Önsöz
Türk ve Uygur İmparatorluklarından oluşan Türklerin Göçebe Kabile Konfederasyonu günümüz Moğolistan bozkırlarında hayvancılıkla uğraşarak hemen hemen üç yüzyıl boyunca büyük bir refah dönemi yaşadı, ama en sonunda 840’ta çöktü. Uygur İmparatorluğunun çöküşü Türkleri Ötüken’den ayrılmaya zorladı. Tang hanedanlığı ile ilgili Jiu Tangshu (eski Tang yıllıkları) olarak bilinen Çin tarihçesi bu olayı aşağıdaki gibi açıklar:
“Uygur sarayında Sazhi adında bir vezir -bakan- vardı. Bakan batıya doğru ilerledi ve on beş tane göçebe kabile ve beş kardeş: Pang Tegin (kız kardeşinin oğlu), Lubingefen veya Lu ve Efen (Pang Tegin’in oğulları, ve diğerleri) Karluk topraklarına sığındı. Bununla birlikte, bazıları Tibet’e (sonra Ganzhou Uygurlarının yurdu) kaçtılar ve diğer bazıları Tang hanedanlığının eski bölge karargahı olan Ansi’ye kaçtılar. Çin’i kuşatmaya çalışan ve Çin’in kuzey bölümüne yakın bir yerde karargah kuran (kağanları Wujie Tegin idi) on üç göçebe kabile güneye gittiler.” (Eski Tang Yıllıkları- Old Tang Annals-16. Cilt, bölüm 195, s. 5213, ed. Zahonghua shuju, 1967).
Abe’nin Batı Uygurların Tarihi ile ilgili çalışmasına göre (1955, s. 235-239), güneye giden ve binden fazla insandan oluşan on üç kabileden bir çoğu kontrolü kaybetti ve 847 gibi ortadan kayboldu. Bununla birlikte, bazılarının batıya gittiği ve oradaki kabilelere katıldığı söylenir. Batıya giden kabilelerin toplam sayısı bilinmemekle birlikte iki veya üç yüz bin olabilir. Aşağıdakiler bu konu hakkında Çin tarihi üzerine modern bir çalışmaya dayanan bilgilerdir.
1. Ansi Uygurları
Uygur İmparatorluğu dağıldıktan sonra, insanlara her zamankinden çok umut veren yukarıda adı geçen Pang Tegin idi. Pang Tegin Yangi (Argi, Karashahr: Tang Hanedanlığının eski Ansi karargahı)’ye göç etti. Göçebe kabileler muhtemelen Doğu Tianshan’da Yıldız Vadisi civarında yerleşti. Pang Tegin hakkında bazı kayıtlar Çin’de kalır (856). “UluE t (a) ngrida qut bulmi{ alp külüg bilga qaEan” (Türkçe uzun bir unvan) gösterir ki, Tang hanedanlığı Uygur elçisinin ricası üzerine kralın meşruluğunu kabul etti. (Tang da-zhaoling ji, ed. Sung Shou ve Sung Minqiu, bölüm. 128, 129, s. 692-693, 698, Zhongguo xueshu leibian, Ding wenshuju Press, Taipei, cf. Fujieda, 1942, s. 504-506; Hamilton, 1986, s. xvi). Ama teşekkürlerini sunmak için gelen Tang heyeti Yizhou’nun kuzeyinde karla kaplı Xueshan dağının güney eteklerinde farklı gruplardan oluşan bin silahlı Uygur tarafından saldırıya uğradı, ve heyettekiler bu görevi yerine getiremediler. Pang Tegin ile ilgili diğer bir kayıt, o dönemde Tianshan’daki Jinsha-ling dağı civarında iki yüz bin nüfuslu değişik grupların olduğunu gösterir. (Xin Tang-shu (New Tang Annals), 19. Cilt, bölüm 215b, s. 6069).
2. Ganzhou Uygurları
911’de Dunhuang’dan getirilen 3633 nolu Pelliot Dokümanları Hesi Geçidi’ndeki Ganzhou Eyaleti’nde bir kralın veya hanın varlığını teyit eder. 924’te ortaya çıkarılan Çin tarihi ilgili bazı kayıtlarda kralın gerçek ismi açıklanmıştır. Moriyasu tarafından yazılan Dunhuang tarihine göre (1980, s. 309-313), krallık muhtemelen en erken 890’larda kuruldu. 890’dan 1028’e kadar 11 kral görüldü. (cf. Pinks, 1968, s. 102). Yaghlakar, kralın ismi, kökenini göçebe Uygurlardan bir yönetici aileden aldı, ama krallık 1026’da yeni yükselen bir krallık olan Tangut ile birleşti.
3. Uygurlar Karlukların Ülkesine Doğru Yola Çıkar
Göç edenlerden bazı ileri gelenler, belki de önceden şehir yaşamına alışıktı. Ama göç edenlerin çoğunluğu şehirlere yerleşmeye veya göçebe hayattan vaz geçip köylü olmaya pek de istekli değillerdi. Bir çok göçebe Tianshan Dağı civarında veya onun kuzey eteklerindeki bozkırlarda kaldılar. Bazıları Karluklar tarafından kontrol edilen Semirechye bölgesine gitmiş olabilirler. Çin’de Tang hanedanlığı zamanla güç kaybetti. Tang hanedanlığını takip eden 5 hanedanlık (907-960) boyunca batı bölgeleri hakkında çok az kayıt vardı. Sadece Liao (90-1125) ve Sung hanedanlığı (960-1279) tarihlerinin bölünmüş kayıtları mevcuttur. Uygur Kocho (860-1284) Krallığı ile ilgili bir tarihi gerçek, kralın Barchuk Art Tegin çok ani bir şekilde 1209’da Moğolistan’daki Cengiz Kağan’a boyun eğmeyi kabul edene kadar açıklanamadı. En azından daha önceki kayıtlarda “İdi Kut” unvanını bulmak çok zor. Bununla birlikte, Arslan Han, “Arslan Uygurlar,” veya “Uygurlar Arslan” gibi sıfatlar ve totemler Liao ve Sung tarihlerinde bulunabilir. Bunlar krallığın varlığını ima eder. Ama Cengiz Han’ın hakimiyetini kabul eden Arslan Han Semirechye bölgesindeki Karluklardandı. (Yuan-shi (Moğol-Yuan Yıllıkları), cilt 1, bölüm 7, s. 128; Juvaini, 1958, s. 74-77.) Bu nedenle Uygurlardan bir krallığın sıfat olarak idik-kut”, Karluklardan yöneticilerin ise “arslan” unvanını aldıkları düşünülebilir. Bununla birlikte, “arslan” unvanına sahip bir kişinin Karluklardan olup olmadığına dair soru ortaya çıkar. Aşağıda tarışacağım konu da bu.
Karahanlıların Kökeni
İslam Ansiklopedisi’nde Karahanlıların orijini ile ilgili olarak yedi ana hipotez ileri sürülür. Cilt 6,/İstanbul 1950, s. 252a). Bunlar Uygurlar, Türkmenler, Yağmalar, Karluklar, Karluk-Yağmalar, Çigiller, ve Türkler (Gök Türkler) dir. Pritsak (1951) Karlukları ele aldı çünkü son 5 tez onlarla ilgilidir ve Pritsak bu tezleri daha detaylı olarak inceledi. Pritsak ilk olarak al-Dja iz, Ibn al-Faqıh, Mas’udi, ve Gardizi gibi Müslüman yazarların yazdıklarına dayanarak açıklamalarda bulundu. Pritsak içlerinden en çok Gardizi’nin ifadesine önem verdi çünkü; Gardizi Ahl Türkistan halkı arasında hakimiyetin Khaqaniyan (~Uygur hanı)’dan Khallukh (~Karluk Yabgu)’ya geçmesine sebep olan bir çok gelişmenin olduğunu yazar.
İkinci olarak, yazar Kaşgar’ın Satuk Buğra’nın İslamı kabulü hakkında ünlü hikayesi ile ilgili bazı tarihi gerçekleri kabul etmiştir. Harun’un 922’de ve Ali’nin 998’de öldüğü (her ikisi de Satuk’un torunları) gerçeği göz önüne alınırsa, İslamiyeti kabul ancak 10. yüzyılın ikinci yarısında yavaş yavaş olmuştur.
Üçüncü olarak, resmi unvanlar konusunda ise: Arslan Han ve Bugra Han (ikili yönetimin parçaları) kabileler arasında kullanılan “totem veya sıfat” resmi bir unvan olarak kabul edildi. Arslan, Çigil’in, buğra ise Yağmanın bir totemi idi. Öyle gözüküyor ki, bu kabileler esas olarak yaşadıkları yerlere veya bölgelerinde üslenen orduya göre yönetildiler. Bu Arslan Han’ın Çigil kabilesini Buğra Han’ın ise Yağma kabilesini yönettiği anlamına gelir. Bir bütün olarak, ikisi içinde esas rolü Arslan Han oynamakta idi. Hem Arslan Han hem Buğra Han’ın Karluklardan olduğu düşünüldü.
Pritsak’ın sunumundan sonra, bir çok araştırmacı esas olarak onun görüşlerini destekledi ama onun karşıtı görüşler de vardı. Örneğin, Abe (1955) “Batı Uygurlarının Tarihi Üzerine Araştırma”sında, (s. 388-446) Karahanlıların kökeni olarak Uygur Türkleri üzerinde ısrar etti. Teorisini aşağıdaki üç esas üzerine oturttu:
(1) Juvaini’nin “Buqu Han Efsanesi” (s. 53-61) Uygur İmparatorluğu kağanının genellikle Qutlugh Sangun (795-808) olarak çağrıldığı gerçeğine dayanmıştır. Bu kağan orijin olarak Uygur (Yaghlakar) lardan değildi. Ataları göç ettiler ve Batı Uygurlar Devleti (=Uygur Tianshan Krallığı veya daha sonra çağrıldığı üzere Kocho)’ni kurdular. (2) Bütün 10. yüzyıl boyunca bölgenin çoğu Balasagun da dahil olmak üzere Karahanlıların ülkesine eşit başkentleri Beşbalık olan Batı Uygurları bölgesi ile birleşti. (3) Karlukların en azından 10. yüzyılın sonlarında güç kazandığını gösteren hiç bir tarihi gerçeklik yoktur.
Abe Liao-shi’deki vergi kayıtlarına dayanarak (cf. Hamilton, 1986, s. xvi-xvii), “Arslan Uygurların” veya “Uygur Araslanların” gerçekte Uygurlardan alındığını düşünür. Onlar 10. yüzyılın sonuna kadar Beşbalık’tan Balasagun’a kadar bütün Tianshan bölgesini kontrol ettiler. Bununla birlikte, Pritsak “Arslan”ın Uygurlardan değil Karluklardan olabileceğini ileri sürdü. Böylece Arslan Devleti’nin Karlukların mı, Uygurların mı olduğu konusunda Abe ve Pritsak birbirinden ayrılır.
Sung’un elçisi Wang Yande Kral Arslan Han’ın amcası olan Ata Ögü’yle 982’de Gaochang’da buluştu. Sonra Tianshan’ın zirvesi Jinglin’i geçerek Beiting’de (Beş- balık’ta) Kral Arslan Han’la buluştu. Diğer taraftan, Wang Yande kralın ülkesini şu şekilde tanımlamıştır:
Kralın otoritesi altında aralarında Güney Türkleri, Kuzey Türkleri, Çigiller, Yağmalar, Karluklar, Kırgızlar, Barmanlar, Getae ve Ürünglerin de bulunduğu bir çok farklı kabileler vardı. (Sung-shi, cilt 40, bölüm 490, s. 14112-14113).
“Karluk-Karahanlı Hanlığı Türk İmparatorluk geleneğinde görülen ikili yönetimi kurdu. Doğu (merkez, en yüksek) kağan Arslan Kağan unvanını aldı (arslan=lion=Çiğil’in unvanı) ve ülkenin batısındaki yardımcısı ise Buğra Kağan (buğra “erkek deve”=Yağma’nın totemi) olarak çağrıldı.”
Bu arada Pritsak’ın çalışmalarını esas alarak, Peter B. Golden aşağıdakileri yazdı (1990, s. 356)
10. yüzyılda, birleşik güçlerin, Arslan ve Buğra Hanların ülkesi Tianshan’ın batı ve ortası ile Doğu Türkistan’ın kuzeybatı bölgesini kapsamakta idi. Operasyonlarının baş üssü Çu vadisindeki Balasagun idi. Ve ayrıca, doğu Tianshan dağlarının batısındaki Beşbalık ve Kocho gibi bölgeler aynı dönemde Arslan Han’ın kontrolü altında idi. Kara gibi resmi bir unvanın ya da sıfatın aynı isimdeki üst düzeydeki yöneticileri ayırmak için yaratılmış olabileceğini düşünmek çok doğal. Karahanlı ifadesinin kendi içinde sahte olmadığı düşünülür. (cf. Pritsak, 1953, s. 18: Golden, 1990, s. 354).
İslam Ansiklopedisi’nin Yeni Baskı IV (s. 572b), Pritsak’ın görüşüne dayanarak (1955, s. 239-263), Kara Han’ın “kara”sını “güçlü” olarak tanımlar, ama Doerfer bunun temelsiz olduğunu söyleyerek reddetmiştir. Unvanın gerçek anlamının ne olduğunu tahmin etmek oldukça güç. Kara Kitaylar muhtemel bir örnek. Çin’de Kara Kitaylar Batı Liao olarak isimlendirilmiştir. Liao, Kitaylar tarafından kurulan imparatorluğun ismidir. Bu devlet Jurchenlerin Jin Devleti tarafından yıkıldı ise de, Yelü Dashi (krallık ailesinin bir üyesi), düşmanlardan kaçıp batıya gitti ve Balasagun (kuzordu)’da Karahanlıların yerini alan bir devlet kurdu. Bu devlet Çince ismi ile Batı Liao, İslam kaynaklarında ise Kara Kitaylardır. Bu tarihi gerçek Karahanlılara da uygulanabilir. Bu Karahanlıların yöneten aileden sonra bağımsız olduğu, sonra da kendisinin devletini kurduğu anlamına gelir. Karahanlılar Khatan’ı fethettikten sonra, onun kralı Sung-shi’de Kara Han-Wang olarak anıldı (1009, 1063), ve editör Kara Hanın belki kağanın bozulmuş bir şekli olabileceğini belirtti (Sung-shi, cilt 40, bölüm 490, s. 14107-14108). Bu açıkca Kara Han’ı ima eder, ve habercinin sözleri de bu şekilde anlaşılmalıdır.
Çok açıktır ki, Karahanlı hiyerarşisinde resmi unvanlar Han ve İlig idi ve ayrıca Han ve ilig aynı şekilde Uygur yöneticilerinin de resmi unvanları idi. Örneğin, (Kocho’da bulunan 11. yüzyılın ilk dönemine ait) ağaç yazıtlarda (1) Köl Bilga T(a)ngri ilig (deniz kadar hikmet sahibi semavi kral) (2) Alp arslan qutluE Köl Bilga Tangri Xan (bir cesur arslan, derya kadar hikmet sahibi kutsanmış han (Moriyasu, 1991, s. 183-185; Cf. Hamilton, 1968, s. xvi-xviii) yazılıdır.
Kocho Uygur Krallığı’nın Kökeni
1209’da Cengiz Kağan’ın kontrolü altına giren Uygur Krallığı’nın kökeni konusunda Buqu Han’ın çok iyi bilinen bir destanı vardır. Kısaca söylemek gerekirse, metin aşağıdaki gibi devam eder:
“Göklerden Tughla ile Selenge nehirleri arasında bir ağaca ışık indi ve ağacın içinde veya ağaçların arasında bir şişkinlik oluşturdu. Şişkinlik veya höyük hamile bir kadın gibi büyüdü ve ağaç beş bebek doğurdu. Buqu (<Boquq) Han, beş çocuğun en genci, kral oldu. Ondan türeyenler göç etti ve daha sonra büyüyüp gelişecekleri Kocho ve Beşbalık’a yerleşti. Uygurların bu kralı idi-kut (<iduq-qut/iduk-kut) olarak anıldı”. Efsane, kralın en son sığındığı yer olan Çin’deki Gansu’nun Yongchang- fu’daki bir mezar kitabesine yazıldı (Yuanwenlei, I, ed. Su Tianjue, Shangwuyin shuguan, Beijing, 1936, bölüm 26, s. 325-326). Bir diğeri Juvani’nin Dünya Fatihinin Tarihi (1260) adlı eserinde görüldü (s. 55-61). Dahası, bir üçüncüsü de Tugu{eva (1996, s. 353-359. Cf. Oda, 1998, s. 57-67) tarafından eski Uygurda bir el yazmasının parçasındadır. Efsane ile ilgili bir tarihi gerçek Uygur İmparatorluğu’nda gerçekleşen başarıları açıklar. Abe’nin eserine göre (s. 169-230, cf. Hamilton, 1986, s. xv), yukarıda adı geçen efsane, Uygur İmparatorluğu’nun yedinci kağanının Uygurların Yaghlakar kolundan değil, Adiz kabilesinden olduğu gerçeğine dayanır. İdik-kut unvanı Beşbalık bölgesindeki (Bilge Kağan’ın Orhun yazıtları, E.25) Basmil kabilesi içindi. Ama bu unvan yedinci kağanın torunları Cengiz Kağan’a teslim olduğu zaman onlar tarafından kullanılmıştır. Çünkü o dönemde onlar sadece Beşbalık ve Kocho bölgesinin lordları idi.
Peki İdi-kut’un atalarının Karakitaylara ya da Cengiz Kağan’a teslim olmadan önce ne olduğunu gösteren güvenilir bir kaynak var mı? Diğer bir ifade ile, başta bahsedilen Arslan hanların gerçekten idi-kut’un ataları ile bağlantısı olup olmadığı tartışılması gereken bir konu. Dunhuang’da ve Turfan’da ortaya çıkarılan eski belgeleri inceleyen araştırmacılar Arslan hanların kesinlikle Uygurlarla bağlantılı olduğunu düşünür. Hint astronomisinin yardımı ile tarihi belirlemeye çalışan Moriyasu (1991, s. 149-151) Turfan havzasında bulunan el yazmalarında veya tahta yazıtlarda geçen kral isimlerinin 10-11. yüzyıllara ait olduğunu teyit eder. Örneğin, qaEan (dördüncü aslan, akıllı kral) Sung elçisi ile buluşan Arslan Han olabilir. Üstelik, Sung hanedanlığına elçi giden Kral Arslan belki de Köl Bilge Tangrı Han idi. Ayrıca onlar “Uygur Arslanları” veya “Arslan Uygurlar” ile aynı kişiler olmalı. Bu arada, Çince unvandaki (Sung-huiyao ji-gao, bölüm 197, IV 15a, s. 7721. Ed. Yang Ji aluo, Zhongguo xueshu mingzhao, Shijie shuju Press, Taipei 1971) zhihai (giles 1784, 3767: “derya kadar hikmet sahibi) Köl Bilge’ye karşılık gelir. Bu unvan Pritsak’ın belirttiği Karahanlıların atası Bilge KWR (=Kül/Köl) Qadir Han’a (Pritsak, 1953, s. 24) verilen yaygın bir unvan olabilir.
Sonsöz: Son Ek dan-den-Din’e Değişiklik
DAn’den (-dan/-dön) Dln’e (-dın/din) geçiş 10. yüzyıl hakkındaki Dunhuang el yazmalarında görülebilir -DAn genellikle Osmanlıca gibi Batı diyalektlerinin DIn, ise Uygurca gibi doğu diyalektlerinin ablatifidir. Ama tabloda gösterildiği gibi, Dunhuang mağarasındaki Türkçe dokümanlarda her ikisi de kullanılmıştır (No.17). Üstelik, bu belgeleri inceleyen araştırmacı Hamilton belgelerdeki bazı kelimelerin Karahanlılar ve Osmanlı İmparatorluğu döneminde popüler olduğunu yazar. Yazar yavri (7,1.19: <faible>), ayran (14, 11.17, 21: <petit-lait>) gibi kelimelere işaret eder ve böylece diyalektlerle ilgili çok değerli bir bilgi verir (Hamilton, 1986, s. 181). DAn sonekine sahip diyalektlerin Batı Türklerindeki kelimelerden türediğini varsayarsak, 10. yüzyıldaki Dunhuang mağarasının duvarındaki metinler delil olarak sunulabilir. Öte yandan, Doerfer ablatif DIn’in çok eski dönemlerde, Uygurların 9. yüzyıldaki göçü döneminde kullanıldığını söyler (1993, s. 226). 840 yılı ve Uygurların batıya göçlerinin Din sonekli diyalektlerin Karahanlıların ülkesine yayılmasını sağlayan dönemden sonra geldiği söylenebilir. Ve ayrıca, Oğuz-Türkmenlerinin göçü DAn son ekli diyalektlerin Anadolu ve Türkiye’de yayılmasını sağladı. Bu hem Batı Uygurların hem Karahanlıların diyalektler bağlamında 10. Yüzyıldan 11. yüzyıla geçiş döneminde olduğunu ima eder. 10. yüzyıla ait Dunguang mağarasında bulunan metinlerde kullanılan DAn ve Din sonekleri ve Ma’mud al-Kaşgari’de eksik olarak kullanılan sesli harfler el yazmalarındaki dikkatsizlikten diye düşünülmemelidir. Uygurların sadece Pamir dağlarını geçip batıya göçmüş olabileceğini düşünmek oldukça doğal.
DAn’in ablatif hali daha çok 11. yüzyılın ilk dönemlerinde Dunhuang duvar metinleri de dahil olmak üzere eski metinlerde görülür. Ve hem DAn hem Din’in ablatif hallerini mağaradaki metinlerde görmek mümkün. Sonra, Din’in ablatif hali daha sonraki 13. ve 14. yüzyıllardaki metinlerde kullanılan tek ablatif hal oldu. Örneğin, “im sam” <medicine-ilaç> sadece yukarıda bahsedilen belgede görülür, aynı türde bir çok el yazması bulunmasına rağmen, Ma’mud al-Kashgari ve Osmanlı Türkçesinde (am sam/em sem) (al-Ka{Eari, 513, s. 229; Tarama Sözlüğü III, Ankara 1967, s. 1455-1457,) Or. 8212 (104) teyit edilir. Onun değişik şekilleri (amçi/am2ü <physician>-Doktor-) daha sonraki dönemlere ait diğer el yazmalarında kullanılır (Oda, 2000, s. 154).
Hem DAn hem Din’in ablatif hallerinin kullanıldığı mektuplardaki standart açılış veya başlangıç bölümlerinde “Y (a) irdin iraq yirdan yauq könglin” ([Sayın Bay/Dear Sir] , ben Yajir’den çok uzaktan, uzaklardaki bir ülkeden, sevecen ve arkadaşça ve sevgi dolu bir kalpten” gibi bir cümle vardır (Hamilton, 1986, s. 109-110). Belki, “iraq yirdan/ıraq yirdin” veya “iraqtan/iraqtin” in her ikisinin de kullanılması eskiden kullanılan geleneksel bir ifadenin kalıplaşmış şekli olarak değişmeden aynı kaldığını ima ederken, “Y (a) irdin” geçici bir ifade olarak Din anlamına gelir. Yukarıda bahsedilen gerçeği -DAn ekinin yerini- Din ekinin aldığını teyit etmek için kullanmak istiyorum.
Sonuç olarak, en eski “Uygur” belgeleri veya el yazmaları daha sonra, kabaca tahmin edersek, Batı Türklerinin bölgesinde kullanılan Türkiye’deki Osmanlıca diyalektine yayılan bir dile dayanmıştır. Ve Uygurlar göç ederken, Uygur diyalektleri, diğer bir ifade ile, doğu diyalektleri Karahanlıların bölgesine kadar yayılmıştır.
Toyohashı Sozo Üniversitesi / Japonya
Alıntı Kaynağı: Türkler, Cilt: 2 Sayfa: 255-259