Uzun süre, Yimek / Yemek’in Batı Sibirya merkezli bir boy birliği olan Kimek’in[1] (750-800 civarından erken 11. yy.’a) bir biçimi olduğu varsayıldı. Kıpçak birliği Karadeniz-Hazar-İdil-Yayık- Kazak bozkır bölgesinde, ünlü Deşt-i Kıpçak’ta baskın unsur haline geldiğinde, kaynaklarımızda Yimek / Yemek bu birliğin kurucu boylarından biri olarak belirir.[2] Ancak Kaşgarlı Mahmud (1077 civarında yazdı) “Yemek… Türklerin bir boyudur. Biz bunları Kıpçak olarak görürüz, ancak Kıpçak Türkleri kendilerini farklı bir kısım olarak sayarlar” diyerek[3] Kıpçak ile Yimek / Yemek’i ayırır (Onun zamanında, Kıpçaklar bu boy birliğinin baskın unsuru haline geldiği için Kimek budunadı artık kullanımda değildi). Kaşgarlı, Türk halklarını sayarken, araya Oğuzları koyarak, Kıpçakları Yemeklerden farklı listeler.[4] Bunlar, farklı köken bilincini gösteren önemli kayıtlardır. Kaşgarlı, dil bakımından da (Kırgız, Oğuz, Tuhsi, Yağma, Çiğil, Oğrak ve Çaruklarla birlikte “saf Türkçe, tek bir dil” konuştuklarını düşündüğü) Kıpçaklarla, onlara yakın olarak gördüğü Yemek ve Başkırtların konuşmaları arasında biraz mesafe koyar.[5] Yemek yurdu o zamanlar, “Yemek bozkırlarında”[6] olan İrtiş nehrinin yol yakasında gözüküyor. Kaşgarlı’nın verisine dayanan Hasan Eren, “Kimek ismi. önemini kaybetti ve bu kabilenin dallarından birinin ismi olan Yimek ile yer değiştirdi” sonucuna varmış, Yimek’i de Kimek ile ilgili olan İmek isminin ikincil bir gelişmesi olarak görmüştür.[7]
Yimek / Yemek’in Kimek’le ve bunların Kıpçakla ilişkisi nedir? Ne Kimek, ne de İmek / Yimek / Yemek Orhon veya Uygur yazıtlarında geçmez. Gerçekte, belki o dönemin bir yazıtında [Uygur Eletmiş Bilge Kağan’ın (747-759) kümbetinin bir parçası olan ve 740 civarındaki olayları kapsayan Şine Usu yazıtı] bahsedilen Kıpçakların varlığı bile tartışmaya açıktır. Bu metnin bazı erken yayınlarında bunların ismi inşa edilmiştir, ama yazıt kısmen korunmuştur ve son okumalarda söz konusu satır neredeyse tamamen silinmiştir.[8] Kimekleri oyma yazılarda geçen Çiklerle ilişkilendirme çabaları,[9] varsayılan bir coğrafi örtüşmeye dayalı bir spekülasyondan başka bir şey değildir.
Genellikle v*Çöz [kîmâk = Kimak / Kimek] biçiminde yazılan Kimek budunadı, 9. ve 10. yy.’ın Arapça ve Farsça tarih ve coğrafya kaynaklarının büyük kısmında ve önceki zamanlarda toplanmış ve kaydedilmiş bilgilere dayalı sonraki kaynaklarda geçer. İslam kaynaklarındaki Türk halklarının bazı en erken listeleri de buna dahildir. Bu yüzden, 820’lerde Uygurlara seyahat eden Tamim b. Bahr’ın[10] ve 840’larda Türk topraklarını dolaşan Tercüman Sallâm[11] haberlerini kullanan İbn Hurdâdbih (820-912, 880’lerde yazdı), onları Dokuz Oğuzların soluna ve Karluk, Oğuz, Çakır (?), Peçenek, Türkiş, Azkiş, Kıpçak (Kifçak) ve Kırgız’ı içeren bir Türk toplulukları listesine yerleştirir.[12] Bu hususun, Kıpçakların İslam coğrafyacılarının eserlerinde ilk olarak belirmeye başlaması olduğunu da kaydedebiliriz.
Erken Kimek tarihinin kökleri ve olaydizimi (chronology) belirsiz durmaktadır. Geç 9. -erken 10. yy.’da yazan Yakubî, ‘Türkistan’ bahsinde “Türkler çok türleri (ecnâs) ve ülkeleri (mamâlik, hanlık veya devlet olarak da alınabilir) içerir; Karluklar, Dokuz Oğuz, Türkiş, Kimek ve Oğuz bunların arasındadır” der.[13] Karluklar 766’da, bölgeye girdikten 20 yıl kadar sonra, sonraki On Ok / Batı Göktürkler arasındaki hakim unsur olan Türkişlerin yerini aldılar. Oğuzlar Maveraünnehir’e 770’lerde geldiler.[14] İkisi de Batı Orta Asya’ya Uygur baskısından kurtulmak için göçtüler. Türgişlere küçük bir tarihleme yanlışı göndermesi yapmasına rağmen, bu ve İbn Hurdâdbih’in kaydı Kimeklerin en azından 8. yy.’ın son çeyreğinden itibaren sahnede olduklarını gösteriyor gibidir.[15] 9., 10. ve 11. yy.’lara ait Arap-Fars coğrafya yazınında korunan 9. yy.’daki Müslüman kayıtlarında, bunlar ‘tutugh’ (totoq < Çin. tu-tu, Orta Çin. tou-tok “askeri yönetici”[16]) adı (sanı) taşıyan ve daha sonra terfi etmiş ‘Yınal Yabguh unvanına sahip olan bir yöneticiye bağlı olarak görünürler.[17] Diğer kaynaklar bu hakime ‘kral’[18] veya güvenilir bir kaynakta bozkır dünyasının imparatorluk ünvanı ‘kağan’[19] olarak işaret eder.
Bu halka adanmış birkaç çalışmadan birinin yazarı olan Kumekov, Kimekleri Batı Göktürk / On Ok Devleti’nin tabi boylarından biri olarak görür. İslam coğrafyacılarının görüş alanına girdiklerinde Kimekler, Karluk ve Oğuzların belalı ve sık sık tehditkâr kuzey komşuları olarak betimlenirler. 10. yy.’ın ilk yarısında yazan Mesûdî, bu üç birlik arasındaki bozkırda istikrarı bozan ve diğer göçebe Türk boylarının bölgeye girmesine neden olan çatışmalardan bahseder.[20]
Kumekov, 8. yy.’ın ikinci yarısı ve 9. yy.’daki bu savaş halinin Kimekler etrafında bir devlet ve devlet kurumlarının gelişmesine yol açtığını iddia eder.[21] Ben ise, İslam topraklarına önemli bir dış satım kalemi olan kuzeydeki kürk ticaretine Kimek dahlinin burada devlet oluşumunda önemli bir etken olduğunu önermiştim.[22] Gerçekte, onların topraklarının ve oraya giden, yılların tanımını kendilerine borçlu olduğumuz, Müslüman tüccarların dikkatini çeken de bu idi. Büyük ölçüde devletsiz olan Türk kabile dünyasında alışılmadık bir durum olan bir kağana sahip olmanın yanında, Kimeklerin bir başkentinin de olduğu söylenir: 4öwÇÖ (nmkiyya), büyük ihtimalle 4öwÇö (ymkiyya) = Yimakiyya / Yamakiyya, yani muhtemelen Yimek / Yemek bölgesinde bulunan “Yemek (şehri)”. Hudûd’a göre, Kimek kağanının ırsi ‘tımarları’ (fiefs, a’mâl) olan 11 de naibi vardı.[23] Açıkça, eklemli hükümet daireleri ve bir ‘derebeylik’ yapısının ögeleriyle bu ileri bir erken devletti.
Kimeklerin Köken Hikayesi
Kimeklerin kökeniyle ilgili en önemli kaynağımız, 11. yy ortasında yazan Gardîzî’de kaydedilen destani haberden gelir. 770-840 dönemine ait erken kaynaklara dayanan ve yaklaşık 745-770 civarındaki olayları betimleyen bu haber, sonraki iki yazmada korunmuştur: Geç 15. veya erken 16. yy.’da yazılan Cambridge, King’s College 213, ve 1781’de yazılan Oxford, Bodleian, Ouseley 240. Oxford yazması, Cambridge yazmasının bir kopyasıdır ve ikisi de Hindistan kaynaklıdır.[24] Söylemeye gerek yok, konumuz için önemli pekçok ‘yabancı’ isim kötüce tahrif edilmiştir. Bu kayda göre, ‘Tatarların önderi’ (mihtar-i Tatârân) iki oğul bırakarak ölür. Denetimi eline alan ağabeyini kıskanan ve iktidarı ele geçirmekte başarısız olan genç oğlan Şad (GS),[25] sevdiği köle kızla (kanîzakî) kaçar. Büyük bir ırmağın yanına sığınır ve kendisine burada yedi akrabası katılır (N!G}a muwalladân[26] veya belki uşaklar). Bu yedisinin adları şöyledir: üÇö! [iymy] , v*Çö! [iymâk] , J*10 [ttâr, açıkça Tatâr] , JGÖÎ, [blândr] , r*;pC [khfçâq] , L*tÜ} [lnqâz] ve Fî:! [ijlâd] . Atları (ya da efendilerinin atları) için yaylak yokluğu, bu yediliyi nihayetinde Tutuğ ismi verilen Şad’a katılmaya sevkeden sebeplerden biri olarak alıntılanır. Sonradan, Tatarların ismi verilmeyen bir düşman tarafından yağmalanmasıyla kalanlar da Şad’a katılır. Hepsi Şad’ın hizmetinde olarak bunların sayısı 700’e çıkar. Bu yedili, yeri boyun (haft qabîla) ad-verici kurucuları olurlar. Bu kayıt aynı zamanda Kimek topraklarına rehberleri, Kimek dini inançlarıyla ilgili hikayeleri ve Ertiş (İrtiş) su adıyla Tutuğ [(Metin: m0!, düzeltilmişi: m10) < Eski Türkçe tutuq / totog] isminin (sanı) kökleri hakkındaki avami etimoloji söylentilerini içerir. Bölüm “ra’is-i î{ân-râ (y)inâl yabEû” (Önderlerine Yınal Yabğu denir) kaydıyla sona erer.”[27]
Boy isimlerinden sadece Tatâr ve Qifchâq (Kıpçak) açık. ‘Ymâk biçimi, Yimek / Yemek isminin bu biçimde sahip olduğumuz tek temsili olan İmek’i temsil edebilir. Fakat, eğer bozulmamış biçim ise, ‘ymâk kelimesinin Eymak, Öymak, Üymak gibi öbür okumaları da olabilir. Arap abeceli yazmalarda çok sık olan küçük tashihlerle, v*Ç,!, v*Ç0!, v*ÇÖ!, vb [ibmâk, itmâk, inmâk] elde edebiliriz. JGÖÎ, [blândr] , Barthold tarafından JGÖ*ö, [byândr] *Bayandır olarak okunur. Bu, Oğuz boyu Bayındır’a benziyor ama muhtemelen onunla ilgisi yoktur.[28] Kumekov bunu hem Bayat ve Bayırqu ile, hem de Oğuz Bayındır ile ilişkilendirir.[29] Bu bağlantıların hiçbiri tarihi olarak doğrulanamıyor. Marquart, üÇö!’e, JaÂ! [’mwr] (*Imür, krş. Oğuz boy ismi Eymür) biçiminde bir okuma önerdi. Diğerlerinin yanında Kumekov da bu okumayı takip etti.[30] Toru Senga, Göktürkler zamanında Balkaş gölünün doğu ve güneydoğusunda yaşayan ve Batı Göktürk Kağanlığı ile alakalı tanımlanan Çince Yen-mien [Orta Çinçe ien-mian] halkının ismi ile karşılaştırdığı âÇö! [’ymn] *Îmen okumasını önerir.[31] Benzer şekilde bu biçimde hemen hiçbirşey okunmayabilir. Benzer şekilde H*tÜ} biçimi, Reşidüddin’in naklettiği Celayir boy ismi N*t~öÖ Nîlqân ile karşılaştırılabilir.[32] Yazıya bakarak konuşursak, böyle bir tashih Arapça yazmalarda olağandışı değildir. Her halükarda, başlangıçları l ve n olan bu biçimlerin hiçbiri Türkçe görülemez. Kalan isimler ise daha sorunludur. Ancak bu noktada pekçok hususa değinmek gereklidir. Evvela, en azından yönetici oymağın veya oymakların kökeni Tatarlara götürülüyor. Tatarlar, etnik bakımdan oldukça karışık bir bölge ve Türk dünyasını etkileyen birden fazla göçün başlangıç noktası olan Moğol-Mançur sınır hattından bir Moğol topluluğu idi. İkincisi, nihai kökenleri ne olursa olsun, önderler Göktürk Kağanlığı’nı çağrıştıran ünvanlar kullanıyorlar. Tatarlar Göktürk Devleti’nin tâbileri arasındaydılar (Krş. Kül Tigin ve Bilge Kağan yazıtlarında bahsedilen Dokuz Tatar ve Otuz Tatar toplulukları, KT, E4, 14, S1, BQ, E5, 34.)[33] Bütün bunlar, Tatar budunadı uluslararası önem kazanmadan bayağı önce oldu. Bu haberde bir tarihleme yanlışı yoktur; Moğol-Mançur hududundaki kökene işaret vardır.
Şine Usu yazıtı Uygurlar ile onlar 744-750’de güçlerini pekiştirdiği zaman tabi olan veya sürülen Sekiz Tatar, Karluk, Basmıl, Sekiz Oğuz, Çik ve diğer topluluklar arasındaki bir dizi mücadeleden bahseder.[34] Toru Senga bazı Tatarların batıya göçmüş olabileceğini önerir.[35] Bu, tam da Karluk ve Oğuzların kendileriyle Uygurlar arasına mesafe koydukları aynı zamana, 8. yy.’ın ikinci yarısına ait olan Gardîzî’nin kaydında da naklediliyor gözükmekte. Dahası Senga (aşağıdakine de bakın), Kimeklerin İrtiş bölgesine oluşmuş bir topluluk olarak gelmediklerini önerir. Aksine, Şad Tutuğ figüründe şahıslaşan Tatarlar, Kıpçakları ve diğer boyları burada (ve belki kendileri bölgeye sadece nispeten geç geldiler) güçlü bir boy birliği şeklinde örgütlediler.[36] Kimek budunadının kökeni ve budun-dil bağlantıları bilinmiyor. Senga’nın önerileri bazı verilerimiz için makul açıklama sunuyor görünüyor ve Uygurlardan kaçan diğer halkların göçlerine uyuyor. Ciddi bir bilimsel yazın doğuran[37] ve karmaşık ve tartışmaya açık bir konu olan Kıpçakların kökeni, başka bir çalışmada ele alınmak üzere burada bir kenara bırakılmalı. Yine de, Yimek / Yemek sorunuyla doğrudan bazi ilgileri olduğu için, Kimeklerin kökeni hakkında birkaç kelime söylemek yerinde olacaktır.
Kimeklerin Kökenleri
Onların tabi kabilelerinden biri olan ve sonradan yerlerini alan Kıpçaklar gibi, Kimekler de, gördüğümüz gibi, Moğol, Türk ve belki bölgeye değişik zamanlarda gelen diğer Orta Asyalı halkları içeren kabile topluluklarının karmaşık bir karışımından türediği anlaşılıyor. Örneğin, Mesudî’deki bir kayıt, Kara ve Ak İrtiş üzerindeki ‘Yîghûr Kîmâk’ ülkesinden bahseder: “Bunlar Belh, yani Ceyhun nehrinin gerisindeki topraklardaki Türklerin boylarıdır.”[38] Yîghûr’un daha sonra Kıpçaklar arasında Yuğur olarak su yüzüne çıkan Uygur budunadının bir biçimi olduğu varsayılıyor.[39] 840’da Moğolistan’daki devletlerinin çöküşünden sonra kaçan bazı Uygurların batıya gelmiş ve Kimeklerce özümlenmiş olmaları da mantık dışı değildir.
Kimeklerin kökeniyle ilgili pekçok kuram önerildi. Kendi tutarsız tarzıyla Josef Marquart, bir halk olarak 8. yy başında belirmiş olduğu sonucuna varır. Kökenleri, onun, Orhon yazıtlarında anılan bir Moğol veya son zamanlarda bilim dilindeki ifadeyle ‘Yarı-Moğol’ (Para-Mongolic) bir halk olan Tatabı’ya bağladığı Tatarlarda bulunur. Bu halkın batıya göçü, onun değerlendirmesine göre, 7. yy.’da gerçekleşen bazı felaketlerin sonucu olmalıdır. Yani, ona göre, Kimekler Tatarların Türkleşmiş bir topluluğu olarak görülmelidir.[40]
Omeljan Pritsak bunların kökenini Çin kaynaklarında K’u-mo Hsi denilen Hsien-pi topluluğundan[41] türetir. Bunlar K’u-mo [Pritsak’ın Moğolca *Quomâgh olarak gördüğü Orta Çin k’uo- mâk] ve Orhon yazıtlarında Tatabı[42] olarak geçen Hsi [Orta Çin ghiei = Ghay / Qay] topluluklarından oluşur. Pritsak, Altayca *Quomagh’tan gelen bir Türkçe Kimek biçimi önerir. *Quomagh’ın Türkçe’de nasıl Kimek haline geldiğini açıklamaz, fakat bir arabiçim olarak Kumak’ı (Bîrûnî’de geçer, aşağı bkz.) çıtlatır. Aynı zamanda 1517’de Maciej Miechowita’nın yazdığı Tractatus duobus Sarmatiis’de bahsedilen ‘Cumani dicti vulgariter Cimove’ ifdesine dikkat çeker ve önerir: *Kimow < Kimagh, “*Quomagh’ın muhtemel bir biçimi.”[43] Kıpçakça’da gh > w değişimi (örn. tagh “dağ” > taw) iyi bilinir. Ancak burada bekleyeceğimiz biçim *Qımagh olmalıdır. Genizden damaksı biçime veya u’dan i’ye kayma için bir açıklama sunulmaz. Ancak, İslavca *Kimove (Cimove), ‘Kim’ adlı bir halkı kolayca gösterebilmektedir. Kısaca, ‘Cimove’nin Kimekle ilgisi tahmini kalmak zorundadır.
Kısmen Rus çinbilimcisi lu. A. Zuev’e dayanan Kazak tarihçi Bulat Kumekov, Çin kaynaklarındaki Yen-mo’nun [Orta Çin *iam-mâk,[44] belki Yen-mien’den[45] ayrılmalı] Yemek olduğu sonucuna vardı. Aslında Kuzeybatı Moğolistan’da (Kobdo havzası) bulunan bir T’ieh-le kabilesi olarak bunların, Batı Göktürk Kağanlığı’nın bir kısmı olarak 7. yy. ortasında İrtiş bölgesinde yaşadığı kaydedilir. 656’da Batı Göktürk devletinin düşmesinden sonra, bunlar ayrıldı ve, özellikle de Uygur devletinin Tatarları ve Uygur / Yuğur topluluklarını oraya getirten 840’taki çöküşünden sonra, diğer boyları kendine çekecek olan yeni bir birimin çekirdeğini oluşturdular. Kısaca Kumekov, Kimek devletinin 9. yy.’ın ikinci yarısına kadar gerçekte oluşmadığını iddia eder.[46]
Diğer bir Kazak tarihçi olan müteveffa Serjan Ahizjanov , Kimek ve Kıpçak etnogenezlerinin değişik kollarını birleştirmeye çalıştı. O, bu ikisini dikkatle ayırır. Belirttiğimiz, Tamîm b. Bahr’in (820’lerdeki) kaydını izleyerek, asıl Kimek yurdunu Uygurların doğu ve kuzeydoğusuna,[47] yani Kuzey Moğolistan ve Batı Mançurya sınır bölgesine koyar. Kumekov, “Kumek-Kimek-K’u-mo Hsi” bağlantısını kabul eder ve bunları Reşidüddin’in bildirdiği Uygur boyu LazûO! uÇs [qmq âtî kûz: *Qumuq Atı Küz? ] olarak teşhis eder.[48] Dilbilimsel olarak bu makul değildir. Bu yüzden o, Tamîm b. Bahr’ın “Qumuq” halkını “Kimek” olarak yanlış adlandırdığını ve onu takiben bu yanlışın Arap yazınında yerleştiğini varsayar. Daha da ileri giderek Kimekleri, Hsieh yen-t’o, Göktürk ve Uygur devletlerinin parçası olmanın sonucu olarak, kısmen Türkleşen Ön-Moğol Kaylar ile özdeşleştirir.[49] Ahizjanov, Kimeklerin 8. yy. sonu / 9. yy. başlarında safhalar halinde, Uygur devletinin çöküşünden ve de veba ve iklim değişikliğinden kaynaklanan bir endişe ile batıya göçmeye başladıklarını tahmin eder. Bu dalgaların sonuncusunu, 847 yılında batıya göçen, Mançurya’daki komşularıyla sürekli savaşta olan Kaylarla (Onun çeviriyazısında Kai; bu belki de Qay’dan ziyade Qayı’dır; bunlar tabii ki bayağı farklı iki topluluktur; ikincisi Oğuz birliğinin boylarından biridir[50]) birleştirir. Kimek’in sadece kitabi bir isim olduğunu düşünür. Bunların öztanımlamaları ‘Kai’ idi. Bunlarla ilişkili hale gelen bir diğer isim, onların Doğu Kazakistan’da yaşayan Kıpçak ve Yemeklerden aldıkları Uran’dır. Uran ve Kai ikisi de ‘yılan’ demektir (Ahizjanov belki Moğ. moghai “yılan”ı düşünüyordu). Bunlar bu yüzden K’u-mo Hsi ve Uran-kai olarak biliniyorlardı. 9. yy.’da İrtiş ve Altaybölgelerinde beliriyorlar ve 11. yy. ortalarına kadar Türkleşiyorlar. O zamanlar, Kıpçaklar hakim unsur idi.[51] Bunların çoğu en fazla tahmindir.
Bir dizi makale ve kitabında Sergei Kliashtornyi, Kıpçakların Orhon yazıtlarındaki Sirler olarak teşhis edilmesi gerektiğini iddia etti. Şinu Usu yazıtındaki inşa edilmiş türk qıbchaq okumasını aynen kabul eder ve “Türkler ve Kıpçaklar” şeklinde yorumlar.[52] Sir / Kıpçak ve Göktürklerin Uygurlarca Ötüken bölgesinden kovulmalarından sonra (744), bunlar Kuzey Altay ve İrtiş bölgesinde yoğunlaşmıştır. Burada, İslam kaynaklarında Kimek denen yeni bir boy birliği biçimlenmeye başlamıştır. Klyashtornyi, Göktürk devleti zamanında Tatarların geniş ve istikrarsız, siyasi birliği olmayan bir topluluk olduğuna dikkat çekerek, bu birlikteki ‘Tatar’ unsurunu düşürür. Bu durum, onlar için kullanılan Otuz Tatar, Toquz (Dokuz) Tatar gibi, bunların birliğinin boy bileşeninin kaypaklığına işaret eden değişik sayılarda gözükür. Ancak, pekçok Türk halkın da kendisine Tatar dediğini iddia eder. “Bu yüzden, Kimek toplumunun oluşumunun başlangıç aşamalarını Moğolca konuşan boylara bağlamak gereksizdir ve 8./9. yy.’da Tatarların İrtiş bölgesinde görünmesi de bunların Doğu Moğolistan’dan göçünün delili olarak alınamaz” sonucuna varır.[53] Kimek birliğinin oluşumu, Uygur devletinin çöküşünden sonra buraya kaçan Dokuz Oğuz bölüklerini de içeren karmaşık bir süreçtir. Kıpçaklar muhtemelen bu birliğe 8. yy. sonu ve 9. yy. başlarında katıldılar ve süreç 9. yy. ortalarında tamamlandı. Bu zamanda (840’tan sonra) Kimek yöneticisi, kendisini Karluk ve Kırgız hükümdarlarıyla denk tutarak ‘kağan’ sanını almıştır.[54] Bence Tatar unsuru öyle kolayca göz ardı edilemez. Bozkır dünyasında, yönetici uruğun veya öndegelenlerin boylarının ismi bazen tabi halkın siyasi tanımlanmasında kullanılmaktadır.[55] Tarihlerinin bu evresinde Tatarların böyle isim yapma iddiası yoktu. En fazla, arasıra Göktürk kağanlığının isyancı tebası oluyorlardı. Cengiz’in Moğollarının yükselmesinden hemen önceki dönemde, yani 12. yy.’ın ikinci yarısında, Doğu İç Asya bozkırlarının kaydadeğer bir gücü haline gelmişlerdi.[56] Reşidüddin’den öğrendiğimiz üzere, bu zamanda (Kimek birliğinin oluşmasından bayağı sonra) onların ismi diğer halklara yayılmıştır.[57] Tatar varlığı gerçekti ve göreceğimiz gibi, Batı Sibirya’daki kabile birliklerinde Moğol-Mançur sınır bölgesinden ögelerin varlığı nadir değildi.
Kimek birliğinin oluşumu üzerine kapsamlı incelemesinde Toru Senga, Yen-mo’nun Kimek’le özdeşlenmesini kabul eder ve bunları Kemçik nehrinin güneyinde Kobdo’ya doğru bir bölgeye yerleştirir. Göktürk yönetimindeki bir dönem (630’dan önce) ve müteakip Çin hakimiyetinden sonra, belki daha 680’lerde Batı Sibirya’ya göçtüler. 700 civarında Alayuntluların komşusu idiler. Moğolistan’da zirve güç haline gelen Uygurların (744) baskısıyla, bu göç süreci tamamlandı.[58] Burada, Tatar ve Kıpçakların katılmasıyla, 8. yy. ortalarında şekillenen Kimek birliğini oluşturdular. Kimekler Alayuntluların (o bunları Fin-Oğur olarak görür[59]) toprakları üzerine konmuşlardı. Bu yüzden Kimek birliği Moğol, Türk ve Fin-Oğur unsurları içeriyordu. Burada, daha sonra 8. yy.’da Tatar ve Kıpçakların katıldığı Kimek birliği teşkil oldu.[60] Kimek > İmek >Yimek formülü Senga’yı rahatsız etmiş ve ki- > i kaymasının Kimek birliğinin oluşmasından sonra meydana gelmiş olması ve “Kimek” ve “Yamak > (Y)imak” isimlerinin farklı şiveleri yansıtması lazım geldiğini önermiştir. Senga, Kimek ve Yimek’in dilsel ayniyeti kuşku götürmez olmasına rağmen “tarihsel bir bakış açısından bu ikna edici değildir” sonucuna varır.[61] Dilin aynılığı, göreceğimiz gibi, kuşku götürmez değildir. Bence Kimek’i Yimek / Yemek’ten ayırmalıyız. Gardîzî’nin kaynakları, belirttiğimiz gibi, 7. yy.’ın ikinci yarısından geliyor. Burada Kimek, sadece birliğin kurucu boylarından birinin ismi olan ve kaydadeğer şekilde ilk sırada verilmeyen İmek’ten belirgince ayrılır. Birliğe ismini verdiği iddia edilen halk başka bir şekilde bilinirken, birliğin isminin eski bir biçimde korunmuş olması da bayağı ihtimal dışı gözüküyor. Gerçekte *İmek’in Yimek / Yemek olduğu hiçbir şekilde kesin değildir. Her halukarda Kimek ile Yemek’i ayırmalıyız. Bu noktada dil verilerini gözden geçirmek faydalı olacaktır.
Kimek > Yimek / Yemek?
Halife Mu’tazz (252-255 / 866-869) ve Muhtadî (255-256 / 869-870) zamanında Abbasilerin bir devşirme Şam valisinin adı Yemekçor olarak geçer.[62] Çor, Türk askeri memluklerinin isimlerine çok sık eklenen, tegin gibi eski bir Türk sanıdır. Açıkça, Yemekler çoktan hilafetin hizmetine girmeye başlamıştı. Belirttiğimiz gibi, Ortaçağ Arap-Fars coğrafya yazınında bu isim hemen her yerde v*Çöz [kymâk] veya v*Çöz [kaymâk][63] biçiminde, büyük ihtimalle Kimek / Kimak veya belki Keymek / Keymak’ı ödünçleyerek alınır. Bîrûnî’nin Kitâb’at-Tafhîm’inin bir yazmasına dayalı bir alıntıda, xÇz [kumk] *Kümek’e sahibiz,[64] ama bir diğer yazmada, onun diğer eserlerinde olduğu gibi, Kîmâk geçer.[65] Kuramsal olarak Köymek ve Küymek gibi okumalar da mümkündür, fakat bunun için metnimiz veya başka delilimiz yoktur. Burada çeviri yazılan ismin Kimek veya Kimak olduğu görülüyor. Bu budun adı sadece İslam kaynaklarında geçer, başka yerde yoktur. Türk bozkırı hakkındaki istisnai bilgisiyle önemli bir çağdaş kaynak olan Kaşgarlı, bu ismi bilmez. Bu zamana kadar (1070’ler) Kıpçaklar Kimeklerin yerini almış olmalı. O Yimek / Yemek’ten v*Çö [ymâk] Yimak / Yimak / Yemak / Yemek biçiminde bahseder.[66] Diğer İslam kaynaklarımız müştereken xÇö [ymk] Yimek / Yemek biçimini verir.[67] Rus kaynaklarında onları Polovci ±makove (Polovtsi Yemyakove) ‘Kuman Yemakları’ diye nitelendiren bir kaydımız var.[68] Arap yazısının müphemlikleri bulunmayan Rusça biçim alındığında, bu budun adı en yüksek ihtimalle Yimek değil, Yemak veya Yemek okunmalıdır.
Gördüğümüz gibi, bir formül öne çıkıyor: *Kümek > Kimek > İmek > Yimek. Bu, Birûnî’de sadece bir kez geçen *Kümek biçiminin K’u-mo [Orta Çin *k’uo-mâk] halkıyla (bkz. Yukarı) ilgili olmasını farzediyor. Ama diğer bir okuma şekli üzerinde durulabilecek daha sağlam bir temel sunar. Yukarda bahsedilen ünlü makalesinde Halasi-Kun, bunu, baştaki q- ve k-‘nin 0’ya dönüştüğü Orta Kıpçakça’daki daha geniş bir kaymanın bir kısmı olarak alıntılar. Burada Pelliot’nun eserine dayanır. Ancak, Pelliot’nun incelediği[69] Moğolca’daki q- > 0 kaymalı terimlerin ezici çoğunluğu, örn. Turk. qolan, qolang “saddle-girth” > Mong. olangla- “mettre la sangle,” olan, olong, Monguor ulön, Moğolca’daki Türkçe ödünçlemelerdir.[70] Bunlar nakil sırasında veya Moğol ağızlarında değişiklikler yaşamış olabilir. Ki- içeren tek gerçek Moğol terimi ‘bıçak, kısa kılıç’ anlamındaki kitugha’dır ve qutogha vb. geniz biçimlerinde de bulunur ve *qıtugha’ya kadar gittiği görülür.[71] Hem geniz hem damak biçimlerinin varlığı da bir ödünç kelimeyi gösterebilir. Halasi-Kun, Orta Kıpçakça’da bulduğu biçimlerin ışığında, q- (k-) > 0 kayması olan biçimlerin Moğolca’ya Türkçe’den bu biçimleriyle, yani kayma daha Türkçe’de olmuşken alındığı sonucuna varmıştır. Halasi-Kun, Memlûk Kıpçak sözlükleri üzerindeki ayrıntılı çalışmalarına dayanarak başlangıçtaki q- değişimlerine daha yeni örnekler bulmuştur. Aynı zamanda ke- > e (örn. keçki “die Ziege” ve eçkü, eçki “Idem”), kö- > ö (örn. kömüldrük “Brustriemen” ve ömüldrük “Idem”) ve kü- > ü (örn. kügürçin “Taube” ve ügerçin “Idem”) geçişleri için de pekçok örnek sağlamıştır. Ancak, ki- > i için zikredilen tek delil Kimek > İmek’tir.[72] Ben de böyle bir ki- > i kayması için başka bir delil bulamadım.
İmek > Yimek’e gelince, bu sorun teşkil etmiyor. Sık sık ikisini de kullanan Orta Kıpçakça’da pekçok i- > yi örneği vardır: ipek ~ yibek, yipek,[73] iplik ~ yiblik, yiplik,[74] ig “iğ” ~ yig, yik,[75] igne “iğne” ~ yigne,[76] igren- “iğrenmek” ~ yigren-,[77] ige “eye, eğe” ~ egev, ekev ~ yege,[78] inje, inçe, inçge, inçke “ince” ~ yinje, yinçe, yinçge, yinçke, yenijke, yenişke,[79] yişim “işlik, iç çamaşır” ~ işim,[80] vb. Hatta e- > i-> yi- ye örnekleri de vardır: Eski Türkçe em “çare” Orta Kıpçak em, yem, yim.[81] Yine de, İmek > Yimek > Yemek kayması sorun teşkil etmemesine ve bu boy ismi için başlangıçtaki bir Yimek ismini önermek mümkün olmasına rağmen, Arapça ve Rusça yazı biçimlerinin ışığında, xÇö [ymk] , xÇöö [yîmk] veya v*Çöö [yîmâk] değil, bu muhtemel gözükmüyor.
*Kümek daha ciddi sorunlar çıkartmakta. İlk hecedeki ü > i veya i > ü kayması Orta Kıpçakça’da çok nadirdir.[82] Bunun örneklerinden sadece şunu verebilirim: kindik “göbek” > kindük ~ kündük ~ kündik,[83] yüksük > yüksük ~ yiksük ve üksük.[84] Ancak bunların ikisi de son hecedeki ü’nün etkisi ile açıklanabilir. Osm. küçük ile Eski Türkçe kiçig, Orta Kıpçakça kiçi, kiççi, kiçig, kiçik vb. karşılaştırması yapılabilir, fakat Osm. biçim nispeten geç dönemin ürünüdür ve eğer o Türkçe’den bir ödünçleme değilse, muhtemelen Farsça kûçak’ın etkisiyledir. 16. yy.’a kadar Osmanlı’da kiçi yaygındı.[85]
Bu yüzden, bizim gerçek zorluğumuz Kimek > İmek formülünün kendisi iledir. Orta Kıpçak sözlükleri ve dil malzemesi gözden geçirildiğinde böyle bir kayma için başka örneğe rastlanmaz. Belki Orta Kıpçakça’da biri kaydedilmeli: gene / gine / kene / kine ~ yana / yine (Krş. Harzem Türk. yene, gene “ve” Çağ. yana, Türkî yana, yene, yene, Özb. yana, Kırg. jana, Kazak zhana, zhene, Nogay yana, fakat Kumuk gene ve Oğuz (Osm., Azeri, Trkm.) yene, gene / yine, yene.[86] Ancak bunların aynı kaynaktan türediği açık değildir. Sevortian “Yana, yene ve gene’yi genetik olarak ayrı kökten, fakat eşanlamlı oluşumlar olarak gören araştırmacıların haklı olması mümkündür” diye yazar. Daha da ileri giderek yene’nin kene, kine > Oğuz gene’den ayrılmasını önerir. “Belki de yene ve kene üç çokişlevli parçacığın bileşimleridir: *ye (< n’e), *ka ve *ne.”[87] Dil delilinin ağırlığı buradaki iki budun adının ayrılmasını tartıştıracaktır. Peki Kimek ve Yemekleri ayırırsak, Yemekler kimlerdir?
Yemeklerden erken İslam kaynaklarında açıkça bahsedilir. Yemek asıllı kimseler Abbasi halifesinin gulâmları (memlûk) arasında bulunmuş olabilir (bkz. yukarı).[88] Eğer Wittfogel ve Feng’in üğü gibi Liao Shu’nun Yeh-mi-chih’si Yemekler ise, bunlar açık şekilde Qitan / Liao ile temas halindeydiler. Bunların bu ikincilerden 1034 yılında yardım aldığı kaydedilir.[89] Yemek asıllı bireyler bunun ardından doğal olarak Harzemşahlar devleti ve Kıpçakların siyaseten etkili olduğu diğer siyasi oluşumlarda önemli rol oynadılar. Örneğin Nesevî, son Harzemşah olan Muhammed’in (1200-1220) annesi ünlü (veya ünsüz) Terken Hatun hakkında, “Yemeklerin kollarından biri olan Bayawut (/ââ*ö,) boyundan idi. Bir Türk yöneticisi olan Çangşi Han’ın [ûTwÖ*:] [90] kızıydı. İdareciler idarecilerin kızıyla evlendiği için, Tekiş b. İl-Arslan onunla evlendi. Yönetim babasından miras olarak Muhammed’e geçince, Yemek boyları ve onların etrafındaki (diğer) boylar ona geldiler. Bu yüzden Terken Hatun devlet içinde erk sahibiydi” der.[91] İbn Haldun yaklaşık aynısını söyler ama “O Khitâ’daki Yemek Türklerinin kollarından biri olan Bayawut boyundandı” kaydını koyar.[92] Bu yine Kitan-Moğol-Çin sınırına işaret eder. Bayawut / Bayautların Moğol birliğinde bir kolları vardı[93] ve aynı zamanda doğudaki Kanglı / Kıpçak topluluğu Uranlar[94] ve kendilerinden birinin 13. yy.’da Delhi Sultanlığı’nın denetimine geldiği Ölberliler ile de temasları vardı.[95] Bu sultanlardan olan Balaban / Balban (yön. 1266-1287), kendisinin hanedandan geliş iddialarına kuşkuyla yaklaşmamız gerekmekle birlikte, belirttiğimiz gibi, Jûzjânî tarafından “Ölber Hanı ve Yemek Şahı” olarak övülür.[96] Bayawutlar (ihtimal Kıpçak Bayawutlar) Yuan devletinde[97] Moğol olarak görülmüyordu ve dil olarak da büyük olasılıkla o zamanlar Moğol değillerdi. Fakat Ölberli, Bayawut ve belki diğerleri, daha erken değilse, 12. yy. başlarında Mançurya’nın Jehol bölgesinden Kıpçaklara göç etmişlerdir.[98] Bu bölge aynı zamanda, nihayetinde Kimek gücünü kıran ve Kıpçakları yeniden şekillenen birliğin başına getiren 11. yy.’ın ilk yarısındaki ünlü Qun göçünün de başlama noktası idi.[99] Açıkça, Batı Sibirya’da Kimek devletinin kuruluşuna kadar giden ve dönüşmüş Kıpçak birliği ile devam eden, Moğol-Mançur hududuyla bir temaslar ve oradan gelen bileşenler numunesi görmekteyiz
Moğol-Mançur Bağlantısı
Mançurya olağanüstü dil çeşitliliğine sahip bir bölgedir. Tarih öncesinde Ainuca, Amurca, Japonca, Korece, Moğolca ve Tunguzca’yı, komşu Moğolistan ise Türkçe ve Yeniseyce’yi içeriyordu.[100] Çin kaynaklarının Tung-hu’larından (‘Doğu Hu’ veya (Doğu Barbarları’) gelen topluluklar bizim için özellikle önemlidir. Bu topluluktan, M.S. 2. yy. ortalarında Moğolistan ve komşuluğundaki bozkır alandaki baskın siyasi güç olarak Hsiung-nu’ların (Hun) yerini alan ve bölgede birçok ardıl devletçik veya boy birliğinin doğuşunu sağlayan, ön-Moğol ve Moğolsu (Para-Mongolic) toplulukların bir boy birliği olan Hsien-pi veya Hsien-pei’ler türedi. Yukarda geçtiği gibi K’u-mo (*Kumak?), Hsi (Ghay / Qay), Shih-wei[101] (= Otuz Tatars)[102] ve Kitan bunların arasındadır. Son ikisinin tarihi birbiriyle mücadele ile doludur. Güney Mançurya’da yoğunlaşan bu topluluklar, (köklü farklılıklara işaret eden bazı kayıtlar olmakla birlikte) Çin kaynakları tarafından genellikle etnik olarak birbiriyle yakın akraba olarak görülürler.[103] Hsi (Ghay / Qay = Tatabı), Kitan ve Shih-wei, Göktürk kağanlığına dahil olmuşlardır. Bunun ardından da Uygur hizmetine girdikleri görülüyor.[104] Uygurlar Moğolistan’daki Göktürk devletinden aldıkları yeri pekiştirdiği için (744-750, yukarı bkz.) Kitanlar ve diğerleri onlarla savaşlarında defalarca yenilmişlerdir. Shih-wei’ler 9. yy.’da Kırgız ve Kitanların elinden bir dizi darbe yemişlerdir. 10. yy’da bu topluluklar Kuzey Çin ve Mançurya’da yoğunlaşan Kitan / Liao devleti (907-1125) yönetimine girdiler. Bu devleti Mançuların atası olan Mançu-Tunguz asıllı Jurçerler yıktı. Kitanların önemli unsurları, 13. yy.’da Moğolların eline düşen Karahitay devletini kurdukları Orta Asya’ya kaçtılar.[105] Kitan / Liao devletinin kuruluşu ve büyük ihtimalle de yıkılışı, belki K’u-mo-Hsi ve diğerlerinin Mançurya’dan göçlerini de başlatarak bağlı boylar üzerinde büyük etkide bulunmuştur.[106]
Mançurya’daki K’u-mo Hsi, Kitan ve diğer ön-Moğol / Moğolsu halkların yakın komşusu, güney, batı ve kuzeyden sınırdaş oldukları Tunguz Mo-ho birliği idi. Öztanımlamaları Mukri veya Bakari olan Mo-ho’lar ihtimal, 7. yy. Bizans yazarı Theophylaktos Simokattes’e göre “Taugast’a (Tabgaç, yani Çin) en yakındaki halk” olan[107] Moukri’lerle özdeştir. Bu aynı zamanda belki de, Göktürk arazisinin doğu ucundaki topraklarda bulunan, Orhon yazıtlarının Bökli / Bükli Chöl El’idir (Kül Tegin, E4, 8).[108] Kendi aralarında yeni büyük topluluğa ayrılan Mo-ho’lar, Koguryo’nun çekirdek unsurlarından biri idi. Bu sonuncusu Mançurya ve Kore bölgelerini kapsıyor ve bunun yanında Tunguz / Jurçen ‘etnik özünü’, Japon ve Koreli unsurları içeriyordu.[109] Bazı Mo-ho boyları Göktürk yönetimine girmiş, diğerleri Koguryo veya Çen’e çekilmişlerdi. Koguryo’nun çöküşüyle bazı topraklar Göktürklerin eline geçti, bazıları da bu nüfusun bazı unsurlarının daha fazla dağılmasına yol açarak Çin ve Silla (erken Kore devleti) tarafından alındılar. Koguryo’nun enkazında Po-hai devleti oluştu. Bu devlet Göktürk ve Uygurlarla temasları korudu. Po-hai, Kitan devletinin en erken fetihlerinden (926) biriydi.[110] Mo-ho halkları bu şekilde batılarındaki Türk ve Moğol / Moğolsu halklarla sık ve sıkı fıkı ilişki içindeydi. Bu devletlerin kuruluşunda rol oynayan Mo-ho kabilelerinden biri de, çağdaş Korece’de Yemaek denen bir topluluk idi. Mo-ho toplulukları içindeki Yemaek unsurları Göktürklerle yakın ilişkide miydi? Aynı sesteki Yemeklerin kökeni burada bulunabilir mi? Yemekler, Yemaeklerle ilgili mi? İlk anda isimlerin benzerliği ve coğrafi çerçeve bunu akla getirse de, böyle bir bağlantının önünde çok engeller vardır. Çin kaynakları (yani 25-220 arasını anlatan ve 398-445 arasında derlenen Hou Han Shu[111]) bu ismi Wei- mo (veya Hui-mo) olarak alır. Bunlar ilk önce, “Hui-mo ve Ch’ao-hsien” (Kore) arazilerinin Hsiung-nu bölgesinin doğusunda olduğunu kaydeden, Sse-ma ch’ien’in Hsiung-nu’lar hakkındaki ünlü bölümünde zikredilir.[112] Wei-mo özellikle bir devlete (Doğu Kore’de) veya “Han sülalesinden önce ve o sırada çağdaş Kirin, Liaoning ve Kore’le yayılmış tüm kabilelere”[113] işaret ediyor olabilir. Bu tabir belli bir esnekliktedir ve önceden bir şekilde ayrı iki boy birliğine, Wei ve Mo’lara işaret ediyor olabilir.[114] Kore tarihi ve tarihçiliğinde Yemaek’lerin rolünün karmaşıklıkları H. I. Pai tarafından hayranlık verircesine tartışılmış ve incelenmiştir. O, Çin kayıtlarının bu iki karakteri nasıl değişkence ve bağdaşmaksızın birleşip ayırdığını göstermiş ve “Liaodong yarımadasında Yemaek’lerin kökenini aramak boşuna bir çaba gözüküyor” sonucuna varmıştır.[115] Kore tarihi ve etnogenezinin amaçları için bu tam yerinde olabilir. Bunun bizim Yemek’imizle bir ilgisi var mıdır?
Pulleyblank Eski Çince Wei-mo’yu‘? wâts *mrâk’ olarak inşa eder. Bu terim için kullanılan diğer karakterlerin farklı okumaları vardır, yani Ho (Erken Orta Çin) gak ve p’ak, pak.[116] Bu karakterlerin müteakip inşa edilmiş telaffuzları:
Erken Mandarin (1300 civarı) uj’ maj”
Geç Orta Çin (“High T’ang” çağı, 8.-9. yy.)? yaj ‘ maj = *Yemak?
Erken Orta Çin (601 civarı)? wiahh maj / meık = *? wiajh-maj or ’uaj h marjk.[117]
Eski ve Orta Çince’nin inşası biraz tartışmalı kalmakla birlikte, bizi ilgilendiren dönemde (Yemek budun adının İslam coğrafyacılarının görüş alanına girdiği 8. yy sonları ve 9. yy başları) Wei-mo Çince’ye *Yemak’a yakın bir şey olarak alınmıştır. Ancak bu bize, bu budun adının T’ang çağı Çin’inde nasıl telaffuz edildiğini söyler, bu ismi taşıyan gerçek halkın onu nasıl söylediğini değil. Bu budun adının en erken biçimi açık şekilde *’wats (veya ‘was) mrak, bu terim belirsiz kalmaktadır. Şu anda bunu taşıyanların ulus-dil mensubiyetlerini belirlemeye imkan yoktur ve sonuç olarak kendi yerli dilinde bu zamana kadar hangi biçimleri aldığını herhangi bir kesinlik derecesinde ifade edemeyiz.[118] T’ang ve sonraki kaynakların bu eski budun adını, o zaman Wei-mo’larla aynı genel bölgede yaşayan ve Yemak gibi söylenen bir isim taşıyan diğer bir halkı belirtmek için kullanmış olmaları da tabii ki mümkündür. Üstelik, Korece biçim (Orta Korece: yey-moyk)[119] böyle bir ses gelişmesinin, Çin-Kore harflerinin Korece telaffuzunda mümkün olduğunu göstermektedir. Bu biraz dolambaçlı ama bir tahmindir ama tekmile çok fazla ihtiyacı vardır.
Toprak olarak daha çok Moğolistan’a benzeyen ve göçebe hayvancılık yapan nüfusu besleme kapasitesindeki bir bölge olan Moğol-Mançur bölgesi,[120] defalarca Orta Asya’nın Türk halkları tarafından özümlenen ve onların tarihinde rol oynayan göçer toplulukların (Kıpçaklar zamanında Qun, Bayawut, Ölberli) göç kaynağı idi. Örneğin, Türkçe dışı dil bağlantıları Kaşgarlı’da kaydedilen, T’ieh-le / Dokuz Oğuz birliğinin önemli bir topluluğu olan Basmılların Tunguz kökenli olduğu ileri sürülmüştür.[121] O zamanki Mançurya ve Kore’nin Yemaekleri ve bizim Yemeklerimiz arasında doğrudan bağlantı kurulacağına inanmamama rağmen, bu ihtimal de ortadadır. Gerçekte bu, zaten iyice çiğnenmiş yollardaki önceki göçlerle ilgili olabilir. Her halukarda Kimek > İmek > Yimek eşitliği reddedilmelidir. Kimekler ve bunların çekirdek bileşenlerinin çoğu, Moğolistan merkezli Türk devletlerinin bütünler bir parçası olan Doğu Moğolistan-Batı Mançurya’daki bozkırdan gelmişlerdir. Burası İpek Yolu’nun yörüngesinde idi. Soğd tüccarları ve malları Tunguz dünyası ve Kore’ye kadar ulaşıyordu. Bu temaslar sadece gözüpek Soğdlu ticaret erbabı ile sınırlı değildi. T’ieh-le unsurlarının Mo-ho ve Koguryo ile ilişkileri vardı.[122] Göktürkler de Koguryo ile doğrudan temasda idiler.[123]
Rutgers Üniversitesi Tarih Bölümü / A.B.D.
Alıntı Kaynağı: Türkler, Cilt: 2 Sayfa: 757-766