Türk Tarihi ve Kültür Araştırmaları

Osmanlı İmparatorluğu Döneminde Minyatür

0 23.202

Doç. Dr. Banu MAHİR

El yazma eserlerin metinlerini açıklama amacına yönelik bir resim türü olan minyatür, Osmanlı İmparatorluğu döneminde, Osmanlı padişahlarının koruyuculuğunda ve genel çizgisiyle Saray’a bağlı olarak gelişmiştir.[1] Günümüze ulaşan en erken tarihli örnekleri Fatih Sultan Mehmed’in saltanat yıllarına (1451-1481) tarihlendirilen Osmanlı minyatür okulu, 19. yüzyıla kadar varlığını sürdürmüş ve sarayın bulunduğu başkent İstanbul’un dışında Bağdat, Kahire gibi kitap sanatı ve minyatür geleneği olan önemli merkezlerde de, 16. ve 17. yüzyıllarda eyalet valilerinin himayesinde varlık göstermiştir.[2]

İstanbul’un fethinden önce, Osmanlıların İznik ve Bursa kentlerinde bir kültür ortamı yarattıkları bilinir. Bu döneme ait tezhipli, minyatürsüz bazı el yazma eserler günümüze ulaşmıştır. Ancak minyatürlü el yazma örneklerinin en erken tarihlileri, devletin başkentinin Bursa’dan Edirne’ye taşınmasından sonraya aittir. Bunlar arasında Edirne’de 1455-56 tarihlerinde tamamlanmış olan Bediüddin Tebrizî’nin Dilsuznâme adlı eseri, minyatürlenmiş erken örneklerden biridir (Oxford, Bodlein Kütüphanesi, Quseley, 133).[3] Osmanlı minyatür okulunun henüz klasik kimliğini elde edememiş olduğu bu dönemde, 1440 sonrası Edirne’ye geldiği sanılan bir grup Timurî Şiraz okulu mensubu sanatçının etkilerini yansıtan bir erken Osmanlı minyatür üslubu yaratılmıştır.

Dönemin Edirne’de resimlendirilmiş bir diğer eseri olan Külliyat-ı Katibî’de[4] de bu erken üslup farkedilir (res.1). Yine 1460-80 arasında Edirne’de hazırlandığı sanılan başka bir minyatürlü yazma, Ahmedî’nin İskendernâmesi’dir. Ahmedî (öl.1416) Germiyanoğlu Emir Süleyman ve Osmanlı Sultanı I. Mehmed tarafından himaye edilmiş bir şairdir. İskendernâme adlı eserinde Makedonyalı İskender ile ilgili öyküler yer alır, bir bölümü de Osmanlı Tarihiyle ilgilidir. Eserin tasvirleri, üslup özelliğiyle önceki eserlere bağlanır.[5]

İstanbul’un fethinden sonra (1453), Fatih Sultan Mehmed’in portre ve madalyonlarını yaptırmak için, İtalya’dan sanatçılar davet etmesi, Gentile Bellini ve Costanzo da Ferrara gibi sanatçıların İstanbul’da etkin olmaları[6] dönemin Osmanlı minyatür ressamlarını da etkilemiştir. Dönemin nakkaşları Sinan Bey veya öğrencisi Şiblizâde Ahmed’e yakıştırılan Fatih’in gül koklayan portresiyle (res.2), profilden büst portresi (TSM, H.2153, y.145a), bu etkileri yansıtan minyatür geleneğinde resimlerdir. Fatih dönemindeki bu Batı’nın benzetmeci resim sanatına açılış, üslup açısından daha sonra etkin olmamakla birlikte, Osmanlı Sarayı kitap resmine padişah portreciliği konusunun girmesine yol açmıştır.

Sultan II. Bayezid döneminde (1481-1512) ise, Osmanlı minyatür sanatı örnekleri, devrin sevilen edebiyat ürünlerinde boy göstermiştir. II. Bayezid devri resim anlayışında, Herat, Şiraz gibi Timurî ve Türkmen etkilerinin yanı sıra, Bizans’ın başkentinden miras kalmış olabilecek bazı resim gelenekleriyle, II. Mehmed döneminde Avrupalı ressamların taşımış oldukları Batı etkilerini bir arada izlemek mümkündür.

Hamse-i Emir Hüsrev Dehlevi adlı eserdeki Osmanlı nakkaşlarınca yapılmış olan bazı minyatürler (res.3), mimari ve doğa ayrıntılarındaki perspektif denemeleriyle, çağdaşı İslam minyatürlerinden farklı bir çehreye sahiptir.[7] Bütün bu etkilere rağmen, II. Bayezid dönemi minyatürleri, Fatih Sultan Mehmed döneminde eserler vermiş olan Edirne Okulu’nun devamı gibidir. Dönemin çağdaş edebiyatının mesnevi tarzındaki ürünlerinin resimlendirilmesine, II. Bayezid’i izleyen yıllarda da ilgi duyulmuştur. Yavuz Sultan Selim’in 1514 Çaldıran Seferi’nden sonra, Osmanlı minyatürü İran’dan gelen sanatçılarla yüzeysel nakış bezemeciliğine yönelik Herat üslubunda ürünler vermiştir.[8] Söz konusu bu etki, yalnız minyatürlerde değil, resimlendirilen eserlerin konularında da kendini göstermiştir. Bunlardan biri olan Attar’ın Mantık al-Tayr adlı eserinin 1515 tarihli nüshasının (TSM, E.H.1512) minyatürlerinde (res.4) Herat üslubunun etkilerinin yanı sıra, Osmanlı kitap sanatının kendi kuralları da belirgindir. Osmanlı minyatüründeki bu üslup, Kanuni Sultan Süleyman’ın saltanat yıllarının ortalarına değin sürmüştür. Arifî’ye ait Guy-u Çevgan’ın 1539 tarihli nüshası da (TSM, H.845), bu eserlerden biridir. Bu dönemde Osmanlı sarayına ganimet yoluyla ulaşan el yazmalarının da, Osmanlı minyatür sanatının gelişimi açısından önem taşıdığı anlaşılır.[9]

Kanuni Sultan Süleyman döneminin ortalarında Osmanlı minyatür sanatçılarının alışılmış konu ve kalıpların dışına çıkarak, farklı bir üslup yaratma girişiminde bulundukları görülür. Bu yeni atılım, Osmanlıların diğer İslam devletlerinden farklı konum ve güçte olmalarıyla ilgilidir. Tarih yazarı, hattat, silahşör olan Matrakçı Nasuh, Kanuni Sultan Süleyman’ın 1533-35 yıllarında Tebriz üzerinden Bağdat’a gidişi sırasında bir menzilnâme niteliği taşıyan Mecmu’i Menazil’i (İÜKtp, T.5964)[10] kaleme almış ve o güne değin İslam ülkelerinde rastlanmayan tarzda minyatürlerle süslemiştir. İnsan figürünün yer almadığı bu tasvirler, seferin gidiş ve dönüş yolu üzerindeki şehirlerin, kasabaların tam anlamıyla belgesel özellik taşıyan görüntülerini içermektedir. Eserin başında yer alan İstanbul tasvirinde Nasuh’un minyatür geleneğinin resim diliyle, tüm önemli yapıları ve topografyayı yansıtmaya çalıştığı görülür (res.5).

Tarih-i feth-i Şikloş ve Esturgon ve Estonibelgrad adlı eserinde (TSM, H.1608) ise, Kanuni’nin Macaristan Seferi’yle Barbaros Hayreddin Paşa’nın 1543 tarihli Akdeniz Seferi’ni kaleme alarak, tasvirlerle açıklamıştır. Bu tasvirler arasında Barbaros’un uğradığı liman kentleri, dönemin Avrupa portolanlarını andıran bir yaklaşımla çizilmiş ve Osmanlı’ya özgü bir bezeme anlayışıyla boyanmıştır. Aynı tarzda resimlenmiş olan bir diğer eseri Tarih-i Sultan Bayezid’dir (TSM, R.1272).[11]

Matrakçı Nasuh’un bu eserlerini yazıp, resimlediği yıllarda, Kanuni Sultan Süleyman, hanedanın gücünü, sürekliliğini ve yaptığı işlerin önemini kanıtlamak amacıyla, Fethullah Arifî Çelebi’yi resmi saray şehnamecisi olarak atamıştır. Osmanlı padişahlarının tarihte görüldükleri devirden itibaren manzum tarihini yazmakla görevlendirilen Arifî, Şahname-i Âlî Osman adını verdiği eserini beş cilt olarak tasarlamıştır. Eserinin beşinci cildi olan Süleymânnâme (TSM, H.1517) adlı eser,[12] Kanuni Sultan Süleyman’ın saltanat yıllarının 1558 yılına kadar olan olaylarını konu alır. Beş ayrı nakkaş tarafından resimlenmiştir. Eserdeki Doğu’ya yapılan seferleri Tebriz kökenli nakkaşların, Avrupa’ya yönelik seferlerle ilgili minyatürleri de, o yörelerden gelme nakkaşların yapmış olduğu kabul gören bir görüştür.

Süleymânnâme adlı eserden Kanuni Sultan Süleyman’ın cülusunu betimleyen çift sayfalık bir tasvir eserin önemli minyatürlerinden biridir (res.6). Soldaki sayfada Topkapı Sarayı Bab-ı Hümayun’u, 1. avlu ve Babü’s-Selâm, sağdaki sayfada ise, ikinci avluda Babü’s-saade önünde altın taht üzerinde oturmuş Sultan, cülus törenine katılan yüksek rütbeli devlet görevlileri, vezirler, şeyhülislam, kazaskerler, Enderun ağaları ve diğer saray mensupları tasvir edilmiştir.

Osmanlı hanedanının tarihini işleyen, belgesel karakterli bu tarihi konulu minyatürlerin bir diğer uzantısı da, Fatih Sultan Mehmed döneminde başlayan padişah portreciliğidir. Dönemin tanınmış şahsiyeti olan Haydar Reis, Nigarî mahlasıyla şiirler yazdığı gibi, önemli bir portre sanatçısı olarak dikkat çeker.[13] Barbaros Hayreddin Paşa’nın (TSM, H.2134, y.9) ve Kanuni Sultan Süleyman’ın (res.7) yaşlılık yıllarını yansıtan portreleri en tanınmış eserlerindendir. Kanuni Sultan Süleyman’ın yarım yüzyıla yakın süren saltanat yılları, siyasi, ekonomik, örgütsel başarıların yanı sıra sanat alanında da, en başarılı yıllar olmuştur. Dönemin minyatürleri, topografik karakterli kent manzaraları, portre sanatı, padişah ve çevresinin resmi yaşamına ilişkin çok sayıda minyatürün yer aldığı şahnâmelerle, Osmanlı kitap resminde konu programının belirlendiği ve üslup açısından da farklı bir ortamın oluştuğu, yenilikçi ve önemli bir dönüm noktasını oluşturmuştur.

16. yüzyılın üçüncü çeyreğinde, Osmanlı Sarayı Ehl-i Hiref teşkilatının nakkaşlar bölüğü mensubu musavvirler, artık tamamen kendilerine özgü ve İslam minyatür okullarından oldukça farklı bir tasvir üslubu benimsemişlerdir. Bu üslubu belirleyen ve yönlendiren sanatçı Nakkaş Osman olmuştur. Nakkaş Osman’ın Kanuni’nin son seferi olan Sigetvar Seferi’nin konu edildiği Ahmed Feridun Paşa’nın kaleme aldığı Nüzhet (el-esrâr) el-ahbâr der sefer-i Sigetvar adlı eserdeki minyatürleri, bu üslubun ilk örnekleridir. Kanuni Sultan Süleyman’ın Macar Kralı Janos’un oğlunu Tuna nehri üzerinde ve Belgrad’ın karşısında Semih şehrine hakim bir tepe üzerinde kurulan otağında kabul edişini betimleyen minyatür (TSM, H.1339, y.16b), Nakkaş Osman’ın üslubunu yansıtır.

Bu üslup, nakış değerlerini önemsemeyen, sade ve yalın bir anlatıma sahiptir. Osmanlı minyatürünün, İslam resim öğretisinin geliştirdiği soyut dünya görüşüne rağmen, belli bir ölçüde benzetmeci ve belgeleyici anlayışını en çarpıcı biçimde yansıtan örnek, Sultan III. Murad döneminde hazırlanmış olan Kıyafet el insaniyye fi şemail el osmaniyye[14] adlı eserdir (TSM, H.1563 ve İÜK, T.6087). Dönemin saray şehnamecisi olan Seyyid Lokman ile Nakkaş Osman’ın işbirliğiyle hazırlanmış olan yazmada, Osman Gazi’den, III. Murad’a kadar Osmanlı padişahlarının özellikleri anlatılmış ve her birinin minyatür geleneğinde portrelerine yer verilmiştir. Eserin hazırlanması aşamasında yazar Lokman ve Nakkaş Osman çok sayıda yazılı kaynağı ve mevcut padişah portrelerini incelemiştir. Fizyonomik özelliklerini bilmedikleri sultanların portrelerinin İtalya’da olduklarını öğrenerek, sadrazam Sokullu Mehmed Paşa’nın delaletiyle, Veronese atelyesi ressamlarının yaptıkları III. Murad’a kadar 12 sultanın yağlı boya portrelerini İstanbul’a getirerek, bu tablolardan yararlanmışlardır.[15]

Şahnameci Seyyid Lokman ile Nakkaş Osman’ın işbirliği III. Mehmed dönemine değin sürmüştür. Lokman’ın Farsça ve manzum olarak kaleme aldığı Nakkaş Osman ve ekibinin resimlediği minyatürlü şahnameler, kronolojik bir sırayla sultanların resmi yaşamlarını ele almışlardır. Kanuni Sultan Süleyman’ın saltanatının 1558 yılından ölüm yılı olan 1566’ya kadar olan dönemini konu alan Tarih-i Sultan Süleyman (Dublin Chester Beatty Kütüphanesi, Ms.413), bu sıralamada ilk örneği oluşturur. Eserde, Malta kuşatması, Kanuni’nin son seferi Sigetvar Seferi, ölümü, II. Selim’in cenazeyi karşılaması, İstanbul’da cenazenin toprağa verilişi gibi, Osmanlı hanedanının önemli anlarını ölümsüzleştiren tasvirler bulunur.

1579-97 yılları arasında şahnameci Seyyid Lokman’ın yazdığı Osmanlı padişahlarıyla ilgili şahnameler, Nakkaş Osman’ın başkanlığındaki nakkaşlar tarafından resimlendirilmiş ve böylelikle klasik Osmanlı minyatür üslubunun seçkin örnekleri yaratılmıştır.

Bu eserlerden biri olan, II. Selim dönemiyle ilgili 1581 tarihli Şahname-i Selim Han[16] adlı eserde olabildiğince gerçekçi yaklaşımla aktarılmış, saf renklerle, pastel tonların tercih edildiği minyatürler yer alır. Sultan III. Murad’ın saltanatının 1592 yılına kadar dönemini kapsayan Şehinşehname’nin ikinci cildi (TSM, B.200) Farsça yazılmış şehnamelerin son örneğidir ve içerdiği minyatürler Nakkaş Osman ve ekibinin elinden çıkmadır. Şahnameci Seyyid Lokman’ın kaleme aldığı ve resimlendirilen diğer eserler Türkçedir. Bunlardan biri de, Osman Gazi’den Yavuz Sultan Selim’e kadar olan padişahların tahta çıkışları, devirlerindeki önemli zaferleri ve olayları, avlanma ve çeşitli silahların kullanımındaki hünerleri konu alan minyatürlere sahiptir. Hünername[17] adlı bu eserden, Sultan I. Murad’ın tahta çıkışını betimleyen tasvir bunlardan biridir (res.8).

Sultan III. Murad döneminde, Saray nakkaşları tarafından minyatürlenmiş eserler sadece Seyyid Lokman’ın yazdıklarından oluşmamaktadır. İntizamî mahlasını kullanan Bosna-Foçalı bir başka yazar da, 1582 yılında Sultan III. Murad’ın şehzadesi Mehmed için düzenlettiği sünnet düğünü şenliklerini anlatan Surnâme-i Humayun’u[18] kaleme almış ve bu kitap Nakkaş Osman yönetimindeki nakkaşlar tarafından 250 çift sayfalık kompozisyonla resimlenmiştir. At Meydanı’nda (hipodrom) 52 gün ve gece süren şenlik ve gösteriler, meydanın değişmeyen çerçevesi içerisinde (arka planda İbrahim Paşa Sarayı’nda geçitleri izleyen III. Murad ve şehzadesi olmak üzere) metnin akışını izleyen bir film şeriti gibi ele alınmıştır. 16. yüzyıl İstanbul’undaki hemen hemen tüm esnaf loncalarının ellerinde veya arabalarında yaptıkları imalatlarıyla geçişlerini tasvir eden bu minyatürler, dönemin kültür tarihine, sosyal ve ekonomik yapısına ışık tutan son derece değerli belgelerdir (res.9).

Sultan III. Murad döneminde, Doğu’ya yapılan seferleri kumanda eden Lala Mustafa Paşa, Özdemiroğlu Osman Paşa, Ferhad Paşa gibi serdarları yücelten Gazavatnâmeler de yazılıp resimlenmiştir. Söz konusu eserlerde, savaş sahnelerinin yanı sıra, ordugâhlardaki günlük yaşamı ve ziyafet meclislerini tasvir eden minyatürler bulunur. Mustafa Âli’nin yazdığı 1584 tarihli Nusretnâme’den Lala Mustafa Paşa’nın İzmit’te ordunun ileri gelenlerine verdiği ziyafeti betimleyen minyatür, Nakkaş Osman’ın dışındaki nakkaşlar tarafından yapılmış tarihi ressamlık örneklerinden biridir (TSM, H.1365, y.34b) 1594’te tamamlanıp, III. Mehmed’e sunulan Tarih-i Feth-i Yemen adlı eserden serdar Sinan Paşa’nın huzurunda Tule kuşatması sırasında, Yena, Hayme kabileleri şeyhlerinin Osmanlılara tabii olup, hil’at giymelerini tasvir eden minyatür de, yine bu tür bir örneği oluşturur (İ.Ü.Ktp. T.6045, y.247b).

Sultan III. Mehmed döneminde Osmanlı minyatürünü yönlendiren sanatçı Nakkaş Hasan’dır. Enderun’da yetişmiş, anahtar oğlanlığı, dülbend gulamlığı, kapıcıbaşılık, yeniçeri ağalığı yapmış, Rumeli Beylerbeyi, sadaret kaymakamlığı ve kubbealtı vezirliği görevlerinde bulunmuştur. Dönemin şahnamecisi Talikizâde Suphi Çelebi ile birlikte çalışan Hasan, Sultan III. Mehmed’in Eğri Seferi’ni konu alan Türkçe yazılmış Eğri Fetihnamesi’ni (TSM, H.1609) resimlemiştir. Nakkaş Hasan’ın kişisel üslubundaki kalın siyah kaşlı, yuvarlak yüzlü figürler ve dairesel kompozisyonların seçildiği minyatürlere sahip bir diğer eser, Şahname-i Âli Osman’dır (TSM, A.3592).

16. yüzyıl sonu Osmanlı minyatüründe konu açısından büyük bir değişim dikkati çeker. Genellikle 14. veya 15. yüzyılda yazılmış dini konular, fal ve cifr kitapları gündeme gelmiştir. Hz. Muhammed’in yaşam öyküsünün resimlerle anlatımı, 14. yüzyılda yaşamış Darir’in Siyer-i Nebi[19] adlı eserinde karşımıza çıkar. Nakkaş Hasan’ın yönlendirdiği nakkaş ekibinin elinden çıkma bu tasvirler, ele alınış açısından tarihi okulun bir parçasıdır. Hz. Muhammed’i Hira Dağı’nda tasvir eden minyatür (res.10) bunlardan biridir.

Osmanlı minyatür sanatının eyalet üslubu olarak tanımlanmış bir grup eserinin 1534-1623 yılları arasında Osmanlı egemenliğinde kalmış olan Bağdat kentinde hazırlandığı belirlenmiştir. Özellikle Sokullu Mehmed Paşa’nın oğlu Hasan Paşa’nın valiliği döneminde yoğun bir resim faaliyeti yaşayan Bağdat’ta da genellikle tasavvuf, peygamberler tarihi gibi dini konulu eserler hazırlanmıştır.

Mevlevî dergahlarında yetişmiş sanatçılarca resimlendirildiği kabul edilen bu eserlerde,[20] dinamik kompozisyonlu ve iri başlı figürlü, zengin ve etkileyici renklere sahip minyatürler vardır. Bunlardan biri olan Cami el-siyer’deki (TSM, H.1230) Mevlana’nın Molla Şemseddin ile karşılaşmasını tasvir eder (res.11).

Sultan I. Ahmed dönemini konu alan bir şahname olmasına karşın, Osmanlı tarihiyle ile ilgili birkaç eser resimlenmiştir. Ancak bu dönemde albümler için hazırlanan tek figür çalışmaları veya konulu, tek yaprak halinde çalışılmış minyatürlerin önem kazandığı görülür. Sultan I. Ahmed için hazırlanmış albümde[21] çok sayıda kadın, erkek tiplemeleri ve tek yaprak minyatürler bulunur (TSM, B.408). Bu tek figür kadın ve erkek minyatürleri dönemin giyim modasını yansıtmaları açısından belgesel öneme sahiptirler.

17. yüzyıl başında, özellikle II. Osman döneminde verimli olmuş nakkaş, eklektik bir üslubu olan Ahmed Nakşî’dir.[22] Dönemin şahnamecisi Nadirî’nin Divanı’nın ve Hotin Fetihnamesi’nin (TSM, H.1124) resimlenmesini yönlendiren sanatçıdır. Nakşî’nin üslubundaki mimari ayrıntılardaki perspektif arayışları, kimi gölgeli boyamalar, figürleri istifleme ve çeşitli açılardan ele alma biçimindeki Batı etkilerine karşılık, bazı doğa ayrıntılarında Safevî minyatüründen etkilenmesi sonucu, ilginç minyatürler ortaya çıkmıştır. Onun bu eklektik üslubunu sergileyen minyatürlerinden biri, Sultan III. Murad’ın Cuma selamlığına çıkışını konu alır ve Divan-ı Nadirî adlı eserde bulunur (TSM, H.889, y.4a). Sultan II. Osman için hazırlanan Tercüme-i Şakayık-ı Numaniye’nin (TSM, H.1263) ve Firdevsi Şahnamesi tercümelerinin resimlendirilmesinde de görev alan Ahmed Nakşî, Sultan II. Osman’ı at üzerinde (res.12) ve tahtta betimleyen bazı tek yaprak minyatürler de yapmıştır.[23] Ayrıca, bir albümde yer alan III. Murad’ı ve III. Mehmed’i betimleyen minyatür geleneğindeki iki portre de, yine Ahmed Nakşî’nin fırçasına mal edilir.[24]

17. yüzyıl içerisinde nakkaşların Saray dışında da etkin oldukları ve yabancılar için hazırlanan kıyafet albümleri için tek figür resimleri yaptıkları anlaşılmaktadır. Osmanlı başkenti İstanbul’da Avrupalılar için kıyafet albümü hazırlama geleneği 17. yüzyıl boyunca sürmüştür. Kıyafet resimleri ve padişah portreleri içeren, bazılarına talep sahibi olan yabancıların milliyetlerine göre değişen, İtalyanca, Fransızca, İngilizce ve birden fazla dilde açıklamaların eklendiği birbirine benzer çok sayıda kıyafet albümü hazırlanmıştır.[25] Ayrıca gösterim amaçlı kullanıldığı sanılan bazı peygamber ve padişah portrelerini konu alan tasvirlerin de bu dönemde yaygınlaştığı anlaşılmaktadır.[26]

Osmanlı minyatürünün 17. yüzyılın ikinci yarısında yeniden Edirne’de ürünler verdiğini kanıtlayan Silsilenâmeler günümüze ulaşmıştır. Bu eserlerdeki madalyonlar içerisine yerleştirilmiş peygamber ve sultan tasvirlerinin ressamı Hüseyin İstanbuli’dir.[27] Bu dönemde de, minyatürlerin yer yer derinlik etkisi yaratan ayrıntıları içerdiği görülür. Özellikle, bir albümde yer alan ve 17. yüzyıl sonlarına tarihlendirilen bir minyatürde (res.13), klasik Osmanlı minyatür okulu geleneğinin çözülmeye başladığı ve yeni etkilerle üçüncü boyutu bilinçsizce arayan denemelere girişildiği belirlenmiştir.[28]

18. yüzyılın başında III. Ahmed’in yeniden İstanbul Sarayı’na yerleşmesiyle, Osmanlı minyatürü son canlı dönemini yaşamıştır. Sultanın şehzadelerinin sünnet düğünü şair Vehbî tarafından kaleme alınan Surname-i Vehbî[29] adlı eserde, nakkaş Levnî’nin yaptığı minyatürlerle canlandırılmıştır. 1720 yılında yapılan bu şenlik 15 gün sürmüş, Ok Meydanı’nda çadırlar kurulup, eğlenceler düzenlenmiştir (res.14). Gösteriler geceleri Haliç üzerinde devam etmiş, Aynalıkavak Sarayı’nın önü seyir yeri olarak kullanılmıştır. Levnî,[30] kullandığı doğal renkleri ve üçüncü boyutu arayan üslubuyla, Osmanlı minyatürüne yeniden Doğu-Batı sentezini içeren bir karakter kazandırmıştır. Levnî’nin tek figür çalışmaları da, dönemin İstanbul’undaki şık ve zarif hanımlar ile beyleri canlandırır, bu minyatürler kıyafetler açısından belgesel değere sahiptirler (res.15). Osmanlı minyatüründe, Batılı etkileri özümleme ve yansıtma girişimlerinin Sultan I. Mahmud döneminde de sürdüğü görülür. Dönemin nakkaşı Abdullah Buhari de, tek yaprak kadın ve erkek resimleri yapmıştır (res.16). Abdullah Buhari’nin gerçekçi üslupla resmettiği çiçek resimleri de vardır. Ayrıca lâke bir cilt kapağı üzerindeki şemselerin içine üç boyutlu figürsüz manzara kompozisyonları da resmetmiştir.[31]

18. yüzyıl ikinci yarısında Batı sanatı etkilerinin yoğunlaşmasıyla, kitap resmi mahiyetindeki minyatür giderek önemini yitirmiştir. Dönemin şairlerinden Fazıl Enderuni’nin kadın ve erkek güzelliklerini anlattığı eseri olan Hubanname ve Zenanname’deki (İÜK, T.5502) kadın ve erkek figürlerini, pastel renklerle yapılmış suluboya resimler olarak değerlendirmek mümkündür. 18. yüzyıl sonlarında, Osmanlı Sarayı çevresinde Batılı resim geleneğine duyulan ilginin giderek artması ve değişen beğeniler sonucunda, Avrupa resmine yabancı olmayan eğitimli Hıristiyan azınlık sanatçılara iş verildiği görülmektedir.

Gençlik yıllarında İtalya’ya giderek eğitim gördüğü ve dönemin Rafaello’su sayıldığı kaydedilen[32] ve oğlu Menasi ile birlikte saray ressamı olarak anılan[33] Refail’in resmettiği kağıt üzerine guvaş boyayla kadın ve erkek figürleri (res.17), geleneksel minyatürden tamamen farklı, portre karakteri gösteren, gerçekçi resimlerdir.[34] III. Selim’in şiirlerini içeren Divan-ı İlhami’deki[35] (TSM, H.912) manzara resimleri ise, bu dönemde Batı resmi geleneğindeki Osmanlı minyatürünün son örnekleri arasında yer alırlar (res.18). Yüzyılın ikinci yarısında ise, Osmanlı minyatürü tamamen sona ererek, yerini Batılı anlamda tuval resmine bırakmıştır.

Doç. Dr. Banu MAHİR

Mimar Sinan Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi / Türkiye

Alıntı Kaynağı: Türkler, Cilt: 12 Sayfa: 316- 322


Dipnotlar :
[1] Osmanlı minyatürleri konusunda seçilmiş kaynaklar için bkz. R. Ettinghausen, Turkish Miniatures from the 13th to the 18th Century, Milano, 1965; N. Atasoy-F. Çağman, Turkish Miniature Painting, İstanbul, 1974; I. Stchoukine, La peinture Turque d’apres les manuscripts illustres, Ire partie: de Sulayman Ire a Osman II (1520-1566), Paris, 1966; I. Stchoukine, La peinture Turque d’apres les manuscripts illustres, IIme partie, de Murad IV a Mustafa III (1623-1773), Paris, 1971; F. Çağman-Z. Tanındı, Topkapı Sarayı Müzesi İslam Minyatürleri, İstanbul, 1979; G. Renda, Batılılaşma Dönemi Türk Resim Sanatı 1700-1850, Ankara, 1977; F. Çağman, “Anadolu Türk Minyatürü”, Anadolu Uygarlıkları Ansiklopedisi, 5, İstanbul, 1982, s. 929-951; F. Çağman-Z. Tanındı, Topkapı Saray Museum. The Albums and Illustrated Manuscripts, ed. M. J. Rogers, London, 1986; Z. Tanındı, Türk Minyatür Sanatı, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları Genel Yayın No: 353, Sanat Dizisi: 52, Ankara, 1996.
[2] F. Çağman, “XVI. Yüzyıl Sonlarında Mevlevi Dergahlarında Gelişen Bir Minyatür Okulu”, I. Milletlerarası Türkoloji Kongresi. 3. Türk Sanatı Tarihi, İstanbul, 1979, s. 651-677; R. Milstein, Miniature Painting in Ottoman Baghdad, Costa Mesa, 1990.
[3] I. Stchoukine, “Miniatures Turques du Temps de Mohammad II”, Arts Asiatiques, Tome XV, Paris, 1967, s. 47-50.
[4] F. Çağman, “Sultan II. Mehmed Dönemine Ait Bir Minyatürlü Yazma: Külliyat-ı Katibî”, Sanat Tarihi Yıllığı, VI, 1974-1975, s. 333-346.
[5] E. J. Grube, “The Date of the Venice İskandar-name”, Islamic Art, An Annual Dedicated to the Art and Culture of the Muslim World, II (1987), New York, s. 187-202; S. Bağcı, “Osmanlı Dünyasında Efsanevi Yönetici İmgesi Olarak Büyük İskender ve Osmanlı İskendernamesi”, Humana- Bozkurt Güvenç’e Armağan, Ankara, 1994, s. 111-131.
[6] E. Atıl, “Ottoman Miniature Painting under Sultan Mehmed II”, Ars Orientalis, Vol. IX, 1973, s. 108-113; J. Raby, “Pride and Prejudice: Mehmed the Conqueror and the Italian Portrait Medal”, Italian Medals, ed. J. G. Pollard (Studies in the History of Art 21), Washington D. C. 1987, s. 171-194; J. M. zur Capellen, Gentile Bellini, Stuttgart, 1985.
[7] Z. Tanındı, “Additions to Illustrated Manuscripts in Ottoman Workshops”, Muqarnas, Vol. 17, guest editor: D. J. Roxburgh, Leiden, 2000, s. 154.
[8] F. Çağman, “The Miniatures of the Divan-ı Hüseyni and the Influence of Their Style”, Fifth International Congress of Turkish Art, ed. G. Feher, Budapest, 1978, s. 231-259.
[9] O. Aslanapa, “Tabirzer Künstler am Hof der osmanischen Sultane in Istanbul”, Anatolia 3, 1958, s. 15-17.
[10] H. Yurdaydın, Nasuhü’s-Silahi (Matrakçı) Beyan-ı Menazil-ı Sefer-i’Irakeyn, Ankara, 1976.
[11] H. Yurdaydın, Matrakçı Nasuh, Ankara, 1963; Z. Akalay, “Tarihi Konularda İlk Osmanlı Minyatürleri”, Sanat Tarihi Yıllığı, II, İstanbul, 1969, s. 102-116.
[12] Z. Akalay, “Tarihi Konularda Türk Minyatürleri”, Sanat Tarihi Yıllığı, III, İstanbul, 1970, s. 151-166; N. Atasoy, “1558 Tarihli “Süleymanname” ve Macar Nakkaş Pervane”, Sanat Tarihi Yıllığı, III, İstanbul, 1970, s. 167-220.
[13] S. A. Ünver, Ressam Nigari Hayatı ve Eserleri, Ankara, 1949; H. G. Majer, “Nigari and the Sultan Portraits of Paolo Giovio”, 9. Milletlerarası Türk Sanatları Kongresi, 9th International Congress of Turkish Art, Cilt II, Ankara, 1995, s. 443-456.
[14] N. Atasoy, “Nakkaş Osman’ın Padişah Portreleri Albümü”, Türkiyemiz, 6, Şubat 1972, s. 2-14; F. Çağman, “Nakkaş Osman According to Sixteenth Century Documents and Literature”, Art Turc/Turkish Art, 10e Congres international d’art turc, Actes/Proceedings, 17-23 septembre 1995, Geneve 1999, s. 197-206.
[15] H. G. Majer, “Zur Ikongraphie der Osmanischen Sultane”, Das Bildnis der Kunst des Orients, eds. M. Kraatz, J. M. Zur Capellen, D. Seckel, Stuttgart, 1990, s. 99-119.
[16] F. Çağman, “Şahname-i Selim Han ve Minyatürleri”, Sanat Tarihi Yıllığı, VI, İstanbul, 1974-75, s. 333-346.
[17] N. Anafarta, Hünername Minyatürleri ve Sanatçıları, İstanbul, 1969.
[18] N. Atasoy, 1582 Surname-i Hümayun Düğün Kitabı, İstanbul, 1997.
[19] Z. Tanındı, Siyer-i Nebi, İslam Tasvir Sanatında Hz. Muhammed’in Hayatı, İstanbul, 1988, s. 277-294.
[20] F. Çağman, a.g.m. (1979), s. 651-677.
[21] A. S. Ünver, “L’Album d’Ahmed Ire”, Annali dell’ Istituto Universitario Orientale di Napoli, nuova ser, XIII (1963), s. 127-162.
[22] A. S. Ünver, Ressam Nakşi. Hayatı ve Eserleri, İstanbul, 1949; E. Atıl, “Ahmed Nakşi an eclectic painter of the early 17th century”, Fifth International Congress of Turkish Art, Budapest, 22- 27th September 1975, Budapest, 1979, s. 103-121.
[23] B. Mahir, “Portrenin Yeni Bağlamı”, Padişahın Portresi. Tesavir-i Âl-i Osman, İstanbul, 2000, s. 309-311, kat. 69-74.
[24] F. Çağman, “Padişah Portreciliğinin Zirvesi: III. Murad”, Padişahın Portresi. Tesavir-i Âl-i Osman, İstanbul, 2000, s. 274, kat. 51.
[25] G. Renda, “17. Yüzyıldan Bir Grup Kıyafet Albümü”, 17. Yüzyıl Osmanlı Kültür ve Sanatı Sempozyumu Bildirileri, 19-20. III. 1998, İstanbul, 1988, s. 153-178.
[26] B. Mahir, “Resim Gösterim Amacıyla Hazırlanmış Bir Grup 17. yüzyıl Osmanlı Minyatürü”, 17. yüzyıl Osmanlı Kültürü ve Sanatı, 19-20 Mart 1998 Sempozyum Bildirileri, İstanbul, 1998, s. 125-139.
[27] S. Bayram, “Musavvir Hüseyin Tarafından Minyatürleri Yapılan ve Halen Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi’nde Muhafaza Edilen Silsile-Nâme”, Vakıflar Dergisi, XIII, 1981, s. 253-338; H. G. Majer, “Gold, Silber und Farbe. Musavvir Hüseyin, ein Meister der osmanischen Miniaturmalerei des spaten 17. Jahrhundrets”, Studies in Ottoman Social and Economic Life/Studien zu Wirtschaft und Gesellschaft im Osmanischen Reich, herausgegeben von R. Motika, C. Herzog, M. Ursinus, Heidelberg, 1999, s. 10-42.
[28] G. Renda, a.g.e., s. 31.
[29] E. Atıl, Levni ve Surname, Bir Osmanlı Şenliğinin Öyküsü, İstanbul 1999.
[30] Levnî hakkında en kapsamlı araştırma için bkz. G. İrepoğlu, Levnî, Nakış, Şiir, Renk, İstanbul, 2000.
[31] G. Renda, a.g.e., s. 41-43; B. Mahir, “Abdullah Buhari”, Turing, Nr. 69/348, Kasım 1982, s. 28-32; Y. Demiriz, “18. Yüzyılda Çiçek Ressamlığı”, 18. Yüzyılda Osmanlı Kültür Ortamı, İstanbul, 1998, s. 80-83.
[32] M. d’Ohsson, Tableau Generale d’Empire Othoman, Paris, 1790, C. IV, s. 456.
[33] A. Toderini, Litterature des Turcs, Paris, 1789, C. III, s. 60.
[34] G. Renda, a.g.e., s. 56-57; K. Pamukciyan, Ünlü Hassa Ressamı Rapayel ve Eserleri (?- 1780)”, Tarih ve Toplum, s. 40 (Nisan 1987), s. 30-33; Çağlarboyu Anadolu’da Kadın. Anadolu Kadınının 9000 Yılı, İstanbul, 1993, s. 24, 139; G. İrepoğlu, “Batılılaşma Hareketinin İçerisinde Kitaptan Tuvale Padişah Portreciliği”, Antik Dekor, 38, İstanbul, 1997, s. 82-87.
[35] G. Renda, “A Manuscript of Art and Poetry: Divan-ı İlhami”, Cultural Horizons, A Festschrift in Honor of Talat S. Halman, ed. by Jayne L. Warner, Syracusa-New York, 2001, s. 247-259.
Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.