Türk Tarihi ve Kültür Araştırmaları

Medreselerdeki Personel Çeşitliliği Ve Sosyal Mobilizasyon

0 8.841

Doç. Dr. Ahmet CİHAN

A. Medreselerde İstihdam Edilen Değişik Hizmet Sektöründeki Personel

Medreselerde eğitim gören öğrenciler ile hizmet veren tüm personeli yerine getirdikleri hizmet çeşitliliğine göre klasifiye etmek istediğimizde bunların tamamını iki ayrı grupta toplamak olası görünmektedir.

Örgün eğitim kurumu olan medreselerin asli unsuru olan öğrencileri, müderris ve ona yardımcı konumda bulunan muid ve ve mülazimleri eğitim-öğretim kadrosu içerisinde; medrese şeyhi, kütüphaneci, mücellid, imam, müezzin, kapıcı, temizlikçi, sucu ve kandilci ve benzerlerini ise idari ve hizmet personeli çerçevesinde ele almak mümkündür.

1. Eğitim-Öğretim Kadrosu

A. Öğretim Elemanları

Medine medreselerinde, klasik Osmanlı eğitim kurumlarında her zaman olması gerektiğini düşündüğümüz öğretim elemanlarından sadece müderrislerin bulunduğunu müşahede ediyoruz.[1] Genel olarak tek müderrisli olduğunu bildiğimiz Osmanlı örgün eğitim kurumlarında olduğu gibi, Medine’deki medreselerin her birinde sadece tek bir müderris kadrosunun bulunması yadırganacak bir durum olmasa gerek. Kaldı ki, medreselerde tek bir müderris kadrosuna rastlanılması aynı medresede başka bir öğretim elemanının full-time veya part-time olarak görev almadığı anlamına gelmemektedir.[2]

Sağlıklı veri toplayabildiğimiz 1842-1850 yılları arasındaki 8 yıllık bir süre içerisinde Medine’de bulunan 7 medreseden sadece üçünde aktif olarak müderrisler, diğer ikisinde müderris vekili görev yaparken, birinde herhangi bir kayıt bulunmamaktadır.

Müderris vekilliğini her zaman eşit statüdeki birinin yürütüp yürütmediğini bilmiyoruz. Ancak, vekalet görevini üstlenen şahsın, kimi durumlarda belirli bir zaman için, kimi durumlarda ise sürekli olarak, medrese içerisinde öğretim elemanı veya idari personelden biri olduğu gibi, kurum dışından eğitim-öğretim yeteneği olan bir şahıs olabileceği de anlaşılmaktadır.[3]

Herhangi bir medresede müderris ve müderris vekilinin birlikte bulunup bulunmadığını tespit edebilmek, kimi zaman, oldukça güç olmaktadır. Büyük olasılıkla, her medresede, müderris ve müderris vekilinin birlikte, kadrolu olarak, görev yaptığını; ancak her ikisinin birden, aynı anda, medresede bulunma zaruretinin olmadığını, biri varken diğerine gereksinme duyulmadığını söyleyebiliriz.

Müderris, medrese dışında kendi şahsi konutunda veya medrese vakfına ait özel tahsisli mekanda ikamet ettiği zaman, müderris vekilinin medrese odalarının birinde kaldığını tahmin ediyoruz.[4] Bunun, eğitim-öğretim kurumlarının özerkliğinden kaynaklanan bir durum olup olmadığı tartışılması gereken bir konudur.

Medine’de yer alan 7 medrese içerisinde muid ve mülazim gibi yardımcı öğretim elemanı ikamet etmemektedir. Bu durum, söz konusu kentte inşa edilen medreselerde muidlere oda tahsis etme geleneğinin olmamasından kaynaklanabileceği gibi, Medine’de bulunan Nebevi Hazinesi’nden sadece medrese öğrencileri ile asıl ders hocalarına ve diğer bazı personele aylık tahsisat verilmesinden, aksine muid ve mülazim gibi eğitim hizmetleri yardımcı kadrosunda bulunanlara muayyen bir ödeme yapılmamasından ve dolayısıyla veri elde ettiğimiz defterlere bu şekilde geçmiş olmasından da doğmuş olabilir.

B. Öğrenciler

Öğrenciler, tüm diğer örgün eğitim kurumlarında olduğu gibi medreselerin de asli unsuru içerisinde yer almaktadır. Her bir eğitim kurumundaki öğrenci sayısını belirleyen unsurların başında, kurumu tesis eden şahısların öngörmüş olduğu düzenlemeler yanında, giderleri yüklenici organizasyonların mali kapasitesi gelmektedir.

Öğrenciler, Medine’deki 7 medresede ikamet eden toplam nüfusun, yıllara göre, %78’i ila %86’sı arasındaki bir oranını teşkil etmektedir. Toplam medrese nüfusunun ortalama %80’inden fazlasını oluşturan bu kitlenin Medine’deki medreselerde eğitim-öğretim yapan tüm öğrencileri ihtiva etmediği, aksine sadece medreselerde ikamet ederek Nebevi Hazinesi’nden ücret alanları yansıttığı iddia edilebilir. Diğer bir ifadeyle, gündüzlü olan öğrenci grubu bu sayı içerisinde yer almamaktadır. Medreselerde kalanlar arasında hemen hemen hiç yerli öğrenciye rastlanılmaması da buna işaret eden bir karine olarak kabul edilebilir.

2, İdari ve Diğer Hizmet Personeli

Medreselerin idari ve hizmet personelinin çeşitliliği ve bu kadroda görev yapanların sayısı, örgün eğitim kurumlarının içerisinde yer aldığı kompleksin büyüklüğü, dolayısıyla bu kurumların finans kaynakları arasında yer alan vakıflar ve diğer yollardan sağlanan ayni ve nakdi gelirler ile doğrudan ilintilidir. Bu nedenle, çok güçlü finans kaynaklarına sahip olmadığını tahmin ettiğimiz Medine medreselerinde görevli idari ve hizmet personeli, gerek hizmet çeşitliliği ve gerekse sayı bakımından çok sınırlı kalmaktadır.

A. Medrese Şeyhi

Medreselerin eğitim-öğretim faaliyetlerini koordine eden en yüksek düzeydeki idari personelin şeyh olduğunu tahmin ediyoruz. Şeyhin, söz konusu bu görevi dışında, zaman zaman, talebelere dini, sosyal ve idari-siyasi konularda bilgi aktardığı ve tavsiyelerde bulunduğu bilinmektedir.

Medine’deki 7 öğretim kurumunun tamamında bir medrese şeyhinin bulunmadığı anlaşılmaktadır.[5] Medrese şeyhliği çoğu zaman müstakil bir görev olarak yerine getirilirken, zaman zaman da müderrislik veya müderris vekilliği, kütüphanecilik ve benzeri görevlerle birleştirilerek tek bir kişiye verilmektedir.[6]

B. Kütüphaneci [7]

Belirli bir kompleks içerisinde kurulmuş olan medreselerin bağlı bulunduğu kütüphane büyüklüğüne göre ve müstakil bir yapı olarak inşa edilen öğretim kurumlarındaki kitap sayısıyla doğru orantılı bir şekilde kütüphaneci sayısında bir artış olduğu gibi, herhangi bir vakıf kurcusunun vakfiyede tahsis ettiği personel sayısı da belirleyici olmaktadır.

Hafız-ı kütüp ve nazır-ı kütüp olarak isimlendirilen görevlilerin sayısı ile istihdam edilenlerin hizmet alanı ve fonksiyonları arasında doğrudan bir ilinti olduğu da yadsınamaz. Kompleks içerisinde yer alan ve birden fazla medreseye hizmet veren kütüphanelerde bulunan kütüphaneciler kantitatif olarak fazla olduğu zaman, aralarında, mevcut kitapların bakım ve onarımı, bağış veya vakfetme yoluyla yeni gelen eserlerin kataloglarının hazırlanması ya da defterlere kaydı başta olmak üzere, kitapların kefaletle veya rehin karşılığında ödünç olarak verilip alınmasının düzenli bir şekilde yapılması, kitap tetkikine gelmiş olan araştırmacı ve okuyuculara eserleri yorumlama ve tavzih etme ve hatta primitif düzeyde okuma-yazma eğitimi ve namaz vakitlerinde orada bulunanlara namaz kıldırma gibi konularda belirli bir işbölümü yaptıkları anlaşılmaktadır. Bu durumda, kütüphanenin genel koordinasyonundan sorumlu kütüphaneciye “hafız-ı kütüb-i evvel” denilmekte, diğer kütüphaneciler ise ya sorumluluk nispetlerine göre veya görevlendirme sıra ve alanlarına göre derecelendirilmektedirler.

Müstakil inşa edilen medreselerde ise, kitapların çokluğuna göre, odalardan biri kütüphane olarak tahsis edilebildiği gibi, topluca namaz kılınan veya grup halinde farklı derslerin aynı anda görülebildiği büyükçe bir salon ya da bir başka mekanın bir bölümünde dolaplar içerisindeki birkaç yüz eserden meydana gelen bir kütüphane oluşturulabilmektedir. Mahdut sayıdaki yapıtlarıyla muayyen bir okuyucu kitlesine hitap eden spesifik amaçlı kabul edilebilecek bu tür kütüphanelerdeki hafız-ı kütüp sayısı da doğal olarak çok sınırlı kalmaktadır. Kimi zaman, müstakil bir görevli verilmeden, müderris veya medrese şeyhine veya bir başka kişiye part-time olarak kütüphanecilik tevdi edilmekte; kimi zaman ise söz konusu örgün ya da yaygın eğitim kurumuna belirli bir miktarda kitap bağışında bulunan şahıs veya şahıslar bir de kütüphaneci tahsis etmektedir.[8]

Medine’de bulunan 7 medreseden 4 tanesinde birer kütüphaneci olduğunu, diğer 3’te ise bulunmadığını tespit ediyoruz. Medine’deki 3 medresede herhangi bir hafız-ı kütüp kadrosunun olmaması müstakil bir kütüphane olmadığı veya en azından dolaplar içerisinde sınırlı sayıdaki yapıtlardan meydana gelmiş özel bir kitaplık bulunmadığı anlamına da gelmemektedir.

C. Kapıcı [9]

Kapıcı, medreseye giren-çıkanların kontrolünü yapmak, dışarıdan medreseye girmek isteyen yabancı şahısları önlemek; medresede ikamet edenlerin, gayrimeşru ve hukuk dışı yollardan veya kurallara aykırı olarak dışarıdan getirmek istedikleri kişi ve nesnelere engel olmak; medrese veya vakıf yönetimi tarafından belirlenmiş zamanlarda kurumun kapı/kapılarını açıp kapamakla görevli olan şahsa denilmektedir. Kısacası, medreselerin güvenlik ve asayiş işlerinden birinci derecede sorumlu olan kişinin kapıcı olduğu söylenebilir.

Osmanlı dönemi medreselerinin tamamında, her zaman, bir kapıcı bulunmayabilir. Ancak kapıcı, örgün eğitim kurumu olan medreselerin orta büyüklükte olanlarında, genellikle, bulunan hizmet personeli arasında yer alır. Müstakil olarak bir şahsa kapıcılık görevi verilebileceği gibi, bir medrese öğrencisine ya da aynı kurumda çalışan bir kişiye ek görev olarak da tevdi edilmiş olabilir. Medine’deki 7 medreseden sadece 2 tanesinde kapıcı bulunmaktadır.

D. Kandilci [10]

Medreselerdeki eğitim-öğretim mahalleri, kütüphane, mescit, tuvalet ve benzeri yerlerde, dönemin aydınlatma aracı olan kandilleri yakıp söndürmekle görevli kişilere verilen isimdir. Bu görev de, diğer kimi hizmetlerde olduğu gibi, kimi zaman müstakil bir iş olarak, tek bir kişiye verilmektedir.[11] Ancak, medreselerin kaynaklarının yeterli olmadığı durumlarda bu hizmet, bir başka kişiye, cüz’i bir ücret karşılığında part-time olarak yaptırılmaktadır.

Medine’deki toplam 7 medreseden sadece birinde, sürekli olmamakla birlikte, kandilci bulunmakta, diğerlerinde müstakil bir hizmet olarak bu görevi yerine getiren şahıslara rastlanılmamaktadır.

E. Temizleyici [12]

Klasik Osmanlı medreselerinde, hizmet sektöründe görev yapan personelden biri de tuvalet temizleyicisi/kennâs-ı helâdır.[13] Temizlik hizmetini yerine getiren şahıslar, genel olarak, medrese içerisindeki benzer görevlerden birkaçını birden yürütmektedirler.

Medine medreselerinde, söz konusu temizlik hizmetlerinin bir ya da birkaç kişide toplanıp toplanmadığı eldeki mevcut verilerden tespit edilememektedir. İncelediğimiz 1842-1850 yılları arasında, Medine’de bulunan toplam 7 medreseden sadece birinde kennâs-ı helâ hizmetini yerine getiren müstakil bir görevli olduğu anlaşılmaktadır.

F. Diğer Hizmet Personeli

Medine medreselerinde, yukarıda adı geçen görevliler dışında, her biri farklı eğitim kurumlarında olmak üzere, tek bir tane müezzin, mücellid ve su sakası bulunmaktadır. Medine’de bulunan medreselerin, yukarıdaki kadrolarına bakarak, zengin finans kaynaklarına sahip olmadığı düşünülebilir.

Mamafih, Medine medreselerinin finansal kaynaklarını oluşturan vakıflar hakkında henüz bilgi sahibi olamadığımız için, gerçekten, medreselerin tamamında, hangi sektörde, kadrolu ya da part- time statüde ne kadar eleman bulunduğunu ya da çalıştırıldığını bir kalemde söyleyebilmek bugün pek de olanaklı görünmemektedir.

Muayyen bir medresede eğitim gören öğrenci ile idari ve hizmet personelinin sayısında, yıllara göre, ortaya çıkan nispi değişme ve bunlara yapılan ödemelerdeki ücret farklılıkları her bir eğitim kurumunun önceden belirlenmiş fixed bir kadrosu ve bütçesi olmadığına işaret etmektedir.

Medine’deki medreselerde, eğitim-öğretim kadrosunda bulunanlar ile idari-hizmet personelinin toplam medrese nüfusu içerisindeki oranı, yıllara göre her bir medresede farklılık göstermekle birlikte, en düşük %14, en yüksek %22 olmuştur.

Medine’deki 7 medresede, eğitim-öğretim, idari ve hizmet personeli olarak çalışanların varlığından, medrese hücresinde yatılı olarak kalmaları ve Nebevi Hazinesi’nden aylık belirli bir ücret almış olmaları nedeniyle, haberdar olabiliyoruz.

Kısaca özetlemek gerekirse, Medine medreselerinde bulunan akademik, idari ve hizmet kadrosunda yer alan personelin, çeşidi ve adeti bakımından, çok sınırlı olması birkaç farklı nedenden kaynaklanmış olabilir. Veri tabanımızı oluşturan arşiv belgelerinin, Nebevi Hazinesi’nden sadece Medine’deki söz konusu 7 medresede ikamet eden personele yapılmakta olan ödemeleri ihtiva eden defterlerden oluşmuş olması; geleneksel olarak medreselerde görev alanlara, hizmetleri mukabili ücret tahsis edildiğini gösteren spesifik vakıf muhasebe kayıtlarına henüz ulaşamamış olmamız, bu nedenler arasında ilk sırada yer almaktadır. Medine’deki medreselerin, zengin gelir kaynaklarına sahip büyük vakıflar tarafından finanse edilen ve dolayısıyla eğitim-öğretim, idari-hizmet sektöründe birbiriyle az çok ilintili farklı alanlarda çok sayıda müstakil personel istihdam edecek büyüklükte komplike yapılar olmaması da diğer önemli bir faktör olarak düşünülebilir.

B. Medreselerdeki Sosyal Mobilizasyon

A. İstihdam Edilen Değişik Hizmet Sektöründeki Personelin Görev Süreleri

İlmiye zümresi içerisinde, yargı teşkilatı hiyerarşisinde yer alan her düzeydeki kadıların, klasik Osmanlı dönemi süresince bazı değişmeler olmakla birlikte, önceden belirlenmiş belirli bir zaman diliminde aktif görev alarak yer değiştirdikleri bilinmektedir. Ancak, eğitim-öğretim alanında faaliyet gösteren ilmiye zümresi mensuplarının görev yaptıkları kurumlardaki çalışma sürelerini düzenleyen herhangi bir sistemden söz edilemez.

Medreselerde görevli idari-hizmet personeli ile eğitim-öğretim kadrosunda bulunanların istihdam sürelerinin belirlenmesi hususunda, İmparatorluğun tamamındaki formel eğitim kurumlarında geçerli, önceden belirlenmiş, herhangi bir kurallar manzumesi olmadığı kanaatini taşımaktayız. Gerek flexible olan, yani reguler olmayan görev sürelerinin belirlenmesinde gerekse istihdam edilen muayyen kurumun hiyerarşi piramidindeki bir üst dereceye yükselebilmek için,[14] bir kurum çalışanlarının ya bir sırayı takip ederek terfi etmeyi ifade eden “meratib-i silsile” sistemini izlemesi veya büyük bir efor harcayarak, bilgi ve becerisiyle benzerlerinden farklılığını ortaya çıkarıp kısa sürede pek çok yol kat etmesi gerekiyordu ya da merkezde siyasi otoriteye veya bu otoriteyi paylaşma konumunda bulunan şahsiyetlerle, taşrada ise merkezi otoritenin taşradaki temsilcileri olan yönetici ve denetçilerle olduğu kadar, ilgili kuruluşların finans kaynakları arasında yer alan vakıf yöneticileriyle de sıkı bir diyalog kurulup sürdürülmesi zorunlu idi.

Daimi statüde çalışmayan hizmet personelinin, full-time istihdam edilen kadrolu personele nazaran çok daha sık biçimde iş değiştirdiği gözlemlenmektedir.[15] Kapıcılık, temizlikçilik, kütüphanecilik ve benzeri hizmetler part-time olarak yerine getirildiği zaman, herhangi bir limitasyon söz konusu olmadan, görev her an bir başkasına verilebilmektedir. Klasik Osmanlı sisteminde, günümüz modern devletlerde olduğu gibi, kamu tüzel kişiliği ve dolayısıyla maaşlı kamu personeli kavramı henüz teşekkül etmediğinden, hayat boyu istihdam edilme gibi bir durum söz konusu değildi. Görevin her an bir başkasına devredilme riskinin bulunduğu bu sistemde, hizmeti yürütenler açısından negatif tezahürler olmakla birlikte; çalışanları motive ederek verimliliği yükseltmesi bakımından ve sunulan hizmette kaliteyi arttırması açısından pozitif yönler ağır basar.

Medrese çalışanları arasında dünya görüşü açısından farklı sektörel cemaatleşmelerin bulunmadığı, ancak menfaat birliği tarzında çeşitli gruplaşmaların yaygın olduğu düşünülmektedir. Eğitim kurumlarında olması muhtemel gruplaşmalar görev tahsislerinde olduğu kadar, süre uzatımında ve ücretlerin belirlenmesinde de rol oynayan faktörler arasında zikredilebilir.

B. Medrese Odalarında Kalma Süreleri

Başta öğrenciler olmak üzere, akademik personel ile diğer idari-hizmet kadrosunda görev yapanların medrese odalarında kalmalarını düzenleyen ve İmparatorluk genelindeki bütün eğitim- öğretim kurumlarına şamil bağlayıcı kurallardan söz etmek olası değildir. Bununla birlikte, her bir medrese veya kompleks içerisinde yer alan kurumlara giriş-çıkış, beslenme-barınma esaslarını belirleyen spesifik düzenlemelerin olduğu da yadsınamaz bir gerçektir.

Özel ve kamu tüzel kişiliğinin henüz oluşup teşekkül etmediği klasik Osmanlı sisteminde, eğitim kuruluşlarının banileri veya finansörleri tarafından belirlenmiş olan kuralların hukuki norm olarak ne kadar bağlayıcı olduğu tartışma götürür bir konu olması yanında, muayyen bir dönemde belirlenmiş bu düzenlemelere uzun zaman dilimi içerisinde ne kadar uyulup uyulmadığı da pek fazla bilinmemektedir.

Bu nedenledir ki, üzerinde inceleme yaptığımız Medine medreselerinde odalarda barınma süresinin asgari ve azami olarak tespitinde oldukça zorlanmaktayız. 3,6 ve 9 ay süreyle kalanlar olduğu kadar, 1, 2, 3 yıl ve hatta daha fazla bir süre medrese odalarında ikamet edenlerin bulunduğunu da gözlemliyoruz. Sağlıklı veri toplayabildiğimiz 1842-1850 yılları arasında, sadece bir medresede nüfusun tamamının yenilenmiş olduğunu, diğer 6 eğitim kurumunda ise, aynı dönemde, asgari %7 ve azami %50’lik bir kitlenin hiç değişmeden medrese odalarında kaldığını tespit ediyoruz.

Medrese odalarında ikamet edenler, kendilerinin tercihiyle veya medrese yönetiminin isteğiyle olup olmadığı, herhangi bir nedene dayanıp dayanmadığı bilinmemekle birlikte, tatil dönemleri ya da ders süresince, bulundukları hücreden çıkartılmakta ve bu yerler bir başkasına tahsis edilmektedir. Medrese odalarına giriş-çıkışlar, ay ortasında gerçekleştiği durumlarda, tahsis edilmiş olan ücretin 1/2’si odaya yeni girene verilirken, diğer yarısı daha önce aynı odada ikamet eden kişiye bırakılmaktadır. Dolayısıyla, medrese odalarında kalan şahıslara yapılan bu ödemelerin kişiye tahsisinden daha ziyade hücreye tahsis edilmiş olduğu söylenebilir.

C. Nüfus Sirkülasyonu

Her bir yıla ait verilere bakarak, bir öğrencinin medrese odasında ne kadar bir süre kaldığını ve dolayısıyla yatılı olarak eğitim gördüğünü; her yeni yılda, medreseye yeni girenlerin toplam leyli medrese nüfusu içerisindeki oranını, özelde giriş-çıkış yapanların her bir medrese içerisindeki yüzdesini, yani her bir medrese nüfusundaki yıllık değişme trendini, genelde ise Medine medreselerindeki sosyal mobiliteyi tespit etme olanağı yakalamaktayız.

Her bir medresedeki öğrenci miktarı, farklı meslek gruplarında çalışan elemanların sayısındaki değişme trendleri yıllara göre belirli bir farklılık göstermektedir. Bir önceki yıl ile sonraki yıl arasındaki verileri değerlendirdiğimizde, kimi zaman ne medrese odalarında ikamet eden öğrenci miktarı ile çeşitli meslek gruplarına ait medrese çalışanlarının sayısında ne de bu görevi yerine getiren kişilerde ve öğrencilerin şahıslarında bir değişme olmaktadır. Kimi zaman ise, medreselerde eğitim gören öğrenciler ile eğitim elemanı ve yardımcı hizmetler kadrosunda çalışanların önemli bir bölümü değişmektedir.

Medine’deki toplam 7 medrese genel olarak ele alındığında, ortalama yıllık nüfus değişiminin asgari %20, azami %37 civarında olduğu gözlemlenmektedir. Her bir eğitim kurumundaki değişme trendleri ayrı ayrı irdelendiğinde ise, yıllık değişme oranının en yüksek %52, en az %8 düzeyinde kaldığı anlaşılmaktadır.

Değişme trendinin yavaş olduğu dönemde, medreselere giriş-çıkış yapan öğrenci sayısının az olması nedeniyle, eğitim-öğretim süresinin uzadığı ve dolayısıyla bu durumun, medrese nüfusu içerisindeki sirkülasyonu yavaşlattığı gibi, sosyal mobilizasyonu frenleyici ya da önleyici bir rol üstlenmiş olduğu da öne sürülebilir. Sonuç olarak, toplumun formel eğitim almış kalifiye elemanları absorbe etme potansiyelinde ciddi bir daralma olduğu iddia edilebilir.

Bölgelerden gelen öğrencilerin sayısındaki azalma ve artma trendleri sadece medreselerdeki nüfus sirkülasyonunu ve sosyal mobilizasyonu etkilemekle kalmamakta, aynı zamanda Müslüman tebanın çeşitli sosyal gruplarından süzülerek formel eğitim kurumlarına gelenlere, onları belirli bir potada eritip, bir tür “mind control” operasyonundan geçirdikten sonra, İmparatorluğun genelindeki farklı kitlelere İslamın Sunni/Ortodoks yorumunu yaygınlaştırma fonksiyonu verilmesiyle de doğrudan ilintilidir. Bir başka ifadeyle, etnik ve kültürel farklılıkların formel eğitim kurumu potasında kaynaştırılıp damıtıldığı, yeni bir formülasyon halinde toplumun çeşitli kesimlerine tedricen sunulup enjekte edildiği söylenebilir.

Medreselere gelen öğrenci sayısının az ya da sınırlı kaldığı bölgelerin merkezi yönetimle olan entegrasyonunun nispeten zayıf kaldığı, aksine öğrenci miktarının ağırlık kazandığı yerleşim birimleri ve sosyal çevrelerin yönetim ve idare merkezi olan İstanbul’la olan diyalog ve ilişkilerinin daha sıkı ve güçlü olduğu da bir gerçektir.

Medreselerdeki nüfus sirkülasyonu ve sosyal mobilizasyonun hızlanma katsıyısı ile toplumdaki entegrasyon arasında olduğu kadar çeşitli halk kesimleriyle siyasi otorite arasındaki bağlantının yoğunluğu konusunda da birebir bir paralellik söz konusudur.

Eğitim Kurumlarına Giriş-Çıkış Sürecindeki Dönüşüm Evreleri

Etnik ve kültürel farklılıkların erime/kaynaştırma potası

Damıtma (mind control) evresi

Yeni formülasyon evresi

Topluma enjekte etme süreci

D. Medreselerdeki Öğrenci Profili

Anadolu ve Rumeli’deki herhangi bir vilayet, sancak, kazadan veya küçük bir yerleşim biriminden gelenlerin İstanbul’daki medreselerin birinde kümelendiği, aksine Medine’deki medreselerde bu tür bir yoğunlaşma gözlemlenmemektedir.

İstanbul’daki medreselerde İmparatorluğun bir ucundan diğerine, değişik coğrafi bölgelerden ve çok farklı etnik orijinden olan insanların bir araya toplandığı; Medine medreseleri, Orta Asya’dan Kuzey Afrika’ya, Habeşistan’dan Bosna-Hersek’e, Yemen’den Hindistan ve Afganistan’a Müslümanların yaşadığı bütün coğrafyayı ihata edecek biçimde, enternasyonel düzeyde bir öğrenci profiline sahip olmuştur denilebilir.

Kısaca ifade etmek gerekirse, Osmanlı dönemi Medine medreseleri, beşeri kaynakları bakımından sadece İmparatorluğun egemen olduğu topraklarla sınırlı kalmamakta, aksine o bütün İslam coğrafyasını ihata eden çok geniş bir alandaki çeşitli etnik orijinden ve farklı kültürlerden olan insanları bir potada eriterek yeniden şekillendirmeyi hedefleyen çok amaçlı büyük bir sistemin bir parçasını teşkil etmektedir.

İmparatorluğun her bölgesine serpiştirilmiş bulunan, eğitim-öğretim kurumları hiyerarşisi piramidinin farklı derecelerinde yer alan medreselerde olduğu gibi, Medine’de inşa edilmiş bulunan formel eğitim kuruluşları da değişik fonksiyonları yerine getirmektedir. Kuzey Kafkasya, Bosna Hersek, Kuzey Afrika’dan Afganistan ve Hindistan gibi çok geniş bir coğrafyada temel medrese eğitimlerini tamamlayan öğrencilerin, daha ileri düzeydeki bir eğitim için, çoğunlukla, Medine, Mekke ve Mısır gibi kentleri tercih ettikleri, bunlar arasında sadece küçük bir grubun söz konusu merkezlerde bir süre eğitim gördükten sonra İstanbul’a geldikleri söylenebilir.

Muhtemeldir ki, müderris, müftü, imam ve hatip olmak üzere yola çıkan Orta Asya orijinli ve Hint yarımadasından gelen öğrenciler Mekke, Medine, Kahire ve Bağdat gibi merkezlerde eğitimlerini tamamladıktan sonra anavatanlarına tekrar dönmekte, aksine sahasında daha üst düzeyde eğitim- öğretim almak isteyenler, dolayısıyla uzmanlaşarak ve ilmiye hiyerarşisi içerisinde sivrilerek piramidin üst kademelerinde rol oynamak arzusunda olanlar İstanbul’a gelmeyi zaruri görüyorlardı.

Medine medreselerindeki öğrenciler, bir bakıma, gelmiş oldukları coğrafi bölgenin sosyo-ekonomik ve eğitim standardını yansıtıyor denilebilir. Belirli bölgelerde gelen öğrencilerin sayısal olarak artış göstermesi, bölgenin yerleşik düzene geçmiş olmasının bir tezahürü olarak kabul edilebileceği gibi, söz konusu bölgede yer alan kent veya kasaba halklarının eğitime ve dolayısıyla nitelikli insanlara ne kadar ilgi gösterdiğini ya da gereksinim duymuş olduğuna da delalet edebilir.

E. Medrese Odalarında Bulunanlara Tahsis Edilen Ücretler

Her bir medresede görev yapan çeşitli kademedeki hizmet personeli ile eğitim-öğretim elemanlarının toplam medrese nüfusu içerisindeki oranı ve bunların almış oldukları ücretin medreselerin toplam tahsisatı içerisindeki payı araştırılması gereken bir diğer konudur.

Eğitim-öğretim kadrosunda bulunanlar ile idari-hizmet personelinin maaş tutarı, toplam ücretlerin, yıllara göre en fazla %36’sını, en alt düzeyde ise %26’sını oluşturmaktadır. Her bir medresede eğitim gören talebelerin söz konusu medrese nüfusu içerisindeki oranı daha yüksek olmasına rağmen, bunlara tahsis edilen aylık ücretler daha düşük kalmaktadır. Sayıca az olmalarına rağmen, akademik ve idari-hizmet personeline ödenen meblağın toplam tahsisat içerisinde daha büyük bir yekun teşkil etmesi, her bir öğrenciye verilen aylık ücretin müderris maaşının 1/3’ü, kütüphaneci ve medrese şeyhininkinin 1/2’si nispetinde olmasından kaynaklanmaktadır.

Zaman zaman, belirli bir süre için de olsa, bir şahıs idari ve hizmet alanındaki birkaç görevi birden yürütmekte ve dolayısıyla her farklı görev için tahsis edilmiş olan ücretleri de kendisi almaktadır. Ancak, yerine getirilen hizmetin full-time ya da part-time yürütülmesi ücret tespitinde belirleyici olmaktadır.[16]

Medreselerin eğitim-öğretim, idari ve hizmet kadrolarında görev alan personel ücretlerinin tespitinde, her bir şahsın çalışma veya hizmet süresi, iş yükü yoğunluğu, şahısların kişisel kabiliyet, yetenek ve becerileriyle, ücreti tahsis eden kurum ya da makamla olan bireysel ilişkilerin yoğunluğu etkili olduğu kadar, yerine getirilen görev veya hizmetin gerektirdiği yetki ve sorumluluğun genişliği ve sınırları ile icra edilen mesleğin kamusal prestiji de belirleyici olabilmektedir. Söz konusu ücretlerin belirlenmesinde, hizmeti yerine getirirken, bireylerin sarf ettiği efor ve harcadığı “human power” denilen beşeri enerjinin niteliği de doğrudan etkilidir.

Bu nedenle, daha geniş yetki ve daha büyük sorumluluk gerektiren eğitim-öğretim kadrosundaki görev ücretlerinin idari alandaki çalışanlara nazaran daha yüksek olduğu; yardımcı hizmetler seksiyonunda istihdam edilenlerin en düşük bir gelir veya ücrete sahip oldukları öne sürülebilir. Bu üç temel alanda görev alanların kendi içerisinde de bir ücret derecelenmesine tabi oldukları yadsınamaz bir gerçektir.

Medine’de, medrese personeli içerisinde en yüksek ücreti 60 guruşluk aylık tahsisat ile müderris ve müderris vekillerinin aldığını; şeyhler, her ne kadar, full-time ve part-time olarak yürüttükleri hizmet karşılığında 20 ila 40 guruş arasında değişken bir ücret alsalar da,[17] kütüphanecilerle birlikte ikinci sırada bulunmaktadır. Müezzin, mücellid, kapıcı ve temizleyici aylık 20 guruş ücret alırken, su sakasına 10 guruşluk bir tahsisat öngörülmüştür.[18]

Medine’de bulunan medreselerde, eğitim-öğretim, idari-hizmet alanlarındaki çeşitli görevlerin birkaçının, çoğu zaman, vekiller aracılığı ile yürütüldüğü anlaşılmaktadır.[19] Özlük hakları bakımından vekiller her zaman asillerin sahip oldukları olanaklara sahip olmuştur. Dolayısıyla, gerek müderris vekilleri gibi eğitim-öğretim kadrosunda yer alan personel, gerekse şeyh vekili, kapıcı vekili, kütüphaneci vekili gibi idari ve diğer hizmet personeli kadrosunda çalışanlar, her zaman, yerine getirdikleri hizmetin asıl elamanı gibi ücret almaktadırlar.

Müderris vekiline 60 guruşla asil ücreti ödenirken, şeyh vekiline %50’lik bir düşüşle 20 guruş verilmesi, müderris vekillerinin asıl ders hocası gibi belirli bir zihinsel birikime sahip kalifiye eleman oluşundan, aksine şeyh vekilleri için böyle bir şart aranmamış olmasından kaynaklanmış olabilir.

Medrese odalarında ikamet edenlere Nebevi Hazinesi’nden tahsis edilmiş bulunan aylık/yıllık ücretler şahısların kendilerine imza/mühür karşılığında ödenebildiği gibi;[20] kimi zaman tahsisatı hak eden şahsın vekiline,[21] kimi zaman da vasisine ödeme yapılmaktadır.[22]

Medrese odalarında ikamet eden, ancak kısa ya da uzun bir süre izin alamadan öğretim kurumunda ayrılmış olan görevliler ile nerede olduğu kesin olarak bilinmeyenlere herhangi bir ödemenin yapılmamaktadır;[23] ancak geçici bir süre için dışarıda bulunanlara daha sonra tahsisatın ödendiği anlaşılmaktadır.[24]

Bu bilgiler gösteriyor ki, küçük bir medreseden geniş bir kompleks içerisinde yer alan devasa eğitim-öğretim kurumuna kadar bütün organizasyonlarda ödemeler yapılırken, çağdaş usuller ve kayıt sistemleri tutulmamış olsa bile, ayrıntı sayılabilecek hususlar dahi göz önünde bulundurulmak suretiyle, kişi ve kurum haklarını güvence altına alacak ve sağlayacak mekanizmalar oluşturulmaya çalışılmıştır.

Eğitim-öğretim kadrosunda bulunanların kamusal alanda sahip oldukları prestij ve sektör içerisinde düzenli olarak elde ettikleri yüksek gelire karşılık, idari ve hizmet alanındaki çalışanların, düşük ücretlerini ve daha geri plandaki konumlarını iyileştirebilmek için, çoğu zaman, full-time veya part-time statüde çeşitli görev ve hizmetleri yerine getirebilmelerine yönelik çok komplike bir sistemin geliştirilmiş olduğu müşahede edilmektedir.

Gerek eğitim kurumlarında gerekse dini-sosyal organizasyon olan vakıflarda ve kamusal alandaki birçok sektörde, özellikle emek yoğun iş kollarında, günün belirli zaman dilimi içerisinde yapılması gereken farklı hizmetlerin her biri için ayrı ayrı görev alanlarının ortaya çıkması ve bunlar için ücret tahsis edilmesi, klasik Osmanlı sisteminde uzmanlaşma ve fonksiyonel farklılaşmanın olmasından daha ziyade, kamusal alanda görev alan alt gelir grubundaki şahıslara geniş iş olanakları yaratılması ve benzeri sosyal ihtiyaçtan kaynaklanmış olabilir. Farklı mekanlarda, birbiriyle bağlantılı çeşitli hizmetleri yerine getirmek suretiyle, bir taraftan dar gelirli çalışanlar bütçelerine, sınırlı da olsa, katkıda bulunduğu gibi, diğer taraftan beşeri sermaye denilen insan kaynaklarının rasyonel kullanımı sonucu hem verimlilik artırılmakta hem de boş zamanlar değerlendirilmekte ve dolayısıyla herhangi bir kurum çalışanları arasında müteselsil bir kontrol mekanizması oluşturulmaktadır. Alt gelir grubunda istihdam edilen şahıslar farklı alanlardaki emek yoğun hizmetleri yerine getirirken, boş zamanların rantable hale dönüştürülmesi yanında, aynı zamanda bireyin etikel bir terbiyeden geçirilme düşüncesi de söz konusu olabilir.

Doç. Dr. Ahmet CİHAN

Dicle Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi / Türkiye

Alıntı Kaynağı: Türkler, Cilt: 15 Sayfa: 26-34


Dipnotlar :
[1] Medreselerin hiçbirinde muhaddis, hafız-ı kurra, müfessir ve benzeri asli öğretim elemanları yanında muid ve mülazim gibi yardımcı eğiticiler de görülmemektedir.
[2] Kimi zaman, bir müderris veya başka bir medrese çalışanı aynı sektör içerisindeki benzer veya farklı kurumlarda birden fazla görev alabiliyordu. Örneğin; bir müderris bir medresede hadis, diğer bir medresede İslam hukuku ya da tefsir okutabildiği gibi, aynı şahıs büyük bir camide Cuma vaizliği, bir başkasında imamet görevinde bulunup her bir iş için, ayrı ayrı olmak üzere, muayyen bir ücret alabiliyordu. Bazı hallerde, sadece tek bir kişinin yerine getirdiği 6 farklı hizmet mukabilinde 5 ayrı kurumdan ücret aldığı görülmektedir. Ayrıntılı bilgi için bakınız; Ahmet Cihan, “Osmanlı Medreselerinde Sosyal Hayat”, Yeni Türkiye Osmanlı Özel Sayısı, (Ankara, 1999), C. 5, s. 181.
[3] 1258/1842 yılı kayıtlarına göre, Medine’deki Şifa Medresesi’nde aylık 60 guruşluk ücret mukabili Boyabatlı Mehmet Nuri efendinin müderris olarak görev yaptığı; Nebevi hazinesinden tahsis edilmiş bulunan ücretlerin yıllık muhasebe kayıtlarını düzenleyenler arasında yer alan medrese şeyhi ile müderris vekilinin aynı şahıs, yani Seyyit Hoca Hasan olduğu anlaşılmaktadır. Geniş bilgi için bakınız; B.O.A. EV: 11768, s. 7.
[4] Örneğin; 1842-1843 yıllarına ait verilerde, Medine Mahmudiye Medresesi’nde ikamet edenler arasında müderris görülmemesine rağmen, Nebevi Hazinesinden aynı öğretim kurumunda ikamet edenlere yapılan ödemelere ilişkin düzenlenmiş olan yıllık bilanço sonuçlarını imzalayan şahıslardan birinin söz konusu medrese müderrisi Mehmet Zeki, diğerinin ise medresede ikamet eden Şeyh İbrahim olduğu anlaşılmaktadır. Aynı şekilde, 1842 yılında, Hamidiye Medresesi’nde ikamet edenler arasında müderris vekili ile şeyh bulunmasına karşın, yıllık ödeme bilançolarını medrese odalarında kalmayan (ve kendisine Nebevi hazinesinden herhangi bir ödeme yapılmayan) söz konusu medrese müderrisi Bursalı müderris Mustafa ile medrese hücresinde barınan şeyh vekili İbrahim düzenleyip imzalamıştır. 1843 yılı verilerinde ise, medresede ikamet etmeyen müderris Mustafa efendinin yıllık ödeme bilançolarını düzenleyenler arasında yer almadığı, aksine medrese odalarında barınan müderris vekili Hasan efendi ile aynı durumda olan medrese şeyhi Ganber Ağa ve şeyh vekili İbrahim efendi olduğu anlaşılmaktadır. Bu analizleri çıkardığımız bilgilere veri tabanı oluşturan belgeler için bakınız; B.O.A. EV: 11768; EV: 12063.
[5] 1842 ve 1843 yılı verilerine göre, Medine’deki medreselerin dördünde sadece şeyh, birinde şeyh ve şeyh vekili birlikte ve birinde ise hiçbiri bulunmamaktadır. Bakınız; BOA EV: 11768; EV: 12063.
[6] Örneğin; Medine Hamidiye Medresesi’nde müderrisvekilliği yapan Hoca Hasan efendi, aynı yerdeki Şifa medresesinde medrese şeyhliği görevini de yürütmektedir. Bakınız; B.O.A. EV: 11768; EV: 12063.
[7] Hâfız-ı kütüp veya nâzır-ı kütüp.8Bu tür kütüphane örneklerine İmparatorluğun muhtelif bölgelerindeki bir çok yerleşim biriminde rastlamak mümkündür. Mesela; 1796 yılında, Anapa Kalesinde inşa edilmiş bulunan medresede, İstanbul’dan satın alınarak gönderilmiş bulunan 100 civarındaki eserle oluşturulan kitaplığın sorumluluğu, orada müderris olarak ders veren ve aynı zamanda Anapa Müftüsü de olan el-hac Hasan Efendi’ye verilmiştir. İstanbul’da satın alınan kitapların birim fiyatı ile tam listesi ve bu ilginç kitaplığın teşekkül süreci için bakınız; B.O.A. Cevdet-Maarif: 631.
[8] Bağış ya da vakıf yoluyla farklı kütüphane türlerinin oluşup zenginleşmesi ve kütüphaneci görevlendirilmesinin çeşitli örnekleri için bakınız; BOA EV. HMH: 746.
[9] Bevvâb.
[10] Siraci.
[11] Zengin gelir kaynakları olan kuruluşlarda, her bir bölümü aydınlatmak üzere ayrı ayrı kandilci görevlendirildiği de bilinmektedir.
[12] Kennâs-ı helâ: Tuvalet temizleyicisi.
[13] Kennâs, Mevlevi tekkelerinde abdesthane temizleyicilerine verilen addır. Arapça bir kelime olan “kennâs”ın lügat manası süpürücüdür. Kısacası kennâs, süpürücü ve temizleyici anlamlarına gelmektedir. Bakınız; Mehmet Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih Terimleri ve Deyimleri Sözlüğü, (Milli Eğitim Basımevi, İstanbul 1993), C. II, s. 242.
[14] Ve aynı zamanda uzun vadede geçinebilecek düzeyde standart bir gelir sağlayabilmek için.
[15] Araştırmamıza konu olan söz konusu dönemdeki Medine medreselerindeki müderris ve müderris vekillerinin görev sürelerinin 1 ila 8 yıl arasında değiştiği ortaya çıkmaktadır. Şeyh ve vekilleri daha kısa süreli görev yapmakla birlikte, kimi medreselerde istisnai olarak 2-4 yıl arasında görev yapanlarda bulunmaktadır. Bakınız, BOA EV: 11768; EV: 12062; EV: 12388; EV: 13234; EV: 13547; EV: 13859; EV: 13901.171842-1850 dönemindeki 8 yıl boyunca hiç değişmeden odalarda kalmayı başaranların her bir medresenin toplam nüfusu içerisindeki oranı, sırasıyla, Mahmudiye Medresesi’nde 5 kişi ile % 22, Hamidiye Medresesi’nde 6 kişi %31, Beşirağa Medresesi’nde 1 kişi ile %20, Özbek Medresesi’nde 6 kişi ile %50 ve Sakızlı Medresesi’nde 1 kişi ile %7 olmuştur. Bu analizleri çıkardığımız veri tabanları için bakınız; BOA EV: 11768; EV: 12062; EV: 12388; EV: 13234; EV: 13547; EV: 13859; EV: 13901.181265/1849 yılı Hamidiye ve KarabaşMedreselerinde olduğu gibi. 19Örneğin; Medine’deki örgün eğitim kurumları arasında yer alan Mahmudiye Medresesi’ne ilişkin 1258/1842-1259/1843 yılına ait verileri karşılaştırdığımızda değişme oranının zero olduğunu tespit ediyoruz. 1842 yılında Medine’deki Mahmudiye Medresesi odalarında ikamet eden 23 öğrencinin tamamının 1843 yılında da, hiçbir kişi değişmeden, aynı şekilde mevcut olduğu anlaşılmaktadır. 1842’de, Mahmudiye Medresesi’nde, eğitim-öğretim elemanı, idari ve yardımcı hizmetler kadrosunda “şeyh-i medrese” adıyla sadece bir kişi ikamet etmektedir. Bu durum, 1843 yılında da hiç değişmemiştir. 1844’te, 1843 yılı verilerine göre, değişen kişi sayısı 9 olup, bu da medrese nüfusunun %39’zuna tekabül etmektedir. 1844-1845’te bu oran %30 iken, 1845-1847’de yine %30 olmuş, 1847- 1848’te en yüksek düzey olan %52’ye çıkmış, 1848-1849’da %26’ya gerilemiş ve 1849-1850’de ise %35’e yükselmiştir. Bu değerlendirme ve analiz, BOA EV: 11768; EV: 12063 numaralı arşiv belgelerinde elde edilen bilgilerinden çıkartılmıştır.
Örneğin; 1842-1850 yılları arasındaki 8 yıllık bir dönemde Medine Mahmudiye Medresesi’nde ikametlerin yıllık değişim oranı azami %52, asgari %26 değişmektedir. Bu değişim oranlarına baktığımızda, söz konusu medresenin toplam öğrenci nüfusunun 3-4 yılda bir yenilendiği düşünülebilir. Oysa böyle bir sonuç çıkarmak her zaman olası değildir.
1842-1850 aralığındaki toplam 8 yılda adı geçen Mahmudiye Medresesi’nde ikamet eden öğrenci kapasitesinin iki kez yenilenmesi gerekirdi. Fakat veriler böyle bir nüfus sirkülasyonunun gerçekleşmediğini ortaya koymaktadır. 1842-1850 dönemindeki 8 yıllık sürede, Mahmudiye Medresesi’nde eğitim-öğrenim gören 23 öğrenci içerisinde %22’lik bir bölümü teşkil eden 5 öğrencinin hiç değişmediğini tespit ettik.
[16] Örneğin; 1261/1845 yılında, Beşir Ağa Medresesi’nde olduğu gibi, Medrese şeyhi aynı zamanda kütüphanecilik görevini de üstlenmektedir. Bu durumda, 40 guruş medrese şeyhliği, 20 guruş kütüphanecilik görevine ait ücretlerden her ikisini de aynı şahıs almaktadır. Muhtemelen, kütüphanecilik görevi part-time olarak üstlenilmiştir. Zira, Medine medreselerindeki kütüphanecilerin ortalama ücreti aylık 40 guruş’tur. Bilg i için bakınız; B.O.A., EV: 12388.
[17] Medine’deki Hamidiye Medresesi’nde müderris vekilliği yapan Hoca Hasan Efendi, standart medrese şeyhliği ücreti ortalama 40 guruş civarında iken, Şifa Medresesi’nde aylık 20 guruş tahsisat ile medrese şeyhliği görevini yürütmektedir. Bir şahıs, aynı anda iki görevi birden yapamayacağından, bir başka anlatımla aynı zamanda iki farklı yerde bulunamayacağından, iki görevden biri olan medrese şeyhliğini part-time olarak ifa etmekte ve doğal olarak bu görevin ortalama aylık ücretinin 1/2’si olan 20 guruş almaktadır. Karşılaştırma için bakınız; BOA EV: 11768; EV: 12063.
[18] Bu analizleri çıkardığımız veri tabanları için bakınız; BOA EV: 11768; EV: 12062; EV: 12388; EV: 13234; EV: 13547; EV: 13859; EV: 13901.
Medrese odalarında ikamet edenlerin, zaman zaman, veya ihtiyaç duydukları takdirde kendilerine tahsis edilmiş bulunan aylık ücretin dört katına kadar bir meblağı hazine veya görevlilere borçlanabildikleri anlaşılmaktadır. 1265/1849 yılı verilerinde Karabaş Medresesi kütüphanecisi İsmail Efendi’nin, aylık ücretinin dört misli olan 160 guruş; medrese sakini öğrencilerden Dağıstanlı Mehmet ile Çerkez Yusuf’un aylık tahsisat miktarı olan 20 guruş’un dört katını oluşturan 80’ner guruş borçlanmış oldukları anlaşılmaktadır. (Bakınız; BOA EV: 13859).
Bu durum, bize, medreselerde eğitim görenlerin veya diğer personelin doğum yerlerini ziyaret esnasında mutad harcamalarını aşan bir meblağda ek bir paraya gereksinim duymuş olabileceklerini, veya bu kişilerin kaldıkları yerde ticari faaliyette bulunmuş olabileceklerini ve dolayısıyla zaman zaman ek paraya gereksinim duymuş olabileceğini ifade etmektedir.
[19] Herhangi bir görevin bir başka kişiye devredilmesi veya hizmeti yürütmek üzere bir başka şahsa vekalet verilebilmesi için, mutlaka, statü ve durum değişikliğinin onaylanmış olduğu anlamına gelen bir fermana, ve bu devir ve vekaletin hukuki lejitimasyonunu/meşruiyetini ispat açısından bir ilam alınması gerekir. Örneğin; 1266/1850 yılında, Medine Sakızlı Medresesi müderrisi Bağdatlı Ahmet müderrislik görevini Mustafa Efendi isimli bir başka şahsa bırakmıştır. Bu durum, “ba-ferman-ı şerif ve ba-ilam-ı şer’i vekil nasb ve tayin edilmiştir. ” ifadesiyle belgelerde yer almıştır. Karşılaştırma için bakınız; BOA., EV: 13901.
[20] Başta eğitim-öğretim kadrosunda çalışanlar olmak üzere, odalarda ikamet eden öğrenciler ile çeşitli hizmetlerde görevli şahıslar, ücret aldıkları her ayın karşısına mühürlerini basmaktadır. Tahsisat yapılanlar her ay mührünü kullanmadıkları zaman ise, yıl sonunda, medresenin her aylık toplam ödeme tutarı, ayrı ayrı olmak üzere, müderris veya vekili ile medrese şeyhi ya da vekilinden oluşan iki kişi tarafından mühürlenmektedir. Geniş bilgi için bakınız; BOA EV: 13234; EV: 13547.
[21] 1258/1842 yılı sonunda Karabaş Medresesi’ndeki odasında çıkartılmış bulunan Harputlu Mehmet Efendi’nin ücretinin vekili Ahmet Efendiye ödendiği şu ifadelerden açıkça anlaşılmaktadır. “Şeyhü’l-medrese marifetiyle ba-tahrir, Konavi Ali Efendi’ye vekaleti hasabiyle ahzını mübeyyin şerh verildi. ” Bakınız; BOA EV: 11768, s. 6.
[22] Örneğin; 1258/1842 yılında Karabaş Medresesi’nde Kürdi Osman Efendi’nin 11 aylık ücretinin vasisi Seyyit Selim Kürdi’ye verildiği görülmektedir. Aynı medresede ikamet eden Serezli Ömer Efendi’nin vasisi Kayserili Ahmet Efendi de adı geçen öğrencinin 12 aylık tahsisatını almıştır. Bu durumda, tahsisatı alan vekil veya vasi, kendi mühürleriyle alındı keşidesini mühürlemektedirler. Ayrıntı için bakınız; BOA EV: 11768, s. 6.
[23] 1259/1843’de Beşirağa Medresesi hocası Ahmet Efendi’nin ortada görülmediği ve bu nedenle bir yıl süreyle birikmiş olan tahsisatının, onun yerine yeni atanmış olan Ankaralı Musa Efendi’ye, ek bir ücret olarak, verildiğini arşiv verilerine ait şu ifadelerden anlıyoruz: “Ahmet Efendi hoca gaib olmağla, mevkufatı bulunan mebaliği yerine nasb olunan Musa Efendi’ye temdid ile verildiği, 19 Za. 1259”. Ayrıntılı bilgi için bakınız; BOA EV: 12063.
[24] Örneğin; 1259/1843 yılına ait verilerde Hamidiye Medresesi şeyhi Ganber Ağanın Şaban- Zilhicce aylarını kapsayan 5 aylık bir dönemde, medrese dışında bulunması nedeniyle tahsisatın hazinede tutulduğu belirtilmektedir. Bakınız; BOA EV: 12063.
Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.