Türk Tarihi ve Kültür Araştırmaları

Türk-İslam Kültür Çevresinde Uçma Denemeleri, Otomatik Makinalar, Denizaltı Ve Roket Teknolojisi

0 12.310

Prof. Dr. Arslan TERZİOĞLU

I. Giriş

Gökyüzünü fethetmek insanların muhayyelesini çok eski zamanlardan beri meşgul etmiştir. Eski Yunan mitolojisinde İkarus ile Daedalus’un uçma denemelerine tesâdüf edilir. Eski bir kültüre sahip olan Çinlilerin de kuşlar gibi uçmak için muhayyelelerini çalıştırmış olmaları gayet tabiidir. Eski Çin kaynakları daha M.Ö. 1760 yıllarında “fei tschü” denilen uçan taşıttan bahsetmektedirler. M.S. III. yüzyılda yazılan Çince “Po wy tschih” isimli eserde bu uçan taşıttan şu şekilde bahsedilmektedir:

“Tschi-kung halkı kuşları öldürmeye yarayan teknik âleti imâl etmesini çok iyi biliyorlar. Bunlar aynı zamanda elverişli rüzgarda büyük mesâfeler kateden “Uçan araba = fei tschü” imal etmeğe kâdirdirler. Tang zamanında (M.Ö. 1760) batı rüzgarı böyle bir arabayı “Iü Tschau”a kadar getirdi.

Tang bunu kendi halkının görmemesi için parçalattı. Aradan 10 sene geçtikten sonra doğu rüzgarı eserken Tang böyle başka bir uçan taşıt imâl ettirdi ve o zaman gelen ziyaretçileri tekrar Iü-men geçitinden 40.000’li (13.000 Mil=20.921 km.) uzakta olan kendi memleketlerine gönderdi”[1]

M.0 4 1-536 yıllarında yaşayan Tao hung Tsching de yazdığı “Tschen kao” isimli eserinde tekrardan bu uçan taşıttan bahseder. Bu uçan taşıtın en eski resimleri M.S. 1368-1398 yıllarına ait “Iyü kue” adlı kitapta yer almaktadır. Bu uçan taşıtın resimleri sonraları 1609 yıllarında “san ts’ai t’u schuo” isimli eserle “T’u schu tschi tsch’eng” isimli eserlerde neşredildi. Yalnız bu resimlerde uçan taşıtı hareket ettiren kuvvete dair bir nişâne görülmemektedir. Onun için uçan taşıtı daha etraflıca tasvir eden eski Çin kaynakları bulununcaya kadar, bu uçan taşıt eski Çin kültürünün açıklanamayan gizemlerinden biri olarak kalacaktır.

Tarentli Erchytas (M.Ö. IV. yüzyılda yaşamıştır) Aulus Gellius tarafından “Uçan Güvercin” denilen âletin mûcidi olarak vasıflandırılır.[2] Archytas mekanik ilminin ilk kurucularındandır. Yaptığı “Uçan Güvercin” bir nevi uçurma niteliğinde idi.

Hellenistik devirde büyük bir kültür merkezi olan İskenderiye’de teknik konstruksiyonlarla meşgul olunduğu bilinmektedir. İskenderiyeli mekanikçilerden Ktesibios (M.Ö. III. yüzyıl) Philon ve Heron (M.S. I. yüzyıl) birçok makinaların konstruksiyonları ile uğraşmışlardır.[3] Ama Hellenistik devirde uçan mekanik aletlerin konstruksiyonlarının yapıldığı mâlûm değildir. Ancak Orta Çağ ve Rönesans devirlerinde Türk-İslâm kültür çevresinde ve Avrupa’da uçan mekanik aletlerin yapıldığı, ilk uçma denemelerine girişildiği belgelerle kanıtlanabilmektedir.

II. Abbasiler Dönemi

İslâm âleminde tabii ilimlere ve tekniğe büyük bir ehemmiyet verilmiştir. Daha Harun ar-Raşid zamanında İslâm dünyasında su saatinin (Water-clock) imal edildiği bilinmektedir. Büyük Karl’in hayatını yazan Einhard’ın[4] bildirdiğine göre, Harun ar-Raşid 807 senesinde Kaiser Karl’a bir su saatini hediye olarak göndermişti.

Halife al-Me’mun’un Bağdat’taki sarayında 827 senesinde otomatik bir makine niteliğinde gümüş ve altından bir ağaç vardı. O zamanın İslâm mühendislerinin yaptığı bu ağacın sallanan dalları üzerinde metalden yapılmış, otomatik olarak öten kuşlar vardı (İsmail b. Ali Ebu’l Feda: tarihinin Almanya’daki baskısı, Weltgeschichte, hrsg. von Fleischer ve Reiske 1789-94, 1831).

Halife al-Muktadir’in de Bağdat’ta sarayında 915 senesinde üzerinde kanatlarını çırpıp öten altından ve gümüşten mekanik kuşların bulunduğu altından bir ağaç vardı (Marigny, A. de: Histoire des Arabes. Paris 1760, Bd. 3, S.206).

Abbasiler devrinde Türk, Acem, Arap asıllı İslâm âlimleri matematik ve astronomi sahasında oldukça orijinal çalışmalar meydana getirmişlerdir. İslâm âlimi al-Bîrûnî’nin (973-1051) Kopernikus’dan 500 sene önce dünyanın kendi ekseni etrafında döndüğünü belirtmesi bugün Avrupalılar tarafından bile kabul edilmektedir. İslâm âlimlerinin AvrupalIları matematik, astronomi ve teknik alanda da etkiledikleri muhakkaktır. Kopernikus 1530’da meşhur eseri “De revolutionibus orbium coelestium” da İslâm astronomlarından as-Sarkali (1028-1087) ile al-Battani’yi (858-929) zikreder.

III. Selçuklu Türkleri Dönemi

Büyük Türk Selçuklu hükümdarı Sultan Melikşah (1055-1092) İsfahan ve Bağdat’a rasathaneler tesis etmişti. Bu rasathanelerde Ömer Hayyam, Ebu’l Muzaffer İsfizari, Meymun en-Necip el-Vasiti gibi meşhur astronomlar çalışmaktaydılar. Sultan Melikşah için yeni bir takvim (Celâli Takvimi) bu devir İslâm astronomlarınca vücuda getirildi.[5] Sadece matematik ve astronomi, fizik, tıp bilimleri değil, teknik bilimler de İslâm-Türk kültür çevresinde büyük bir gelişmeye mazhar olmuştur. İstanbul’daki kütüphanelerde bulunan mekanik, otomatik makine konstruksiyonlarına ait çok sayıdaki elyazma eserler bunu göstermeye kâfidir.

Büyük Selçuklu İmparatorluğu’nun parçalanmasından sonra ortaya çıkan küçük Türk devletlerinden Artuklular zamanında da teknik alanda eserler meydana getirilmiştir. Diyarbakır’da hüküm süren Artuklu hükümdarı Melik üs-Salih Feth Mahmud b. Kara Arslan b. Davud b. Sökmen b. Artuk (1200-1222)’un teşviki üzerine, Bediüzzamaİzz İbn İsmail İbn el-Rezzaz el-Cezerî bir sürü otomatik makinalar, su saatleri, su pompaları, su terazileri ve musikî âletlerinden konstruksiyon resimleri ile bahseden Kitap el-câmî beyn el-ilm vel-amel el-nâfi fi sinâat el-hiyel isimli bir eser yazmıştır. Kitabın orijinal nüshası mevcut değilse de, dördü Topkapı Sarayı Müzesi’nde (III. Ahmed, Nr. 3472, Nr. 3461, Nr. 3350 ve Hazine Nr. 414) ve biri Süleymaniye Kütüphanesi’nde (Ayasofya Nr. 3606) olmak üzere beş el yazma nüshası Türkiye’de diğer 10 el yazma nüshası da Oxford, Leiden, Paris, Dublin ve Leningrad’taki kütüphanelerde bulunmaktadır.[6]

Bu eserin Oxford nüshası Alman bilim tarihçisi E. Wiedemann tarafından incelenmiş ve bunun neticeleri 1908 yılından itibaren çeşitli makaleler halinde yayınlanmıştır.[7] Bu kitabın Oxford nüshası Donald R. Hill tarafından İngilizceye tercüme edilerek 1974’de yayınlanmıştır.[8] Al-Hassan ise bu eserin çeşitli elyazma nüshalarını karşılaştırarak Arapça metnini İngilizce bir özetle kitap olarak Halep’te 1979 yılında yayınlamıştır.[9] Mevcut el yazma nüshalar içerisinde herhalde Topkapı Sarayı III. Ahmed kitaplığındaki 3472 numarada kayıtlı nüsha en değerlilerinden biri olsa gerek. Zira bu nüshadaki resimlerin bizzat Bedî al-Zaman Ebu’l-İzz İsmail ibn el-Rezzâz el-Cezerî tarafından çizildiği, yazıların da Muhammed İbn Yusuf İbn Osman tarafından müellifin orijinal nüshasından kopya edildiği belirtilmektedir. Bu konuda değerli bir araştırma yapan Prof. Dr. Kâzım Çeçen’e göre, bu eserin Oxford’da Bodleian’daki elyazma nüshasında, el-Cezerî’nin orijinal kitabını 4 cemaziyülahir 602 (16 Ocak 1206)’de bitirmiş olduğu, buna karşın III. Ahmed kitaplığındaki 3472 numaralı nüshada, bu yazma nüshanın Şaban 602 sonu (10 Nisan 1206) da bitirilmiş olduğunun belirtilmesi ve burada el- Cezerî’den Rahmetullah diye bahsedilmesi, el-Cezerî’nin bu iki tarih arasında öldüğüne delâlet eder.[10] Buna göre el-Cezerî’nin Artuklu sarayında 570 (1174) ile 602 (1206) yılları arasında 32 yıl çalışmış olduğu görülmektedir. Ama herhalde bir istinsah hatası olarak bu eserin Süleymaniye Kütüphanesi’ndeki nüshasında (Ayasofya Nr. 3606) varak 2a’da el-Cezerî’nin Artuklu sarayında 25 yıl Reis’ül-Âmal (Baş mühendis olarak) çalıştığı belirtilmektedir. Eserin önsözünde, el-Cezerî, kendisinden çok önce gelen âlimlerin kitaplarını ve çalışmalarını gözden geçirdiğini, ama nihayet onların tesirlerinden sıyrılarak problemleri kendi gözüyle çözdüğünü belirterek: “Bu kitap, yamanan bazı yırtıkları, tasnif edilen bazı usülleri ve keşfedilen bazı planları ihtiva etmektedir. Bu yönden başka bir eserin mevcut olduğunu zannetmiyorum” cümleleri ile eserinin önemine işaret etmektedir.[11] Altı bölümden oluşan eserinde el-Cezerî su saatleri, kandilli su saatleri, şarap meclisleri ile ilgili kapkacakların konstruksiyonları, hacamat (kan aldırma) ile ilgili ibrik ve tasların yapılması, havuzlar ve fıskiyeler ile müzik otomatlarının planları, derin olmayan bir kuyudan veya akan bir nehirden suyu yükseğe taşıyan aletlerin planları gibi önemli teknik konulara ait buluşlarını ortaya koymaktadır.

Hisn Keyfa’da altında çarşılarıyla bir köprü, kervansarayları ve diğer yapılarıyla bir semti kaplayan büyük bir kompleks Türk Artuk hükümdarı Fahreddin Karaarslan’ın isteği üzerine belki de mühendis el-Cezerî tarafından inşa edilmişti.[12]

Sadece Artuklularda değil, diğer Selçuklu beyliklerinde, sonraları Türk Memluk sultanları devrinde Suriye ve Mısır’da teknik ve tabii ilimlerin teşvik edilip, geliştiği görülmektedir.

Bilhassa ilk Haçlı seferleri esnasında, çok sayıda Hıristiyan ordusuna karşı Türk-İslâm âleminin muzaffer olabilmesi için İslâm âlimlerinin barutun ve patlayıcı silahların keşfiyle daha XII. yüzyılda meşgul olmaları mecburiyeti hasıl olmuştu.

Kaşgarlı Mahmud’un bunduk atan iptidai bir tüfekten bahsetmesi,[13] sonraları Aydınoğullarının zemberekle mermi atan ve ses çıkaran tüfekleri kullanmaları,[14] barutla birlikte ilkel şekliyle tüfeğin Türkler tarafından keşfedildiğini gösteriyor. Selçuklular Sivas’ta XII. yüzyılda harp makinaları imal eden tesislere sahiptiler.[15] Osmanlı ordusunda 1421-22’lerde top ve tüfeğin kullanıldığı, 15. yy. sonunda yazılan Neşri Tarihi’nde belirtilmektedir.[16]

İslâm mühendislerinin daha 1249 yılında Kral Ludwig der Heilige’nin komutasındaki 5. Haçlı ordusuna karşı patlayıcı silahlar kullandıkları, harbe şahit olan bir Fransızın haberinden anlaşılmaktadır.[17]

Çinlilerin daha önce 1232 yılında Pien-king’i Moğollara karşı müdafada patlayıcı madde kullandıkları, Çin İmparatorluk vekayinamesi Tung-kiang-kang-mu’da belirtilmektedir. Ama Çinlilerin kullandığı bu patlayıcı maddenin mûcidinin, Çin başkomutanı Wei-sching olup olmadığı kesinlikle belli değildir.[18]

Yalnız Türk-İslâm âleminin bu devirde patlayıcı madde ve balistik silahlar imalinde Çin’den ileri olduğu, gene eski Çin kaynaklarındaki Kubilay Han devrine ait şu malûmâttan anlaşılmaktadır:

1271-1273 yıllarında Kubilay Han Çinlilerin Hangshow ve Hsiang-yang şehirlerinin muhasarasında kendi ordusunun muzaffer olması için Abaka Han’dan (Çince transkripsiyonu Apu-ko- wang) İslâm mühendisleri göndermesini rica etmişti. Gene Çin kaynaklarına göre Abaka Han, Kubilay Han’a Alaaddin ve İsmail isimli iki tane Türkistanlı, Müslüman mühendis gönderdi. Müslüman ve Türkistanlı olan bu mühendislerin Türk oldukları aşikârdır. Bu iki Türk-İslâm mühendisi, muhasara edilen Hang-show şehri önünde balistik silahlar cinsinden makinalar inşa ettiler. Mühendis Alâaddin sonraları General Alihaya’nın ordusu ile Yang-tsze nehrini aştı ve bir çok Çin şehirlerinin fethinde büyük rol oynadı. Birçok taltiflere garkedilen Alaaddin 1312 yılında öldü. Oğlu Ma-ho-scha babasının mesleğinde çalıştı.[19]

Diğer Türk-İslâm mühendisi İsmail (Çince transkripsiyonu I-ssu-ma-yin) 1273 yılında Moğolların Hsiang-yang şehrini muhasarasında bulundu. Şehrin güney doğusunda balistik bir silah karakterinde bir harp makinası inşa etti. Bu harp makinası ateşlendiğinde yer ve göğün sarsıldığını, düşen güllelerin yere 7 feet gömüldüğünü, her şeyi mahvettiğini Çin kaynakları belirtmektedirler.[20] 1330 yılında ölen mühendis İsmail’in oğlu Yakub da babasının mesleğinde çalıştı.[21]

Türk Atabeglerinin tesis ettikleri medreseler, hastahanelerle XIII. yüzyılda Suriye (ve bilhassa Şam) büyük bir ilim merkezi idi. Haçlı seferlerinin kanlı harplerine sahne olan Suriye’deki İslâm âlimlerinin barut ve patlayıcı silahlar imali ile uğraşmaları gayet doğaldır. XIII. yüzyılda İslâm âlimleri barutu roketler için kullanabilecek kadar teknik bilgiye sahiptiler.

XIII. yüzyılda İslâm âlimi Hasan ar-Rammah Nacm ad-Din al-Ahdab’ın yazdığı “Kitap al-furusiya val-muhasab al-harbiya” ve “Niyahat al-su’ul val-ummiya fi ta’allum a’mal al-furusiya” isimli eserlerde patlayıcı maddelerden, ateşli silahlardan ve ilk olarak roket sistemi ile çalışan torpedolardan bahsedildiği görülür.[22] Hasan ar-Rammah’ın 1275 yıllarında yazdığı bu harp tekniğine ait eserde patlayıcı madde ile dolu roket sistemiyle çalışan, 3 ateşleme yeri olan torpedonun resimleri de yer almaktadır. Hasan ar-Rammah Türk Memlûkleri devrinde Sultan Baybars’ın zamanında Suriye’de yaşadı ve 1294 veya 1295’de öldü.[23] Bu Arapça eserin bir el yazma nüshası Topkapı Sarayı Kütüphanesi’nde bulunmaktadır (Topkapı Sarayı A. 2651). Diğer bir nüshası Paris’te Bibliotheque National’de Ancien fond MS. 1127 numarada kayıtlıdır.

Topkapı Sarayı’nda bulunan diğer bir silah ve askerlik kitabı XIV. yy.’da istinsah edilen ve üç ayrı eserden ibaret olan çok kıymetli bir belgedir. İlk kısmı Kitab ül-ank fi’l-mancınık olup Eyyûbî Türk komutanlarından Errenboğa Az-Zard veya daha yeni bir araştırmaya göre Mingili Boğa al-Şimmin adına yazılmış olup yazarı belli değil. İkinci kısım Türk komutanlarından Alâaddin Tayboğa al-Omarî as-Saki al-Melikî an-Nasır’ın yazdığı roket, bomba, yanıcı oklara dair Kitab ül-hiyel fi’l-hurub ve fath almada’in hifz addurub adlı kitaptır. Aslında 1356’da istinsah edilmiştir (Topkapı Sarayı A. 3469, Es’ad Ef. Kütüph. No. 1884).

Sonraları barutlu patlayıcı silahların İspanya’daki Müslümanlar tarafından Hırıstiyanlarla yaptıkları savaşlarda kullandıkları görülür. İspanya’daki Müslümanlar patlayıcı silahları ile 1325’de Baza, 1331’de Alicante, 1342’de Algeriras ve Crecy’de Hıristiyan şövalyelerinin ordularına karşı zaferler kazandılar).[24]

Tabii ilimlere ve tekniğe ait İslâm eserlerinin Latinceye tercümesiyle Rönesans devrinde Avrupa Hıristiyan aleminde teknik ilerlemeler mümkün olabildi.

Avrupa’da ilk olarak İtalyan mühendisi Giovanni de Fontana SUU Mayınlarını (See Minen) tasarlayan kimsedir.[25] Giovanni de Fontana 1420 yılında, surların ve yapıların yüksekliklerini ölçmeye yarayan roket sistemi ile çalışan bir “mekanik kuş” konstruksiyonunu tasarlamıştı. Yalnız bu uçan mekanik kuşun tatbikat sahasına konulup konulmadığı malûm değildir. Diğer bir İtalyan mühendisi Giovanni Torriano da XV. yüzyılda tahtadan uçan bir mekanik kuş yapmıştı.

XV. yüzyılda Alman astronomu Regiomontanus’un da uçan mekanik bir kartalla, sivrisinek yaptığı biliniyor. Esas ismi Johann Müller olan Regiomontanus bir ara Papa IV. Sixtus tarafından Regensburg’a kardinal olarak tayin edilmişti.

Roma’da bulunduğu sıralarda 1470 veya 1477 yıllarında vebâdan veya zehirlenerek öldüğü eski kaynaklarda belirtilir. Regiomontanus’un uçan mekanik konstruksiyonlarından 1739 senesine ait bir kaynakta aynen şöyle bahsedilmektedir.

“… Onun (Regiomontanus’un) hakkında şunu belirtmek lazım ki, Regiomontanus makina yapmakta o kadar usta idi ki, o demirden uçan bir sivrisinekle, tahtadan veya bazı kaynaklara göre metalden uçan bir kartal yapmıştı. Bu mekanik uçan kartal, İmparator Maxilian Nürnberg’e geldiğinde onu uçarak karşılamış ve ona şehre kadar refakat etmişti”.[26]

Regiomontanus meşhur İslâm astronomu al-Battani (877-918)’nin astronomiye dair eserine şerh yazmış ve bu al-Fargini’nin eseriyle birlikte 1537 yılında Nürnberg’de yayınlanmıştı. Bu eserin 1645 yılında Bologna’da yapılan ikinci baskısındaki isim şöyle idi:

“Johannes Regiomantanus’un Bazı İlâveleri İle Muhammed al-Battani’nin Astronomiye ait kitabı”.[27]

Leonardo da Vinci çoğu kere fotoğraf makinasının ilkel şekli karanlık kutunun (Camera obscura), tulumbanın, çarkın, uçan makinaların ilk mûcidi olarak gösterilir. Ama Leonardo da Vinci’nin İslâm âlimlerinin tesiri altında kaldığı, bilhassa Al-Hazen’in eserinden ilham aldığı delillerle malûmdur. Burada şunu da belirtmek lazımdır ki İslâm mühendisi Ahmed b. Musa’nın teknik eserinin el yazma nüshası hâlâ Vatikan Kütüphanesi’nde mevcuttur.[28]

Ayrıca Avrupa Hıristiyan âleminden daha önceleri Türk-İslâm kültür âleminde ilk uçma denemelerine de girişilmiştir. Sayramlı (İspiçaplı) bir Türk âlimi uçmanın fiziki nedenini araştırmak için kuşların kanat yüzeyleri ile ağırlıkları arasındaki bağıntıyı araştırmıştı.[29] Bu çalışması aerodinamik sahasında çığır açan bir niteliktedir. “Eski Türkler cennete uçmak derler. Cehenneme de Tamuk veya Tamu derler. Tamuk üstü kapalı bir bina demektir. Uçmak ise göğe ağmak demektir”.[30]

Nitekim Sultan Veled’in 1925’de Veled Çelebi İzbudak tarafından Milli Eğitim Bakanlığı hesabına bastırılan “Divan-ı Türki Sultan Veled” eserinin içerisindeki gazellerde de uçmak sözü geçmektedir. Meselâ:

Uçmak aşından dilervem bir çanak
Nur hamurundan iki üç bazlama.

Tahurdur hak sucusu uçmak içre
Eğer tahirsen ondan sen içersin.
[31]

Uçmanın Türklerde bu kadar arzu edilen kutsi bir ideal olması bilinince, Türkistan’ın Farab şehrinde doğan, büyük Türk âlimi İsmail İbn Hammad al-Cevherî’nin daha XI. yüzyıl başında uçma denemesine kalkışmasına şaşmamak gerekir. “Al-Sihah” isimli meşhur eserin sahibi olan al-Cevherî Nişabur’da iken uçma denemesine girişmişti. Kendi başına ağaçtan imal ettiği iki kanatı bir iple bağlayarak Nişabur’daki bir caminin damına çıktı. Şaşkınlıkla ve merakla caminin etrafına toplanan Nişabur ahalisine:

“Ey ahali benim yaptığım buluşu şimdiye kadar kimse yapmamıştır. Sizin gözleriniz önünde şimdi uçacağım. Dünyada yapılacak en mühim şey göklere uçmaktadır. Ben de onu yapacağım” diyerek iki kanadı ile caminin damından kendini aşağıya bırakıyor. Bir müddet uçtuktan sonra, yere düşerek ölüyor.[32] Cevherî’nin ölümüyle neticelenen uçma denemesinin tarihi eski kaynaklarda 1003 (393 H.), 1007-1008 (398 H.) ve 1009-1010 (400 H.) olarak verilir.[33]

Böyle ilk uçma denemeleri İslâm kültürünün parlak devrine rastlayan IX. yüzyılda da İspanya’da yapılmıştır. Kristal imâlini keşfeden İslâm âlimi Abbas b. Firnas 880 senesi kendi yaptığı uçucu yüzeylerle uçma denemesi yapmış, bir müddet uçtuktan sonra hiçbir yeri zedelenmeden yere tekrar inmiştir.[34]

IV. Osmanlı Türkleri Dönemi

Türk-İslâm kültür çevresinde yapılan uçma denemelerinden belki de en enterasanı Sultan Murad IV zamanında 1630-1632 senelerinde İstanbul’da Hezarfen Ahmed Çelebi ile Lâgarî Hasan Çelebi’nin yaptığı uçma denemeleridir. Bu uçma denemelerine bizzat şahit olan Evliya Çelebi, buna dair İstanbul Kütüphanelerinde el yazma nüshaları bulunan seyahatnamesinde malûmat vermektedir:

“Hezarfen Ahmed Çelebi: Evvela Okmeydanı’nın minberi üzerinde rüzgarın şiddetinde kartal kanatlarıyla sekiz dokuz kere havada uçarak talim etmiştir. Sonra Sultan Murad Han Sarayburnu’ndan Sinan Paşa köşkünden seyrederken, Galata Kulesi’nin ta tepesinden lodos rüzgarıyla uçarak Üsküdar’da Doğancılar Meydanı’na inmiştir. Sonra Murad Han kendisine bir kese altın ihsan ederek:

Bu adam pek korkulacak bir adamdır. Her ne isterse elinden geliyor. Böyle kimselerin durması doğru değil diye Cezayir’e sürmüştür. Orada vefat eyledi”.[35]

Evliya Çelebi’nin, Lâgarî Hasan Çelebi’nin kendi icadı olan rokete benzer yedi kollu fişenkle uçuşuna ait haberi daha enteresan olup şöyledir:

“Lâgarî Hasan Çelebi: Murad Han’ın Kaya Sultan adlı yıldız gibi temiz kızı doğduğu gece akika şenliği oldu. Bu Lâgarî Hasan, elli okka barut macunundan, yedi kollu bir fişenk icad etti. Sarayburnu’nda hünkâr huzurunda fişenge bindi. Talebeleri fitili ateşlediler. Lâgarî: “Padişahım! Seni Allah’a ısmarladım İsa nebi ile konuşmağa gidiyorum.” diyerek dualar ederek göklere çıktı. Yanında olan fişenkleri ateş edip denizin yüzünü aydınlattı. Gökkubbede, büyük fişenkliğin barutu kalmayıpta yere doğru inerken denize indi. Oradan yüzerek çıplak olarak padişahın huzuruna geldi. Yeri öperek “Padişahım! İsa nebi sana selâm eyledi” diye şakaya başladı. Bir kese akça ihsan olunup yetmiş akça ile sipahi yazıldı:

Sonra Kırım’da Selâmet-Giray Han’a gidip orada vefat eyledi. Rahmetli yakın dostumuzdu. Allah rahmet eyleye”.[36]

Türklerin İstanbul’daki bu uçma denemelerinden Chester Başpapazı ve matematikçi Dr. John Wielkins 1638 yılında yazdığı “Wilkins discovery of a New World” eserinde bahsetmektedir.[37] Buna kaynak olarak da Kanûnî Sultan Süleyman devrinde İstanbul’a Avusturya Elçisi olarak gelen G. Busbequius’u göstermektedir.

1941 yılında yayınlanan “The Birth of Flight” isimli eserde de Türklerin İstanbul’daki denemelerine G. Busbequius kaynak gösterilerek kısa bir şekilde şöyle temas edilmektedir:

“If it be enquired what means there may be conjectured for our ascending beyond the space of the earth’s Magnetical. Vigor, I answer: It is not perhaps impossible that a man may be able to fly by the application of wings to his own body as Mercury an Deadalus are feigned and as has been attempted by Divers, particularly by a Turk in Constantinople as Busbequis relates”.[38]

Buna göre daha Kanûnî Sultan Süleyman zamanında Osmanlı Türklerinde uçuş denemelerinin başladığını kabul etmek gerekmektedir.

Havacılık tarihinde yeni bir çığır açan Hezarfen Ahmed Çelebi’nin Cezayir’e sürülmesi, Lâgarî Hasan Çelebi’nin ise yeterli derecede alaka görememesi, sonradan Kırım’a gitmesi bu alanda tekâmülün neden devam etmediği sorusuna cevap teşkil edecek mahiyettedir.

Türk mühendisi Lâgarî Hasan Çelebi’nin kendi icadı olan füzeye benzer yedi kollu fişenkle havaya uçup, sonradan kartalınkine benzeyen kanatlarla salimen denize inmesi, Amerikalıların bugün yaptıkları feza denemelerindeki paraşütle denize inmeleri metoduna çok benzemektedir. Bu bakımdan Lâgarî Hasan Çelebi roket tekniğinde çığır açan bu uçma denemesiyle havacılık tarihinde özel bir yer almaya layıktır. Lâgarî Hasan Çelebi’nin bu başarısı, XII ve XIII. yüzyıllarda Selçuklular devrinde barutun ve ateşli silahların ilk olarak tekâmülü, Türk-İslâm mühendisleri tarafından balistik silahların inşâ edilmesi ve hatta roket sisteminde çalışan torpedo planlarının yapılması gibi Türk-İslâm dünyasındaki teknik tekâmülün bir neticesidir. Zaten gerek İstanbul’un zaptında gerekse Osmanlı İmparatorluğu’nun üç kıtaya birden yayılmasında Türklerin patlayıcı silah imâlinde ve teknik alanda daha ileri bir durumda olmasının büyük bir rol oynadığı muhakkaktır. Unutmamak lazımdır ki, Lâgarî Hasan Çelebi’nin bu rokete benzer vasıta ile uçma denemesini yaptığı zaman, Osmanlı İmparatorluğu Sultan IV. Murad devrinde son parlak devrini yaşamaktaydı.

Evliya Çelebi’nin bu uçma denemeleri hakkında verdiği en mühim haberlerden biri de Lâgarî Hasan Çelebi’nin bu denemeden bir süre sonra Kırım’a Selâmet Giray Han’ın yanına gittiğini ve bilâhare orada vefat ettiğini belirtmesidir.

Rus roket tekniği âlimi S. N. Kuzmenko’nun yaptığı araştırmalara göre, ilk olarak Rusya’da Ukrayna bölgesinde XVII. yüzyıldan sonra roket tekniği ile ilgili çalışmalar başlamış olup, rokete ait ilk tarife Ukrayna’da 1650 yılında rastlanmaktadır. Sonraları, Nikolojev ve K. I. Konstantinov (1818-1871) Rus roket tekniğinin bugünkü başarısını sağlayan çalışmalarını yine Ukrayna’da bu ilk çalışmalar üzerine kurdular.[39]

Ukrayna’daki ilk Rus roket tekniği çalışmalarının Lâgarî Hasan Çelebi’nin Kırım’da ikâmeti ve ölümünden hemen sonraya tesadüf etmesi, Rus roket tekniği alanındaki çalışmalarda Türk mühendisi Lâgarî Hasan Çelebi ile talebelerinin tesiri olabileceği görüşünü destekler mahiyettedir. 26 Ağustos 1971’de Moskova’daki XIII. Bilimler Tarihi Kongresi’nde bu tezi savunduğumuzda,[40] Ukrayna’daki Rus roket çalışmaları hakkında bildiri veren Rus ilim adamı S. N. Kuzmenko bu hususta benimle hemfikir olduğunu ve kendisinin de bunu destekleyici mahiyette Rus arşivlerinde araştırmalar yaptığını belirtti.

Sultan Ahmed III (1703-1730) devrinde Humbaracılar sınıfının 2. halifesi Ali Ağa’nın yazdığı Topkapı Sarayı’ndaki “Ümmül-Gaza” isimli eserde 17. yy’ın kale kuşatmalarında kullanılan kendi icâdı tulumba isimli roketler tarif ve tasvir edilmektedir. Bunların 11-12 arşın (7-8 m) boyunda olduğu ve çapını bir insanın güçlükle kucaklayabileceği bu eserde resimleri ile belirtilmektedir. Ali Ağa bu eserinde, savaşlarda başarısızlıkları silah icadında ve geliştirilmesindeki duraklamaya atfederek padişaha yeni silahlar geliştirilmesini tavsiye etmektedir. Böylece bu alanda Türk-İslâm dünyasındaki gelişmelerin ve yeni buluşların artık sona erdiği görülmektedir.

Yalnız burada yine Sultan Ahmed III (1703-1750) döneminde yani Lâle Devri’nde tersane mimarı İbrahim Efendi’nin, eskiden “Tahtelbahir” denilen “denizaltı”yı icad ettiğine dair gerek Mehmed Hazîn’in Surnâmesi’nde gerekse Vehbî’nin Surnâmesi’nde o dönemin görgü tanıkları olarak geniş bilgiye rastlanmaktadır. Mimar İbrahim Efendi’nin icadı olan bu denizaltıyı timsaha benzeten Seyyid Vehbi, Surnamesi’nde Sultan III. Ahmed’in çocukları için yapılan sünnet düğününde, Haliç’te padişah, vezirler ve şehzadeler Aynalı Kavak’taki sahil sarayında gösterileri seyrederken, timsaha benzeyen denizaltının su üstüne çıkınca yavaş yavaş ilerleyerek padişahın bulunduğu tarafa doğru giderek yarım saat kadar deniz üstünde durduktan sonra bir daha denize dalıp halkı hayretler içinde bırakarak bir saat sonra tekrar su yüzüne çıkınca başlarında pilav ve zerde tepsileri taşıyan beş kişinin bu timsah şeklindeki denizaltının ağzından çıktıkları anlatılmaktadır.

Bu denizaltının denize dalışının ve deniz altında iken mürettebatın nasıl kamış borularla hava alabildiğine dair teknik bilgileri de açıklayan Seyyid Vehbi’nin “Surnâme-i Hümâyun” isimli o zaman yazılmış eseri[41] Türklerde denizaltıların ilk denemelerinin başarıyla gerçekleştirildiğini de bize göstermektedir. Sultan III. Ahmed’in şehzadelerinin sünnet düğünündeki 1 Ekim 1720 Salı günü olan hadiseleri anlatan Mehmed Hazîn’in Surnamesi’nde[42] de balığa benzeyen böyle bir denizaltı gemisinin sırlarını kendisiyle beraber mezara götürdü.

Selçuklular döneminde ilk denizaltı gemisinin 1150 yılında Akka kuşatmasında Haçlı şövalyelerine karşı kullanıldığı tarihçi Bahaeddin tarafından zikredilirse de[43] Osmanlı döneminde mimar İbrahim’in III. Ahmed döneminde yaptığı denizaltının daha gelişmiş olduğu ve 1 saat su altında kalabildiği anlaşılıyor. İngiliz Day’ın mimar İbrahim Efendi’den yarım yüzyıl sonra 1774’de yaptığı küçük denizaltıyı denedikten sonra inşa ettiği daha büyük denizaltı ile tekrar su yüzüne çıkmadan öldüğü düşünülürse[44] Osmanlıların bu alanda başarısının küçümsenemeyecek kadar büyük olduğu görülür. Ancak 1776’da Amerikalı bilgin David Bushnell geliştirdiği denizaltıyı başarı ile denedi.[45] Stockholm Askeri Kurumu’nun arşivinde bulunan 1765 tarihli bir denizaltı projesine dair planı o dönemdeki bütün bu teknik gelişmeleri değerlendirmek açısından enteresandır.

V. Sonuç

IX ve X. yüzyılda başlayan İslâm rönesansı teknik alanında da büyük ilerlemeler getirmiş, daha, 9. yüzyılda ilk uçma denemeleri Türkistan ve Endülüs’te başlamıştır. Selçuklu ve Memlûklü Türkleri döneminde roket sistemiyle çalışan torpedo ve roketlerin tekâmül ettirildikleri Hasan ar Rammah’ın ve Alaaddin Tayboğa al-Omarî as-Saki’nin yazdıklarını ve yazma nüshaları kütüphanelerimizde bulunan eserlerinden anlaşılmaktadır. Türk Mühendisi Lâgarî Hasan Çelebi’nin 17. yüzyıl başında kendi icadı olan füzeye benzer yedi kollu fişenkle İstanbul’da havaya uçup, sonradan kartalinkine benzeyen kanatlarla sâlimen denize inmesi, Amerikalıların bugün yaptıkları feza denemelerindeki paraşütle denize inmeleri metoduna çok benzemektedir.

Evliya Çelebi’nin Lâgarî Hasan Çelebi’nin bu denemeden bir süre sonra Kırım’a Selâmet Giray Han’ın yanına gittiğini belirtmesi ve Ukrayna’daki ilk Rus roket tekniği çalışmalarının Lâgarî Hasan Çelebi’nin Kırım’daki ikâmeti ve orada ölümünden hemen sonraya isâbet etmesi, Rus roket tekniği alanındaki çalışmalarda Türk mühendisi Lâgarî Hasan Çelebi ile öğrencilerinin tesiri olabileceği görüşünü destekler mahiyettedir.

Prof. Dr. Arslan TERZİOĞLU

İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi / Türkiye

Alıntı Kaynağı: Türkler, Cilt: 11 Sayfa: 260-266


Dipnotlar:
[1] Giles, H. A.: Spuren der Luftfahrt im alten China. Sonderdruck aus der “Astronomischen Zeitschrift”, Hamburg 9 (1917) s. 2: Giles, H. A.: Traces of Aviation in Ancient China. In: Adversaira Sinica, Shanghai 1910.
[2] Sarton, G.: Introduction to the History of Science. Baltimore 1927, Vol. I, s. 116. Darmstaedters, L.: Handbuch zur Geschichte der Naturwissenschaften und Technik. Berlin 1908, s. 14.
[3] Drachmann, A. G.: Ktesibios, Philon and Heron. Kopenhagen 1948; Klemm, F.: Technik, eine Geschichte ihrer Probleme. Freiburg-München (1954), s. 527.
[4] Sarton, G.: a.e., s. 527.
[5] İbn Funduk: Tatimma sivan al-hikma, nşr. M. Shafi. Lahore 1935, Bd. I, s. 115, 119, 163.
[6] Bodleian Libray Oxford Graves M. S. 27, Library of the University of Leiden, Or. M. S. 656, Chester Beatty Library Dublin, M. S. 4187, Bibliothique Nationale Paris, Fonds Arabe 2477, Leningrad Library M. S. 2539.
[7] Wiedemann, Eilhard; Hauser, F.: Über die Uhren im Bereich der Islamischen Kultur. NOVA ACTA Band C, Nr. 5, Halle 1915, s. 3-272.
[8] Hill, Donald, R.: The Book of Knowledge of Ingenius Mechanical devices. Dordrecht (Holland)/Boston (U. S. A. ) 1974.
[9] Al-Hassan, Ahmad Y.: Al-Jami Bain al-İlm wal’-Amal al-Nâfi fi Sinâ’at al-Hiyal. Institut for the History of Arabic Science University of Aleppo, Syria 1979.
[10] Çeçen, Kâzım: El-Cezerî’nin Su Saatinin Konstruksiyonu. I. Uluslararası Türk-İslâm Bilim ve Teknoloji Tarihi Kongresi, 14-18 Eylül 1981, Bildiriler, c. V, İstanbul 1981, s. 322.
[11] El-Cezerî’nin bu eserinin Süleymaniye Kütüphanesi (Ayasofya Nr. 3606) nüshası, varak 2-4.
[12] De Vaux, Baron Carra: Les Penseurs de l’Islam. Paris 1921, Bd. II s. 173-4; Yaqût: Mucem’ul-Buldan. Beyrut 1957, Bd. II, s. 65; Turan, Ö.: Selçuklular Tarihi ve Türk İslâm Medeniyeti, İstanbul 1969. 368.
[13] Kaşgarlı Mahmud: Divanu Lugat üt-Türk. Nşr. Kilisli Rıfat, İstanbul 1333, 1335; Trk. Terc. B. Atalay, Ankara 1940-1941, I, s. 325.
[14] Düsturname, s. 59; Turan, O.: s. 291.
[15] Nesevi, M.: Siretu Celâleddin Mengübirti. Nşr. O. Houdas, Paris 1891, s. 186; Quatremere: Histoire des Moğol de la Perse. Paris 1836, s. 132-136.
[16] Mehmed Neşri: Tarih-i Cihannüma. Nşr. Faik Reşit Unat, Mehmed A. Köymen, T. T. K. Ankara 1957, c. 2, s. 565, 611 ve 639.
[17] Hunke, S.: Allahs Sonne über dem Abendland. Stuttgart (1967) s. 36.
[18] Darmstadler, L.: a.e., s. 52.
[19] Giles, H. A.: A Chinese Biographical Dictionary. London-Shanghai 1898, s. 1; Sarton, G.: Vol II, Part, s. 1034.
[20] Giles, H. A.: a.e., s. 354.
[21] Sarton, G.: a.e., s. 1034.
[22] Sarton, G.: a.e., s. 1039-1040; Joseph Toussaint Reinaud und Ildephonse Fave: Histoire de l’artillerie, I. ere partie: Du feu gregeois, de feux de guerre et des origines de la poudre a canon. Paris 1845.
[23] Sarton, G.: a.e., s. 1039.
[24] Hunke, S.: a.e., s. 37.
[25] Darmstaedter, L.: a.e., s. 61. Fontana’nın tekniğe ait eseri Cod. İconogr. 242 numarada Münih’te Staatsbibliothek’tedir.
[26] Grosses vollständiges Universal Lexicon aller Wissenschaften und Künste. Leipzig und Halle 1739, Bd. XXII. S. 224; Regiomontanus’un uçan mekanik konstruksiyonlarından önce şu eserde bahsedilir: Ramus, Peter: Scholar. mathem., II. 62, Frankfurt 1599 (Bühel, J. A.: De Aqvila et Mvsca ferrea, quae mechanico artifico apud Noribengenses qvondam volitasse feruntur, Altdorf 1707). Bkz. Feldhaus, F. M.: Die Technik München, (1970). Sp. 50.
[27] Hunke, S. A.: a.e., s. 93.
[28] “L’ouvrage sur la mecanique d’Ahmed fils de Mousa existe en manuscrit au Vatican, avec des figures, 6 Berlin et à Gotha; mais le texte n’en serait pas tres correct, d’après Wiedemann qui l’a un peu étudie. ” (De Vaux, Baron Carra: Les Penseurs de L’Islam. Paris 1921, Bd. II, s. 172).
[29] Turan, O.: a.e., s. 368.
[30] Yazıksız, Necip Asım: İstanbul’da Balon. Türk Tarih Encümeni Mecmuası, 18 (1926) s. 384-385.
[31] İzbudak, Velet Çelebi: Divan-ı Türki Sultan Veled. Ankara 1925.
[32] Hayreddin Zergili: El-alam Kamusul-Terâcim. Cairo 1927, s. 105; Sarkis, Joseph Elian: Dictionnaire Encyclopedique de Bibliographie Arabe. Fascicule XI. Caire 1930. s. 723-724.
[33] Cheneb, M. ben al-Djawhari: Enzyklopaedie des İslam. hrsg. M. Th. Houtsma. Leiden-Leipzig 1913, Bd. I, s. 1073.
[34] Levi-Provençal, E.: La Civilitation Arabe en Espagne. Paris 1948, s. 77; Sitzungsberichte d. phys. -med. Sozietät, Erlangen, Bd. 38, 1906, s. 146.
[35] Evliya Çelebi: Seyahatname. Yeni harflerle baskı. İstanbul (1969), c. II, s. 335; Yazma nüshaları: Topkapı Sarayı Bağdad Köşkü, Nr. 304 a+b; Süleymaniye Beşir Ağa Kütüp. Nr. 448.
[36] Evliya Çelebi: Seyahatname. Yeni harflerle baskısı. İstanbul (1969), c. II, 335-336.
[37] Wilkins, John: Discovery of a New World. London 1638.
[38] The Birth of Flight. Edited by Hartley Kemball Cook George Allen/Unvin Ltd. London 1941, s. 29.
[39] Kuzmenko, S. N.: From the History of Rocketry in Ukraine. XIII. Th International Congress of the History of Science. Section N 12. History of Aircraft, Rocket and Space Science and Technology, Moskou 1971, s. 74-75.
[40] Terzioğlu, Arslan: Handschriften aus dem Gebiet der Technik und Aerodynamik sowie ersten Flugversuche im IX. XVII. Jh. im islamisch-türkischen Kulturbereich. XIII. th. International. Congress of the History of Science, Section N 12. History of Aircraft, Rocket and Space and Technology, Moskou 1971, s. 75-76-77.
[41] Bkz. Seyyid Vehbi: Surnâme. Süleymaniye Kütüphanesi, Hamidiye, Nr. 952, varak 171 b.
[42] Bkz. Mehmed Hazîn: Surnâme. Bayezid Kütüphanesi, Nureddin Paşa, Nr. 10267, varak 132 b.
[43] Döğen, Şaban: Müslüman İlim Öncüleri Ansiklopedisi. İstanbul 1984, s. 205.
[44] Bkz. Flack, N. D.: Diving vessel by the Ms. Day. London 1775.
[45] Feldhaus, F. M.: Die Technik. Ein Lexikon der Vorzeit, der geschichtlichen Zeit und der Naturvölker. München 1970, Sp. 1122.
Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.