I. Giriş
Bu makalenin amacı, Johor Sultanlarından biri olan ve 1895 ile 1959 yılları arasında saltanat süren Sultan İbrahim ibni Abu Bakr döneminde Johor’daki (bugünkü Malezya) yönetimin kaydettiği tarihi gelişmeleri göstermektedir. Bunun yanı sıra, Mecellenin Adli Hükümleri’nin (Mecelle-i Ahkâm-ı Adliye) Johor Devletine gelişi incelenecek ve Mecelle-i Ahkâm-ı Adliye ile Majallat al-Ahkam al-Johor arasında bir karşılaştırma yapılacaktır.
II. Sultan İbrahim İbni Sultan Abu Bakr Dönemi’nde Johor’da Yönetim: Mecelle’nin Adli Hükümlerini (Mecelle) Johor Devleti’ne Getirmekten Sorumlu Olan Bir Prens
Bu yazıda Mecellenin Johor Devleti’ne getirilmesinden sorumlu olan kişi üzerinde de durmak gerekir. Yazar, bu bölümde bu prens hakkında bazı biyografik notlar sunacaktır.
Mecellenin getirilmesinden sorumlu olan kişi, yani Temenggong Daing İbrahim’in üçüncü Sultanı olan merhum Sultan Abu Bakr’ın (ölümü 1862) oğlu olan Sultan İbrahim’dir. Sultan İbrahim 17 Eylül 1873 tarihinde, babasının Singapur’un Seranggong şehrindeki Bidadari’de bulunan sarayında dünyaya gelmiştir.[1]
23 Mayıs 1891 tarihinde, Sultan İbrahim henüz 18 yaşında bir genç iken babası Sultan Bakr tarafından Johor’nin Veliaht Prensi (Tengku Mahkota Johor) olarak ilan edilmiştir. Bu unvan ona, gelecekte babasının yerini almasının önünü açmıştır.[2] Sultan İbrahim, Babası Sultan Abu Bakr’ın 4 Haziran 1895 tarihinde Londra’da ölümü üzerine onun yerine tahta geçmiştir. 2 Kasım 1895 tarihinde, henüz 22 yaşında iken, Johor Sultanı olarak resmen taç giymiştir.[3]
Eunice Thio, tahtı devraldığı dönemde Sultan İbrahim hakkında kişisel görüşleri olarak şunları yazmaktadır:
22 yaşında genç bir adam olan Sultan İbrahim, tahta geçtiğinde çok az yönetim tecrübesine sahipti. Kısa bir okul döneminden sonra o Johor Askeri Kuvvetleri’ne katılmış, asteğmen rütbesiyle subay tayin edilmiş ve babasının yaverliğine getirilmiştir. Pek çok kez gerçekleştirdiği Avrupa ziyaretlerinin ilkini, yaşlı babasının onu Avrupa kraliyet ailelerine tanıştırmak istemesi üzerine, daha 17 yaşına henüz basmamışken gerçekleştirmiştir. 1891 Mayısı’nda Veliaht Prens olarak ilan edilen Prense sadece rutin görevler verilmekteydi. O ise, görünür bir şekilde, enerjisini tahta hazırlanmaktan ziyade spor sahalarında kullanmaktaydı.[4]
Sultan İbrahim usta bir binici, coşkulu bir polo oyuncusu idi; ayrıca at yarışlarına, krikete, tenise ve av partilerine aşırı derecede düşkündü.[5]
1906’nın başında, Sultan İbrahim İngiltere’deyken, bir günlük gazete onun hayatı hakkında şu yorumlarda bulunmaktaydı:
O, Malaya’daki (Malezya) hükümetten ziyade arabalarla ve kadınlarla ilgilenmekteydi… 220 cc’lik bir Mercedes arabası vardı ki, Britanya’da bu arabanın benzerinden sadece bir tane bulunmaktadır.[6]
J. de V. Allen de onun yaşam tarzı hakkında şunları yazmaktadır:
Siyasi iktidar konusunda aşırı bir idrake sahipti ve bu iktidarı güvence altına almak için muaşeret kurallarının sınırını aşmakta nadiren tereddüt etmekteydi.[7]
Sultan yaşamı boyunca vaktinin büyük kısmını yurt dışında geçirdi. Yurtdışına pek çok seyahatler yapmış ve bu seyahatlerinin ilkini 1899 yılı sonunda Kalküta’ya gerçekleştirmiştir. Kalküta’yı Seylan ve daha sonra da Avustralya takip emiştir. Avustralya’da Perth, Adelaide, Melbourne ve Sidney’e seyahat etmiştir. Sultan İbrahim bu gezilerinde atını da kendisi ile birlikte götürmüştür. Mola verdiği her yerde at yarışlarına katılmıştır.[8]
Avrupa ülkelerine de büyük bir seyahat gerçekleştirmiştir. İlki 1890 yılında olmak üzere Avrupa’ya pek çok gezi gerçekleştirmiştir. 1901, 1904, 1905, 1929, 1930, 1932’de ve daha bir çok kez olmak üzere tekrar tekrar Avrupa’ya gitmiştir. Sürekli seyahat ettiği ülkeler arasında Fransa, Almanya, İsviçre ve İngiltere bulunmaktaydı.[9]
Sultan İbrahim yaşamı boyunca birkaç kadınla evlenmiştir. Kadınlarından ilki kuzeni olan Ungku Maimunah binti Abdul Majid idi. Ungku Maimunah 1909 yılında vefat etti ve Johor’daki kraliyet mezarlığına defnedildi. Sultan İbrahim 15 Ekim 1930 tarihinde bir İngiliz kadın ile evlendi. Bu kadının ismi Helen idi ve Sultane Helen İbrahim olarak bilinmekteydi. Ancak birliktelikleri çok uzun sürmedi. 1937 yılında boşanma konusunda anlaştılar ve 31 Aralık 1937 tarihinde Bayan Helen İngiltere’ye geri döndü. Sultan İbrahim ise 1940 yılında yeniden evlendi. Sultan bu sefer Romanyalı bir bayan olan Marcella Mendel ile evlenmişti.[10]
Sultan İbrahim Avrupalı monark ve idarecilerle geniş bir ilişkiye sahipti ve bu Avrupalı hükümdar ve krallara karşı derin bir saygı beslemekteydi ve bu ilişkileri sayesinde bir İngiliz centilmeni gibi davranmakta ve hareket etmekteydi. Bu yüzden, 7 Mayıs 1910 tarihinde Kral III. Edward’ın Londra’da ölümü üzerine tüm halkına yas tutmaları emrini vermiştir.
Sultan İbrahim, Johor’un yönetimine ağırlığını koymamasına ve zamanının çoğunu eğlence, seyahatlerle geçirip, yaşamının büyük bölümünü Londra’daki Grosvenor’de geçirmesine rağmen, Johor’da kanunların uygulanmasına her zaman nezaret etmiştir. Onun Mecelle’yi Johor’ye getirtmek için harekete geçmesi, bu kanunların Malay diline tercüme edilmesine emir vermesi ve bu kanunları Johor’da medeni kanunla ilgili davalar için mahkemelerin temel referansı olarak yürürlüğe sokması asla unutulmaması gereken bir gayrettir. Bunun yanında, Sultan İbrahim daha sonraları Johor emperyalistlerin pençesinden kurtaracak olan İngilizler’in nazarında sert ve net tavır alan bir adamdı. O, Mecelle’den başka, Mısır’ın Kitab’l-ahvâl-i Şahsiyye’sini da getirtmek üzere hareket geçmiş ve bu amaçla bu kitap Malay diline tercüme edilmiş ve Johor’daki mahkemelerde Müslüman aile hukukunun temel referansı olarak kullanılmış ve adı da “Kitab-ı Ahkam Şerciye Johor” olarak değiştirilmiştir.
III. Mecelle’nin Johor Devleti’ne Gelişi
Mecelle’nin Johor’a gelişi konusunda tam bir tarih vermek güçtür. Çünkü sadece Mecelle’nin gelişine hasredilmiş tek bir tarihi araştırma, belge ya da kayıt bulunmamaktadır. Belki de, Mecelle’nin Johor Devleti’ne gelişinin kaydedilmeye değer bir etki ya da öneme haiz olmadığı düşünülmekteydi. Bu yüzden, Mecelle’nin Johor Devleti’nin dört bir yanındaki mahkemelerde İslam’ın medeni kanunu olarak uygulamaya sokulduğu döneme kadar, bu konu Mecelle’nin Johor’a gelişinden önceki dönemde dolaylı olarak yer almış olan vaka ve olaylar aracılığıyla gösterilecektir.
Büyük bir tarihi önemi haiz olan Mecelle’nin Johor Devleti’ne gelişinin, Johor Sultanı ile Osmanlı Sultanı’nın tarihsel ilişkileri ile yakın alakası vardır. Johor Hükümeti, Sultanı ve müftüleri takip etmek üzere daima diğer ülkelerdeki hukuki gelişme ve ilerlemeleri yakından izlemekteydi. Bu durum en açık şekilde Johor Hükümeti’nin bir medeni kanun olarak Mecelleyi alıp 1913 yılında uygulamaya sokmasının hemen akabinde Mısır’ın Kitab al-Ahwal al-Şahsiyah’i almalarında kendini göstermektedir. “Kitab al-Ahwal al-Şahsiyah” Malay diline tercüme edilmiş ve iyi bir şekilde yeniden düzenlenmiştir. Bundan dolayı da bu tercüme “Kitab Ahkam Sharia Johor” halini almıştır, bununla beraber bu kitap aile hukuku ile alakalı maddeler ve bölümler içermekteydi ve daha sonra 1935 yılında Johor’daki Kadı Mahkemelerinde uygulanmaya başlanmıştır.
Burada şunu kaydetmekte fayda vardır ki, Müslüman ya da gayrimüslim olmaları fark etmeksizin Johor Devleti ile diğer devletler arasında iyi bir ilişki bulunmaktadır. Sultan İbrahim’in ve babasının hayat hikayelerine bakıldığında, vakitlerinin önemli bölümünü diğer ülkeler ve hükümetlerle siyasi ilişkileri geliştirmek üzere yurt dışında geçirmiş oldukları görülür.
Sultan İbrahim, büyük bir seyyah olarak ün yapmıştır. Bir lider olarak Batılı bir eğitimden geçmiştir. Yurtdışına ve özellikle de Avrupa ülkelerine yaptığı ziyaretlerden önce de Batı yaşam tarzının etkisi altında olduğu açıkça görülmektedir. O Avrupa ülkelerine ve diğer ülkelere yönelik seyahatlerini aslında politik amaçlarla yapmıştır.
Sultan İbrahim, 19 Nisan 1901 tarihinde Avrupa ülkelerini ziyaret etmiştir. Bu, onun tahta geçtikten sonra gerçekleştirdiği ilk ziyarettir. Daha sonraları, 1904 ve 1905 yıllarında da yurt dışına, yani İngiltere, Fransa ve Almanya gibi Avrupa ülkelerine yeniden ziyaretler gerçekleştirmiştir.[11]
Bununla birlikte, 22 Mayıs 1896 tarihinde Tayland’dan Çulalongkom Kralı’nın yapmış olduğu ziyaret gibi, Sultan İbrahimi ziyaret eden diğer ülkelerin hükümdarları da vardır. Diğer hükümdarların gözünde Sultan İbrahim’in onur ve şerefi babası Sultan Abu Bakr ile aynıdır. Sultan İbrahim, Johor Hükümeti ile iyi ilişkilere sahip olan krallar ve hükümdarlardan pek çok onurlandırıcı unvan almıştır.
Vali Sir Charles Mitchell, 9 Ekim 1897 tarihinde Johor’ye giderek Sultan İbrahim’e K.C.M.G. ödülünü tevdi etmiş ve Johor Başbakanı (Menteri Besar) Dato’ Jaafar bin Haji Muhammed’e de C.M.G ödülünü vermiştir. Sultan İbrahim, ayrıca 11 Mayıs 1916 tarihinde G.C.M.G. ile ödüllendirilmiş ve bunu 16 Mart 1918 tarihinde aldığı K.B.E. ödülü takip etmiştir. G.C.M.G. ödülü Jahor’un sivil yönetimindeki başarılı çalışmaları için ve K.B.E. ödülü ise İngiliz savaş çabalarına verdiği destekten dolayı tevdi edilmiştir.[12]
4 Haziran 1898 tarihinde, Türk Sultanı Abdülhamid’den bir Şeref Payesi’nin Sultan İbrahim’e takdimi için Johor’de bir tören düzenlendi. Osmanlı İmparatorluğu’nun gönderdiği bu Şeref Payesi, İstanbul’dan Johor’a Dışişleri Bakanı Dato’ Seri Amar Diraja Abdul Rahman bin Andak tarafından getirilmiştir.[13]
Johor’u ziyaret eden Raca Çulalongkorn’un Tayland’a dönmesinden sonra yerine tahta geçen Kral Rama, 1924 yılında, Sultan İbrahim’i Beyaz Fil Payesi’nin Birinci Sınıf Yıldızı ile ödüllendirmiştir. 9 Nisan 1934 tarihinde ise, Sultan İbrahim’in Tokyo ziyareti sırasında Japon Maharajası Tenno Heika, onu Yükselen Güneş Payesi’nin Birinci Sınıf Yıldız’ı ile taltif etmiştir.[14]
19. yüzyıldan itibaren Osmanlı İmparatorluğu ile Johor arasında iyi ilişkiler bulunmaktaydı ve bu ilişki Johor’un bir Türk danışman almasına müsaade edilmesiyle daha da sıkılaştı. Türk danışman Türk soyundan olan bir Müslüman ilim adamıydı. O, Sultan’a dini danışmanlık yapmış olan saygın ve önde gelen bir din alimiydi. Johor dışında Türk danışmanlar kabul eden diğer Malay devletleri ise Terengganu ve Perak idi. Bazı Türk danışmanlar ise Müftü olarak atanmaktaydı ve Seyit Şeyh el-Haci de bunlardan biriydi.[15]
Buraya kadar anlattıklarımız, Sultan İbrahim, onun babası ve Dato’ Seri Amar Abdul Rahman bin Andak gibi görevlilerin Osmanlı Hükümeti ile iyi ilişkileri olduğu izlenimini edinmek için yeterlidir. Bu iyi ilişkiler, kadar Türk soyundan gelme din alimleri de Johor’da çalıştıkları sırada iyi birer örnek teşkil etmişler ve Johor’un hükümet yetkilileri Osmanlı İmparatorluğu’ndaki hukukun Johor Devleti için temel bir model olarak uygulanmasına ilgi göstermişlerdir. Osmanlı Hükümeti 1869’dan bu yana mahkemelerindeki medeni hukuku ilgilendiren davalarda, referans alınan temel bir Kanun olarak, İslami bir medeni kanun olan Mecelle’yi uygulamaktaydı. Bu durumun ışığında, Sultan İbrahim ve görevlileri Mecelle’nin Johor’a da getirilerek uygulanması gerektiğini düşünmüşlerdir. Bunun için, Mecelle’nin Johor Devleti’ne gelişinin, Sultan ve onun görevlilerinin gayretleriyle Johor Devleti ile Osmanlı İmparatorluğu arasında kurulan iyi ilişkiler ve bağların varlığı sayesinde olduğu söylenebilir. Bunlar, özelde Osmanlı Padişahı Abdülhamid Han ile genelde ise Türk Hükümeti ile hep iyi bir ilişki ve bağa sahip olmuşlardır.
IV. Adli Hükümler Mecellesi ve Johor Hükümleri Mecellesi: Kısa Bir Mukayese
Biz, Osmanlı İmparatorluğu’nda Mecelle’nin uygulanmaya başlanmasından sadece birkaç yıl sonra bir medeni hukuk normu olarak Johor’da Mecelle Ahkam Johor’nin (Johor Hükümleri Mecellesi) yürürlüğe konduğunu biliyoruz. Mecelle Ahkam Johor, Johor’da uygulanmak üzere resmen 29 Kasım 1913 tarihinde ilan edilmiştir (Bu kanun 1956 Medeni Kanunu’nun 1956 yılında Batı Malezya’da uygulamaya konulmasıyla ilga edilmiştir)[16] Halbuki, Osmanlı İmparatorluğu’nda Mecelle 20 Nisan 1869 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Yani, her iki Mecelle’nin yürürlüğe girmesi arasındaki süre farkı yaklaşık 45 yıldır.
İslam Medeni Kanunu olan Johor Mecelle’si, Mecelle-i Ahkam-ı Adliye’nin orijinal Arapça metninden tercüme edilmiştir. Yani, orijinal Mecelle metni ile kesinlikle önemli bir farklılığı bulunmamaktadır. Bu her ikisinin de içeriğinin bölümlenmeleri ve düzenlenmeleri açısından incelenmesiyle açıkça görülebilir. Johor Mecellesi’nde içerik on altı kitaba bölünmüştür. Bu, Mecelle-i Ahkam-ı Adliye’nin içerik bölümlerinin sayısıyla aynıdır. Johor Mecellesi’ndeki kitap düzeni tamamen Mecelle-i Ahkam-ı Adliye’deki gibi listelenmiştir.[17] Burada, Johor Mecellesi ve Mecelle-i Ahkam-ı Adliye kitapları sıralanacaktır. Her ikisindeki kitaplar da aynı mesele ve konuları işlemektedir. Bu Mecellelerin kitapları şunlardır:
- Kitap: Satış
- Kitap: Kiralama
- Kitap: Garanti/emniyet
- Kitap: Borçların Transferi
- Kitap: Vaad
- Kitap: Güven
- Kitap: Hediye
- Kitap: Yanlış Uygulama ve Tahrip
- Kitap: Memnuiyet/Yasak, Kısıtlama ve Şüf’a
- Kitap: Ortak Mülkiyet/Ortaklık
- Kitap: Acenta
- Kitap: Yerleşme ve Serbest Bırakma
- Kitap: İkrar
- Kitap: Dava/Dava Etme
- Kitap: Delil ve Yemin
- Kitap: Hukun Yönetimi/Yargı
Her kitapta bölümler (bablar) ve her bölümün altında da kısımlar (fasıllar) bulunmaktadır. Mecelle’deki ve Mecelle Johor’daki kısımlar maddeleri içermekte ve her ikisinde de 1852 madde bulunmaktadır. Mecele’nin orijinal metninde maddeler için madde kullanılırken, Mecelle Johor’da “sayı” anlamına gelen “bilangan” kelimesi kullanılmaktadır, mesela “bilangan 2” (sayı 2), “bilangan 100” (sayı 100) gibi.
Bununla birlikte Majallah Ahkam Johor’da kitab, bab (bölüm) ve fasl/fasal (kısım) gibi terimler değişmemiştir. Bu terimler aynen alınmıştır. Mecelle’nin orijinal metnindeki gibi kullanılmışlardır. Yukarıda bahsedildiği gibi, madde kelimesi “bilangan” kelimesi ile değiştirilmemiş olsa aynısı bile denilebilirdi.
Mecelle Ahkam Johor Malay diline tercüme edilmiş olmasına rağmen, bunun günümüz insanları tarafından anlaşılması oldukça zordur, çünkü bu dil eski Malay dilidir ve o döneme ve şartlara uyan bir dildir. Aynı zamanda pek çok Arapça kelime görünür şekilde Malay diline çevrilmemiştir. Bunlar Arapçada kullanıldıkları haliyle tercümelerde bırakılmışlardır. Bundan güdülen amaç, bu belirli kelimelerin tam olarak anlamını verebilme kaygısıdır. Tercüme edilen metinlerde aynen bırakılan Arapça’daki bazı kelimeler şunlardır:
- İcara
- Hıyar
- Havale
- Hibe
- Hicr
- Ikrah
- Vekalet
- Ikrar
- Ibra
- Beyyine
- Tahlif
- Tevatür
- ‘Ayn
- Tezkiye
- Hammam
Majallah Ahkam Jahor, Türk Mecellesi’nden tercüme edilen bir İslami Medeni Kanun olmasına rağmen, bunlardan hiç birini Majallat al-Ahkam al-Adliyyah’ın orijinal metninde bulunmadığı kabul edilmektedir. Majallat al-Ahkam al-Adliyyah’da yerel şartlara uyarlanmış birkaç örnek bulunmaktadır. Meydana gelen farklılıklar vakalardan ziyade örneklere dayanmaktadır. Burada, yerel şartlara uygun olarak uyarlamalar yapılmış birkaç örneği sıralayacağız:
- Mecelle’nin 230. Maddesi Şöyle Demektedir
Satış, özellikle belirtilmese bile, yerel adetlerin satılan şeye dahil ettiği her şeyi kapsamaktadır. Mesela, bir evin satılması durumunda, bu satışa mutfak ve kiler de dahildir. Bir zeytinlik satışında, özellikle belirtilmemesine rağmen, zeytin ağaçları da satışa dahildir. Bunun arkasında yatan sebep ya da mantık, mutfak ve kilerin evi oluşturan bölümleri teşkil etmesi ve zeytinliğin zaten zeytin ağaçlarını içeren arazi olmasıdır. Öte yandan herhangi bir toprak parçası zeytinlik olarak adlandırılamaz.
Bu maddenin keyfiyeti tam olarak Malay diline tercüme edilmiştir ve Mecelle Ahkam Jahor’un 230. Maddesi’ne konulmuştur, ancak zeytinlik ve zeytin ağacı kelimelerinin her ikisi de değiştirilerek kebun kelapa (hindistan cevizi bahçesi) ve pokok kelapa (hindistan cevizi ağacı) şeklinde kullanılmıştır.
- Mecelle’nin 255. Maddesi Şöyle demektedir
Satış sözleşmesinin yapılmasından sonra alıcı tespit edilen fiyatı yükseltebilir. Eğer satıcı, teklifin yapıldığı toplantıda böyle bir artışı kabul ederse, artış isteme hakkına sahip olacaktır ve alıcının pişmanlığı ise böyle bir durumda çare etmeyecektir. Ancak, şayet satıcı bu artışı toplantıdan sonra kabul ederse, bu kabul dikkate alınmayacaktır. Mesela, bir hayvanı satın almak üzere 1000 Kuruş için pazarlık yapıldıktan sonra, alıcı satıcıya: “sizin için 200 Kuruş artış yaptım” derse ve satıcı bu ilave parayı teklifin yapıldığı toplantıda kabul ederse, alıcı hayvanı 1200 Kuruş’tan satın almış olur. Ancak, şayet satıcı bunu toplantı sırasında kabul etmezse, daha sonra kabul ettiğine dair imza atmış olsa bile, alıcı söz konusu hayvan için ilave ettiği 200 kuruşu ödemeye zorlanamaz.
Mecelle Ahkam Jahor’un 255. Maddesi’nde, 1000, 1200 ve 200 değerindeki sikkeler olan Türk ve Mısır küçük para biriminin ismi olan kuruş kelimesi yerel para birimi ile değiştirilmiştir. Kuruş’un yerine kullanılan yerel para birimini ifade eden kelime ringgit’tir. Bundan dolayı, söz konusu Madde’deki ifadeler 1000 ringgit, 200 ringgit ve 1200 ringgit haline dönüştürülmüştür.
- Mecelle’nin 285. Maddesi Şöyle Demektedir
Şart ileri sürülmeyen bir sözleşmede, satılan şey, satışın neticelendiği sırada bulunduğu yerde teslim edilmelidir. Mesela, eğer birisi İstanbul’da bir başkasına Tekfur Dağı’ndaki bir miktar buğdayı satarsa, satışı yapan kişi bu buğdayı Tekfur Dağı’nda teslim etmelidir. Burada, satışı yapan kişi söz konusu buğdayı İstanbul’da teslim etmeye zorlanamaz.
Mecelle Ahkam Jahor’un 285. Maddesi’nde söz konusu keyfiyet aynen Majallat al-Ahkam al- Adliyyah (Mecelle)’da olduğu gibi düzenlenmiştir. Ancak, Osmanlı İmparatorluğu’ndaki yer isimleri, yani İstanbul ve Tekfur Dağı; viz Johor ve Muar gibi Johor’daki yerel mevki isimleri ile değiştirilmiştir.
- Mecelle’nin 290. Maddesi Şöyle Demektedir
Büyük meblağlarda satın alınan mallarla ilgili masraflar ve ücretler alıcıya düşmektedir. Mesela: Bir bahçede bulunan tüm üzümler toptan ya da götürü olarak satıldıysa, bu üzümlerin toplanma masrafları alıcı tarafından karşılanır. Aynı şekilde, şayet bir buğday deposu buğday ile dolu iken satılmışsa, bu deponun boşaltılması ve depodaki buğdayın uzaklaştırılmasından doğan masraflar alıcıya ait olacaktır.
Majallah Ahkam Jahor’un 290. Maddesi’nde, Mecelle’de geçen üzüm ve buğday kelimeleri yerel kelimelerle değiştirilmiştir. Üzüm kelimesi buah-buah (meyveler) kelimesi ile ve buğday kelimesi de padi (pirinç) kelimesi ile değiştirilmiştir.
V. Sonuç
Yukarıda verdiğimiz bilgiler, Jahore Hükümeti ile Osmanlı İmparatorluğu arasındaki ilişkilerinin 1800 yılından beri var olduğunu göstermektedir. Bu durumda Johor Hükümeti’nin, yönetimin bazı meselelerini, özellikle de İslam hukuku ve Kadı Mahkemeleri ile alakalı bazı konuları güçlendirmek ve pekiştirmek için Johor Devleti’ne Osmanlı İmparatorluğu’ndan Müslüman alimler getirmekle ilgilenmesi söz konusu bu ilişkileri daha da sıkılaştırmış ve daha uygun hale getirmiştir. Bu bakımdan, Mecelle Türklerden alınmış, kabul edilmiş ve Johor sakinlerine empoze edilmiştir. Mecelle, Johor Devleti tarafından hiçbir değişikliğe tabi tutulmadan yürürlüğe konmuştur.
Malezya Milli Üniversitesi / Malezya
Alıntı Kaynağı: Türkler, Cilt: 13 Sayfa: 144-148