Yücel Hacaloğlu – Abilerin Abisi
Bir ülkenin gerçek değeri hesaplanırken onun tabii zenginlikleri, maddi servetleri kadar manevi değerleri, fikri kıymetleri de hesaba katılır. Milletlerin ilerleme yollarını bu düşünce ve sanat güçleri çizer. Milletler, bu güçlere dayandıkları ve onlara layık oldukları yeri verdikleri oranda itibar kazanırlar. Yoksa kültürleri yozlaşır ve daima ileriye doğru akıp gidecek tarihin çeşitli dozlarda okşamalarına hedef olmaktan kurtulamazlar.
Türkiye, bütün değerlerin ana kaynağı olan, düşünce zenginliklerine her ülkeden daha çok gereksinmesi olan bir ülkedir.
Bu ülkenin, bu milletin kaderi üzerine eğilmiş ve bu uğurda bir ömür vermiş kafalar, milleti ve ülkeyi her türlü karanlıktan kurtarmak için beyinlerinin cevherini cömertçe harcamış olan insanlar. İşte bizim manevi zenginliklerimizi, ekonomik ve kültürel birikimimizi sosyal yücelmelerimizi yaratanlar.
Tanzimat’tan beri bu manevi zenginliklerin sahiplerine rahat bir hayat, derin bir nefes aldırdığımız söylenemez. Çevrelerinde kümelenen bir avuç idealistin dışında bu düşünce insanlarına gereken değer ve kıymet verebilmek ve rahat bir nefes alabilmek için çırpınıp duran idealistleri de zaman zaman tırpanlayıp biçiyoruz.
Gönül hanemize yine bir hazan rüzgârı esti… Ölüm, her zaman olduğu gibi yine “erken gelen” yakıcı bir nefesti. Ocak ayazında kalplerimiz bir kere daha üşüdü ve buz kesti, Türklük deryasından feyz alan, bir güzel insan bizleri bu yalan dünyada bırakarak gerçek âleme göçtü gitti.
Nefesler sayılı, hayat vefasız, zaman ise acımasız… Ölüm herkesi eşitleyen yalın bir gerçek… Ölümle noktalanır, hayatın bu fani dünyada insanlara verdiği mühlet.
“Ömür dediğin”den geriye; unutulmayan hatıralar, yürekte saklı yaralar, ifa edilen ameller, hayat bulmayan emeller, yarınlara dair hayaller, Tanrı dağlarında son bulacak idealler, yaşatılan faziletler, yapılan ibadetler, bir türlü yapılamayan hamleler, “keşke” diye başlayan sayısız cümleler, dava uğruna çekilen zahmetler, katlanılan mihnetler, gösterilen gayretler ve çekilen çileler kalır.
İşte 6 Ocak 2018 Cumartesi günü akşam saat 6.30’da Dünya nimetlerini elinin tersiyle iten, eğilip bükülmeyen, sevgisini ve dostluğunu sevenlerinden esirgemeyen, ülküsüne karasevdalı, adam gibi adam, bir güzel insan daha hakka yürüdü.
Ülkücülerin abisi, Yücel Hacaloğlu’nun ölüm haberiyle birlikte onu tanıyan herkesin, özellikle de vefatına kadar yanından hiç ayrılmayan bir avuç dostunun yüreği bu sefer bir başka yandı ve gönül dağını simsiyah bir duman kapladı.
Yunus Emre’nin; “Gelimli gidimli dünya / Son ucu ölümlü dünya” mısraları dilimize düşerken; mazide kalan hatıralarımız da gönül ufkunda yeniden canlandı. Gözlerimiz yaşardı, bakışlarımız ıslandı ve sanki bir yumruk gelip boğazımıza tıkandı. Artık yaşı çoktan kemale ermiş olan bizim nesil
“Bu dünyaya gelen kişi, ahir yine gitmek gerek,
Misafirdir, vatanına bir gün sefer etmek gerek.”
Dizelerini daha sık söyler olmuştu. Bizim neslin, başı dik, alnı ak, davası hak ömrü mücadeleyle geçmiş, kalbi kırık, gönlü paramparça, ama ülküsüne sevdalı, tek derdi ülküsü olan bu neslin mensupları artık aramızdan tek tek ayrılarak ebedi âleme göçüyorlar. Yücel Hacaloğlu abimizde bunlardan biriydi. Yaklaşık otuz yıllık bir dostluğumuz vardı. Dostluğun da ötesinde bir abi kardeş gibiydik. Sırlarımızı paylaşır, beraber sevinir beraber üzülürdük. Yücel abi, Türk Ocakları Genel Sekreteri ve Genel Başkan Yardımcısı iken sık sık kendisini ziyaret eder. Bilgi ve birikiminden yararlanırdık, bizim camiada makam, mevki ve servet sahibi olanlar bizleri yanlarına yaklaştırmazlar, bizleri hor görür, muhatap almazlar. Bu camiada iki kişi hariç genelde böyledir. Makam mevkie, titre, servete, yalaka ve yağcılara çok itibar edilir. Onlar her dönemde el üstünde tutulur. Bu kabiliyet ve meziyeti olmayanlara değer verilmez. Bizim arkadaş ve abilerimizden, eğer üst makam ve mevkie gelmiş ise, bizlerden uzaklaşır yâda kopar taki, makam ve mevkiden düşene kadar böyledir. Makam ve mevkii kaybettikten sonra ancak aramıza karışırlar. Bunlardan istisna iki kişi gördüm, biri rahmetli Başbuğum Alparslan Türkeş diğeri de rahmetli Yücel Hacaloğlu abimizdi. Rahmetli başbuğumuzda ben o tarihlerde çocukken beni odasına alır, saatlerce ülkücü hareketi anlatırdı. Bütün ülkücülere baba şefkatiyle yaklaşırdı. Her ikisi de nur içinde yatsınlar.
Ben birçok ülkücü ağabeylerimi, dostlarımı Yücel abinin sayesinde tanıdım. Yücel abi, siyasetin merkezinde idi, ama siyaseti sevmiyordu. Riyakârlığı, dalkavukluğu, yalakalığı, ikiyüzlülüğü, ayak oyunlarını, alavere dalavere işlerini ne sever ne de anlardı, bu tip insanlara da zamanında ve yerinde yüzlerine karşı tepkisini ortaya koyardı. Böyle olduğundan dolayı bu tipler, Yücel abiyi gördüklerinde yollarını değiştirirdi. Yücel abinin olduğu yerde bu hareketleri yapamayacaklarını bilirlerdi. Yücel abinin, özü de sözü de dosdoğruydu.
Yücel Abi, bir deryaydı, bir ummandı, bir Okyanus’tu, benim için Türkçülükle, Turancılıkla, yâda milliyetçilikte iz bırakmış önemli şahsiyetlerle ilgili, dergi ve kitaplar hakkında kafama ne takıldıysa Yücel abiye sorar ve cevabını alırdım.
Çünkü o okyanus bense bir damlaydım. Kendisini tanıdığım günden beri hiç yanından ayrılmadım. Yurt dışında görevde bile her hafta ya ben onu arar, yâda o beni arardı. Benim için kitap dergi biriktirir, Yurtdışından döndüğümde verirdi.
Yücel abi, dostlarını hiç ihmal etmezdi. Her daim arar sorardı. Hatta dostlarından incinse bile ki, son yıllarında dostları ve çevresi onu çok incitmiştir. Bu satırların yazarı şahittir ve bunları çok iyi bilmektedir. Ne diyelim canları sağ olsun. Herkes ettiğinin karşılığını mutlaka bir gün görecek, sonuçta herkes terk-i dünya edecektir.
Ülkü yolunda beraber yürüdüğümüz, dost ve arkadaşlarla acel yollarımız ayrılıyor bir bir; gittikçe artıyor yalnızlığımız. Yüreğimizde kabarıyor dinmek bilmez sızımız. Yücel abi, her yönüyle güzel bir insandı. Güzel ve temiz yaşadı, güzel hatıra ve derin izler bıraktı. Yücel abiyi sevenler cenazesinin başındaydılar. Tümü de Yarın ki Türk Dünyası’nın yaşama zevkini bırakıp yaşatma aşkına gönül verenlerdi. Abi, nur içinde yat, makamın cennet, ruhun Tanrı dağında olsun. Türklük var olsun.
Tanrı Türkü Korusun.
Yücel Hacaloğlu biyografisini izninizle buraya alıyorum.
TİKA-Araştırmacı
Yücel Hacaloğlu
Eski Türk Ocakları Genel Sekreteri ve Genel Başkan Yardımcısı Yücel Hacaloğlu vefat etti.
Türk Ocakları Genele Merkezi Hacaloğlu’nun vefatıyla ilgili şu açıklamayı yayınladı:
Eski Türk Ocakları Genel Sekreteri ve Genel Başkan yardımcısı, değerli büyüğümüz Yücel Hacaloğlu Hakk’ın rahmetine kavuşmuştur. Ailesine, camiamıza ve her daim hizmetinde olduğu Büyük Türk milletine başsağlığı, merhuma Allah’tan rahmet diliyoruz. Mekânı cennet olsun.
Merhumun cenazesi (8 Ocak 2018) Pazartesi öğle namazına müteakip Kocatepe Camiinde kılınacak olan cenaze namazının ardından Gölbaşı mezarlığında defnedilecektir.
Gazeteci, yazar, siyaset adamı
Türk Ocakları Danışma Kurulu Üyesi
Türk Yurdu Dergisi Yayın Kurulu Üyesi
1936 yılında Rİze’nin Fındıklı ilçesine bağlı Çağayan köyünde doğdu. İlk eğitimini Kars’ta, liseyi Trabzon’da bitirdi. İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden mezun oldu. 1957’de gazeteciliğe başladı. Yelken, Türkiye Spor, Yeni İstanbul, Son Havadis, Sabah gibi gazete ve dergilerde çalıştı. 1974 yılında Kıbrıs Harekâtı’nı izleyen ve esir düşen on gazeteci arasındaydı. Alparslan Türkeş’in başbakan yardımcısı olduğu dönemde, Başbakanlık Basın Müşaviri olarak görev yaptı. Radyo Televizyon Üst Kurulu’nda danışman olarak çalıştı. 2001 yılında buradan emekli oldu.
Türk Ocakları Genel Merkezi’nde yönetici görevlerde bulundu. On yıl genel sekreterlik yaptı. Türk Ocakları Danışma Kurulu ve Türk Yurdu Dergisi Yayın Kurulu üyesi idi.
6 Ocak 2018 tarihinde Ankara’da vefat etti.