I. Yeşil Ordu Cemiyeti
A. Yeşil Ordu İsminin Tarihi Kökenleri ve Anadolu’da Yayılması
Bilindiği gibi İttihat ve Terâkkî ideolojisi, II. Abdülhamit’in “İslâm Birliği” siyâsetinden “Pan Turanizm”e doğru kaymış, ama diğerinden de (Turan ülküsünü gerçekleştirmenin bir yardımcı yolu olarak) büsbütün ayrılmamıştır. Birinci Dünya Savaşı’nın hemen başında Enver Paşa’nın kurdurduğu “İslâm İhtilal Cemiyetleri İttihâdı” adlı bir teşkilât, çeşitli müslüman ülkelere ve bu arada Orta Asya’ya birtakım kimseler göndermişti. 1917 İhtilâli’nin patlak vermesi ve Rus ordularının cepheleri terk etmesi üzerine, Kafkaslarda eski gâyeleri canlandırmak için hemen faaliyete geçilmişti. Bu arada, Ermeni ve Bolşevik hücumlarından bunalan Azerbaycan Cumhuriyeti’nin Türkiye’den yardım istemesi bu faaliyetleri daha da hızlandırmıştır. Nitekim Nûri Paşa’nın komutasında 6.000 mevcutlu 5. ve 36. Kafkas Fırkalarıyla, sayıları 10.000-12.000’e varan bayraklı “İslâm Ordusu” Azerbaycan’a doğru fütûhata başlamış, 14 Eylül 1918’de Bakû’ye girmiş[1] ve Hazer kıyılarından yukarıya doğru sarkmıştı. İşte buradan hareketle Kâzım (Karabekir) Paşa, Rusya’daki iç savaş sırasında, Kızıl Ordu’nun yanında beyaz karşı ihtilâlcilerle döğüşmek üzere çoğu Müslümanlardan kurulmuş olan Yeşil Ordu’nun, eskiden Nûri Paşa’nın komutası altında toplanmış mahalli birliklerin kalıntısıyla bir ilgisi olabileceğini düşünmüştü.[2] Ancak, savaştan sonra Kafkasya’da bulunmuş olan Şevket Süreyya Aydemir bu açıklamaları şüpheyle karşılamakta ve “Yeşil Ordu” sözünün o sıralar Ukrayna’da faaliyet gösteren köylü-anarşist Maknho’nun çetelerine verilen ad olduğunu öne sürmekteydi.[3] Genel kabûl gören Aydemir’in bu görüşüne rağmen özellikle Kafkas Müslümanları tarafından kurularak Bolşevik Kızıl Ordu ile birlikte General Denikin komutasındaki Beyaz Ruslara karşı çarpışan Müslüman birliklerin adı “Yeşil Ordu” idi. Bu ordu öylesine bir efsane haline gelmişti ki, 1920 yazında bazı Anadolu gazeteleri, Türkiye’nin doğu sınırlarını aşarak Erzurum’a gelmekte olan bir hayali Yeşil Ordu’dan söz eder olmuşlardı.[4] Fethi Tevetoğlu’na göre Yeşil Ordu, Enver Paşa komutasında Kafkaslarda hazırlanan ve Anadolu hareketine destek verecek bir süvâri kuvvetinin adıydı. Ayrıca, Enver Paşa komutasındaki bu Yeşil Ordu’nun İngilizlere karşı savaşarak, bütün İslâm dünyasını Batı emperyalizminin tutsaklığından kurtaracağı propagandası da yapılıyordu.[5] Ancak bütün bu haber ve değerlendirmelerden çıkarabileceğimiz kesin olan birşey varsa o da, İslâmiyetin mukaddes rengi olan yeşilin, Rusya Müslümanlarını kandırabilmek için Bolşeviklerce sembol olarak kullanılmış olmasıydı. Millî Mücâdele dönemi Anadolusu’nda da yukarıda işâret edilen ölçüler ışığında, Misâk-ı Millî sınırları içinde kalan vatan topraklarını emperyalist güçlerin işgâlinden kurtarmak amacıyla bir Yeşil Ordu’nun kurulması kabûl edilmişti.
Kısacası, Rusya’da kurulan Yeşil Ordu, emperyalist Batılı güçlere karşı Bolşeviklerin yanında savaşan Müslüman bir orduydu. Buradan hareketle, Enver Paşa da, İngilizlere karşı savaşacak bütün İslâm dünyasını Batı emperyalizminin tutsaklığından kurtaracak ve ilk sınavını da Anadolu’da verecek Yeşil Ordu adıyla bir müslüman süvari kuvvetinin kurulmasına öncülük etmişti.
Kâzım (Karabekir) Paşa’ya göre, Millî Mücâdele dönemi Anadolusu’nda da Kafkaslarda başarı kazanmış Yeşil Ordu gibi efsânevî bir güce ihtiyaç vardı.[6] Ne var ki, bir zamanlar Osmanlı ordusunda emir-komuta zinciri içinde ilişkide bulunan kuşağa mensup asker kökenli kişilerin liderlik mücâdelesi buna izin vermeyecekti. Kâzım Paşa, daha sonra Yeşil Ordu isminin Ankara’da siyâsî amaçlarla kurulmuş olan Yeşil Ordu Cemiyeti ile nasıl karıştığını ve siyâsî amaçlar için tesîs edilmiş olan Cemiyet’in Yeşil Ordu Müfrezesi’nin isminden nasıl medet beklediklerini dile getirmişti.[7]
Yeşil Ordu adının Kâzım Paşa’nın da temâs ettiği gibi o zamanlar Millî Mücâdele devri Anadolusu’nda efsânevî bir mâhiyeti vardı. Hiç şüphesiz bunda Bolşevik Yeşil Ordu ile Anadolu’da kurulan Yeşil Ordu’nun ilişkisinin de payı büyük olmuştur.[8]
Tüm bu kaynak ve bilgilerden hareketle şu sonuçlara varmamız mümkündür. Yeşil Ordu Cemiyeti, ismini Rusya’da Bolşeviklerle işbirliği yaparak Denikin ordusuna karşı başarılı savaşlar vermiş, Müslüman askerlerden meydana gelen ve İslâm birliğini gâye edinmiş, Kafkaslarda bulunan Yeşil Ordu’dan almıştır. Kâzım Paşa’nın göndermiş olduğu Yeşil Ordu Müfrezesi de bunun minyatürünü oluşturmuştu.[9]
B. Yeşil Ordu Cemiyeti’nin Kuruluşu
Yeşil Ordu Cemiyeti’nin kuruluş tarihi üzerindeki tartışmalara gelince, bu konuda Cemiyetin kuruluş tarihini açıklıkla gösteren bir delil yoktur. Ancak, hatıralar ve İstiklâl Mahkemeleri’nde verilen ifâdeler bizi belirli noktalarda buluşturmakta, Cemiyetin kuruluşunu ay olarak tesbit etmemize yardımcı olmaktadır. Cemiyetin kuruluş tarihini kesin olarak tesbit edemeyişimizin en önemli nedeni, Cemiyet’in gizli bir teşekkül olmasındandır. Yeşil Ordu Cemiyeti’nin üyeleri içinde her ne kadar o devirde bakan, ordu komutanı gibi kişiler bulunsa da cemiyet esas itibariyle gizli bir cemiyettir. Ancak Cemiyetin kuruluş tarihi üzerinde kesin olmasa bile bizim için önemli kabûl edilebilecek ipuçları mevcuttur. Biz bu ipuçlarından hareketle Yeşil Ordu Cemiyeti’nin kuruluş tarihi olarak, 1920 Mayısı’nı söyleyebiliriz.[10] Enver Behnan Şapolyo, Yeşil Ordu Cemiyeti’nin 3 Mart 1920’de kurulduğunu kaynak göstermeden belirtiyor ise de[11] bunu doğrulayacak başka kaynaklara rastlanılmamıştır. Genel olarak bu konu ile alâkalı kimselerin 1920 sonbaharını Yeşil Ordu Cemiyeti’nin kuruluş tarihi olarak belirtmelerine ana delil olarak gösterdikleri, Nureddin Paşa’nın uyarı mektubu, yorum ve değerlendirmeye oldukça açıktır. Nureddin Paşa’nın Genelkurmay’ı uyarması, işlerin en son safhasıdır. Yeşil Ordu’nun yeminli kuruluş ve yayılma faaliyetleri, propaganda işleri, gazete ve beyannâmelerini neşri, bildiriler dağıtması, yurtiçi ve yurtdışı gizli komünist kuruluşlarla temâsları ve nihâyet orduya sızma gayretleri en az 8-9 aylık bir zamanda olmuşdur. Emniyet-i Umûmiyye’nin resmî tezkeresiyle 7 Kânûn-î Evvel 1336 (1920) Halk İştirakiyyun Fırkası’nın resmen tanındığı bildirildiğine göre Yeşil Ordu’nun da 1920 sonlarında kurulduğu iddiası yanlıştır. İstiklâl Mahkemesi huzurundaki ifâdesinde Vakkas Ferid’in Yeşil Ordu Cemiyeti’ni Eylül’de terk ettiğini göz önüne aldığımızda da, Yeşil Ordu’nun Eylül 1920’den önce kurulduğu âşikârdır. Baytar Sâlih’in mahkemedeki ifâdesi de bu hususu doğrulamaktadır.
Resmi Türkiye Komünist Partisi’nin Yeşil Ordu’dan sonra, bütün bu muzır cereyanları kontrol altına almak üzere kurulduğu katiyetle bilindiğine ve bu resmi parti 18 Ekim 1920’de kurulduğuna göre, Yeşil Ordu’nun bu tarihten önce varlığı kabûl edilmelidir.[12]
C. Yeşil Ordu Cemiyeti’nin Gayesi
Yeşil Ordu Cemiyeti’nin isminin ortaya çıkışı, efsanevî yönü ve kuruluş tarihi üzerindeki tartışmaları ortaya koyduktan sonra, bizce en az bunlar kadar önemli olan, cemiyetin niçin ve hangi gâyeye hizmet için kurulduğu, kuruluş amaçlarına uygun hareket edip etmediğinin ortaya konulmasıdır. Cemiyetin kuruluş gâyesinin iyi şekilde tahlilinin, bizim Cemiyeti daha iyi anlamamız bakımından son derece faydalı olacağı inancındayız.
Yeşil Ordu Cemiyeti Talimatnâmesi’ne göre Cemiyet, emperyalist Avrupa’nın fakir Asya halkını sömürmesine mâni olmak, Avrupa’nın bu yöndeki çalışmalarına karşı koymak ve Asya’nın kendi özelliklerine uygun bir birlik meydana getirmek için kurulmuştur.[13] Talimatnâmenin bir diğer yerinde de, Yeşil Ordu’nun bütün elemanlarının ana gâyesi, “insanlığın huzur ve saâdetini temin ve Asya halklarını birleştirmektir”, diye ifâde edilir.[14] Yeşil Ordu Nizâmnâmesi Cemiyetin kuruluş amacının, Avrupa emperyalizminin işgâl ve sömürü siyâsetini Asya’dan çıkarmak ve etkisini ortadan kaldırmak amacıyla kurulduğunu açıklar.[15] Mustafa Kemâl Paşa ise, Yeşil Ordu Cemiyeti’nin kuruluş gâyesinin, iç isyânları ve bu isyânlara karşı gönderilen düzenli ordunun tutumundan kaynaklanan nedenleri gösterir. Mustafa Kemâl Paşa, isyâncıların, üzerlerine gelen askerlere, halifenin fetvasını, padişahın askerliği kaldırdığını, Ankara’daki hükümetin gayrimeşru olduğunu söylediklerini, bunun sonucunda askerlerin, silâhlarını bırakarak memleketlerine döndüklerini bundan dolayı Yeşil Ordu Cemiyeti’nin kurulduğunu, bu Cemiyetin o zaman için yapılmak istenen inkılâplara sadık olup bunları daha iyi anladığını söylemektedir.[16]
Yeşil Ordu Cemiyeti’nin ileri gelen faal yöneticilerinden biri ve Mustafa Kemâl Paşa’ya yakın mebûslardan olan Yunus Nâdî Bey, Yeşil Ordu’nun Kızıl Ordu’ya benzetilerek Bolşeviklerden yardım alma amacıyla kurulduğunu ileri sürmektedir.[17] Halide Edib Adıvar ise, Millî Mücâdele yıllarından sonra kaleme aldığı hatıralarında, eşi Dr. Adnan Bey’in de kurucularından biri bulunduğu Yeşil Ordu Cemiyeti’ni, Batı yanlıları, ulemâ ve komünist taraftarlarının ideâllerini gerçekleştirebilecekleri düşüncesiyle kurdukları bir cemiyet olarak niteler.[18]
Bulunmuş olduğu vazifelerden dolayı Yeşil Ordu Cemiyeti hakkında en sağlıklı bilgilere sâhip olan Ali Fuat Paşa da kuruluş sebeplerini genel olarak Mustafa Kemâl Paşa ile aynı gerekçelere dayandırır.
Ali Fuat Paşa da, kurucuların, iç çekişmeler ve isyânlar karşısında yeni zihniyete göre yetiştirilmemiş bir ordu ile iş görülemeyeceğini, inkılâb gayesini daha kolay anlayabilecek bir teşkilât kurmayı kararlaştırdıklarını gâyelerinin bu teşkilât vasıtasıyla iç isyânları bastırmak olduğunu ifâde etmiştir.[19]
Yeşil Ordu’nun şu ana kadar dile getirilen görünürdeki gâyelerinden başka dile getirilmeyen hedefleri de vardı. Bunlar arasında Yeşil Ordu Teşkilâtı’nın, Batı’nın memleketi yok etmek isteyen siyâsetine karşılık Doğu’ya ve Bolşevik devrimine yaklaşmakta memleket için büyük faydalar bulduğu noktası idi.[20] Yeşil Ordu’nun kurucuları İslâm Dünyası’nda Rus devrimine uygun olarak bir sosyalist birliği fikrini oluşturmaya çalışıyorlardı. Yeşil Ordu aynı zamanda, kendi gâyelerine paralel faaliyetlerde bulunan hudut dışındaki teşkilâtları da Anadolu’da bulunan birimlerine bağlama girişimlerinde bulunmuştu.[21] Tüm bunlardan elde edeceğimiz sonuç, Yeşil Ordu Cemiyeti’nin biri açık diğeri gizli iki ana gâyeyi gerçekleştirmek amacıyla kurulduğuydu. Cemiyetin açık gâyesi, Anadolu’daki iç isyânları bastırmak ve yapılması düşünülen inkılâplara destek olmaktı. Gizli gâyesinin ise Rusya’daki Bolşevik devrimine benzer bir sosyal hareketi yürürlüğe koymaktı.
II. Yeşil Ordu Cemiyeti’nin Yapısı
A. Yeşil Ordu Teşkilâtı
Yeşil Ordu Cemiyeti’nin ortaya çıkmasında önemli etkenlerden biri olan İstanbul Hükûmeti’nin Millî Mücâdele’yi Bolşeviklikle suçlaması ve buna karşı yapılan isyânlarda “Mustafa Kemâl Bolşevikliği getiriyor veya Bolşevikler gelecekler”[22] gibi cümeleler sarfı ve tüm bunlara ilave olarak Anadolu’daki hareketin Bolşeviklerle ilişkisinden dolayı dinsizlikle suçlanmaya kadar götürülmesi,[23] Millî Mücâdele’yi olumsuz yönde etkilemeye başlamıştı. Bunun yanında düzenli ordu kurmada da bu tür propagandaların olumsuz tesiri sonucunda güçlüklerle karşılaşılmaktaydı. İşte bütün bu gelişmeler, Millî Mücâdele şuurunu benimsemiş yeni birliklere duyulan ihtiyacı artırmış, bunun neticesinde Mustafa Kemâl Paşa’nın yakın arkadaşları ona yardımcı olmak düşüncesiyle bu işe girişmişlerdi.[24] Cemiyetin başlangıçtaki kuruluş sebebi, daha önceki kısımlarda da belirttiğimiz gibi, İstanbul’un Ankara’daki harekete karşı olumsuz tavrını ve padişah taraftarı “Cemiyet-i Ahmediye”nin karşı propagandalarını[25] bertaraf etmek, bunun yanında Bolşevikliğin Müslümanlığın uygulanmasından başka bir şey olmadığını anlatmaktı. Mustafa Kemâl Paşa’nın da onayıyla kurulmuş olan bu cemiyet, Sovyetlerle yapılması düşünülen işbirliğine olumlu bir ortam hazırlamak amacını da gütmekteydi.[26] Bu işbirliğinden kastedilen ise, emperyalistleri Anadolu’dan kovmaktı. Fakat, ilk günlerdeki amacı bu olan Yeşil Ordu Cemiyeti, kuruluşundan kısa bir süre sonra esas gâyesinden ayrılarak, gizli bir ihtilâl cemiyeti halini almıştı.[27] Yeşil Ordu Cemiyeti gizli olarak teşekkül etmiş olmasına rağmen, cemiyetin kuruluşu Mustafa Kemâl Paşa’nın bilgisi dışında olamazdı. Zâten cemiyetin kurucuları[28] onun yakın çevresindeki kişilerdi.
Yukarıda kısaca özetlemeye çalıştığımız gâyeleri gerçekleştirmek düşüncesiyle, hükümete resmen mürâcaat etmeksizin ve kendi bölgesinde sevilen, herhangi bir kötü olayda adı duyulmamış, emperyalizmle ilişkisi olmamış, sermâyeye her zaman mesâfeli kalabilmiş, büyük tüccar olmayan, komisyonculuk, sarraflık, ortakçılık vb. yapmamış kişilerden kurulan cemiyetin genel merkezi şu üyelerden oluşuyordu; Tokat Mebûsu Nâzım (Öztelli-Resmor, 1868-1935), İzmir Mebûsu Yunus Nâdî (Abalıoğlu, 1879-1945), Bursa Mebûsu Şeyh Servet (Akdağ, 1880-1962), Saruhan Mebûsu Reşit (Çerkes Ethem’in ağabeyi), Bursa Mebûsu Muhittin Bahâ (Pars, 1885-1954), İzmit Mebûsu İbrahim Süreyya (Yiğit, 1880-1952), Eskişehir Mebûsu Hüsrev Sâmi (Kızıldoğan, 1884-1942), Eskişehir Mebûsu Eyüp Sabri (Akgöl, 1876-1950), İzmit Mebûsu Sırrı (Bellioğlu, 1876-1958), Kozan Mebûsu Mustafa (Cantekin, 1878-1955), Maliye Vekîli Hakkı Behiç (Bayiç, 1882-1943) ve Sıhhiye vekîli Dr. Adnan (Adıvar, 1882-1955).[29] Cemiyetin, genel sekreterlik görevini ise Tokat Mebûsu Nâzım Bey yapmıştı.[30] Yapı olarak Yeşil Ordu Cemiyeti üyelerinin büyük bir kısmı İttihatçı idi. Üyelerin bir kısmı sâmimî olarak Bolşevikliğe bağlanmışlardı.[31] Genel merkezin görevi, Talimatnâme ve Nizâmnâme’de açık şekilde yer almaktaydı. En önemli görevleri, üyelerin genel gidişatını denetlemek, suçlu üyeleri cezâlandırmak, fedâi teşkilâtının malî giderlerini karşılamak, dul ve yetimlerini korumak, faal heyeti (Heyet-i Faale) seçmekti. Merkezin tüm bunların yanında dış ülkelerle de temâs kurmak ve var olan ilişkileri sürdürmek vazifesi de vardı. Genel merkez, fiilen harekete geçme zamanını dış merkezlerle haberleşerek koordine edecek ve bu tarihi tüm teşkilâta bildirecekti.
1. Ankara Teşkilâtı
Yukarıda açıklamaya çalıştığımız biçimde kurulan Yeşil Ordu Cemiyeti, bünyesinde, genel merkezin yanında Ankara ve Eskişehir’de iki şûbesi bulunuyordu. Bunların görevi genel merkezin emirlerini yerine getirmekti. Bu heyetleri oluşturan kişilerde de genel merkezi oluşturan üyelerdeki gibi özellikler aranıyordu.[32]
Yeşil Ordu’nun Ankara Merkez Heyeti’ni kurmakla, Eskişehir Mebûsu Hüsrev Sâmi Bey’le, Hayvan Hastahânesi Müdürü Binbaşı Hacıoğlu Sâlih Bey görevlendirilmişti. Hacıoğlu Sâlih Bey, daha başlangıçta azılı bir Bolşevikti. Nitekim ileride, 1927 Bolşevik tevkiflerinden sonra, Sovyetlerin İstanbul Konsolosluğu’ndan vize alarak Moskova’ya kaçmış ve Stalin’in 1930 yıllarında sürdürerek veya kurşuna dizdirerek tasfiye ettiği 1000 kadar Türkiyeli komünistler arasında bir kolhozda öldürülmüştü.[33]
Mülkiye Kaymakamlarından Vakkas Ferid, Öğretmen Manastırlı Mustafa Nûri, Gazeteci Arif Oruç, Meclis Matbaası Müdürü Ferudun Bey de Ankara Merkez Heyeti’nde bulunuyorlardı.[34] Yeşil Ordu’nun Ankara şûbesinde bulunan üyelerle ilgili farklı görüşler bulunmaktadır. Vakkas Ferid, Ankara İstiklâl Mahkemesi’nde son zamanlarda genel merkeze karşı vaziyet alan Ankara Merkez Heyeti’nde Şeyh Kudbettin Efendi, Muallim Nûri ve Binbaşı Sâlih Hacıoğlu’nu sayarken Yunus Nâdî Bey yine aynı mahkemede verdiği ifâdede genel merkezle pek ilgisi olmayan Ankara şûbesinin üyelerinden sadece, Sâlih Hacıoğlu’nu bildiğini, diğerlerini tanımadığını söylemişti. Sâlih Hacıoğlu ise, askerî baytar Kenan’ın adını vermişti. Tevetoğlu ise, bu üyelerle ilgili olarak; Vakkas Ferid, Mustafa Nûri, Gazeteci Arif Oruç ve Feridun Beyler şeklinde bilgi vermekteydi. Cemiyetin faal üyelerinden birisi olan Şeyh Servet Efendi ise, Afyon Mebûsu Mehmet Şükrü Bey ve Sivas Mebûsu Memduh Bey’i önce evine dâvet ederek, onlarla görüşmüş, daha sonra ise Nuşirevân’ın evinde yapılan toplantıya onları dâvet ederek, Merkez Heyeti ile çalışmayı teklif etmişti.[35]
Ankara şûbesinin genel merkez ile tam bir uyum içinde olmadığı göze çarpmaktadır. Daha sonra, cemiyetin Ankara şûbesinin Gizli Türkiye Komünist Fırkası’na dönüştüğünü görüyoruz.[36]
2. Eskişehir Teşkilâtı
Cemiyetin ikinci şûbesi Eskişehir’de idi. Genel sekreter olan Nâzım Bey ve genel merkez üyelerinden birkaç kişi bayram tatili dolayısıyla bulundukları Eskişehir’de, Yunus Nâdî Bey’in Nâzım Bey’e tanıştırdığı öğretmen Behram Lütfi’ye, İbrahim Süreyya ile anlaşarak Eskişehir Şûbesi’nin kurulması işini vermişlerdi. Behram Lütfi ise, Mustafa Nûri ile birlikte çalışarak Eskişehir Merkez Heyeti’ni meydana getirmişlerdi.[37] Eskişehir bu tür faaliyetler açısından Anadolu’nun diğer şehirlerinden oranla daha müsait bir ortama sahipti. Nitekim Türkiye Sosyalist Fırkası[38] Anadolu’daki şûbesini bu şehirde açmış ve yine fırkanın yayın organı olan İşci gazetesi de bu şehirde faaliyetlerde bulunmuştu. Ayrıca, Türkiye İşçi ve Çiftçi Sosyalist Fırkası 1919 yılı genel seçimlerine bu şehirden Ethem Nejat’ı aday göstermişti. Yine Ethem Nejat, Doğu Halkları Kurultayı’na ve 10 Eylül 1920 tarihinde toplanan I. Türkiye Komünist Partisi Kongresi’ne Eskişehir ve Ankara teşkilâtlarını temsilen katılmıştı.[39] Kısacası Eskişehir, bu tür faaliyetlerin yoğun olduğu bir bölgeydi. Eskişehir’deki teşkilâtın kurulması için ayrıca Şerif Manatov’un da çalışmaları olmuştu.[40] Bütün bunların yanı sıra Eskişehir, o günlerde en güçlü birlikleri elinde bulunduran Çerkes Ethem’in de etki alanına giren bir bölgeydi. Bu güçten yararlanmayı düşünen Eskişehir teşkilâtı, Ethem’i de etkileme yoluna gitmişti. Gerçekte, Yeşil Ordu Şûbesi Eskişehir ile Gizli Türkiye Komünist Partisi teşkilâtları birbirinden farklı kuruluşlar değillerdi.[41]
Yeşil Ordu Cemiyeti, ayrıca Sivas’ta da şûbe açmak istemiş ancak bu girişim sonuçsuz kalmıştı.[42] Ayrıca Bursa’da da Yeşil Ordu Cemiyeti’nin bir şûbesinin açıldığı yolunda söylentiler vardı.[43]
III. Yeşil Ordu Cemiyeti’nin Kapatılması
1920 yılının Mayısı’nda faaliyete başlayan Yeşil Ordu Cemiyeti, esas amaçladığı gâyelerin dışında çalışmaya başlamış ve teşkilâtlanmasını da Mustafa Kemâl Paşa’nın adını kullanarak hayli genişletmişti. Cemiyete daha sonra Çerkes Ethem’in alınması, o zaman için cemiyetin elinde düzenli olmayan ancak çeşitli ayaklanmalarla gücünü kanıtlamış bir kuvvet oluşmasını temin etmişti.
Tüm bunların yanında cemiyetin Ankara ve Eskişehir şûbelerinin birer gizli komünist örgütü gibi çalışmaları, Mustafa Kemâl Paşa’nın dikkatinden kaçmamıştı. Mustafa Kemâl Paşa’nın dikkatinin cemiyet üzerinde yoğunlaşmasının bir diğer nedeni de, cemiyetin Büyük Millet Meclisi’ndeki temsilcisi konumunda bulunan Halk Zümresi’nin Dr. Nâzım Bey’i Dâhiliye Vekîli seçtirmesi idi. Mustafa Kemâl Paşa, tüm karizmasına rağmen kendi adayını seçtirememişti. Bunun yanında cemiyet üyelerinden bazılarının Sovyet sefâretiyle olan ilişkileri ve Sovyetler adına gelen temsilcilerin kışkırtma ve yardımlarıyla cemiyet, teşkilâta gerekli olan para temini için yardım isteğine kadar götürmesi, cemiyetin kapatılmasının mesâfe taşları olmuştu.
Ayrıca, Mustafa Kemâl Paşa, cemiyetin kapatılması isteği konusunda, şahsen tanıdığı Erzurumlu Nâzım Nâzmi Bey’in görevli bulunduğu Malatya’dan gönderdiği bir mektubunu almıştı. Paşa, Nâzım Bey’in gönderdiği mektubda Yeşil Ordu teşkilâtının genişlemesinden sevinçle bahsetmesinden sonra, cemiyet hakkında araştırma yapma ihtiyacını hissedip neticede cemiyetin faydalı olmaktan çıktığı izlenimini edindiğinden kapatılmasının faydalı olacağına inandığını ifâde etmişti.[44] Mustafa Kemâl Paşa, bundan sonraki gelişmeler konusunda da, cemiyetin kapatılması için gerekli emirleri verdiği halde, genel sekreter Hakkı Behiç Bey’in bunun mümkün olmadığını kendisine söylediğini ifâde etmektedir. Mustafa Kemâl Paşa, daha sonraki gelişmelerle ilgili olarak, kendisinin cemiyetin kapatılması konusunda ısrarlı olduğunu Hakkı Behiç’in kendisine bunun mümkün olmadığını söylediğini kapatılamama gerekçesinin ise, teşkilâtın kendisinin tahmininden daha büyük ve kuvvetli olduğunu cemiyeti kuranların sonuna kadar gâyelerinden ayrılmayacaklarına dair birbirine söz vermiş olduklarını söylediğini, tüm çabalarına rağmen Hakkı Behiç’in söylediklerinin doğru çıktığını ifâde etmektedir.[45] Mustafa Kemâl Paşa’nın cemiyetin kapatılması konusundaki bu birinci isteği,[46] genel merkezde yapılan bir görüşmede değerlendirilmiş ve paşanın durumu yanlış anladığı kanaatine varılarak cepheden dönüşüne kadar faaliyetin geçici olarak durdurulması yönünde karar verilmişti. Ankara Merkez Heyeti’ne ise, durum Konya Mebûsu Refik (Koraltan) Bey aracılığıyla duyurulmuştu.[47] Nâzım Bey ise, kapatılma ile ilgili olarak Mustafa Kemâl’in cemiyetin faaliyetlerine şimdilik şartıyla müsâade ettiğini belirtmekteydi.[48] Yunus Nâdî Bey de Nâzım Bey’in aksine, Mustafa Kemâl Paşa’nın, Yeşil Ordu’nun kapatılması isteğinin geçici olmadığını kesin kapatılması olduğunu üyelerden bazılarının bu karara uyduğunu ifâde etmektedir.[49]
Cemiyete Çerkes Ethem’in girmesiyle, faaliyetlerin Eskişehir’de yoğunlaşması üzerine, Gizli Türkiye Komünist Partisi ile iç içe girmiş oluyordu. Bütün bu gelişmelere engel olmak düşünçesiyle Türkiye Komünist Partisi, Mustafa Kemâl Paşa tarafından kurdurulmuşsa da, bu fırkaya girmeyen bazı Yeşil Orducular Gizli Türkiye Komünist Partisi’yle birleşerek, 7 Aralık 1920’de Türkiye Halk İştirakkiyûn Partisi’ni kurmuşlardı. İşte, bu gelişmelerden sonra 1920 yılı sonuna gelindiğinde artık Yeşil Ordu Cemiyeti’nden fiilî olarak söz etmek imkânı kalmamıştı. Ancak, Yeşil Ordu mensuplarını çeşitli sol kuruluşların içinde görmek mümkündü.[50]
O zamanki siyâsî atmosfere gelince; Mustafa Suphi, Çerkes Ethem’le aynı anda şartların olgunlaştığına inanarak, Sovyet elçilik heyetiyle birlikte Anadolu’ya gelmişti. Çerkes Ethem’in düzenli orduya girmeyi kabûl etmeyerek, Batı Cephesi ile olan anlaşmazlığının had safhaya gelmesi üzerine, ona karşı düzenli birlikler sevk edilmişti. Bu tarihlerde Ankara’da Resmi Türkiye Komünist Fırkası’nın yayın organı olan Yeni Dünya Gazetesi, Ethem’i destekler bir tutuma girmişti. Bunun üzerine, 2 Ocak 1921 tarihinde gazete idâresi hükûmet taraftarlarınca basılmış ve tahribata uğratılmıştı, gazetenin sorumlusu Arif Oruç ve arkadaşları da tutuklanmışlardı.[51] Çerkes Ethem’in bastırılması ve düzenli ordunun I. İnönü Zaferi’ni kazanması, Anadolu’daki hareketin, kuvvetlendiğini göstermiş olması açısından önemliydi. Bu durum Batılı devletlerin dikkatini çekmiş ve ilk olarak milletlerarası platformda Londra’da yapılacak olan barış görüşmelerine Ankara Hükûmeti’nin de bir temsilcisi ile katılabilmesi sonucunu doğurmuştu. Böylece Ankara Hükûmeti, Batılı devletlerle ilişkilere girmeden önce, I. İnönü Zaferi’nin avantajıyla, Anadolu’daki hareketin Bolşevikliğin kabûlü konusundaki mevcut endişeleri milletlerarası ortamda gidermek imkânına kavuşmuştu.[52]
Artık, bütün bu gelişmelerden sonra Yeşil Ordu Cemiyeti’nin yeniden faaliyete geçmesi imkânsız hâle gelmişti. Nitekim Ankara Hükûmeti, 1921 yılı başında artık kesin olarak cemiyeti kapatmaya karar vermişti.
Bundan sonra olayların gelişmesi kısaca şu şekilde özetlenebilir. Merkez Ordusu kumandanı Nurettin Paşa, 19.1.1921 tarihli Erkân-ı Harbiye-i Umûmiye Riyâseti’ne çektiği şifreli telgrafta[53] görevli veya görevli olmadan giden bazı mebûslar tarafından öteye beriye verilen iki risâlenin sûretinin takdim edildiğini haber veriyordu. Erkân-ı Harbiye-i Umûmiye Reisi Fevzi Paşa, harekete geçerek bu bilgiyi reisliğin 24.1.1921 tarihli tezkeresiyle bildirmişti.[54] Bunun üzerine Büyük Millet Meclisi Hükûmeti Reisi sıfatıyla Mustafa Kemâl Paşa da Ankara İstiklâl Mahkemesi’ne evrâkları sevketmişti.[55] Ankara İstiklâl Mahkemesi ise yaptığı araştırma sonucunda adı geçenlerden Tokat Mebûsu Dr. Nâzım, Bursa Mebûsu Şeyh Servet ve Afyonkarahisar Mebûsu Mehmet Şükrü Beyler’in dokunulmazlıklarının kaldırılmasını istemişti. Bu istek yerine getirilerek, adı geçenlerin Ankara İstiklâl Mahkemesi’ne sevkleri yapılmıştı.[56]
Ankara İstiklâl Mahkemesi de, Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükûmeti’ni devirmek, milletin isteğine aykırı olarak yeni bir hükûmet kurmaya çalışmak, suçlarından Çerkes Ethem, ağabeyleri Tevfik ve Reşit’ten başka dokuz kişinin idâmına, Gizli Komünist Partisi’ni kurmak sûretiyle yine hükûmeti devirmek suçunu işleme girişiminde bulundukları anlaşılan Tokat Mebûsu Nâzım’ın tutuklandığı tarih olan 21 Nisan 1921 tarihinde, Matbuat Müdürlüğü memurlarından Ziynetullah Nuşirevan’ın da 27 Ocak 1921’den itibâren cezâ kânûnun 46. maddesine dayanarak Hiyânet-i Vataniyye Kânûnu’nun 12. maddesi gereğince 15’er yıl küreğe konulmalarına ve diğer zanlılardan Bursa Mebûsu Şeyh Servet Efendi ve Afyonkarahisar Mebûsu Mehmet Şükrü Bey ile diğerlerinin suçsuzluklarına karar vermişti. Bu arada Yeni Dünya Gazetesi başyazarı Arif Oruç da tutuklu kaldığı süre yeterli görülerek, serbest bırakılmış ve millî amacın elde edilmesine kadar hükûmetin uygun göreceği bir yerde ikâmete tâbi tutulmuştu.[57]
Anadolu’daki Bolşeviklik akımını bastırma hareketi Sovyet Rusya ile kurulan ilişkilere bir engel teşkil etmemiş ve 16 Mart 1921 tarihinde Türkiye ile Sovyet Rusya arasında Moskova Anlaşması imzâlanmıştı.[58] Tutuklanarak hüküm giyen bu kişiler 29 Eylül 1921 de affedilmişlerdi. Sovyet yardımının yapıldığı esnada affedilmelerini ilginç bulanlar da vardır.[59] Millî Mücâdele’nin başlangıcında şartların oluşturduğu bu tür sol faaliyetlere özellikle Türk-Sovyet ilişkileri çerçevesinde müsaâde edilmiş, bununla hem Sovyetlere hoş görünmek hem de yurt dışındaki İttihatçıların Anadolu’ya yönelik bütünleştirme çabalarına engel olmak istenmişti. Ancak bazı şahıslar, Ankara Hükûmeti’nin bu siyâseti ya kavrayamadıklarından veya gerçekten Bolşevikliğe inandıklarından Mustafa Kemâl Paşa’nın isteğine aykırı olarak komünist faaliyetleri sürdürmek istemişlerdi. Daha sonra Mustafa Kemâl Paşa bunları tasfiye etmişti.
Afyon Kocatepe Üniversitesi Fen-EdebiyatFakültesi /Türkiye
Alıntı Kaynağı: Türkler, Cilt: 16 Sayfa: 89-96