Türk Tarihi ve Kültür Araştırmaları

Cumhuriyet Döneminde Örgün Eğitim Kurumlarındaki Din Eğitimi

0 17.802

Prof. Dr. M. Şevki AYDIN

Bu yazının başlığı oldukça geniş bir alanı söz konusu etmektedir. “Cumhuriyet Dönemi” denince, 1924’ten günümüze kadarki zaman dilimi anlaşılmaktadır. Cumhuriyet dönemi eğitimini, 3 Mart 1924’te çıkarılmış olan Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile başlatıyoruz. Zira, Yücel’in ifadesiyle, “Cumhuriyet maarifinin inkilap safhası bu prensibin ilanıyla başlamıştır.”[1] Bu durum, din eğitimi için de geçerlidir.

Başlıktaki “örgün eğitim kurumlarındaki din eğitimi” ifadesi ise, ilköğretimden yüksek öğretime kadar bütün örgün eğitim kurumlarında yürütülen din eğitimi faaliyetlerini kapsamaktadır. Burada yaygın din eğitimi faaliyetlerine yer verilmemesine rağmen konu, bu makalenin sınırlarını alabildiğine zorlayacak kadar geniştir. Onun için, ister istemez burada, belirtilen sınırları içinde konunun bir genel panoraması ortaya konacaktır.

Cumhuriyet Döneminde Din Eğitimi

Din eğitimini bilimselleştirme çabaları, Türkiye’de 20. Yüzyılın ikinci yarısında başlamıştır. Yani, Batı’dan neredeyse bir asır sonra. Bununla birlikte din eğitiminin teorisini oluşturup geliştirmeye yönelik bilimsel araştırmaların ancak yirmi yıllık bir geçmişi olduğu söylenebilir. Bunun en önemli sebepleri arasında, genelde bilim adamlarının, özelde ise eğitim bilimleriyle uğraşanların dinle, eğitimin din boyutuyla ilgilenmemiş, onu adeta dışlamış olmaları zikredilebilir.

Din eğitimi meselesinin bilimsel düzlemde ele alınmaması, onun politik meta olarak görülmesine, politikacılar arasında polemik konusuna dönüştürülmesine yol açmıştır. Okullardaki din öğretiminin meşruiyyetinin hâlâ tartışılıyor olması, bunun en bariz göstergesi olsa gerektir. Bundan dolayı, Cumhuriyet dönemi din eğitimi uygulamaları, belli bir standarda kavuşturulamamış, zaman içinde hakim politik tutumlara göre farklı nitelikler kazanmıştır. Bu özelliği nedeniyle Cumhuriyet dönemi din eğitimi uygulamaları, bu makalede birbirinden farklı özellikler taşıyan üç ana döneme ayrılarak ele alınacaktır.

A. 1924-1948 Dönemi

Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile başlayan bu dönem, birbirinin zıddı iki farklı din eğitimi anlayışına sahne olmuştur. Başlangıçta, bu kanunun ruhuna uygun bir yaklaşım söz konusu iken, daha sonra bundan adım adım uzaklaşma ve tamamen o anlayışı terk etme vardır:

  1. Tevhid-i Tedrisat Kanunu’na Göre Yapılan Düzenleme

Tevhid-i Tedrisat Kanunu, yeni devletin eğitim sisteminin yeniden yapılandırılması için radikal bir girişimdir. Bu yapı içinde din eğitim-öğretimi ihmal edilmemiş, eğitim sisteminin bütünlüğü içinde onun yerini ve nasıl uygulanacağını bu kanun yeni anlayışla belirlemiştir. Bu kanunun 4. Maddesi şudur: “Maarif Vekaleti, yüksek diniyyat mütehassısları yetiştirmek üzere Darulfünun’da bir ilahiyat fakültesi tesis ve imamet, hitabet gibi hidemat-ı diniyyenin ifası vazifesiyle mükellef memurların yetişmesi için de ayrı mektepler küşad edecektir.”

Bu madde hem ortaöğretim (ilköğretim ikinci kademe ve lise) hem de yüksek öğretim düzeyinde mesleki din eğitim-öğretiminin yürütülmesinin açıkça ve doğrudan dayanağıdır. Nitekim bu kanun yürürlüğe girer girmez, hemen 29 İmam-Hatip Mektebi ve İstanbul Darulfünun’da İlahiyat Fakültesi açılıverdi.

Tevhid-i Tedrisat Kanunu, sadece mesleki din eğitimin değil bu okulların dışındaki ilk ve orta dereceli okullarda din derslerine yer verilmesinin de yasal dayanağıdır/güvencesidir. Çünkü, bu kanun yürürlüğe girdiğinde her tür ilk ve orta dereceli okulların, ilköğretime öğretmen yetiştiren kurumların müfredat programlarında Din Bilgisi dersi yer almaktaydı.[2] Bu fiili durumla ilgili hiçbir maddenin Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nda yer almaması, kanun koyucunun bu uygulamayı onayladığını, aynen kabullendiğini göstermektedir. Şayet bu uygulamalar benimsenmeseydi, kanunda mutlaka bu konuyla ilgili bir veya birkaç maddeye de yer verilirdi. Nitekim bu kanunun arefesinde, yeni devletin eğitiminin niteliklerini belirleme çabaları sürerken, devletin okullarında dinin öğretilemeyeceği fikri savunulmuştur. Mesela, dönemin rektörü olan ve görüşlerine Atatürk’ün çok değer verdiği İsmail Hakkı Baltacıoğlu, Şubat-1924’te Atatürk’e şunları söylüyor: ”Din içtimai bir müessesedir. Realitede yaşamaktadır. Fakat devlet onu mekteplerinde öğretmeye mecbur değildir. Devlet terbiyesinin karakteri ancak milli olabilir. İnkilap Maarif müesseselerini laikleştirmelidir.”[3] Bu görüşü Atatürk’ün benimsemediğinin en açık delili, bu konuşmadan bir kaç hafta sonra vaz edilen bu temel kanundur.

Tevhid-i Tedrisat Kanunu’ndan din adına endişe edenler vardı. Devrin Başbakanı İsmet İnönü, bu kimselere cevap olarak yaptığı konuşmada şu değerlendirmeye yer vermektedir:

“Yaptığımız işi dine münafi (zıt) görmek, yapılan işi görmemektir. Biz şu kanaatteyiz ki, azimle, muvaffakiyetle tuttuğumuz bu yolda yürüyelim; on sene sonra bütün dünya ve şimdi bize muarız olanlar, yahut tutuğumuz yoldan din namına endişe edenler göreceklerdir ki, müslümanlığın asıl temiz, en saf, en hakiki şekli bizde tecelli eylemiştir.”[4]

Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile oluşturulan eğitim sisteminde din eğitimi uygulamaları ana hatlarıyla şöyleydi: İlkokul programında “Kur’an-ı Kerim ve Din Dersleri” adıyla 2, 3, 4 ve 5. sınıflarda ikişer saat; ortaokul 2 ve 3. (bugünkü 7. ve 8.) sınıflarda “Din Bilgisi” adıyla birer saat din öğretimine yer verilmiştir.[5] Liselerin 1924’ten sonraki programlarında din öğretimine ilişkin ders bulunmamaktadır.[6] İlkokula dayalı dört yıllık İmam-Hatip Mektebi 29 ilde açıldı. Buralarda, din hizmetlerini yerine getirecek memurlar yetiştirilecekti. Yüksek din uzmanları yetiştirmek için de, İstanbul Üniversitesi’ne (Darulfünun) bağlı bir İlahiyat Fakültesi açıldı. Bu Fakültenin, hocaları uluslararası üne sahip oldukça iyi yetişmiş kimselerdi. Çıkardıkları dergilerdeki yazılar da onların bilimsel düzeylerinin yüksekliğini kanıtlamaktadır.[7]

Açıkça görülmektedir ki, Tevhid-i Tedrisat Kanunu, laiklik ve din adına endişe taşıyan kimilerinin iddia ettikleri gibi, din eğitim-öğretimini ortadan kaldırmak için çıkarılmış değildir. Aksine o, din eğitim- öğretimini genel eğitim sistemi içine yerleştirmek ve onunla bütünleştirmek amacını taşıyan bir kanundur.

  1. Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun Tatbikatı

Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile oluşturulan yapı, din eğitim-öğretimi açısından oldukça iyi bir başlangıçtı ve zamanla geliştirilmesi gerekirdi. Fakat, ileriki yıllarda bu yapıyı geliştirmek şöyle dursun, ondan adım adım uzaklaşıldığı görülmektedir.

Başlangıçta 29 tane olan İmam-Hatip Mektepleri giderek azalmış, 1928-30 yıllarında ikiye düşmüş ve 1930’da tamamen kapanmışlardır.

1927 yılında Orta mektep (İlköğretim İkinci kademe) programından, 1931’de öğretmen okullarının programından din dersi çıkarılmıştır.

Talim ve Terbiye Heyeti’nin 30.11.1929 tarihli kararıyla, ilkokullardaki Din Derslerinden öğrencilerin imtihana tabi tutulmayacakları belirtilmiş. 28.10.1930 tarihli M.E. Bakanlığı genelgesiyle de sadece ilkokul 5. sınıf öğrencilerinden isteyenlere Perşembe günleri öğleden sonra program dışı yarım saat bu dersin okutulacağı bildirilmiş ve o yıl hazırlanan programda din dersine yer verilmemiş, ama programa düşülen notta bu uygulamaya işaret edilmiştir.[8] Bu durum, yalnız şehir ilkokulları için söz konusudur ve bu okulların programından 1933’te din dersi tamamen çıkarılmıştır. Köy ilkokullarında ise 1927’de sadece üçüncü sınıfta Perşembe günleri öğleden sonra yarım saate indirilen din dersi 1939’da tamamen kaldırılmıştır.[9] Bütün bunlar, hiçbir mevzuat değişikliği yapılmaksızın gerçekleştirilmiştir.

Üniversite ile mevzuatça ve zihniyetçe bütünleşmiş olan İlahiyat Fakültesi ise 1933’te yapılan Üniversite reformuyla kapatıldı.[10]

Bu durumu aydınların çoğunluğu da tasvip etmiyor, laikliği savunan kişiler olarak buna itiraz ediyorlardı. Meclis gündemini bu meselelerin tartışmaları meşgul ediyordu. Bizzat Cumhuriyet Halk Partisi içindeki insanlar, bu uygulamaları, bu yaklaşımı benimsemediklerini açıklıyorlardı.[11]

Tek parti döneminin Milli Eğitim Bakanı Tahsin Banguoğlu da, bu dönemi tenkidi bir açıdan değerlendiriyordu.[12]

Ülkede, mevcut uygulamaların yanlışlığı ve Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun ruhuna dönme konusunda adeta bir ittifak oluştu ve yeniden din eğitim-öğretimine dönüş düzenlemeleri başladı.

B. 1948-1982 Dönemi

Bu dönem, orta ve yüksek mesleki din eğitimine ve okullarda din derslerine yeniden dönüş dönemidir. Ancak, Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile oluşturulan yapıda olduğu gibi din dersleri mecburi edilmemiş, ihtiyari kılınmıştır. Daha sonra programa konan Ahlak dersleri ise

mecburidir. Yeniden din eğitimine dönüş hareketi, on aylık İmam-Hatip kurslarının açılmasıyla başladı. Böylece, halkın çok acil din görevlisi ihtiyacını en asgari düzeyde ve hızla karşılamak hedefleniyordu. Bunu diğerleri izledi.

  1. İlkokulda (İlköğretim Birinci Kademe) Din Dersi

19 Şubat 1948’de ilkokulların 4. ve 5. sınıflarına yeniden Din Bilgisi dersleri konuldu; ama bu dersin fiilen okutulmasına 15 Şubat 1949’da başlandı. Bu ders, “program dışı ve ihtiyari” idi; çocuklarının bu derse “devam etmesini arzu eden ebeveyn bu hususu okul idarecilerine bildireceklerdi.” Bu dersin ihtiyari oluşu, hem öğrenci için hem de öğretmen için söz konusuydu. Bu dersten sınıf geçme yoktu.[13] 1950’de din dersi, yine ihtiyari olmak üzere programın içine alındı. Ayrıca seçme usulü de değiştirildi: “Çocuklarına din dersi aldırmak istemeyenler bu hususu sene başında yazılı olarak okul idaresine bildireceklerdir… Böyle beyanda bulunmayan kimselerin çocukları için imtihan ve dersler otomatik olarak mecburidir.”[14] Ancak, Beşinci Milli Eğitim Şurası’nda (5-14 Şubat 1953) “İhtiyari olan bu dersler için not takdiri lüzumlu görülmüş, fakat bunun sınıf geçmede müessir olmaması” kabul edilmiştir.[15]

Milli Eğitim Bakanlığı’nca hazırlanan istatistik, din derslerini Türk halkının çok olumlu karşıladığını ortaya koymaktadır: 1949-1950 öğretim yılında öğrencilerin %99’u, 1950-1951 öğretim yılında ise %3’ü din dersini seçip devam etmiştir. Devam etmeyenlerin yaklaşık beşte üçünü gayrimüslimler oluşturmaktadır. Din dersinin program dışı veya program içinde olması, durumu değiştirmemiştir. Bir yabancının yaptığı “Münevverler ve Din Dersleri” adlı alan araştırması da, laik bir öğretim ve eğitim sistemi içinde yetişmiş olan genç Türk aydınlarının büyük çoğunluğunun (%85), okullarda din dersleri verilmesini onayladıklarını ortaya çıkarmıştır.[16]

5-14 Şubat 1953’te toplanan Beşinci Milli Eğitim Şurası’nda İlkokullardaki din dersleri de değerlendirilmiş, bir takım kararlar alınmıştır.[17]

Bu Şura’da konuşulanlardan, programa konmasına rağmen bu dersi okutmayan öğretmenlerin olduğu anlaşılmaktadır.[18]

Esasen din dersini okutacak olan öğretmenler, eğitimlerinin hiç bir kademesinde din dersi okumadıklarından dolayı, bu dersi okutacak bilgi ve kültür birikimine zaten sahip değillerdi. Yeterli bir alan bilgisi ve özel öğretim bilgi ve becerisine sahip öğretmenleri bulunmayan bir dersin programda yer almasının ne anlamı olacağını düşünmek gerekir! Nitekim CHP milletvekili Nihat Erim, bu öğretmenlere din dersinin havale edilmesini, derme çatma bir çözüm olarak nitelendirmiştir.[19] Bu sınıf öğretmenlerinin alan bilgilerinin olmayışı veya ideolojik karşıtlıkları nedeniyle din dersine karşı takındıkları olumsuz tutumlar ve bunlardan halkın şikayetleri,[20] basında yer aldığı gibi T.B.M.M.’de de gündemi meşgul etmiştir.[21]

İlkokullardaki din dersi öğretmeni sorunu, 1960’lı yıllardan itibaren giderek kısmi düzelme göstermektedir. Ancak, bu sorun hala çözülmüş değildir; ciddiyetini korumaktadır.[22] Bu konuda ilk ciddi adım, 1997’de bazı İlahiyat Fakültelerinde İlköğretim D. K. ve A. Bilgisi Öğretmenliği Bölümü’nün açılmasıyla atıldı. Bunun ürünleri önümüzdeki yıldan itibaren alınmaya başlanacaktır. (Bu konuya ilerde temas edilecek)

1974-75 öğretim yılında ilkokul 4. ve 5. sınıflara haftada birer saat olmak üzere zorunlu Ahlak dersi kondu. Dokuzuncu Milli Eğitim Şurası’nda bu dersin, “ilkokullarda sınıf öğretmenlerince veya mümkün olduğu takdirde, okul yöneticileri tarafından” okutulacağı kararlaştırıldı.[23] Bu programda, “Din Bilgisi” dersi haftada bir saat ve ihtiyari olarak yerini aldı ve 1982 yılına kadar böyle devam etti.

  1. Öğretmen Yetiştiren Kurumlarda Din Dersi

İlkokullara yeniden Din dersi konulunca, bu dersleri okutacak öğretmen sorunu ortaya çıktı. Çünkü bu dersi okutacak olan sınıf öğretmenlerinin çoğunluğu, örgün eğitim kurumlarının hiçbirinde din dersi okumamışlardı. Tabibi ki bunlar, bilmediklerini öğretemezlerdi. Bu yüzden ilkokullara öğretmen yetiştiren kurumların programlarına din dersi koymak gerekti.

Kasım 1951’de İlköğretmen Okullarının 4. ve 5. (lise 1. ve 2.) sınıflarının programlarına haftada bir saatlik ihtiyari/isteğe bağlı Din Bilgisi dersi kondu.[24] Beşinci M.E. Şurası kararları gereği bu ders 1953 yılı programında zorunlu hale getirildi.[25] 1956 yılında ortaokullarla birlikte ilköğretmen okullarının orta 1. ve 2. sınıflarına haftada birer saatlik ihtiyari Din Bilgisi dersi kondu.[26] 1976 yılında da, ortaokul, lise ve dengi okullarla birlikte bu okulların son sınıflarına da bu ders yayıldı.[27]

1 974’te bu okullar öğretmen liselerine dönüştürüldü ve ilkokul öğretmeni yetiştirmek üzere iki yıllık Eğitim Enstitüsü açıldı. Bu okulların programının 2. sınıfın ikinci dönemine 1979 yılında iki saatlik Din Bilgisi Öğretimi adıyla bir ders kondu.[28] Adı, bir metot dersi olduğu izlenimini vermekle birlikte bu dersi okutacak eleman olmadığından, sıradan bir din dersi olarak algılanmak durumundaydı.

Öğretmen yetiştiren kurumların programlarına din dersleri konulunca yine bunları okutacak öğretmen yoktu. 1960 yıllardan itibaren, İlahiyat Fakültesi, Yüksek İslam Enstitüsü mezunları birer birer görev almaya başladıkça bu ihtiyaç giderilmeye çalışıldı.

  1. Ortaokulda (İlköğretim İkinci Kademe) Din Dersi

13.08.1956 tarihli Bakanlar Kurulu kararıyla, 1956-1957 öğretim yılı ortaokul programına yeniden 1. ve 2. Sınıflar için haftada birer saatlik Din Bilgisi dersi ihtiyari/isteğe bağlı olarak kondu. “Serbest çalışma” saatlerinden birer saati din dersine ayrılacaktı. Seçenler için devam mecburi ve sınıf geçmede etkili olacaktı. İhtiyarilik uygulaması ise şöyle belirlendi: Çocuklarına bu dersin okutulmasını istemeyenler, ders yılı başında yazı ile bunu okula bildireceklerdi.[29]

Bu karara rağmen din dersinin ihtiyariliğinin farklı uygulanışı, dönem sonuna kadar (1982) hep sürdü. Kimi idareciler, din dersini almak isteyenlerin dilekçe vermesini istedi, kimileri de aksini yaptı.[30] Hatta 1974 yılında toplanan Dokuzuncu M.E. Şurası’nda çocuğunun din dersi almasını isteyen velinin okul idaresine yazılı başvurusunu öngören karar alındı.[31]

1974-1975 öğretim yılından itibaren bu okulların her üç sınıfına haftada birer saatlik zorunlu Ahlak dersi kondu.[32] 1976’da ise bu okulların üçüncü sınıfına da bir saatlik ihtiyari din dersi yayıldı.[33]

Karara rağmen bazı okulların din dersini program dışında bir saatte okutmaya devam ettikleri görülmektedir.[34]

Bu okullardaki din dersinin de en temel sorunu öğretmen yokluğu idi. Bu dersin, öncelikle İlahiyat Fakültesi ve Yüksek İslam Enstitüsü mezunları tarafından okutulması istenmekte; bazı müdürler, müracaat etmelerine rağmen bunlara din dersini vermedikleri için Bakanlık genelgeyle uyarmaktadır.[35] Ne var ki, bunu gerçekleştirmek imkansızdı. Çünkü bu kurumlardan mezun olanların sayısı çok azdı ve bunlara Diyanet İşleri Başkanlığı’nın da ihtiyacı vardı. Kaldı ki, buralardan mezun olanların öğretmenlik formasyonları da yeterli değildi. Bu yüzden, ortaokullardaki din dersleri, 1970’li yıllara kadar ciddi bir öğretmen sorunuyla karşı karşıya kaldı. Bu yıllardan itibaren bu öğretmenlerin nicelik ve nitelikçe giderek daha yeterli konuma getirilmiş oldukları; ama istenen düzeye kavuşturulamadıkları söylenebilir.[36]

Ortaokulların programına konulan Ahlak derslerini, okul müdürlerinin görevlendirecekleri öğretmenler okutacaktı. Müdürler ise sırayla, Felsefe, İlköğretmen Okulu Meslek Dersleri, Sosyal Bilgiler, Din Bilgisi, Tarih, Türkçe, Edebiyat öğretmenlerine ve okul yöneticilerine öncelik vereceklerdi.[37] Bir yıl sonra bu değiştirildi: Ahlak dersini öncelikle İlahiyat Fakültesi, İslami İlimler Fakültesi ve Yüksek İslam Enstitüsü mezunu öğretmenler okutacak; bunlar bulunmadığı takdirde önceki kurala göre hareket edilecekti.[38]

  1. Lise ve Dengi Okullarda Din Dersi

Milli Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Kurulu’nun 21.09. 1967 gün ve 343 sayılı kararı gereğince, 1967-1968 öğretim yılı lise ve dengi okulların 1. ve 2. sınıflarına haftada birer saatlik ihtiyari/isteğe bağlı Din Bilgisi dersi kondu. Seçenler için devam mecburi ve sınıf geçmede etkili idi. Bu karara göre, din dersi “normal ders saatleri dışında” okutulacaktı.[39] Ancak, bir yıl sonra alınan bir kararla bu ders program içine alındı.[40] Ne var ki, Bakanlığın belli aralıklarla uyarıcı kararlar yayınlamasına rağmen uygulamada her iki tarzın da devam edip gittiği görülmektedir.[41]

18 Haziran 1969 tarihli genelge ile de, çocuklarına Din Bilgisi dersi aldırmak isteyen velilerin ders yılı başında okul idaresine yazılı başvuruda bulunmaları ve bir ay içinde isterlerse bundan vazgeçebilecekleri bildirildi.[42]

1976-1977 öğretim yılında ise bu okulların 3. sınıflarına da bu dersi teşmil edildi[43] ve 1974-1975 öğretim yılından itibaren de her üç sınıfın programına haftada birer saatlik zorunlu Ahlak dersi kondu.[44]

Lise ve dengi okullardaki din dersinin de en önemli sorunu, nicelik ve nitelikçe yeterli öğretmene sahip olamamaktı. Ortaokuldaki Din Bilgisi öğretmenleri hakkında söylenenler, aynen bunlar için de söz konusuydu. Çünkü aynı öğretmenlerin okutması öngörülmekteydi. Ahlak derslerini de, ortaokulda okutacak olan öğretmenler okutacaklardı.[45]

  1. Mesleki Din Eğitimi

Bu dönemdeki mesleki din eğitimi, Tevhid-i Tedrisat kanunu ile oluşan yapıda olduğu gibi, orta ve yüksek olmak üzere iki derecelidir.

A. Ortaöğretim Düzeyinde Mesleki Din Eğitimi: İmam-Hatip Okulları / Liseleri

Ülkenin acil din görevlisi ihtiyacını karşılamak amacıyla on ilde açılan İmam-Hatip Kursları başarılı olamadılar ve 1951-1952 öğretim yılında ilkokula dayalı dört yıllık İmam-Hatip Okulu’na yedi ilde dönüştürüldüler.[46] Bu okullar, ilk mezunlarını verecekleri öğretim yılında (1954-1955) üç yıl süreli ikinci devresi (lise) açıldı. Böylece, 4+3=7 yıllık bir mesleki ortaöğretim kurumuna dönüştürüldü. Bu yapı, 1970-1971 öğretim yılı sonuna kadar sürdü. 1971-1972 öğretim yılında, kuruluş ve program bakımından köklü bir değişiklik yapılarak İmam-Hatip Okulu, ortaokula (temel eğitimin ikinci kademesine) dayalı dört yıllık İmam-Hatip Lisesi’ne dönüştürüldü. Böylece bu okulların ortaokul kısmı kapanmış oldu. 1974-1975 öğretim yılında ise bu İmam-Hatip Liselerinin bünyesindeki ortaokul programına, diğerlerinde olmayan Arapça (haftada 3 saat) ve Kur’an-ı Kerim (haftada 5 saat) dersleri konuldu. Bununla İmam-Hatip Liseleri, kendi bünyelerinde biraz meslek dersi takviyeli ortaokullara dayalı meslek liseleri durumuna getirilmiş oldu. Bu Liselerin programının yaklaşık %40’ını meslek dersleri oluşturmaktadır.

Milli Eğitim Bakanı Tevfik İleri’nin ifadesiyle, İ. H. Okulları, “Türk Milletine hitap edecek olgun, kültürlü hatip ve imamların yetişmesi”ne kaynaklık edeceklerdi.[47] 1958’de kurulan Türkiye Eğitim Milli Komisyonu ise, bu konuda şu tespiti yapmaktadır: “İslam tarihi boyunca din adamı, medreseden yetişmiştir. Medresenin kaldırılması ile dini hayat, bu müesseseden yetişen eski nesiller tarafından bir müddet yürütülmüş ise de, son zamanlarda bu nesil de tükenmeye yüz tuttuğundan, hasıl olan boşluğu hiçbir menşei olmayan, gelişigüzel yetişmiş, eskisinden daha cahil bir zümre doldurmaya başlamıştır. Bu durum, din adamı yetiştirme ihtiyacını doğurduğundan İmam-Hatip Okulları açılmıştır.”[48] 14.06.1973 tarih ve 1739 sayılı ve değişik 16.06.1983 tarih ve 2842 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu’nun 32. maddesinde ise bu kurumlar şöyle tanımlanmaktadır: “İmam-Hatip Liseleri imamlık, hatiplik ve Kur’an Kursu öğreticiliği gibi dini hizmetlerin yerine getirilmesi ile görevli elemanları yetiştirmek üzere Milli Eğitim Bakanlığı’nca açılan ortaöğretim sistemi içinde, hem mesleğe, hem yükseköğrenime hazırlayıcı programlar uygulayan öğretim kurumlarıdır”

Bu amaçlarla açılan İ. H. Okullarına meslek dersleri öğretmeni bulunamıyordu. Pedagojik formasyon şöyle dursun, az çok dini bilgisi olanları bu kurumlarda meslek dersleri öğretmeni etmekten başka çare yoktu. Neticede bu kadrolara, çoğu ancak ilkokul mezunu olan cami imamları ve vaizler atandılar. Bunların dini bilgileri de oldukça yetersizdi; çünkü bunlar da dini eğitim görememiş, şuradan buradan bir şeyler öğrenmiş kişilerdi. Bu durum, bizzat resmi belgelerde yetkili kişilerce dile getirildiği gibi,[49] sivil toplum örgütleri, bu okulları destekleyen kişi ve kuruluşlarca da belirtilmektedir.[50] İmam- Hatip Okullarına halkın ilgisi çok büyük oldu; her ilde açma çabaları vardı. Öğretmen bulamama, bu okulların sayılarını artırmanın önündeki en büyük engeldi.[51]

İmam-Hatip Okullarının meslek dersleri öğretmeni sorunu, İlahiyat Fakültesi ve Yüksek İslam Enstitüsü mezunlarının çoğalmasıyla giderek çözüm yoluna girmeğe başladı. Bunun için de 1970’li yılları beklemek gerekti. Zamanla iyi gelişmeler kaydedilmekle birlikte, bu dönemin sonuna (1980) gelindiğinde de nicelik ve nitelikçe öğretmen sorunu varlığını sürdürüyordu. Bu okulların eğitim- öğretiminin kalitesi üzerinde düşünürken sorunun bu boyutu öncelikle gözetilmelidir.[52]

İmam-Hatip Liselerinin sayısı hızla arttı ve 1980 yılında toplam sayı, 374 olmuştu.[53]

B. Yüksek Öğretimde Mesleki Din Eğitimi

B.1. Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi

Meclis’te, basın yayın organlarında, çeşitli mahfillerde yıllarca süren tartışmalar sonunda yeniden örgün eğitim kurumlarında din eğitimine yer verilmesi fikri benimsenmiş ve dini tamamen bilimsel esaslara göre incelemenin zarureti iyice anlaşılmıştır. Toplumsal rahatsızlıklar, dini, cehaletin eline terketmenin ne kadar tehlikeli olduğunu açığa çıkarmıştı. Artık, dinin akademik platformda ele alınıp incelenmesi, dini iyi bilen insanların yetiştirilmesi ve bu yolla toplumun din konusunda aydınlatılması gerektiği, küçük bir azınlık hesaba katılmazsa, hemen hemen herkesçe kabullenilmişti. İşte bu ortamda, Tevhid-i Tedrisat ruhuna dönme ve bu bağlamda, üniversite içinde yeniden bir İlahiyat Fakültesi açma fikri ortaya atıldı. Hükümetin talebi üzerine konuyu inceleyen Ankara Üniversitesi Senatosu, 7 Ocak 1949 tarihli toplantısında İlahiyat Fakültesi açma kararını aldı ve kuruluş çalışmalarını başlattı. Meclis’te görüşülen 5424 sayılı kanun 4 Haziran 1949 günkü oturumda kabul edildi[54] ve İlahiyat Fakültesi 1949-1950 öğretim yılında, 21 Kasım’da 85 öğrenciyle öğretime başladı. Öğretim süresi dört yıldı.[55]

Bu fakültenin açılmasına ilişkin kanun tasarısının gerekçesinde şu ifadeler yer almaktadır: “Din meselelerinin sağlam ve ilmi esaslara göre incelenmesini mümkün kılmak, mesleki ilgisi kuvvetli ve düşüncesinde ihatalı din adamalarının yetişebilmesi için lüzumlu şartları sağlamak maksadıyla memleketimizde de garptaki örneklerine benzer bir İlahiyat Fakültesinin kurulması…”[56]

Dönemin Milli Eğitim Bakanı Tahsin Banguoğlu ise şunları söylüyor: “İlahiyat Fakültesi müsbet bir ilmi camia içerisinde kurulacak ve bazı irticai hareketlere cesaret vermek şöyle dursun, onları menetmek, onları selbetmek ve onları yok etmek fonksiyonunu icra edecektir. İlahiyat başlı başına bir disiplindir. Esas dini bilgiler olacaktır.”[57]

Mecliste bir konuşma yapan İsmail Hakkı Baltacıoğlu, bu fakültenin programında “İslami bilgilerin esas, sosyolojik bilgilerin yardımcı” olacağını dile getirmişti.[58] Kuruluş amacı da bunu gerektiriyordu. Ama hazırlanan program, bu amaçların gerçekleşmesine katkıda bulunacak özelliklere pek sahip olmadığı gibi pedagojik formasyon dersleri de yoktu.[59]

Bundan daha önemli sorun ise, öğretim elemanı bulamamaktı. Programda yer alması gereken bir takım derslerin bulunmaması, belki de bundandı. Programdaki bazı dersler, öğretim elemanı olmadığından, Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’nde okutuldu.[60] İlahiyat Fakültesi, “yerli öğretim kadrosuyla tam öğretim faaliyetine geçebilmesi için yirmi yıla yakın bir zaman beklendi.”[61]

İlahiyat Fakültesi’nin 23 yılı, köklü bir değişiklik içirmeyen program denemeleri ile geçti. 1972-1973 öğretim yılında öğrenim süresi beş yıla çıkarıldı ve geçmiştekilere göre biraz köklü sayılacak biçimde yeni bir program yapıldı. İlk üç yılda ağırlık, kaynak dil Arapça ile bir batı diline ve genel ilahiyat eğitimine verildi ve son iki yıl uzmanlaşmaya ayrıldı: a- Tefsir ve Hadis Bölümü, b- Kelam ve İslam Felsefesi Bölümü. Bu bölümleşme işlevsel değildi. Çünkü, hem içerik bakımından aralarında fazla bir fark yoktu, hem de bu bölümleşme istihdam alanıyla bütünleştirilmiş değildi. Bu programda, öğretmen olmak isteyenler için pedagojik formasyon dersleri de yer aldı. 1982’ye kadar köklü olmayan program değişiklikleri oldu.[62]

İlk yıllar çok az mezun veren (1953’te kırk, 1956’da altı, 1957’de on bir öğrenci) İlahiyat Fakültesi, 1981 yılına kadar 1589 öğrenci mezun etti. Başlangıçtan beri Lisansüstü eğitim de yapan bu fakülteden 1980 yılı sonuna kadar toplam 74 kişi doktora diploması aldı.[63] Başlangıçtan itibaren İlahiyat Fakültesi mezunları, din dersi öğretmeni, İmam-Hatip Lisesi meslek dersleri öğretmeni ve Diyanet İşleri Başkanlığı’nda din görevlisi veya yönetici olarak atanmaktadırlar.

1972-1982 yılları arasında İlahiyat Fakültesi, öğretim elemanı bakımından sayıca ve nitelikçe son derece önemli gelişme kaydetti; “artık kuruluş amacını gerçekleştirecek düzeyde köklü bir öğretim kadrosuna kavuşmuş” oldu.[64]

B. 2. Yüksek İslam Enstitüsü

1949 yılından başlayarak ilkokullara, ilköğretmen okullarına ve ortaokullara sırayla Din Bilgisi derslerinin konması ve ayrıca mesleki din eğitimi yapan İmam-Hatip Okullarının açılması, “din öğretimi öğretmeni” ihtiyacını ortaya çıkardı. Söz konusu okullarda din öğretimi öğretmenliğini üstlenecek elemanlar bulunamıyordu. İlk mezunların 1953’te veren İlahiyat Fakültesi ise, bu ihtiyacı karşılayacak durumda değildi. Zira, mezun sayısı son derece azdı.[65] Üstelik, bu mezunlara sadece öğretmenlik alanında değil, Diyanet İşleri Başkanlığı gibi başka kurumlarda da ihtiyaç vardı. Bu durumda din derslerini ve İ. H. Okullarındaki meslek derslerini ehliyetsiz insanlarla yürütmek gibi son derece riskli bir mecburiyet ortaya çıktı. Bu şartlarda, mevcut eğitim enstitülerine benzer bir din öğretimi öğretmeni yetiştiren kurumun açılması görüşü ortaya atıldı. MEB. Müdürler Komisyonu’nun, Talim ve Terbiye Kurulu kararını da içeren 17.11.1959 gün ve 575 sayılı kararıyla İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü açıldı.[66] Bunu diğerleri izledi; 1962’de Konya’da, 1965’te Kayseri’de, 1966’da İzmir’de, 1969’da Erzurum’da, 1975’de Bursa’da, 1976’da Samsun’da ve 1979’da Yozgat’ta açıldı. Öğretim suresi dört yıldı.

Resmi belgelere göre Yüksek İslam Enstitüsü, çok amaçlı bir kurumdur ve amaçları şöyle özetlenebilir:

  • İmam-Hatip Okullarına meslek dersleri öğretmeni, ilkokul dışındaki genel eğitim kurumlarına Din Bilgisi öğretmeni yetiştirmek.
  • Diyanet İşleri Başkanlığı’nın çeşitli kademelerinde görev yapacak yüksek tahsilli din görevlileri (ve yöneticileri) yetiştirmek.
  • İlmi araştırmalar yapmak.[67]

Yüksek İslam Enstitüsü’nün programı da amaçlarını gerçekleştirebilecek kadar iyi hazırlanmamış, derme çatma bir programdı. 1982’ye kadar programda çok sayıda değişiklikler yapıldı; ama bunlardan sadece 1972’deki değişiklik önemliydi. Bu değişiklikle programa pedagojik formasyon dersleri ve öğretmenlik uygulaması kondu. 1979’daki program değişikliğinde ise üçüncü yıldan itibaren başlayan bölümlere yer verildi: a-Tefsir-Hadis Bölümü, b- Fıkıh-Kelam Bölümü, c-İslam Dini Esasları Bölümü. Bu bölümleşme de işlevsel değildi; çünkü istihdam alanıyla bütünleştirilmiş değildi.[68]

Bu kurumlar da öğretim elemanı bulamama sorunuyla karşı karşıyaydılar. Nitekim, hoca bulunamadığı için, yeni enstitülerin açılması talepleri uzmanlarca uygun görülmemekteydi.[69] Buna rağmen, yeterli öğretim elemanı yetiştirilmeden yenileri açıldı. 1982 yılına gelindiğinde bu kurumaların çoğu, hala öğretim kadrolarını tamamlayamamıştı.[70]

B.3. İslami İlimler Fakültesi

Erzurum’da bulunan Atatürk Üniversitesi Senatosu, “İslami İlimler Fakültesi” adıyla yeni bir fakülte açmaya karar verdi ve 22 Temmuz 1971 tarih ve 13903 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan yönetmelikle bu fakültenin organizasyonu, öğretim süresi ve ders programı açıklandı.

Öğretim süresi beş yıl olan bu fakülte, üçüncü sınıftan itibaren dört bölüme ayrılmıştı: a- Tefsir ve Hadis Bölümü, b- Kelam ve İslam Felsefesi Bölümü, c- Fıkıh ve İslam Hukuku Bölümü, d- İslam Dil ve Edebiyatı Bölümü. 1975-1976 öğretim yılında, iki bölüme indirildi: a- Tefsir ve Hadis Bölümü, b- Kelam ve İslam Felsefesi Bölümü. Burada da bölümleşme, işlevsel değildi.

Bu Fakülte, İlahiyat Fakültesi’nden farklı bir yapıya sahip olup islami ilimlere daha fazla ağırlık vereceği iddiasını ismiyle bile ilan etmesine rağmen, önemli bir farklılık ortaya koyamadı. En bariz farkı, İmam-Hatip Lisesi mezunlarını da kabul etmesiydi denebilir.

İslami İlimler Fakültesinin Programı, İlahiyat Fakültesi ve Yüksek İslam Enstitüsü’nün 1972’de oluşturulan programlarından pek farklı değildi. İlk programa göre, “İslam Dil ve Edebiyatları Bölümü” dışındaki bölümlerde pedagojik formasyon dersleri vardı. Sonraki programlarda bunlara yer verilmedi; isteyenler Edebiyat Fakültesi’nden pedagoji sertifikası alabiliyorlardı Kuruluşundan 1982’ye kadar üç ayrı program uyguladı; yani hiçbir programıyla, öğretime başlattığı öğrencileri mezun edemedi. Bu değişikliklerin hiç biri köklü düzenlemeler içermiyordu.

Bu Fakülte de, başlangıçta ne sayıca ne de nitelikçe yeterli öğretim elemanına sahip olabildi. Bu ihtiyacını zaman içinde telafi etmeye çabaladı. Lisansüstü eğitim de yapılan bu kurumda, 1975-1976 öğretim yılında, sadece bir doçent ünvanlı öğretim üyesi vardı; öteki öğretim elemanları Dr. Asistanlardı (Dekan, İlahiyat Fakültesi’nden geçici bir süre için getirilmişti). Bu durum, buradaki eğitim- öğretimin kalitesi konusunda önemli bir ipucu olsa gerek.[71]

C. 1982-2002 Dönemi

12 Eylül 1980’den sonra her alanda olduğu gibi eğitim-öğretim alanında da yeniden yapılanma çalışmaları başlatıldı. Bu bağlamda din eğitimi sorunu da ele alındı; bu alanda ilkokuldan yükseköğretime kadar her kademede köklü nitelikte değişiklikler gerçekleştirildi.

  1. İlkokulda (İlköğretim Birinci Kademe) Din Öğretimi

1982 yılında hazırlanan yeni Anayasa’nın 24. Maddesi, din ve ahlak öğretimiyle ilgili yeni düzenleme getirdi: “Din ve ahlak eğitim ve öğretimi devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Din Kültürü ve Ahlak Öğretimi ilk ve orta öğretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasında yer alır. Bunun dışındaki din eğitimi ve öğretimi ancak kişilerin kendi isteğine, küçüklerin de kanuni temsilcisinin talebine bağlıdır.”

Daha önce ilk ve ortaöğretim kurumlarında isteğe bağlı olarak okutulan Din Bilgisi dersi ile zorunlu olarak okutulan Ahlak dersi, yeni düzenleme ile, “Din ve Ahlak Bilgisi” adıyla birleştirildi ve bu ders M.E. Bakanlığı’nın 29.4.1982 tarihli genelgesiyle programdaki yerini aldı.[72] Bu ders, ilkokulların 4. ve 5. sınıfları ile ortaokulların her üç sınıfında ikişer, lise ve dengi okulların her sınıfında ise birer saatti (1991-1992 öğretim yılından itibaren liselerde Ders Geçme ve Kredi sistemine geçilince, D. K. ve A. Bilgisi dersi, ikişer kredili üç dönem okutulmaya başlandı; bu sistemden vazgeçilince yeniden ilk uygulamaya dönüldü). Yurtdışındaki Türk çocukları için hazırlanan ilkokul programında din dersinin birinci sınıftan itibaren başlatılıp[73] Türkiye’de Anayasa’da kayıt olmamasına rağmen 4. sınıftan başlatılması, itirazlara ve yetkililere şu tür soruların sorulmasına neden olmaktadır.[74]

Dört yıl sonra dersin adı, “Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi” olarak değiştirildi. Bu düzenlemeden sonra “Din Kültürü ve Ahlak Öğretiminin İlkeleri” 26 madde halinde yeniden ortaya kondu.[75]

Bu ilkelerden 4. Maddeye göre “azınlık okulları dışındaki okullarımızda öğrenim gören T.C. uyruklu Hıristiyanlık ve Musevilik dinlerine mensup öğrencilere; Kelime-i Şehadet, Kelime-i Tevhid, Besmele, Amentü, Ayet, Sure ve Namaz duaları ezberletilmeyecek; Namaz, Oruç, Zekat ve Hacca ait uygulamaya yönelik bilgiler öğretilmeyecektir. Dolayısıyla söz konusu öğrenciler aynı konulardan ölçme ve değerlendirme açısından sorumlu tutulmayacaklardır.” Ertesi yıl ise, Hıristiyanlık ve Musevi dinine mensup çocuklardan isteyenlerin, mensubiyetlerini belgelemek kaydıyla, belirlenen bu konuların derste işlenmesi sırasında sınıfta bulunmayabilecekleri kararlaştırıldı.[76] 1990 yılında da, bu çocukların, yine bu dinlerden birine mensubiyetlerini belgelemek suretiyle Din Kültür ve Ahlak Bilgisi dersine girmelerinin zorunlu olmayacağı ve bu derse girmek isterlerse, velilerinden yazılı belge getirmeleri gerektiği kararı yayınlandı.[77] Böylece, D.K. ve A. Bilgisi dersinin mecburi olmasının laiklik ilkesine aykırı olduğu iddialarına dayanak bırakılmaması düşünülüyordu.

Din ve Ahlak Bilgisi dersinin 1982’de ilk ve ortaöğretim kurumlarında zorunlu okutulan dersler haline gelmesinden sonra programları hazırlandı ve kitapları Bakanlık tarafından yazdırılarak yürürlüğe kondu.

Bu uygulama, din eğitimi açısından son derece önemli bir adımdı ve Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun ruhuna tam dönüş olarak nitelendirilmektedir.[78] Ancak, bu dönemde de bu dersi etkenlikle öğretim konusu yapacak kadar donanımlı sınıf öğretmenine sahip olamama, temel sorun olarak varlığını sürdürmektedir.[79] Bu konuda ilk ciddi adım, 1997’de bazı İlahiyat Fakültelerinde İlköğretim Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmenliği Bölümü’nün açılmasıyla atıldı. Bu bölüm ilk mezunlarını, 2002 yılında verecek.

Bu program hiç değiştirilmeden 18 yıl okutuldu. 18 Ağustos 1997 tarih ve 4306 sayılı kanun ile beş yıllık ilkokullar sekiz yıllık ilköğretim okulları haline dönüştürüldü. M.E. Bakanlığı Din Öğretimi Genel Müdürlüğü yeni bir program hazırlama çalışmalarını başlattı ve hazırlanan program,[80] 2000-2001 öğretim yılında uygulamaya kondu. Bu program, din öğretimi tarihinde ilk köklü değişikliktir. Bilimsel ölçütlere göre bir program geliştirme anlamında oldukça önemli bir adım sayılabilir. Bu programda genel ve özel amaçlar, ilkeler oldukça ayrıntılı biçimde hazırlandığı gibi örnek ders işlenişleri ile de öğretmene kılavuzluk yapılmaktadır. Programı illere gönderen Bakanlık, 50-3334 sayı ve 05.10 2000 tarihli üst yazıda şu ifadelere yer vermektedir:

“18 yıldan beri uygulanmakta olan Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi programlarının güncelleştirilememesi ve öğretmenlerin yeni işleniş yöntemlerine yönelememeleri nedeniyle söz konusu programlar statikleşmiş, öğretmen ve öğrenciler için ihtiyaç duyulan motivasyon azalmıştır. Bu sebeple programların çağdaş eğitim anlayışı içinde ele alınarak canlılık kazandırılması, gelişen ve değişen çağın şartlarına cevap verebilecek duruma getirilmesi önem kazanmıştır.

Ayrıca 4306 sayılı kanunla ilköğretimin sekiz yıla çıkarılması “Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretim Programları”nın yeniden bir sistem bütünlüğü içinde ele alınması ve geliştirilmesi ihtiyacını doğurmuştur.”

Din Öğretimi Genel Müdürlüğü meseleye bir sistem anlayışı ile yaklaştığından dolayı, program çalışmasını öteki çalışmalarla bütünleştirmeyi düşünmektedir. Bu bağlamda, “Din Öğretiminde Yeni Yaklaşımlar” adıyla bir kitap yayınladı. Bununla, “hazırlanan programların hedeflerine ulaşması, bu dersleri okutacak öğretmenlere yeni bir vizyon ve misyon ve öğretim yöntemleri kazandırma” amaçlanmaktadır. “Din Öğretimi Terimler Sözlüğü” projesi başlatıldı, komisyon çalışmaları sürmektedir. Okullara ders kitapları yazdırma çalışmaları başlatıldı. Erciyes Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İlköğretim Din K. ve A. Bilgisi Öğretmenliği Bölümü ile protokol imzalanarak “İlköğretim D.K. ve A. Bilgisi Öğretim Yaprakları” adıyla her sınıf için bir kitap hazırlatıldı; basılmak üzere. Bu özgün çalışmayla, öğretmen ve öğrenci, hem içerik hem de öğrenme ve öğretim konusunda yönlendirilmektedir.

Bu arada çeşitli hizmetiçi eğitim kursları düzenlenerek, öğretmenler eğitilmeye çalışıldı; bu düzenlemeler devam etmektedir. Ancak, bütün bunlar, ilköğretim ikinci kademede D.K. ve A. Bilgisi dersi okutan branş öğretmenleri için yapılmaktadır. İlköğretim birinci kademede bu dersi okutan sınıf öğretmenleri, eski durumlarını devam ettirmektedirler. Yani, önceki dönemlerdeki din öğretimine ilişkin yetersizlikleri, bazı çabalar olsa da[81] giderilmiş değildir. Nitelikçe yetersizlik yanında sayısal açıdan da öğretmen yetersizliği söz konusudur. Şöyle ki, bugün yaklaşık 35 000 ilköğretim okulu bulunmakta[82] ve bunların sayısı giderek artmaktadır. Buna karşılık, ilköğretim okullarında, lise dengi okulların tümünde görev yapan din öğretimi öğretmenlerinin sayısı ise, yaklaşık 10.000’dir. Her ilköğretime ortalama bir öğretmen düşünülürse, ihtiyaç duyulan rakamın ne kadar fazla olduğu rahatlıkla anlaşılır.

  1. Ortaokul (İlköğretim İkinci Kademe), Lise ve Dengi Okullarda Din Öğretimi

Yukarıda ilkokulla ilgili bölümde belirtilen hukuksal düzenlemelerle, daha önce ortaokulların her üç sınıfında okutulmakta olan birer saatlik ihtiyari Din Bilgisi dersi ile yine her üç sınıfında okutulan birer saatlik mecburi Ahlak dersi birleştirilerek her üç sınıfta ikişer saatlik “Din ve Ahlak Bilgisi”ne (sonra Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi) dönüştürüldü. Lise ve dengi okulların ise her üç sınıfına birer saat olarak bu ders kondu. 1991-1996 yılları arasında uygulanan kredili sistemde ise bu ders, üç dönem halinde 2 kredi/saat olarak okutuldu.

Yukarıda belirtildiği gibi, 1997 yılında, ilkokulla ortaokul birleştirilerek ilköğretim okulu haline getirildiler. Artık ortaokul adı yerine “ilköğretim ikinci kademe” adı kullanılmaktadır. 1982’de hazırlanan program, 2000 yılında değiştirildi. İlkokul kısmında bundan söz edildi. Önceden olduğu gibi ilköğretim ikinci kademede,lise ve dengi okullarda D.K. ve A. Bilgisi derslerini İlahiyat Fakültesi, Yüksek İslam Enstitüsü, İslami İlimler Fakültesi mezunları okutmaktadırlar.

Din Öğretimi Genel Müdürlüğü, Lise ve dengi okulların D.K. ve A. Bilgisi programını geliştirme çalışmalarını başlattı; sonuçlanmak üzere.

  1. Çıraklık Eğitim Merkezlerinde Din Öğretimi

1988 yılında Çıraklık Eğitim merkezlerinin programına, “Din Kültürü ve Meslek Ahlakı” adıyla bir ders kondu.[83] Bu ders için özel olarak ayrı bir program hazırlandı. Bu ders, 3. yıl içinde haftada bir saat olmak üzere toplam 32 saat okutulacaktı. Bu uygulama devam etmektedir.

  1. İmam-Hatip Liseleri

1982 yılından sonra da İmam-Hatip Liseleri, önceki yapılarını koruyarak hem mesleğe hem de yüksek öğretime eleman hazırlayıcı işlevlerini icra etmeğe devam etti Ancak, 18 Ağustos 1997 tarih ve 4306 sayılı kanunla, bütün ortaokullar ilkokullarla birleştirilip ilköğretim okullarına dönüştürülünce, İmam-Hatip Liselerini de orta kısmı kapanmış oldu. Böylece, İmam-Hatip Liseleri, hazırlık sınıfına dayalı üç yıllık liselere dönüştürüldü. Din Öğretimi Genel Müdürlüğü, yeni yapı için program geliştirme çalışması başlattı. Talim ve Terbiye Kurulu’nun 39 sayı ve 10.05.1999 tarihli kararıyla kabul edilen bu programda derslerin içerikleriyle birlikte genel ve özel amaçları belirlenmiş, ayrıca örnek işlenişler sunulmuştur.[84] Öncekilerle kıyaslanınca oldukça iyi niteliklerle donanık bir program olduğu rahatlıkla söylenebilir.

Bu yeniden yapılandırmayla birlikte üniversiteye girişte alan sınırlaması getirildi. Bu düzenlemeyle, İmam-Hatip Lisesi mezunlarının İlahiyat Fakültesi’nden başka bir Fakülteye gitmeleri adeta imkansızlaştı. Çünkü, alanı dışında tercih yapmış sayıldığından, büyük oranda notu düşüyordu. Bu durumda İlahiyat Fakültesi’ne, İmama-Hatip Lisesi mezunlarının girmeleri kolaylaşırken lise mezunlarınınki zorlaşıyordu. Nitekim, 1999-2000 öğretim yılından itibaren İlahiyat Fakültelerine kayıt yaptıran öğrencilerin tümü, sadece İmam-Hatip lisesi mezunlarıdırlar.

Bu durum, halkın İmam-Hatip Liselerine olan ilgisini bıçak gibi kesti. Bu okullara veliler artık öğrencilerini göndermemeye başladılar. Hiç yeni kayıt yapamayan okullar oldu. Mevcut öğrenciler de bu okullardan başka okullara geçmeğe başladılar; sonra Bakanlık bu geçişleri durdurdu. Öğrencisizlik yüzünden bir bir kapanma sorunuyla karşılaşan İmam-Hatip Liselerinin sayıları gittikçe azalacaktır.

1999 yılında Din Öğretimi Genel Müdürlüğü İmam-Hatip Liselerine çeki düzen vermek, bu eğitim kurumlarında kaliteyi artırmak üzere, “İmam-Hatip Lisesi Çalışma Modeli” hazırladı. Bu dokümanı bütün İmam-Hatip Liselerine gönderdi.[85] Bu modele göre “bölge öncü okulları” ve “il öncü okulları” belirlendi ve bütün İmam-Hatip Liselerinin yeniden yapılandırılma çalışılmaları sürmektedir.

2001-2002 öğretim yılında 558 İmam-Hatip Lisesinde (bunların 107’si Anadolu İ.H. Lisesidir) toplam 71583 öğrenci öğrenim görmektedir. Bu öğrencilerin 16182’si Anadolu İmam-Hatip Liselerinde, 55401’i ise diğerlerindedir ve öğrencilerin 32864’ü yani yarıya yakını kızdır.[86]

  1. Yükseköğretimde Din Öğretimi A. İlahiyat Fakülteleri

1982 yılında üniversite yeniden yapılandırılırken yüksek din öğretimi yapan kurumlar da yeniden düzenlendi. 41 sayılı Kanun Hükmünde Kararname çıktı.[87]7 Buna göre üniversite sayısı 27’ye çıkarıldı ve bütün yüksek öğretim kurumları, bu üniversitelere bağlandılar. Bu çerçevede, Yüksek İslam Enstitüleri de birer İlahiyat Fakültesi haline getirilerek ilgili üniversitelere bağlandılar:

  • Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi aynen kaldı.
  • Atatürk Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi ile aynı ildeki Yüksek İslam Enstitüsü, İlahiyat Fakültesi adı altında birleştirilerek aynı üniversiteye bağlandı
  • İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü, Marmara Üniversitesi’ne,
  • Konya Yüksek İslam Enstitüsü, Selçuk Üniversitesi’ne,
  • Kayseri Yüksek İslam Enstitüsü, Erciyes Üniversitesi’ne,
  • İzmir Yüksek İslam Enstitüsü, Dokuz Eylül Üniversitesi’ne,
  • Bursa Yüksek İslam Enstitüsü, Uludağ Üniversitesi’ne,
  • Samsun Yüksek İslam Enstitüsü, Ondokuz Mayıs Üniversitesine, İlahiyat Fakültesi olarak bağlandılar. Yozgat Yüksek İslam Enstitüsü ise kapatıldı. Daha sonraki yıllarda başka üniversitelerde de peşpeşe İlahiyat Fakülteleri açıldı. Şu anda 23 tane İlahiyat Fakültesi var, sadece 1997’de açılan Osman Gazi Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, henüz öğrenci almadığından öğretime başlayamadı. Akdeniz Üniversitesi İlahiyat Fakültesi ise kanunda yer almasına rağmen henüz açılmadı.

Hazırlık sınıfı+ 4 yıl süreli olan bu İlahiyat Fakülteleri, bölümler, bu bölümlere bağlı anabilim dalları ve bunlara bağlı bilim dalları etrafında organize edildiler. Ancak bu yapılan, tamamen öğretim elemanların tasnifine ve yönetimine yöneliktir. Öğrenciye yansıyan bir bölümleşme söz konusu değildir. Önceki dönemde olduğu gibi yine tek bir program uygulanmakta ve tek tip diploma verilmektedir. Dolayısıyla bu bölümleşmenin, öğretim açısından bir işlevi söz konusu değildir. Bu üç bölüm zamanla isim ve içerik değişikliklerine uğradı. Şu anda, a- Temel İslam Bilimleri Bölümü, b- Felsefe ve Din Bilimleri Bölümü, c- İslam Tarihi ve Sanatları Bölümü bulunmaktadır.

Bu İlahiyat Fakültelerinden mezun olanlar, önceki dönemde olduğu gibi, Ortaokul, lise ve dengi okullarda D. K. ve A. Bilgisi öğretmeni, İmam-Hatip Liselerinde meslek dersleri öğretmeni ve Diyanet İşleri Başkanlığı’nda din görevlisi veya yönetici olabilmektedirler. Yani, tek bir diploma, otuz kadar farklı nitelikte uzmanlık alanında görev imkanı sağlıyordu. Bu yüzden, buralardan mezun olanlar, ne olacaklarını ancak, atanacakları zaman belirliyebilmektedirler.

İlahiyat Fakültelerindeki yeni program da, eskilerinden çok farklı nitelikler taşımamaktadır. En önemli değişiklik, Din Eğitimi Anabilim Dalının oluşturulması ve bu birimin yürüteceği dersler arasında özel öğretim yöntemleri dersine yer verilmiş olması ve yıl yerine dönem, sınıf geçme yerine ders geçme esasının getirilmesidir. Fakültelere %30 oranında programa ders ekleme yetkisi verildiğinden, aralarında bu çerçevede bazı farklılıklar görülmektedir.

1997 yılına kadar sık sık program değişiklikleri oldu. Bunların hiçbiri köklü bir değişim içirmemektedir. Ders ekleme çıkarma mantığıyla yapılan yığma programlardı. Bu programlarda Pedagoji formasyon dersleri ve uygulama bulunmaktadır. Araştırma sonuçları, Bu dönemde İlahiyat Fakültelerinden mezun olanların, öncekilere göre pedagojik formasyon bakımından daha iyi olduklarını göstermektedir.[88] İlahiyat Fakülteleri, 1989’da resmen “Öğretmen ve Eğitim Uzmanı Yetiştiren Yükseköğretim Kurumları” olarak kabul edildiler.[89]

1982’den itibaren Ankara İlahiyat Fakültesi ve İslami İlimler Fakültesi’ndeki öğretim üyelerinden bazıları yeni İlahiyat fakültelerine idareci veya öğretim üyesi olarak nakledilerek ihtiyaçlar karşılanmaya çalışıldı. Zamanla bu fakültelerin her biri, kendi öğretim üyelerini tamamlamaya çalıştı. Ancak, yeterince öğretim elmanı yetiştirilmeden kısa aralıklarla yeni İlahiyat Fakültelerinin açılması, öğretim elemanı sorununu müzminleştirdi. Şu anda birkaç fakülte dışında öğretim elemanı sorunu yaşanmaktadır.[90]

Yüksek Öğretim Kurulu, 1997’de öğretmen yetiştiren kurumları yeniden yapılandırma çalışmaları başlattı. Bu çerçevede İlahiyat Fakültelerini de ele alıp köklü yapısal değişiklikler gerçekleştirdi. YÖK’ün 11.07.1997 tarih ve 97.23.1660 sayılı kararı ve bu karardaki bazı hususları düzeltme, tamamlama amacıyla daha sonra aldığı kararlarla İlahiyat Fakültelerini yeniden yapılandırdı ve 1998-1999 öğretim yılında yürürlüğe koydu. Buna göre, 11 İlahiyat Fakültesinde (Bunlar: Ankara, Atatürk, Çukurova, Dicle, Dokuz Eylül, Erciyes, İstanbul, Marmara, Ondokuz Mayıs, Selçuk ve Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakülteleri) İki program yürürlüğe kondu:

  1. İlköğretim din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmenliği programı.
  2. İlahiyat lisans programı.

Diğer İlahiyat Fakültelerinde ise sadece İlahiyat Lisans Programı bulunmaktadır. Öğretim Üyelerinin tasnif ve yönetimine yönelik bölümler ise varlığını korumaktadır.

Yeni düzenlemeye göre her iki programda hazırlık sınıfı bulunmamaktadır Dörder yıllık bu bölümler, Öğrenci Yerleştirme Sınavı sonuçlarına göre ayrı ayrı öğrenci almaktadırlar. Öğrenciler sınava girerken bölümlerini tercih etmektedirler. Her bölüm ayrı diploma verecektir. İlköğretim D.K. ve A.B. Öğretmenliği Bölümü’nden mezun olanlar, ilköğretim okullarına branş öğretmeni olarak atanacaklar. İlahiyat Bölümü’nden mezun olanlar ise Diyanet İşleri Başkanlığı gibi kurumlarda görev alabilecekler. Eğer bunlar öğretmen olmak isterlerse Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nin yürüteceği Tezsiz Yüksek Lisans öğrenimini tamamlamak suretiyle lise ve dengi okullara branş öğretmeni veya İmam-Hatip Liselerine meslek dersleri öğretmeni olacaklardır.

Bu değişiklik, tarihi içinde en köklü ve önemli değişikliktir. Çünkü:

  1. İlk defa, İlahiyat Fakültesi (ve emsali kurumlar), çok amaçlı tek tip program uygulayan kurum olmaktan kurtarıldılar. İlk defa, öğrencilere yansıyan ve istihdam alanıyla bütünleşen bir bölümleşmeye yer verildi.
  2. Şimdiye kadar İlahiyat (ve emsali kurumlar) öğrencileri, ne olacaklarına ancak atanacakları vakit karar verebiliyorlardı. Şimdi bu belirsizlik kalktı. Öğrenci daha Fakülteye girmeden ne olacağına tamamen veya büyük ölçüde karar vermiş oluyor.
  3. İlk defa, ilköğretim için özel olarak din öğretimi branş öğretmeni yetiştirmeye başlandı ve cumhuriyet döneminde önemli bir sorun olarak duran bu husus köklü bir çözüme kavuşturulmuş oldu. Üstelik bunlara Türkçe veya Sosyal bilgiler “yan alan” sertifikası da verilmektedir.
  4. İlk defa, lise ve dengi okullarda D.K. ve A. B: öğretmeni ile İ.H. Lisesi meslek dersleri öğretmeni ayrı programlarla yetiştirilecek. Böylece branşlarının uzmanı öğretmenlere iş bırakılmış olacaktır.
  5. İlahiyat Fakültesi tarihinde ilk defa, program geliştirmenin, programa ders ekleme ve çıkarmadan ibaret olmadığı, aksine, bu işin çok boyutlu bir faaliyet olduğu anlayışıyla hareket edildiği görülmektedir.
  6. Bu programlar, öğrencinin ders saatleri dışında daha fazla zamana sahip olmasına imkan vermektedir.
  7. Pedagojik formasyon kazandırma bakımından bu öğretmen yetiştirme programları, öncekilere göre son derece iyi niteliklere sahiptir. Teorik dersler yanında Okul Deneyimi ve Uygulama derslerine yer verilmektedir.

Bütün bunlara rağmen, İlahiyat Fakültelerinin bu programlarının geliştirilmeye ihtiyaçları bulunmaktadır. Özellikle İlahiyat programının içerek kategorilerinin, Diyanet İşleri Başkanlığı’ndaki istihdam alanının özellikleri düşünülerek yeniden düzenlenmesi zorunludur.

Bu fakültelerin teşkilat yapısı da tutarsızlıklar içermektedir; bunların da zamanla düzeltilmesi gerekmektedir. Sözgelimi, bir tarafta öğrencisi olan ve bu yönüyle gerçek bir bölüm olan, ama öğretim üyesi bulunmayan İlköğretim D.K. ve A.Bilgisi Öğretmenliği Bölümü; öbür tarafta, öğretim üyelerine göre oluşturulmuş üç bölüm. Bu yapı, yönetim açısından önemli sorunlar içermektedir.[91]

B. İlahiyat Meslek Yüksekokulları

Diyanet İşleri Başkanlığı personelinin eğitim düzeyini yükseltmek için 1989-1999 öğretim yılında beş üniversitede iki yıllık İlahiyat Meslek Yüksek Okulları açıldı. Bu okullara, İmam-Hatip Lisesi mezunu olup en az iki yıldan beri Diyanet İşleri Başkanlığı’nda görev yapıyor olanlar girebiliyorlardı. Bu okulların programlarının, söz konusu din görevlilerinin mesleki yeterliklerini yükseltecek nitelikte hazırlanmadığını söyleyebiliriz. Zaten bu okullar verimli olamadılar ve üç yıldır buralara öğrenci kaydedilmemekte; mevcut öğrencilerini mezun ederek tasfiye edilme sürecini tamamlamak üzereler.

Sonuç

Cumhuriyet döneminde Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile başlatılan yeni eğitim sistemi içindeki din eğitim-öğretimi, araya giren yıllar istisna edilirse, giderek yükselen bir gelişme çizgisi izlemiştir. 1982’den sonraki yıllarda bu gelişim çizgisi daha da yükselmiştir. Yani, yaşanan tecrübeler, yeterince olmasa da, değerlendirilmiştir.

Bundan sonra artık din eğitimi sorunu, kolay kolay politik polemik konusu edilemeyecektir. Artık bu sorun, bilimsel platformlarda ele alınıp incelenmekte, teorisini geliştirme çalışmaları yapılmaktadır ve bu yolda bir hayli mesafe alınmıştır. Önümüzdeki yıllarda, bu bağlamdaki bilimsel çalışmalar daha da hız kazanacak ve daha nitelikli ürünler ortaya konacaktır. Zira, henüz geleneğini oluşturma aşamasında olan İlahiyat Fakültelerinde önemli bir bilimsel birikim oluştu, din eğitimi bilimi alanında da çok ciddi gelişmeler gerçekleştirildi.

Bundan böyle, sanıyorum, genel öğretim içinde din öğretimine yer verilip verilmeyeceği konusu değil de, bunun nasıl verileceği konusu tartışılacaktır ki, bu da hep yapılmalıdır. Çünkü gelişmek için bu gereklidir. Zaten küreselleşme ve AB’ye giriş sürecinde sağlıklı yol alabilmek de bunu gerektirmektedir.

Prof. Dr. M. Şevki AYDIN

Erciyes Üniversitesi İlahiyat Fakültesi / Türkiye

Alıntı Kaynağı: Türkler, Cilt: 17 Sayfa: 455-466


Dipnotlar:
[1] H. Ali Yücel, Türkiye’de Orta Öğretim, Ankara, 1994, s. 23.
[2] Bk. H. Ali Yücel, a.g.e., 157 vd.
[3] Osman Ergin, Türk Maarif Tarihi, İstanbul, 1977, c. 5, s. 1648. Baltacıoğlu, “Dine Doğru” adlı makalede (Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, I-IV, s. 44-59) bu fikirlerinin tamamen aksini savunmakta ve geçmişteki uygulamaları eleştirmektedir.
[4] O. Ergin, a.g.e., c. 5, s. 1742.
[5] Hasan Cicioğlu, Türkiye Cumhuriyeti’nde İlk ve Ortaöğretim, Ankara, 1988, s. 94.
[6] H. A. Yücel, a.g.e., s. 165, 168, 171.
[7] M. Ali Ayni, Darül-Fünun Tarihi, İstanbul, 1995, s. 80.; Gotthard Jaschke, Yeni Türkiye’de İslamlık, Ankara, 1972, s. 75. Bu dergilerde çıkan yazılar hakkında bilgi için bk. Hamit Er, İstanbul Darülfünunu İlahiyat Fakültesi Mecbuası Hoca ve Yazarları, İkstanbul, 1993.
[8] İlk Mektep Müfredatı, 1931.
[9] Bu konuda ayrıntılı bilgi ve kaynaklar için bk. M. Şevki Aydın, Cumhuriyet Döneminde Din Eğitimi Öğretmeni Yetiştirme ve İstihdamı, s. 34-39. Köy ilkokullarında 1939’a kadar resmen var görülen bu dersin daha önceki tarihlerde uygulamadan kaldırıldığını gösteren belge ve bilgilere de rastlanmaktadır. Mesela, ilk mektep tahsili 1931-1934 yıllarında yapan Kutuz Hoca, din dersi okumadıklarını dile getirmektedir. Bk. İsmail Kara, Kutuz Hoca’nın Hatıraları, İstanbul, 2000, s. 46.
[10] Bu fakülte ile ilgili değerlendirmeler için bk. Aydın, a.g.e., 41 vd.
[11] Mesela, CHP’nin 1947 yılında yaptığı yedinci kurultayındaki konuşmalar için bk. Halis Ayhan, Türkiye’de Din Eğitimi, s. 91 vd.
[12] Tahsin Banguoğlu, Kendimize Geleceğimiz, İstanbul, 1984, 56.
[13] Tebliğler Dergisi, No. 524, 7 Şubat 1949, s. 153.
[14] Yahya Akyüz, Türk Eğitim Tarihi, İstanbul, 1993, s. 303.
[15] Bk. Beşinci Milli Eğitim Şurası, İstanbul, 1991, s. 354.
[16] Bk. Bülent Daver, Türkiye Cumhuriyetinde Laiklik, Ankara, 1956, s. 150-152.
[17] Bk. Beşinci Milli Eğitim Şurası, s. 354.
[18] A.g.e., s. 370.
[19] Ulus Gazetesi, 21 Haziran 1950.
[20] Bk. P. Xavier Jakob, L’enseignement Religieux Dans La Turkuie Moderne, Berlin, 1982, s. 349, 361.
[21] Mesela bk. T. B. M. M. Tutanakları, 19 Şubat 1953, 25 Şubat 1953.
[22] 1949-1982 döneminde İlkokulda din dersi okutan sınıf öğretmenlerinin yeterliğine ilişkin geniş bir değerlendirme için bk. M. Şevki Aydın, Cumhuriyet Döneminde Din Eğitimi Öğretmeni Yetiştirme ve İstihdamı, s. 53 vd.
[23] Bk. Dokuzuncu Milli Eğitim Şurası, İstanybul, 1991, s. 377.; Tebliğler Dergisi, No, 1803, 2 Eylül 1974.
[24] P. X. Jacob, a.g.e., 352.
[25] Öğretmen Okulları ve Köy Enstitüleri Programı, Ankara, 1953.
[26] Tebliğler Dergisi, No, 921, 17 Eylül 1956.
[27] Tebliğler Dergisi, No, 1900, 27 Eylül 1976.
[28] Tebliğler Dergisi, No, 2053, 17 Aralık 1979.
[29] Tebliğler Dergisi, No, 921, 17 Eylül 1956.
[30] Bk B. Bilgin, Türkiye’de Din Eğitimi ve Liselerde Din Dersleri, s. 116.
[31] Dokuzuncu M. E. Şurası, s. 81, 412.
[32] Tebliğler Dergisi, No 1798, 22 Temmuz 1974.
[33] Tebliğler Dergisi, No, 1900, 27 Eylül 1976.
[34] Tebliğler Dergisi, No, 1338, 11 Ocak 1965.; No, 1380, 8 Kasım 1965.
[35] Tebliğler Dergisi, No, 1380, 8 kasım 1965.
[36] Bu öğretmenler hakkında ayrıntılı bilgi ve değerlendirme için bk. M. Ş. Aydın, Cumhuriyet Döneminde Din Eğitimi Öğretmeni, s. 66 vd.; Din Dersi Öğretmenlerinin Pedagojik Formasyonları, Kayseri, 1996.
[37] Tebliğler Dergisi, No, 1803, 2 Eylül 1974.
[38] Tebliğler Dergisi, No, No, 1856, 29 Eylül 1975.
[39] Tebliğler Dergisi, No, 1474, 16 Ekim 1967.
[40] Tebliğler Dergisi, No, 1525, 21 Ekim 1968.
[41] Tebliğler Dergisi, No, 1862, 1 Aralık 1975.; No 1912, 20 Aralık 1976.
[42] B. Bilgin Türkiye’de Din Eğitimi, s. 70.
[43] Tebliğler Dergisi,, No, 1900, 27 Eylül 1976.
[44] Tebliğler Dergisi, No 1798, 22 Temmuz 1974.
[45] Tebliğler Dergisi, No, 1803, 2 Eylül 974.; No, 1856, 29 Eylül 1975.
[46] 13. 10. 1951 tarih ve 601 sayılı Müdürler Komisyonu Kararı.
[47] Cumhuriyet Gazetesi, 3 Ocak 1951.
[48] Türkiye Eğitim Milli Komisyonu Raporu, İstanbul, 1960, s. 110.
[49] Bk. Din Eğitimi Çalışma Grubu Raporu, Ankara, 1981, s. 48.; Türkiye Eğitim Milli Komisyonu Raporu, Ankara, 1960, s. 112.; Din İle İlgili Eğitim ve Öğretim Komitesi Raporu, Ankara, 1961, 12.; T. B. M. Meclisi Tutanakları, 19 Şubat 1953, s. 519-20, 1001.
[50] Bk. A. Fuat Başgil, Din ve Laiklik, İstanbul, 1991, s. 302.; P. X, Jacob, a.g.e., 281-2.
[51] Bk. Din İle İlgili Eğitim ve Öğretim Komitesi Raporu, s. 12.
[52] İ. H. Okulları/Liselerinin öğretmen sorununun ayrıntılı değerlendirilmesi için bk. M. Ş. Aydın, Cumhuriyet Döneminde Din Eğitimi Öğretmeni Yetiştirme, s. 66 vd.
[53] Bk. Mustafa Öcal, İmam-Hatip Liseleri ve İlköğretim Okulları, İstanbul, 1994, s 61.
[54] Resmi Gazete, 10 Haziran 1949.
[55] İlahiyat Fakültesi, Ankara, 1967, s. 6.
[56] İlahiyat Fakültesi, s. 5.
[57] İlahiyat Fakültesi Albümü, Ankara, 1961, s. 13-14.
[58] A.g.e., s. 12.
[59] Bu program ve değerlendirmesi için bk. M. Ş. Aydın, Cumhuriyet Döneminde Din Eğitimi Öğretmeni Yetiştirme, s. 78 vd.
[60] Musa Çadırcı ve Azmi Süslü, Ankara Üniversitesi Gelişim Tarihi, Ankara, 1982, s. 339.
[61] Erol Güngör, İslam’ın Bugünkü Meseleleri, İstanbul, 1984, s. 210. Ayrıca bk. Din İle İlgili Eğitim ve Öğretim Komitesi Raporu, s. 18.
[62] İlahiyat Fakültesi’nin programları hakkında ayrıntılı bilgi ve değerlendirme için bk. M. Ş. Aydın, a.g.e., s. 78 vd.
[63] M. Çadırcı, a.g.e., 343-4.
[64] Din Eğitimi Çalışma Grubu Raporu, s. 61.
[65] Bk. M. Çadırcı, a.g.e., 343-4.
[66] Bu kurumlara ihtiyaç duyulmasının farklı sebepleri için bk. M. Ş. Aydın, a.g.e., 91 vd.
[67] Bk. MEB. Müdürler Komisyonu’nun 22. 08. 1958 tarih ve 327 sayılı ve 17. 11. 1959 tarih ve 575 sayılı kararlarıı.; Talim ve Terbiye Dairesi Başkanlığı’nın 31 Temmuz 1961 tarih ve 211 sayılı kararı.
[68] Bu kurumların programları hakkında ayrıntılı bilgi ve değerlendirme için bk. M. Ş. Aydın, a.g.e., s. 96 vd.
[69] Bk. İ. Parmaksızoğlu, Türkiye’de Din Eğitimi, s. 34.
[70] Bilgi için bk. M. Ş. Aydın, a.g.e., s104 vd.
[71] Bu Fakülte hakkında ayrıntılı bilgi ve değerlendirme için bk. M. Ş. Aydın, a.g.e., s. 109 vd.
[72] Tebliğler Dergisi, No, 2113, 24 Mayıs 1982.
[73] Tebliğler Dergisi, No, 2114, 7 Haziran 1982.
[74] S. Hayri Bolay-Mümtaz Türköne, Din Eğitimi Raporu, Ankara, 1995, s. 166.; Obeşinci Milli Eğitim Şurası, İstanbul, 1996, s. 133.; M. Öcal, a.g.e., 149. Bu konuda ilginç bir öneri için bk. Din Eğitimi Çalışma Grubu Raporu. Ankara, 1981, s. 84-5.
[75] Tebliğler Dergisi, No, 2219, 20 Ekim 1986.
[76] Tebliğler Dergisi, No, 2227, 9 Şubat 1987.
[77] Tebliğler Dergisi, No, 2317, 23 Temmuz 1990.
[78] Bk. B. Bilgin, Eğitim Bilimi ve Din Eğitimi, s. 97 vd.
[79] Sınıf öğretmeni yetiştiren kurumlar, bu dönemde bir takım değişikliklere uğradılar; ama din dersi konusunda farklı bir uygulamaya yer verilemedi. Bu kurumlar, ve buralardan mezun sınıf öğretmenlerinin din dersi açısından yeterliklerinin değerlendirilmesi için bk. M. Ş. Aydın, a.g.e., s119 vd.
[80] Tebliğler Dergisi, No, 2517, /Ekim 2000.
[81] Bu çabalar ve değerlendirme için bk. M. Ş. Aydın, a.g.e., 119 vd.
[82] Bk. M. E. B, 2002 Yılı Başında Milli Eğitim, s. 133.
[83] Tebliğler Dergisi, No, 2271 17 Ekim 1988.
[84] Bu programlar kitap olarak yayınlandı: İmam-Hatip Lisesi, Anadolu İmam-Hatip lisesi, Yabancı Dil Ağırlıklı İmam-Hatip Lisesi Meslek Dersleri Öğretim Programları, M. E. B., Ankara 1999.
[85] Tebliğler Dergisi, No, 2508, Ocak 2000. Daha sonra bu kitap halinde yayınlandı. M. E. B., İmam-Hatip Lisesi Gelişim Modeli Rehber Kitapçığı, Ankara, 2001.
[86] Bk. M. E. B. 2002 Yılı Başında Milli Eğitim, Aralık-2001, s. 144.
[87] Resmi Gazete, No, 17760, 20 Temmuz 1982. Sonra bu, kanunlaştı. Resmi Gazete, No, 18003, 30 Mart 1983.
[88] Bk. M. Ş. Aydın, Din Dersi Öğretmenlerinin Pedagojik Formasyonları.
[89] Resmi Gazete, No, 20215, 4Temmuz 1989.
[90] Bu dönemdeki İlahiyat Fakülteleri hakkında ayrıntılı bilgi ve değerlendirme için bk. M. Ş. Aydın, Cumhuriyet Döneminde Din Eğitimi Öğretmeni Yetiştirme, 125 vd.
[91] İlahiyat fakültelerindeki bu yeniden yapılan konusunda ayrıntılı bilgi ve değerlendirme için bk. M. Ş. Aydın, a.g.e., 157 vd.
Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.