Yrd. Doç. Dr. M. Emin YOLALICI
Osmanlılarda XIX. yüzyıl öncesinde bağımsız bir belediye teşkilâtı mevcut değildi. Şehirlerin belediye işlerine kadılar bakardı. Kadı, hem kaza, ona bağlı nahiye ve köylerin mülki amiri, hem şehirlerin yargıcı, hem kolluk işlerinin sorumlusu, hem vakıfların denetçisi, hem de şehrin narh, fiyat tespiti, vergilerin konması ve toplanması gibi belediye işlerinin tek mesulü idi. Ancak narh, vergi, güvenlik işleri gibi konularda şehir kethüdaları, şehrin ileri gelenleri ve ruhani reisleri kadıya yardımcı olurlar idi. Bu durumda, Tanzimat Devri’ne kadar Osmanlı şehir ve kazalarında mahalli idare, belediye gibi bir kavram ve kurumdan bahsetmek mümkün değildir.
Yerel yönetimlerin kurulma aşaması XIX. yüzyıla ait bir gelişmedir. Ancak bu yüzyıl öncesinde şehirlerin yönetiminde ahilerin önemli roller oynadığını da belirtmek gerekir. Bununla beraber ahiler kendi içerisinde bir meslek denetimi yapan dini-mesleki bir tarikat olduğundan, yerel yönetimde tam etkili ve yetkili olduklarını söylemek zordur.
Ayrıca XIX. yüzyıl öncesinde bazı Osmanlı Balkan şehirleri ile bazı adalarda yerel yönetimin prototipine rastlamaktayız. Macaristan, Atina, Rodos ve Kıbrıs’ı buna örnek gösterebiliriz. Buralarda cizye, haraç, vs. gibi vergiler Osmanlı memurlarınca toplanmıyor, o yörenin yerli temsilcileri aracılığı ile bu görev yerine getiriliyordu. Yani bazı bölgelerde yerel temsilciler ve ruhani reislerden oluşan kurullar kurulmuştur.[1] Ancak bu ilk örnekler Osmanlılarda XIX. yüzyıl öncesinde yaygın bir yerel yönetim sisteminin doğduğunu ispat etmez. Ayrıca yerel yönetimin en önemli unsuru olan siyasi katılma mevcut değildir. Bu anlamda modern belediyeciliğin Osmanlılarda kuruluşu Tanzimat sonrası olmuştur.
Buna rağmen XIX. yüzyılın ilk yarısında yerel yönetimde bazı gelişmeler yaşanmıştır. Bu gelişmelerin en önemlisi kadıların yetki ve görevlerinin sadece yargıçlığa indirilerek, diğer yetkilerinin başka kişi ve kurumlara bırakılmasıdır. 1826’da İhtisab Nazırlığı, 1836’da da Evkaf Nazırlığı kurularak kadıların yetkileri azaltıldı. İhtisab Nazırlığı, vergilerin toplanması, güvenliğin sağlanması ve şehir hayatının düzeninin korunması hizmetlerini yapıyordu. Ancak bu nazırlık yapıcı bir belediye hizmetlerinden çok, yasaklayıcı ve baskıcı bir uygulamayı yerine getiriyordu. Ayrıca bu göreve getirilen kişi bu işi ihale ile alan bir nevi müteahhitti.
Modern belediye teşkilâtı öncesi şehrin diğer bazı hizmetleri de halk veya bazı gruplar tarafından yerine getiriliyordu. Mahallelerin, çarşıların temizliğini arayıcı esnaf, meydanların temizliğini acemi oğlanlar yapıyordu. İtfaiye görevi yine halk veya gönüllü tulumbacılarca yerine getiriliyordu. Bu tür işler ise daha çok birkaç büyük şehirde oluyordu. Su, yol, sağlık vs. hizmetler de vakıflar aracılığı ile gerçekleştiriliyordu.
Ancak, dünyadaki gelişmeler, şehirlerdeki değişen yapı, ortaya çıkan yeni ihtiyaçlar, dünyanın diğer ülkelerindeki şehirlerde olan gelişmeleri takip etme ihtiyacı, salgın hastalıklar, çıkan yangınlar, şehirlerdeki düzensiz yapılaşma, modern belediye teşkilâtının kurulmasını zorunlu hale getiriyordu.
I. İlk Kurulan Belediye: İstanbul Şehremaneti
Osmanlı Devleti’nde hemen hemen her yenilik hareketinin uygulandığı, hatta pilot uygulama yapıldığı ilk yer başkent İstanbul olmuştur. Çağdaş eğitim kurumları, çağdaş sağlık kurumları, darülacezeler, daruleytamlar, vs. hep ilk olarak başkentte açılmıştır. Bu teamül belediyeler içinde geçerlidir.
İstanbul’un son dönemlerde fazla sayıda göç alması, uluslar arası ticaretin artması, ecnebilerin sayılarının çoğalması, şehrin güvenliğinin tehlikeye girmesi, çıkan yangınların verdiği zararlar, gıda ihtiyaçlarının karşılanmasındaki zorluklar, önlenemeyen salgın hastalıklar, artan nüfusa paralel olarak temizlik sorununun artması gibi nedenler İstanbul’da yerel bir yönetimin kurulmasının zorunlu hale getiriyordu. Ancak İstanbul’da şehremanetinin kurulmasını çabuklaştıran en önemli etken ise Kırım Savaşı olmuştur. Bu savaş nedeni ile İngiltere ve Fransa’dan pek çok sayıda asker ve çok miktarda malzeme İstanbul’a yığılmıştır. Bu malzemelerin dar yollarda taşınması zor oluyor, gelenlerin kalacağı sağlıklı yerler yok denecek kadar az ve salgın hastalıklar artmış durumdadır. Bu sebeple de yabancı diplomatlar tarafından hükümet tenkit edilmektedir. İşte bu gerekçeler üzerine önce Meclis-i Vâlâ tarafından şehremanetinin görev ve yetkilerini düzenleyen 13 Haziran 1854 tarihli bir nizamnâme düzenlenmiştir.[2] Sonra 16 Ağustos 1854 tarihinde de Takvim-i Vekayi’de yayınlanan bir tebliğ ile İstanbul Şehremaneti kurulmuştur.[3]
Şehremini ve Şehir Meclisi’nden oluşan şehremaneti idaresi 3-4 aylık sürede hemen hiçbir faaliyette bulunamadı. Bunun üzerine hükümet bu idarenin daha başarılı olması için bazı düzenlemeler yapma ihtiyacını duydu. Şehremaneti idaresini daha aktif, daha başarılı, daha etkili hale getirmek amacı ile İntizam-ı Şehir Komisyonu adı ile 9 Mayıs 1855’te bir komisyon kurdu.[4] Bu komisyon belediye idaresi için bir Nizamnâme-i Umûmî hazırladı. Bu nizamname 19 Aralık 1857’de yayınlandı.[5] Nizamnameye göre İstanbul 14 daireye ayrıldı.[6] Ancak İstanbul’da kurulan bu 14 belediye dairesi içerisinde sadece 6. Daire denilen Beyoğlu Belediye Dairesi tam bir şekilde teşkilatlanabildi, diğerleri istenilen şekilde geliştirilemedi.
İstanbul Şehremaneti idaresi için 1868 ve 1870 yıllarında iki kez daha düzenlemeler yapıldı. 1877 de Meclis-i Mebusan’da kabul edilen Belediyeler Kanunu ile belediyeler daha etkin hale getirilmeye çalışıldı.
II. Vilâyetlerde Belediyelerin Kurulması
Vilayetlerdeki belediye idarelerinin kurulmasının başlangıcı 1864 Vilâyet Nizamnâmesi ile atılmıştır. Daha sonra bu amaçla iki talimatname yayınlanmıştır. Birincisi “Vilâyetde Belediye Meclislerinin Suret-i Tertibi ve Memurlarının Vezaifi Hakkında” başlığı altında,[7] ikincisi de “Vilâyâtda Belediye Meclislerinin Vezâif-i Umumiyyesi Hakkında Talimât”[8] adı ile yayınlanmıştır. 1871 Vilâyet Nizamnâmesi ile de şehir ve kasabalarda belediye dairelerinin kurulması, yetkileri ve çalışma usûlleri düzenlenmiştir.
Bu düzenlemelerle meclis reisinin memurlar arasından vali ve mutasarrıfın onayı ile seçilmesi, her şehir ve kasabada bir belediye meclisinin kurulması, meclisin reis, reis muavini ve seçilen 6 üyeden oluşması, üyelerin iki yılda bir dini cemaatler arasından seçimle gelmesi gibi esaslar getirilmiştir. Üyelerin seçimi ise, mülki amir, müftü ve ruhani reisler ile katiplerden oluşan bir Tetkik Meclisi üye sayısının üç katı aday tespit edecek, bu adaylar her mahalle ihtiyar heyetlerince oylanacak, en çok oy alan üçte ikisi arasından vali veya mutasarrıf altı tanesini ayıracaktı. Meclis haftada iki gün çalışacaktı. Görevleri ise, imar denetlemesi, yol ve kaldırım yapımı, su yolları yapma ve bakımı, ulaşım araçları sağlama, şehrin aydınlatılması, itfaiye teşkilatının kurulması, şehrin temizliğinin sağlanması ve denetlenmesi, limanların işletilmesi, eğlence yerlerinin denetlenmesi idi.[9]
Vilayetlerde belediye teşkilatlarının kurulması 1864 yılında başladı. Bazı önemli liman ve ticaret merkezlerinde hemen belediye daireleri oluşturuldu. İlk kurulan şehir ise İzmir oldu. Sonra Rusçuk, Varna gibi Tuna Vilayeti’ndeki bazı şehirlerde kuruldu. Daha sonra Edirne, Bağdat, Adana’da kurulmuştur. 1871’den sonra da ülke genelinde yaygınlaşmıştır.
1877 tarihli Vilâyât Belediye Kanunu ile her kaza ve şehirde birer belediye meclisinin kurulması, yetkileri, görevleri daha açık bir biçimde belirtilmiştir.[10] Bu kanun ile belediyelere nüfus sayımı yapma, istimlak yetkisi gibi yeni görevler verilmiştir. Ayrıca o güne kadar fahri çalışan belediye reisine maaş bağlanması esası getirilmiştir. Meclisin karar, azil ve tayin organı olduğu belirtilmiştir. Meclise seçileceklerin tek dereceli seçim ve gizli oy-açık tasnif esasına göre yapılması demokrasi tarihimiz açısından önemlidir. Böylece bugün de uygulanan gizli oy-açık sayım sistemi ilk kez getirilmiştir. Yine bu kanun ile belediye teşkilatı personel bakımından da güçlendirilmiştir. Yazışmalar için bir katip, muhasebe işleri için bir Sandık Emini, imar faaliyetleri için bir mühendis, zabıta işleri için de yeterli belediye çavuşları tayini yapılması belirtilmiştir. Ancak belediyelerin tamamında bu belirtilen personelin tamamı mevcut değildir. Vilayet salnamelerinde görüldüğü üzere hemen kazaların tamamı, hatta pek çok livada sadece belediye reisi ve bir katip görev yapmaktadır.
III. Belediyelerin Çalışmaları
Şehir tarihi, özellikle şehirlerin yol, kaldırım, temizlik, kanalizasyon, elektrik, su, ulaşım, vs. gibi özellikleri denince ilk akla gelen kurum belediyelerdir. O halde, şehir tarihlerini, şehrin çeşitli özellikleri ve problemlerini araştırmak için de ilk başvurulacak kaynaklar belediye meclislerinin tuttukları zabıt defterleridir. Bu defterlerde gerek belediyenin iç düzeni, gerekse belediyenin şehiriçi faaliyetleri ile ilgili bol miktarda malzeme bulmak mümkündür.
Samsun’a ait 1922-1923 yılı Belediye Meclisi Zabıt Defteri örnek alınmak suretiyle Osmanlı belediyelerinin iç düzeni, görevleri, hizmetleri, projeleri konularında genel bir bilgiye ulaşmak mümkün olmaktadır. Bu doğrultuda belediyelerin hizmetleri ve çalışmalarını alt başlıklar altında tanıtmak, Osmanlı’nın son dönemlerindeki belediye hizmetlerini görmemiz ve öğrenmemiz açısından yararlı olur kanaatindeyiz.
- Temizlik (Tanzifât) İşleri
Belediye örgütleri kurulduğu andan itibaren en önemli görevleri arasında şehrin temizlik işleri gelmektedir. Çünkü, şehirde yaşayan binlerce insanın çöp ve artıklarının gelişigüzel atılması, hem şehrin pis olmasına, hem çirkin görüntüler ve kokular yayılmasına hem de insanların sağlıksız bir ortamda yaşamalarına neden olmaktadır.
Eskiden bu işler halk tarafından yerine getirilmekte idi. Halk çöp ve artıklarını yakmak suretiyle ortadan kaldırırdı. İstanbul ile bazı büyük şehirlerde de bazı mahallelerin çöpleri “arayıcı esnaf” tarafından toplanırdı. Ayrıca çarşının temizliği esnaf kethüdasının sorumluluğunda idi.
Ancak şehirler geliştikçe, muntazam yol ve kaldırımlar yapıldıkça, Batı ile münasebetler arttıkça, Avrupa tarzı kurumlar ülkeye girmeye başladıkça, artık temizlik işlerini bir kuruma bağlama ihtiyacı zaruri hale gelmiştir. İşte 1870’lerden itibaren ülke geneline yayılan belediye örgütleri bu ihtiyacı karşılamışlardır.
Temizlik işleri, belediye dairelerinin bünyesinde kurulan Tanzifât Müfettişliği kanalı ile yürütülmektedir. Bu müfettişliğin raporları doğrultusunca meclis kararı ile temizlik işlerinde çalışacak ameleler alınmakta, süpürge, araba ve at alımı yapılmakta, bozulan arabalar tamir ettirilmektedir. Yine hangi arabaların hangi mahalle ve semtlerin temizlik işlerinde kullanılacağı da bu müfettişlikçe organize edilmektedir.[11]
Belediyelerde temizlik işlerinde kullanılan arabalara daha sonraları numara verilmesi kararı alınmıştır. Bu kararla her arabaya bir numara (bir nevi plâka) verilmiş, hangi arabanın hangi sürücü tarafından kullanıldığı kaydedilmiştir.[12] Böylece ilk kez arabalara numara verme usûlü getirilmiştir. Ayrıca her arabanın sürücüsü de kaydedilerek, kullandığı arabayı özenle koruması sağlanmaya çalışılmıştır.
Yine belediye meclis kararlarında, tanzifat işlerinde kullanılan hayvanların yem ve saman istihkakları da görülmektedir. Bu bilgilere göre günlük istihkak 3,5 kıyye arpa ve 4 kıyye samandır.[13] Kayıtlardaki bilgilere göre belediyeler, önceleri şehir merkezlerinden arpa ve samanı ihtiyaç duydukları zaman alırlarken, sonra belediyenin menfaatleri doğrultusunca bazı belediyeler köylerden uygun fiyatlarla ve toptan almaya başlamışlardır.
Hayvanlara nal çakılması da belediye meclisi kararı ile bir nalbanta pazarlık usûlü ile ihale edilmektedir. Önceleri yerli nal kullanılırken, daha sonra alafranga sıcak nalın çıkması ile bu tür nal kullanılmıştır. Bu suretle hem hayvanların sağlığı korunmuş, hem de nalın daha uzun süre kullanılması sağlanmıştır.[14]
Temizlik işlerinde çalışan amelelere önceleri elbise verilmiyordu. Ancak Osmanlıların son dönemlerinde bazı belediyelerde, yine meclisin kararı ile her yıl birer kat elbise verilmesi uygulamasına geçilmiştir.
Görüldüğü üzere Osmanlılarda belediye örgütleri kurulduktan sonra belediyelerin en önemli görevleri arasında temizlik işleri gelmektedir. Ancak her belediye dairesinde yeterli personelin olduğunu söylemek mümkün değildir. Ancak yeterli personele sahip yerlerde, en azından merkezi mahallelerde çöpler toplanmakta, bunlar şehrin uzaklarına dökülmektedir. Böylece şehir, çağa yakın bir örgütlenme ile temizlenmekte, halkın sağlığı korunmakta, çirkin görüntüden uzak, pis kokuların olmadığı bir kent oluşturulmaya çalışılmaktadır,
- Yol ve Kaldırım Yapımı
Osmanlı Devleti’nde belediye örgütleri kurulmaya başladığında, belediyelerin ilk önemli hizmeti yol ve kaldırım yapmak olmuştur. Daha önceleri Nafia Nezareti’nin üstlendiği bu iş belediyelere terk edilmiştir.
Özellikle belediyeler öncülüğünde şehir haritalarının çıkarılması, muhtemel yerleşim yerlerinde yolların belirtilmesi ile daha plânlı bir yol ve kaldırım politikasına geçilmiştir. Şehir dışı yolları Nafıa Nezareti üstlenirken, şehiriçi yolların yapımı, taş döşenmesi, kaldırım yapılması, bozulan yol ve kaldırımların tamiri görevleri belediyelere bırakılmıştır. Yol yapımında taş kullanılmış, gerek şoseler, gerekse kaldırımlar taşla döşenmiştir.
Belediyeler şose ve kaldırım yapımı ve tamiri, yeni yolların yapılması, yolların genişletilmesi gibi işleri, ya emanet usûlü ile ya da bir müteahhide verilerek ihale usûlü ile yaptırmaktadır. Emanet usûlünde meclis üyelerinden birinin nezaret etmesi kararı uygulanmaktadır. Bu tür işlerde kullanılmak üzere belediye mühendisinin emrinde 4 tekerlekli arabalar bulunmaktadır. Bu arabalardan yararlanıldığı için yol veya kaldırımlar daha ucuza mal edilmektedir.[15]
Belediyeler yeni yol yapımı veya yolun genişletilmesi sırasında istimlak yoluna da başvurmuşlardır. İstimlak kararı alınan gayri menkullerin istimlak bedellerini tespit için, ihtisas sahibi kişilerden oluşan bir Muhammen Heyeti kurulmaktadır. Bu heyetin tespit ettiği bedel, belediyece gayri menkul sahibine ödenmektedir. Ancak, mülk sahipleri tespit edilen bedeli az bulurlarsa, bu bedelin tespiti işi mahkemeye intikal etmektedir.
İstimlak edilen yerlerin yıkım işleri belediyece yapılmaktadır. Bunun için yapılacak masraflar da bütçenin “Masârıf-ı İstimlâkiyye” tertibinden karşılanmaktadır. Buna karşılık, yeni açılan yollardan istifade ederek bina ve arsaları değer kazanan mülk sahiplerinden ise, kanuni tarif üzerinden şerefiye parası alınmaktadır.
Böylece yeni yerleşim yerlerinin belli bir plan dahilinde yeni yollarla donatılması, şehrin içindeki eski yollara taş döşenmesi, ilk kez yollarda kaldırımlar yapılması ile Osmanlı şehirlerinin çağdaş ve modern bir görünüm kazanması sağlanmaya çalışılmıştır. Bu çabalar sonucu bazı şehirlerde bu amaca ulaşılmış, İstanbul, Selanik, İzmir, Konya, Bağdat gibi şehirlerin görünümü önemli ölçüde değişmiştir.
- İtfaiye İşleri
İtfaiye teşkilatı kurulmadan önce yangınlar başkent İstanbul’da Zabtiye Müşiriyeti emrinde olan tulumba neferleri ve mahalle tulumba takımları kanalıyla, önemli şehirlerde de mahalle tulumba takımları, halk ve askerler yoluyla söndürülmeye çalışılırdı. Ancak çoğunluğu yağmacı kimselerden oluşan tulumba takımları, yangında en etkili olmak düşüncesi ile birbirleriyle rekabete girişirler, yangın söndürme işinde yeterli çabayı göstermezlerdi.
Halbuki şehirlerde evler birbirine bitişik, ahşap, dar sokaklar içerisinde olduğundan, çıkan yangınlar kısa sürede büyüyor, adeta şehrin tamamını yok ediyordu. Bir de buna suyun sınırlı olması, şehiriçi ulaşımın düzensizliği eklenince yangın sonucu şehir bir tarlaya dönüşüyordu.
Belediye teşkilatı kurulmaya başlayınca itfaiye işleri de belediyelere yüklenmiştir. Belediyelerin bir kısmı hemen, bir kısmı da zamanla bünyelerinde bu amaçla bir Tulumbacı teşkilatı oluşturmuşlardır. Bu teşkilatın başındakine Tulumbacıbaşı deniyordu. Bunun emrinde de tulumbacılar vardı. Araç-gereç olarak da tulumba, kazma, kürek gibi malzemeleri kullanıyorlardı.
Belediyelerin bünyelerinde kurulan tulumbacı teşkilatlarının herhalde her şehir ve kazada kurulduğunu söylemek mümkün değildir. Ayrıca bazı belediyelerde daha erken kurulmuş, bazılarında ise daha geç kurulmuştur. Yine personel sayısının da yeterli olduğunu söyleyemeyiz.[16]
Buna rağmen tulumbacıların yangınlarda büyük fedakarlıklar gösterdikleri, yangınların söndürülmesinde etkili oldukları, hatta gayretlerinden dolayı belediye meclis kararı ile nakden mükafatlandırıldıkları da görülmektedir.[17] Ancak yine de binaların ahşap olması, suyun yetersizliği, araç-gereçlerin gelişmemiş olması yangınların şehre önemli zararlar vermeye devam etmesine neden olmaktadır. Buna rağmen, belediyelerin bünyelerinde oluşturulan tulumbacılar ile, şehirlerin en korkulu rüyası olan yangına karşı çağına göre modern itfaiye teşkilatı kurulmuştur.
- Aydınlatma İşleri
Daha önceleri Osmanlı şehirlerinde sokak ve caddeleri aydınlatma diye bir konu yoktu. Geceleyin sokağa çıkmak zorunda kalanlar fenerleri ile çıkmak mecburiyetinde idiler. Hatta fenersiz gezenlere şüpheli gözü ile bakılır ve cezalandırılırdı.
Sokakların ilk aydınlatılması girişimi yine İstanbul’da başladı. Abdülaziz Devri’nde petrol lambaları ile bazı semtler aydınlatıldı.[18] Sonra 1886’larda bir şirket aracılığı ile havagazı ile aydınlatma gerçekleştirildi.[19] Buna rağmen İstanbul’un tamamının aydınlatılamadığı daha sonraki istatistiklerden anlaşılmaktadır.
İstanbul dışındaki pek çok şehir ve kasabalarda uzun süre yine sokakların aydınlatılması konusuna çözüm getirilmedi. Ancak 1900’lerden sonra bazı şehirlerde lüks lambasına dayalı aydınlatmaya geçilmiştir. İlk anda şehrin önemli semtlerinde lüks lambaları dikilmiş, sonra zamanla çevre semtlere de yaygınlaştırılmıştır.
Lüks lambaları satın alınarak, yaptırılan ve dikilen lüks direklerine bu lambalar asılarak aydınlatma gerçekleştiriliyordu. Lüks lambalarında ise amyant denilen yanmaz liflerden yapılmış aydınlatma parçası kullanılıyordu.[20]
Aydınlatma işini üstlenen belediyeler bu amaçla da “Lüks Fenercileri” adı ile personel almışlardır. Bunların görevi fenerleri akşamları yakmak, sabahları söndürmek, fenerlerin bakımı ile ilgilenmek, fenerlerin eksilen gazyağlarını doldurmak idi. Bunların başındaki kişiye de Fenercibaşı denirdi.[21]
Lüks fenercilerinin 1922 yıllarında 1.000 kuruş maaş aldıkları, ayrıca kendilerine her yıl birer adet muşamba verildiği, hatta 1923 yılından itibaren de yılda birer kat elbise tahsis edildiği görülmektedir.[22]
Lüks fenerleri veya havagazı, daha sonra elektrik ile aydınlatma olayının bütün Osmanlı şehirlerinde gerçekleştirildiğini söylemek zordur. Elektrikle aydınlatma ancak 4 şehirde, o da o şehirlerin belli semtlerinde kurulabilmiştir.[23] Ancak belli başlı şehirlerde, zengin gelirleri olan, teknolojiyi şehirlerine getirmek isteyen belediyeler bunu gerçekleştirmişlerdir. Böylece bu tür şehirlerde halkın geceleyin rahatça bir yere gidip gelmeleri, sosyal aktifliğin artması sağlanmıştır.
- Su İşleri
Osmanlılarda su dağıtımı ve şebekesinin kurulması, çeşmelerin yapılması işleri daha ziyade vakıflar kanalı ile yürütülüyordu. Vakıflar su yolları, bentler, kanallar yapmakta, toprak su künkleri kanalı ile suları uzak yerlerden getirmekte, çeşitli yerlerde yapılan umumi çeşmelere dağıtmaktaydı. Belediyelerin kurulmasından sonra da vakıflar bu işleri yürüttüler.
Ancak bazı belediyeler su işine de el attılar. Özellikle bazı getirilen suların sağlığa uygun olmaması, toprak su borularının kırılma ve çatlaması ile pis suların karışması, umumi çeşmelerin azlığı gibi sebeplerle su işini de çözüme kavuşturmak istemişlerdir. Hatta bazı belediyeler bu amaçla su yolu projesi ve haritası yaptırmışlardır.[24] Bu proje doğrultusunca yeni su kaynaklarından su boruları ile şehre su getirilerek, hem eski çeşme ve şadırvanlara hem yeni yapılan çeşmelere dağıtılmıştır. Hatta bazı şehirlerde bazı evlerde bu su şebekesinden evlerine su tesisatı döşetmişlerdir.[25]
Böylece ileride tamamen belediyelere geçecek olan su işleri ilk kurulan bazı belediyelerce ele alınmıştır. Suların daha sağlıklı, daha düzenli dağıtılması yönünde ilk önemli adımlar atılmıştır.
- Mezbaha İşleri
Belediyelerin bir kısmı hayvanların kesim ve kasaplara dağıtım işini de üzerlerine almışlardır. Sağlıksız bir kesimi önlemek, hijyenik şartlara uygun bir kesim yapmak, yine sağlıklı bir dağıtımı gerçekleştirmek amacı ile oluşturulan mezbahalar, ülke geneline hem geç girmiş, hem de fazla yaygınlaştırılamamıştır.[26] Bunun sebebi de, yine halkın eski usûlle hayvanlarını kesme isteği, belediyelere fazladan mezbaha ücreti ödemek istememeleri, ayrıca şehirlerin genellikle bahçe ve bostanlıklarla dolu olması sebebi ile hayvan kesiminde halkın sıkıntı çekmemesidir.
Yine de bazı belediyelerin mezbahalar kurdukları görülmektedir. Ancak mezbahaların işletilmesi genellikle ihale ile taliplere verilmekte, eğer isteyen çıkmaz ise belediyece emanet usûlü ile işletilmektedir. Kesilen hayvanlar için de “mezbaha resmi” adı altında bir resm alınmaktadır.[27]
Mezbaha işlerinden sorumlu kişi ise, belediye personeli olan Belediye Baytarı idi. Baytar hem mezbaha işleri, kesilen hayvanların sağlık kontrolü, hem de şehir ve kaza dahilindeki hasta olan hayvanların tedavisi işleri ile ilgilenmektedir.
Mezbaha kuran belediyeler, mezbahada kesilen hayvanların nakli için de et arabaları temin etmişlerdir. Kesilen hayvanların etleri bu arabalarla et sahipleri olan kasaplara dağıtılmaktadır. Hatta bazı belediyeler, baytarlığın raporu doğrultusunca, kesilen hayvanların etlerinin açıkta değil de, sepetlerle arabalara konarak nakledilmesi kararını almıştır. Bu suretle daha sağlıklı, halkın sağlığını gözetici bir nakil usûlüne geçilmiştir.
- Kıymet Takdiri İşleri
Osmanlılarda belediyelerin bir görevi de, gerek istimlak durumunda, gerekse dilekçe ile başvuran özel kişi veya kurumların gayri menkullerinin kıymet takdirini tespit etmeleridir. Her iki durumda da, takdir konusunda belediye meclisi üyelerinden seçtiği iki kişiyi Muhammen, yani Takdir Heyeti olarak görevlendirmektedir. Bu heyet, bina, arsa, bahçe, dükkan gibi gayri menkullerin o günün emsal fiyatlarına göre kıymetlerini takdir etmektedir.
İstimlak ile ilgili takdirlerde, gayrimenkul sahibinin itirazı ve kanuni yollara başvurması mümkün olmaktadır. İstimlak dışı takdirlerde ise, belediye meclisi sadece uzman bir aracı rolü oynamaktadır. Bu tür takdirin hukuki bir geçerliliği de yoktur.
Belediye meclisi zabıtlarında görüldüğü üzere istimlak ile ilgili itirazlarda önce, Liva İdare Meclisi’nden bir üye, Belediye Mühendisi ve Defter-i Hakani Memuru’ndan oluşan bir İtiraz Komisyonu oluşturulurdu. Bu komisyonunun takdir ettiği bedel hem mülk sahibine bildirilir hem de gazete ile ilan edilirdi. Eğer mülk sahibi buna da itiraz ederse kanuni yollara başvururdu.
- Rayiç Bedel İlan ve Tasdiki
Osmanlı dönemi belediyelerinin en önemli görevlerinden biri de yiyecek, içecek, inşaat malzemesi vs. gibi maddelerin rayiç bedellerinin tespit ve ilanıdır. Bu tespit, genellikle bu konuda rayiç talebinde bulunan bir kurumun müracaatı üzerine yapılmaktadır. Narh usûlü ekmek hariç 1865 yılında kaldırıldığından belediyeler sadece ekmek fiyatlarını tespit ediyorlar. Diğer fiyatlarda ise rayiç bedeller istek üzerine veriliyor.
Belediye meclisince tespit, ilan ve tasdik edilen rayiç bedelleri, aşağı yukarı her ayın fiyat hareketlerini de göstermesi açısından önemlidir. Belediye meclisi zabıtlarında yazılı rayiç bedelleri sayesinde, her ayın ekmek, et, pirinç, bulgur, arpa, yağ, tuz, sebze, meyve, gazyağı, odun, kömür, demir, kereste, kireç fiyatları, hatta inşaat usta ve çıraklarının yevmiyeleri gibi fiyat hareketlerini öğrenmek mümkün olmaktadır. Bu durum o dönemlerin alım gücünü de değerlendirmek bakımından da önemlidir.[28]
- Mezad İşleri
Çeşitli sebeplerce belediyeye intikal eden ve sahibi bulunamayan malların, özellikle başıboş hayvanların mezad işleri de belediyelerce yapılmaktadır.
Başıboş ve sahipsiz hayvanlar şahıslarca veya jandarma ve polis gibi emniyet güçlerince belediyeye teslim edilirdi. Teslim edilen bu hayvanlar, özel şahıslarca işletilen “Yave” veya “Yavehâne” denilen hana konulurdu. Eğer sahipleri çıkar ve hayvanın kendilerine ait olduğunu ispat ederlerse, kendilerinden “Yave resmi” alınarak hayvan teslim edilirdi.
Belli bir süre Yavehane’de tutulan hayvanların sahibi çıkmaz ise, o zaman bu hayvanlar müzayede yolu ile satılırdı. Elde edilen para, yave resmi verildikten sonra belediye gelirleri arasına katılırdı.
- Fakirlere Yardım İşleri
Osmanlılarda belediyelerin son zamanlarda üstlendikleri bir hizmet de fakir, aciz, kimsesiz, yetim, şehit çocukları gibi muhtaç kimselere nakdi ve ayni yardımlar yapmasıdır. Belediyelere başvuran ihtiyaç sahiplerinin durumu belediye meclisinde değerlendirilerek, bir kısmına aylık bağlanmış, bir kısmına bir defaya mahsus nakdi yardımda bulunulmuş veya ayni yardım yapılmıştır.
Belediye meclisi zabıt defterlerinde aceze maaşları adı ile geçen bu yardımlar, ilgili kişinin müracaatı, bu müracaatın mecliste görüşülmesi, kişi hakkında araştırma yapılması, araştırma sonucunda ihtiyaç sahibi olduğunun belirlenmesi üzerine gerçekleştirilmektedir. Maaş alan kişinin ölümü, ya da fakirlilik durumunun düzelmesi veya kendisine bakacak kişinin gelmesi (mesela askerde olan oğlunun dönmesi) durumunda aceze maaşı kesilmektedir.[29]
Kimsesiz, fakir, yaşlı ve aciz durumda olanların dışında, bakacak kimsesi olmayan yetimlere ve şehit çocuklarına da belediyeler maaş bağlamaktadır. Eğer bu yetimler büyük yaşta iseler maaş bağlanmakta, küçük yaşta iseler bunlar olgun ve yaşlı ailelerin yanına verilerek, bu çocuklara bakmaları için bu ailelere maaş verilmektedir. Yetim ve şehit çocukları ile bunlara bakan ailelere verilen maaşların, aceze maaşlarından daha yüksek olduğu belediye meclisi zabıtlarında görülmektedir. Nitekim aceze maaşları genellikle 150-200 kuruş iken, yetimlere verilen maaşlar 600¬750 kuruş arasında olmaktadır.
Yine belediyeler, kimsesiz çocukların Darüleytam’a yerleştirilmeleri yönünde de çaba göstermiştir. Ayrıca hasta ve muhacirlerin başka yerlere gitmelerine destek vermiş, vefat eden fakirlerin teçhiz ve tekfin masraflarını karşılamış, genellikle fakirlerin yararlandığı Gureba Hastaneleri yapmış, darüleytamlara nakdi destek vermiştir.
Böylece belediyeler, çeşitli sebeplerle ihmal edilen, savaşlar, kıtlık, ekonomik nedenlerle bozulan sosyal dengeyi kurmak, dilenciliği önlemek, fakir ve kimsesizleri başkalarına muhtaç bırakmamak için, bütçelerinin elverdiği ölçüde fakir ve acizlere destek vermiştir. Onların geçim sıkıntılarını azaltmaya, yaralarını sarmaya gayret sarf etmiştir.
- Belediye Çalışanları ile İlgili Uygulamalar
Osmanlılarda belediyede çalışacak memur, işçi ve diğer görevlilerin tespit ve ataması kararı belediye meclislerinde alınmaktadır. Önce bu amaçla duyuru yapılmaktadır. İstek sahiplerinin dilekçe ile müracaatları meclisçe değerlendirilerek ehliyetli olanlar işe başlatılmaktadır. Bazen de müracaatçıların ehliyetlerini tespit için imtihan yoluna başvurulmaktadır.[30] Belediyeye yeni alınan görevlilerin alacakları maaşlar da belediye meclisinde tespit edilmektedir.
Osmanlı şehirlerinin belediye meclisleri, belediye görevlilerinin görevlerini ihmalleri veya suç işlemeleri durumunda gerekli idari kovuşturmayı yapmak, suçlular hakkında idari ve mali cezaya çarptırmak görevlerini de yerine getirmektedir. Bu konu ile ilgili örnek zabıt defterlerinde mevcuttur. Verilen cezalar ise, 15 günlük para kesim veya maaşının üçte birinin kesilmesi idi. Ancak serkeşlik, tembellik yapmak veya amirlerine karşı gelmek gibi durumlarda ilgili görevli azledilebilirdi.
Yine belediyelerin yolsuzluk ve zimmete para geçirme gibi suçlar karşısında çok hassas davrandığı görülmektedir. Bu tür suçları işleyenler hakkında kovuşturma açılmış, milletin parasının zimmete geçirilemeyeceği, savurganlık yapılamayacağı meclis zabıtlarında kaydedilmiştir.[31] Hatta bu tür kişiler hakkında idari soruşturma yanında, mahkemeye verilerek yasal soruşturma da başlatılmıştır.
Böylece belediyeler, belediyenin bütçesini ve imkanlarını, yolsuzluk ve zimmet konusunda korumakta, görevlerini ihmal edenleri, amirlerine sürekli karşı gelenleri, ahlaksızlık yapanları nakdi cezalara çarptırmakta, hatta görevlerine son verebilmektedir.
Belediyeler, personelinden suç işleyenleri cezalandırırken, başarılı olan veya görevlerini iyi icra edenleri de ödüllendirmektedir. Bu ödüllendirme bir aylık ikramiye, aylığına zam veya bir takdirname şeklinde olmaktadır.
Böylece Osmanlılarda bazı belediyelerin, işveren-çalışan diyalogunu kurucu metotlar uyguladıklarını, bu suretle kurumun düzgün ve verimli çalışmasını sağlamaya çalıştıklarını görmekteyiz.
Ayrıca Osmanlıların son dönemlerinde belediyelerin kurumlarında çalışan bazı personeline elbise verdikleri meclis zabıtlarında görülmektedir. Kayıtlardaki bilgilere göre elbise verilen personel, lüks fenercileri, çavuşlar, odacılar, tanzifat memurları ve tulumbacılardır. Fenercilere muşamba ve birer kat elbise, diğerlerine yine birer kat elbise verilmektedir. Bu elbiseler münakasa (eksiltme) usûlü ile ihaleye çıkarılarak, uygun fiyat veren terzilere diktirilmektedir.
- Tamirat İşleri
Belediyelerin bir diğer görevleri de çeşitli tamirat işlerini yapmak veya ihale ile yaptırtmaktır. Bu işler arasında, cadde, şose, yol ve kaldırımların yeniden yapılması, genişletilmesi, tamiri, yola tecavüz eden yerlerin yıktırılmasıdır. Ayrıca belediyeye ait bina, dükkan, mağazaların, çarşı ve pazar yerlerinin, umuma ait çeşme, şadırvan ve su yollarının, belediyece işletilen gümrük binaları ve iskelelerin tamiri, yeniden inşası veya uzatılması, kabristan duvarlarının inşası ve tamiri gibi işler de belediyenin tamirat işleri arasındadır.
Bu işlere bakmak üzere belediyenin bir mühendisi bulunmaktadır. Belediye mühendisi bu işler ile ilgili proje ve raporları hazırlar, harcanacak parayı ve malzemeleri tespit eder, bu konuları meclise sunar, meclisin aldığı karar doğrultusunca da yapım veya tamirat işleri yapılırdı.
- Sağlık İşleri
Osmanlı Devleti’nde önceleri sağlık işleri vakıflar yoluyla yürütülüyordu. Sonra bu konuda askeriye önemli adımlar attı ve askeri amaçlı hastaneler açtı.
Ancak, özellikle XIX. yüzyılda gemiciliğin gelişmesi, dış devletlerle ticaret anlaşmalarının yapılması gibi sebeplerle uluslar arası ticaret arttı. Bu da pek çok hastalıkların başta liman kentleri olmak üzere, Osmanlı ülkesinde yaygınlaşmasını sağladı. Bu nedenle de ilk kez 1835’te karantinahaneler açılmaya başladı.
Buna rağmen ülkede kolera, çiçek, veba gibi salgın hastalıklar artmaya devam etti. Bu nedenle de kurulan belediyelerin çoğunda hemen bir Belediye Tabipliği oluşturuldu. Yani sağlıkla ilgili sorunların çözümü görevi de belediyelere bırakıldı. Nitekim belediyeler bataklıkları kurutma, hastaneler açma, şehrin temizlik işlerini yürütme, şehre sağlığa uygun içme suyu tesis etme, hayvan hastalıkları için baytar adı ile personel alma, sağlıklı kesim için mezbahalar kurma gibi girişimleri hep sağlıkla ilgili uygulamalardır.
Belediyelerin çoğunun bünyesinde bir belediye tabibi bulunduğu salnamelerde görülmektedir. Bu tabipler hem belediye çalışanlarının, hem de halkın muayenelerini yapmakta, şehir genelindeki sağlıkla ilgili konulara el atmakta, bataklıkların kurutulması yönünde çabalara katılmaktadır.
Nitekim tabiplerin çabaları ile pek çok yerde bataklıkların kurutulduğu görülmektedir.[32] Kurutulan bataklıkların bir kısmı tarıma açılmış, hatta bazı kurutulan bataklıklar bir mesire yeri haline getirilmiştir.
Belediyelerin sağlıkla ilgili en önemli hizmetlerinden biri de Gureba Hastanesi adı ile açtıkları hastanelerdir. Bu hastaneler halkın katkısı ve belediyelerin imkanları ile yapılmıştır. İşletme masrafları da yine bağışlar ve belediyenin her yıl bütçeye koyduğu ödeneklerle karşılanmaktadır. Hastanelerin idaresi de bir heyetçe yürütülmektedir.[33]
Belediyelerin bünyesinde oluşturulan baytarlık müessesesi ve inşa edilen mezbaha ile hayvan hastalıklarını önleyici tedbirler alınmış, etlerin sağlıklı kesim ve dağıtımı sağlanmaya çalışılmıştır.
Yine belediyeler, köhne ve kullanılmayan binaları yıktırtarak, gelip geçenlerin veya yakındaki evlerin zarara uğramaması yönünde önlemler almışlardır. Akıl hastalarının akıl hastanelerine nakledilmesi görevini de belediyeler üstlenmişlerdir.
Ayrıca, belediyelerde görevli Tanzifat memurları ile çöpler toplanmakta, kokmuş balık veya yiyecek satanlar cezalandırılmakta, sağlıklı içme suyu getirilmeye çalışılmaktadır. Bu suretle belediyeler halkın sağlığı konusunda birinci derecede sorumlu bir kurum durumuna getirilmiştir.
- Şehir Plan ve Haritasının Çıkarılması
Belediyeler kurulduktan bir süre sonra şehrin plan ve haritalarını yaptırmışlardır. Bu iş ihale yolu ile gerçekleştirilmektedir.
Plan ve haritalarda hem ana şehrin haritaları yapılmış, hem de muhtemel yerleşim yerleri gösterilmiştir. Ayrıca elektrik, su, telefon, elektrikli tramvay gibi işlerin yapılmasında da bu harita ve planlardan yararlanmak amacı güdülmüştür.
Bu haritalarla yollar ve caddeler belirtilmiş, yeni yerleşim yerlerindeki yeni yollar gösterilmiş, haritada gösterilen yollara tecavüz eden binalar yıktırılmıştır. Yine bundan sonra bina ruhsatları bu haritalara göre verilmeye başlanmıştır.
- Liman ve Gümrüklerin İşletilmesi
Osmanlılarda belediye örgütleri kurulmaya başladıktan kısa bir süre sonra, liman kentlerindeki gümrük ve limanların işletilmesi, buralardaki resmlerin alınması görevleri de belediyelere devredilmiştir.[34] Belediyeler de bir taraftan bu liman ve iskeleleri ihtiyaca cevap verecek hale getirme çalışmalarına başlarken, diğer taraftan da liman giriş-çıkışları, gümrük işlemleri, resmlerin alınması gibi idari ve ekonomik faaliyetlere girişmişlerdir.
Özellikle belediyeler iskeleler konusunda hassasiyetle durmuşlardır. Limanda bulunan iskeleler tamir edilmiş veya temdid (uzatma) edilmiştir. İhtiyaca göre yeni iskeleler yapılmıştır. Tahta iskeleler demir iskelelere dönüştürülmüştür. Meclis zabıtlarında liman ve iskeleler konusunda belediyelerin önemli yatırım ve faaliyetler yaptığı kayıtlıdır.[35]
Zamanla yük iskelelerine vinçler monte edildiği görülmektedir. Limanların kapasitesine göre vinçler yerleştirilmiştir. Ayrıca yük boşaltma ve yüklemede çalışan hamallar bulunmaktadır.
Bazı iskelelerde depo ile iskele arasında dekovil hattı döşendiği görülmektedir. Bu hat kanalı ile depolardaki mallar kolayca iskeleye yanaşmış gemilere nakledilmektedir.
Limanlardaki yolcu iskelesinde bir yolcu salonu, liman idaresine ait odalar, polis ve jandarmaya ait bürolar bulunmaktadır.
Belediyeler limanların işletilmesinden de sorumludurlar. İskelelere gelen mal ve eşyalardan kantariye, dellaliye ve hayvan alım-satımı adı altında resmler alınmaktadır. Bu resmler bazen açık artırma ile taliplere ihale edilmekte, çoğu zaman da emaneten belediye tahsildarlarınca toplanmaktadır. Ayrıca iskele sahasında 48 saatten fazla kalan mal ve eşyalardan da ”işgaliye resmi” alınırdı.
Böylece belediyeler gümrük ve iskeleleri inşa, tamir, yenileme işleri yanında, işletme, vergi alma, yönetme görevlerini de üstlenmişlerdir. Buradan elde edilen gelir de belediyelerin en önemli gelir kaynakları arasında yer almaktadır.
- Plaj Tesis Etme ve İşletme İşleri
Deniz kenarında bulunan şehirlerde plajları tesis etme görevi de belediyelere verilmiştir. Belediyeler de “Deniz hamamı” denilen plajları ya ihale yolu ile veya kendi imkanları ile tesis etmişlerdir.
Bu girişim belediye meclisi kararı ile olmaktadır. Daha sonra ihaleye çıkarılmaktadır. Talipleri çıkmaz ise tesis belediyece emaneten yapılmaktadır. Plaj yapılacak yerin temiz ve sağlıklı olmasına dikkat edilmektedir.[36]
İnşaatı biten plajın işletmesi için müzayede şartlarını havi bir “Mezad kaimesi” çıkarılırdı. Bu müzayede şartlarında, icar bedeli, bu bedelin üç taksitte ödeneceği, zamanında ödenmezse anlaşmanın fesih edileceği belirtilmiştir. Plajın işletmesini alanlardan belediye ise her ay “mahiyye” adı ile 10 lira kira almaktadır.
Böylece belediyeler, o devirlerde dünyaya daha kapalı, ahlaki duyguları daha farklı bir toplumun tepkilerine rağmen plaj projesini bazı şehirlerde kurmayı başarmışlardır.[37]
- Kanalizasyon İşleri
Osmanlılarda büyük şehirlerde dahi kanalizasyon probleminin tam olarak halledildiğini söylemek mümkün değildir. Ancak bazı şehirlerin bazı semtlerinde kanalizasyon tesisi mevcuttur.[38]
Kurulan kanalizasyon tesisi ana lağım ve tali lağımlardan oluşmaktadır. Borular ise pik borulardır. Lağımların temizlenmesi ve su tahliyelerinde emme-basma tulumbası kullanılmaktadır. Lağım suları genellikle denize, açık alanlara veya bir dere yatağına akıtılmaktadır.
Ancak Osmanlı şehirlerinde merkezi kanalizasyon tesisatının tam gerçekleştirildiğini söyleyemeyiz. Hatta bugün dahi bu konu şehirlerin en önemli problemidir. Yine de Avrupa’daki gelişmeleri takip açısından bir başlangıç olması bakımından önemlidir.
- Şehiriçi Ulaşım İşleri
Osmanlılarda şehirlerde şehir-içi ulaşım yaya olarak yapılıyordu. Yoğun bir trafiği gerektirecek bir iş hayatı da yoktu. Halk günlük hayatında ulaşım araçlarına gerek duymuyordu. Ayrıca sanayi merkezleri az olduğu için, banliyöler ve uzak meskenler oluşturulmamıştı.
Ancak şehiriçi ulaşım için deniz kıyısındaki kentlerin, özellikle İstanbul ve İzmir’in ayrı bir yeri vardır. Buralarda özellikle de İstanbul’da, Anadolu ve Rumeli yakalarını önceleri kayıkçılar birbirine bağlardı. Sonra kumpanyalar tarafından deniz vapurları sefere kondu. İstanbul’da her iki yaka ile İzmir’de Konak-Karşıyaka arası ulaşım bu vapurlarla sağlanıyordu. Ancak deniz ulaşımında belediyelerin rolü ve hizmeti yoktu.
Şehiriçi kara ulaşımı ise Osmanlı şehirlerinde pek yaygınlaşmadı. Eşyalar dahi genellikle hamallar tarafından taşınırdı. Ancak bazı büyük şehirlerde belediyelerin girişimi sonucu, şehir-içi ulaşımda kullanılmak amacı ile tramvay tesis edilmiştir.
Tramvaylar önceleri atlı tramvay idi. İlk atlı tramvay 1894’te İzmir ve İstanbul’da işletmeye açılmıştır. Sonra Beyrut, Şam ve Selanik’te kurulmuştur. Bu atlı tramvaylar Şam, Selanik ve İstanbul’da sonraları elektrikli tramvaya dönüştürülmüştür.[39]
Tramvayları tesis ve işletme hakkı genellikle yabancı şirketlere verilmiştir. Hatta İstanbul’da tramvaydan önce yine bu yabancı şirketlerden biri şehir-içi ulaşım amacı ile 1869 tarihinde Beyoğlu- Karaköy arasındaki “tünel” i işletmeye açmıştır.
Böylece Osmanlı şehirlerinde, yoğun bir nüfus olmadığından ve iş hacmi, sanayileşme gelişmediğinden, şehir ulaşımı geleneksel olarak devam ediyordu. Hamallar ve at arabaları yük taşıyor, insanlar işlerine veya gidecekleri yerlere yaya gidiyorlardı. Yalnız İstanbul, İzmir, Bağdat gibi yerlerde kayık ve vapurlar denizden ulaşımı gerçekleştiriyorlardı. Yine bazı yerlerde tramvaylar ulaşım için kullanılıyordu. Ayrıca tramvay şehre egzotik bir hava veriyordu. Bu önemli şehirlerde geleneksel ulaşım araçları ile modern ulaşım araçları yan yana bulunuyordu.
- Belediyelerin Diğer Hizmet ve Çalışmaları
Osmanlılarda belediyelerin daha pek çok hizmetleri ve görevleri vardır. Bugün pek çok kurumların işleri, Osmanlılar döneminde belediyelerce üstlenilmiştir.
Belediyeler inşaat ruhsatı vermek, yeni bir işyeri açanlara izin vermek gibi görevleri vardı. İşyerini başka bir işe çevirmek isteyenler de belediyeden izin almak zorundaydılar.
Şehirde kurulmuş çeşitli cemiyetlerin seçilmiş yönetim kurullarını tasdik işi belediye meclislerine aitti. Sinema ve eğlence yerlerindeki biletleri tasdik etme ve bunlardan belediye resmi alma, yine cemiyetlerin müsamere ve konser biletlerini tasdik görevleri belediyelerce yapılmaktadır.
Sancakta kurulan Emlâk-ı Metruka Komisyonu, Askeri Meclis, Tedrisât-ı İbtidaiyye Meclisi gibi meclislere belediye meclisi içinden bir kişi aza tayin edilirdi. Bu suretle belediye şehirdeki değişik amaçlı meclislerde aktif rol oynardı.
Fiyatları denetlemek, tüketim maddelerinin kalitesini kontrol etmek ve tartı kontrolü yapmak da belediyelerin görevlerinden idi. Özellikle ekmek nevileri, gramları ve fiyatları konusunda belediyeler hassas davranırlardı.
Osmanlı belediyeleri mebus seçiminden de sorumlu idiler. Seçimle ilgili harcamalar belediye bütçesinden karşılanmaktadır. Seçim defterleri tanzimi ve yazımı da belediyelerce yapılmaktadır.
Osmanlı belediyelerine yüklenen bir görev de trafik işleridir. Trafik kurallarını koyma, uymayanları cezalandırma, otomobil resmlerini toplama, ehliyet verme, plaka verilmesi gibi bugünün trafik polisi ve emniyet müdürlüğünün hizmetlerini belediyeler üstlenmişlerdir. Hatta benzin deposu ve satış yeri açmak suretiyle otomobillerin yakıt ihtiyaçlarını da belediyeler karşılamakta idiler.
Belediyeler şehrin çarşı ve pazar yerlerini inşa etmek, buraların tamiratı ile ilgilenmek görevini de üstlenmişlerdir. Bazı şehirlerde buğday pazarı, meyve pazarı, kereste pazarı, hayvan pazarı gibi yerler açmışlardır. Bu suretle hem bazı mal, ürün veya hayvanların belli yerlerde satılması sağlanmış, hem de buralardan belediyelerin ilgili vergileri kolayca toplamaları sağlanmıştır. Ayrıca belediyeler uygun olmayan yerlerde meyve, sebze ve sair şeyleri satan satıcılarla da mücadele etmişlerdir.
IV. Osmanlı Belediyelerinin Gelir Kaynakları ve Giderleri
Osmanlılarda XIX. yüzyılda mali yılbaşı 1 Mart idi. Bu nedenle belediye meclislerinde bütçenin görüşülmesi ve tasdiki 1 Mart tarihinde yapılırdı. Bu görüşmelerde belediyenin muhtemel gelir kaynakları ve miktarları tespit edilirdi. Buna göre de muhtemel giderler ve miktarları belirlenirdi. Eğer yıl içinde gider fasıllarından birisi yetmediği takdirde, diğer fasıllardan oraya ödenek aktarılırdı.
- Gelir Kaynakları
Belediyelerin en önemli gelir kaynakları siper ve tente, levha ve tabela, merâkib-i berriyye ve bahriyye, av ve ev köpekleri, mezbaha, işgaliye, iskeleler, dellaliye, kantariye, hayvan alım-satımı ve eğlence yerleri resmleri ile kira gelirleridir.
Siper ve tente resmi, dükkan ve işyerlerinin önlerine gölgelik vs. gibi uzantılar yapanlardan alınırdı. Levha ve tabela resmi ise, dükkanlarının önüne astıkları tabela sebebiyle alınan bir vergi idi.[40]
Merâkib-i berriyye ve bahriyye, yani kara ve deniz vasıtaları bulunduranlardan bu adla vergi alınırdı. Bu vergi kara vasıtalarından aylık alınıp, o vasıtanın çalıştığı aylarda geçerli idi. Yani vasıta hangi ay çalışırsa o ay için vergi alınmakta idi. Eğer o kişinin vasıtası bozulmuş veya vasıtalarını satmışlar ise bu vergi alınmamakta, yanlış olarak alınmışsa iade edilmektedir. Bu resmin aylık 250 kuruş olduğu zabıtlarda görülmektedir. Ayrıca bu vergi dışında belediyeler çeşitli suçlardan trafik cezaları da keserlerdi.
Merâkib-i bahriyye resmi ise, limanda daimi veya geçici olarak yüküyle demir atan deniz vasıtalarından alınırdı. Daha önceleri bu vergi yoktu. Ancak sonra “Rüsûm-ı Belediyye Kanunu”nun 13. Maddesine bağlı olarak bu vergi kondu. Buna göre; 1 tondan 100 tona kadar 5 kuruş, 101 tondan 500 tona kadar 2 kuruş 20 para, 501 tondan 1.000 tona kadar 1 kuruş 20 para, 1.001 tondan 5.000 tona kadar 1 kuruş, 5.001 tondan 10.000 tona kadar 20 para ve 10.001 ton ve daha yukarıdan 10 para resm alınırdı.[41] Deniz vasıtası olanlar ayrıca “ihzarnâme” adı ile bir resm öderlerdi. Bu kağıdı almayanlar ve ilgili resmi ödemeyenler hakkında kanuni yollara başvurulurdu.
Av ve ev köpeği olanlar belediyelere belli bir resm ödemek zorundaydılar. Yine mezbahası olan belediyeler, hayvanları kestiren kasaplardan mezbaha resmi alırlardı.
Belediyelerin en önemli gelir kaynaklarından biri de işgaliye resmidir. Bu resm, yaya kaldırımlarına, dükkanların önüne veya meydanlara sergi açan, tütün denkleri vs. koyanlardan alınmaktadır. Her ne kadar bu tür yerlerde sergi açılması meclis kararı ile yasaklanmışsa da, sonradan esnafın şikayeti üzerine, diğer taraftan da belediye gelirini artırmak amacı ile, işgaliye resmi alınması karşılığında sergi izni verilmesi kararı alınmıştır.[42] Gerçekten işgaliye resminin, özellikle tütüncülüğün yaygın olduğu şehirlerde önemli bir gelir kaynağı olduğu görülmektedir. Denklerden her bir denk için günlük 5 kuruş işgaliye resmi alınmaktadır ki, bu da belediye için önemli bir gelir kaynağıdır.[43]
Liman şehri belediyelerin önemli gelir kaynaklarından biri de, gümrük ve iskelelerin işletilmesinden dolayı alınan resm ve vergilerdir. Bu iskelelere gelen mal ve eşyalardan kantariye, dellaliye, hayvan alım-satımı adı altında resmler alınmaktadır. Bu resmler belediye tahsildarları tarafından tahsil edilmektedir. Ayrıca bu gelirlerin toplanması konusu belediye meclis üyelerince kontrol ve teftiş edilmektedir. Üyelerden her biri iskelelerin bu gelirlerini kontrol ile görevlendirilmiştir.
Ayrıca belediyeler, iskelelerin bulunduğu sahada depo edilen zahire ve sairlerin 48 saatten fazla kalmaları halinde, sahiplerinden her gün için, normal resmden bir kat fazla işgaliye resmi alırlardı. Yine kumpanyalara ait vapurlardan iskelelere çıkarılan eşyadan ihraç ve ithal resmi alınmaktadır.
Belediyeler, Reji İdaresi’nin bulunduğu yerlerde, bu idarelerden özellikle Tütün Kantar Resmi almaktadır. Yıllık olarak alınan bu resm de belediyeler için önemli bir gelir kaynağıdır.
Belediyelerin diğer bir gelir kaynağı da eğlence yerlerinden alınan resmlerdir. Bu eğlence ve eğlence yerleri Osmanlılar döneminde müsamere, konser, hayal veya Karagöz oyunları, güreş müsabakaları ve sinemalardır. Eğer bu tür sosyal faaliyetler bir hayır kurumu veya cemiyet adına yapılıyorsa herhangi bir vergi ve resm alınmamaktadır. Ancak kâr amaçlı ve özel şahıslara ait ise resm alınmaktadır. Bu tür sosyal etkinliklerden bir defaya mahsus ruhsatiye resmi tahakkuk ettirilmektedir. Mesela Karagöz oyunu oynatandan Ramazan boyunca 10 lira, diğer aylarda 15 lira, hayal oyunu oynatandan ayda 5 lira ruhsatiye resmi alınacağı meclis zabıtlarında kayıtlıdır.[44]
Osmanlıların son dönemlerinde gelişmiş şehirlerde ortaya çıkan diğer bir eğlence yeri sinemalar idi. Bu sinemalardan ruhsat resmi ile biletlerden “Belediye resmi” alınırdı. Ruhsat resmi sinemanın ilk açılışında bir defaya mahsus idi. Belediye resmi ise, satılan biletlerden alınırdı. Belediyeler bu resmi ya bilet başına 100 para, ya da oynanan her gece için maktu 500 kuruş olarak toplamışlardır. Bilet başına alınan resmler ise, sık sık belediye çavuşlarının sinemalarda bilet kontrolü yapmaları suretiyle denetlenirdi.
Belediyeler, ölenlerin teçhiz ve tekfini için Gassal ücreti alırlardı. Bu ücret küçükler için 150, büyükler için 200 kuruş idi. Sonra bu ücret artırıldı. Küçükler 200, büyükler 300 kuruşa çıkarıldı. Bu paranın bir kısmı Gassal denilen ölü yıkayıcısına verilirdi.[45]
Ayrıca belediyelere ait gayri menkullerden gelen icar, yani kira bedelleri de belediyelerin önemli gelir kaynakları arasında idi. Bu konuda bazı belediyelerin daha şanslı olduğu, devletin belediyelere devrettiği bazı binalar vasıtasıyla önemli bir gelir kaynağına kavuştukları görülmektedir. İş hanları, dükkanlar, mağazalar, haneler, bürolar gibi gayri menkullere sahip belediyeler, buralardan elde ettikleri kiralarla önemli bir gelir kaynağına kavuşuyorlardı.
Bunlar dışında mezad gelirleri, inşaat ruhsat resmi diğer belediye gelirleri arasındadır.
- Gider Fasılları
Osmanlı belediyelerinde en önemli giderler personele yapılan ödemelerdir. Belediyeden maaş alanlar reis, muhasebe mesulü, mühendis, müfettiş, tabip, sandık emini, ambar memuru, baytar, katipler, odacılar, temizlik memurları, tulumbacılar, fenerciler, çavuşlar, kabristan bekçileri ve tahsildarlardır.
Ancak bütün belediyelerde bu kadro mevcut değildir. Daha ziyade nüfusu fazla, ekonomide gelişmiş önemli büyük şehirlerde bu kadroları görmek mümkündür. Çoğu belediyelerde sadece reis, katip ve sandık emini bulunmaktadır.
Sokak ve caddelerin yapılması, taşla döşenmesi, kaldırım yapımı, yolların genişletilmesi ve tamiri gibi inşaatlar için de önemli harcamalar yapılmaktadır.
Şehrin imarı, su, elektrik, kanalizasyon projesi gibi sebeplerle yaptırılan harita ve planlara da önemli ödemeler verilmektedir. Bunların yapılması bazen ihale ile, bazen de aylıklı mühendislerle sağlanmaktadır.
Diğer bir gider faslı aydınlatmadır. Lüks fenerlerinin alımı, tamiri, lüks direklerinin imali ve bakımı, gaz yağı temini gibi harcamalar yapılmaktadır.
Özellikle şehrin içi ve yakınında bataklık olan şehirlerde, belediyeler bu bataklıkları kurutmak için önemli harcamalar yapmışlardır. Bu iş için hayvan alımı, bunların arpa ve saman istihkakları, istimlak bedelleri, yapılan yollar, dikilen ağaçlar, döşenen raylar vs. gibi harcama birimleri bulunmaktadır. Bataklığın kurutulması ise ya belediyenin imkanları ile veya ihale ile yapılmaktadır. Samsun’da bataklığın kurutulması için bir yıl içerisinde müteahhide 426.679 kuruş ödendiği zabıtlarda görülmektedir.[46]
Belediyelerin kiralık olarak kullandığı mülkler için de önemli ödemeler yapılmaktadır. Tanzifat hayvanlarının alımı, bakımı, arpa ve saman ihtiyaçları, araba alımı ve tamiri de diğer giderler arasındadır. Kırtasiye ve matbu evrak için de ödemeler vardır.
Belediyelerin önemli giderlerinden biri de fakir ve acizlere ödenen maaşlar ile diğer yardımlardır. Bu nakdi ve ayni yardımlar önemli bir yekun tutmaktadır.[47]
Osmanlı belediyelerinin diğer gider kalemleri, Gureba Hastanelerine ayrılan ödenekler, mefruşant, odun-kömür alımı, umumi helalara yapılan harcamalar, dava vekilleri ücretleri, bayrak siparişi, çalışanlara elbise alımıdır.
Yrd. Doç. Dr. M. Emin YOLALICI
Ondokuz Mayıs Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi / Türkiye
Alıntı Kaynağı: Türkler, Cilt: 13 Sayfa: 739- 749