Türk Tarihi ve Kültür Araştırmaları

Yönetenler-Yönetilenler Bağlamında Evrensel İlkeler Ve Kutadgu Bilig

0 13.684

Prof. Dr. Mustafa SEVER

Bilindiği üzere insanın iki cephesi vardır. Bunlardan biri akıl cephesi, diğeri ise duygu cephesidir. Akıl cephesi, bir açıdan insanın nesnelliği, dahası evrenselliği, duygu cephesi ise, insanın özeli, yereli ve milliliğidir. Hz. Peygamber’in “İlim Çin’de de olsa gidip alınız” hadîsi, insanın akıl yönüne hitap ederek maddî veya manevî evrensel değerleri benimsemesini, elde etmesini işaret eder. Tabiî ki burada işin olumlu yönünden bakıyor ve insanî olanını kast ediyoruz. Çünkü, evrensel sözü, günümüzde -evrensel değerlere aykırı olarak- küreselleşmeyi de işaret edebilir veya öyle de anlaşılabilir. Evrensel, A. Timuçin’in (2004:207) bilgilerine göre, bağsız ve koşulsuz genelgeçer olandır; genel olan değildir. A priori olan, yani aklî olan evrenseldir ve bir toplum hâlinde yaşayan insanların ortak akıl ve mantıkları ile benimsedikleri, bütün insanlık için de öngördükleri değerlerdir. Bu yönüyle her yerde ve her zaman insanlığın bütünü için geçerlidir ve ideal olandır.

Muhtevasında evrensel değerlerin sergilendiği eser, meydana getirildiği çevredeki insanlar için olduğu kadar, bütün insanlık için de mevcut ihtiyaçlara cevap olabilen, geçerli ve yönlendirici eserdir. Zaman açısından da sadece meydana getirildiği yüzyıl için değil, sonraki yüzyıllar için de geçerliliğini yitirmez ve dolayısıyla içinde bulunulan devrin sorunlarına çözüm olabilirliği devam eder. Bu yönleriyle evrensel eser, klasiktir. Bu bilgiler ışığında bakıldığında Kutadgu Bilig, yazıldığı dönemde (1069/70) olduğu gibi, günümüzde de geçerliliğini, yönlendiriciliğini ve insanlığın huzur ve mutluluğu için gerekli ilkeleri va’z etmesiyle evrensel değerde bir eserdir. Yusuf Has Hacib eserinde,

Tilekim söz erdi ay bilge bügü
Kidin keldeçike özüm sözlegü (192)[1]

[Dileğim (bu) sözdür, ey akıllı bilge (kişi)
Sonsuz geleceğe benden kalacak]

sözleriyle eserinin kendi zamanından sonra da geçerli olacağını belirtir. Kutadgu Bilig’te insanlar arasında adaleti, insanların huzur ve mutluluğunu tesis etmekle görevli bir devlet düzeni anlatılır. Bu özellikleriyle tasvir edilen devlet, bugün de ulaşılması için çaba sarfedilen bir hedef olan evrensel devlettir.

Bu çalışmada, Kutadgu Bilig’te yönetenlerin ve yönetilenlerin birbirlerine karşı yerine getirmeleri gereken ödevler üzerinde durulacak, eserde insanın insanca yaşamasının gerekleri olan evrensel ilkeler incelenecektir.

Kutadgu Bilig

Kutadgu Bilig, Türk kültürü ve devlet yönetme ve dolayısıyla toplumsal hayatı düzenleme siyaseti açısından Türklerin İslâm Medeniyeti dairesinde meydana getirdikleri edebiyatın bilinen ilk eseridir ve Türk dilinde, kültüründe, yaşayışında önemli gelişme ve değişmelerin yaşandığı bir dönemin tanığıdır. Eser, Yusuf Has Hacib tarafından yazılmıştır. Yusuf, kitabına “okuyana kutlu olsun ve ona yol göstersin” (350) diye “Kutadgu Bilig” adını koyduğunu belirtir. Kavram olarak “kutlu bilgi veya kutlu olma bilgisi” olarak Türkiye Türçesinde söyleyebileceğimiz Kutadgu Bilig, muhtevası göz önüne alındığında devlet yönetiminde “erke, egemenliğe sahip olma bilgisi” anlamına gelmektedir.

Eserin mensur ve manzum mukaddimelerinde (Arat 1991:1-7) verilen bilgilere göre, bu kitap “çok aziz” bir kitaptır. Çin hakîmlerinin hikmetleri ile bezenmiş ve Maçin âlimlerinin şiirleri ile süslenmiştir. Bu kitap, faydalı bir kitaptır; ancak her okuyan yazan anlayamaz; sadece kitabın izahını duyanlar anlayabilir. Bu kitabın sözleri insana yardım edici ve yol göstericidir; her iki dünyadaki işleri düzenler. Türk, Çin ve maşrik illerinde, dünyada bunun gibi başka bir kitap yoktur. Çin ve Maçin hakîmlerinin hepsi bu kitabın güzelliğini övmüşlerdir. Türk dilinde bütün hikmetleri toplayan bu kitaptır (73). Müellif, bunu Buğra Han zamanında ve han dili ile söylemiştir. Her memleketin hakîmleri, o diyarın usulüne göre buna ayrı ayrı adlar takmışlardır. Çinliler ona Edebü’l-Mülûk derler; Maçinliler onu Enisü’l-Memâlik diye adlandırırlar. Maşrik ilinin büyükleri buna Zînetü’l-Ümerâ, İranlılar buna Şehnâme, Turanlılar ise Kutadgu Bilig diye anarlar. Bu kitabı yazan kişi, insanlar arasında ileri gelen, hünerli bir kimsedir; türlü faziletler ve meziyetlerle kendisini süslemiş ve bahtiyar bir hayat sürmüştür. Yaşadığı yer Kuz-Ordu (Balasagun), memleketi olup asil bir aileden gelmiştir. Kitabını doğduğu yerde yazmaya başlamış, nazma çekmiş, tamamladıktan sonra memleketinden ayrılmış, Kaşgar ilinde son şeklini vererek hanlar hanı Tavgaç Kara Buğra Han’ın huzurunda okumuştur. Hükümdar, Yusuf’u takdir ederek onu “Has-Hacib”[2] unvanı ile ödüllendirmiş, onu yakınları arasına almıştır.

Kutadgu Bilig’de Yöneten ve Yönetilenler

Kutadgu Bilig’te yönetenler (Bey ve saray mensupları) ve yönetilenlerden (avâm/kara bodun ve çeşitli iş kollarına mensup âlimler, tabipler, efsûncular, rüyâ tâbircileri, müneccimler, şairler, çiftçiler, satıcılar, hayvan yetiştiricileri, zenâat erbâbı, vd.) meydana gelen bir topluluktan söz edilir.

Yusuf’un yaşadığı çağın toplumsal hayatında işbölümü gelişmiş, yöneten ve yönetilenler belirli zümreler halinde belirginleşmiştir. Bugün çağdaş devletlerde olduğu gibi, Kutadgu Bilig’te de yönetenlerle yönetilenler arasında uyumun, eşgüdümün gerekliliği ve sağlıklı işlerliği üzerinde durulur. Yönetenlerin ve yönetilenlerin karşılıklı ödev ve sorumluluklarının ne olduğu belirtilir.

Yönetenin/hükümdarın uyması gerekenler, Ögdülmiş’in dilinden hükümdara hitaben şöyle belirtilir:

Beylik makamına sen isteyerek gelmedin; onu sana Tanrı lutfetti (5469). Hâlis gönül ve temiz kalple Tanrı’ya ibâdet et; halka da merhamet ve şefkat göster (5471). Akıl ve bilginle hevâ ve hevesini yen, istek ve arzularının esiri olma, zira hevâ ve nefs din hırsızıdır (5475). Hazineni halkın yararına harca (5479). Düşmanlarını mağlup etmek istiyorsan hizmetindekileri memnun et, onlara değer verip överek şevke getir Savaşta elde ettiklerinle hazineni çoğalt (5487). Halka huzur ve rahat sağlayacak bir düzen kur (5491). Zâlim olma, zulmü kötülere uygula, memleketi kötülerden temizle (5505). Kötüleri yanına yaklaştırma, daima uyanık ol ve doğru insanlarla yaşa (5508). Kötü ve zâlim olanları yükseltme, onlara memlekette nüfûz verme (5521). İşi, iş bilen kimselere ver (5534), değmeyen kişilere rütbe verme (4074). Memleketin faydasını kendi menfatinden üstün tut (5536). Memleket içinde halka zulüm edenleri yok et, yol kesen eşkıya bırakma (5547). Yönetilenlerin senin üzerinde üç hakkı vardır. Bunlardan biri memleketinde gümüş temiz kalsın; onun ayârını koru. İkincisi halkı âdil kanunlar ile yönet; birinin diğerine tahakküme kalkışmasına meydan verme, onları koru. Üçüncüsü bütün yolları emin tut; yol kesici ve haydutların hepsini ortadan kaldır. Böylece yönetilenlerin hakkını ödedikten sonra, sen de onlardan kendi hakkını isteyebilirsin. Senin de yönetilenler üzerinde üç hakkın vardır. Bunlardan biri halk senin emirlerine hürmet etmeli ve bu emir her ne olursa olsun onu derhal yerine getirmelidir. İkincisi hazine hakkını (vergileri) gözetmeliler ve bunu vaktinde ödemeliler. Üçüncüsü senin dostuna dost, düşmanına düşman olmalılar. Böylece sen onlara karşı vazifeni yapmış olursun; onlar da senin hakkını ödemiş olurlar (5574-83).

Görüldüğü üzere hükümdar, halkın âdil kanunlarla yönetilmesi, asayişin ve yol güvenliğinin sağlanması, iktisadın düzenlenmesi, para ayarının korunması gibi görevleri yerine getirdiği müddetçe Tanrı vergisi kuta/yönetme erkine layık olabilir. “Hâkanın kanun koyma ve mevcut kanunları yeni şartlara uygun olarak düzenleme yetkisi ile o kanuna riâyet mecburiyeti, eski Türk devletlerinin kanun hâkimiyetine dayanan, şahıslar-üstü bir idare karakteri taşıdığını ortaya koyar. Burada artık ferdî irâde ve keyfîlik değil, fakat âdil, faydalı, eşitlikçi ve üniversel kanundan kuvvet alan bir idare tarzı bahis konusudur.” (Kafesoğlu1980:30).

Günümüz devletlerinin, hangi tür bir yönetim olursa olsun, önemle üzerinde durdukları husus, ekonomik açıdan belli bir yeterliliğe ulaşmak, paralarının değerini istikrarlı şekilde korumaktır. Bu sebeple her ülke, geliri ile gideri arasında bir denge oluşturmaya, hatta gelirini artırmaya, giderini azaltmaya çalışır. Parasının değeri istikrarlı olan ülkelerin üretim-tüketim ilişkilerinde de bir istikrar vardır. Çünkü para bir ölçü ve değer belirtme aracıdır. Üretimde ve tüketimdeki mallar, hizmetler para ile ölçülür. En basit şekliyle paranın alım gücü (mal ve hizmetleri), zaman içinde değişmiyor, istikrarlı şekilde sürüyorsa, paranın değeri korunuyor demektir. Böyle ülkelerde ekonomik bir düzenlilik söz konusudur. Ekonumik düzenlilik içinde yaşayan insanlar, gelecekleri hususunda endişesiz, güven içindedirler. Yusuf, hükümdara bu düzenliliğin sağlanması ve dolayısıyla milletin huzur ve refah içinde yaşaması şartlarından birinin paranın değerinin korunması olduğunu belirtir.

Halkın âdil kanunlarla yönetilmesi, evrensel olarak insanı, insana yaraşır şekilde yaşamayı, insanın ve toplumun huzurunu, mutluluğunu tesis etmeyi hedefleyerek yapılmış kanunların geçerli olmasıdır. Böylesi yürürlüğe konulan kanunların evrensel bir ilke olarak haklı ile haksızın ayırt edilmesinde, dolayısıyla ödüllendirme ve cezalandırmada tarafsız şekilde uygulanması, kanunların âdil olmasıdır. Evrensel bir sembol olarak adaletin dengede duran iki kefeli bir terazi olarak düşünülmesi; tarafsızlığı, bir kefesi haklıya hakkını, diğer kefesi de haksıza verilmesi gereken cezayı işaret etmesindendir.

Kutadgu Bilig’te Yusuf Has Hacib, Küntogdı’yı “Bu kün togdı tigli törü ol köni/Bu Küntogdı dediğim doğrudan doğruya töredir” (355) şeklinde tanıtır. Yasa/Töre, Küntogdı adıyla somutlanmıştır. Âlim, Küntogdı’nın tabiatını güneşe benzeterek bu adı vermiştir (824). Güneş ile töre/yasa benzerliği, eşliği hususunda Küntogdı’nın dilinden Yusuf Has Hacib şöyle konuşur: Güneş,333 bütünlüğünü daima muhafaza eder, parlaklığı hep aynı şekilde kuvvetlidir. Törenin/Küntogdı’nın tabiatı da güneş gibidir, doğruluk ile doludur ve bu doğruluk/adâlet, hiçbir zaman eksilmez. Güneş nasıl doğup da dünyayı ısıtıp aydınlatırsa, ısısını ve aydınlığını bütün insanlara eriştirir de kendisinden bir şey eksilmezse, törenin/Küntogdı’nın hükmü de böyledir, ortadan kaybolmaz ve bütün halk için aynıdır.

Evrensel bir ilke olarak adâletle uygulanan yasa/töre, hangi memlekette olursa, o memleket düzene girer. Güneş nasıl temiz veya kirli, iyi veya kötü demeden her şeye aydınlık ve ısı verir, canlılar arasında fark gözetmeksizin ısı ve ışığını onlara ulaştırırsa, yasanın/törenin uygulanması da böyledir; ondan herkes nasibini alır. Diğer yıldızlardan farklı olarak güneşin burcu sabit, temeli sağlamdır. Burcu aslandır ve bu burç yerinden kımıldamaz; yerinden kımıldamadığı için evi bozulmaz. Yasanın/Törenin de burcu sabittir ve herkes için aynıdır, değişmez; tavır ve hareketlerinde kimseye ayrıcalık yoktur (825-35). Kutadgu Bilig’te yasanın/törenin pek çok beyitte nitelikleri veya olması gereken özellikleri dile getirilmiştir. Bu özelliklerin başında törenin temelinin doğruluk olduğu belirtilir. Töre/Yasa doğru olursa, âdil şekilde uygulanırsa dünya huzura kavuşur (819); doğruluk yolu beyliğin esâsıdır (821). Her kim hâkim/hükümdar olursa, onun tabiatı yumuşak, tavır ve hareketi asilâne olmalıdır (546). Küntogdı, törenin özelliklerini Aytoldı’ya şöyle açıklar:

“Hükümdar üç ayaklı gümüş bir tahtta oturuyordu ve elinde büyük bir bıçak tutuyordu; solunda bir acı ot ve sağında şeker bulunuyordu (771-72). İşte bak ben de doğruluk ve töreyim; üzerinde oturduğum tahtın üç ayağı vardır, bu üç ayağın her üçü düz durdukça taht sallanmaz. Üç ayaktan biri yana yatarsa, diğer ikisi de kayar ve üzerinde oturan yuvarlanır. Bak benim tabiatim de yana yatmaz doğrudur; eğer doğru eğilirse kıyamet kopar. Ben işleri doğruluk ile hallederim; insanları bey veya kul olarak ayırmam. Elimdeki bu bıçak, biçen ve kesen bir alettir. Ben işleri bıçak gibi keser atarım; hak arayan kimsenin işini uzatmam. Şekere gelince, o zulme uğrayarak benim kapıma gelen ve adâleti bende bulan insan içindir. O insan benden şeker gibi tatlı ayrılır ve sevinir. Zehir gibi acı olan bu Hint otunu ise, zorbalar ve doğruluktan kaçan kimseler içer. Ben hüküm verince Hint ilacı içmiş gibi yüzlerini ekşitirler. Benim bu sertliğim asık suratım bana gelen zalimler içindir. İster oğlum ister yakınım veya hısmım olsun, ister yolcu, geçici ister misafir olsun, kanun karşısında benim için bunların hepsi birdir; hüküm verirken hiç biri beni farklı bulmaz. Bu beyliğin temeli doğruluktur; beyler doğru olursa dünya huzura kavuşur. Doğruluk yolu beyliğin esasıdır. Bey doğru olur ve ülkeye böyle hüküm ederse bütün dileklerine kavuşur.” (800-822).

Burada üç ayaklı gümüş taht ile hükümdarlık makamından beklenen üç temel işleve işaret edilir: Doğruluk ile hüküm verme, haklıyı ödüllendirme ve haksızı cezalandırma. Hükümdar, hükümranlığının bu üç ayağına aynı ağırlığı, önemi vermelidir ki ülkesi, barış ve huzur içerisinde yaşayabilsin. Hiç kimsenin ayrıcalığı olmadan yasa/töre karşısında eşit olarak hak ettiği ödüle veya cezaya uğraması, törenin güvenilirliğini, hükümdarın adaletine olan inancı sağlamlaştıracaktır. Günümüzdeki çağdaş, demokratik devletlerin de temel özellikleri bu şekildedir.

Kutadgu Bilig’e göre toplumsal barışı tesis edecek nizam, Hz. Âdem’in dünyaya indiğinden beri daima anlayışlı insanlar tarafından uygulanagelmiştir (219). Halkı idare edecek kişi, işle ve sözle her vakit iyilik etmelidir (230). İyi nizam koyanlar ve iyilikte ileri gelenler bilgili beyler olmuştur (252). İki türlü insan vardır; bunlardan biri eline kılıç alan ve halkı itaat altında tutandır. Diğeri ise eline kalem alan, doğru yolu gösteren kişidir. İyi nizam bu iki kişiden miras kalmıştır (265-69). Hükümdar, halkın yükünü yüklenmiş bir kişidir. Bu nedenle düşünerek hareket etmeli, gafil olmamalıdır. Sürüsünü aç kurtlardan koruyan kahraman bir çoban gibi halkını korumasını bilmelidir. Çünkü, memlekette bir kimse bir gece aç kalırsa, onun hesabını Tanrı, hükümdardan soracaktır. Hükümdar bir meş’ale gibi yanıyorsa, ışığı halkı içindir (5163-66). Hükümdar, iyiye kıymet vermeli ki böylece bütün halk iyi olsun (5283). Her vakit doğrulukla hüküm etmeli; çünkü beylik, kanun ile ayakta durur (5285). Gücü yettiği kadar kanunu uygulamalı ve halkın hakkını vermeğe çalışmalıdır. Eğer kusur ederse, Tanrı’dan affını dilemeli ve her gün tekrar tekrar tövbe etmelidir. (5288-89). Kanunlara riâyet eden doğru bey, gerçekten bir saadettir; onun saadetinden herkes kendisine hisse alır (3461). Adalete istinad eden kanun göğün direğidir. Kanun bozulursa gök yerinde duramaz. Bu kanun koyan beyler hayatta bulunmasalardı, Tanrı yedi kat yerin nizâmını bozmuş olurdu. Âdil beyin yüzünü gören kutlu olur; sevaba girer ve günahtan kurtulur (3463-65). Âdil beyin, dolayısıyla törenin rahatsız olduğu, hoşlanmadığı şeylerin başında yalan gelir. Daha sonra halka zulüm edenler gelir. Haris tabiatlı, gözü doymaz, olgun olmayan, aceleci davranan, her işte hiddet gösterenler, içkiye düşkün olanlar, çalıp çırpanlar törenin/Küntogdı’nın hoşlanmadığı, işe yaramaz bulduğu, zararlı insanlardır (848-51).

Memleketin bağı ve kilidi, uyanıklık ve yasadır/töredir. Hangi bey, memlekette âdil yasa/töre uygularsa, o memleketini düzenlemiş ve aydınlatmıştır (2015-17). Yöneticilik (beylik), zulüm ve ihmalkârlık ile bozulur (2024). Zâlim, uzun süre beyliğe sahip olamaz; zâlimin zulmüne halk uzun müddet dayanamaz. Zulüm, yanan bir ateştir; yapanı, yaklaşanı yakar. Töre sudur, akarsa nimet yetişir (2030-32). Yöneticiye cömertlik ve alçakgönüllülük lâzımdır; alçakgönüllülük ile birlikte tabiatı da sâkin olmalıdır (2049). Yönetici, acelecilikten, cimrilikten, hiddetten, inatçılıktan, yalancılıktan uzak durmalıdır (2062). Yönetici, içki içmemeli, fesatlık yapmamalıdır; bu iki hareket yüzünden ikbâl elden gider. Yönetici şaraba alışırsa, memleket ve halk çok acı çeker. Vaktini kumara verirse, devlet işleri ihmal edilir, memleket bozulur, (2091-94). Nerede fesat olursa, kut oradan kaçar; fesat şüphesiz her yerde beyliğe halel getirir. Kut ve ikbâl temizdir ve her yerde temizlik ararlar. Kut durudur ve ancak saf olanı destekler. Halkın bütün olumsuzluklarını, uygunsuzluklarını beyler düzeltir; bey uygunsuzluk ederse, onu kim yola getirir? Beyler örf ve töreye nasıl riâyet ederlerse, halk da aynı şekilde örf ve töreye itâat eder (2103-11). Halka baş olan beye himmet[3] lâzımdır; bu himmetle birlikte mürüvvet[4] de bulunmalıdır. Bey himmet ve mürüvvetle şöhret bulursa, dileğine erişir ve av ayağına gelir. Himmeti ile beraber bir de siyaset lâzımdır; siyaset için de beylik şartlarını haiz bir beyin riyâseti[5] lâzımdır. Bey, memleketi ve yasayı/töreyi siyaset ile düzene koyar; halk hareketini onun siyasetine bakarak tanzim eder.

Beylerin kapısını siyaset süsler. Bey, siyaset ile memleketini düzene koyar (2124-30). Eğer bey, halkını âdil yasa/töre ile yönetmezse, halkını koruyamaz, o halkın içine ateş atmış olur; memleketi bozulur ve hiç şüphesiz yönetimin temeli yıkılır. Bir yöneten olarak hükümdar, hizmetkârlarının hâllerini bilmeli; aç mıdırlar, tok mudurlar, bunlar ile daima ilgilenmelidir (2564). Hizmetkârların hükümdârdan daha hizmete başlamadan önce bir alacağı vardır; ki o da yiyecek, içecek ve hizmet esvâbıdır (2958). Bey, hizmetkârların hakkını ödemeli, onlara şefkatle muamele etmelidir (2965). Beyler, hizmetkârını iyi gözetlemeli, işe yaradığı oranda ona ihsanda bulunmalı, hakkını ödemelidir (2974). Bey, kuldan fakir adını kaldırmalı (2983), yani toplumsal refahı artırmalı, halkı huzura kavuşturmalıdır. Zayıflar da kuvvetlenmeli, kurt ile kuzu müsâvi olmalıdır. Bu da iyi kanunlar va’z etmekle olur (3093-96). Yöneten ve yönetilenlerce birbirlerine karşı ödev ve sorumlulukların yerine getirilmesi, o toplumda huzuru ve refahı sağlayacaktır.

Görüldüğü üzere, Kutadgu Bilig’te yasaya/töreye büyük önem verilmekte ve yasanın/törenin her şeyin üstünde olduğuna vurgu yapılmaktadır. Eserde Yusuf’un hükümdarı “doğrudan doğruya töre” olarak adlandırması buna işarettir; ki, yasa yapıcı hükümdardan sıradan bir insana kadar herkes, yasalar karşısında eşit ve imtiyazsızdır. Bu da günümüz çağdaş devletlerinde hukukun üstünlüğüne olan evrensel inancı ve verilen önemi göstermesi bakımından önemlidir. Yasanın/Törenin ayrım gözetilmeden uygulanması, yönetilenlerin yönetenlere karşı inanç ve güvenini pekiştirir. Günümüzün sosyal devletinin ve dolayısıyla evrensel hukukun hedefi, yasaların insanlar arasında fark gözetilmeden uygulanmasıdır. Bu yönüyle yasa/töre, yöneticilerin keyfîliğine de izin vermeyip onun erkinin sınırlarını çizer.

Bir yerden bir yere gitmek, seyahat etmek, ticarî faaliyetlerde bulunmak açısından yolların eminliği, Yusuf’un yaşadığı çağda bir sorundur. Zira, Yusuf’un sözlerinden anladığımıza göre yollarda yol kesiciler, haydutlar vardır. Deve kervanlarıyla bir yerden başka bir yere insan, hayvan, mal götürmek, ticârî faaliyetlerde bulunmak, belli tehlikeleri göze almak demektir. Kervanların saldırıya uğramaları, can ve mal kayıpları yaşamaları sıradan olaylar durumundadır. Bu durum, ticarî faaliyetlerin zayıflamasından insanların husursuzluğuna, toplumsal barışın ve ülke ekonomisinin bozulmasına kadar bir dizi soruna sebep olacaktır. Bu sebeple Yusuf, yönetilenlerin hükümdar üzerinde yolları emin hâle getirmesi, yol kesici haydutları bertaraf etmesi gibi hakları olduğunu söylemektedir. Yolların emin hâle gelmesiyle insanlar korkusuzca bir yerden başka bir yere gidebilecek, ticarî faaliyetlerde bulunabilecek, bu da toplumsal hayatın canlanmasını, halkın refahının artmasını ve dolayısıyla huzur ve mutluluğun tesisini sağlayacaktır. Günümüzde de yönetenlerin, halkın serbestçe ve emin olarak seyahat etmek ve faaliyetlerde bulunmak üzere başka coğrafyalara gidebilmelerinde yol güvenliğini sağlamak gibi bir yükümlülükleri vardır. Geçmişte olduğu gibi günümüzde de ülke ekonomisinin canlı ve sağlıklı işlemesinde yol güvenliğinin önemi büyüktür.

Kutadgu Bilig’te devlet yönetiminde görev verilecek kişilerin seçimi, günümüzün çağdaş devlet yönetimlerinde de -uygulanıp uygulanmamasındaki eksiklikleri, yanlışlıkları bir yana bırakalım- bir ideal ilke olarak liyakât esasına dayanır. Akıllı, bilgili, gözü tok, uyanık, işinin ehli, tedbiri elden bırakmayan, doğruyu yanlıştan, faydalıyı faydasızdan ayıran (2236, 2603) kişilerin görevlendirilmesinin gereği ve hak etmeyen kişiye rütbe verilmemesi (4074), hizmete talip olanın denendikten sonra işe alınması (1755) üzerinde durulur. Aytoldı’nın ve ardından Ögdülmiş’in vezirliğe getirilmesi, bu liyakât düşüncesinin, yani işin ehline verilmesi düşüncesinin ürünüdür. Diğer yandan Kutadgu Bilig’te gerek devlet işlerinde gerekse gündelik hayatta yapılacak her işin acele edilmeden (5648), akıllı bilgili kişilere danışılarak yapılmasına (5649-59) işaret edilir. Zira, hükümdar alacağı kararlarda, yapacağı işlerde Aytoldı’ya, o ölünce de Ögdülmiş ve Odgurmış’a danışarak hareket ederken Ögdülmiş ve Odgurmış da birbirleriyle meşveret içinde hareket ederler. Burada, devlet yönetiminde kurumlar arasında görüş alış-verişlinin, eşgüdümün olmasının gerekliliği işaret edilmektedir.

Sonuç

Kutadgu Bilig, 11. yüzyılda telif edilmiş bir eserdir. Eserde mevcut ve müstakbel yöneticilere devlet yönetiminde nasıl hareket etmeleri gerektiği, kadim Türk kültürü ve İslâm kültürü temel alınarak va’z edilmiştir. Yusuf’un mesajı, mevcuda olmaktan çok, geleceğe yöneliktir ve aklîdir; ki bu da eserin evrensel olmasını sağlamaktadır. Yusuf, eserinde yönetenler ve yönetilenler bakımından ideal devleti ve ideal toplumsal düzeni tasvir eder. Bu devlet, âdil yasalarla yönetilen, yani günümüzdeki biçimiyle hukukun egemen olduğu bir devlettir. Kurumlar arasında istişarenin, eşgüdümün geçerli olduğu, kararların alınmasında ve uygulanmasında akla ve mantığa dayanma söz konusudur. Eserde, yönetenlerin ve yönetilenlerin birbirlerine karşı hak ve ödevlerinin ne olduğu tanımlanmıştır. Buna göre yönetenler, yönetilenlerin hakkını, hukukunu koruyacak, güvenliğini saplayacak, uygulayacağı ekonomi ile paranın değerini düşürmeyecek ve dolayısıyla yönetilenlerin refah içinde yaşamasını sağlayacaktır. Yönetilenler de hukuka saygılı olacak ve riayet edecekler, devletlerine ve milletlerine bağlı, devletleri ve milletlerinin çıkarını düşünen insanlar olarak vergilerini ödeyeceklerdir. Böylesi bir görev ve sorumluluk paylaşımı ve karşılıklı yükümlülüklerin olması, 11. yüzyılın devleti için genel geçer, evrensel kurallar ise, bugünün çağdaş, sosyal hukuk devleti için de değerini koruyan kurallardır.

Son söz olarak Kutadgu Bilig, sadece Türklere değil, bütün insanlığa huzur ve refahı sağlayacak bir toplumsal düzenin nasıl kurulacağını gösteren evrensel hukuk ilkelerini öneren bir eserdir. Bu sebeple eserin değerinin bilinmesi, içeriğinin idrak edilerek günümüzde hayata geçirilmesi, toplumsal hayatımızda uygulanması, bir ihtiyaç, bir zorunluluktur.

Prof. Dr. Mustafa SEVER


Kaynaklar

♦ ARAT, Reşit Rahmeti 1991, Kutadgu Bilig I, TDK Yay., Ank.
♦ KAFESOĞLU, İbrahim 1980, Kutadgu Bilig ve Kültür Tarihimizdeki Yeri, Kültür Bak. Yay. İst.
♦ TİMUÇİN, Afşar 2004, Felsefe Sözlüğü, Bulut Yay., (5.b), İst.

Dipnotlar:

[1] Numaralar, “ARAT, Reşit Rahmeti, Kutadgu Bilig I 1991” adlı eserdeki beyit numaralarını işaret etmektedir.
[2] Has Hacib: Kapıcılar başı.
[3] Kalbin bütün kuvveti ile Cenab-ı Hakk’a ve sâir mukaddesata yönelmesi. Kalb isteği ile gösterilen ciddi gayret. Allah indinde makbul ve mübârek bir kimsenin mânevi yardımı ile birisini koruması, yardım etmesi.
[4] İnsaniyet. İnsanlığa uygun olan şeyi yapmak. Güzel ve iyi şeyleri alıp, kötü şeyleri ve hâlleri bırakmak
[5] Reislik. Bir işi idarede başta bulunmak.
Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.