Türk Tarihi ve Kültür Araştırmaları

Tatar-Başkurt Ulusunun Kahraman Evladı: Garif Soltan

0 11.383

Roza KURBAN

“Kader senin diz altına vurursa – düşmemek için yakasına yapış. Ateşlere atarsa – sen ateşten daha da kuvvetli yan, o zaman ateşin sıcaklığını hissetmezsin. Suya atarsa – köpük olup su yüzüne çıkma, – değerli taş olup dibe çök, değerini bilip dalıp çıkarırlar. Toz parçası gibi havaya kaldırırsa – yağmur damlalarına karışıp toprağa düş. Kara ormanlarda kaybolursan – güneşe bakarak yolunu seç. Üzerini taşlarla bastırırsa – pınar olup özgürlüğe çık. Toprağa gömerse – bir tohum gibi filizlen. Yelkenlerini rüzgâr devirirse – kalbini yelken yap. Koşullar ne olursa olsun yenmeyi öğren. Ancak güçlü ruhlu olanlar amaçlarına ulaşabilir. Ancak sabırlı olanlar bahtlı olmaya layıktır.”

Fenis Yarullin

Bu yukarıdaki satırlar ünlü Tatar yazarı Fenis Yarullin’in “Yelkenler Rüzgârda Denenir” başlıklı romanından alınmış olup, Tatar milli bağımsızlık mücadelesinin temel taşlarından biri olan Garif Soltan’ın (Türkiye’de Garip Sultan olarak bilinmektedir) hayat felsefesini yansıtıyor sanki. Garif Soltan bazen inişler bazen çıkışlarla dolu hayatında hiçbir zaman öne çıkmamış, fakat her zaman Tatar milli bağımsızlık mücadelesinde ilkleri yapmıştır. Kendisi de hukukçu olan Soltan Tatar milletinin sıkıntılarına tercüman olmuştur. Dünya Müslüman kongrelerinde Sovyetler Birliğinde yaşayan Tatarlar başta olmak üzere tüm Müslümanlara uygulanan haksızlıkları dile getirmiştir. Garif Soltan, Amerika Parlamentosunda konuşma yapan ilk Tatardır. Garif Bey aziz halkına hem yakın, hem uzak olan nadir insanlardandır. Yakın, çünkü tüm hayatını halkına, onun mutlu geleceğine adamıştır. Uzak, çünkü ömrünü doğup büyüdüğü topraklardan, baba ocağından uzaklarda, memleket özlemi içinde geçirmiştir. Halkı için yaptıklarının haddi hesabı yoktur, fakat tüm bunlara rağmen kendi halkından gerekli ilgiyi görmemiştir. Sovyetler Birliği döneminde “hain”, “Sovyetlerin bir numaralı düşmanı” olarak adlandırılmıştır. Sovyetler Birliği’nin çökmesi ile beraber, Sovyetler döneminde yasaklanan, adları bile ağza alınmayan birçok şahıs tekrar halkına armağan edilmiştir, fakat onların arasında Garif Soltan’ın adı geçmemektedir. Ne “Tatar Ansiklopedisi’nde”, ne de “100 Ünlü Tatar” kitabında onun adı vardır. Oysa Garif Soltan kadar yılmadan yorulmadan halkına hizmet eden insana rastlamak pek mümkün değildir. Bugünkü FSB çalışanları da Soltan’ı karalamak için ellerinden geleni yapmaktadır. Tatar şairi Musa Celil’in katili iftirasını günümüze kadar gündemde tutan Rafael Mostafin’in kimler için çalıştığı bellidir. Garif Soltan’ın kendini savunmaya ihtiyacı yoktur, yaptıkları ortadadır. Tatar milli bağımsızlık mücadelesine gönül veren dava adamlarını ayrı şahıslar yargılayamaz. Kimin “hain”, kimin “kahraman” olduğuna tarih ve halk karar verecektir. Tatar milli bağımsızlık mücadelesi 457 yıldır devam etmektedir. Ruslar 1552 yılında Kazan Hanlığını işgal ettikten sonra milli mücadele başlamış ve bugünlere kadar gelmiştir.

Bir binanın sağlam olması için onun temelinin sağlam olması şarttır. Sağlam temeller üzerine yapılan binalar ne depremlerden, ne sel sularından etkilenir. Her ne olursa olsun dim dik ayakta kalırlar. Tatar milli bağımsızlık mücadelesi de sağlam temellere oturtulmuş olmalı ki, 457 yıldır hiç ara vermeden nesilden nesle intikal ederek devam etmektedir. Kazan Hanlığının son melikesi Söyembike ile başlayan bu bağımsızlık mücadelesi, Ekrem, Bahadırşah, Küçem Han, Salavat Yulayevlarla devam etmiş, 1917 yılında Mirseyit Sultangaliyev, Zeki Velidi Togan, İlyas Alkin, Galimcan İbrahimov, İkinci Dünya Savaşı sırasında Ahmet Temir, Şefi Almas, günümüzde Fevziye Bayramova ve daha niceleri bu davanın temel taşları olmuştur. Garif Soltan da bu sağlam temel taşlardan biridir.

GARİF SOLTAN KİMDİR?

Garif Soltan, 1923 yılının 25 Eylül tarihinde Başkurdistan’ın Melevez bölgesi Cirgen köyünde 6 çocuklu bir ailede 3. çocuk olarak dünyaya gelmiştir. Cirgen köyü, Tatar ulusuna filozof şair Derdmend (Zakir Remiyev) (1859-1921) ve yazar Mirsey Emir’i (1907-1980) de armağan etmiş bir köydür. Garif Soltan ailesinin durumu iyi olmuş, babası Nigmetulla Bey yük taşımış, annesi Zeynep Hanım asil Şahingerey soyunun kızı olmuştur. Çocukların bakımı, eğitimi ile anneleri ilgilenmiştir. Kolektifleşme yıllarında Soltan ailesinin tüm mal mülkü müsadere edilmiştir. Nigmetulla Bey’i hapse düşmekten köylüler kurtarmış, fakat bu olaylardan sonra 1927-1928 yıllarında aile köyden kaçmak zorunda kalmıştır. Çoluk çocuklu bu aile önce İşimbay şehri civarındaki Tatar-Başkurt köylerinde yaşar, sonra İşimbay şehrinde bir toprak eve yerleşirler. 1930 yılında Garif Soltan İşimbay’daki 3.Tatar-Başkurt ilkokuluna başlar. Bu okulda tüm dersler Tatar dilinde yapılmış, Rus dili ise ders olarak okutulmuştur. Yabancı dil dersine sürgün edilen bir Alman kadın girmiştir. Bir tesadüf müdür bilinmez, ileride Alman dilini iyi bilmesi Garif Soltan’ın hayatını kurtaracaktır. 1938 yılında annesi Zeynep, çektiği zorluklara daha fazla dayanamayıp kansere yakalanmış ve aynı yıl vefat etmiştir. 1940 yılında pekiyi derece ile liseyi bitiren Garif Soltan, üniversite sınavına girmiş ve Ufa Pedagoji Üniversitesi’nin Alman Dili Bölümü’nü kazanmıştır. Burada 1 yıl eğitim aldıktan sonra, 1941 yılının yaz başlarında, Dnepropetrovskiy şehrindeki Metalürji Üniversitesine girme isteğiyle Ukrayna’ya gitmiştir.

1941 yılının 22 Haziran tarihinde Rus-Alman Savaşı başlar. Garif Soltan Ufa’ya geri dönemez hemen askere alınır. Önce 19 yaşındaki genç, Harkov civarında siper kazmaya gönderilir, daha sonra üzerine askeri üniforma giydirilip savaş ateşinin içine yollanır. 1942 yılında Garif Soltan Almanlara esir düşer. Bu konuyu kendisi şöyle anlatıyor: “O sırada Almanlar bizden 800 metre uzaklıktaydı. Komsomol olduğum için beni siyasi yönetmen yardımcısı yaptılar. Komiserin emri üzere 4 kişiyi keşif yapmak ve Almanlar tarafına bildiri bırakmamız için sınıra gönderdiler, aralarında ben de vardım. Biz bildirileri çuvallara yükleyip gittik Almanlar tarafına. Fakat Almanlar araziye alarm yerleştirmiş, biz yaklaşınca alarm çalmaya başladı. Almanlar ateş açtı, onlara karşılık olarak Ruslar da ateş açtılar, biz ise iki ateş arasında kaldık…Biz çuvallarımızı bırakıp kaçtık, iki kişimiz öldü, sağ-salim dönünce, kahramanlık yaptınız diye bizi övdüler. Nerden kahramanlık olsun, biz korkudan hiçbir şey anlayamadık! Tümen komutanı Bulatov soyadlı Tatar kişiymiş, beni dışarı çağırıp, kendi dilimizde(Tatar dilinde): “Oğlum, endişelenme, ben seni okuman için Askeri Akademi’ye göndereceğim”- dedi. Fakat o sırada Almanlar gelip bizi esir aldı, sık sıralar ile üzerimize geldiler, bizim ise ne silah, ne de bağlantı var. O sırada sadece bin kişi değil, milyonlar esir düştü, onlar arasında ben de vardım. İlk iş olarak üniforma kolundaki “siyasi yönetmen yardımcısı” yazısını söküp attım, çünkü Almanlar ilk onları kurşuna tutuyordu. Beni esir alan Alman ile Almanca konuşmaya başladım, o da benim gibi üniversite öğrencisiymiş. “Alman dilini nerde öğrendin?”-diye sordu, ben de anlattım. Sağda-solda mayınlar patlıyor, etrafta savaş devam ediyordu. Bizi önce Harkov’un KGB hapishanesine götürdüler. Dediklerine göre orada 5 milyon Sovyet esiri varmış. “Siyasi yönetmen ve Yahudiler, bir adım ileri!”- dediklerinde esirler, siyasi yönetmen ve Yahudileri ileri iteklediler, fakat bana dokunmadılar. Böylece benim esirlik hayatım başlamış oldu. Harkov’dan Polonya’ya götürdüler, bir kamptan değerine sürülürken 1942 yılının yazı geldi ve bu sırada birçoğumuzun hayatında büyük değişiklikler oldu…”

Garif Soltan kamptan kampa sürülürken 1942 yılının Ağustos ayında millettaşımız Ahmet Temir (1912-2003) ile Petriken kampında karşılaşır ve bu karşılaşma Garif Soltan için bir dönüm noktası olur. Karşılaşmayı kaleme almadan önce binlerce Tatar-Başkurt esirini, esir kamplarından kurtaran Ahmet Temir hakkında kısaca bir bilgi vermek gerekir. Ünlü Türkolog ve Mongolist Ahmet Temir, 12.11.1912’de Tataristan’ın Elmet köyünde dünyaya delir. 1929 yılında Türkiye’ye kaçmak zorunda kalır. İlköğretimini ülkesinde yapmış olan Temir, 1929-1935 yıllarında Türkiye’deki Trabzon Öğretmen okulu ve İstanbul Haydarpaşa Lisesi’nde okur. Yüksek öğrenimine Ankara D.T.C. Fakültesi’nde başlayıp (1935-1941) Berlin Üniversitesi’nde tamamlar (1937-1941). Doktorasını da Berlin’de yapar (1943). Doçentlik piyesini Hamburg’da kazanır (1953), 1955’ten başlayarak Ankara D.T.C. Fakültesi’nde doçent ve profesör olarak hocalık yapar ve 1982’de emekli olur. Türk Kültürü Araştırmaları Enstitüsü’nün kurucularından olup, 1961-1975 yılları arasında ilk başkanıdır. 250’den fazla eseri bulunmaktadır. Ahmet Temir, Tatar, Türk, Moğol, Rus, Alman, İngiliz ve Fransız dillerini iyi derecede bilmiştir, aynı zamanda birçok uluslar arası bilim kurulunun da üyesidir. Ahmet Temir Almanya’da tahsildeyken, babası Reşit Yarullah, eniştesi tarihçi Hadi Atlasi’nin tutuklanıp, 15.02.1938 yılında kurşuna dizildikleri haberini alır.( Temir, 1993, s:12; 36-38) Bu acı haberi o tüm ömrü boyunca atlatamaz. İkinci Dünya Savaşı sırasında 1943 yılının yazına kadar Almanya’da bulunan Temir’in “ 60 Yıl Almanya: (1936-1996) Bir yabancının gözü ile Geziler-Araştırmalar-Hatıralar” adlı kitabı dikkate değerdir. Çünkü Ahmet Temir bizzat gördükleri ve yaşadıklarını kaleme almıştır. Almanya’nın Doğu Bakanlığı (Ostministerium) esir düşen Türk asıllı Sovyet askerlerinden lejyonlar kurma girişimindeyken Ahmet Temir de işin içine girer. Bu konuda Temir şu satırları yazmıştır: “ Rusya savaşı başladıktan bir ay sonra, 1941 yılının Temmuz sonlarında Sovyet savaş esirleri arasındaki doğulu milletlerden olan kimselerle konuşup inceleme yapmak üzere kurulacak komisyona katılmak için “Ostministerium”dan bir davet aldım. Bunun, kendi halkımla bağlantı kurmayı sağlayacak bir iş olduğunu düşünerek memnuniyetle kabul ettim.” (Temir, 1998, s:219). O, 1941-1942 yıllarında 15 esirler kampını ziyaret etmiş ve 2000’den fazla Tatar, Başkurt, Çuvaş, Mari’yi esirlikten kurtarmıştır. 1942 yılının Ağustos ayında Ahmet Temir Petriken kampında Garif Soltan ile karşılaşır. Bu karşılaşma hakkındaki anılarını Garif Soltan şöyle ifade ediyor: “ 1942 yılının yazında kampa doktor Ahmet Temir geldi. Onun görevi Tatar-Başkurt esirlerinden lejyon kurmaktı. Temir bilhassa Tatarları, üniversite öğrencilerini kurtarma çabası içerisindeydi. O, sivil kıyafetli, giyimi kuşamı yerinde, mütevazı biriydi. “Aranızda Almanca bilen var mı?” – diye sordu. Ben parmak kaldırdım. O da bana Almanca bir metin sundu, Tatar diline çevirmem için. Çevirince sırtımı okşadı: “ Bizim amacımız – Almanlara yardım edip kendi bağımsız devletimizi kurmaktır. Buna razı olanlar benimle gelsin” – dedi. Biz razı olduk, ve bizi 30-40 Tatar-Başkurt’u Almanya’ya götürdüler. Bizi Berlin’e yakın olan Vustrau kampına getirdiler, Doğu Bakanlığının orda açık ve kapalı kampları bulunuyordu. Kapalı kamplara çeşitli milletler, açık kamplara ise Rus generalleri yerleşmişti. Bizim kapalı kampta Şihap Nigmeti koğuş başkanıydı, şair Rehim Sattar (1912-1943) da oradaydı. Musa Celil’i (1906-1944) de ilk defa orda gördüm, 1942 yılının sonlarıydı, onun kim olduğunu Rehim Sattar söyledikten sonra öğrendim. Onlar arasında en genç olanı bendim, daha üniversiteliydim, gerçek Tatar tarihini ilk defa orada duydum…”

Garif Soltan kendi dediğine göre hiçbir zaman Alman askeri üniformasını giymemiş, ant içmemiş, “İdil-Ural” lejyonunda çalışmamıştır. O, Alfred Rozenberg başkanlığındaki Doğu Bakanlığında avukat Her Unglaube’nin çevirmeni olmuştur. Burada da kader bu Tatar delikanlısına merhamet göstermiştir. Ünlü Alman tarihçisi, Türkolog, Doğu Bakanlığının bölüm müdürü Gerhard von Mende (1904-1963), Garif Soltan’a yardım elini uzatmış, ona kol kanat germiş, tahsil alması için yardımcı olmuştur. Peki Gerhard von Mende neden Garif Soltan’ı kanatları altına almıştır? Bunun için Mende’nin kısaca özgeçmişine bir göz atalım. Gerçek bir Türk sevdalısı olan Prof. Dr. Gerhard von Mende Türk okuyucularına da yabancı değildir. “Natiyonalitet und İdeologie” adlı eseri Dr. Fethi Tevetoğlu ve Dr. Aziz Alpaut tarafından Türkçeye çevrilerek “Komünist Blokta Milliyet ve Mefkûre” adı altında 1966 yılında Ankara Üniversitesi Basımevi’nde yayınlanmıştır. Mende, Türkiye’de yaşayan Tatar asıllı Ordinaryüs Prof. Dr. Reşit Rahmeti Arat (1900-1964), Prof. Dr. Ahmet Temir ve diğer aydınların da yakın dostu ve meslektaşı olmuştur.

Aslen Baltık Almanlarından olan Prof. Dr. Gerhard von Mende 25.12.1904’te Riga şehrinde doğmuş ve Birinci Dünya Savaşından sonraki inkılâp yıllarında ailesi ile birlikte Almanya’ya göç etmiştir. Babasını Bolşevikler vurduktan sonra Gerhard von Mende amcası yanında büyümüştür. Kader midir bilinmez amcasının eşi Birinci Dünya Savaşı sırasında Almanlara esir düşen bir Tatar kadınıymış. Mende ilk ve orta tahsilini tamamladıktan sonra, yüksek tahsilini o devrin en önemli konusunu teşkil eden, içtimaî meselelere hasretmiştir. Gerhard von Mende’nin ilk araştırma konusu, Rusya sınırları içinde yaşayan Türklerin milli mücadeleleridir. Yüksek tahsilini tamamladıktan sonra Gerhard von Mende Berlin Üniversitesinin Diş Memleketler fakültesinde Rusya kürsüsüne ordinaryüs profesör olarak atanmıştır. İkinci Dünya Savaşından sonra Batı Almanya’da kurulan Doğu Avrupa’yı Araştırma Enstitüsü’nün müdürü, aynı zamanda kendi teşebbüsü ile meydana getirilen Ostkolleg der Bundeszentrale für Heimat dienst teşkilatının üyesidir.

1936 yılında Berlin’de yayınlanan “Rusya’daki Türklerin Milli Mücadelesi”( Der nationale Kampf der Russlandtürken. Ein Beitraz zur nationalen Frage in der Sovetunion) kitabı, Gerhard von Mende’nin ilk ilmî araştırmasıdır. Bu eser bu sahada kaleme alınmış en mühim temel araştırmaların birini teşkil etmektedir. Gerhard von Mende’nin bu yolda yazdığı ikinci eseri “Sovyetler Birliğinde Yaşayan Halklar” kitabıdır. Daha sonra 1962 yılında yayınlanan “ Milliyet ve İdeoloji” adlı eseri, Türkçeye de çevrilmiştir. Gerhard von Mende İkinci Dünya Savaşı sırasında esir düşen Türkler ile ilgili meselelerde de faal rol oynamıştır. Savaştan sonra baş gösteren açlık ve bilhassa siyasî karışıklık devresinde de onları korumak için, tasavvur edilebilecek her türlü vasıtaya başvurmaktan çekinmemiştir. Bir taraftan onların maddî ve manevî ıstıraplarını hafifletmek için çabalarken, diğer taraftan aralarında tahsile müsait olanlardan birçok kimseleri de mekteplere ve üniversitelere yerleştirmiş ve tahsillerine imkânlar sağlamıştır.

Gerhard von Mende’nin ölümü ile Türklük davası, Avrupa’da, bilgisi, tecrübesi, inanışı ve sevgisi ile en çok temayüz etmiş olan bir dostunu kaybetmiş bulunmaktadır. Esaret altında kalan Türk Dünyası’nın tarihinin bir devresine faal bir şekilde katılmış olan Gerhard von Mende, onun yetiştirmiş olduğu gençlerin gönüllerinde olduğu kadar, Türk halkının kadirşinas hatırasında da yaşamakta devam edecektir. (Temir, 1998, s:101-102).

Gerhard von Mende, Garif Soltan ile karşılaştığında doldurması için ona anket vermiş. Bu sırada Mende’nin gözü anketin annenin kızlık soyadı bölümüne ilişmiş: orda, Şahingerey soyadını görünce Garif Soltan’a sormuş, çünkü onu büyüten amcasının eşi, yanı yengesi de aynı soyadı taşıyormuş. İşte o sırada gerçek ortaya çıkmış, Gerhard von Mende’nin yengesi Garif Soltan’ın annesinin akrabasıymış. Kader işte nereden nereye… Bu tesadüf bir birine daha da yaklaştırmış bu iki kader arkadaşını. Ve Gerhard von Mende ömrünün sonuna kadar irtibatı kesmemiş Garif Soltan ile.

1943 yılın sonlarında Ahmet Temir askerliğini yapmak için Türkiye’ye dönmeden önce esirler meselesini Abdurrahman Şafi Almas Bey’e devreder. 1944 yılının 4-5 Mart tarihlerinde Almanya’nın Grayfsvald şehrinde İdil-Ural Kurultayı gerçekleşir. Bu kurultay, İdil-Ural lejyonu ile Doğu Bakanlığı Tatar Bölümünün birlikte çalışmasıyla oluşur. Kurultaya 50-60 bin lejyonerden 200 vekil seçilmiştir. İdil-Ural Kurultayı, devlet düzeyinde, en yüksek teşkilâtçılık ve güçlü ruh ile gerçekleşmiştir. Almanların Milli Sosyalizm düşüncesi, Türk-Tatar Devlet Bağımsızlığı ideali ile birleşmiş bu kurultayda.( Bayramova, Önce Vatan, 2009). İdil-Ural Kurultayına Garif Soltan da Gabdulla Soltan adı ile katılmış ve gençler adına “Bizim Başka Milletler ile Olan İlişkilerimiz” başlıklı konuşma yapmıştır. Garif Soltan ad değiştirmesinin sebebini, kardeşlerime zarar vermesinler diye, olarak açıklıyor. Gerçekten de o zamanlar sınırın diğer tarafında kalan yakınlarını korumak adına birçok katılımcı gerçek adını söylememiş, çünkü Stalin’in ölüm değirmeni o zamanlar herkesi ürkütmüştür. 21 yaşındaki genç Garif Soltan’ın konuşmasına gelince hayret edilecek bir yetenek ve öngörü hissetmek mümkündür. Bu konuşması ile Garif Soltan Tatar Milli Bağımsızlık mücadelesine ilk adımını atmıştır. Tüm canı gönlü ile Tatarların istiklâline inanan ve bugün de aynı fikirde kalan Soltan, konuşmasında şöyle demiştir: “Tarihi geçmişimiz bize milli mücadele sebeplerini göstermektedir. İşte bu sebepler bize önderlik etmelidir. Bizim mücadelemiz zor olmakla beraber, mücadele yolumuz da uzundur. Rusya’daki devrim daha bitmemiştir. Bolşevizm onun sadece geçici bir dönemidir. Bu devrim ancak milli sorunları kökünden hallettikten sonra bitecek ve milletler bağımsızlığına kavuşacaktır.”( İdil-Ural Kurultayı, 1944, s: 41-42). İdil-Ural Kurultayı, kahraman Tatarların esirlik şartlarında bile bağımsızlık mücadelesinden vazgeçmediğinin bir göstergesidir. 9 Mayıs 1945’te Almanya, SSCB ile kayıtsız şartsız teslim antlaşmasını imzalar. Savaş sonrası bu Türk-Tatar Lejyonlarının çoğu esir olarak Amerikalıların eline geçse bile, ne yazık ki, bu lejyonlar Yalta Konferansı gereği Stalin’e teslim edilir. Böylece bu Tatar yiğitlerinin çoğu yoldayken yok edilir, kalanları Sovyet ceza kamplarına uğurlanır, çok az sayıda birileri bu mahşerden esen kalır. Lejyonların Federal Almanya tarafında kalanların bir kısmı orada kalır, diğerleri dünya çapında dağılır – Türkiye, Amerika, Finlandiya’ya kadar gider, ama onların hiçbirine İdil-Ural’a dönmek nasip olmamıştır (Bayramova, Önce Vatan, 2009). Garif Soltan savaştan sonra Sovyet askerlerinin eline düşmez, Alman pasaportu alır ve Batı Almanya’da yaşamaya başlar.

1948-1952 yılları arasında Garif Soltan, Hamburg Üniversitesi’nin devlet ve hukuk bilimleri fakültesinde tahsil görür. Tatar halkının sesini dünyaya duyurmak için o, 1951 yılında “Amerika Sesi (awazı)” radyosunda Tatar dilinde program yapmaya başlar. Daha sonra “Azatlık” radyosunun Tatar-Başkurt Redaksiyonu açma çabası ile uğraşır. Tatar-Başkurt Redaksiyonu’nu açmak o kadar da kolay olmamıştır. Amerika Kongresi tarafından finanse edilen “Azatlık” radyosu Redaksiyonu, sadece Tatar Redaksiyonu olarak açma fikrinde olur, fakat Başkurt topraklarında doğup büyüyen ve babasını Sovyet hapishanelerinden kurtaran Başkurt halkına olan sevgi ve bağlılığını kanıtlamak istercesine, Garif Soltan Tatar-Başkurt Redaksiyonu olarak açılması gerektiğini savunur. Tatar-Başkurt Redaksiyonu açılması için Tatar ve Başkurt dillerini iyi bilen elemanlara ihtiyaç vardır. Tatarca bilen elemanların olmasına karşın, Başkurt dilini bilen yoktur. Bu sırada Garif Soltan kendini “Başkurt” diye yazdırır ve uzun yıllar Başkurt dilinde yapılan programları kendi hazırlar ve sunar. İdil-Ural bölgesi, Doğu ve Güney Doğu Avrupa, Kafkasya, Orta Asya ve Yakın Doğu halklarını aydınlatma ve bilgi verme amacıyla Almanya’nın Münih şehrinde kurulan Tatar-Başkurt Redaksiyonu 1953 yılının 9 Aralık tarihinde yayına başlar. İlk programın yapımcısı ve sunucusu Garif Soltan olmuştur. O, 1953-1989 yılları arasında “Azatlık” radyosunda çalışmış olup, Tatar-Başkurt Redaksiyonu’nun hem kurucularından birisi, hem de uzun yıllar Redaksiyon başkanlığını yapmıştır. Eğitiminde ve buralara kadar gelmesinde yardımcı olan insanları da unutmamış Garif Soltan. Zamanı geldiğinde onlarla beraber çalışmıştır. Garif Soltan’a yardımcı olanların başında gelenlerin birisi tabii ki Prof. Dr. Ahmet Temir’dir. O, 1969 ve 1975-1976 yıllarında “Azatlık” radyosunda çalışmıştır. Bu konuyla ilgili Ahmet Temir: “ Bavyera’nın başşehri München’de faaliyette bulunan “Radyo Liberty”nin daveti üzerine 1975 Ekiminde tekrar Almanya’ya gittim. Ben Radyo Liberty’de iki defa “Consultant” olarak bulundum ve bu sıfatla 1969 Haziranında bir ay, 1975 Ekim ayından 1976 Ekimine kadar bir yıl arkadaşların çalışmalarına katıldım.” – demiştir. (Temir, 1998, s: 289-290).

Garif Soltan 1953-1989 yılları arasında “Azatlık” radyosunda çalışmıştır. “Azatlık” radyosunun önceden açılmış olan Orta Asya Redaksiyonu, halka ancak haber metinlerini sunmuş olup, Tatar-Başkurt Redaksiyonu açıldıktan sonra programlar bambaşka bir boyut kazanmıştır. Garif Soltan’ın girişimi ile ABD Kongre Kütüphanesi’nden SSCB’de yasaklanan tarihçi ve yazarlarının eserleri getirtilmiştir. Onlar arasında Gaziz Gobeydullin (1887-1938), Riza Fehretdinov (1858-1936), Hadi Atlasi (1876-1938), Gabdulla Tukay (1886-1913), Galimcan İbrahimov (1887-1938), Derdmend (1859-1921), Segıyt Sünçeley (1889-1941), Şeyehzade Babiç (1895-1919),Yusuf Akçura (1876-1935), Gayaz İshaki (1878-1954) gibi Tatar aydınlarının eserleri vardır. Artık programlarda sadece haber sunulmamış, yukarıda adı geçen yazar ve tarihçilerin eserlerinden parçalar okunmuş, Tatar ve Başkurt müzikleri de yayınlanmıştır. Yani Garif Soltan Tatar-Başkurt Redaksiyonu’nu profesyonel boyuta ulaştırmıştır. Beraber çalıştığı arkadaşlarının dediklerine göre, Garif Soltan çok çalışan ve disiplinli biriymiş. Yazdığı haber veya yorumun tekrar tekrar üzerine gidermiş. Garif Soltan Tatar-Başkurt Redaksiyonu’nun başkanıyken, herkesin yazdıklarını tek tek kontrol etmiştir. Rus dilinden giren kelimelerin kullanılmamasına çok dikkat eden Soltan, kendisi hiçbir zaman yabancı kelime kullanmamış konuşmalarında. Güzel ve düzgün Tatarca konuşmasına ben de hayret etmiştim. İlk defa telefonla aradığımda (Şubat, 2009), önce Almanca “buyurun” dedi, sonra telefonun diğer uçunda ben Tatarca konuşunca o da Tatarca konuşmaya başlamıştı. Konuşması ve ses tonu o kadar güzeldi ki, gözlerim yaşardı. Yarım yüzyıldan fazla vatanından, milletinden uzak olan bir insanın başka hiçbir dili karıştırmadan konuşması takdir edilmesi gereken bir olaydır. Annesi Zeynep Hanım’ın çocuklarına söylediği ninnileri, okuduğu masal ve şiirleri küçük Garif’in kalbinin derinliklerine yerleşmiş olmalıdır ki, ana dilini bu günlere kadar hiçbir dil ile değiştirmemiş, tüm ömrü boyunca Tatar-Başkurt halkının sadık ve vefalı evladı olmuştur. Tataristan’da Tatarlar arasında yaşayıp da Tatarca bilmeyen, Tatarca konuşamayan, böylelikle dilini, dinini ve kendi benliğini satıp Makurt olan Tatarlar için Garif Soltan bir örnektir.

Garif Soltan, Azatlık radyosunda çalışmasının yanı sıra, yazdığı bilimsel makaleler, yaptığı konuşmalarla Tatar-Başkurt halkının problemlerini uluslar arası platforma taşımış, halkının dertlerine tercüman olmuştur. Almanca, İngilizceyi çok iyi derecede bilen Garif Soltan, yabancı yayınlardan da yararlanarak konuşmalarını daha esaslı ve güvenilir bilimsel hale getirmiştir. Garif Soltan, konuşma ve yazılarında Rusya’daki Türkler ile ilgili önemli araştırmaları olan Prof. Dr. Gerhard von Mende’nin eserlerine başvurmuştur. Mende’nin 1936 yılında Berlin’de yayınlanan “Rusya’daki Türklerin Milli Mücadelesi” başlıklı kitap onun için başucu kitabı olmuştur. Garif Soltan, 1954 yılında Sovyetler Birliğini Öğrenme Enstitüsü’nün Münih şehrinde yapılan IV. Konferansı’nda konuşma yapmıştır. 1956 yılında hacca gittiği sırada Mekke’de yapılan konferansa katılmış ve Sovyetlerden gelen müftülerin yalanlarını su yüzüne çıkarmıştır.

1957-1968 yılları arasında Garif Soltan Amerika’ya taşınıp New-York şehrinde bulunan Sovyetler Birliğini Öğrenme Enstitüsü’nde çalışmıştır. 1961 yılında Amerika vatandaşlığına geçmiştir. Garif Soltan, Amerika’dayken de çeşitli uluslar arası toplantılara katılmıştır. 1962 yılında Kahire’de yapılan Asya ve Afrika yazarlarının II. Konferansı ve aynı yıl Bağdat’ta yapılan Dünya Müslümanlarının V. Konferansı’nın da katılımcılarından olmuş Garif Soltan. O, SSCB’nin Müslümanlara uyguladığı yok etme siyasetini açık bir dille gündeme getirmiştir. Bu durumdan rahatsız olan Kruşçev hükümeti, bu devletlere nota vermiştir. Bağdat dönüşü Garif Soltan Türkiye’ye de uğramış ve konuyla ilgili Park Otel’de basın toplantısı düzenlemiştir. Basın toplantısı, Cumhuriyet, Tercüman, Son Havadis, Son Posta, Hür Vatan, Zafer gibi gazetelerde manşetten verilmiştir. Toplantı haberlerini, Milli Kütüphane’de araştırdım ve Cumhuriyet Gazetesi’nin 15 Haziran 1962 Cuma günkü 13.599 sayısını ve Son Havadis Gazetesi’nin 15 Haziran 1962 Cuma günkü 666 sayısını bulabildim. Haber her iki gazetede de manşetten verilmiş olup, Son Havadis “Ruslar Müslümanları İmha Siyaseti Güdüyor”, Cumhuriyet “Rusya’daki Müslümanlar Hakkında malûmat verildi” başlıkları altındaydı. Son Havadis Gazetesi’nin haberi şöyledir: “ 29 Mayıs ve 4 Haziran 1962 tarihlerinde Bağdat’ta yapılan 5.İslam Konferansından sonra Amerika’ya dönen Dünya Müslüman Mülteciler Cemiyeti başkanı Garip Sultan (Garif Soltan), dün Park Otelde bir basın toplantısı tertiplemiştir. Konferans hakkında gazetecilere özlü bir bilgi veren Garip Sultan, bilâhare Rusların, Rusya’da yaşayan 25-30 milyon Müslüman Türk aleyhinde giriştiği sistemli çalışmayı açıklayarak şunları söylemiştir:

– Bugün Rusya’da, din baskısı altında bulundurulmasına rağmen 30 milyon Müslüman yaşamaktadır. Müslüman Türkler Rusya’da 3 jeopolitik mıntıkaya yayılmışlardır. Merkezî Asya yani Türkistan’da 13, Ural civarında Kazan’da 6 ve Azerbaycan’da 5,5 milyon Türk vardır. 4 üncü büyük mıntıka Kırım olmasına rağmen, hâlen burada Müslüman kalmamıştır. Bunlar siyasî sebeplerle Kırım’dan sürülmüşlerdir.

Bugün Rusya’da yaşayan Müslümanların vaziyeti şöyledir:

Sovyet Anayasası’nın 124`üncü maddesi, dine karşı bir hareket tanımamaktadır. Ceza kanununun 122 ve 126 ncı maddelerine göre, gençlere ve çocuklara İslâm dinini öğretmek yasaktır.

Sovyet Rusya, İslâmiyet’e karşı devamlı bir baskı ve zulüm yapmaktadır. Rusların bu anti propagandaları, sadece okullarda değildir. Taşkent, Samerkant, Alma-Ata, Kazan, Ufa ve Bakü’de, İslâm dini aleyhinde devamlı konferanslar tertip edilmekte ve gazetelerle de neşriyat yapılmaktadır.

1959’da, Aşgabat şehrinde Allahsızlar Cemiyati Atheistik Üniversitesi kurulmuştur. Bu üniversitenin manevi lideri, anti İslâmiyet edebiyatının tek yazarı Klinoviç’tir. Klinoviç, 1952 yılında verdiği bir konferansta (İslâmiyet’in kökünü kazıyamazsak, Komünizme tam anlamıyla ulaşamayız…) demişti. 1960 yılında Dağıstan’da Makhaş-Kala şehrinde de (İslâm dinine nasıl karşı gelinir?) mevzulu bir konferans tertip edilmiş ve Klinoviç tarafından bu konferansta, İslâm dininin yok edilmesi için hazırlanan bir plan okunmuştur. Gene 1962 yılının başında Moskova’da, aynı mevzuda bir konferans daha verilmiştir.

İşte, bu çalışmalardan bir netice alamayan Ruslar, şimdi yeni bir sistemle İslâm dinini ortadan kaldırmak için bazı kararlar almışlardır. Bu kararlara göre, her Müslüman’ın üzerinde ayrı ayrı durulacaktır. Kadınlar, yaşlılar, gençler, çocuklar, Kolhoz işçileri ve işçi cemiyetleri ile münevver sınıf ayrı ayrı ele alınacak, basın, radyo, televizyon ve neşriyat yoluyla yeniden harekete geçilecektir.

Biz, bütün bunları milyonlarca Müslüman Türk’e anlatmaya çalışıyoruz. Türk basınından da bize yardımcı olmalarını bekliyoruz.

Cumhuriyet Gazetesi’nin “Rusya’daki Müslümanlar Hakkında Malûmat Verildi” başlıklı habere göre, Garif Soltan Türk Hükümeti’nin Rusya’daki Müslüman Türklere ilgisizliklerini tenkit etmiş ve şöyle demiştir: “Bugün yeni kurulan iptidaî Afrika devletlerine geniş ilgi gösterilirken Demir Perde gerisindeki Müslümanlarla Türkiye bile ilgilenmemektedir. Batı Dünyası bizim davamızı daha iyi kavramıştır. Türkiye’den istediğimiz, Rusya Müslümanlarını manen desteklemesidir”.

Görünen o ki, Garif Soltan Müslüman Tatarların sıkıntılarını ve Ruslar tarafından uygulanan zulmü bundan 47 yıl önce korkusuz bir şekilde dünya kürsülerinden kamuoyuna açıklamıştır. O zamanlar Garif Soltan komünist rejime karşı mücadele vermiştir. Bugün komünizm çökmüş, SSCB dağılmış, fakat Müslüman Tatarlara olan zulüm hiç eksilmemiş, aksine daha da arttırılmış ve planlı-programlı şekilde yürütülmektedir. Şoven Rusların amacı, Rus olmayan tüm milletleri- Tatar, Başkurt, Çuvaş, Mari, Mordva ve başkalarını yok etmektir.

Garif Soltan, Amerika’da Tatar Cemiyetini kurmuş ve orda Müslüman Mülteciler Cemiyeti başkanı seçilmiştir. 1964 yılında Garif Soltan’ın çabasıyla, Amerika’da Tatar Medeniyeti Günleri gerçekleştirilmiştir. Bu Medeniyet Günleri, Tatar halkının Amerika’da tanınmasında önemli rol oynamış olmalı ki, Garif Soltan 1965 yılının 12 Mayıs tarihinde Amerika Kongresinde konuşma yapmıştır. Garif Soltan Amerika Kongresinde konuşma yapan ilk Tatar’dır. Buradaki konuşmasında da Garif Soltan, SSCB’nin Müslüman dinine karşı yürüttüğü olumsuzlukları eleştirmiş ve Sovyetlerin Müslüman dinini istismar ettiğini, uluslar arası platformda siyasî amaçlarına ulaşmak için kullandıklarının altını çizmiştir. Garif Soltan konuşmasına şöyle devam etmiştir: “Ekim Devrimine kadar binlerce Müslüman ilk okullarının yanı sıra, medreseler de bulunuyordu. Buhara’daki İslâm Medreselerinde 1920 yılına kadar 17 bin öğrenci vardı. Kazan’da “Möhemmediye”, Ufa’da “Galiye”, Orenburg’ta “Höseyiniye” medreseleri faaliyet gösteriyordu. Bugün SSCB’de ancak 2 tane medrese bulunmaktadır, onlar- Taşkent ve Buhara’dadır. Oradaki öğrenci sayısı da 100’den fazla değildir. Her isteyen çocuk da medresede eğitim alamamaktadır. Öğrenci medreseye alınırken KGB onayından geçmek zorundadır. Taşkent ve Buhara’daki medreseler iki görevi üstlenmiştir: 1) Sovyet hükümeti için çalışacak olan mollalar hazırlamak; ve 2) Müslüman ülkelerde çalışması için ajanlar hazırlamaktır.” Garif Soltan, Amerika Kongresinde Tatarları “Esir Milletler” statüsüne kaydettirmiştir. Amerika Kongresi, Garif Soltan’ı “Amerika İslâm Cemiyeti Başkanı” ilan etmiştir.

Garif Soltan’ın medeni haline gelince, o İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra neslinde Tatar kanı da taşıyan Fin kızı Mariya ile evlenmiştir. Evlendikten sonra Mariya, Medine adını almış ve Müslüman olmuştur. Bu evlilikten 2 çocuk dünya gelmiştir. Oğlu Ferit – ekonomist, bugün Amerika’da yaşamaktadır. Uluslar arası ilişkiler uzmanı olan kızı Kerime Almanya’nın Münih şehrinde ikamet etmektedir.

Garif Soltan 1975-1989 yılları arasında Tatar-Başkurt Redaksiyonu’nun başkanlığını yapmıştır. 1966-1983 yılları arasında “AZATLIK” radyosunda Garif Soltan ile birlikte çalışan Ali Akış onu şu sözler ile tanımladı: “Garif Soltan – Musa Celil’in katili olmadığından kesinlikle eminim. Sovyet rejimi, Soltan hakkında iftiralar uydurarak Tatarları suçlamayı esas hedef haline getirmiştir. Oysa Garif Soltan – Berlin’de 1943 senesinden itibaren Tatar teşkilatlarında çalışmıştır. 14 sene Tatar-Başkurt Redaksiyonu’nun başkanlığını yapmıştır. Kabiliyetli bir gazetecidir.”

Garif Soltan’ın hayatı karmaşık bir döneme denk gelmiş olup, Sovyet rejimi ile fikir ayrılığı yaşayan birçok aydın ve siyasetçi de yurt dışında bulunmuştur. Garif Soltan onların bazıları ile yüz yüze görüşmüştür. Örneğin Soltan, Zeki Velidi Togan ile Amerika Kongre Kütüphanesinde karşılaşmış olup, Togan’ın ilk sorusu: “ Sen Başkurt musun?”olmuştur. Zeki Velidi’nin bu soruyu sormasının sebebi, Tatar-Başkurt Redaksiyonu açılması sırasında Garif Soltan’ın kendini “Başkurt” diye yazdırması ve yayında “Yulay”, “Fenis İşimbay”, “Azat Kolay”, “S.Ufalı” takma adları ile yayın yapmasıdır. Bunun dışında Garif Soltan, Türkçü bilginlerden, Aleksandr Bennigsen ile de görüşmüştür.

Garif Soltan, 1989 yılında AZATLIK radyosundan emekli olmuştur. Emekli olduğunda, arkasında Şihap Nigmeti, Enver Galim, Gayaz Hekimoğlu, Ali Akış, Heyretdin Güleçyüz, Ferit Urallı, Feride Hemid, Rukiye Vefalı, Sabircan Bedretdin, Eşref Tarpiş, İlyas Abdulla ve başka gazetecileri bırakmıştır. Radyodan ayrıldıktan sonra da meslektaşları ile irtibatı kesmemiş, devamlı bilgi alış-verişinde bulunmuştur. Kendi fikirlerini açık şekilde dile getirmesiyle tanınan ve çizdiği yoldan caymayan Garif Soltan, ondan sonraki nesilden gelen gazetecilere de örnek olmuştur. “AZATLIK” radyosunda çalışan Fenis Fethi bu konuyla ilgili şöyle demiştir: “ Garif Soltan ile ben birçok defa karşılaştım. Ben Münih’e gelip “AZATLIK” radyosunda çalışmaya başladığımda G.Soltan emekliliğe ayrılmıştı. Fakat o, bu radyoya tüm bilimini ve ömrünü adamış biri olarak, her zaman radyo işleri ile yakından ilgileniyordu. Yeni nesil gazetecilerle de görüşme fırsatı buluyordu aksakal.” (Fethi, Bezneñ Gecit, 2009).

2002 yılında Garif Soltan’ın eşi Medine Hanım felç olmuştur. 5 yıl boyunca yatalak olan eşine kendisi bakmıştır Garif Soltan, bakım evine göndermeye gönlü razı olmamıştır. Bebek gibi kucağında taşıyıp, eşine olan sadakatini de göstermiştir. Medine Hanım 2007 yılında vefat etmiş ve Almanya’nın Münih şehrinde defnedilmiştir. O günden sonra Garif Soltan yalnız yaşamaktadır. Fakat gelen gideni, arayan soranı çoktur, kapısı milli ruhlu olan herkes için açıktır. Tatar Milli Meclisi reisi Fevziye Bayramova, Garif Soltan ile birkaç kez yüz yüze görüşmüştür. Bu görüşmelerin birisinde Garif Soltan Rusya’nın milli siyaseti hakkında şunları söylemiştir: “ Hem Dünya, hem Rusya büyük bir değişim ile karşı karşıyadır. Dünya yeniden bölünecek, birçok ulus bağımsızlığına kavuşacaktır. Bu sebeple biz Tatarlar geleceğe hazırlıklı olmayız. En önemlisi – gençlerde Tatar ruhu sönmesin, dilimizi unutmasınlar, gerçek Tatar tarihini öğrensinler ve milli devletimizi yeniden kurmaya çalışsınlar! Biz esirlik şartlarında bile bunun mücadelesini verdik, gurbette de Tatarlığımızı, ulusal varlığımızı unutmadık, son nefesimizde de kalbimiz – millet, Tatar diye çarpacaktır…Artık milleti korumak size kalacaktır” ( Dolgov, Vatanım Tatarstan, 2008). Garif Soltan bugünlerde 86 yaşındadır, yaşının ilerlemiş olmasına rağmen o şimdi de Tatar Milli Bağımsızlık Mücadelesi fikri ile yol gösteren bir aydınlık meşalesidir. Tatar-Başkurtların bugünkü haline, Tatarların birbirisi ile kavga içinde olmasına son derece üzülmektedir. “Tatar başın Tatar yer” deyimini sık sık dile getiren Garif Soltan üzülerek şöyle demiştir: “ Tatar hanları ve Bekleri devrinden gelen bu büyük afetten halen kurtulamıyoruz. Birçok Tatar, şahsi menfaat, ufak-tefek şeylerden yararlanmak uğruna – milletini, dilini ve imanını satıyor.” (Fethi, Bezneñ Gecit, 2009).

Garif Soltan hakkındaki bu yazıyı yazarken değişik duygular geçirdim. Bir taraftan gururlandım, diğer taraftan üzüldüm…. Gururlandım, çünkü Tatar-Başkurt ulusu böyle kahraman bir evlat yetiştirmiş. Üzüldüm, çünkü bu değerli insan tüm ömrünü memleket özlemi içinde geçirmiştir. Aslında kendi vatanı olsaydı halkı onun kıymetini bilir ve gereken önemi verirdi. Vatansız olmanın acısını çekmiştir Garif Soltan. Hayatının her anı ayrı kitap yazılacak kadar olan bu büyük insan hakkında ileride daha kapsamlı eserler yazılacağını umuyorum, çünkü bu yazımda Garif Soltan’ın hayatına kısaca bir göz gezdirdik.

Garif Soltan, 67 yıldır baba toprağı olan vatanından uzak, yabancılar arasında ömür sürmektedir. Vatan, millet sevgisi ile yanıp tutuşan bu büyük şahsiyet, tekrar vatanına, doğup büyüdüğü topraklara geri dönebilecek mi, bunu söylemek zor… Son arzusu olan vatan topraklarında defnedilmesi bile bir hayaldir. Yaşamının en zor, en umutsuz günlerinde bile umudunu kaybetmeden çizdiği yolda azim ve kararlılıkla geleceğe yürüyen Garif Soltan ebediyen Tatar-Başkurt ulusunun kalbinde ve gönlünde yerini almış ve asla unutulmayacaktır. Bugünlerde ömrünün sonbaharında olan Garif Soltan, uğruna mücadele verdiği Tatar ve Başkurtların bağımsız ve özgür olmasını görmeye belki ömrü yetmez. Fakat o, Tatar ve Başkurtların ruhuna, kalbine, anılarına ve hayatlarına yazılıdır ve hep böyle kalacaktır!

Roza KURBAN


KAYNAKÇA
♦ Altay, Ruşaniya, “Cirsep Ütken Gomer” (Özlemle Geçen Bir Ömür) Gasırlar Awazı ( Asırlar Avazı, Kazan, sayı 2, yıl 2007.
♦ Bayramova, Fevziye, “Kileçekke Ezerlenerge Kirek” ( Geleceğe Hazırlanmalıyız) Şehri Çallı Gazetesi, 01.10.2008.
♦ Bayramova, Fevziye, “Söt Kalır, Vatan Kiter” (Süt Kalır, Vatan Gider) Medeni Comga (Medeni Cuma Gazetesi), 16.01.2009, 23.01.2009, 30.01.2009, 06.02.2009, 06.03.2009.
♦ Bayramova, Fevziye, “ İdil-Ural Kurultayı” Önce Vatan Gazetesi, 30.05.2009.
♦ Dolgov, Aleksandr, “Tatarnıñ Hokuk Yaklauçısı” ( Tatarların Hukuk Savunucusu) Vatanım Tatarstan (Vatanım Tataristan Gazetesi) 20.11.2008.
♦ Fethi, Fenis, “Garif Soltan Yarlıkau Soramıy” (Garif Soltan Merhamet İstemiyor) Bezneñ Gecit (Bizim Gazete),02.09.2009.
♦ İdel-Ural Qorıltayı (İdil-Ural Kurultayı) İdel-Ural Gezite (İdel-Ural Gazetesi), Berlin 1944.
♦ Tatar Ediplere, Megrifetçelere (Tatar Yazarları, Maarifçileri), Kazan, 2005.
♦ Temir, Ahmet, “Ahmet Temir’in Hayatı” Türk Kültürü Araştırmaları, Ankara, 1993
♦ Temir, Ahmet, 60 Yıl Almanya (1936-1996), Ankara, 1998.
♦ “Ruslar Müslümanları İmha Siyaseti Güdüyor” Son Havadis Gazetesi, 15.06.1962.
♦ “Rusya’daki Müslümanlar Hakkında Malûmat Verdi” Cumhuriyet Gazetesi, 15.06.1962.
♦ Yarullin, Fenis, Çeçekler Moñı (Çiçeklerin Hüznü), Kazan, 1994.
Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.