Türk Tarihi ve Kültür Araştırmaları

XIX. Yüzyılda İdil-Ural Bölgesinden Anadolu’ya Göçler

0 10.541

Dr. Arzu Kılınç OCAKLI

Osmanlı İmparatorluğu’nun kuzey komşusu Rusya, güçlendikçe özellikle doğu ve güney yönünde yayılmacı bir siyaset izlemeye başlamıştır. XVI. yüzyılda İdil-Ural ve Batı Sibirya bölgelerini ele geçiren Ruslar, XVIII. yüzyılda Kırım’a iniyor ve daha sonraki yüzyılda da Orta Asya’daki Türk ve Müslüman topraklarına hakim oluyorlardı. Bu bölgelerde yaşayanların bir kısmı, başta topraklarına el koyulması sonrasında karşılaştıkları ağır ekonomik koşullar ve ardından maruz kaldıkları Ruslaştırma ve Hıristiyanlaştırma baskısı karşısında, vatanlarını terk ederek Rusya içinde dağılmak ya da komşu Müslüman topraklarına göç etmek zorunda kaldılar.

Eldeki belgeler XIX. yüzyıl ikinci yarısından itibaren Rus hakimiyetine girmiş toplulukların içinde en eskisi olan İdil-Ural bölgesi sakinlerinden Kazan Tatarları ve Başkurtların Türkiye’ye kitle halinde göç ettikleri yönündedir. Rusya’da yaşayan Müslümanları göçe sevk eden nedenlerin başında kuşkusuz dini, siyasi ve ekonomik baskı ve yıldırma geliyordu. Bu baskıların yoğunluğu, Rusya’nın içinde bulunduğu iç ve dış sorunlarla orantılı olarak bazı dönemlerde azalmış veya çoğalmıştır.

Katerina II (1762-1796) tarafından 1789 yılında “Orenburg Dini İdaresi”[1] adıyla kurulan müftülüğe kadar İslam dini, Rusya’da resmen tanınmamış ve Rusya Müslümanları halife olarak Osmanlı padişahına bağlı kalmışlardır. Ancak İslamiyet’e tanınan bu resmi statü, Rusya Müslümanlarının Osmanlı halifesine bağlılıklarının ve Osmanlı başşehriyle olan münasebetlerin devam etmesine mani olamamıştır.[2]

Mesela 1892 yılında emekli asker Calaletdin Möhammad (ov) ve bazı arkadaşları, Rusya Müslümanlarının hürriyetlerinin kısıtlandığını anlatmak ve bu uygulmalara mani olunmasını istemek için İstanbul’a gelmişlerdir. Örnek olarak da Kazan Bişbalta’da ruhsatsız açılan medresenin müfettiş tarafından kapatılmasını, Rusça bilmeyen ve bu dilden imtihan olmayan adayların molla olmalarına izin verilmemesini göstermişlerdir.[3] Bu olaydan anlaşılacağı üzere Müslüman eğitim kurumlarına yapılan müdahaleler de halkın tepkisini çekiyordu. Hele din adamlarının Rusça öğrenmeleri o dönemin Tatar toplumuna ters düşmekteydi.

İdil-Ural bölgesinin sakinlerinden Kazan Tatarlarıyla Başkurtları göç etmeye sevk eden nedenler, göçmenlerin hatıralarında şu şekilde açıklanıyordu: “Çarlık hükümetinin Müslümanların mektep ve medreselerini kapatacağı, Kur’an’daki ‘kafir’ (Ruslar bu sözcüğün Müslümanlara kendilerini çağrıştırdığını düşünüyorlardı) kelimelerinin çıkartılıp yeniden bastıracağı haberlerinin yayılması.”[4] Darülharpte yaşamanın caiz olmadığı hakkındaki inanç ve baskı rejiminin verdiği huzursuzlukla Müslüman halk, belki meselenin aslını bile araştırmadan hicret etmeye karar veriyordu.

Yazar (G)aliasgar Gafur(ov)-Çıgtay (1867-1942), “Tutam” adlı hikayesinde, 1894 yılında Türkiye’ye göç etme nedenlerini muhacirlere yılda iki defa ürün alınan bereketli toprakların verilmesi, toprağı sürmek için saban ve hayvan, ev yapmak için ağaç yardımı yapılması ve göçmenlerin askere alınmaması gibi haberlerin halk arasında yayılması olarak gösterir.[5]

Rusya Müslümanlarının yurtlarından kaçmalarına neden olan bir diğer olay da 28 Ocak 1897 tarihinde yapılacağı ilan edilen nüfus sayımıydı. Yapılacak sayımla ilgili haberler Tercüman gazetesinde de çıkmaktaydı.[6] Rusya’da yaşayan Müslümanlar, nüfus sayımının bir bahane olduğunu, asıl amacın kendilerinin Hıristiyanlaştırılması olduğunu düşünmüşlerdi. İdil-Ural bölgesinden göçlerin büyük bölümü de zaten bu dönemde meydana gelmiştir. Müslüman halkın korkuları pek de yersiz sayılmazdı çünkü 1897 yılında, gerçekten Rusya’da yaşayan Müslümanlar aleyhine alınan bazı kararlar yürürlüğe konmuştu. III. Duma (Millet Meclisi) üyesi olan (G)aysa Enikeyev,[7] 9 Temmuz 1908’de Dumada yaptığı konuşmada, Rus hükümetinin 20 Mart 1897 tarihinde aldığı kararların, Müslüman halka ana dil, din ve eğitim gibi konularda bir dizi kısıtlamalar getirmiş olduğunu açıklıyordu. Enikeyev, baskılara maruz kalan halkın bir kısmının, kurtuluşu ana yurtlarını terk etmekte bulduğunu ve o dönemde göç eden Tatarların en fazla tercih ettikleri ülkenin de Türkiye olduğunu söylemiştir.[8] Böylece Müslüman halka yönelik baskının sadece dini olmadığı aynı zamanda kültürel baskının söz konusu olduğu anlaşılıyor.

Özellikle Çar Aleksandr III (1881-1894) döneminde Panislavizm hareketiyle yoğunlaşan baskı rejimi ve Ruslaştırma çabaları, Müslüman halkı bunaltmıştır. Onun döneminde Kazan vilayetindeki İslamlar arasında bazı olayların çıktığı haberleri Petersburg sefareti aracılığıyla Osmanlı Devleti’ne de ulaşıyordu. Haberlerde 1897 yılında Kazan’daki olaylar karşısında hükumetin askeri tedbirler aldığı bildiriliyordu.[9] Bu huzursuzluklarda, sonuçlarının Müslüman halka ne şekilde yansıyacağının kestirilemediği nüfus sayımının da etkisi bulunuyordu.

Tatar yazarı Mahmüt Galaü (1886-1938) de, Möhacirlar adlı tarihi romanında 1897 nüfus sayımı korkusuyla Türkiye’ye hicret eden Tatarları işlemiştir. Roman, bir köyde Müslümanların bu sayım haberiyle sarsılmaları ve duyduklarını doğrulatmak için köyün muhtarına gitmeleriyle başlar. Muhtar, köylülere sayımın sadece Müslüman-Türkleri değil Rus, Fin gibi diğer halkları da kapsadığını söylese de halkı ikna edemez. Köylüler zaten “obur taifesi” adını verdikleri, ürünlerini ve hayvanlarını ellerinden alan vergi tahsildarlarından da usanmışlardır. Tüm bu olumsuz şartların üzerine eklenen sayım haberi, köy halkını harekete geçirir. Kırım’ın Odessa limanından vapurlarla İstanbul’a ulaşan muhacirler, oradan Eskişehir’e nakledilirler.[10] Yukarıda belirtilen nedenler, ahaliyi göçe sevk etmiş ve bahsedilen olaylar gerçekten yaşanmıştı. Türkiye’ye göçlerin roman ve hikayelere konu olması, bunun bir dönemin küçümsenmeyecek sosyal bir meselesi olduğunun işaretidir.

Arşivlerde Osmanlı Devleti’nin göçleri teşvik ettiği yönünde herhangi bir kayıta rastlanmamaktadır. Bunu doğrulayan resmi bir açıklama o dönemde Paris sefiri olan Salih Münir Paşa’dan gelmiştir. Sofya’yı ziyaretinde Rusçuk’a uğrayan Paşa’nın burada yaşayan Müslüman ahaliye yönelik tavsiyeleri Uhuvvet gazetesinde yayımlanmıştı. Müslümanlara vatanlarını terk etmemelerini öğütleyen Paşa, İslamların kendi yerlerinde, yurtlarında kalmaları gerektiği görüşünün padişaha ait olduğunu ifade etmiştir. Bulgaristan’daki Müslümanlara eğitimin öneminden bahsetmiş, çocukların okutulmasına ve ülkenin resmi lisanının öğretilmesinin önemine de bilhassa dikkat çekmiştir.[11]

İdil-Ural Bölgesinden Gelen İlk Göçmenler

İdil-Ural bölgesi sakinlerinden Kazan Tatarlarının ve Başkurtların Osmanlı ülkesinde görülmeye başladıkları tarih, XIX. yüzyılın ikinci yarısından sonra yani Kırım Savaşı yıllarına denk gelmektedir. Kırım Tatarlarının yurtlarından büyük kitleler halinde göç ettikleri bu yıllarda, İdil-Ural bölgesinden gelenlerin sayısı fazla değildir.

Söz konusu dönemde Kazan Tatarlarının varlığına Balkanlar’ın Dobruca bölgesinde; İstanbul, Aydın, Hüdavendigar gibi Anadolu’daki çeşitli vilayetlerde; bugünkü Arabistan’ın kutsal Mekke, Medine ve Suriye’nin Şam şehirlerinde rastlanmaktadır. Bu tarihlerde Osmanlı ülkesinde yaşayanların çoğunun molla, hacı, müderris veya medrese talebesi gibi dini kimliğe sahip kişiler olduklarını görüyoruz. Memleketlerinden ayrılma nedenleri dini yaşamlarını sürdürecekleri serbest bir ortama kavuşmak veya arzu ettikleri İslami eğitimi almak olmalıydı. Kazan muhacirleriyle ilgili bilgilere, genellikle Osmanlı hükumetinden maddi yardım talebiyle yapılan başvurular sayesinde ulaşmak mümkün olmaktadır ve bu isteklere resmi makamlardan hemen her zaman olumlu cevaplar geliyordu. Bu tür örneklerden olan 1857 tarihli bir vesikada, Kazan muhacirlerinden Muhammed Efendi adlı şahsın, içinde bulunduğu maddi sıkıntıdan söz ederek kendisine maaş tahsisi için Ticaret Nezareti’ne başvuruda bulunduğu görülmektedir.[12]

Molla, hacı ve talebelere yapılan maddi yardımlar da kuşkusuz yeni gelecek kişiler için de cazipti. Bu yardımlar Orta Asya ve Çin’den gelen hacılara da yapılıyor, Osmanlı ülkesinde herhangi bir nedenle mağdur olmuş, parasız kalmış Müslümanlara barınacak yer gösteriliyor, dönüşleri için gerekirse para yardımı yapılıyordu.

1861 tarihli bir belgede Kazan ahalisinden Murtaza adlı kişi, Hicaz’a gitmek arzusunda olduğunu, kendisinin İskenderiye’ye giden bir gemiye bindirilip ücretinin ödenmesini talep ediyordu.[13] İdil boyundan Karadeniz yoluyla hacca gidecek yolcular, İstanbul üzerinden gemiyle Akdeniz’e, oradan da Mısır limanlarına ulaşırlardı. Osmanlı başşehrinde bir süre kalan hacı adayları, Mısır’da da bir süre geçirirlerdi. Çünkü Mısır’daki camiler ve bilhassa dini ilimlerle uğraşan Tatar uleması için el- Ezher Medresesi büyük önem taşırdı.

Memleketinden ayrılarak yeni bir yaşam kuranlar, bu defa orada bıraktıkları ailelerini de yanlarına getirtmeyi düşünüyorlardı. İstanbul’a yerleşmiş olan Kazan’ın Tetuş üyezdi (kasabası), Orta Baltay volostına (nahiyesi) bağlı Küçük Bakırcı köyü imamı Molla Ubeydullah bin Hamid’in oğlu Hamidullah da ailesini yanına getirtmek için Muhacirin Komisyonu’na başvuruda bulunmuştu. Bu kişi dilekçesinde İstanbul’da kendi geçimini sağladığını ayrıca memleketindeki ailesine para yardımında bulunduğunu söylemektedir. Ancak, İstanbul’dan gönderdiği cüzi miktarın kardeşlerinin tahsil masraflarını karşılayamadığını, ayrıca ebeveyninin de yaşlı olduğunu ileri sürerek kendisi için en uygun çözümün on kişilik ailesini yanına getirtmek olduğunu ifade ediyordu. Muhacirin Komisyonu Kazanlı Hamidullah’ın bu talebini, gereğinin yapılması için Hariciye Nezareti’ne havale etmişti.[14] Söz konusu talepten İstanbul’a yerleşmiş olan Kazanlı gencin, kendi geçimini temin ettikten başka para yardımında bulunabileceği bir miktarı kazandığı anlaşılıyor. İstanbul’a getirtmek istediği kardeşlerine bir şekilde iş veya eğitim imkanının bulunduğu veya en azından ailenin kendi yurdundan daha iyi şartlarda yaşayabilmesi için uygun bir ortamın mevcut olduğu anlaşılmaktadır.

Kazan Tatarlarının genellikle Orta Asya bölgesi ve Çin’le ticaret yaptıkları bilinmektedir. Fakat Rusların Türkistan’a hakim olmaya başladıkları yıllarda, ticaret hakkı ellerinden alınan Tatarlardan Osmanlı ülkesine ticaret yapmak amacıyla gelmiş kişilere rastlanıyordu. 1855 yılında Kazan ahalisinden Abdullah, kardeşi Hasan ve üç arkadaşı ticaret tezkirelerinin verilmesi için İstanbul’da bekliyorlar ve Harbiye Nezareti’nde geçici olarak ikamet ediyorlardı.[15] Bu kişilerin hangi malları alıp sattıkları hakkında malumat yoktur, fakat daha sonraki yıllarda İstanbul’da ticaret yapanlar artmaktadır.

Gazeteci Zarif Beşir, Kazan-Moskova treninde rastladığı bir Mişer gencinin sekiz yıl boyunca İstanbul’la ticaret yaptığını nakleder. Yirmibir yaşında ticaretle uğraşmaya başlayan bu genci para kazanmaya iten neden, aslında evlenmek için gerekli olan sekizyüz sum (ruble) başlık parasını ödemeye babasının maddi durumunun elvermemesiydi. Genç Mişer, İstanbul’a kürk getirip sattığını söylemektedir.[16]

XIX. yüzyıl ortalarında Rusya’dan Osmanlı ülkesine göç edenler arasında Kazan ahalisinden ve Nakşibendiyye tarikatine mensup olduğu belirtilen Şeyh Hafız Muhammedcan Efendi adlı bir zat da bulunmaktadır. Bu kişinin 1847 yılında Mekke’de bir tekke inşa etmiş olduğu, devletin de bu tekkeye tayinat ve kendisine maaş tahsis ederek yardımda bulunduğu öğreniliyor.[17] Onun İzzet Efendi adındaki halifesi de aynı dönemde İstanbul’da ikamet ediyor, o da maddi yardım başvurusunda bulunuyordu.[18] Şeyh Muhammedcan Efendi ardından Medine-i Münevvere mücaviri olduğundan[19] ve Mekke’ye mücavir olarak gideceğinden bahisle gene maaş tahsisi için başvurmuştu.[20] Onun Mekke ve Medine’den sonra Şam’da da ikamet ettiğini gösteren bir belge de mevcuttur.

Şam valiliğine onun namına yapılan başvuruda bulunan talebe-i umumiyeden olduğu belirtilen Abdürrahman adlı şahıstır.[21] 1850 yıllarında Mekke, Medine ve Şam civarında ikamet eden Kazan Tatarlarının bu şehirlerde bulunmaları tamamen dini nedenlerden kaynaklanıyordu.

1852 yılına ait bir başka belgede Medine şehrinde Kazanlı Hacı Muhammed Safa, talebe Abdürrahim Efendi ve Şam şehrinde Hamzazade Seyyid Hüseyin Efendi’ye bir miktar maaş tahsisiyle ilgili[22] bir istekle karşılaşıyoruz ki bu da yukarıdaki görüşü doğruluyor. Daha önceki yıllarda İdil-Ural bölgesinden Hicaz’a ve Şam’a hem hac vazifesini ifa etmek hem de İslami ilimlerle uğraşmak amacıyla birçok kişi gitmiştir. Mesela, Ufa tevabiinden olan Abdülhalik b. Abdülkerim (ö. 1844), Kazan’da tahsil yapmış, 1798 yılında Hicaz’da ve Türkiye’de bulunmuş, daha sonra yeniden bir hac seferine çıkmıştı. Abdülhalik b. Abdülkerim yurdunda medreseler kurmuş ve pek çok öğrenci yetiştirmiş bir müderristi. Ahmet isimli oğlunun yazdıklarına göre babası iki yılını Mekke ve Medine’de, birer yılını Mısır ve Kudüs’te, altı ayını da Şam’da ikamet ederek geçirmişti.[23] Buradan anlaşıldığına göre XVIII ve XIX. yüzyılda İdil-Ural uleması eğitim için İslami ilimlerin merkezi olan şehirlerde uzun müddet kalıyor ve başta Arapça öğreniyorlardı. Memleketlerine dönüşlerinde bilgilerini eğitim müesseseleri açarak yani medreselerde gençleri yetiştirerek değerlendiriyorlardı.

İdil-Ural Bölgesinden Toplu Göçler

Rusya’nın İdil-Ural bölgesinden Osmanlı topraklarına toplu haldeki en erken göçler 1861 yıllında gerçekleşmişti. Bu durum Muhacirin Komisyonu’nun Kazan muhacirlerine uygulanacak muamele hakkındaki sorusuna karşılık onlara da daha önce gelen muhacirlerle aynı muamelenin uygulanacağının bildirilmesinden anlaşılıyor.[24]

Bu yıllarda Rusya tahtında Çar Aleksandr II (1855-1881) oturmaktadır ve onun döneminde Rusya’da büyük reformlar yapılmış, özellikle de 1861 manifestosunun (fermanının) ilanıyla Rus köylüleri toprak sertliğinden kurtulmuştur. Ancak Rusya için bu dönem Kafkasya’nın ve Türkistan’daki hanlıkların Rusların eline düştüğü, İdil-Ural bölgesi sakinlerine yani Kazan Tatarları, Başkurtlar ve Çuvaşlara karşı yeniden sistemli dini ve kültürel baskıların uygulanmaya başlanması anlamına gelmekteydi. Bu uygulamalardan biri, Kazanlı misyoner İlminski öncülüğünde hazırlanan gayri Rus kavimlere kril alfabesi esasında alfabe tanzim edilmesiydi. Ardından Müslümanlar yoğun olarak Hıristiyanlaştırma propagandasına maruz kaldılar. Ancak bu baskıların sonunda Rus hükumetinin hedeflediği sonuç alınamadı, hatta aksi tesirlerine şahit olundu.[25] Aleksandr II, Kırım Savaşı sonrasında Rusya’nın güneyinde vuku bulan Kırım Tatarlar göçünü “istenmeyen unsurlardan kurtuluş” ve “mutlu bir olay” olarak nitelendiriyor ve göçlerin engellenmemesi için her türlü tedbirin alınmasını istiyordu.[26] Bütün bu uygulamaların amacı yeni kazanılan topraklar da dahil olmak üzere Ruslaştırma politikasını bütün Rusya’ya yaymak ve hükumeti rahatsız eden sorunlardan kurtulmaktı.

Bu dönemde Rusya’nın değişik şehirlerden göç edenlere rastlanmaktadır. Mesela Astrahan (Ejderhan) ahalisinden olan ve dört kişilik ailesiyle birlikte İstanbul’a hicret etmiş Abdullah Efendi gibi.[27] Daha ziyade bir ticaret merkezi olan bu bölgeden daha sonraki dönemlerde gelenlere rastlanmadığını söyleyebiliriz.

Tatar aydınları Osmanlı ulemasını yakından takip ediyor, görüşmelerde bulunmak için sık sık İstanbul’u ziyaret ediyorlardı. Kazanlı din alimi ve tarihçi Şehabeddin Mercani (1818-1889) döneminde pek yaygın olan bir düşünce de ehl-i İslam’ın Rusya’da terakkisinin mümkün olamayacağı ve bu yüzden Türkiye’ye hicret etmelerinin gerekliliği yönündeydi. O vakitler Kazan’ın en meşhur müderrislerinden olan Muhammed Abdülkerim Hazret[28] ve daha birçok kişi bu nedenle hicret etmişlerdi. Mercani, bu fikre katılmıyor, Rusya’da yaşayanların da gerekli yenilikler gerçekleştiğinde ilerlemelerinin mümkün olabileceğini düşünüyordu.[29] Muhammed Abdülkerim, tahsilini Buhara’da yapmış, Kazan’a döndükten sonra yirmi üç yıl boyunca üç veya beşyüz kadar talebe yetiştirmiş, memleketinde pek saygıdeğer bir zattır. Onun yedi kişilik ailesiyle birlikte ülkesinden Osmanlı topraklarına göç ettiğini kendisine maaş tahsis edilmesi hususundaki başvurusundan öğreniyoruz. Niyeti Medine’ye yerleşmek eğer bu mümkün olmazsa Şam’da kalmaktı. Resmi makamların hakkında yapılan tahkikat sonucunda isteğinin geri çevrilmesini gerektirecek bir engel bulunmadığı belirtilmiş ve 10 Ekim 1863 tarihli iradeyle, isteği karara bağlanmıştı.[30] Onun yurdunu terk etmesinin sebebi sadece Rus baskısı olmayabilir. Zira bu dönemde Tatarlar arasında Rusya’daki İslami eğitimin verildiği medreselerin ve müderrislerin yetersizliği hakkında konuşulmaya ve yenileşme münakaşaları yapılmaya başlanmıştı. Buhara’daki medreselerde tahsil eden bu müderrisin daha doğru bilgilere ulaşmak, İslami ilimleri yerinde öğrenmek arzusuyla hareket etmiş olması muhtemeldir. Onun daha sonraki yaşamını takip edemiyoruz ancak 1897 yılında seyahat ve hac amacıyla İstanbul’a gelen İmam Kurbanali Halidoğlu, Kazanlı Damolla Muhammed Kerim Hazret’in Edirnekapı’daki mezarını ziyaret ettiğinden bahsetmektedir.[31] O tarihlerde Kerim Hazret’in vefat etmiş olduğu ve İstanbul’da defnedilmiş olduğu anlaşılıyor.

Abdülkerim Hazret’in Şam’a yerleşmek istediği yıllarda İdil-Ural bölgesinden gelen ve Hoca Molla Musa takımından oldukları belirtilen başka göçmen grubu da gene Şam şehrinde yerleşmek istiyorlardı. Altı hanede 27 nüfustan oluşan Kazan muhacirleri, evlerini ve yurtlarını “dinlerini muhafaza etmek” amacıyla terk ettiklerini ifade etmişlerdir. Osmanlı ülkesine gelen bu kişilerin Osmanlı tabiyetine alındıktan sonra yerleşecekleri bölgeye salimen ulaşmalarını sağlamak için yanlarına refakatçi olarak zaptiye verilmesi düşünülmüş, bu konuda Şam ve Sayda valilerine talimat verilmişti.[32] Bazı Tatarların yerleşmek için Osmanlı yönetimindeki Şam eyaletinin (daha sonra Şam vilayeti) merkezi olan şehri seçmeleri, hac yolu üzerinde bulunan eski bir kültürel merkez olmasından kaynaklanabilir. Ancak İdil-Ural bölgesinden gelenlerin buraya rağbet etmelerinin kanaatimizce en önemli nedeni Nakşibendiliğin[33] “Halidiyye” kolunun Suriye’de oluşmasıydı. Arap dünyasında Halidiyye’nin en yaygın olduğu ülke Suriye’dir ve tarikatın Şam’da kök salmasında meşhur Hani ailesinin büyük katkısı olmuştur.[34] Daha sonraki yıllarda İstanbul’a gelerek Nakşibendi-Halidi şeyhi Gümüşhanevi’nin mürşidi olan Zaynullah Rasuli’nin (1813-1893) de İdil-Ural bölgesinde Halidiyye kolunun yayılmasında katkıları olmuştur.

Rusya Türklerinin göçleri gibi büyük bir sosyal meseleyi incelerken pek çok boyutu göz önünde tutmak gerekir. İnsanların ülkelerinden göç etmeye karar vermeleri, sadece siyasi değil aynı zamanda ekonomik nedenlerden kaynaklanabilir. Özellikle Rusya gibi ekonomisi büyük ölçüde tarıma dayalı ve halkın %85’inin kırsal kesiminde yaşadığı ülkede, iklim dengesinin bozulması kuraklığa yani verimin büyük ölçüde düşmesine yol açıyordu. 1891 ve 1892 yıllarında Rusya’da meydana gelen kıtlık, zaten bozuk olan Rus ekonomisinin iyice sarsılmasına neden olmuş, hatta bu zor dönemde Amerika’dan Rusya’ya yardım yollanmıştır.[35]

Rusya’da yaşanan 1891 kıtlığı, Petersburg sefaretinden gelen haberler vasıtasıyla Babıali tarafından da yakından takip edilmişti. Bu tarihte yaşanan ve yaklaşık on dört milyon kişinin etkilendiği büyük afetten sonra, ümit bağlanan 1892 yılı mahsulünün de yeterli olmadığı haberi İstanbul’a ulaşmıştı. Devlet, halka tohumluk yardımında bulunmuşsa da ahali diğer eyaletlere göç ettiğinden araziler ekilememişti.[36]

İdil-Ural bölgesinin en verimli kara toprağına sahip eyaleti olan Samara’nın ve bu eyalet dahilindeki Buzuluk’un kuraklıklardan en fazla etkilenen bölgelerin başında gelmesi, 1891 ve 1892 yıllarının ertesinde bu bölgeden Türkiye’ye göçlere neden olabileceği akla geliyor. Samara’dan ilk göç başvurusu 27.11.1893 tarihinde yapıldığına göre, başvuruyu yapanların 1891 ve 1892 yıllarındaki açlıktan etkilenmiş insanlar olmaları muhtemeldir.

Rusya’nın Samara gubernası (eyaleti), Buzuluk üyezdi, Mevlik ve Emirhan köyü ahalisinden 450 hane halkı, Osmanlı ülkesine hicret etmek niyetiyle başvuruda bulunmuşlardı. İstanbul’da Kazanlı Tekkesi’nde ikamet eden vekilleri Yusuf bin Hüsameddin ve Şerefeddin’in imzalarıyla verilen dilekçede, Ankara vilayetinde iskanlarına elverişli münasip bir arazi istida ediyorlardı. Muhacirler, hükumetten kendilerine verilecek arazinin dışında herhangi bir talepte bulunmayacaklarına dair senet vermişlerdi. Ancak Babıali’ye havale edilen istidanamede daha önceki başvurularına yedi, sekiz ay boyunca bir cevap alamayan muhacirlerin sefalat içinde kaldıkları da belirtiliyordu. Babıali’nin bu konudaki kararı o zamana kadar Osmanlı topraklarına toplu halde yerleşen Tatar muhacirleriyle ilgili herhangi bir müşkülata rastlanmadığı ve bu kafilenin Ankara vilayeti dahilindeki boş arazide topluca iskanlarının uygun görüldüğü yönündeydi.[37]

Muhacirin Komisyonu defterlerinde aynı yıllarda Samara’dan muhaceretle ilgili başka bir müracaatlar da mevcuttur. Bunlardan biri, Samara eyaletine bağlı Buta (n’â+ ?) isimli bölgeden 60 hane halkının iskanıyla ilgilidir.[38] Samara’ya bağlı Buta sancağı ahalisinden 60 hane halkının hicret etmek arzusunda oldukları, vekilleri Ahuncan bin Osman vasıtasıyla Osmanlı makamlarına bildirilmişti. Resmi makamlarca vekillerinden mesarif-i seferiye, tayinat ve bedel-i iskan, çift hayvanatı, hane inşası, tohumluk ve yemeklik zahire verilmesi talebinde bulunmayacaklarına dair bir senet alınmış ve Ankara vilayetinde veya başka bir yerde iskanlarında bir mahzur olmadığı yönünde karara varılmıştı.[39] XIX. yüzyılda muazzam göç dalgalarına maruz kalan Osmanlı Devleti’nin muhacirlerin her türlü ihtiyacına cevap vermesi mümkün olamıyordu. Gelen muhacirlerin hepsine maddi yardım yapılamıyor ve bazı kafilelerin hicret etmeden önce bu konuda herhangi bir talepte bulunmalarını önleyecek tedbirler alınıyordu.

Rusya’nın Samara bölgesinden ve bu defa Ufa[40] vilayetine bağlı bazı köy ve kasabaların Müslüman Tatar ahalisinden olmak üzere 106 hane halkının göç etmeleriyle ilgili olarak başka başvuru mevcuttur. Buna cevaben de gene Ankara vilayeti dahilinde boş olarak bulunan arazide iskanlarına izin verileceği hakkında bir kayıt bulunuyor.[41]

Muhacirin Komisyonu defterlerinde Samara ve Ufa muhacirlerine ait kayıtlar 1894 ve 1895 yıllarında da devam ediyor. Daha sonraki muhacirlerin hangi bölgelerden geldiğine dair bazı ayrıntılı bilgilere rastlıyoruz. Samara vilayetinin Bügülme ve Ufa vilayetinin Minzele üyezdi ahalisinden 124 hane halkının da gene Ankara vilayetinde iskan edilmelerine karar verilmişti.[42] Bir başka kayıt da Rusya’nın Samara vilayetine bağlı Bügülme sancağıyla Ufa vilayetine bağlı Minzele sancağı ahalisinden 94 hane halkının hicretinin kabulü ve iskanları hakkındadır.[43]

Rusya’da Çar Aleksandr III (1881-1894) hüküm sürerken gayri Ruslara karşı Ortodokslaştırma- Ruslaştırma siyaseti de bütün hızıyla uygulanıyordu. Bu yıllarda Rusya Yahudileri de göç etmek zorunda kalıyorlardı. Onlara karşı uygulamaların hafifletilmesi için Petersburg’daki Amerikan sefiri memur edilmişti ve bunların bir kısmı Amerika’ya hicret etmişlerdi.[44] Musevi muhacirlerin bir bölümü de Rus vapurlarıyla İstanbul limanına gelmişlerse de karaya çıkmalarına izin verilmemiş,[45] Selanik’e gönderilmişlerdi.[46]

Bu dönemde İdil-Ural bölgesi ve Batı Sibirya’dan yapılan göçler kuşkusuz bu baskı rejiminin neticeleriydi. 1894 yılının Haziran ayında Rusya’nın Orenburg eyaleti ve Sibirya’dan gelen 200’ü aşkın Tatar ailesinin, Osmanlı ülkesine hicret etmek niyetiyle Rostov’dan geçtikleri Rostov konsolosluğu tarafından haber veriliyordu. İstanbul’a varmak üzere olan muhacirlerin, göç konusunda Osmanlı makamlarından izin almamalarına rağmen geri gönderilmelerinin söz konusu olmadığı ve muhacirlerin Kavak tahaffuzhanesinde gerekli sıhhi işlemleri yapıldıktan sonra iskan edilecekleri mahallere sevklerinin mümkün olacağı bildiriliyordu.[47] İdil-Ural bölgesinin doğu kısmında, Orta Asya’ya açılan sahada yer alan Orenburg eyaletinin ahalisi genellikle Müslüman tüccarlardan oluşmaktaydı. 800-1000 kişiden oluştuğu anlaşılan bu kafileyi göçe zorlayan nedenleri tam olarak bilemiyoruz. Ancak Orta Asya’nın Ruslar tarafından fethinden sonra bu bölge ticaretinin 1860’lardan itibaren Tatarlara yasaklanması tüccar sınıfını ekonomik sıkıntıya maruz bırakmıştır.

Bu tarihlerde Orenburg eyaletinden gelen zengin bir kişiye de rastlanmaktadır. Orenburg ahalisinden olduğunu iddia eden Nasıreddin Nasırov adlı şahıs, memleketinde iflas ettiğini beyan etmiş fakat yanına aldığı 400 bin rubleyle Osmanlı topraklarına sığınmıştı. Yüksek miktardaki paraya sahip olması bu kişinin tüccar olabileceği ihtimalini akla getiriyor. Hüdavendigar vilayetinde ikamet eden Nasırov, aslında bu tarihten yedi-sekiz yıl önce İstanbul’a gelerek Osmanlı tabiyetine girmiş ve Bursa’ya yerleşmişti. Rusya hükumetince iadesi talep edilen Nasırov, Osmanlı tebasında olduğundan Rusya’ya iadesinin söz konusu olmadığına resmi makamlarca karar verilmişti.[48]

XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren İdil-Ural bölgesinden Türkiye’ye göç edenlerin büyük bir çoğunluğu, Rusya’nın Kazan eyaletinden gelmişlerdir. Bunu kesin olarak söyleyebilmemizin nedeni arşiv belgelerinde Rusya’dan muhacir gönderen eyaletlerin oldukça doğru olarak yazılmasıdır. Mesela Kazan eyaletinden olmayan göçmenlerin Samara, Ufa veya Orenburg’dan geldikleri açıkça belirtilmiştir.

XIX. yüzyılda gelen Kazan muhacirlerinin bugün daha çok Eskişehir ve Kütahya civarında yaşadıkları söyleniyorsa da bu bilgiler eksiktir ancak Kazan Tatarlarının daha ziyade Batı Anadolu’da ve özellikle Hüdavendigar vilayetinde iskan ettirildikleri doğrudur. Eskişehir ve civarında daha yoğun olarak bulunmalarının nedeni, Kazan’dan göç ettikleri dönemde daha önce gelen hemşehrilerinin yakınına yerleşme arzularının Osmanlı makamlarınca göz önüne alınmasıdır. Mesela, 1899 yılında gelen Kazan muhacirlerinin Malatya’da bulunan Sultan Suyu Çiftlik-i Hümayunu’nda iskanları kararlaştırılmıştı. Fakat resmi işlemlerini Ahuncan adındaki vekilleri aracığıyla yapan Kazan muhacirleri, Karahisar-ı Sahib sancağında yerleşmeyi arzu ettiklerini belirtiyorlardı. Muhacirlerin istekleri doğrultusunda hareket eden yetkililer, bir kısmını iskan için Karahisar-ı Sahib sancağına, 50 kişilik bir kafileyi de Malatya’ya göndermişlerdi. Göçmenler, kendilerine tahsis edilecek uygun mahalde yerleşeceklerine dair senet imzalamışlarsa da, çiftliğe vardıklarında sözlerinde durmayarak çeşitli taleplerde bulunmuşlardı. Bu yüzden daha sonra gelen 31 hanede 174 nüfus muhacirinin daha yakın mahallerde yani Karahisar-ı Sahib sancağında iskan edilmelerine karar verilmişti.[49]

Kendilerine Anadolu’da tahsis edilen araziden memnun olmayan bazı Kazanlı muhacirler sayesinde göçmenlerin iskanıyla ilgili daha ayrıntılı bilgilere ulaşıyoruz. Elimizdeki bir başka belge iskan için Malatya’ya gönderilen ve yukarıda adı geçen kafileyle alakalı olabilir. Yazışmalardan çıkan sonuçlara göre altı ay evvel Rusya’nın Kazan cihetinden hicret eden Tatarlar, Malatya’da yerleştirildikleri arazinin susuz ve kıraç olması yüzünden bulundukları mahalli terk etmişlerdi. Bugünkü Samsun ilinin Havza ilçesine hareket eden, 11 hanede 51 nüfusluk Tatar muhacirlerine 5 hanenin daha katılmasıyla toplam 16 hanede 111 Kazan muhaciri, ülkelerine geri dönmek için müracaat etmişlerdi. Fakat Havza’da bulunan muhacirlerin ülkelerine geri dönmeleri, Osmanlı devlet ve hükumetinin şanına yaraşmayacağından uygun bulunmamış, onlara Vezirköprü kazasına tabi Küfelik karyesinde 2346 dönümlük bir arazi tahsis edilmişti. Burada barınacak hane inşa eden muhacirlerin, gördükleri iyi muamele karşısında padişaha duacı oldukları ifade edilmektedir. Aynı belgede Rusya’dan Amasya’ya muhacir kafilelerinin geldiği ve gelmeye devam etmekte olduğu kaydedilmektedir.[50]

Bir ara ülkelerine geri dönmekte ısrar eden bu muhacirlerin, 1901 yılına gelindiğinde o tarihte Sıvas vilayetine bağlı Köprü kazası, Küfelik karyesi civarında Kuş Yuvası denilen mahalde ikamet etmekte oldukları tespit ediliyor. Burada iskan edilen ve 23 hane inşa eden Kazan muhacirinin yaşadığı yerleşim yerinin adının Hilmiye olmasına, imam ve muhtar mühürlerinin verilmesine karar verilmişti.[51]

Osmanlı ülkesine tavattun etmek üzere gelen muhacirlerin tekrar memleketlerine dönmelerine izin verilmezdi. Doğal olarak Rusya’ya dönmek isteyen Kazan muhacirleri de aynı uygulamaya tabi tutulmuşlardır. 1894 yılında gene muhacir olarak Memalik-i Şahaneye geldikten sonra fikir değiştirenlere rastlanmaktadır.[52] Aslında Rusya’dan ayrılan muhacirlerin ülkelerine kabul edilmeleri de pek mümkün değildi. Üstelik göç etmek için gayri menkullerini ellerinden çıkaran muhacirlere Rus makamları geri döndükleri takdirde kabul edilmeyeceklerini bildiriyorlardı.

Daha sonraki dönemde yeniden benzer bir durumla karşılaşıyoruz. Trabzon vilayetinden gönderilen bir telgrafta Samsun’da bulunan Kazan muhacirlerinin Rusya’ya dönmek için harekete geçtikleri bildiriliyordu. Vilayete gönderilen tebligatta muhacirlerin dönüşlerine mani olunması bildirilmişti.[53] Rusya’ya dönmek teşebbüsünde bulunan muhacirlerin derhal iskan edilmeleri hakkındaki karar, Trabzon vilayetine gönderilen telgrafla ulaştırılmıştı.[54] Ancak Samsun’da bulunan Kazan muhacirlerinin Rusya’ya avdet fikrinde ısrarcı olmaları üzerine Babıali’nin bu konudaki kesin kararı Trabzon vilayetine gönderilmişti.[55] Fakat belge bulunamadığından neticeyi tam olarak öğrenmek mümkün olmamıştır.

Muhacirin Komisyonu defterinde Ankara vilayetinin Maden kazasında bulunan 111 Kazan muhaciriyle Trabzon vilayeti dahilindeki Havza’daki Dağıstan muhacirleri hakkında bir irade olduğundan bahsedilmektedir. Bu irade muhtemelen muhacirlerin yerleştirilmesi hususunda olmalıdır.[56]

Kazan muhacirlerinden oluşan bir başka kafile, Yozgat’ın Boğazlıyan kazasında iskan edilmişti. Bunların iskanları için 40 bin kuruştan fazla harcama yapıldığı halde gene firar ettikleri tespit edilmişti. Kazan muhacirlerinin iskan mahalline iadeleri kararlaştırılarak Mersin Mutasarrıflığı’na bildirilmişti.[57]

Aslında bu dönemde Anadolu’ya yerleştirilen muhacirlerin iskan yerlerinden izinsiz olarak uzaklaşmaları yasaktı. Hele Rumeli, Kırım ve Kafkasya’dan gelen muhacirlerin sayısını da göz önüne alırsak iskan işlerinin ne kadar karmaşık olduğu anlaşılır. Ancak gene de yerleştirildikleri araziden memnun kalmayanlara imkanlar ölçüsünde yardım edilmeye çalışıldığı arşiv kayıtlarından tespit edilmektedir. Örneğin Kafkasya’nın soğuk iklimine alışkın insanların, sıcak bölgelerde iskan edilmeleri şikayetçi olmalarına yol açıyordu. Bu topluluklar olanaklar ölçüsünde yaşamalarına daha uygun bölgelere sevk ediliyorlardı.

İdil-Ural bölgesinden gelenlerin bir kısmının Ankara vilayeti dahilinde iskanları uygun bulunuyordu. Ankara vilayetine, büyük kitleler halinde göç gelen Kırım Tatarlarının ve Çerkeslerin de sevk edilerek yerleştirildikleri bilinmektedir. Ankara’nın iskana elverişli boş araziye sahip olmasının yanı sıra, 1892 yılında demiryolu ile İstanbul’a bağlanmasının göçmenlerin ulaştırılmasında kolaylık sağladığını da göz önünde bulundurmak gerekir.

1894 yılında Kazan vilayetine bağlı bazı kasaba ve köy halkından 363 hane Müslüman muhacirinin Tatar kabilesinden olmalarından dolayı Ankara vilayetindeki boş arazide iskan olunabilecekleri gibi diğer bir vilayete de gönderilmelerinde bir sakınca görülmediği de belirtil mekteydi.[58]

Rusya’dan göç eden kafilelerin pek çok yönden mağdur oldukları kesindi. Göçmenler sadece topraklarından ayrılmakla kalmıyorlar ayrıca taşınmaz mallarını değerinin altında elden çıkarmak zorunda kalıyorlar hatta bunların satışı dahi engelleniyordu. Böylece Osmanlı ülkesine muhacir yollayan ülke konumunda olan Rusya, maddi olanaklarının tümü ellerinden alınan insanları göndermiş ve taşınmaz mallarına da el koymuş oluyordu. Mesela, Rusya’dan Osmanlı Devleti topraklarına göçmeyi isteyen 400 hane halkı, vekilleri olan Tatar Ahuncan imzasıyla verdikleri dilekçede Rus hükumetinin emlaklerinin satışına izin vermediğini bildiriyorlardı. Bunların hicretlerinin kolaylaştırılması için Babıali’nin bir karar vermesi isteniyordu.[59] Tatarlar, Rus hükumetiyle olan meselelerin çözümünde, Osmanlı hükumetinin aracı olmasını bekliyorlardı. Rusların emlak satışını engellemelerindeki amaçları ya halkı hicretten men etmek ya da gidecek halkın mallarına son anda el koyarak gözden çıkartılan bu insanların gidişinden bir fayda sağlamak olduğu akla gelebilir.

Göç eden köylüler, Rusça bilmediklerinden ve mevzuata vakıf olmadıklarından devletle olan resmi işlemlerini de aracılar vasıtasıyla yerine getiriyorlardı. Bu çeşit aracıların bazen halkı kandırıp dolandırdığına da şahit olunuyordu. Kazan vilayeti mahkemesi Çistopol (Çistay) şehrine giderek Hidayetullah ve Fatihullin adlı iki suçlunun davasına bakmıştı. Bu kişiler birçok İslam karyelerini gezip Memalik-i Osmaniye’ye hicret yolu açmak ve gerekli ruhsatı almak bahanesiyle birkaç bin ruble toplamışlardır. Ardından topladıkları meblağı Çistopol’de bulunan başdolandırıcı Kasımof ismindeki kişiye vermişlerdi; parayı alan kişi kayıplara karışmış, suça alet olanlar ise hapse mahkum olmuşlardı.[60] Halktan toplanan meblağa bakılırsa göç etmeye hevesli pek çok kimsenin olduğu ve bunların izin almak için vekilleri vasıtasıyla Rus makamlarına belli bir miktar para yatırdıkları anlaşılmaktadır.

İdil-Ural bölgesinden gelen göçmenlerin genellikle Kırım üzerinden gemilerle Karadeniz’i aştıkları biliniyor, bazıları da Karadeniz’in doğu sahilindeki sınırlardan Osmanlı topraklarına girmeye çalışmışlardı. Kazan İslam ahalisine mensup böyle bir gruba Memalik-i Şahane’ye hicret etmek üzere filikaya binerken Rus askerleri tarafından üzerlerine ateş açılmış ve bir kısmı da ölmüştü. Bu kafile Türkiye’ye Batum yoluyla ulaşmış, fakat Batum’un Fecr (?) limanından Rizeli Hasan Reis’in filikasına binerken Rus askerlerinin ateşine maruz kalmışlardı. İçlerinden iki çocuk, bir delikanlı ve bir kadın toplam dört kişi ölmüş ve beş kişi yaralanmış, diğerleri sağ olarak Hopa’ya varabilmişlerdi.[61] Rus askerinin ateşine maruz kalanların küçük bir grup oldukları ve muhtemelen Rus makamlarından izinsiz oldukları anlaşılıyor. Daha büyük kafileleler Kafkasya yolundan ziyade Karadeniz üzerinden geliyordu ve buradaki limanların gümrüğünde Rus memurlarınca pasaport kontrolü yapılıyordu.

Aynı yılda bir başka Kazan muhacir takımı, gene Karadeniz’in doğusundan Türkiye’ye girmişlerdi. Bu kişiler yolculuklarını geceleyin de sürdürmüşler ve dağ yolunu aşarak Hopa’ya kadar ulaşmışlardı. Bu kafile kadınlı erkekli 20 kişiden oluşmaktaydı.[62]

Eskişehir’de bulunan Çifteler Çiftliği’nde Kırım ve Kazan Tatarları iskan edilmişlerdi. 1901 yılına ait bir vesikada Çifteler Çiftlik-i Hümayunu’nu dahilinde “Başkurt” isimli bir mahallin mevcudiyetinden bahsediliyordu. Bu yerleşim biriminin adı daha sonra Burhaniye olarak değiştirilmiştir.[63] Bu isimden buraya sadece Kazan Tatarlarının değil aynı zamanda Başkurtlardan da önemli sayıda kişinin göç ettiği anlaşılmaktadır. Zaten Başkurtlar arasından da Türkiye’ye göçlerin olduğu ve bugün onların torunlarının Konya’nın Böğrüdelik (Reşadiye) köyünde yaşamakta oldukları bilinmektedir.[64]

Muhacirin Komisyonu defterlerinde Ufa muhacirlerine ait kayıtlar 1894 ve 1895 yıllarında da devam ediyor. Samara vilayetinin Bügülme ve Ufa vilayetinin Minzele üyezdi ahalisinden 124 hane halkının da gene Ankara vilayetinde iskan edilmelerine karar verilmişti.[65] Bir başka kayıt da Rusya’nın Samara vilayetine bağlı Bügülme sancağıyla Ufa vilayetine bağlı Minzele sancağı ahalisinden 94 hane halkının hicretinin kabulü ve iskanları hakkındadır.[66]

Arşiv belgelerine göre XIX ve XX. yüzyılda İdil-Ural bölgesinden hicret eden Kazan Tatarlarının, Anadolu’da Hüdavendigar, Ankara, Trabzon, Sivas ve Aydın vilayetlerinde iskan edildiklerini tespit ediyoruz. 1867 yılına kadar eyalet olan Hüdavendigar vilayetine gönderilen Kazan muhacirleri, Bursa merkez sancağı, Karahisar ve Kütahya sancaklarına yerleştirilmişlerdi. Bugün Kazan Tatarlarının yaşadığı Eskişehir ili de XIX. yüzyılda Eskişehir kazası olarak Hüdavendigar vilayetinin Kütahya sancağına bağlıydı. Eskişehir 1894 yılında demiryolunun ulaşmasıyla gelişmeye başlamıştır. XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Eskişehir civarına çok sayıda Kırım Tatarı yerleştirilmişti.

Bugün Eskişehir merkez ve Çifteler ilçesinin Osmaniye (Kuruhöyük) köyünde bu göçmenlerin akrabaları yaşamaktadır.[67]

Eskişehir de Çifteler harası olarak da bilinen bir Çiftlik-i Hümayun bulunmaktaydı. XIX. yüzyılın ikinci yarısında Çifteler’de kain bu Çiftlik-i Hümayun’a göçmenler iskan ettirilmeye başlanmıştı. Hatta Kırım savaşı döneminde Karahisar-ı Sahib sancağına bağlı olan bu çiftlikte Rus esir askerleri de barındırılmıştı.[68]

İdil-Ural bölgesinden göç edenlerin buradaki varlığını, devletin kendilerine yaptığı yardımlar sayesinde de öğreniyoruz. Örneğin Çifteler Çiftlik-i Hümayunu, Osmaniye köyüne yerleşen Hasan Rahmetullah ve sekiz kişiden oluşan ailesi, diğer muhacirlere verilen yemeklik ve tohumluk yardımını alabilmek için dilekçe vermişlerdi. Kütahya sancağı Mutasarrıflığı, bu aileye yemeklik ve tohumluk olmak üzere otuz kilo zahire gönderilmesine karar verilmişti. Aynı aile daha önce İstanbul’da Dizdariye mahallesinde ikamet etmekteyken Eskişehir’de yaşayan akrabalarının yanına gitmek istediklerini arz etmişlerdi. Devlet tren ücreti ve yol parası konularında da muhacirlere yardımcı olmuş ve bu arzuları da yerine getirilmişti.[69]

Belirlenen iskan yerlerine ulaşan ve yerleşen muhacirler, uzun süren güçlüklerden sonra yeni bir vatan edinmeleri kolay olmuyordu. Araştırmalarda muhacirlerin durumlarından şikayetçi olduklarını belgeleyecek pek az konuya rastlanmıştır. Kazan Tatarlarının Çifteler Çiftliği’ne iskan ettirildiklerini belgeleyecek bir başka belge de Kazan ve Silistre muhacirlerinin, iskan edildikleri mahalden memnuniyetlerini dile getirmek amacıyla teşekkür mazbatası göndermeleriydi. Bu mazbata seraskerlikçe takdim edilmişti.[70]

1900 yılına ait bir iradeye göre 32 hane Kazan muhacirinin Kütahya sancağına bağlı Tavşanlı nahiyesinde yerleştirilmesine karar verildiği anlaşılmaktadır. Tavşanlı nahiyesinde Kazan muhacirlerinin teşkil ettikleri bu köyün Hamidabad olarak adlandırılmasına karar verilmişti.[71]

1896 yılı sonlarına doğru Aydın vilayetinde, 107 hanede 480 nüfus Kazan muhacirinin iskan için beklemekte olduklarını da öğreniyoruz. Aydın vilayetine aynı zamanda büyük gruplar halindeki Girit ve Rumeli muhacirleri de yerleştirilmiştir. Maişetlerinin temini halinde, Kazan muhacirlerinin Maraş sancağı dahilindeki Andırın kazasının Karga Çayırı adlı mahalde bulunan boş arazide iskanları düşünülmüştü. Ancak bu mevkiye daha önceki muhacirlerce rağbet edilmediği biliniyor. Aydın vilayetindeki Kazan muhacirlerinin bu bölgeye gönderildiklerine ve iskan edildiklerine dair herhangi bir bilgiye rastlanmamıştır.[72]

Sivas, Ankara, Trabzon, Hüdavendigar vilayetlerinde iskan ettirilen Kazan muhacirlerine ülkelerinden hemşehrilerinden de yardım gelmiştir. Bu da diğer muhacirlerle karşılaştırıldığında pek örneğine rastlanmayan bir durumdu. Böylece Türkiye’ye yerleşen Tatarlarla İdil-Ural sakinleri arasındaki ilişkilerin de devam ettiği anlaşılıyor. Muhacirlerin memleketleriyle haberleşebilmeleri veya en azından Rusya’daki hemşehrilerinin onlara olan ilgileri, belki memleketteki kalan akrabalarını da göçe teşvik edebiliyordu.

Samsun ve Havza’nın Küfelik karyesi, Boğazlıyan kazası ve Sivrihisar köyleriyle Afyonkarahisar’ın Yalvadin nahiyesinde tavattun etmiş 175 hane Kazan muhaciri için muteber Kazan tüccarlarından Ahmed Bey[73] tarafından yardım gönderilmiştir. Gönderilen 99 top eşyayı muhacirlere tevzi edilmek üzere Kazanlı Ahuncan Efendi vekil tayin edilmişti. Bu konuda gereken kolaylığın gösterilmesi hakkındaki talimat Sivas, Ankara, Trabzon, Hüdavendigar vilayetlerine gönderilmişti.[74]

Devlet, her ne kadar sınırlardan giren göçmen kafilelerinden maddi yardım talebinde bulunmayacaklarına karşı senet alsa da muhacirlere imkanlar nispetinde yardıma devam ediyordu. Ankara’da iskanları kararlaştırılan Kazan muhacirlerinden o zamana kadar gelmiş olan 500 nüfus için resmi kurumlar arasında varidatın arttırılmasına yönelik teşebbüste bulunuluyordu. Bu muhacirlere gerekli olan tarım, hayvan, tohumluk ve yemeklik için 160 bin olan varidatın 250 bin kuruşa çıkarılması hakkında yazışmalar yapılmıştır.[75] Muhacirin Komisyonu, gene Ankara vilayetinde iskanları kararlaştırılan Kazan muhacirleri için 206 bin kuruşluk varidatın havalesini istiyordu. Paranın inşa olunacak haneler, zirai alet, hayvan, tohumluk, yemeklik zahire masraflarına harcanacak meblağ olduğu belirtiliyordu.[76]

Anadolu’ya iskan ettirilecek muhacirlerin, sevki tren yoluyla yapılmaktaydı. Göçmen kafilelerinin bu yolculukları ayrı bir masrafı gerektiriyordu. Maliye Nezareti’ne gönderilen bir tezkirede Ankara’ya gitmiş olan 437 nüfus Kazan muhacirinin şimendifer ücreti olmak üzere 40 bin kuruşla ilgili işlemlerin tamamlanması da isteniyordu.[77]

Rusya topraklarının merkezinde bulunan İdil-Ural bölgesinden göçlerin kaçak olarak gerçekleşmesi mümkün değildi. Dolayısıyla Rusya’dan göç etmek için gerekli ödemelerin yapılarak işlemlerin tamamlanması ve göç izninin alınması gerekiyordu. Dönemin şartlarında Kazan ahalisinin göçleri de çok güç şartlarda gerçekleşiyordu. Bazen de halkın göç etme arzusu Rus makamlarınca engellenebiliyordu. 1896 yılında Rusya’nın başşehri olan Petersburg sefaretinden gelen bir yazıda, Samara ahalisinden olan ve Türkiye’ye hicret arzusunda bulunan 395 hanenin hicret fikrinden feragat eylediği bildiriliyordu.[78]

Rusya’nın Kazan ahalisinden 94 hanede 550 nüfus, Dersaadet’te bulunan vekilleri Ahuncan’ın yazılı olarak bildirmesi üzerine Memalik-i Şahaneye hicret kasdıyla hareket etmişlerdi. Ancak mahalli idareciler, kendilerine bu konuda herhangi bir emrin ulaşmamış olduğunu ileri sürerek göçmenlerin ilerlemelerine izin vermemiştir. Osmanlı hükumetinden göçmenlerin kabul edileceklerine dair kesin bir bilgi verilmemiş olmasının da muhtemel olduğu göz önüne alınarak yeniden başvuruda bulunulmuştu. Muhacirlerin vekil tayin ettikleri kişi, kışın başlamasından önce gereken iznin alınması için yeniden müracaat etmiş ve Kazanlıların muhacir olarak kabul edilmeleri karara bağlanmıştı.[79]

Rusya Devleti’nin Samar ve Ufa eyaletleri ahalisinden hicret arzusunda bulunanlara müsaade etmemek hususunda ısrar etmekte olmasıyla ilgili bir habere daha rastlanıyordu. Bu mahallerden hicret edip Rostov’da bulunan Müslümanlara derhal memleketlerine dönmelerinin zabıtaca emredildiği, Rostov şehbenderliğinden alınan tahrirat tercümelerinden öğrenilmişti.[80]

Yukarıdaki konuyla ilgili bir başka belgede bu duruma ilişkin daha fazla ayrıntı veriliyor. Rusya’nın Samara ve Ufa eyaletleri Müslüman ahalisinden 790 hane halkı, hicret etmek arzusuyla müracaat etmişler ve bunlardan 200 hane halkı dahili pasaportla, topluca Rostov’a varmışlardı. Fakat Rusya Dahiliye Nezretinden zabıtaya ulaştırılan 21 Teşrinsani 98 tarihli bir emirnameyle Rostof’a ulaşan bu aileler göçten men edilmiş ve derhal memleketlerine dönmeleri emredilmişti. Ne var ki bu emir ulaşmadan bir kaç gün önce 30 kadar aile Rostof’dan ayrılarak Kerç’e doğru yola çıkmışlardır.[81] İdil-Ural bölgesi sakinlerinden Osmanlı ülkesine göç etmek için yoğun ve ısrarlı bir talep olduğu belirgin. Ancak Rus hükumetinin de Rus topraklarından göçe izin vermemekte kararlı olduğu yazışmalardan anlaşılıyor. Rostof’a kadar gelen ve burada bekleyen halkın perişan bir halde olduğu kaydedilmiş. Vesikada Ufa ve Samara ahalisinden hicret için başvuruda bulunan 395 hane halkına da Rusya makamlarınca olumsuz cevap verilmiş olduğu görülmektedir. Kazan ahalisinden 94 hanede 550 nüfusun göçlerine de aynı şekilde izin verilmiyordu.

Ayrıca göçmenler bizzat mahalli Rus makamlarına giderek nüfus başına 4’er lira ödedikleri gibi kendilerine Rusya’ya avdet ettikleri takdirde kabul olunmayacakları da açıkça ifade edilmişti. Bu göçmenler hicret etmek için oldukça uzun bir süreden beri (yaklaşık beş yıldır) beklemekte olduklarından, emlak ve eşyalarını da satmış bulunduklarından sefalet içinde kalmışlardı. Bütün bunların üzerine ayrı gruplar halinde hicret zorunda kalmalarının da eklenmesiyle mağduriyetlerinin arttığı, vekillerinin İstanbul’a gelerek verdiği dilekçede dile getirilmekteydi.[82]

Muhacirlerin göçlerinin ne kadar gayri insani şartlarda gerçekleştiği anlaşılıyor. Uzun süren kara yolculuğundan sonra gemiyle İstanbul’a varanları da bulaşıcı hastalık yüzünden karantina engeli beklemekteydi. Ayrıca yetersiz gıda ve soğuk iklim koşulları sonucunda şüphesiz kayıplar da fazla oluyordu.[83]

Sonuç

Eski Kazan Hanlığı topraklarına dahil olan İdil-Ural bölgesinin ulaşım ve ticaret yollarının kesiştiği stratejik bir mevkide yer alması, Orta Rusya sahasına hayat veren İdil nehrine ve verimli topraklara sahip olması, Rusları XVI. yüzyıl ortalarında buralara çeken yeterli sebeplerdi. Kazan Hanlığı’nın eski ahalisi, 1552 yılında vuku bulan Rus saldırısı karşısında yurtlarını terkle Urallara, Rusya içlerine ve güneye yani merkezden taşraya doğru dağıldı. Bu Kazan Tatarların ilk göç hareketiydi. XVIII. yüzyılda Orta Asya ve Çin’le ticaret izni verildiğinde Kazan Tatarlarının bir kısmı Asya topraklarında yerleştiler.

XIX. yüzyılda, Kırım ve Kafkasyalıların Osmanlı topraklarına göç ettikleri dönemde İdil-Ural bölgesinden de gelenler oldu. Anadolu’nun çeşitli bölgelerinde iskan edilen bu göçmenlerin üzerinde Kırım ve Kafkasya göçlerinin teşvik edici etkisi olabilirdi. Fakat insanları evlerini, akrabalarını, geçmişlerini ve en önemlisi yurtlarını terk etmek gibi zor bir olaya sevk eden, daha önemli sebepler olmalıydı. Bunların başında Müslüman halka uygulanan dini baskılar ve Ruslaştırma siyasetinden kaynaklanan huzursuzluk yani darülharpte yaşamanın getirdiği sıkıntılar geliyordu. Göçmenlerin istikamet olarak Osmanlı ülkesine yönelmelerindeki en önemli neden hiç kuşkusuz iki toplumun ortak noktası olan İslam diniydi. Buraya yerleşenlerin, memleketteki hemşehrilerinin ya da akrabalarının başta İstanbul olmak üzere, diğer şehirlere gelmelerinde tesirleri oldu.

Arşiv belgelerine dayanarak XIX ve XX. yüzyılda İdil-Ural bölgesinden hicret eden Kazan Tatarlarının Anadolu’da Hüdavendigar, Ankara, Trabzon, Sivas, Aydın; Anadolu dışında İstanbul, Silistre ve Şam vilayetlerinde iskan edildiklerini tespit ediyoruz. XIX. yüzyıl ortalarında İdil-Ural bölgesinden gelen bazı muhacirlerin, özellikle Şam’da yerleşmeyi istemeleri de dikkat çekicidir. Göçmenlerin küçük bir kısmı da aynı dönemde Hicaz vilayetinde ikamet etmekte idi. Ancak Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı İmparatorluğu’nun yenilmesi sonucunda Türkler bu topraklardan da çekilmek zorunda kaldılar. Bu durumda Mekke ve Medine’de yaşayan Tatar-Başkurtlar da göç etmek zorunda kaldılar. O zamanın şartlarında Rusya’dan gelen göçmenler, hem kara ve hem deniz yolunu kullanmak durumundaydılar. Dolayısıyla bu kafilelerin yolculuk sırasında veya geldikten sonra içinde bulundukları elverişsiz koşullar yüzünden telef oldukları, ailelerin parçalandığı gerçektir. Osmanlı döneminde İdil-Ural bölgesinden gelenlerin 4-5000 kişiden ibaret olduğu söylense de, yalnızca bu incelemede kullanılan vesikalardan 10.000’den fazla insanın sadece Anadolu’ya yerleştirildiği sonucuna varabiliriz. Üstelik Rus hükumetinin engellemeleri olmasaydı bu sayı kuşkusuz daha da artacaktı.

Dr. Arzu Kılınç OCAKLI

Araştırmacı / Türkiye

Alıntı Kaynağı: Türkler, Cilt: 13 Sayfa: 896-906


Dipnotlar :
[1] Aslında merkezi Ufa’da bulunan Orenburg Dini İdaresi’nin müftüsü, Müslümanlar tarafından değil Ruslar tarafından seçiliyordu yani müftü Petersburg’a bağlı bir devlet memuruydu.
[2] Ajdar Nogmanov, “L’Evolution de la legislation sur les Musulmans de le Russie, de la conquete de Qazan âla guerre de Crimee (1552-1853) ”, L’Islam de Russie (haz. S. Dudoignon, D. İshakof, R. Muhammadşin), Maisonneuve Larose, Paris, 1997, s. 120.
[3] Marsel Âhmatcanov, “Yefimiy Malov, Bezdan İmana, Sezdan İman”, İdil, 1993, 8, s. 60.
[4] Recai Sınay, Kızıl Rusya’da Bir Türk Kadını, Nebioğlu yay., İstanbul, (t. y.), s. 11.
[5] Tatar Magrifatçelek Âdabiyatı (1860-1905), Tatarstan Kitap Naşriyatı, Kazan, 1979, s. 382-385.
[6] “Tahrir-i Nüfus”, Tercüman, sayı: 39, 6 Ekim 1986.
[7] (G)aysa Enikeev (1864-1931) Ufa’da doğmuş pedagog ve müzisyen. III. ve IV. Devlet Duması’na Kazan’dan vekil seçilmiştir.
[8] Ravil Âmirhan, “Gali Ruhlı Şahes”, Miras, 8 (9), 1992, s. 76.
[9] (Yıldız Tasnifi Mütenevvi Maruzat Evrakı) Y. MTV 151/89, 18. Ramazan 1314/20.02.1897.
[10] Mahmüt Galaü, “Möhacirlar”, (A. G. Yahin, Âdabiyat, Kazan, Magarif yay., 1995, s. 204-250.) adlı kitabın içinde.
[11] “Hicret Meselesinden”, Tercüman, sayı: 27, 1906.
[12] (Mektubi Kalemi Nezaret ve Devair) A. MKT. NZD, 243/26, 7 Rebiülahir 1274/25.11.1857.
[13] A. MKT. NZD. 377/32, 05 Cemaziyelevvel 1278/09.11.1861.
[14] (Mektubi Kalemi Nezaret ve Devair) A. MKT. NZD., 402/101, 24 Şaban 1278/24. 02. 1862.
[15] (Mektubi Kalemi Deavi Kısmı) A. MKT. DV., 78/51, 15 Cemaziyelevvel 1271/03. 02. 1855.
[16] Zarif Beşir, “Mişarlar II”, Şura, 1910, sayı: 3, s. 74-77.
[17] İrade, Dahiliye, 2401, 09 Za. 1263/19.10.1847.
[18] (Mektubi Kalemi Nezaret ve Devair) A. MKT. NZD., 24/54, 15 Rebiülevvel 1267/18.01.1851.
[19] (Mektubi Kalemi Deavi Kısmı) A. MKT. DV., 59/72, 02. 09. 1268/20.06.1852.
[20] (Mektubi Kalemi Umum Vilayat Kısmı) A. MKT. UM. 432/11, 29. Rebiülevvel 1277/15.10.1860.
[21] A. MKT. DV., 185/37, 14 Ramazan 1277/27.03.1861.
[22] A. MKT. DV., 59/72, 02. Ramazan 1268/20.06.1852.
[23] Rızaeddin bin Fahreddin, Asar, C. II, cüz. 10, Orenburg, 1907, s. 96-99.
[24] A. MKT. NZD., 361/40, 27. Muharrem 1278/05.08.1861.
[25] Akdes Nimet Kurat, Rusya Tarihi, TTK yay., Ankara, 1993, 359-361.
[26] Abdullah Saydam, Kırım ve Kafkas Göçleri (1856-1876), TTK yay., Ankara, 1997, s. 70.
[27] A. MKT. NZD., 368/23, 23. Rebiülevvel 1278/29.09.1861.
[28] Damolla Abdülkerim Hazret’in ders verdiği medrese Bubi Medresesi’dir.
[29] Mercani, (yay. Salih bin Sabit Gabidullin), Maarif Neşriyatı, Kazan, 1915, s. 534.
[30] İrade Meclis-i Vala, 22341, 24 Rebiülahir 1280/10 Ekim 1863.
[31] İmam Kurbanali Halidoğlu, Tevarih-i Hemse-i Şarki, Ye. V. Kazakova Matb., Kazan, 1911, s. 570.
[32] (Mektubi Mühimme Kalemi) A. MKT. MHM., 230/87, 5 Safer 1278/12. 08. 1861.
[33] Bahaüddin Nakşibent (1318-1389) tarafından kurulan tarikat, Ahmet Yesevi ile Maveraünnehir’de, Abdülhalik ile Harezm’de yayıldı. XV. yy. ’da Anadolu’da, XVI. yy. ’da Hindistan’da etkisini sürdürdü. Tarikat Hindistan’dan “Muceddiye” adı altında gelişerek Hicaz, Irak ve Suriye’de yayıldı. Suriye’de tarikatın “Halidiyye” kolu oluştu.
[34] Hamid Algar, “Halidiyye”, TDVİA, C.15, s. 296.
[35] The Famine in Soviet Russia 1919-1923, The Macmillan Company, New York, 1927, s. 475-476.
[36] (Sadaret Hususi Maruzat Evrakı) Y. A. Hus., 260/113, 27. 10. 1309/24. 05. 1892.
[37] İrade, Dahiliye, 4/30, 28 Ramazan 1311/05.04.1894.
[38] (Başbakanlık Evrak Odası Nezaret Gelen Giden) BEO/NGG., 763, 39737/09, 05 Cemaziyelevvel 1312/03. 11. 1894; BEO/NGG, 759/15, 29 Teşrinevvel 310/11 Ca 312/09. 11. 1894.
[39] İrade, Dahiliye, 3/11, 07 Cemaziyelahir 1312/05.12.1894.
[40] 1897 yılında yapılan nüfus sayımına göre Ufa, İdil-Ural bölgesinde Müslüman nüfusun en yoğun olarak yaşadığı eyaletti.
[41] BEO/NGG., 759/4, 04 Safer 1312/06. 08. 1894.
[42] BEO/NGG., 759/4, 25 Cemaziyelevvel 1312/22. 11. 1894.
[43] BEO/NGG., 759 7 12, 12 Rebiülevvel 1313/02. 09. 1895.
[44] Y. A. Hus., 250/26, 12. 01. 1309/18. 08. 1891.
[45] Y. A. Hus., 252/48, 11. 03. 1309/15. 10. 1891.
[46] Y. A. Hus., 263/64, 17. 01. 1310/10. 08. 1892.
[47] Y. A. Hus., 299/99, 9 Zilhicce 1311/13. 06. 1894/01. Haziran 1310.
[48] (Meclis-i Vükela Mazbataları) M. V. 77/25, 26 Rebiülahir 1311/05. 11.1893.
[49] Y. MTV, 188/117, 22 Zilkade 1316/03. 03. 1899.
[50] Y.E.E. (Yıldız Esas Evrakı), 134/65, 12 Rebiülevvel 1317/20. 07. 1899.
[51] İrade, Dahiliye, 32, 26. Za. 1318/17.03.1901.
[52] BEO/NGG, 759/12, 21 R. 1312/08. Teşrinevvel 310/20.10.1894.
[53] BEO/NGG, 760, 33/330, 29 Safer1318/27. 06 1900.
[54] BEO/NGG, 760, 73/767, 13 Cemaziyelahir 1318/08. 10 1900 (Telgraf).
[55] BEO/NGG, 760, 76/791, 20 Cemaziyelahir 1318/15.10 1900.
[56] BEO/NGG., 759, sayı: 45 Receb 1318/27.10.1900.
[57] BEO/NGG, 760, 73/637, 10 R 1320/16.07.1902.
[58] BEO/NGG., 759/2, 20 Muharrem 1312/23.07.1894.
[59] (Yıldız Mütenevvi Maruzat Evrakı) Y. MTV., 62/20. Safer 1313/11. 08.1895.
[60] “Kazan”, Tercüman, sayı. 16, 21 Nisan 1896.
[61] Y. MTV, 188/127, 24 Zilkade 1316/05. 04. 1899.
[62] B. E. O. /N. G. G., 759/B 1, 23 Rebiülahir 1320/29. 07. 1902.
[63] İrade, Dahiliye, 1263/43, 22 Cemaziyelevvel 1319/06. 09. 1901.
[64] Ahat Salihov, “Başkort Âmigrantları”, Yaşlek, 21 Temmuz 1998.
[65] BEO/NGG., 759/4, 25 Cemaziyelevvel 1312/22. 11. 1894.
[66] BEO/NGG., 759 7 12, 12 Rebiülevvel 1313/02. 09. 1895.
[67] Peter A. Andrews, Ethnic Groups in the Republic of Turkey, Wiesbaden 1989, s. 306-307.
[68] (Mektubi Mühimme Kalemi) A. MKT. MHM. 74/29, 7 Zilhicce 1271/20. 08. 1855.
[69] BEO/NGG., 763/102952, 12 Cemaziyelevvel 1317/07. 09. 1899.
[70] Y. MTV., 124/45, 17. 01. 1313/10. 07. 1895.
[71] İrade, Dahiliye, 1145/5, 11 Cemaziyelevvel 1318/06. 09. 1900.
[72] BEO/NGG., 759/13, 6 Cemaziyelahir 1314/12. 11. 1896.
[73] Bu kişi meşhur zenginlerden ve Hüseyniye Medresesi’nin kurucularından Ahmet Bay Hüseyinov (1837-1906) olmalıdır.
[74] BEO/NGG, 759/63, 01. Za. 1318/20. 02. 1901.
[75] BEO/NGG, 760/38, Telgraf, 30 Ra 317/07. 08. 1899/26 Temmuz V 315.
[76] BEO/NGG, 760/48, 14 R 317/09 VI 315/21. 08. 1899.
[77] BEO/NGG, 760/46, 08 R 317/02 VI 315/15. 08. 1899.
[78] BEO/NGG, 156/3368, 5. C. 1314/11. 11. 1896.
[79] İrade, Hususiye 35, 14 Receb 1316/29. 11. 1898.
[80] BEO/NGG, 158/2887, 21 Receb 316/23 Teşrinsani 314/06. 12. 1898.
[81] Y. A. Hus. 391/87, 23. 07. 1316/08. 12. 1898.
[82] BEE/NGG., 185, 88598/820, 03 Rebiülahir 1316/22. 08. 1898.
[83] Recai Sınay, a.g.e., s. 13.
Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.