikilitaşlar da yaparlardı. Türklerin çok derin ve köklü bir taş kültü vardır. Bu kült bugün Anadolu’da çeşitli biçimlerde varlığını sürdürmektedir. Örneğin, Anadolu’da bazı yörelerde kutsal taşlar dönem dönem ziyaret edilir.

Afet İnan‘a göre, balbal olması muhtemel olan heykellere şamanistlerce kurban kesmek gibi dini saygı gösterildiği bilinmektedir[12]. Y. Kocasavaş‘a göre, balballar alplerin savaşta öldürdükleri düşman sayısı kadar mezara konmuş ve doğu-batı yönünde dizili, kabaca yontulmuş taşlardır. Ebedi hayata inanan Türkler, öldürdükleri düşmanın kendilerine öbür dünyada hizmet edecekleri inancı içindeydiler. “Balballar” bu düşmanların ruhunu temsil ediyordu[13].

Balballar tek olarak dikilebildiği gibi onların bir grup ya da dizi halinde dikildikleri de görülür. Tuva’nın mezar komplekslerinde 3’ten 57’ye kadar olan balballar sayılabilmektedir. Bumin Kağan’ın Selenga havzasındaki türbesi bu tür taşlardan 270 adeti ile çevrilidir; ancak inanılması güç olan manzarayı Bilge Kağan’ın kardeşi Kül Tegin’in mezarının bulunduğu yer sunmaktadır. Orhun bölgesinde Kül Tegin’in cesareti 900 balballa yad edilmektedir[14]. Balbalların yüzünün doğuya dönük olduğu kaydedilmektedir[15].

Balballar stil olarak genelde ayakta durur vaziyette, bazen oturur pozisyonda ve her iki elin duruş biçimi itibariyle birbirinden ayrılır. Eller birisi üstte birisi altta; bazen birbirine paralel ya da açılı, bazen çarpraz halde, bazense önde birbirine temas halinde birleşmiş veya ayrı olarak görülürler. Genel olarak ellerin birinde bir kap, kadeh bulunur. Diğer el, kemeri tutar vaziyette gösterilebilir. Bu kaba “ant kadehi” ya da “tolu (dolu)” denir. Ellerin duruş biçimi ve tutulan ant kadehinin ölüm kültüyle yakından ilişkisi bulunduğu söylenebilir. Belki de ellerin bu şekilde ifade edilmesi yaşam-ölüm, ölüm-yeniden doğuş döngüsünü, geçmiş-gelecek bağını ifade etmek için temsili olarak düşünülmüş olabilir. Ant kadehi, ölüm sonrasını veya sonsuz yaşamı ifade ediyor da olabilir. Ant kadehi içinde hayat suyunun (ölümsüzlük suyu) bulunuyor olması olasıdır. Bir ihtimal, ölünün ölümden sonraki hayatında Tanrı veya Tanrıçayla içki içme isteği bu şekilde yerine getiriliyor olabilir. Viking inanışlarında da savaşta cesaret göstererek ölen savaşçılar Odin ve diğer tanrılarla, onun Valhalla sarayında karşılıklı içki içmeye hak kazanırlardı.

Balballar yalnızca Türklerin yaşamış ve yaşıyor olduğu Anadolu, Azerbaycan, Ukrayna, Altaylar ve Moğolistan gibi yerlerde bulunmamaktadır. Örneğin, Güney Kore’nin Jeju Adası’nda onlarca balbal türü heykellerin olduğu bilinmektedir (Resim). Stillerine ve ellerin duruş biçimine bakıldığında bu heykellerin Türk-tipi balbal sınıfına sokulması mümkündür. Bu balbalların 12. ve 13. yüzyıllarda yapıldığı düşünülmektedir. Güney Kore, görece Moğolistan’a yakın olduğundan bu balbalların varlığı bu yönden açıklanabilir. Güney Kore dışında İrlanda’da da Türk-tipi balballara rastlanılmaktadır.

3.Bilimsel Çalışmalar

Söz konusu Amerika kıtasındaki benzer heykeller olduğunda bu durum ilk başta oldukça şaşırtıcıdır. Üstelik Orta ve Güney Amerika’da Kolomb öncesi (1492 öncesi) Türk-tipi balbalların varlığından bahsetmek klasik önyargılarımızdan dolayı anlamsız gelecektir. Aslında Amerika kıtasında yaşayan Kızılderililerle Türklerin ve de Mayalarla Türklerin kültürel ilişkileri veya ortak kökenleri üzerine yapılan bilimsel araştırmalar mevcuttur ve bunların sayıları hiç de az değildir. Örneğin, İsmail Doğan‘ın “Mayalar ve Türklük” adlı kitabı Mayalar ve Türkler arasındaki ilişkileri inceleyen eserlerden biridir. Bu eserde 3500 sözcükten oluşan Mayaca-Türkçe sözlük de yer almaktadır. Doğan, Meksika’da Chepaz kalıntıları arasında yer alan bir Maya heykelinin Türk balballarına benzerliğini ilk kez öne sürmüştür[16]. Mustafa Kemal Atatürk de Mayalar ve Türkler arasındaki olası ilişkileri ve ortak kökeni ortaya çıkarabilmek adına Tahsin Mayatepek‘i Meksika büyükelçisi olarak atamıştır. İlginçtir ki, ülkemizde ilk Mayaca-Türkçe sözlüğü Atatürk bizzat kendi hazırlamıştır[17]. Ord. Prof. Dr. Reha Oğuz Türkkan, Kızılderililer ve Türklerin ortak kökenlerini incelemiş ve “Kızılderililer ve Türkler” adında bir eser kaleme almıştır[18]. 1937 yılında toplanan 17. Uluslararası Antropoloji ve Prehistorya Kongresi’nde Türk Tarih Kurumu başkanı H.R. TankutMaya alfabesi ve Mayaların Türk Menşei” adlı bir tebliğ sunmuştur. Roma’da 1935 yılında gerçekleştirilen 19. Oryantalistler Kongresi’nde Prof. Ferrario, Türkçe ile İnka (Quicha – Keçua) dilleri arasındaki benzerlikleri ortaya çıkarmıştır. Dumesnil ise İnka kızılderililerinin kullandıkları Keçua dilinin Çuvaş Türkçesiyle aynı olduğunu iddia etmiştir[19].

4.Orta ve Güney Amerika Balbalları

Orta ve Güney Amerika medeniyetleri çok eskiye, binlerce yıl öncesine dayanır. Bu bölgede Toltekler, Olmekler, Zapotekler, Mistekler, İnkalar ve Mayalar dönem dönem ileri uygarlıklar kurmuşlardır. Meksika, Nikaragua, Honduras gibi Orta Amerika, Kolombiya, Peru, Şili ve Bolivya gibi Güney Amerika ülkelerinde çok sayıda insan formlu heykelcik ve heykel bulunur. Bu bulgular açık alanda ve müzelerde sergilenmektedir. Bu heykel ve heykelcikler içinde Türk-tipi balbal diyebileceğimiz heykeller de görülmektedir. Türk balbalları gibi Orta ve Güney Amerika balbalları da ellerin duruş biçimi itibariyle eşlik ve benzerlik gösterir. Türkler ve Kolomb öncesi Amerika uygarlıklarının olası ilişkilerini veya ortak kökenlerini açıklamak adına yalnızca bu heykeller ele alınamaz elbette. Bunun yanında çok eski dönemlere ait kaya resimleri ve İnka ve Maya uygarlıklarına ait sanat eserleri üzerine işlenmiş halde bulunan motifler ve tamgalar, ortak halı ve kilim desenleri bize konu hakkında daha başka kanıtlar da sunmaktadır. Bu uygarlıklara ait eserler ve semboller, henüz daha bu medeniyetler ortaya yokken büyük kültürel değerlere sahip Anadolu medeniyetlerinin yarattığı eserlere ve sembollere de oldukça benzemektedir. Anlaşılan, Kolomb Amerika kıtasını ilk değil son keşfeden kişidir.

Son dönemde yapılan genetik araştırmalar Asya’dan Amerika kıtasına olan göçlerin kanıtını sunmaktadır (Resim). Binlerce yıllık zaman içinde dönem dönem Asya’dan Amerika kıtasına göçlerin olduğunu bu genetik araştırmalar sonucunda bilmekteyiz. Son buzul çağının sona erdiği 12.000 yıl öncesine kadar birkaç göçle Bering Boğazı’ndan Amerika kıtasına geçen insanların bugün Rusya Federasyonu içinde yaşamakta olan Altay halkı ile genetik akraba olduğu yakın zaman önce tespit edilmiştir. Dr. Theodore Schurr, 1500 DNA örneği inceleyerek yaptığı araştırmada, bugün Rusya Federasyonu içinde bulunan Altay bölgesinde yaşayanlar ve Amerikan yerlilerinde ortak bir mutasyon tespit etti. Bu da iki halkın aynı soydan olduğu anlamına geliyor. Y-kromozomu sonuçları mtDNA ile de desteklenince Amerikan yerlileri ve proto-Türklerin yurdu olan Altay arasındaki akrabalık kesinleşmiş oldu[20]. Amerika uygarlıkları ve Türkler arasındaki kültürel ilişki ve ortak kökenler işte bu genetik bulgularla daha iyi açıklanabilmektedir. İşin ilginç yanı, Türk-tipi balbalları keşfettiğimiz ülkelere baktığımızda bu ülkeler tam olarak genetik göç yolunun üzerinde olan bölgelere denk gelmektedir (Resim 15). Asya’dan Amerika kıtasına giren göç yolu Kanada ve A.B.D.’yi geçtikten sonra Meksika, Guatemala, Honduras, Nikaragua ve Panama’dan geçip Pasifik kıyısı boyunca Güney Amerika’da ilerlemektedir. Güney Amerika’ya gelene kadar coğrafyanın zorunlu kılmasından dolayı göç yolunun yalnızca belirli bir doğrultuda olması normaldir. Fakat Güney Amerika’ya girdikten sonra genetik göç haritası bize Kolombiya, Ekvador, Peru, Bolivya ve Şili yolunu gösterir. İşte Türk-tipi balballar da göç yolunun esas olarak uğramadığı Brezilya, Arjantin, Venezuela’da değil, asıl olarak geçtiği Pasifik kıyısındaki ülkeler olan Kolombiya, Ekvador, Peru, Bolivya ve Şili’de bulunmuştur. Hem genetik göç yolunun hem de keşfedilen balbalların aynı yol üzerinde olmaları tezimizin desteklenmesi bakımından oldukça önemlidir.

Meksika, Nikaragua, Kolombiya, Peru, Şili ve Bolivya’da bulunan heykellerde de ellerin duruş biçimleri ve bazı heykellerin el kabartmalarında gösterilen ant kadehleri dikkat çekmektedir. Bu heykellerde Türk balballarında olduğu gibi eller birbirine paralel, açılı, çarpraz duruşlu olarak betimlenmiştir. Eğer bu heykellerdeki el duruş biçimleri Türk balballarınkinden farklı olsaydı o zaman bunlara Türk-tipi balballar diyemezdik. Fakat heykellerdeki betimlemelerin birebir aynı olması ve birçok türde fakat Türk balballarınkiyle aynı olan duruş biçimlerinin betimlenmesi tesadüf unsurunu ortadan kaldırmamıza olanak vermektedir. Üstelik, hem ellerin duruş biçimi hem de ant kadehi birlikte betimlenince bu heykellere Türk-tipi balbal dememek yanlış olur. Bu Türk-tipi balbalları kimin yaptığı ve ne için yaptığı başlıca bir araştırma konusudur ve bu makalenin içeriğine dahil değildir. Fakat tasarlanış biçimleri ele alındığında bu heykelleri yapanların Türk balballarından esinlendikleri kesindir. Amerika kıtası balballarının da ölüm kültü veya atalar kültü inancının sonucu olarak veya şamanizm inancının etkisiyle yapılmış olması mümkündür. Orta ve Güney Amerika balballarının çoğu, özellikle Kolombiya San Agustin balbalları Orta Asya balballarına dönem olarak da yakındır. Fakat Türklerde kurgan kültürüne ait balballar daha eskiye, binlerce yıl öncesine dayanır. O halde Türk balbalları Kolombiya heykellerinden değil, tam tersi Kolombiya heykelleri Türk balballarından etkilenmişlerdir.

Kolombiya balballarında ellerin duruş biçimi itibariyle paralel, açılı, çarpraz betimlemeler görülmüştür. Yine Kolombiya’da elinde ant kadehi olan balballara rastlanmıştır (R.13). Bu balballar arasında olası bir mezar üzerine konmuş olan bir balbala da rastlanmıştır (R.14). Türklerin de kurganların üzerine balbal dikdikleri bilinmektedir. Bolivya Tiwanaku’da büyükçe bir balbalda ellerin açılı olarak betimlendiği görülmüştür (R.8). Bir Meksika heykelciğinde eller açılıdır ve sağ elle tutulan bir ant kadehi mevcuttur (R.1). Nikaragua balballarında ellerin birbirine paralel olduğu görülür (R.7). Şili heykelciklerinde eller birbirine açılıdır (R.2). Bir Peru heykelinde eller öndedir ve ellerin biri bir ant kadehi tutar (R.9). Bu heykel, Moğolistan, Kırgızistan balballarına ve bir İskit balbalına çok benzer. Bir Maya heykelciğinde eller dua eder biçimde açıktır (R.6). Bu tür bir balbal Moğolistan’da da bulunur. Bir Aztek heykelinde eller açılı olarak betimlenmiştir (R.3). Meksika’da Huastekler’e ait heykellerde yine ellerin açılı duruşu görülür (R.4). Meksika’da Calixtlahuaca’da bulunan bir heykelde ant kadehi görülür (R.10). Calixtlahuaca antik kenti, “Toluca” şehrine bağlıdır. “Toluca” isminin ant kadehi “Tolu (Dolu)” ile bir ilişkisi olabilir mi? Bugün Anadolu’da bazı şehirlerde “Doluca” adında köyler bulunmaktadır. Meksika dilinde çok sayıda Türkçe kelime bulunur. Bunların en bilineni “Tepek”tir ve Türkçe “Tepe” anlamına gelir. Meksika’da Ecatepek, Tepik, Jiutepek, Tepekspan, Tukstepek, Zinakantepek  gibi şehirler bulunur. Peru’da bazı heykel ve heykelciklerde açılı el duruşunu görebilmek mümkündür (R.11). Bir Türk ve Maya eseri arasındaki benzerlik hem heykellerin oturur durumda olmasına, hem ellerin duruş biçimine hem de ant kadehinin tutuluş biçimlerine kadar aşırı benzerlik gösterir (R.12). Meksika Piedra Labra’da bulunan bir heykelde eller çarpraz olarak betimlenmiştir (R.11). Bu tür balballar Azerbaycan Uqnetu’da da bulunmaktadır. Tüm bunların yanında Peru Caral’da bulunan bir heykelcik ellerin duruş biçimi baz alındığında diğerlerinden farklı görünmektedir (R.12). Olası bir tanrıçayı veya kraliçeyi temsil eden bu heykelcikte sağ el sol kolun dirsek hizasına temas etmektedir. Tam da bu şekilde el pozisyonlarına sahip heykeller Azerbaycan Uqnetu’da da bulunur. Uqnetu balballarında gözlenen ellerin duruş şekli Peru Caral heykelciklerinin birebir aynısıdır.

5.Sonuç

Görüldüğü üzere Orta ve Güney Amerika uygarlıklarının sanat eserleri olan heykelcik ve heykeller birçok bakımdan Türk-tipi özelliği gösterir. Türk kültürü Altaylara sıkışıp kalan bir kültür değildir. Aksine, Türk kültürü olabildiğine yayılmış, dünyanın çeşitli yerlerinde ortaya çıkan uygarlıkların dip kültürünü oluşturmuştur. Türk kültürü, ulaştığı bölgelerdeki toplulukların kültürünü etkilemiş, orada kendi uygarlıklarını yaratan insanlar kendi özgün kültürleri ile Türk kültürünü harmanlanmış ve bu şekilde medeniyetler kurulabilmiştir. Kolomb öncesi Amerika uygarlıkları da dönem dönem Türk kültürünün etkisi altında kalmışlardır. İnkalar’a ve Mayalar’a Türktür diyemeyiz. Fakat onların Türk kültüründen etkilendiklerini ve hatta kökenlerindeki kültüre Türklerin bariz bir etki yapmış olduğunu söyleyebiliriz. Kaya resimleri, tamgalar, motifler ve son olarak da Türk-tipi olarak tanımlayabileceğimiz balballar bunun kanıtlarını sunmaktadır. Bilim insanlarına düşen görev bu bulguları görmezden gelmek değil, bu bilimsel verilerin üzerine gidip araştırmaktır. Türk kültürünün derinliğinden ve yaygınlığından korkacak bir şey yoktur. Kim bilir, Orta ve Güney Amerika uygarlıklarının gelişmişliği ve onlara atfedilen gizem Türk uygarlığının verileri ortaya çıktıkça ve anlaşıldıkça (üstü örtülmeden) daha iyi kavranılabilir olacaktır. Bu yolla, Türk kültürünün zamanda ve mekandaki sürekliliği de iyiden iyiye ortaya çıkmış olacaktır.

Özgür Barış ETLİ

ozguretli@gmail.com


Dipnotlar:
[1]  Hikmet Tanyu, Türklerde Taşla İlgili İnançlar, Ankara, 1968.
[2]  Erdoğan Altınkaynak, Deşt-i Kıpçak Balbalları, International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic, Vol:3/4, 2008.
[3]  Hasan Bahar, Avrasya’da Ölüm ve Türklerde Mezar Kültürü.
[4]  Bahar, a.g.e.
[5]  Bahar, a.g.e.
[6]  Bahar, a.g.e.
[7]  Bahar, a.g.e.
[8]  Bahar, a.g.e.
[9]  Tohid Melikzade Sarkhan Aliyev, Azerbaycan’da Kurgan Medeniyeti, 2004.
[10] Sadettin Gömeç, Balbalların Peşinden, Orkun, Sayı:43, 2001.
[11] Firudin Ağasıoğlu, Daşbaba, Bakü, 2013.
[12] Yıldız Kocasavaş, Eski Türklerde Yas ve Ölü Gömme Adetleri, Türkler, Cilt:3, 2002.
[13] Kocasavaş, a.g.e.
[14] Ciro Lo Muzio, Erken Dönem Türklerinde Defin İşlemleri, Türkler, Cilt:3, 2002.
[15] Ahmet Gökbel, Kıpçaklarda Sosyo-kültürel ve Dini Yapı, Türkler, Cilt:3, 2002.
[16] İsmail Doğan, Mayalar ve Türklük, Ahmet Yesevi Üniversitesi Bilimsel Kaynak Kitaplar Serisi, 2007.
[17] Sinan Meydan, Köken, İnkilap Yayınları, İstanbul, 2014.
[18] Reha Oğuz Türkkan, Kızılderililer ve Türkler, Pegasus Yayınları, İstanbul, 2008.
[19] Meydan, a.g.e.
[20] http://genomturkiye.com/y-kromozom-haplo-gruplari.html
Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.