Prof. Dr. Kâmil Veli NERİMANOĞLU
“Dil her bir milletin en temel simgesidir: millet her şeyini, hatta toprağını kaybedebilir. Bununla birlikte yine de yaşayabilir. Fakat millet dilini kaybederse, ondan geriye hiçbir şey kalmaz.”
F. Köçerli
Azerbaycan’da dil politikası Azerbaycan devlet tarihinin önemli bir unsurudur. Kuşkusuz Azerbaycan devlet tarihi geniş bir konudur ve bu konunun ana unsurlarından birisi devletin dil politikasıdır. Azerbaycan’ın tarihi coğrafyası Azerbaycan Devleti anlayışı ile her zaman üstüste düşmüştür. Çünkü Azerbaycan devlet tarihi Türk devlet tarihinin ayrılmaz bir kısmıdır.
Milli tarihimizde İskit Türk Devleti, Hun devletleri, Göktürk Devleti, Hazar Devleti, Uygur Devleti, Karahanlılar Devleti, Selçuklular Devleti, Osmanlı Devleti, Safeviler Devleti Azerbaycan Türklerinin de selef devletleridir.
Milli devletlerin yapısı, felsefesi, ekonomik temeli bir bütündür. Şöyle ki, Türk devletlerinin kuruluş felsefesi Türk medeniyetidir (edebiyat, resim sanatı, mimari, halı sanatı vs…).
Türk devletlerinin ikili karşılaştırma (binar oppozisiya) prensibine dayanan yapısı ve hiyerarşisi, Türklerin çalışma, vergi, gümrük ilkelerine dayanan ekonomisi, ordu sistemi, yürütme, yasama ve yargı işlevleri Türk Devlet anlayışını ortak sistemde birleştirmektedir.
Türk olmayan (veya Türk olduğu henüz kanıtlanmamış) devletlerin, ayrıca komşu devletlerin (Fars, Gürcü, Rus vs.), aynı zamanda işgalci devletlerin (Sasani, Moğol.) Azerbaycan devlet geleneklerine etkisini, zorunlu tarihsel faktörleri dikkate almadan Azerbaycan Türk devlet tipini araştırmak, aydınlığa kavuşturmak imkansızdır.
Dil faktörü tarih boyunca resmi dilin etnik temele dayanmasını zorunlu kılmamıştır. Şöyle ki, İskit, Hun, Göktürk, Hazar, Uygur, Karahanlı devletlerinin resmi dili etnik dil ile özdeşleşmiştir. Gaznelilerin ve Selçukluların resmi dili ise Türkçe olmamıştır. Farsçanın resmi dil olduğu bu Türk devletlerinin cihan devleti olmaları bile durumu değiştirmemiştir. Tarihi-sosyolojik nedenleri gözönünde bulundurmadan devlet yaşamının hiç bir faktörünü yorumlamak mümkün değildir.
Dünya tarih literatürüne yanlış olarak İran-Fars Devleti gibi geçen Safeviler Devleti, İran’ı ve bugünkü Kuzey Azerbaycan’ı kapsayan bir Türk devleti olmuştur. Bu devletin resmi dili Türkçedir. Diplomatik yazışmaları, resmi yazıları Türkçe olan Safeviler Devleti’nin hükümdarı Şah İsmayıl Hatai, döneminin Türkçe yazan kudretli bir şair-söz ustasıdır. Onun Türkçe yazdığı şiirler yüz binlerce Sufi dervişini coşturmuştur. Akkoyunlu ve Karakoyunlu devletlerinden gelen Türk devlet dili geleneği, bunun yanısıra Tatar-Moğol istilasından sonra güçlenen Türklük ve Türk dili faktörü Safevi Türk Devleti için zemin oluşturmuştur. Safevilerden sonra Azerbaycan’ın bölünmesi, parçalanması devlet dilini de aynı duruma düşürmüştür. Afşarlar ve Kaçarlar hakimiyeti Azerbaycan’ın güneyinde Türk dilinin devlet dili olarak varlığını sürdürmesinin son safhalarıdır.
1813-1828 yıllarında imzalanan Gülistan ve Türkmençay barış antlaşmaları ile Azerbaycan Güney ve Kuzey Azerbaycan olarak ikiye parçalandı. Azerbaycan’ın güneyi Fars sömürgesi, kuzeyi ise Rusya’nın sömürgesi ve yarı sömürgesi şeklinde varlığını sürdürdü. Rus ve Fars istilacıları tarafından bölünen, zulme ve ayrılığa mahkum edilen Azerbaycan Türklerinin dil sorunu ayrı bir konudur. Yalnız bir hususa dikkat çekmekle yetiniyoruz ki, bu trajedik parçalanma olayı güneyde edebi dilin zayıflamasına neden oldu. Devlet dili olmayan Azerbaycan Türkçesi 35 milyon Türkün ana dilidir. Bu durum XXI. yüzyılda da devam etmektedir. Azerbaycan’ın güneyi zengin kelime hâzinesi, deyim serveti ve potansiyel imkanları ile dikkati çekmektedir. Azerbaycan’ın kuzeyindeki yarı sömürge ortamı ise dilde orantısal bağımsızlığı ortaya çıkartmıştır. Azerbaycan Türkçesi; medreselerde Farsça “Bustan” ve “Gülistan” eserlerinin okutulmasına, Rusların asimilasyon politikasına, Rusça okullara, misyoner faaliyetlerinin olmasına rağmen, edebi dilin olgunlaşma ve standartlaşma sürecinde Rusçanın yanısıra gayri-resmi devlet dili olma özelliğini korumuştur.
Rus istilası döneminin en önemli özelliği Rusya’da demokratik düşüncenin meydana gelmesi ve yayılmasının, İ. Gaspıralı’nın usuli-cedit metodunun, M. F. Ahundov, H. Zerdabi, Mirze Celil, Sabir, Üzeyir Bey, Ali Bey Hüseyinzade, A. Ağaoğlu vs. edebi-siyasi ekollerinin dil üzerine etkisi ile ilgilidir. XX. yüzyılın başlarında dil konusuna yaklaşım politik yaklaşım ve sistemle örtüşmektedir. İlk milli dram, tiyatro, opera, basın-yayın vs. Azerbaycan’da aydınlanmanın kendi kendini kanıtlamasıydı. Bu sürecin başında milli dil olgusu gelecek Azerbaycan’ın mefkure temelini oluşturmuştur.
Türkçe (Azerbaycan Türkçesi) 1918-20 yıllarında Doğu’da ilk demokratik cumhuriyet olan Azerbaycan Halk Demokratik Cumhuriyeti döneminde devletin resmi dili olmuştur. Devlet dilinin kendi işlevini sınırlı şekilde hayata geçirmesi ve bununla ilgili bütün çelişkiler 1920-1991 yıllarındaki Rus Sovyet İmparatorluğu döneminde yarı sömürge ortamındaki Azerbaycan Türkçesinin sınırlı faaliyeti ile ilgilidir.
1936 yılına kadar Azerbaycan Türkçesi diye adlandırılan bu dil Stalin’in emriyle Azerbaycan dili olarak değiştirildi. Latin alfabesi Kiril-Rus alfabesiyle değiştirildi. Azerbaycan’da Sovyet döneminde devlet dili politikası ayrıca bir araştırma konusudur ve bu konuya ileride değineceğiz.
Nihayet, bağımsızlık dönemindeki (1991-2001) Azerbaycan’ın devlet dili politikası milli kimlik, devlet kimliği ile ilgili olan önemli problemleri kapsamaktadır.
Detayları ve tam tarihi zenginliği ile olmasa da, bu üç dönemin ana hatları üzerinde duralım.
Bağımsız ve demokratik devlet ilkeleriyle yönetilen Azerbaycan Halk Cumhuriyeti dönemi, kısa süreli olsa da tüm Doğu ve Asya ülkeleri için bir örnek oluşturmuştur. Bağımsız Azerbaycan Cumhuriyeti en zor dönemlerine ayak bastığı ilk günlerde devlet dili hakkında karar çıkartmıştır. 27 Haziran 1918’de çıkarılmış hükümet kararıyla “Devlet dili Türkçe kabul edilerek ileride bütün mahkeme, idareyi-dahiliyye ve sair devair görevi başında duranlar bu lisanı bilenler olana kadar
hükümet kurumlarında Rusça istimaline de müsaade” edilmiştir.[1] Karar, Azerbaycan Türklerinin tarihi hakkını iade ederek Türk dilini resmi dil olarak belirlemiştir. Bu kararla ülkenin resmi organlarında, devlet idare ve kurumlarında, idari işlerde, yabancı devletlerle diplomatik yazışmalarda ve Milli Şura adı verilen parlamentoda Türk diline resmi statü kazandırmış oldu. Bir karşılaştırma örneği olarak belirtelim ki, Türkiye’de 1921 tarihli “Teşkilatı Esasiye Kanunu”nda resmi dil konusunda madde bulunmamaktadır. 1961 Anayasası’nın resmi dile ilişkin maddesinde Türkiye Devleti’nin ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütün olduğunu, resmi dilin ise Türkçe olduğunu hükme bağlamıştır. Söz konusu madde 1982 Anayasası’nda da değişmez temel hükümler arasında yer almaktadır.
Bu karşılaştırmadan amacımız Azerbaycan’ın devlet tarihinin önemini ve kendine özgü nitelik taşıdığını vurgulamaktır. “Rus dilinin istimalına izin verilmesi” ise geçici bir müddea olup, personel hazırlığı, eğitim ve yönetim işlerinin düzene konulması için gereken zamanın kazanılmasıyla ilgili olmuştur. “Milli Bayrak Hakkında” 9 Kasım 1918 tarihli karar da milli devletin dil unsuru üzerine yoğunlaşan ilgisini ifade etmektedir. Devlet diline ilişkin bu ilk resmi belge büyük tarihi önem taşımıştır.
Öncelikle şunu belirtelim ki, devletin resmi dili milli edebi dilin tarihinde özel konuma sahiptir. Bu nitelik sadece gramer zenginliği ile değil, ayrıca yöntemsel ve işlevsel açıdan da ayrı bir önem arzetmektedir. Yirmi üç aylık kısa bir zaman içinde dil konusundaki belgeleroturum tutanakları ve konuşma metinleri Azerbaycan Devleti’nin resmi dilinin faaliyet alanı ve işlevi konusunda daha ayrıntılı bilgi sunmaktadır.
Parlamentonun 21 Ağustos 1919 tarihli oturumunda Bakü Üniversitesi’nin açılmasıyla ilgili olarak dil konusu gündeme getirilmiştir. Müslüman Türk aydınlar Rusça üniversite açılmasına itirazlarını bildirmiş, millileşmiş orta okulların ana dilinde eğitim vermeleri için üniversitede Türkçe eğitimin gerekliliğini savunmuşlardır.[2]
1919 yılında Azerbaycan’da 23 devlet orta okulu vardı. Bu okullarda 9.611 öğrenci eğitim alıyordu ve bunlardan 3.115’i Azerbaycan Türküydü. Türkçe öğretmene ihtiyaç olduğu için Türkiye’den yaklaşık 50 öğretmen davet edilmişti. 100’den fazla öğrenci ise eğitim almak için Avrupa’nın değişik ülkelerine gönderilmiştir. Mirze Bala Mehmedzade bu dönemle ilgili şöyle yazıyordu “Eğitime gelince, okulları bir an önce Türkleştirmek için tesis edilen tertip ve tercüme cemiyeti tarafından ilk ve orta okullar için ders kitapları hazırlanmış ve yayınlanmış, mevcut orta okulların bir kısmı millileştirilmiştir”.[3] Üniversitede ana dilinde eğitim için Abdulla Bey Efendizade, Yusuf Ahmedov, Muhtar Efendizade. büyük mücadele vermişlerdir. M. E. Resulzade, ayrıca sosyalist gruptan Samet Ağa Ağamalıoğlu, Ali Haydar Karayev milli üniversiteyi önemli saymış, ilk dönemde diğer dillerin de kullanılmasını normal karşılamışlar. F. Hoylu yalnız okullarda değil, yargı organlarında da devlet dilinin uygulanması için ciddi faaliyette bulunmuştur.
Parlamentonun açılışı sırasında M. E. Resulzade’nin yaptığı konuşma devletin resmi dilinin ilk belgesi olarak bilimselliği, zengin içeriği ve isabetliliği ile seçilmektedir. F. Hoylu’nun, K. Karabeyli’nin, N. Yusufbeyli’nin. parlamento konuşmaları kendilerine özgü üslubu ile dikkat çekmektedir.
Parlamento dilinin Türkiye Türkçesine yakınlığı resmi dilde bütünleşmeye doğru atılan adımlardı. Ortak Türk edebi dilinin şekillenmesi için resmi dillerin (Avrupa dilbilimciliğinde buna “standart dil” de deniliyor) bir birine yaklaşması ve ortak terimlerin kullanılması doğaldır. Maalesef, bu bütünleşme süreci Rus Sovyet işgalinden sonra sona ermiştir. Söz konusu süreç edebi üslupta 10-15 yıl yaşasa da, zamanla Pantürkizm damgası vurularak durdurulmuştur.
Devletin resmi dilinin tam olarak oluşturulması için iki yıl çok uzun bir süre değildir. Fakat bu süreç, Azerbaycan Devleti’nin resmi dil tarihinin en önemli ve ölmez sayfalarındandır.
Rus-Sovyet işgali Azerbaycan Halk Cumhuriyeti’ne son verdi. Azerbaycan bu iki yıllık bağımsızlığı sayesinde yarıbağımsız-yarısömürge bir ortamda kendi dilini de yaşatabildi. Güney Azerbaycan’dan farklı olarak büyük oranda aydınlanma süreci yaşamış Kuzey Azerbaycan’da Mirze Feteli’nin değişik üsluplu çağdaş dil ekolü, S. A. Şirvani, K. Zakir, H. Zerdabi, Mirze Celil, Sabir, Ü. Hacıbeyli, E. Hakverdiyev, E. Hüseyinzade, F. Köçerli, E. Ağaoğlu, M. E. Resulzade’nin çalışmalarıyla, ana dilde edebi, bilimsel-politik ve gazetecilik ekolü, önüne geçilmez bir güç olarak ortaya çıkmıştır. Rus-Sovyet dönemindeki Azerbaycan Devleti’nin resmi dili bu gelenek bağlamında ve iki yıllık Azerbaycan Halk Cumhuriyeti devlet deneyimi dikkate alınmadan araştırılamaz.
Sovyet rejiminin Azerbaycan Türkçesine verdiği zararlar, getirdiği belalar konusunda çok şey söylemek mümkündür. Ancak Azerbaycan’ın güneyindeki Fars rejiminden farklı olarak devlet düzeyinde resmi dil olarak kullanılması ve anadilde eğitimin 70 yılda Azerbaycan Türkçesine çok büyük faydalar verdiğini inkar etmek de insafsızlık olurdu. Asimilasyon, etnik temizleme ve soykırım kararları, açık ve gizli Ruslaştırma politikası, Sovyet halkı ve Sovyet dili teorisi, “mankurtlaştırma” programları ana dilin temellerini sarsamadı. Dilimizin, alfabemizin zaman zaman değiştirilmesi politikası gerçek bir kültür trajedisi olduysa da, edebi dilin faaliyetini, edebi üslubun gelişimini, bilimsel ve gazetecilik üslubunu, ayrıca resmi yazı üslubunu ortadan kaldıramadı.
* * *
Günümüzde, o döneme ilişkin gizli kararlar, talimat ve müzakereler, kısacası sosyo-politik metinler ortaya çıkarılmaktadır. Sovyetler Birliği Komünist Partisi Merkezi Komitesi’nin, KGB’nin şimdi ortaya çıkarılan gizli dosyalar bir çok karanlık konuya açıklık getirmektedir.[4] Bu açıdan V. M. Alpatov’un “150 Dil ve Politika: 1917-2000” isimli kitabı eski Sovyetler Birliği ve post Sovyet alanında sosyo-linguistik sorunları konu almıştır. Kitabın “Benzerlik ve Karşılıklı Anlaşma Zorunluluğu”, “İlk Durum”, “Yeni Linguistik Politika”, “Polivanov, Yakovlev vb.”, “Hangi Yazı Sistemini Seçmeli”, “Politika ve Yaşam”, “Politikada Dönüş”, “İstikrar Yılları”, “Çiftdillilik Faydalı mı, Zararlı mı”, “SSCB’den Rusya’ya Doğru”, “Çiftdillilikten Tekdilliliğe mi?” isimli bölümlerinde yayınlanmış ve yayınlanmamış kaynaklara dayanarak dil oluşumu sürecinin kendine özgülüğü geçerli olgularla açıklanmıştır.[5]
Rus Sovyet İmparatorluğu’nun ilk on yılı tetkik, öğrenme sonraki on yıllar ise milli devlet dillerine çifte standartın uygulanması, görünürde himaye, destek, gerçekte ise asimilasyon Azerbaycan’ın devlet dilinin de kaderi oldu. Alfabe, imla, yazı dili, üsluplar, gramer, sözlük, ders kitapları, tercüme vs.
meseleleri kapsayan resmi dili bu döneme özgü tarihi noktalara temas etmekle genel bir şekilde nitelendirebiliriz. Bu noktalardan biri de o dönemde tüm dünyanın politik ve bilimsel dikkat merkezinde bulunan I. Türkoloji Bakü Kurultayı’dır. Kurultaya değinmeden önce alfabeyle ilgili tarihe kısaca bir göz atalım.
XIX. yy. Azerbaycan aydınları Arap alfabesine karşı Latin alfabesi uğruna büyük mücadele vermişler. M. F. Ahundzade’nin oluşturduğu bu ekole Ö. F. Numanzade, İ Gaspıralı, E. Hakverdiyev, H. Zerdabi, C. Memmedkuluzade, H. Melikaslanov, N. Nerimanov, S. Agamalıoğlu vd. dahildi. Aslında XIX. yy.’dan itibaren Latin alfabesine yaklaşım siyasi bir boyut kazanmıştı. İslam’ın, Kur’an-ı Kerim’in alfabesi, din ve bilim dilinin sembolü olarak Türk dünyasında bin yıldan fazla bir dönemde uygarlığı, devlet geleneğini ifade eden, bir nevi simgeleşen Arap alfabesini değiştirmemek de mümkündü. Nitekim Japon, Çin alfabesinin değişmemesi bu halkların uygarlık dışında kalması anlamına gelmez. O yıllarda Arap alfabesinin değiştirilmemesi belki de en ileri bir adım olurdu. Dünyada her hangi bir dilin ses sistemini ideal şekilde ifade edebilen bir alfabe yoktur. Bu durum göz önünde bulundurulduğunda alfabenin birleştiricilik olgusu tarihi zaman sınırının genişliği, kültür mirasının niteliği ve niceliği çok büyük bir önem taşıyor. Fakat zamanla savaşılamaz. Türkiye’de Tanzimat, daha sonra Jön Türkler akımı ve Batılılaşma eğilimi Azerbaycan’ın yanısıra Türkistan’da, İdil boyunda, Kırım’da Batı’ya yönelik aydınlanma ve demokratikleşme hareketi Latin alfabesi politikasının kabul edilmesini zorunlu kılıyordu.
Tüm bunlar konunun teorik boyutuydu. Tarih suçlanabilir fakat geri döndürülemez. Daha 1918 yılında Azerbaycan aydınları Latin alfabesine geçmek için teşebbüste bulunmuşlardı. 1919 yılında Abdullah Bey Efendizade’nin “Son Türk Alfabesi” isimli bir projesi kitapçık şeklinde yayınlanmıştır.[6] 1919 yılında ise H. Melikaslanov’un yönetimi altında özel bir komisyon oluşturulmuştur.
Sovyet yönetiminin ilk yıllarından itibaren (1921 yılından başlayarak) alfabeyle ilgili müzakereler başladı. Reformcular Latin alfabesini, muhafazakarlar ise Arap alfabesini savunuyorlardı. Rusya eğilimli komünist aydınlardan N. Nerimanov da Latin alfabesinden yanaydı.
21 Temmuz 1922 yılında Latin Alfabesi Komisyonu oluşturuldu. Buraya S. Ağamalıoğlu, H. Melikaslanov, A. Tagızade, E. Pepinov ve F. Ağazade dahildi. 1922 yılında Yeni Alfabe Komitesi kuruldu. 1924 yılında 4 kişiden oluşan bir grup yeni alfabeyle ilgili faaliyete başladı (S. Agamalıoğlu, C. Memmedkuluzade, V. Huluflu, Halid Said).[7]
Bütün bu sosyo-politik, bilimsel kültürel gelişmeler Bakü’de Türkologların bir araya gelmesini ve geniş müzakereler yapılmasını zorunlu hale getirdi. Bu zorunluluk Moskova’nın amaçları için özel önem taşıyordu.
26 Şubat 1926 tarihinde Azerbaycan Sovyet Cumhuriyeti’nin başkenti Bakü şehrinde I. Türkoloji Kurultayı başladı. İnsanlardaki ümit, bilim adamlarındaki coşkulu bir heves, siyasilerdeki stratejik plan ve programlar bu kurultayı Shakespeare’in trajedisi görünümüne getiriyordu. Bu kanlı tiyatro sahnesinin trajedi kahramanları teker teker sahneye çıkıyordu. Türkolog bilim adamları XX. yy.’ın ilk büyük bilimsel itiraflarını yapıyor, gelecek araştırmalarıyla ilgili görevlerini ilan ediyor, fikirlerin çatışması bilim ufuklarına yeni bir ışık saçıyordu. Dosyalar kayıtlarla dolup taşıyordu.
131 katılımcının bulunduğu kurultay 17 toplantı gerçekleştirdi. Türk halkının tarihine, etnik soy köküne, etnografyasına, edebiyat ve kültürüne ilişkin 38 bildiri sunuldu. Kurultaya fahri üye olarak davet edilen Türkolog Ali Bey Hüseyinzade, büyük teorisyen N. Marr, Sovyet ideolojisi önderlerinden olan A. V. Lunaçarskiy başkanlık divanına seçildiler.
Kurultaya davet edilenler arasında ünlü bilimadamlarından F. Köprülüzade, A. E. Krımski, N. N. Poppe’nin de bulunması kurultayın tarihi değerini daha da artırıyordu. Kurultaya katılan SSCB Merkezi İcra Komitesi Başkanı G. Musabeyov hükümet adına kurultayda konuşma yaptı. Ünlü Türkologlardan V. V. Bartold “Türk Halklarının Tarihinin Çağdaş Durumu ve Öğretilmesinin Yakın Vazifeleri”, S. F. Oldenburg “Türk Halkları Arasında Ülkeşinaslık İşlerinin Metodları”, A. A. Müller “Türk Halklarının Güzel Sanatları Hakkında”, F. Köprülüzade “Türk Halklarının Yazı Dillerinin Gelişmesi”, A. N. Samoyloviç “Türk Dillerinin Öğrenilmesinin Çağdaş Durumu ve Yakın Vazifeleri”, B. Çobanzade “Türk Lehçelerinin Yakın Akrabalığı Hakkında” aynı zamanda “Bilimsel Terminoloji Sistemi Hakkında”, H. Zeynallı “Türk Dillerinde Bilimsel Terminoloji Sistemi Hakkında”, A. R. Zikfeldt-Samumyaki “Türk Dillerinde Bilimsel Terminolojinin Oluşum Prensipleri Hakkında”, S. Y. Malov “Eski Türk Dillerinin Öğrenilmesi”, F. Ağazade “Türk Dillerinde Düzgün Yazı”, N. F. Yakovlev “Türk Kavimlerinin Sosyal ve Kültürel Durumlarıyla ile İlgili Alfabe Sisteminin Kurulması ve Problemleri”, C. Memmedzade “Türk Halklarının Alfabe Sistemleri Hakkında”, Kemanov “Türk Dillerinin Tedris Metodlarının Temelleri”, N. N. Poppe “Altay Dillerinin Karşılıklı Akrabalığı Meselesinin Tarihi ve Çağdaş Durumu”, K. Şeref “Arap ve Latin Sistemli Yazı Türleri ve Onların Türk Tatar Halkları İçin Uygulanması Meseleleri” konularında ilginç bilimsel bildiriler sundular. Kurultayda ünlü dilbilimcisi ve fonetik uzmanı A. V. Şerba’nın “Orfografinin Temel İlkeleri ve Bunların Sosyal Önemi” ve “Ana Dilinin Öğretim Metodlarında En Yeni Akımlar” isimli bildirisi teorik açıdan dikkate değerdi. Ermeni dilbilimci R. U. Açaryan’ın “Türk ve Ermeni Dillerinin Karşılıklı İlişkisi” isimli bildirisi Türkçenin tarih boyunca Ermeniceye bütün düzeylerde etkisinin açıklanması üzerine kurulmuştu. Bir bilim adamı objektifliğiyle hazırlanan itirafı gibi seslenen bu bildiri bugün de zehirli Ermeni şovenist milliyetçi ideolojisinin ve tarihi teftiş ve inkar yoluna karşı en güçlü bilimsel bir argüman olarak önem taşımaktadır.
I. Türkoloji Kurultayı’nda Türk dillerinin yedi büyük problemi müzakere edildi:
- Alfabe meselesi
- İmla, orfografi problemi
- Terim meselesi
- Öğretim ve metod meselesi
- Akraba ve komşu dillerin karşılıklı ilişkisi ve etkileşimi problemleri
- Türk lehçelerinin yazı dili problemleri, ayrıca ortak yazı dili meselesi
- Türk yazı dillerinin tarihi problemleri.
Bu konuların her biri üzerinde saatlerce durulabilir. Fakat, genel hatlarıyla şöyle özetlenebilir:
- Türk aydınları arasında XIX. yy.’dan başlayarak yeni alfabe konusunda iki akım ortaya çıkmıştı. Arap alfabesine dayanan Türk alfabesi yanlıları ve Latin alfabesine dayanan Türk alfabesi yanlıları. Uzun tartışmalardan sonra oy çokluğuyla Latinciler kazandı. Latin alfabesini kabul etmekle o zamanlar Arap alfabesini kullanan Türkiye’den farklı bir çizgi takip etmesini düşünen Sovyet siyasi çevrelerinin bir amacı da değişme ve uzaklaşma geleneğinin temelini atmaktı.
- Bir kural olarak “konuştuğun ve duyduğun gibi yaz” prensibi daha çok taraftar bulduysa da sırası gelince morfolojik, tarihi ve geleneksel prensipleri de kullanma üzerinde daha çok duruldu.
- Terim meselesinde dört gruba ayrılan bilim adamlarının başlıca tartışması Arap-Fars, Avrupalılaşma, Türkleşme, Demokratikleşme yönündeydi. Bu problemin bilimsel ve sosyo-politik içeriğini net bir şekilde ifade eden Türkolog B. Çobanzade’nin tezi diğer konuşmacılarla birlikte şöyle bir fikrin şekillenmesi için zemin oluşturdu:
- Terim oluşumunda her üç kaynak; Türk, Arap-Fars, Rus-Avrupa kaynakları esas alınmalıdır;
- Terim oluşumunda başlıca kaynak Türk lehçelerinin kendi iç potansiyeli olmalıdır ve gerektiğinde uluslararası ve arkaik kaynaklara da başvurulmalıdır;
- Alınan kök sözcüklere öncelik tanınmalıdır, onlar fonetik tercüme prensibiyle verilmelidir (ses uyumu, tonlama vs.);
- Alınan kelimelerde ortaklık prensibine dikkat edilmelidir ve uluslar arası fon esas alınmalıdır;
- Birebir çeviri yönteminden mümkün olduğu kadar kaçınılmalıdır;
- Karmaşık branşlarda Türk dilinin temel kanunlarına dayanılmalıdır vs.
- Eğitim metodu konularında ana dilinin öğretimi Avrupa standartlarıyla milli gelenekten kopmadan yapılmasına öncelik tanınması daha çok gündeme getirildi ve milli ders kitaplarının gerekliliğinden bahsedildi.
- Akraba ve komşu dillerin çağdaş bilimsel metodlarla öğrenilmesine değinildi ve bu alanın, Altayistik ve komprativistik üzerindeki perspektifleri belirtildi.
- Türk yazı dillerinin norm ve üslup özellikleri üzerinde duran Türkologların ortak yazı dili ve onun doğal bilimsel prensipleri üzerine düşünceleri dikkat çekti.
- Türk halklarının ana yurdu problemi, dil tarihinin fonetik, morfolojik, leksik ve sentaktik düzeylerde öğrenilmesi, Türk etimolojik sözlüklerinin oluşturulması, tarihi gramer eserlerinin ihtiyacı vs. meselelerin öğrenilmesi ve bu alanda ortak faaliyetlerin gerçekleştirilmesi kararlaştırıldı.
Kurultayda Türk tarihinin, Türk etnografisinin, Türk resim sanatının öğrenilmesiyle ilgili sunulan bildiriler, konuşmalar bilimsel değeri ve bugünde önemini kaybetmemiş içeriği ile seçiliyordu. T. T. Mentezel’in (Alman), V. V. Radebold’un (Alman), Y. Mesaroş’un (Macar), İ. Omarov’un (Kazak), H. Oşayev’in (Çeçen), Zifelt-Samomyaki’nin (Eston), M. P. Pavloviç’in (Yahudi), M. P. Petrov’un (Çuvaş), Ş. Rehimi’nin (Özbek), İ. Sadri’nin (Özbek), Karaçaylı İslam’ın (Karaçay), A. İ. Safronov’un (Yakut), Samoyloviç’in (Rus), Aşmarin’in (Çuvaş), K. Yunusov’un (Özbek), K. E. Sadi’nin (Tatar), Halid Seyid’in (Özbek), Canıbeyov’un (Nogay), B. S. Suleyev’in (Kazak), Ş. Manatov’un (Başkurt), M. Nedim’in (Kırım Tatarı), N. K. Katanov’un (Hakas), D. Korkmazov’un (Kumık), H. K. Kosıyev’in (Kalmık), Z. K. Malsatov’un (İnguş), V. B. Tomaşevski’nin (Rus) kurultayın işine ve müzakerelerine katılması bu kurultayın düzeyi ve kapasitesinin göstergelerinden biridir.
Kurultayın kabul ettiği bildirgeler onun tarihi önemini bir daha açıklamaktadır.
Latin yazısına dayanan yeni Türk yazı dillerinin tahlili ve başka dil aileleriyle karşılaştırılmalı şekilde öğrenilmesi ve ana dili eğitimi metodlarıyla ilgili bildirgeler, V. V. Bartold’un “Türk Halkları Tarihinin Çağdaş Durumu ve Öğrenilmesinin Yakın Görevleri” isimli konuşmasına dayanan bildiriler, aynı zamanda ülkebilimcilik üzere orfografi hakkında Türkçede bilimsel terminoloji sistemi hakkında bildirgeler kabul edildi. Etnografi komisyonunun ve organizasyon komisyonunun oluşturulması da önemli adımlar olarak kayda değerdir. Büyük Özbek Türk şairi Ali Şir Nevai’nin beş yüz yıllık jübilesini yapmak için on kişilik bir komisyon oluşturuldu. 4 Mart 1926’da birinci toplantıdan sonra kurultay delegeleri tam heyetle Nevai’nin beş yüz yıllık jübilesine ayrılmış muhteşem kutlamaya katıldı.
Bazılarının Rus Sovyet İmparatorluğu’na hizmet, bu veya diğer şekilde misyoner faaliyetin yanısıra Türkolog, tarihçi, filolog, etnograf bilim adamlarının profesyonel açıdan derin, ilginç bildirileri kayda değerdir. Milli Türkolog ve uzmanların kararlı arayışları, geleceğe dönük program nitelikli düşünce ve fikirleri dikkat çekicidir.
Her bir Türk için büyük önem taşıyan bu kurultay Sovyet politik çevreleri için de çok kayda değer oldu.
Büyük önder Atatürk’ün kurultaya önem verdiği ve dikkatle takip ettiği bilinmektedir.
Büyük kurbanlar ve imparatorluk provokasyonları 1926 tarihli I. Bakü Türkoloji Kurultayı’nın büyük sosyo-politik, kültürel, tarihi önemini azaltamadı. Aksine, bu kurultaya özel bir önem ve değer kattı.
Sadece ismi geçen ülkelerde değil, tüm Doğu dünyasında da çok ciddi bir öneme sahip olması nedeniyle kısa bir sürede kurultayın yankıları bütün dünyaya yayıldı. Zaman geçtikçe bu yankı da büyüyüp artmaya başladı.
Ortak alfabe, ortak yazı dili ve terminoloji problemlerinin geniş bir yelpazede ele alınması ve çözüm yolları sadece Türkolojinin değil, genellikle Doğu’yla ilgili bilimlerin ve Doğu politikasının temel taşlarından biri oldu.
Kurultayın yeni Türk alfabesiyle ilgili kararı şöyledir:
- Kurultay, yeni Türk (Latin) alfabesinin Arap alfabesi ve değişklikler yapılmış Arap alfabesine oranla teknik üstünlüğünü ve sahip olduğu büyük kültürel ve tarihi önemi belirterek yeni Türk alfabesinin uygulanmasında, onun ayrı ayrı Türk-Tatar cumhuriyet ve vilayetlerinde uygulanma metodunda her bir cumhuriyet ve her bir halka serbestlik tanımaktadır.
- Bununla ilgili olarak kurultay, Azerbaycan’da ve Sovyetler Birliği’nin diğer vilayet ve cumhuriyetlerinde (Yakutistan, Kırgızistan, İnguşistan, Karaçay-Çerkez, Kabardin, Balkar, Osetya, Çeçen) yeni (Latin) alfabesinin uygulandığını ve Başkurdistan, Türkmenistan, Özbekistan ve Adıgey- Çerkez vilayetlerinde uygulanması yolunda geniş bir harekat oluştuğu gibi gayet büyük ve olumlu önemi olan bir gerçeği de belirtiyor.
- Kurultay yeni Türk (Latin) alfabesinin uygulanması yönünde yukarıda belirtilen vilayet ve cumhuriyetler tarafından yapılmış olan olumlu faaliyeti vurgulayarak ve kutlayarak Azerbaycan ve Sovyetler Birliği’nin diğer vilayet ve cumhuriyetlerinin bu deneyimini öğrenmeyi ve bu reformu kendilerince de gerçekleştirmeyi bütün Türk-Tatar ve diğer halklara tavsiye ediyor.[8]
* * *
Devletin uyguladığı dil politikasının öğrenilmesinde Komünist partisinin ideoloji, kültür, bilim konularındaki toplantılarının tutanakları, aynı zamanda Yazarlar Birliği’nin kurultaylarının tutanakları kıymetli birer kaynaktır. Maalesef tüm bunlar farklı bir araştırma kapsamına girdiği için bir çok konuyu açıklığa kavuşturma imkanına sahip değiliz.
SSCB’nin yeni Anayasasının kabulünden sonra, 1978 yılında müttefik cumhuriyetlerin anayasalarının taslağı halk müzakeresine sunuldu.[9]
Sovyet halkı kavramının bir moda olduğu o dönemde milli dillerin resmi dil olması gerçeği bir tarafa itiliyor, asimilasyon politikasının yeni aşaması için hukuki bir zemin oluşturuluyordu. Fakat ayrı ayrı cumhuriyetlerde, özellikle Gürcistan’da öğrenci hareketi, Azerbaycan’da aydınların itirazları bu ağır planın gerçekleştirilmesine fırsat vermedi.
80’li yılların ikinci yarısı yeniden yapılanma politikasının doruk noktası ve Sovyetler Birliği’nin parçalanması dönemidir. Yeniden yapılanma totaliter-askeri rejimin son çaresi olmalıydı. Bu çare çürümüş sistem için yeterli olamadı. Çökmesi tarihi bir zaruret olan Sovyetler Birliği’nin son “kozmetik rötüşları” arasına milli dillerin kullanımının yaygınlaştırılması, devlet düzeyinde dil faaliyetinin genişletilmesi vs. dahildir. Bu anlamda Ağustos 1989 yılında “Azerbaycan SSC’de Azerbaycan Dilinin Bir Devlet Dili Olarak Daha Yaygın Kullanılmasının Sağlanması Hakkında” Azerbaycan Komünist Partisi Merkezi Komitesi’nin kararı dikkat çekicidir.[10] On fıkradan oluşan bu kararda parti teşkilatları, Sovyet organları ve sivil örgütlerde, kurum ve kuruluşlarda Azerbaycan dilinin bir devlet dili olarak kullanılmasında yetersiz kalındığı söylenmektedir. Kararda, toplumsal yaşamda, ülke içi yazışmalarda hesaplama tekniğinin uygulanmasında görsel propaganda araçlarının, levhaların, ilanların, reklam malzemelerinin hazırlanmasında Azerbaycan dilinin daha yaygın kullanımı ve anayasal statüsünün sağlanması öngörülmekte, ayrıca etnik azınlıkların dillerinin korunması ve geliştirilmesine ilginin arttırılması gerektiği vurgulanmaktaydı.
Azerbaycan SSC Bilimler Akademisi, Halk Eğitimi Bakanlığı, Devlet Yayın Komitesi tarafından Azerbaycan dilinin güncel problemlerine dair bilimsel araştırma, yayınlar, enformasyon faaliyetinin güçlendirilmesi, Azerbaycanca-Rusça ve Rusçça-Azerbaycanca kısa sözlükler, çeşitli uzmanlık alanlarına ait konuşma kitapçıkları, Azerbaycan ve Rus dillerini serbest öğrenenler için derslikler, çeşitli kılavuzlar, terminoloji sözlükleri vd. gereken yayınların arttırılması, 1990-1991 öğretim yılından başlayarak orta ve yüksek okulların Azerbaycan diline ait gereken derslik ve edebiyat ile temin edilmesi öngörülmekteydi. Kanunda, kitle iletişim araçlarının Azerbaycan dilinin gelişimi problemlerine geniş yer vermesi, basın, radyo ve televizyon diline dikkatin arttırılması, toplumsal-politik ve pedagojik dergilerde, okullarda, okul öncesi çocuk terbiye kurumlarında Azerbaycan ve Rus dillerinde, Azerbaycan ve Rus dillerinin öğrenilmesi alanında en iyi deneyimin yaygın hale getirilmesi, önemli bilimsel-pedagojik problemlerin müzakeresinin organize edilmesi gibi hükümler yer almıştır.
Ömrünü tüketmek üzere olan Sovyetler Birliği içerisinde Azerbaycan’da dil hakkında çıkartılan son parti kararı bir süre sonra başlayan halk hareketinin dalgaları arasında kayboldu.
Nihayet, 1991 yılında Sovyetler Birliği dağıldı. Azerbaycan halk hareketi Azerbaycan’a bağımsızlık getirdi. 1992 yılının cumhurbaşkanlığı seçimlerinde milli bağımsızlık hareketi lideri Ebulfez Elçibey Cumhurbaşkanı seçildi. Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti’nin devlet sembolleri yeniden berpa edildi. Ebulfez Elçibey’in Cumhurbaşkanı, İsa Kamber’in Meclis Başkanı olduğu bir yıl içerisinde devlet dili politikasında önemli adımlar atıldı:
- Azerbaycan Türkçesinin tarihi adı olan Türk dili terimi kullanılmaya başlandı;
- Latın alfabesine geçildi
- 100’e yakın yeni derslik Latin alfabesi ile yeniden yayınlandı;
- Rus ve diğer yabancı dilli okulların sayısı doğal olarak azaltıldı, milli okulların sayısı artırıldı;
- Azerbaycan soyadlarının değiştirilmesi hakkında karar kabul edildi;
- İletişim dili olarak Azerbaycan dilinin kullanım alanı genişletildi;
- Uluslararası düzeyde Azerbaycan Türkçesinin tarihi rolü ve işlevi en yüksek düzeye çıkartıldı.
Bu faaliyetlerin her biri hakkında ayrıca konuşmak mümkündür. “Azerbaycan Cumhuriyeti Vatandaşlarının Soyadlarının Devlet Diline Uygun Şekle Getirilmesi Hakkında” Milli Meclisin kararı “soyadlarımızı esaretden kurtaran” tarihi bir karardı.
Bu karara göre, Azerbaycan Cumhuriyeti vatandaşları soyadlarının sonuna getirilen “ov” ve “yev”ekleri yerine -lı, -zade, -oğlu, -kızı ekleri yazdırabilirler. İkinci madde gereğince “… vatandaşların soyadlarındaki ekler resmi belgelerle değiştirilene kadar tüm yasal belgelerde soyadlarının yeni şeklini kullanabilirler.
Çok önemli yasalardan biri de Ebulfez Elçibey döneminde kabul edilmiş 22 Aralık 1992 tarihli “Azerbaycan Cumhuriyeti’nin Resmi Dili Hakkında” kanundur. Kanunun başlangıç kısmında belirtildiği gibi, Azerbaycan Cumhuriyeti Türkçeyi resmi dil olarak kullanmayı kendi egemenliği için temel koşullardan sayarak onun uygulanması, korunması ve gelişimiyle ilgileniyor, sınırları dışında yaşayan Azerbaycanlıların ana dilinde eğitim almalarına ve milli-manevi gereksinimlerini karşılamalarına yardımcı oluyor.
Kanunun 1. maddesi Azerbaycan Cumhuriyeti’nde resmi dilin Türkçe olduğunu hükme bağlamaktadır. Türkçe, ayrıca ülke içinde resmi dil gibi politik, ekonomik, toplumsal, bilimsel ve kültürel yaşamın tüm alanlarında kullanılmakta olup, ülkede yaşayan tüm etnik unsurların ortak dilidir. Azerbaycan vatandaşları eğitim dili seçmekte özgürdürler. Ülkede yaşayan milli azınlıklara devlet organları aracılığıyla ana dilinde okul öncesi eğitim kurumları, orta okullar ve çeşitli eğitim kurumlarında ana dilinde sınıflar ve gruplar oluşturma hakkı tanınmıştır. Eğitimin başka bir dilde yapıldığı eğitim kurumlarında Azerbaycan Cumhuriyeti’nin resmi dili olan Türkçenin zorunlu ders olması sağlanıyor. Kanun, Azerbaycan’ın yasama, yürütme ve yargı organlarında, kurum ve kuruluşlarda Türkçenin kullanılmasını zorunlu kılmıştır. Kanunun 18. maddesine göre, Azerbaycan Cumhuriyeti’nin her bir vatandaşının milli mensubiyetine uygun soyad seçme hakkı vardır.
* * *
1993 yılında Gence ayaklanmasından sonra bir yıllık demokratik iktidarı ele geçiren Haydar Aliyev hükümetinin resmi dil ve ana dili politikasına dair çelişki dolu dönemi başlıyor. Biz bu dönemin olumlu yönlerini inkar etmiyoruz ve durumu objektif şekilde devlet ve milli çıkarlar açısından yorumlamaya çalışacağız.
Cumhurbaşkanının “Azerbaycan Alfabesı ve Azerbaycan Dili Gününün Tesis Edilmesi Hakkında” kararı bir kaç yıl gecikmiş olsa da, ileriye dönük bir adımdır.[11] Rus okullarının sayısının artırılmasını, İngilizcenin eğitim dilini ve reklam dilini sıkıştırması gerçeğini ise olumlu bir gelişme olarak değerlendiremeyiz.
Resmi dilin uygulanmasıyla ilgili yüksek düzeyde yapılan yasa ihlallerine, dikkatsizliklere maalesef sık sık rastlanmaktadır. Tüm bunların yanısıra Cumhurbaşkanının 18 Haziran 2001 tarihli kararnamesinin gerekli ve ileriye dönük bir gelişme olduğunu kaydetmeyi bir görev biliyoruz. Bu tarihi kararı ana hatlarıyla şu şekilde özetleyebiliriz. Kararnamenin giriş kısmında bu kararın kabulünden amaç, Azerbaycan’ın devlet bağımsızlığının başlıca simgelerinden sayılan Azerbaycan dilinin uygulama ve geliştirilmesine devlet yardımının artırılması, ana dilinin öğrenilmesi, bilimsel araştırmaların genişletilmesi, Azerbaycan dilinin toplumda uygulama dairesinin genişletilmesi ve bu alanda denetimin güçlendirilmesi olduğu belirtilmektedir. Kararnamenin 1. maddesi Azerbaycan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı yanında Devlet Dil Komisyonu’nun oluşturulmasını öngörmektedir. Kararnamenin en önemli normu 1 Ağustos 2001 tarihine dek Latin alfabesinin uygulanmasını kesin hükme bağlamış olmasıdır. Kararname, merkezi yönetim organları, bakanlıklar, bilim kurum ve kuruluşları, mahalli idari yönetimlerin başkanlarına bu konuda somut görevler yüklemiştir. Söz konusu yetkili organlar Azerbaycan dilinde derslik, sözlük vs. yayını, kullanılan levha, reklam tabelaları, panolar ve diğer araçların Azerbaycan edebi dili kurallarına uygunlaştırılması, Azerbaycan’da gösterilen yabancı filmlerin Azerbaycan diline gereken düzeyde dublajının yapılması yönünde görevlendirilmişlerdir. Bakanlar Kurulu 1 Ağustos 2001 tarihinden itibaren Azerbaycanca yayınların (gazete, dergi, bülten, kitapları vd.) tümüyle Latin alfabesine geçmesini sağlamakla, ayrıca devletin resmi diline karşı gizli, yahut açık propaganda yapma, Azerbaycan dilinin kullanılmasına ve geliştirilmesine karşı gelme, Latin alfabesinin uygulanmasına engel oluşturma eylemlerinden dolayı sorumluluk ve yaptırımları öngören mevzuat taslağını bir ay içinde hazırlayarak Cumhurbaşkanına sunmakla görevlendirilmiştir.
Bu kararın bir çok eksik yönleri de bulunmaktadır. Biz onların üzerinde değinme düşüncesinde değiliz. Ancak bağımsız Azerbaycan Cumhuriyeti’nin 35 milyon soydaşının dil problemine yeterli düzeyde ilgi göstermemesi çok ilginçtir. Haydar Aliyev’in verdiği kararnamenin uygulanması için öngörülen mekanizmanın yetersiz olduğu da kaydedilmelidir. Azerbaycan’da Dil Komitesinin veya Dil Bakanlığının olması dil politikası ile ilgili etkin bir mekanizma oluşturmada faydalı adım olurdu.
Şunu da belirtelim ki, Birleşik Azerbaycan’a yönelik ana dili politikasının oluşturulması çağımızın talebidir. E. Elçibey’in bu yönde öne sürdüğü ilkeler ayrı bir bilimsel ve politik önem taşımaktadır.[12]
“Azerbaycan Türklerinin dilinin adı nedir?” sorusu ile ilgili açıklama yapılmasına ihtiyaç duyulmaktadır. Azerbaycan Türklerinin dilinin nasıl adlandırılacağı sorunu milli kimlik arayışları ve ayrı ayrı zamanlarda Azerbaycan’da dil politikası ile sıkı bir şekilde bağlı olmuştur.
Mehmet Emin Resulzade 1925 yılında yazıyordu: “Rusya yönetimindeki Müslümanlarına ‘Türk’ dedirtmek şimdi kazanılmış bir savaştır”. Kuşkusuz bu savaşın önünde Azerbaycan aydınları duruyordu.
Prof. Dr. Kâmil Veli NERİMANOĞLU
Avrasya Araştırmaları Merkezi Başkanı / Azerbaycan
Alıntı Kaynağı: Türkler, Cilt: 19 Sayfa: 244-251