Bulgar harabelerinde ortaya çıkan arkeolojik bulgular Orta Çağ’ın bu büyük kentinde yaşamın tüm yönlerini yansıtmaktadır. Bulguların büyük kısmı ve en önemlileri, Bulgar Devleti’nin ve başkentinin en gelişmiş dönemi olan 11.-19. yüzyıllara aittir.
Orta Çağ Müslüman dünyasının bir parçası olan İdil Bulgar Devleti, Bulgarların daha erken dönemlerde ideolojik birlik oluşturdukları Doğunun büyük kültürel ve sanat merkezleri ile sıkı ilişkiler içindeydi. Bu ilişkiler içinde İran’ın çok önemli bir yeri vardır.
Bulgar sanatkarlığı yüksek gelişimcilik düzeyi ile bilinmektedir. Moğollara kadarki dönemde bile Bulgarlar, birçok alanda komşularını geride bırakarak, bütün önemli sanat dalları ile uğraşmışlardır. İdil Bulgar Devleti’nin şehir merkezlerinde, özellikle Bilyar’da son yıllarda yapılan araştırmalar, Moğollara kadarki dönemde Bulgarlar tarafından sanat dallarından biri olan camcılığın da benimsendiğini söylememize imkan verir. Bu sanat dalının varlığı tüm maddi üretimin, kültürün ve güzel sanatların yeni, üst düzey gelişmişlik aşamasına ulaştığının bir göstergesidir. Özellikle, şehirlere özgü bir sanatkarlık dalı olan camcılık, sadece zengin sanatkarlık geleneklerine (özellikle metalürjide) sahip büyük üretim merkezlerinde gelişebilirdi. Camcılık sanatının güzideliği ve seçkinliği imalathanelerin Bulgar şehirlerinin zengin ve imtiyazlı kesimin yaşadığı merkez bölgelerinde yerleşmiş olmasından görülmektedir.
Camın ve hammaddelerin kimyasal bileşimlerinin analizi camcılığın özgün bir ekolünün varlığından söz edilmesine imkan verir. Bulgar camcılık ekolü, Trans-Kafkasya ve Orta Asya ekollerinin aracılığıyla, Orta Doğu ekolünün etkisi altında 12. yy. içinde oluşmuştur. Yeni ekolün ortaya çıkması şu belirtilerle tanımlanmaktadır: Tek bir reçetenin kullanılması, mamullerin üretimindeki teknolojik şemanın sadeliği, bu maddelerin gözle görülür kullanışlılığı.
Bulgar camcılık sanatının Orta Çağ Müslüman dünyasının gelişmiş sanat merkezleri ile sıkı ilişkilerini belirtirken, İdil Bulgar camcılığının başından beri yerli hammaddelere dayandığının altını çizmemiz gerekir.
Cam üretiminin teknolojisi bir takım özellikleri ortaya koymaktadır. Bu özellikleri Bilyar harabelerindeki bulgularda daha açık şekilde belirtilmektedir.
- Camın bileşimine göre, mamullerin büyük bir kısmı Na-Ca-Si kimyasal sınıfına, Na-K-Ca-Mg- Al-Si kimyasal türüne aittir. Mikrokarışımlara göre, cam bölgenin hammaddelerinin jeokimyevi özelliklerine uymaktadır. Nitekim, ülkenin sanatkarlık merkezlerinde (Bilyar, Suvar, Muromsk) üretilen camların bileşiminde, özellikle mikrokarışımlar düzeyinde bazı farklılıklar görülmektedir. Bu da her bir mikrobölgenin hammaddelerinin özgünlüğüne bağlıdır. Ancak bu farklılıklar, tek bir Bulgar camcılığının ortak sanat gelenekleri dışına çıkmamaktadır. Şunu da belirtmek gerekir ki, Bulgar camının kimyasal türü bu sanatkarlık dalının 11-12. yy. sınırında ortaya çıkmasından başlayarak, Moğol-Tatar istilası sonucu sanatkarlık merkezlerinin büyük bir çoğunluğunun yıkılmasına kadar değişmez kalmıştır.
- Cam pişirme, cam eritme ve tavlama fırınları gibi termoteknik yapıları bulunan imalathanelerin mevcutluğu camcılık sanatının en önemli kanıtıdır. Bu tür yapıların 12. ve 13. yüzyılın başlarına ait kalıntılarına sadece Bilyar’da rastlanılmaktadır. (XXXVII, XLI. kazılar). Yapıların önemli ölçüde tahrip olması onların tam restorasyonunu imkansız kılmaktadır. Ancak, bizzat fırın enkazlarında ve onların yakın civarındaki alanlarda bulunan bulguların tümünün detaylı analizi tesisatların bunlardaki üretim süresinin tanımlamasını yapmaya imkan verir.
- Fırın enkazlarında ve onların yakınlarında çok sık rastlanan bulgulardan biri de küçük tuğlalardır. Bazıları gönye şekilli olan bu tuğlalar gri ve koyu gri renkte olup bir yüzü kirli yeşilimsi renkli cama benzer tabaka ile kaplanmıştır. Bu ateşe dayanaklı tuğlalar eritme fırınının kaplanmasında kullanılmıştır. Bu tuğlaların sert yapısı 1200C’den yüksek sıcaklıktaki pişirme aşamasına uygundur. Fırınlarda cam cürufu, soğumuş köpük, bazan gerilme izleri taşıyan şekillendirilmemiş cam kitlesi parçaları, cam damlaları bulunmuştur. Özellikle malzeme büyük miktarlarda ve fırınların civarındaki geniş bir alanda bulunmaktadır.
- Yardımcı malzemelere ve araçlara, içinde yarı mamul halinde cam kitlesi bulunan kalın duvarlı kil kap, içinde cam damlaları bulunan pota ve muhtemelen cam üfleyen işçilerin kullandıkları aletlerin parçaları olan demir kırıkları (maalesef çok yıpranmış) aittir.
- İmalathane alanı genelde cam kırıkları ve defolu mamullerle doludur. Bilyar’ın XXXVIII. kazısında bulunan bu tür mamul genelde pencere camıdır. Bu da imalathanenin uzmanlaşmasının bir göstergesidir. Büyük bir tuğla binanın yanındaki imalathane muhtemelen bina yapılırken faaliyette olmuştur.
Bilyar camcılık sanatı tam üretim şekline sahip imalathanelerle temsil olunmuştur. Bölgede hem cam üretiminin ilk aşamalarındaki atıkların, hem de pencere camı, mutfak ve kimyasal deney kapları gibi son mamullerin kırıklarına ve defolarına rastlanılması bunun bir kanıtıdır.
Tüm söylenenler, ayrıca mamul bulgularının çokluğu, bunların şekil, desen ve çeşitliliğinin özgünlüğü Moğollara kadarki dönemde İdil Bulgar Devleti’nde özgün camcılık sanatının varlığının bir kanıtıdır. Bu camcılık ekolünün ürünleri Bilyar’da bulunan tüm cam mamullerinin dörtte üçünü oluşturmaktadırlar.
Günümüzde Bilyar harabelerinde bulunan cam mamullerin listesi yapılmıştır. Bu listeye mutfak ve kimyasal deney kapları, ev eşyaları, pencere camı ve süs eşyaları dahildir.
Bilyar harabelerinde bulunan mutfak takımlarına kupalar, bardaklar, kapaklı şişeler, kaseler, küçük şişeler, tabaklar, sürahiler, kavanozlar aittir. Temel belirtilerine göre tüm bu mamuller Doğu özelliği taşımaktadır.
Bilyar harabelerinin mutfak kapları içinde en çok sayılı olanı ayaklı kupa veya kadeh şekilli kaplardır. Literatürde bu şekillerin kesin bir ayırma sınırı çizilmemiş ve bu tür kaplar genel ölçülerinden yola çıkılarak kadeh benzeri kupalar, ayaklı kadeh, kupa vb. şekilde adlandırılmıştır.
Ayaklı kupalar veya kadehler M.S. 5. yüzyılda ortaya çıkmış ve ilk Orta Çağ’da, öncelikle Akdeniz havzasında yaygın olarak kullanılmıştır.[1] Bu şeklin ön örnekleri antik dönem seramik, metal ve cam vazolar olarak bilinmektedir.[2]
Orta İdil boyları ve Uralların güneyindeki daha eski cam kupalar 6. yüzyılın ikinci yarısı-7. yüzyılın başlarına ait mezarlarda bulunmaktadır.[3]
Kupalar, altlığı olan ayağı bulunan, boğaz kısmı olmayan yüksek ve açık kaplardır.
1. Tür- Kenarları kabarık, taç kısmı düz-kap duvarının devamı şeklinde veya biraz doğrulmuş, gövdesi silindir şeklinde olup giderek açılıyor. Ayağı silindir şeklinde olup düz ve kesintisizdir. Altlık dairevi olup yassı veya mercek şeklindedir. Ebatları: yükseklik -11-15 cm; çapı -7.5-10 cm; ayağının yüksekliği -3.5-5.5 cm; altlığın çapı -5.5-6.5 cm’dir. Camı ince (1 mm’den az), renksiz, hafif sarımsı, açık yeşil, saydam ve parlaktır. Dekorları rölyef şekilli, kabartalı olup, genelde sıcakken gövdenin yukarı ve orta kısımlarında kapla aynı renkte ince, yatay cam liflerinden basit veya çok katlı olarak yapılmıştır. Bazı kaplarda mavi veya kahve renkli ince cam lifi ile tacın kenarları işlenmiş, gövde ve iki kapta da (BXXVID/2195; BXXVIII/10854) altlık kısmı süslenmiştir. Bu tür kupalar Ortadoğu’da daha 8. yüzyıldan itibaren yaygın olmuştur.[4] Bulgar abidelerinde yüksek ayaklı kupalara, Bilyar harabeleri dışında I Krasnosunduk harabelerindeki 10.-12. yüzyıllara ait bulgular içinde de rastlanılmaktadır.[5]
2. Tür-Renksiz veya mor renkli camdan hazırlanmış kupalar farklı bir dekoratif süslemeye sahiptirler. Bu dekorlarda belirleyici unsur, gövdenin aşağı kısmındaki çember şekilli kasnaktır.
2a Türü- Kasnak, sarmal boyunca sırayla sarılmış kaplama cam liflerden (5-10) oluşuyor. Koleksiyonda beş adet benzer kap bulunuyor (BXXIII/1386; BXXIII/13641; BXXVIII/6838; BXXVIII/6968; BIIc/2077). (BXXI11/1386) kupası, güvenilir bir restorasyon yapmaya olanak veren bir şekilde kalmıştır. Kap kalınlığı 1 mm. olan renksiz saydam camdan üfürülerek hazırlanmış ve kenarları çember şekilli olup eritilmiştir. Gövdesi silindir şekline çok yakın olup, muhtemelen çok yüksek ayağı ve alçak, hatta yassı altlığı olmuştur. Ebatları: kabın çapı -8 cm; altlığın çapı – 5.5cm’dir. Kabın yukarı kısmı birbiri üzerine sıkı şekilde yerleştirilmiş kapla aynı renkte olan üç ince yatay cam lifi ile çevrilmiştir. Orta kısım, lacivert saydam camdan yapılmış kabartmalı rölyef şeklindeki şeritle (yazı da olabilir) süslenmiştir. Gövdenin aşağı kısmında kapla aynı renkli altı cam lifinin sırayla birbirinin üzerine sarılmasından oluşan kabartmalı kasnak deseni vardır. Kasnak kabın gövdesinden 7 mm kabartılmış olup kenarları hafifçe kaldırılmıştır. Bu kap 12.-13. yüzyılın başlarına ait kazıdan bulunmuştur.
Bilyar kaplarının en yakın benzerleri, Fergana vadisinin Orta Çağ kenti olan Kuva’da bulunmuş
11. yüzyıla ait kupa ve kadehlerdir.[6] Buna benzer birçok kap (sadece merkez desen bulunmamaktadır) Suvar harabelerinde de bulunmuştur.[7]
Paykent harabelerinde bulunmuş 10. yüzyıla ait sürahinin kenarı da sarmal boyunca üst üste sarılmış kabartma liflerden oluşan kasnakla süslenmiştir.[8]
2b Türü- Gövdenin aşağı kısmındaki kasnak monolit ve düzdür. Bilyar koleksiyonunda bu türe ait yüksek kaliteli koyu mor renkli pürüzsüz camdan hazırlanmış bir kupa mevcuttur (BXXVIII/10996). Ayağının yüksekliği 4 cm olup altlığı, muhtemelen çok da yüksek olmayan huni şekilli olmuştur. Orta kısımda kullanılmış aletin sıralı izleri kalmıştır. Gövde koni şekilli olup dipte çok dardır. Gövdenin ayakla birleşme yeri çember şekilli kasnakla süslenmiştir.
Gövdesinin aşağı kısmında veya altında çember şekilli kasnak bulunan daha eski döneme ait kupa ve kadehler 8. yy. İran koleksiyonlarında yaygındır.[9] Bulgar kaplarına benzer, 9.-10. yüzyıllarda Nişapur şehrinde yapılmıştır. Kupa, Frankfurt Main Müzesi’nde saklanmaktadır. Kap renksiz sarımsı camdan üfürülerek yapılmıştır. Gövdenin dip kısmında 5 cm genişliğinde yassı bir kasnak, orta kısmında ise kapla aynı renkte olan cam lifle Arapça “Afiyet olsun” yazısı işlenmiştir.[10] Gövdesinin aşağı kısmında çember bulunan kupalar Bizans’ta (Korinf 10.-13. yy.)[11] ve Trans-Kafkasya’da (Dvin)[12] bulunmuştur. G. V. Şişkina Sogda’da bulunan 11. yüzyıla ait kadehin gövdesinin dibinde ek bir levhanın bulunduğunu belirtiyor.[13] Benzer kaplar Daşlıca-tepe[14] ve Taraza[15] harabelerinde bulunan 12.-13. yüzyıllara ait kaynaklarda da mevcuttur.
Berlin’deki İslam Sanatı Müzesi’nin koleksiyonunda bulunan 10.-13. yüzyıllara ait İran’da (Nişapur) hazırlanmış kupa, alacalı bir içimde işlenmiştir. Kap çok gerilmiş huni şekilde olup gövdenin aşağı dar kısmı çember kasnakla tamamlanır. Gövdenin orta kısmı renkli kabartma liflerle ve içlerine dar devingen yüzükler yerleştirilmiş iki ilmekle süslenmiştir.[16]
Kaplarda çember kasnağın veya başka bir adıyla “fistan”ın bulunması iki şekilde açıklanmaktadır. Bu bir süs unsuru olabileceği gibi, ayağın dayanıklılığına,[17] kabı elde tutma kolaylığına, taç kısmından süzülen sıvı damlalarının engellenmesine[18] yönelik işlevselliği bulunan bir tasarım unsuru da olabilir. Kabın şeklinin, ustanın estetik ve tasarım gayretlerinin bir araya gelmesinin bir örneği olduğu düşünülmektedir.
Renk ahengi açısından bu mamul grubu, “renkli dekorla renksiz-saydam fon kontrastı”nın özgü olduğu Bizans resim geleneğine yakındır.[19] J. Philippe, benzer “fistanlı” kupaların Kuva’da bulunmasını, Orta Asya cam sanatına Bizans ekolünün etkisiyle açıklamaktadır.[20] Çember kasnaklı Bilyar kupaları da, muhtemelen Doğu, özelikle de İran ve Bizans cam sanatının unsurlarını kendinde bulundurmaktadır. Bu mamuller, ilk Orta Çağ ve Moğollara kadarki dönemde “iki dünyanın-İran kültürü ile Kafkasya’da değişime uğramış Bizans kültürünün açık bir şekilde içiçe geçtiği” eşsiz bir bölge olan Trans-Kafkasya olabilir.[21]
3. Tür- Daha küçük ölçülü kupalar literatürde sık sık kadeh olarak geçmektedir.[22] Ebatları: yükseklik -10-12 cm; tacın çapı -5-6 cm; ayağının yüksekliği -0.5-2.5 cm; altlığın çapı -3-4.5 cm’dir. Cam renksiz, açık sarımsı ve açık yeşilimsinin farklı tonlarındadır. Bunlar, Bilyar’da en yaygın kaplardır. Günümüze en iyi şekilde ulaşanlar altlıklı ayaklardır (32 örnek). Bazı kupaların dayanıklı bir yapısı olduğu söylenebilir (BXXIII/13189; BXXIII/357; BXIX/21915). Kaplar alçak ayak ve içi boş koni şeklindeki altlık üzerinde duran koni şekilli veya silindire benzer dar uzun gövdeye sahiptirler. Gövdenin yukarı kısmı, genelde yatay şekilde yapıştırılmış liflerle süslenmiştir. Aşağı tarafta kapla aynı renkli camdan yapılmış helezon şekilli desen bulunuyor. Bu desen bazen firuzeyi cam damlaları ile tamamlar (BXIX/21915). Bilyar koleksiyonunda bazı bardak ve şişeler de bu şekilde yapılmıştır. İç şehrin sanatkar mahallelerindeki XXVIII. kazıda bir yığın firuze boncuk ve defolu boncuk bulunmuştur. Kapların üzerindeki firuze cam damlaları boncuklarla aynı renk ve kimyasal bileşime sahiptir.[23] Daha önce, bulunmuş dar kap diplerinin de yanlışlıkla 3. tür kupaların (kadehlerin) bir parçası olduğunu düşünmüştük.[24] Daha sonra bu parçaların imbiklere ait olduğu belirlendi. Bir kadeh altlığı da Bolgar’da bulunmuştur.[25] Üçüncü tür kupalar 11.-13. yüzyıllara ait Kuzey Kafkasya, Orta Asya[26] ve Kırım[27] kaynaklarında çok yaygındır.
4. Tür- Bu türe ait üç altlık bulunuyor (BXXII/4847; BXXV/199; BXXII/8302). Bu türün tam restorasyonu Trans-Kafkasya’da bulunmuş benzerlerine göre yapılmıştır. Kupaların hazneleri huni veya koni şekilli olmuştur. Hazne tedricen yassı halka şekilli altlık üzerinde duran ayak kısmına geçiyor. Kapların yukarı kısımları hafifçe resiflenmiş, ek olarak da sarı ve mor renkli kabartma lifler ve damlalarla süslenmiştir. Benzer kupalar Gürcü cam kaplar içinde de bulunmaktadır (M. N. Çhataraşvili’ye göre 4. tür). Bu kupalar 12.-13. yüzyıllarda mevcut olmuş ve Gürcistan’ın ihraç ürünleri içinde önemli yer tutmuşlar.[28] Bilyar kapları kültürel tabakanın üst katlarında bulunmuştur (12.-13. yy.). Suvar harabelerinin Moğollara kadarki tabakasında da bu tür bulgulara rastlanmıştır.[29] En yakın benzerleri Dvin,[30] Rustavi,[31] ve Sioni[32] kaynaklarında mevcuttur.
1.-3. tür kupaların ayaklık ve altlıkları 11. yüzyıldan başlayarak yaygınlaşan bir usulle yapılmıştır.[33] Dar ayaklık ve koni şekilli taban-altlık kabın gövdesi ile aynı anda üfürülerek hazırlanıyordu. Daha sonra içi boş tabana, ayaklığı dayanıklı yapan mil yerleştirilir, altlık ise kalıp yardımıyla şekillendirilirdi. Son rötuşlar özel bir alet kullanılarak yapılıyordu. Bunun izlerine tüm altlıkların iç kısımlarında rastlanılmaktadır. Dördüncü tür kupaların ayaklıkları ve altlıkları daha eski bir cam imali usulünü yansıtmaktadır. Bu usulde, üfürülmüş cam kabarcığının ucunun gövdenin içine doğru katlanması suretiyle altlığın duvarının iki kat olması sağlanılıyordu.[34]
Bilyar cam mamullerinin Ortadoğu özelliğini, simyagerlerin kullandıkları kaplar daha açık biçimde yansıtıyor.
Cam kapların bir diğer türü Ortadoğu’nun çeşitli bölgelerinde lambik-imbik-alembik (Arapça “al- inbig”den) veya son Orta Çağ’da Almanya’da “destillierhelm” (rafine başlığı) olarak adlandırılan kaplardır.[35] İmbiklere, 6. yüzyıldan başlayarak, ama daha çok onların tüm Müslüman dünyasında yaygın olarak kullanıldıkları 9.-13. yüzyıllara ait Mısır, Irak, İran, Orta Asya ve Trans-Kafkasya kökenli arkeolojik bulgularda rastlanılmaktadır.[36] İdil Bulgar Devleti’nde imbikler, Moğollara kadarki dönemin büyük kentleri olan Bilyar,[37] Suvar[38] ve Muromsk’ta[39] bulunmuştur. Bolgar şehrinde ise bu tür kaplar bulunmamıştır.[40]
Bilyar harabeleri koleksiyonunda yaklaşık 150 imbik örneği (parçalar ve bütün kap halinde) bulunuyor. Kapların çoğu farklı yoğunluk ve tonlardaki açık yeşil-mavi renkli camdan yapılmıştır. Sadece 6 fragman koyu zeytin yeşili renginde ve 4 kap da renksiz camdandır. Cam saydam ve hafifçe mat olup bol miktarda dikey yönde gerilmiş kabarcıklar bulunmaktadır. Bazı örneklerin yüzeyinde tatarcık benzeri pürüzler ve küf bulunmaması bu kapların hazırlandığı camın kimyasal bileşiminin yüksek dayanıklılığının bir göstergesidir. Kapların hiçbirinde dekor bulunmuyor. Bilyar imbikleri, diğer imbikler gibi iki türdür.
1. Tür- Ermeni simyagerleri, eserlerinde imbikleri “kubbe şekilli kabak” olarak adlandırırlar.[41] Bizim koleksiyonumuzda bu tür kabın bir örneği bulunmaktadır (BXXXVIII/750)-D1=8.3; D=13. Bu kap muhtemelen damıtma aygıtının bir parçası olmuştur.
İmbik mantar şekilli olup iki parçadan oluşur: silindir şekilli bardak biçiminde yüksek düz taç ve büyük çaplı mantar şekilli kubbe. Bu iki parçanın birleşme yerinde ince bir kıvrım oluşuyor ve buradan aşağıya doğru boşaltma borusu uzanıyor. Damıtma sürecinde oluğa (kıvrıma) sıvı damlaları akıyor, daha sonra boşaltma borusu ile buradan toplama kabına veriliyordu.
Tıpta ve kozmetikte yaygın şekilde kullanılan gülab üretiminde kullanılan aygıtlar da bu ilkeyle çalışıyordu.[42] Orta Çağ’da Hindistan’da imbiklere benzer, ancak boğaz kısmı daha dar olan cam kaplar, püskürteçler ve tütün çubukları yaygındı.[43]
2. Tür- Bu tür imbikler (Şekil 1), yüksekliği 6.5-11 cm olan silindir veya koni şekilli küçük bardaklar olup tacın çapı 3.5-6 cm’dir (çoğunlukla 4-4.5 cm). Tacın ince kenarları hafifçe gerilmiş ve içe doğru eğilmiş, bazen de düz, dairevi ve hafifçe eritilmiş biçimdedir. Dibi dairevi veya koni şekilli olup duvarların kalınlığı dipte artıyor. Dışarıdan dip kısmında sık sık düzgün özel bir alet kesiği izlerine rastlanılıyor. Kabın yukarı kısmında, tacın kenarından 0.8-1 cm mesafede tacın yatay hattına paralel olan düz veya sarp kavis şeklinde eğilmiş boşaltma borusu bulunuyor. İkinci tür imbikler, muhtemelen çeşitli amaçlar için kullanılmışlardır. Bunlar, birinci tür kaplar gibi damıtma aygıtının bir parçası olabilecekleri gibi, dar boğazlı kaplara, örneğin sferik konilere sıvı doldurmak için kullanılmış olabilirler. Ayrıca bu kapların tıpta kullanılmış olabileceğine ilişkin görüşler mevcuttur.[44] Bağdat minyatürlerinin birinde bu tür imbik kan alma aygıtı olarak tasvir edilmiştir.[45] Bilyar imbikleri, daha çok Dvin şehrinde bulunmuş 9.-11. yüzyıllara ait aynı tür kaplarla benzerlik arz etmektedir.
İlk Orta Çağ’da Ortadoğu’nun Arap ülkelerinde “kan alma kavanozları camdan değil metalden, daha çok bronzdan yapılıyordu”.[46] Orta Asya’da imbikler farklı ebat ve orantılara sahip olmuşlar: çapı -4.0-5.4 cm; yüksekliği -4.5-5.1 cm. Bilyar imbiklerinin, onları genelde farklı kılan, boşaltma borusunun özgün eğriliği, belirgin tek türlülük, sayılarının çok olması, ayrıca camının rengi gibi özellikleri var. Boşaltma borusunun bu özgün eğriliği, muhtemelen, tesadüfi olmayıp kabın çalışma zamanı kullanım şeklini yansıtmakta, belirgin tek türlülük ise kapların şekil ve ölçülerinin oluşagelmiş standardizasyonu sonucu ortaya çıkmıştır. Buhara’da olduğu gibi Bilyar harabelerinde de imbikler en çok rastlanılan cam kap türüdür.[47]
Sanatkarların bölgesi, bir diğer adıyla “demirci mahallesi”, şehrin tam merkezinde, tuğla binalardan (XXXVIII kazı yapıları, feodal evi, cami ve zadegan türbesi) yaklaşık 200-300 metre mesafede bulunuyor. Bulgar sanatkarlığının sosyal yapısı konusu hiç araştırılmamıştır. Ancak, çok önemli ve “pahalı” üretim alanlarının Bilyar’ın (hem de Suvar’da) merkezinde bulunması, şunu söylememize imkan verir ki, Timur, Buhara ve Ahsiket hükümdarları gibi Bulgar hükümdarları da sarayın iç gereksinimlerini karşılayan, ayrıca pazara yönelik üretim yapan sanatkarları şehir merkezinde ikamet ettirmişler. Sanatkarlık mamullerinin satışı hükümdarların bir ek gelir kaynağı olmuştur.[48]
Orta Çağ’da hükümdarların sarayında, ayrıca simyager laboratuarları da mevcut olmuş ve hükümdarların himayesi altında bulunmuştur. Budapeşte’de imbikler Buday kalesi arazisinde 13.-15. yy. tabakasında bulunmuştur.[49] Muhtemelen, bu kural Bilyar için de geçerli olmuştur. Tesadüfi değil ki, deneysel veya sanat simyagerliğinin izlerine özellikle iç şehrin merkezinde rastlanılmaktadır.[50] Bilindiği gibi, simyagerliğin temel amacı “mükemmel olmayan” -basit madenlerin (bakır, kurşun) has madenlere- altın ve gümüşe çevrilmesidir. Eski yazınlarda yapay altın hazırlamanın çok sayıda reçetesi bulunmaktadır (örneğin, altının ikiye katlanması). Bu reçeteler saf altına bakır, kurşun, kükürt, demir oksidi ve diğer maddeler eklenmesine veya bakır alaşımlarının gereken şekilde işlenmesine dayanır. Yüzyıllar boyunca metallerin cıva ve kükürtten oluştuğuna ilişkin teori yaygın olmuştur. Bunun dışında cıvanın rafine edilmesi yoluyla gülab, her türlü kremler, kozmetik ürünler ve boyalar elde edilmiştir.
“Demirci mahallesi”ndeki sanatkarlığın çok yönlü özelliği arkeolojik bulgularla belirlenmektedir.[51] Burada sanatkarlık ürünleri ve alet bulguları içinde üretimin çok sayıda izine rastlanılmaktadır. Bunlara; ateşe dayanıklı tuğla kırıkları, pişirilmiş tuğlalar, fırınların kil sıvaları, demir eşyalar, dökme kapları, potalar, borular, rendeler, dövülmüş demir parçaları, cüruf, kül, kurum, kireç, bakır eriyikleri ve alaşımları, kalay parçaları, altın folyo parçaları, mihenk taşları, içinde işlenmemiş cam kitlesi bulunan büyük saksı kapların dipleri, çok sayıda cam kırıkları ve damlaları aittir. Kantitatif tayfi analiz yöntemiyle bazı şekillendirilmemiş parçaların ve cam kırıklarının bileşiminde %0.0004’e yakın oranda cıva bileşimlerinin olduğu belirlenmiştir.[52]
Bilyar imbiklerinin mevcut olduğu dönem, kültürel tabakanın 12.-13. yüzyılın başlarını kapsayan en üst katına aittir. 1992 yılında 41. kazıda, camcıların ve kuyumcuların imalathanelerine çok yakın bir yerde tarafımızdan bir define bulunmuştur. Tabakanın stratigrafik durumu ve bulunan eşyalar bu yapının bir depo değil, tam bir cam kap-imbik definesi olduğunu söylememize imkan verir. Hiçbir ambalajlama izine rastlanmamakla birlikte, çukuru dolduran akağaç kabuğu parçalarının bolluğuna dayanarak bir kutunun veya örgünün mevcudiyetini varsayabiliriz. Define 9 No.lu çukurun güneybatı köşesinde yumuşak dolguyla saklanmıştır. Definede 29 imbiğin 170 parçası bulunuyor. Belirtmek gerekir ki bu bulgu daha tam örnekler içerir. Şöyle ki, örneklerden biri tamamen restore edilebilmiş, diğerlerinin de net grafik tasvirleri yapılabilmiştir (Şekil 1, 3-10). ¡mbikler dışında, definede diğer ilginç eşyalar, birinin üzerinde karmaşık altın çizgiler bulunan üç mihenk taşı, üzerinde delikler açılmış veya başka bir şekilde işlenmiş 27 koyun derisi, demir balta, küçük bir kilidin bronz anahtarı ve üzerinde Tengri tasviri bulunan yeşil şisten yapılmış tılsım da bulunmuştur. Tüm bu eşyalar, belli ki, definenin dokunulmazlığını sağlamak için buraya konmuştur.
Stragrafik yöntemle definenin gömülme tarihi belirlenmiştir. Bu tarih 1236 yılında Moğol istilası zamanında şehrin yakılıp yıkıldığı döneme denk gelir.[53]
¡mbikler dışında, Bilyar’da kimyasal kap türünden sadece parlak yeşil camdan yapılmış çapı 3 cm olan mihenk taşının büyük bir parçasına (XXVIII kazı) ve sferik koni (taç) parçasına (XXII kazı) rastlanılmaktadır. Mihenk taşı parçası 12.-13. yüzyılın başlarına ait olup benzerleri Orta Asya’da bulunmaktadır.[54] Cam sferik konilerin çeşitli örnekleri Orta Asya ve Trans-Kafkasya’da yaygındır. Muhtemelen, Biruni incinin canlandırılması usulünden bahsederken bu tür kapları kastetmiştir.[55] Mısır Memlukları Dönemi’ne ait mükemmel şekle sahip mine süslemeli cam sferik koniler mevcuttur.[56] Bolgar’da bulunmuş hafif basık küre şekilli kalın duvarlı kap, muhtemelen, “belli kullanım için öngörülmüş” sferik konilerdendir.[57]
Bilyar’da bulunmuş, kalınlığı 0.8 cm, deliğinin çapı 0.4 cm olan sferik koni şekilli kap koyu renkli camdan yapılmış, önceden rengaba batırılmış dış yüzey beyaz mine kullanılarak “kuş tüyü” deseni ile süslenmiştir. “Kuş tüyü” süsleme tekniği, Roma geleneklerini devam ettiren Mısır, Suriye[58] ve Bizans[59] imalathanelerinde 11.-13. yüzyıllarda yaygın olarak kullanılmıştır.
Bilyar’da bulunmuş sferik koni fragmanının en yakın benzeri Lahey Belediye Müzesi’nde bulunan 13. yüzyıla ait Suriye kabı fragmanıdır.[60]
Orta Çağ simyager ve eczacıları, çok amaçlı kullanım alanı bulunan birçok diğer cam kaplar; şişeler, bardaklar ve fincanlar kullanmışlardır. Kalın duvarlı derin fincanlar simyagerlikte havan olarak kullanılmış olabilirler. 12. yüzyılın sonu 13. yüzyılın başlarında yaşamış hekim-filozof Tacettin el- Bilyari yazıyor: “(tiryak için) basit ilaç olabildiğince ufalanır ve elekte elenir. Tüm yapraklar ise safran değirmeninde öğütülür. Daha sonra pişirilir ve ilaç toz haline gelinceye kadar taş veya cam havanda dövülür”.[61]
Pencere camı. Orta Doğu’nun, Orta Asya’nın, Kafkasya’nın, Bizans’ın, Rusya’nın ve ¡dil Bulgar Devleti’nin Orta Çağ kentlerinin muazzam yapılarının pencerelerine cam takılmıştır.[62] İdil Bulgar Devleti’nde, başkent dışında pencere camları Suvar’da,[63] Samara ve Ulyanovsk vilayetlerindeki Valınsk (Muromsk kasabası) ve Krasnosunduk harabelerinde bulunmuştur.[64]
Pencerelere cam takılmasının Orta Çağ’da bir ihtişam göstergesi olduğu edebiyatta defalarca belirtilmiştir. Tesadüfi değil ki, pencere camı bulguları her şeyden önce mabetler, saraylar ve zengin şehirlilerin evleri ile ilgilidir.[65]
“Her zaman güzel kalsın o muhteşem saray:
Onun çok sayıda renkli camdan pencereleri var…”
Kul Gali [66]
Orta Asya şehirlerinde ise 10.-13. yüzyıllarda pencere camları, sadece ihtişamlı binalarda değil, sıradan yapılarda da yaygın şekilde kullanılmıştır.[67]
Bilyar’da 160’dan fazla pencere camı parçası bulunmuştur ki, bu da tüm cam mamullerin yaklaşık %8’ini oluşturuyor. Pencere camı bulgularının Bilyar harabelerindeki kazılara göre dağılımının istatistiği çok ilginçtir. Büyük bir tuğla binanın araştırılmasına başlanılan XXXVIII ve XXXIX kazılarda 41 (%25) pencere camı bulunmuştur. Bunun yakınındaki XXV kazıda 7, cami harabesi olan XXII kazıda 14 (%8.2), dış şehirdeki XXXVII kazıda 5 (hepsi 11. yüzyılın sonu-12. yüzyılın başlarına ait 1 No.lu binada) örneğe rastlanılmaktadır. Varlıklı bir sulama kapları imalatçısı çömlekçinin evi olan LX kazıda ise, alanın küçük olmasına rağmen 6 pencere camı parçası bulunmuştur. Araştırmaların birkaç yıl sürdüğü XXIII ve XXVI büyük kazılarda uygun olarak 4 ve 8 pencere camına rastlanılmıştır. Diğer kazılarda birer parça bulunmuştur. Pencere camlarının yaygınlığı açısından, özellikle şehrin merkezi sanatkar mahallesini araştıran XXVIII kazı önemli bir yer tutuyor. Şehrin bu bölgesinde metal, seramik ve kuyumculuk dışında cam üretiminin izleri de bulunmuştur. Burada 74 pencere camı fragmanı bulunmuştur ki, bu da toplam sayının %45.1’ni oluşturur.
Sayılan tüm kazılarda pencere camı bulguları kültürel tabakanın üst katına, dolayısıyla 12.-13. yüzyılın birinci yarısına aittir. Dvin’de bulunmuş pencere rondelası bulguları aynı döneme denk gelir.[68] 11.-13. yüzyıllarda Derbent’te pencere camı üretimi benimsenmiştir.[69] Bilyar’da sadece iki binada pencere camına rastlanılmamaktadır. Bunlardan birincisi XVI kazıdaki tuğladan yapılmış kervansaray, ikincisi ise XXVII kazıdaki içi şehirde yerleşen tuğladan yapılmış şehir hamamı binasıdır. Her iki bina şehrin daha önceki devirde inşa edilmiş yapılarına aittir. Araştırmacılar kervansaray binasının inşasını 10. yüzyılın ikinci yarısına dayandırıyorlar. 12. yüzyılın ortalarına doğru bina terk edilmiş ve muhtemelen, iç şehrin doğu kapısındaki savunma amaçlı yapının bir bölümü olarak kullanılmıştır.[70] Hamamın tuğla binasının inşası, muhtemelen 10. yüzyılın sonu-11. yüzyılın başlarında gerçekleşmiş, ama hamam en iyi ihtimalle 12. yüzyılın sonlarına kadar faaliyette bulunmuştur.[71] Kazının tarih belirleyici bulguları, 10. yüzyılın sonu-11. yüzyılın başlarına ait kemer takımının parçaları olan bronz kabartma ve kemer uçluğudur.[72] Belirtmek gerekir ki, XXVII kazıda genelde hiçbir cam mamul bulunmamıştır. Bu bağlamda, küçük eyalet kenti olan I Krasnosunduk harabelerindeki 10.-12. yüzyıllara ait ev hamamında pencere camı ve cam kap parçalarının bulunması ilginç bir olgudur.[73]
Pencere camlarının Bilyar harabelerindeki binalara göre dağılımı, sadece zenginlere ait ve sosyal öneme sahip yapıların özelliklerini tamamlamaya değil, aynı zamanda bu yapıları kronolojik olarak ayırmaya da olanak sağlıyor.
Bilyar’da, Rusya[74] ve Ermenistan’da[75] olduğu gibi ahşap veya Orta Asya ve Gürcistan’da (Rustavi’deki 12.-13. yüzyıllara ait kale ve saray)[76] olduğu gibi alçı ve albatr pencere çerçevelerine henüz rastlanmamıştır. Sadece, bazı camların kenarlarında harç izleri kalmıştır. XXXVIII kazıdan yeşile boyanmış kırmızı kil çerçeve fragmanı bulunmuştur. Tatarıstan Cumhuriyeti Devlet Müzesi koleksiyonundaki Ukek’ten bulunmuş alçı çerçeve fragmanı[77] Gürcistan Tarih Müzesi’nde bulunan çerçevelere benzerdir.[78] M. D. Poluboyarinova’ya göre, “inşaat gelenekleri ve yapılarda pencere camlarının kullanılması Bolgar şehrine Doğu’dan geldiğine göre, burada da alçı pencere çerçeveleri kullanılmıştır”.[79] Bu tez kısmen Bilyar için de geçerlidir. Ama burada çerçevelerin çoğu, muhtemelen ahşap olmuştur.
Cam takılırken, genelde çerçevelere aynı çaplı cam diskler yerleştirilirdi.[80] Ancak XXXVIII kazıdaki tuğla binanın pencere yerlerinin ölçüleri farklı olmuştur. Şöyle ki, burada çapları 22.5 cm ve 26-27 cm olan iki takım cam diskleri kullanılmıştır.
Cam disklerinin ölçüleri gelişigüzel olmayıp, diğer inşaat ölçülerine göre belirlenmiştir. İnşaatta temel ölçü birimi tuğla idi. “Binalar, kolonlar ve yapılardaki hesaplamalar çiğ ve pişirilmiş tuğla ile ölçülür”.[81]
Şekline ve yüzeyinin özelliklerine göre Bilyar’daki pencere camları dört tür oluşturur.
1. Tür (140 örnek)- kaypak yüzeyli dairevi cam diskler. Kenarlara doğru kabarık, kenarları eğilmiş, paralel ve oyukludur. Birçok cam parçasında dairenin kenarı boyunca “sert kaburga” olarak adlandırılan ilmek şekilli kıvrım vardır. Kıvrımın genişliği, camın kalınlığı ve diskin ölçülerine göre 3-8 mm arasında değişir. Bazı pencere camlarında ilmek şekilli kıvrım yoktur. Bunlar hafif kalınlaştırılmış kenara sahiptirler. Düzgün çember kavisleri şeklinde kenarlıklı büyük parçalar üzerindeki ölçmeler sonucu Bilyar’daki cam disklerin çapı belirlenmiştir. Bunların çapı genelde 16-27 cm arasında değişmekle birlikte çoğunluğu 18-22.5 cm’dir. Aynı ölçüler eski Rus pencere camları (18-22 cm, daha çok 20 cm)[82] ve Bolgar harabelerindeki pencere camlarının çoğu (18-23 cm)[83] için de geçerlidir. A. P. Smirnov Suvar’da daha küçük ölçülü, çapı 10-11.5-15 cm olan camların bulunduğunu belirtiyor.[84] Camın rengi açık yeşil veya açık mavi, bazan erguvani, pembe ve camın 1-8 mm arasında değişen kalınlığına göre sarımsı rengin farklı tonlarıdır. Camın yüzeyi parlak ve pürüzsüzdür. Sadece açık yeşil renkli iki parçanın yüzeyi küçük çatlaklardan oluşan ağla kaplıdır.
Tüm pencere disklerinin merkezinde bir kalınlaşma mevcuttur. Bu kalınlaşma tedricen düzgün konsantrik çemberler boyunca incelerek kenarlara doğru düzleşiyor. Cam kitlesinin içinde bulunan, konsantrik çemberler halinde dizilmiş ve kavis boyunca gerilmiş olan hava kabarcıkları da aynı istikamettedir. Tüm bu özellikler üfürme tekniği ile hazırlanmış cam için geçerlidir. Bu teknik daha çok cam kap hazırlanmasında ve sadece belli amaçlara uygunlaştırılarak kullanılmıştır. Cam kaplar ve pencere camı üretiminin sıkı bağlılığı defalarca araştırmacılar tarafından vurgulanmıştır ve artık bu konuda hiçbir şüphe yoktur.[85]
2. Tür (21 örnek, Şekil)- disklerin yüzeyinde kabartmalı rölyefli süslemeler bulunuyor. Bu diskler ebatlarına ve kenarlıkların şekline göre kaypak yüzeyli disklerle aynıdırlar. Ancak renk tonlarının çeşitliliğine göre onlardan farklıdırlar. Parlak yeşil, mavi ve çok güzel olan erguvani (mor) renklileri mevcuttur. İkinci türe ait camların neredeyse tamamı XXXVIII kazıda bulunmuştur (Tablo).
Bilyar’daki rölyef desenli pencere camları Gürcistan’daki orta feodal döneme ait (12.-14. yy.),[86] özellikle de Dmanisi, Nadarbazevi ve Rustavi’deki[87] pencere camları ile doğrudan benzerlik oluşturur. M. N. Çhataraşvili Gürcistan’daki dairevi pencere camları için beş tür rölyef deseni belirtiyor: 1- “güneş; 2- “gül”; 3- “yıldız”; 4- “file”; 5- “main”. Bilyar’da bu beş desen türünün tamamına ait rölyefli pencere camı parçaları bulunmuştur.[88] Gürcistan’da bu dönemde aynı desenlere ağaç, taş, metal ve seramik üzerindeki oymalarda da rastlanılmaktadır.
Rölyefli cam Gürcistan dışında hiçbir yerde üretilmemiştir. Cam buradan Kafkasya’da Ermenistan’a, kuzeye, muhtemelen de İdil Bulgar Devleti’ne ihraç edilmiştir.[89] A. P. Smirnov, 1933-1937 yıllarında Suvar’da yapılmış araştırmalar sonucu bulunmuş çok sayıda pencere camı kırıkları arasında “öndüle yüzeyli” pencere camlarının olduğunu belirtiyor.[90]
Bahsedilen bulgular, sadece ticari ilişkileri yansıtmakla kalmamakta, aynı zamanda Doğu’nun güzel sanatlarının İdil Bulgarlarının kültürüne etkisinin birer örneğini oluşturmaktadırlar. Tek bir dine, aynı hukuki ve sosyal yapıya mensup olmanın, faal ticari ve kültürel ilişkilerin sanatkarlık, kültür ve bilim alanında ortak değerler oluşturması gayet doğaldır. Ortadoğu ülkeleri ile tarz benzerliği Bulgar cam sanatında özellikle kuvvetli biçimde ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla, 12. yüzyıldan itibaren İdil Bulgar Devleti’nde İslam cam sanatının yeni merkezinin oluştuğunu söyleyebiliriz.
Kazan Üniversitesi Arkeoloji Müzesi Müdürü / Tataristan
Alıntı Kaynağı: Türkler, Cilt: 6 Sayfa: 55-62