Türk Tarihi ve Kültür Araştırmaları

Kazakistan Cumhuriyeti’nin Dil Siyasetine Sosyo-Lengüistik Bir Yaklaşım

0 15.958

Yrd. Doç. Dr. Bilgehan Atsız GÖKDAĞ

1991 yılında bağımsızlığını kazanan Kazakistan, kendine has özellikleri ile diğer Türk cumhuriyetlerinden ayrılmaktadır. İki milyon yedi yüz on yedi bin kilometre karelik yüzölçümü, jeo-politik konumu, petrol başta olmak üzere yer altı ve yer üstü zenginlikleri, sosyo-kültürel ve sosyo- politik alanlardaki hızlı değişim gibi özellikler Kazakistan’ı bölgesel ve uluslararası ilişkilerin merkezi haline getirmektedir. Bağımsızlığının onuncu yılında Kazakistan Cumhuriyeti politik, eğitime ait, kültürel, stratejik, demografik, yasal ve sosyal alanlarda önemli değişimler geçirmiştir. Kazakistan’da bağımsızlıktan sonra uygulanmaya konulan Kazak dilinin yaygınlaştırılması ve hayatın bütün alanlarına hakim olması fikri etrafında başlatılan dil planlaması etnik ve demografik yapı çerçevesinde ele alınması gereken bir konudur.

Dil planlaması toplum dil bilim konuları içinde çok boyutlu olan ve o ölçüde de çok sorun ve terim içeren bir alandır. Dil planlaması olarak görülebilecek etkinlikler çok çeşitlidir. Bir toplumda dil planlamasını yönlendiren dört ilke vardır. Bunlar, “dilsel benzeş(tir)me”, “dilsel çoğunluk”, “yerlileştirme” ve “uluslararasılaştırma”dır. Bunlardan dilsel benzeştirme kökeni ne olursa olsun herkesin toplumdaki baskın dili öğrenmesidir. Dilsel benzeştirme ilkesi dünyanın pek çok ülkesinde uygulanmaktadır. Dil planlamasında dilsel amaçlar dışında “yarı dilsel” ve “dil dışı amaçlar” da bulunmaktadır.[1] Dıştan gelen bir zorlama ile ya da ülkedeki siyasal iktidarın belli bir amaçla ve devlet gücünü kullanarak yaptıkları kültür değişiklikleri “zorunlu kültür değişiklikleri” adını almaktadır. Dıştan gelebilecek zorlamaların başında ülkenin dolayısıyla toplumun yabancıların boyunduruğu altına düşmesi gelmektedir. Siyasal iktidarın zorlamasıyla gerçekleştirilen kültür değişikliklerine gelince, hemen her ulusun geçmişinde bunun örnekleri bulunabilir.[2] Türk yazı dillerinin 1920’li yıllardan sonra sayılarının hızlı bir şekilde artması, 1991 yılından itibaren ise bağımsızlığını kazanan Türk cumhuriyetlerinde ana dillerinin Rusçanın hakimiyetinden kurtarılıp yaygınlaştırılması zorunlu kültür değişmelerinin kapsamı içinde ele alınması gereken dil planlamasıdır. Her iki dönemde de yarı dilsel ve dil dışı amaçlar belirleyici olmuştur.

17. ve 18. yüzyıllarda Ruslar Türkistan sahasında önemli işgallerde bulundular. 1821 yılında Rusya’nın çıkardığı “step kanunu” ile bütün Kazak bozkırlarının doğrudan doğruya Rusya’ya ilhakı halk arasında galeyan ve Rus işgaline karşı uzun yıllar süren isyanlara sebep oldu. 1730-1740 yıllarında Kazak boyları Rusların hakimiyetine geçmişti. Rus Çarı I. Nikola 22 Haziran 1854’te bir ferman yayınlayarak Kazak topraklarının tamamının Rus hakimiyeti altına geçtiğini ve Kazak Türklerinin Rus kanunlarına tabi olduklarını ilan etti. Bundan sonra Kazak topraklarına Ruslar hızlı bir şekilde yerleşti. 1914’te bu bölgede yaşayanların yarısına yakınını Ruslar oluşturmaya başladı.[3] Kazak topraklarının Ruslar tarafından gasp edilmesi Kazak Türklerinin kültür ve dili üzerinde de olumsuz etkiler yapmıştır. Kazakistan’da kendi ana dillerini bilmeyen, konuşmayan Kazak Türklerinin oranı 1992 yılında şehirlerde %37’ye, köylerde ise %17’ye yükselmiştir.[4] 1926 yılında ana dili-Rusça yönünde iki dillilik oranı %0.8, 1970’te %41.8, 1989’da ise %60.4’tür.[5] Kazakistan nüfusunun en geniş parçası içinde iletişim için bir kanal temin eden şimdiki dil Kazakça değildir. SSCB’nin Rus olmayan milletlerinin “ikinci ana dil” olarak onlu yıllar için aracılık eden Rusçadır. 1989 nüfus sayımına göre Kazakistan nüfusunun dörtte üçünden fazlası Rusçanın doğuştan konuşucusudur ya da onu akıcı olarak konuşabilmektedir. Kazakistan’da yaşayan Rusların yaklaşık olarak tamamı ve diğer azınlık üyeleri (özellikle Slavik olanlar) doğal, doğuştan Rusça konuşucularıdır. Kazakistan Kazaklarının çoğunluğu Rusçayı akıcı biçimde konuşur. Kazakların %64’ü 1989 sayımında akıcı Rusça konuştuklarını iddia etmişlerdir. Bu, diğer eski Sovyet Türk cumhuriyetlerindeki %23 ve %37 oranları ile karşılaştırıldığında şaşırtıcıdır. Doğrusu 1989 sayım sonuçları, doğuştan Rusça konuşan Kazakistan Kazaklarının oranının %2’nin altında olduğunu gösterdiği anlamına gelir. Yine de bu sayı aldatıcıdır. Kazakistan’ın dil problemleri tartışmasına halk içindeki bu katılımcılar Kazakların en az %25’inin çok az konuştuğu ya da hiç konuşmadığını genel olarak kabul ederler. Bunların çoğu %25- 40 arası muhtemelen Rusçayı Kazakçadan daha akıcı biçimde konuşmaktadır.[6]

Rusça’nın Türk yazı dilleri üzerindeki olumsuz etkilerinin günümüzde giderilmesi yoğun çalışma gerektiren bir alandır. Rus dil politikasının en önemli amaçlarından biri de Rusçanın yaygınlaştırılmasını sağlamaktadır. Kruşçev’in “Herkesin Rusça konuşmaya başladığı anda Komünizm kurulmuş olacaktır” formülü konuya ışık tutmaktadır. Çarlık Rusyası’nda işgal edilen yerlerdeki Müslüman Türk nüfusunun Hıristiyanlaştırılmasında dil ve alfabe önemli bir araç rolü oynamaktaydı. Çarlık yönetimi etnik milliyetçiliği yer yer körükleyerek Pantürkizm ve Panislamizm sentezinin oluşmasına engel olmak istemiştir. Tatar Kayyum Nasiri, Kazak İbray Altınsarin Rusların bu politikalarına farkında olmadan hizmet etmişlerdir. Bolşevikler daha 1917’de çok etnikli bir toplumda siyasal dil seçimi ile bir eğitim dili seçiminin çok zor olduğunu anlamışlardı. Eşitlik ilkesi adına iktidar ulusları kendi özellikleri içinde bir başka ifadeyle kendi dilleri etrafında bir araya getirmiştir. 1917-1918 döneminde her şey ulusal diller konusuna bağlıdır.

Sovyetler Birliği döneminde Kazak grubu için, Kazak okullarında eğitim gören kırsal yöreler halkıyla Rus okullarına devam eden şehir halkları arasında net ayırım vardır. Cumhuriyetin içinde azınlık durumunu sürdüren ve henüz gereksinimleri karşılayacak kadar aydın sayısına kavuşmamış olan Kazaklar, Rus diline kendiliğinden koşarak ülkelerinde sorumlu mevkilere yükselebilmenin yollarını aramaktadırlar. Orta Asya’nın ve Azerbaycan’ın diğer cumhuriyetlerinde ise eğitimde daha dengeli durumlar görülmektedir. Cumhuriyetlerin yerli halkları ister kırda ister şehirde olsun kendi okullarını tercih etmektedir. Sovyet iktidarı ulusal eğitime karşı gösterilen bu eğilimi karşılamak için birinci sınıftan itibaren Rusça eğitimi zorunlu kılmakta sekiz yıllık eğitim uygulayan ulusal okulların yanında on yıllık uzun bir Rusça eğitimini öngörmekte, özellikle üniversite tahsiline gençleri sevk etmek için baskı yapmaktadır. Üniversitede Rusça bilmek eğitime devamın başlıca koşuludur. Ancak Rusça öğrenenler devlet kadrolarına talip olabilmekteler.

SSCB politik örgütü içinde özgür olmayan ulusların büyük çoğunluğu Rusya Federatif Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nin sınırları ile çevrilmiştir. Dolayısıyla bu halkların kültürel statüleri hızlı bir Rusça eğitimiyle daha süratli değişmektedir. Tüm okullarda Rusça birinci sınıftan itibaren zorunludur. Her durumda Rusça eğitimi okul çağının başından sonuna kadar durmaksızın devam eder. Yetersiz ulusal dil eğitimi, gençleri bir zaman sonra orta eğitimin ileri bir devresinde kendi ulusal dillerinden Rus diline geçmeye zorlamaktadır. RFSSC içinde Rus olmayan halkların dillerini eğitim alanında en alt düzeye indirmeyi amaçlayan geri dönülmez bir hareket vardır. Çember içine alınmış halklar için Kruşçev’in önce bir yakınlaşma, daha sonra da bir nesil içinde ortak dilde erime düşündüğünü unutmamak gerekir.

SSCB Bilimler Akademisi Başkan Yardımcısı P. Fedosev 1976’da Talin’de yapılan bir konferansta, SSCB’nin çeşitli ulusları arasındaki yakınlaşmanın bir Sovyet kültür birliğine yol açtığını ve Rus dilinin her topluluk için ortak bir dil durumuna girdiğini vurgulamıştı.[7]

Rusça ve yerli dildeki çifte eğitim sisteminde kendini gösteren Rusçanın üstünlüğünün sapkın etkileri oldu. Rus okullarının dışında bırakılanlarda tepkici bir ulusal kimlik gelişti ve onlar açısından ulusal dilin dayatılması Rusça bilen seçkinlerin yerini almanın bir yolu haline geldi. Bağımsızlıklardan önce kariyer yapabilmek için, kişinin etnik grubu ne olursa olsun “Rus” okullarından mezun olması gerekiyordu. Bu okulların düzeyi daha yüksektir. Rusça da prestijliydi ve yönetimin diliydi.

Varlıklarını Orta Asya kırsal kesiminin nüfus baskısına borçlu olan bu kişiler, dil politikasının katı bir şekilde uygulanmasını, yalnızca Rus dilini konuşabilenlerin erişebildikleri mevkilere açılan bir yol olarak gördüler. Bugün iktidarda olan Ruslaşmış seçkinler, bu harekete karşı çıkacaklarına, önceden olacakları sezip hareketin önderliğini üstlendiler.

Hem İslam’ın kendine çekebileceği bu gençlerin potansiyel muhalefetini kırmak amacıyla, hem de Sovyet miti yıkıldıktan sonra kalan tek meşruiyet tabanı ulusal referansları olduğu için, iktidardaki seçkinler ulusal dilin tekelini savunur oldular.[8]

Kazaklar arasında önemli bir etnik faktör olan dilin etkisiyle kendi ana dilini kaybetme, ancak şimdi durdurulup öz ana diline dönme geleneği güçlenmeye başlamıştır. Kazakistan’da uygulanan dil siyasetini, nüfus bilimi ile ilgili önemli ve fonksiyonel değişimlerle birleştirdiğimiz zaman anlamamız ve bir yere oturtmamız mümkündür.

Türk cumhuriyetleri arasında Rus nüfusun en fazla artış gösterdiği yer Kazakistan olmuştur. 1926 yılında Ruslar Kazakistan nüfusunun ancak %20’sini teşkil ederlerken, 1959’da yani 33 yıl içinde %230 artarak sayıları 1.214.800’den 4.014.000’e ve Kazakistan nüfusundaki oranları da %43.1’e ulaşmıştır. Rus nüfusunun hızlı bir şekilde artışı bir yana, genel nüfusa oranının bu kadar fazla oluşunun önemli sebeplerinden birisi de Kazaklara karşı yürütülen soykırım ve sürgün politikalarıdır. Ayrıca Stalin döneminde, 1937’de özellikle aydın sınıfı hedef alan bir yok ediş yaşanmıştır. II. Dünya Savaşı’nda Kazak erkek nüfusunun büyük ölçüde azaldığı görülmektedir. 1939’da %52 olan erkek nüfus 1959’da %41’e düşmüştür.[9] Kolektivizasyon yılları ve göçebelerin yerleşik düzene geçirilmeleri sırasında 1926 ile 1939 arasında 1.000.000 Kazak açlıktan ölür. 250.000 Kazak sürüleriyle birlikte Çin’e sığınır.[10] 1970’de ülkede Kazak nüfus 4 milyon 234 bin, Rus nüfus 5 milyon 251 bin iken 1989’da 6 milyon 534 bin Kazak nüfusuna karşılık 6 milyon 228 bin Rus nüfus vardır.[11]

1995 yılı verilerine göre 16 milyon 679 bin olan nüfusun temel etnik unsurlarını Kazaklar, Ruslar, Almanlar, Ukraynalılar, Özbekler, Tatarlar ve Belaruslar oluştururlar. 1989’da %39 olan Kazak nüfus 1995’te %46’ya çıkmıştır. Rus nüfus %37.8’den 1995’te %34.8’e düşmüştür. Diğer etnik gruplarda da bu yıllar arasında bir düşüş gözlenmektedir.[12] Kazak-Rus nüfus hareketlerini incelediğimizde Kazak nüfusun hızla arttığı, Rus nüfusun hızla gerilediği görülür. Kazaklar arasında nüfusun hızla artmasının yanında Rusya’ya doğru bir Rus göçü başlamıştır. Ayrıca Kazakistan dışında yaşayan Kazak Türkleri Kazakistan’a yerleşmektedirler.[13] Kazak nüfusunun Rus nüfusunu geçmesinin sebeplerinden biri de Kazaklar arasında hızlı bir doğum artışının olmasıdır. Radyo Liberty’nin haberine göre 18 Nisan 2001’de II. Dünya Savaşı’na katılan kişilerle yapılan bir toplantıda başkan Nazarbayev Kazakların ve Kazak Türkçesinin ülkede parladığını Kazak nüfusunun %55 ve yaş ortalamasının 30 olduğunu, diğer etnik grupların yaş ortalamasının 60 olduğunu, Kazakistan’ın geleceğini Kazakların belirleyeceğini söylemiştir.

Kazakistan’da değişik etnik gruplar eşitsiz olarak dağılmıştır. 1950’li yıllarda Kuruşçev tarafından başlatılan “bakir topraklar” kampanyası çok sayıda Rus, Alman, Ukraynalı ve Beyaz Rusun ülkenin kuzeyindeki topraklara akın etmesine neden olmuştur. Kazaklar güneydeki sahalarda daha çok sayıda iken kuzeyde, büyük sanayi ve kent merkezlerinde özellikle Ruslar, Almanlar ve Ukraynalılar çoğunluktadır. 1979-88 yılları arasında 77.500 Rus Kazakistan’ı terk etmişlerdir. Bu sayı 1989’da 93.400’e ve 1990’da 130.900’e ulaşmıştır. Kazakistan’dan her yıl Stalinci sürgünün kurbanı Almanlardan 150.000 kişi ayrılmakta ve her zaman iyi karşılanmadıkları Volga ile özellikle Almanya’ya ilk köklerine dönmektedir.[14] Kazakistan’dan Rusya’ya 1993’te 283, 1994’te 7948, 1996’da 16.170, 1997’de 222.000 kişi göç etmiştir.[15]

Kazakistan Cumhuriyeti’nden göçün sebebi ve dille ilişkisi Brief Ajansı’nın araştırmasına göre ekonomik ve sosyal sebepler vardır. Sosyal sebepler arasında gösterilen dil probleminin göçe etkisi %16’dır. Güney Kazakistan Hümanist Çalışmalar Merkezi’ne göre ise göçün sebepleri arasında eğitimin %10, dilin %9.2 etkisi vardır. 1998’de Hümanist Çalışmalar Merkezi’nin yaptığı araştırmaya göre “kendi kaderinizi Kazakistan’ın kaderiyle ilişkilendiriyor musunuz?” sorusunun sorulduğu ankette Kazakların %3.7’si, Rusların %15’i, diğer etnik grupların %4.1’i “hayır ben ve ailem için bir şans görmüyorum, dil problemim var” cevabını vermişlerdir. Devlet Komitesi ve Bilgi Analiz Merkezi’nin yaptığı araştırmaya göre Slavların %41’i hâlâ geleceklerini Kazakistan’ın geleceğine bağlı görürken %26.3’ü dili bu konuda önemli bir problem olarak görüyor.[16]

Kazakça 1989’da Kazakistan’da devlet dili olarak kabul edilir. Devlet dili kanuna ek olarak Rusya’da bir “çapraz milliyet dili” iletişim için ihdas edildi. 1995’te yapılan referandum ile kabul edilen anayasaya göre Kazakistan Cumhuriyeti’nde devlet dili Kazakçadır. Devlet kuruluşlarında ve yerel yönetim birimlerinde Kazakça ile birlikte resmi olarak eşit şartlarda Rusça da kullanılır. Devlet Kazakistan halkının dillerinin öğrenilmesi ve geliştirilmesi için uygun şartlar sağlar (Madde 8/1-2-3).

Herkes kendi ana dilinde konuşma, kendi kültürünü yaşama, iletişim, konuşma, eğitim ve yaratıcılık dilini özgürce seçme hakkına sahiptir (Madde 20/2). Kazakistan Cumhuriyeti’nde doğmuş, en az 35 yaşında olan, Kazakistan’da en az 15 yıl ikamet etmiş olan ve devlet dilini serbestçe kullanabilen her vatandaş Kazakistan Devlet Başkanı olabilir (Madde 42/2).[17]

Kazakistan anayasasında Kazakça ile ilgili yer alan hükümlere baktığımızda bağımsızlık sonrası bir Kazaklaştırma sürecinin başladığını söyleyebiliriz. Bu doğrultuda 1997 yılında ikinci bir dil kanunu yapılmıştır. Bu yeni kanun dille ilgili uygulamaların daha somut olarak hayata geçirilmesini, toplumun iç politikası ve dıştan bağımsız yapısıyla yüce bir devlet olarak genişlemeye başlayan Kazakistan toplumunun psikolojik atmosferindeki bazı değişikliklere saygıyı da kapsar. Kazakistan’da 1998’de Başkan Nursultan Nazarbayev’in emriyle anayasa temelinde dil politikası kavramı ve yeni dil kanunu “dillerin işlevi ve gelişmesinin devlet programı” kabul edildi. Programın oluşumu, toplumdaki dil probleminin çözüm yönetimi ve bu alanda sosyal hakların restorasyonunda devlet desteğinin gerekliliğine yol açtı. Programın temel hedefi, Kazakistan Cumhuriyeti’ndeki diğer diller ve devlet dili için uygun koşulları sağlamaktadır. Devletin ölçüleri ve bilim, kültür, eğitim ve medya alanında diğer dillerin gelişmeleri konusu ayrıntılı olarak açıkça belirtilmiştir. Terminoloji ve yer isimlerinin araştırılmasına ve devlet dili temelinde ülkenin devlet işlerinin dereceli olarak idaresine özel önem verildi. Kazakistan Cumhuriyeti Kültür ve Enformasyon Bakanlığı’nın Başbakanın emrine göre programın geliştirilmesinin kontrolü izlenecek ve üç ayda bir hükümete mahalli başkanlık ve bakanlıkların hareketleri ve durumları hakkında bilgi verilecektir.

1999 Haziranı’nın 25. gün raporundaki bilgilere göre dil gelişmeleri için bazı somut ölçüler Kazakistan’da görülmeye başlamıştır. Bu gelişmeleri kısa başlıklarla ortaya koyalım. Kazakistan’da yaşayan Kazak Türkleri dışındaki halklar kendi dilleriyle eğitim yaptıkları kurumlarda Kazak Türkçesini de öğretmektedirler. Mesela Aktöbe Bölgesi’nde Koreli ve Yahudi ulusal kültür merkezleri ana dili bilgisi rekabetini sürdürürler. Rus orta okullarının 10-11. sınıflarında Kazak dilinin ek saatleri bu yıl eklendi. Kreşlerdeki çocuklar haftada 2-3 saat devlet dilini çalışıyorlar. Kuzey Kazakistan Üniversitesi’nin bütün Rusça bölümlerinde 1998’de öğrenciler Kazak dilini 160 saatlik programa göre öğreniyorlardı. 1999’da bu 280 saatlik programa göre yapıldı. 40 öğrencili kreşlerde Rus çocuklar haftada iki kez resmi dili öğrenecekler.

Kazak isimleri ve soy isimlerinin tarihi Kazak geleneklerine göre düzenlenmesi işini de bu program çerçevesinde ele almak gerekir. 1996’da Nursultan Nazarbayev imzasıyla yayınlanan kararnameye göre Kazak halkının mensupları aile adlarının ve soyadlarının yazımında Rusça -ov, – ev, -ova, -eva gibi ekleri bırakıp, bunların yerine ulı (oğlu) kızı kelimelerini getirebilirler. Bunun gereği olarak birçok Kazak ismi ve soy ismini değiştirme yoluna gitti. Kazakistan’da bir Kazak’ın kimlik kartında ilk adları, soyadları, babanın adı ve soy adına yer verilmektedir. İleriki yıllarda Kazak isimleri tamamen Kazak sistemi için ortak bir şekilde yazılacaktır.

Kazakistan Cumhuriyeti’nde uygulanan dil politikalarının bir hedefi de Sovyetler Birliği döneminde değiştirilen Kazak yer isimlerinin tekrar konulmasıdır. Onomastik problemlerin öneminin göz önüne alınmasıyla Kazakistan’da 1990’da hükümet yanında devlet ad bilim komisyonu kuruldu. Komisyonun ana hedefi yerel yönetimlerin tekliflerini tarihi yer adlarının kullanımı ışığında kararlaştırmaktı.

Komisyon yerleşim bölgeleri ile ilgili 134.000 adı kapsayan bir katolog oluşturmuş durumdadır. Yer adları ile ilgili koleksiyon çalışması sürmektedir. Toponomik malzemenin derlenmesi ve bir sözlükte toplanması çalışmaları başlamıştır.[18]

Moğolistan ve Çin’den Kazakistan’a göç eden Kazak Türkleri özellikle Kazakistan’ın kuzey bölgelerine yerleştirilmektedir. Kuzey bölgesindeki Rus nüfus yoğunluğuna karşı ana dillerini iyi korumuş olan Moğolistan ve Çin Kazaklarının bir arada yaşaması ülkede kalmayı düşünen Rusların Kazakça öğrenmelerini kolaylaştırmaya yönelik bir harekettir. 1991’de kurulan Kazak Dil Kurumu her vilayette hatta ilçelerde bile şubeler açmıştır. Bu şubeler her sene Kazak dili ile ilgili makale, araştırma yarışmaları ve sempozyumlar düzenlemektedir. “Dil milletin namusudur” konusunda bir çok kompozisyon yarışması yapılmıştır.

Ana Tili gazetesi Kazak dilinin gelişmesi, yaygınlaştırılması ve Rusçanın hakimiyetinin kırılması doğrultusunda etkili yayınlar yapmaktadır. Her sene bürokratik kademelerde bulunan kişilerin Kazakçasının ölçülmesine yönelik faaliyetlerde bulunulmaktadır. Dil siyasetinin gereği olarak Rusça yer adlarının bir çoğu Kazakçasıyla değiştirilmiştir. Mesela: Gurev-Atrav; Çevşenko-Aktav; Selinograd-Akmola gibi.

Kazakistan’da eğitim sisteminin yanı sıra ana dili eğitimi ve öğretiminde köklü değişiklikler yapıldı. Özellikle ilkokul ana dili ders kitaplarının yeniden yazılıp ortaya çıkması gurur verici bir olaydır. Kitaplarda, ulusal ve kültürel değerlere öncelikli olarak önem verilmiştir. Millî kültür ve millî benlik konularını işleyen metinlerin seçimine ağırlık vermişlerdir. Abay, Ahmet Baytursunoğlu, Mircakıp Dulatov, Magcan, Cumabayev gibi şahıslar kitaplarda yer almıştır.

Ana dili olarak Kazakçanın temel dilbilgisi kuralları verilirken tüm teknikler kullanılmıştır. Kitapta yer alan kavram sayısı ve söz varlığı Kazakçanın zengin bir dil olduğu da dikkate alınarak aktarılmıştır. Rusçadan giren kelimelerin yerine Türkçe kökenli kelimeler kullanılmıştır (Samalyot yerine uçak, klas yerine sınıf, helikopter yerine dik uçak vs.).[19]

Gerçek süreç, Kazak olmayan ortalama okul ve grupların müfredatına başlangıç Kazakçasında da işletildi. Kazak dili ortaokul düzeyi sonrasında olduğu gibi ilk ve ortaokulları Rusça orta grup ya da okulları için Bakanlığın bir çeşit zorunlu seçmeli müfredatından seçebilirler. Yine de onlar baştan sona ilk ve orta derecelerde Kazak dilini almak zorundadırlar. Dahası Eğitim Bakanlığı 1996 baharında yüksek eğitim kurumlarında yalnız Kazak orta sınıfındakiler değil bütün öğrenciler için (Yüksek eğitim derslerinin tamamında) Kazak dili eğitimini 240 saat olarak belirlemiştir.

1995’te Kazak grup ya da okullarına kaydolan I. sınıf öğrencilerinin sayısının %85 civarında olmasına rağmen bu yine de 1980’lerden beri Kazak ortasını seçenlerin oranında gerçek bir artış olduğunu gösteren önemli bir işarettir.

Kazak dil kanunun uygulanması meyvelerini vermeye başladı. İnsan araştırmaları merkezinin Rus ve Kazak öğrenciler arasında yaptığı bir alan araştırmasına göre 1994-1998 yılları arasında devlet diline hâkim Rusların sayısı %6.4, Kazakların sayısı %16.7 oranında arttı. Göreceli olarak hiç hakim olmayanların sayısı Ruslar arasında %11.1 ve Kazaklar arasında %29.1 oranında azaldı.[20]

Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra ortaya çıkan cumhuriyetlerde resmi dilin öğretilmesi ile ilgili sorunlar görülmektedir. Sorunun çözümü bazı devletlerde diğerlerinden daha kolaydır. Azerbaycan, Özbekistan, Litvanya gibi nüfusunun büyük kısmının tek bir etnik gruba ait olduğu, ismen var olan ulusal dilin, Sovyet devrinde bile nispeten yüksek bir statü kazanmış çok gelişmiş edebî standarda sahip olduğu cumhuriyetlerde bu göreceli olarak kolaydır. Kazakistan zorluk uzantısının diğer ucunda kalır.

Dilbilimsel “Kazaklaştırma” eğitimin alan ve düzeyine göre de çeşitlenir. Meslek liseleri ve ilkokul “düzenli” orta öğretimin arkasında kalmıştır. Bu yüzden bugün orta öğretime devam eden Kazakların %80’e yakını Kazak dilli gruplara ya da okullara devam ediyor. Bu meslek teknik okulları ve yüksek eğitim öğrencileri için sırası ile yaklaşık olarak %50 civarındadır. Kızılorda ilçesinde bile (Nüfusun %80’i Kazaktır) Yüksek eğitim okulu öğrencilerinin %40’tan fazlası 1995-96’da Rusça okuyordu. Diğer 7 ilçede Rusça ortalaması için tabloların karşılaştırılması %80’in üstündedir.[21]

Tek tek meslek okulları ve yüksek öğretim kısımları içinde bile, okullar ve uzmanlıklar arasında Kazakçanın kullanılmasının derecesi değişkendir. Mesela hayvan besleme, yetiştirme alanındaki öğrenciler için makina yapımındakilerden çok daha fazla Kazakça eğitim vardır. Kazaklar arasında çok yüksek oranda bir meslek okulu eğitimi görülür. Aynı şey eğer mukayese edilirse nükleer fiziğe göre tarih için geçerlidir. Her şeye rağmen bütününde Kazakçada bugün öğretilen bir çok özelliğin on yıl önceki dilde mevcut olmadığı kabul edilebilir.[22] Ortaokulu tamamlayan her öğrenci (Kazak olmayan orta gruplar bile) diploma alabilmek için bir Kazakça sınavından geçmelidir. Bununla beraber bir çok okulda Kazakça öğretecek kimse yoktur. Bu bakımdan Kazakça’nın istenilen ölçüde öğretilebildiği tartışmalı bir konudur.[23]

1997’de ilan edilen ve Kazakçanın Rusçayla beraber ortak devlet dili olarak kullanılmasını sağlayan kanun Kazakistan’daki Ruslar arasında bir zaman ayarlı dil bombası gibi kabul edildi. 1991’den sonra politik güçlerini kaybeden Ruslar bu süreci yaşamaya başladı. Dil yasası Kazak aydınları, iş adamları ve sanatçılar arasında da infial uyandırdı. Çoğu ana dili Kazakçayı konuşamayan 70 kişi, devlet ve özel televizyonlardaki %50 oranında Kazakça yayım yapılmasını kültürel anarşi olarak görüp bunun düzeltilmesi yönünde devlet başkanı Nazarbayev’e mektup yazdılar. Eski Sovyetler Birliği’nde uygulanan “Sovyetleştirme” çalışmaları en fazla Kazakistan’da etkili olmuştur. Bir çok etnik Kazak özellikle şehirde yaşayanlar Kazakçayı kaybettiler. Şu anda ağırlıklı olarak Rusça konuşabiliyorlar. Resmi iletişim ve ilişkilerde Ruşça kullanılırken Kazakça resmi dil yapıldı. Bu kanun Kazakların orta ve yüksek öğrenimlerini garantiye almaktadır. Basın yayın dilinde %80 Kazakça, %20 Rusça kullanılmasını öngören yasa teklifi tartışmaya açılmıştır. Haber 2 kanalı ülkede tamamen Kazakça yayın yapan ilk ve tek televizyon kanalıdır.

Yeni dil kanununda Kazakların 2001 Haziranı’nda devlet dilini öğrenmeleri zorunlu kılındı. 2006 Haziranı’nda Rusların aydın kesiminin Kazakçayı öğrenmesi zorunlu hale gelecek. Halkın Kazakçaya aşamalı olarak geçişini sağlayan programın iyi uygulanması için devletin talimat vermesine rağmen hiçbir eylem programı gerçekten uygulanamadı. Hem maddi hem de zihni şartlar eksikti. (Kolsto, Malkova) Bazı prestijli üniversitelerde dersler şu anda tek dil olarak Kazakça ile veriliyor. Bunlar diplomatik kuruluşlara personel yetiştiren uluslararası ilişkilerle ilgili eğitimdir. 1996’da yapılan bir araştırmaya göre velilerle çocukları arasında dil kullanımı tabloları gösterilmiştir.

Kollsto-Malkova

Okulda Hangi Dilde Eğitim Gördünüz?

    Kazak                       Rus                Diğer Etnik Gruplar

Rusça                     42,5                          99,0                83,1

Kazakça                 57,7                           0,7                 2,8

Diğer diller               0,9                            0,7                 15,5

Senin Çocuğun Hangi Dilde Eğitim Görüyor?

Kazak                        Rus                Diğer  Etnik Gruplar

Rusça                 40,1                           98,2                89,3

Kazakça             66,4                            3,2                  5,3

Diğer diller          0,9                              0,7                  6,1

Kazakistan’da son dönemde Kazakçaya geçen yabancı kelimeler yerine Kazak Türkçesine ait kelimeler üretilmeye başlandı. Hatta bazı gazete ve dergilerde telefon ve telegramma kelimelerinin başarısız tercümelerine rastlamak mümkündür.[24] Son zamanlarda Kazak dilcileri arasında Kazakçaya giren yabancı terimlerin durumu tartışılmaktadır. Şora Sarıbayev gibi bazı dilciler bu terimlerin dilden atılmamasını savunurken Prof. Ömirzak Aytbayulı ise “alıntı terimlerin yer aldığı her dilde karışıklıkların ve bir takım düzensizliklerin olduğunu ileri sürerek bu durumun her bir dilin kendi iç yapısına bağlı görünürse de akraba diller açısından önem vermeye mecbur olduğumuz durumlar çoktur” görüşüyle Türk dünyasının terim birliğine işaret etmektedir. Kökü bir akraba diller bahsedildiği üzere amaçlı biçimde değiştirilmiştir. Bunun sonucunda temel biçime dayalı değil de güncel değişikliklere bağlı kalınmıştır. Yabancı sesler, yabancı sözlerin tahmin edilenden de çok olması işin buraya gittiğini ispatlamaktadır. İşin ilginç yanı Kazak diline yapısını bozmadan giren uluslararası terimler çabucak yaygınlaşıp bir virüs gibi dağılarak önceki Kazak sözcüklerinin söyleniş yazılış biçimine tesir etmeye başlamıştır. Çoğumuzun konuşurken Rus dilinin etkisi ve aksanının oluşu bunu ortaya çıkarmaktadır. Bu diğer akraba diller için de geçerlidir. İşin esasında Türk dillerinin hepsinde ortak kök sözleri derlemeyle ilgili müşterek terminolojik sistemin esasını oluşturmak mümkündür diye düşünüyorum. Mesela kendinde olmayanı akraba dillerde arama alışkanlığı bu güne kadar hiçbir yeniliği dayanmadan devam etmektedir. Oysa Türk dillerinin bu konuda birbirlerine fevkalade yararlar sağlayacağı şüphesizdir. Bunun yanı sıra uluslararası terimleri benimserken ortak karar alabiliriz.[25]

Türk cumhuriyetleri arasında Latin alfabesine geçemeyen iki cumhuriyet Kırgızistan ve Kazakistan’dır. Kazakistan’da alfabe değişimi konusu toplumda tartışmaya açılmıştır. Bazılarına göre Kiril alfabesi Kazakları Ruslaştırma aracı olarak görülmektedir. Zaman gazetesinin 9-16 Nisan 1999 tarihli Kazakistan nüshasında Prof. S. G. Akatayev Roma alfabesinin dili kurtaracağını ve millî özelliklerini koruyacağını ileri sürerek bu alfabenin kullanılması ile ülkenin kültür emperyalizminden kurtulacağını belirtir. Çoğu bilim adamı Kazak dilinin reforme edilmesini istiyor. Çünkü dilin alt yapısı ve kendisi bilimsel çalışmaların gerisinde kalmıştır. Bilim akademisi bünyesindeki Dil-Edebiyat Enstitüsü bunun için kurulmuştur. Tasmagabetov bilimsel çalışma ve eğitimde mevcut kelimelerin yetersiz olduğunu vurgulamıştır.[26] Kazakistan devlet başkanı Nursultan Nazarbayev 13 Aralık 2000’de kızı Darigha’nın yönettiği haber TV ajansında gazetecilere Kazakçanın Latin alfabesiyle yazılacağını ama aynı zamanda Kiril alfabesinin de kullanımının devam edeceğini söyledi. Kazak uzmanların Latin alfabesi hazırlığı yaptığını, geçilmesi düşünülen Latin alfabesinin Türkiye ve Özbekistan’da kullanılan Latin alfabesinin kopyası olmayacağını daha farklı olacağını söyledi. Yine Radyo Liberty’nin haberine göre 16 Haziran 2000’de yapılan sempozyumda Kazak dilinin geleceği ve Latin alfabesinin Kazak dili için kullanılması konuları da gündeme geldi. Kazakistan’da 22 Eylül diller günü olarak kutlanmaktadır.

Ülkede Kazak Türkçesinin durumu, geleceği, ülke dışında yaşayan Kazakların dil kullanımı gibi konularda birçok sempozyum yapılmaktadır. Mesela 12 Aralık 2000’de yapılan sempozyumda Kazakistan ve Kazakistan dışındaki Kazakçanın kaderi tartışıldı. Sempozyuma Moğolistan, Türkiye, Çin ve Özbekistan’dan Kazak aydınlar katıldı. Toplantıda Kazakistan’daki Kazak dilinin Sovyet İmparatorluğu ve Rus yıllarında Ruslaştırıldığına dikkat çekildi. Çin ve Moğolistan Kazaklarının Kazak dilinin özelliğini koruduğunu dile getirdiler.

Sovyetler Birliği’nin dağılması esnasında diğer Türk cumhuriyetlerine göre Kazakistan’da Kazak nüfus egemen etniği oluşturmuyordu. Ülkenin kuzeyi başta olmak üzere ülkede yüzde 40 oranında bir Rus nüfusun olması Aralık 1991’de bağımsızlığını en son ilan etmesini açıklar. Bu bakımdan Nazarbayev BDT’nin kurulmasına öncülük etmiştir. Nazarbayev yönetimindeki Kazakistan’da Kazakça güçlendirilirken, Rus dillilere de ödünler verilmiştir. İstila edilen topraklarını yeniden Kazak etnik kimliği çerçevesinde kurma düşüncesi başkentin Akmola’ya taşınmasının itici gücü olmuştur. Rusların istediği çifte vatandaşlık reddedilmiş, millî para tenge piyasaya sürülmüştür. Eylül 1989’da Kazakçanın devlet dili olması ve devlet dilinin etkin bir şekilde kullanıma sokulması hareketi en güçlü bir şekilde Kazakistan’da görülür. Devlet dilinin desteklenmesi aracılığı üzerinden milliyetçilikle egemen etnik arasında özdeşleşme teşvik edilmektedir. Anayasaya göre Rus ya da Kazak birer Kazakistanlıdır. Fakat buna rağmen Kazak Türklerinin bilincinde olduğu kadar yönetimin pratiklerinde de etnik kimlik kavramı belirgindir.

Yönetimde ve bürokraside Rus egemenliği günden güne erimektedir. Ülkede yer alan Rusça üniversiteler zinciri dil yasası engeli yüzünden etkinliğini yitirmiştir. Bağımsızlıktan sonra kilit mevkilere Kazak Türklerinin getirilmesi Rus nüfusun iş alanlarını kısıtlamıştır.

Ülkenin bölünme tehlikesini dikkatlerden uzak tutmayan Nazarbayev bir taraftan ülke içi siyasal alanı Kazaklaştırmaya çalışırken, diğer taraftan Rusya ile ilişkileri geliştirmek için özel gayret gösterir. Ayrıca jeo-stratejik konumu sebebiyle ABD, Çin ve AB ülkeleriyle olan ilişkilerini sağlam temellere oturtmak için çaba sarf etmektedir. Zaten bir çok ülkenin gözü Kazakistan üzerindedir. Orta ve uzun vadede Kazakistan’daki Kazak nüfusunun artması, bölgenin jeo-politik durumu, yer altı ve yer üstü zenginlikleri parçalanma korkusunu ortadan kaldıracaktır. Ülkenin geleceği kuzeyde olduğu gibi güneyde de komşularının durumunun gelişmesine, yerel ve bölgesel ittifaklara ve Asya ile Avrupa arasındaki konumuna bağlıdır.

Diğer Türk cumhuriyetlerinde olduğu gibi Kazakistan’da da son on yıl içinde bir ulus devlet yapılanmasına adım adım geçilmektedir. Aynı zamanda piyasa ekonomisine geçişte mesafe kateden Kazakistan’da dil konusu en siyasi ve en tartışmalı konuların başında gelmektedir. Kazak Türklüğünün zırhı durumundaki Kazakça sosyo lengüistik açıdan incelenmesi gereken bir dildir. Özellikle Sovyet dönemi, dilbilimi tamamen siyasallaştırmıştır. Kazak Türkçesinin dil içi ve dil dışı alanlarında bağımsızlıktan bu yana çok önemli değişimler olmuştur. Dilin toplum hayatındaki öneminden hareketle sosyo lengüistik bakış açısıyla Türk yazı dillerine bakılmalıdır. Kazakça bu bakımdan bir lâboratuar görevi üstlenebilecek zenginliktedir.

Ek 1

Nursultan Nazarbayev ve Kazak Türkçesi

Kazakistan Cumhuriyeti devlet başkanı Nursultan Nazarbayev ülkesi ve halkı hakkındaki düşüncelerini kitaplarıyla ve internetteki web sitesiyle dile getirmektedir. Nazarbayev’in iki kitabı Türkiye’de yayımlanmıştır.[27] Her iki kitapta da Nazarbayev Kazak Türklerinin tarihi, bugünü ve geleceği ile ilgili düşüncelerini ortaya koyar. Kazakça ile ilgili tespitlerine ağırlıklı olarak “Tarihin Akışı” adlı kitabında yer vermektedir. Nazarbayev’in ulus devlet modelinde Kazakça merkezdedir. Kazak etnik bilincinin Kazak dili olmadan gerçekleşmeyeceği, geçmişte Kazakçanın uğradığı tehlikelerin Kazak Türklüğünü az kalsın yok edeceğini düşünmektedir. O, Kazak dili-Kazak Türklüğü ilişkileri hakkındaki düşüncelerini “Tarihin Akışı” adlı eserinin bir çok yerinde zikretmiştir. Kazakistan’da uygulanan ve gelecekte de sürecek olan dil planlamasına şüphesiz Nazarbayev’in aşağıda sunduğumuz görüşleri damgasını vuracaktır.

Kazak ulusal bütünleşmesinin üzerine oturduğu belli başlı düşünsel yapılar genel olarak bağımsız devletin korunması ve geliştirilmesi, Kazakçanın devlet dili olarak geliştirilmesi ve işlevlerini gerçekten yerine getirmesi, Kazakistan’ın toprak bütünlüğüdür.[28]

Sözlü halk dilinin oynadığı büyük rol Kazakları etno-kültürel bir bütün olarak anlamak için ilkesel önemdedir. Ama bu sıradan bir iletişim düzeyindeki gündelik dil biçiminde değil, insan iletişiminin biçimine özgü akılcı niteliktedir. “Kazaklığın”yaratıcı merkezi sözlü dil olmuştur.[29]

Dil yaratısı üzerinden gerçekleşen Kazak bilincinin özelliği büyük ölçüde kendi öz kültür sahasında yaşayan her Kazağın Kazak dilinin edebî heyecanlarının tüm renklerini ve gizli semantik derinliklerini değerlendirebilecek durumda olmasında yatmaktadır. Bu yüzden Kazak dilinin belli bir ölçüde yazınsallığı ulusal düşünce biçiminin bir özelliğidir de aynı zamanda. Hiç Kazak, istihzalı tenkitler ve lirik buluşlar, felsefi düşünceler ve soya düzülen methiyeler için keskince veciz ve engin, ironik ve ihtiraslı, “sonsuz yeni ve eski” dilini kaybedebilir mi? Elbette hayır. Dil yüzlerce yıl ulusu kültürel bütünlük olarak korumuştur.[30] En zor yıllarda Kazakça güçlü bir şekilde ulusu bütünleştirici rol oynamıştır. Günümüzün bağımsızlık koşularında ulusal bütünleşmenin bir aracı olmaması düşünülemez.[31] Kazak kültürü 20. yüzyılda az daha yok olma sınırına gelmişti. Dil, etnokültürel kimlik gibi ulusal günlük yaşamın anahtar özelliklerinin varlıklarını sürdürmeleri şüpheliydi. Dili yaratanlarla, onu yok edenler arasında dili pasif olarak kullanan kuşak yer alır. Yığınsal düzlemde hacimli ve plastik gibi şekillendirilebilir olan dil, işlevsel gerileme sınırına gelmiştir.[32]

Kazakistan’da Kazakçanın diriltilmesi konusu gündeme geldiğinde bu sorun sadece Kazak halkının sorunu olamaz. Kazakça dünya dil yelpazesini oluşturan bir parçadır. Kazakça’nın gelişmesi genel insanlık düzeninin güçlü bir aracıdır. Bizi çevreleyen dünyanın kavranmasında ve değerlendirilmesinde kullanılan araçlardan birinin mükemmelleştirilmesidir.[33]

Kazak diline Kazakların bir kısmının tam anlamıyla hâkim olmamaları Kazak bilincinin uydurulmuş değil, gerçek arzularından biridir.

Etnik bütünleşmenin temel elemanı olan dil olmadan ulusal birlik olmaz. Bugün henüz ana dilini yeterince özümseyememiş o küçük Kazak azınlığın hiçbir suçu yoktur. Meslekî harekât olanakları, enformatif olanaklar çoğunlukla Rus dilinin bilinmesiyle belirlenmekteydi. Bu durumsa kısaca söylemek gerekirse geçmiş dil çağının izleridir. Ancak bugün ana dilini özümseyerek kullanmak her Kazak için ahlakî ve millî bir zorunluluktur.[34]

İnsanlar ana dillerini çok iyi bilmelidir. Nitekim devlet, Kazakçanın gelişmesi için en önemli şey olan kurumsal ön koşulları oluşturmuştur. Bu, Kazakçanın statüsünün anayasal olarak teminat altına alınmasıdır. Bunların hiçbiri doksanlı yılların başlarında yoktu.[35]

Babalarımız neredeyse tüm halkın hemen hemen bir eşi bulunmaz iki dilliliği konusunda ender bir örnek oluşturarak Rusçayı öğrenmişlerdir. Bugün sorun daha basittir. Kazakların bir kısmının Kazakçayı günlük yaşam düzeyinde değil de, her yönüyle bilmeleridir. Dilin hava kadar doğal ve gerekli olduğu Kazak ulusunun temel çoğunluğunun sabırlı olması ve çoğunlukla tam olarak kendilerine bağlı olmayan değişik durumların gereği kendini ana dilinde rahat hissetmeyenlerinse gerçekten gayret göstermeleri gerekmektedir.[36]

Kazakça tüm ülkede etkin olan dildir. Tüm Kazakistan vatandaşlarının Kazakçayı bilmeleri için ana kuramsal ön koşullar oluşturulmuştur.[37]

Kazakistan nüfusunu oluşturan tüm halklardan Kazakçayı ana dilleri gibi bilmelerini istemek yanlış olurdu. Ama adım adım gerçekleşecek olan devlet dilinin ana hatlarıyla bilinmesi de genel ulusal kaynaşma araçlarından birisidir. Ancak sorun sadece yasal düzenlemeyle bitmemektedir. Bu zor konuda yasal yaratıcılıkla çok fazla uğraşmamak gerekmektedir. Pratik planda önemli olan başka bir şey var. Avrasya’nın en zengin kültürlerinden biri olan Kazak kültürünün ve dilinin bilinçli bir şekilde benimsenmesine hazır olmak.[38]

Tüm tarihi derinliğiyle çok zengin Kazak kültürü, Kazakistan’daki diğer etnik grupların temsilcileri için yedi kilit altında kalan sır olmaya devam etmektedir. Kazak dili asırlık doğaçlama geleneğine, halkı, halkının derinliği ve bilgeliği hakkında sonsuz konuşabilir. “Bu durum başka bir dilin çıkarlarını zedeleyebilir.” Şeklinde uydurulmuş bir gerekçeyle böylesi bir zenginlikten vazgeçmek kültürel süreçlerin doğasını anlamamak demektir. Maddi nimetlerden farklı olarak kültürel nimetler şaşırtıcı bir özelliğe sahiptir. Tüketicilerinin sayısında çoğalma olduğunda onlar bölünmek yerine çoğalmaktadır. Kazak dilinin serbestçe ve saygıyla öğrenilmesine yönelik ancak böylesi bir yaklaşım tüm ulusal bütünleşmesini sağlayabilir.[39]

Her şeyden önce bizi politik değerlerin toplayıp birleştirebileceğini görmek gerekmektedir. Aslında Kazakça gibi bir kültürel birleştiricinin daha önemli bir rol oynaması gerekmektedir. SSCB deneyiminde her şeyin tek bir dile indirgenmesindeki tarihi başarısızlığı gördük.[40]

Demokratik devlet modelinde de asimilasyon mekanizmaları şüphesiz geçerlidir. Ancak bu baskı gücüyle değil, doğal evrim yoluyla gerçekleşmektedir.[41]

Ulusal bilinç için etnik kültürü, dili koruyan ve geliştiren toplumsal kurumlar sistemine yaslanmak olağanüstü önemlidir. Özellikle bu, eğitim ve kitle iletişim sistemlerini ilgilendirmektedir.

Biz “Kazakçanın yetersizliği” ilkesine göre yapılandırılan eğitim sistemini ve daha mobil ve rekabet yeteneği fazla olan mesleklerin ve uzmanlık alanlarının Kazak dilinde öğrenilemeyeceği zamanları gördük.

Bunun sonucu olarak da özellikle ulusun elit grupları arasında dilini profesyonelce bilme konusundaki motivasyon azalmıştır. Bu da direkt olarak ulusal bilinç üzerine yansımıştır. Buradaki yasallık çok basittir: Ulusal “ben”in kurumsal korunmasında minimalleşme. Bugün Kazakistan Devleti “minimalize” olanı restore etmektedir. Bu restorasyon eşyanın doğası gereğidir ve doğru şekilde kavranmalıdır.[42]

Yrd. Doç. Dr. Bilgehan Atsız GÖKDAĞ

Kırıkkale Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi / Türkiye

Alıntı Kaynağı: Türkler, Cilt: 19 Sayfa: 415-423


Kaynaklar:
♦ AYTBAYULI, Ömirzak; (1998). “Türk Dillerinde Terimlerin Ortak Kullanılmasının Temel Prensipleri”, Türk Lehçeleri ve Edebiyatı Dergisi, Sayı 17, Şubat 1998, s. 7-12.
♦ BARUTÇU ÖZÖNDER, F. S, (1999). “Genel Türklük Alanı Çerçevesinde Türk Dilinin Durumu, İleriye Dönük Bakış ve Yaklaşımlar”, KÖK Araştırmalar, I/1 Bahar 1999, s. 31-40.
♦ d’ENCAUSSE, H. C.; (1984). Parçalanan İmparatorluk, SİSAV Yay., Ankara, “Etnokulturnoe obrazovanie v Kazakhstane” Mysl, no. 9, 1996.
♦ FİERMAN, William, (1989). “Glasnost in praktice” Central Asian Survey, V. VIII. No: 2.
♦ GiROUX, Alain; (1997). “Kazakistan, Asya Devinin Potansiyeli ve Ekonomik Modeli” Unutkan Tarih, Sovyet Sonrası Türk Dilli Alan, Hazırlayan Semih Vaner, Tercüme Ercan Eyüboğlu, Metis Yayınları İstanbul 1997, s. 318-333.
♦ GÖKDAĞ, Bilgehan Atsız; (1999). ”Alfabe ve Siyaset” Atatürk’ün Harf Devrimi ve Türk Dünyasına Yansıması Sempozyumu, Bildiriler, Trabzon 1999, s. 21-39.
♦ GÖMEÇ, Saadettin; (1999). Türk Cumhuriyetleri ve Toplulukları Tarihi, Akçağ Yay. Ankara 1999.
♦ İMER, Kamile (1998). Türkiye’de Dil Planlaması: Türk Dil Devrimi, Kültür Bakanlığı Yay., Ankara.
♦ İSMAİL, Zeyneş; (1998). ’’Kazakistan’da İlkokul Ana Dili Ders Kitaplarının İncelenmesi”, Türk Lehçeleri ve Edebiyatı Dergisi, Sayı: 19, Haziran 1998, Ankara. s. 20-28.
♦ KHUSAINOV, Kobey; (1999). “Defining of ideentity and language policy in Kazakistan”. VII. Milletler Arası Türkoloji Kongresi, İstanbul.
♦ KOLSTO, Pol; MALKOVA, Irina, (1997). “Is Kazakstan being Kazakified?” Analysis of Current Events; vol. 9, no: 11, November 1997pp. 1&3-.
♦ KURGANSKAIA, Valentina; (2000). “Kazakhstan: The Language Problem in the Context of Ethnic Relation”; Central Asia and the Caucasus, 2000-1
♦ KUT, Şule; (1994). “Yeni Türk Cumhuriyetlerinin Dış Politikaları”, Bağımsızlığın İlk Yılları, Derleyen Büşra Ersanlı Behar, Kültür Bakanlığı Yay., s. 243-280, Ankara.
♦ NAZARBAYEV, Nursultan; (1997). Yüzyılların Kavşağında; Bilig Yay., Ankara, (2000). Tarihin Akışında; Om Yay. İstanbul.
♦ ROY, Oliver; (2000). Yeni Orta Asya ya da Ulusların İmal Edilişi; Metis Yay. İstanbul.
♦ SARIBAYEV, Şora; (1995). “Kazak Dilindeki Güncel Terminolojik Sorunlar Hakkında”; Türk Lehçeleri ve Edebiyatı Dergisi; Sayı: 4, Aralık 1995, s. 14-15, Ankara.
♦ SATPAEV, D; (1999). “Osobennosti natsional’nogo Lobbizma”, Saiasat February1999, s. 22.
♦ TATİMOV, M; (1992). Halık-Nama Nemese San Men Sana. Almatı.
♦ TURAN; Şerafettin; (1990). Türk Kültür Tarihi; Bilgi Yayınevi, Ankara.
♦ ULUDAĞ, İlhan; (1992). Sovyetler Birliği Sonrası Bağımsız Türk Cumhuriyetleri ve Türk Gruplarının Sosyo Ekonomik Analizleri; TOOB Yay. Ankara.
♦ Ülkelerin Anayasaları; (1999). TİKA Yay. Ankara.
Dipnotlar :
[1] İMER, Kamile (1998). Türkiye’de Dil Planlaması: Türk Dil Devrimi, Kültür Bakanlığı Yay., Ankara, s. 7-32.
[2] TURAN; Şerafettin; (1990). Türk Kültür Tarihi; Bilgi Yayınevi, Ankara, s. 27.
[3] GÖMEÇ, Saadettin; (1999). Türk Cumhuriyetleri ve Toplulukları Tarihi, Akçağ Yay. Ankara 1999, s. 64-67.
[4] TATİMOV, M; (1992). Halık-Nama Nemese San Men Sana. Almatı.
[5] BARUTÇU ÖZÖNDER, F. S, (1999). “Genel Türklük Alanı Çerçevesinde Türk Dilinin Durumu, İleriye Dönük Bakış ve Yaklaşımlar”, KÖK Araştırmalar, I/1 Bahar 1999, s. 31-40.
[6] FİERMAN, William, (1989). “Glasnost in praktice” Central Asian Survey, V. VIII. No: 2.
[7] d’ENCAUSSE, H. C.; (1984). Parçalanan İmparatorluk, SİSAV Yay., Ankara, s. 251-254.
[8] ROY, Oliver; (2000). Yeni Orta Asya ya da Ulusların İmal Edilişi; Metis Yay. İstanbul, s. 229-230.
[9] ULUDAĞ, İlhan; (1992). Sovyetler Birliği Sonrası Bağımsız Türk Cumhuriyetleri ve Türk Gruplarının Sosyo Ekonomik Analizleri; TOOB Yay. Ankara, s. 281.
[10] GİROUX, Alain; (1997). “Kazakistan, Asya Devinin Potansiyeli ve Ekonomik Modeli” Unutkan Tarih, Sovyet Sonrası Türk Dilli Alan, Hazırlayan Semih Vaner, Tercüme Ercan Eyüboğlu, Metis Yayınları İstanbul 1997, s. 323.
[11] ULUDAĞ, a.g.e., s. 280.
[12] APENOV, M. M; (1998). Kazahi na puti knat syonalnomu vozrojdeniyu. Cayasat 32 (1).
[13] KUT, Şule; (1994). “Yeni Türk Cumhuriyetlerinin Dış Politikaları”, Bağımsızlığın İlk Yılları, Derleyen Büşra Ersanlı Behar, Kültür Bakanlığı Yay., Ankara, s. 256.
[14] GİROUX, a.g.e., s. 325-326.
[15] KURGANSKAIA, Valentina; (2000). “Kazakhstan: The Language Problem in the Context of Ethnic Relation”; Central Asia and the Caucasus, 2000-1
[16] KURGANSKAIA, a.g.e.
[17] Ülkelerin Anayasaları; (1999). TİKA Yay. Ankara, s. 121, 125, 133.
[18] KHUSAINOV, Kobey; (1999). “Defining of ideentity and language Policy in Kazakistan”. VII. Milletler Arası Türkoloji Kongresi, İstanbul.
[19] İSMAİL, Zeyneş; (1998). “Kazakistan’da İlkokul Ana Dili Ders Kitaplarının İncelenmesi”, Türk Lehçeleri ve Edebiyatı Dergisi, Sayı: 19, Haziran 1998, Ankara, s. 20-28.
[20] KURGANSKAIA, a.g.e.,
[21] Etnokulturnoe Obrazovanıe Kazakhistane, Mysl, No. 9, 1996, s. 71.
[22] Etnokul’turnoe 1996: 70.
[23] FİERMAN 1996, a.g.e.,
[24] SARIBAYEV, Şora; (1995). “Kazak Dilindeki Güncel Terminolojik Sorunlar Hakkında”; Türk Lehçeleri ve Edebiyatı Dergisi; Sayı: 4, Aralık 1995, Ankara, 15.
[25] AYTBAYULI, Ömirzak; (1998). “Türk Dillerinde Terimlerin Ortak Kullanılmasının Temel Prensipleri”, Türk Lehçeleri ve Edebiyatı Dergisi, Sayı 17, Şubat 1998, s. 7-12.
[26] SATPAEV, D; (1999). “Osobennosti natsional’nogo Lobbizma, ” Saiasat February1999, s.22.
[27] Yüzyılların Kavşağında, Bilig Yayınları, Ankara 1997.
Tarihin Akışında, Om Yayınları, İstanbul 2000.
[28] NAZARBAYEV 2000, a.g.e., s. 20.
[29] NAZARBAYEV 2000, a.g.e., s. 23-24
[30] NAZARBAYEV 2000, a.g.e., s. 24-25
[31] NAZARBAYEV 2000, a.g.e., s. 47.
[32] NAZARBAYEV 2000, a.g.e., s. 47-48
[33] NAZARBAYEV 2000, a.g.e., s. 48.
[34] NAZARBAYEV 2000, a.g.e., s. 49.
[35] NAZARBAYEV 2000, a.g.e., s. 49-50
[36] NAZARBAYEV 2000, a.g.e., s. 50.
[37] NAZARBAYEV 2000, a.g.e., s. 50.
[38] NAZARBAYEV 2000, a.g.e., s. 50.
[39] NAZARBAYEV 2000, a.g.e., s. 85-86
[40] NAZARBAYEV 2000, a.g.e., s. 132.
[41] NAZARBAYEV 2000, a.g.e., s. 132.
[42] NAZARBAYEV 2000, a.g.e., s. 135.APENOV, M. M; (1998). Kazahi na puti knat syonalnomu vozrojdeniyu. Cayasat 32 (1).
Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.