Türk Tarihi ve Kültür Araştırmaları

Yeşil Ordu Cemiyeti

0 25.933

Yrd. Doç. Dr. Ahmet ALTINTAŞ

I. Yeşil Ordu Cemiyeti

A. Yeşil Ordu İsminin Tarihi Kökenleri ve Anadolu’da Yayılması

Bilindiği gibi İttihat ve Terâkkî ideolojisi, II. Abdülhamit’in “İslâm Birliği” siyâsetinden “Pan Turanizm”e doğru kaymış, ama diğerinden de (Turan ülküsünü gerçekleştirmenin bir yardımcı yolu olarak) büsbütün ayrılmamıştır. Birinci Dünya Savaşı’nın hemen başında Enver Paşa’nın kurdurduğu “İslâm İhtilal Cemiyetleri İttihâdı” adlı bir teşkilât, çeşitli müslüman ülkelere ve bu arada Orta Asya’ya birtakım kimseler göndermişti. 1917 İhtilâli’nin patlak vermesi ve Rus ordularının cepheleri terk etmesi üzerine, Kafkaslarda eski gâyeleri canlandırmak için hemen faaliyete geçilmişti. Bu arada, Ermeni ve Bolşevik hücumlarından bunalan Azerbaycan Cumhuriyeti’nin Türkiye’den yardım istemesi bu faaliyetleri daha da hızlandırmıştır. Nitekim Nûri Paşa’nın komutasında 6.000 mevcutlu 5. ve 36. Kafkas Fırkalarıyla, sayıları 10.000-12.000’e varan bayraklı “İslâm Ordusu” Azerbaycan’a doğru fütûhata başlamış, 14 Eylül 1918’de Bakû’ye girmiş[1] ve Hazer kıyılarından yukarıya doğru sarkmıştı. İşte buradan hareketle Kâzım (Karabekir) Paşa, Rusya’daki iç savaş sırasında, Kızıl Ordu’nun yanında beyaz karşı ihtilâlcilerle döğüşmek üzere çoğu Müslümanlardan kurulmuş olan Yeşil Ordu’nun, eskiden Nûri Paşa’nın komutası altında toplanmış mahalli birliklerin kalıntısıyla bir ilgisi olabileceğini düşünmüştü.[2] Ancak, savaştan sonra Kafkasya’da bulunmuş olan Şevket Süreyya Aydemir bu açıklamaları şüpheyle karşılamakta ve “Yeşil Ordu” sözünün o sıralar Ukrayna’da faaliyet gösteren köylü-anarşist Maknho’nun çetelerine verilen ad olduğunu öne sürmekteydi.[3] Genel kabûl gören Aydemir’in bu görüşüne rağmen özellikle Kafkas Müslümanları tarafından kurularak Bolşevik Kızıl Ordu ile birlikte General Denikin komutasındaki Beyaz Ruslara karşı çarpışan Müslüman birliklerin adı “Yeşil Ordu” idi. Bu ordu öylesine bir efsane haline gelmişti ki, 1920 yazında bazı Anadolu gazeteleri, Türkiye’nin doğu sınırlarını aşarak Erzurum’a gelmekte olan bir hayali Yeşil Ordu’dan söz eder olmuşlardı.[4] Fethi Tevetoğlu’na göre Yeşil Ordu, Enver Paşa komutasında Kafkaslarda hazırlanan ve Anadolu hareketine destek verecek bir süvâri kuvvetinin adıydı. Ayrıca, Enver Paşa komutasındaki bu Yeşil Ordu’nun İngilizlere karşı savaşarak, bütün İslâm dünyasını Batı emperyalizminin tutsaklığından kurtaracağı propagandası da yapılıyordu.[5] Ancak bütün bu haber ve değerlendirmelerden çıkarabileceğimiz kesin olan birşey varsa o da, İslâmiyetin mukaddes rengi olan yeşilin, Rusya Müslümanlarını kandırabilmek için Bolşeviklerce sembol olarak kullanılmış olmasıydı. Millî Mücâdele dönemi Anadolusu’nda da yukarıda işâret edilen ölçüler ışığında, Misâk-ı Millî sınırları içinde kalan vatan topraklarını emperyalist güçlerin işgâlinden kurtarmak amacıyla bir Yeşil Ordu’nun kurulması kabûl edilmişti.

Kısacası, Rusya’da kurulan Yeşil Ordu, emperyalist Batılı güçlere karşı Bolşeviklerin yanında savaşan Müslüman bir orduydu. Buradan hareketle, Enver Paşa da, İngilizlere karşı savaşacak bütün İslâm dünyasını Batı emperyalizminin tutsaklığından kurtaracak ve ilk sınavını da Anadolu’da verecek Yeşil Ordu adıyla bir müslüman süvari kuvvetinin kurulmasına öncülük etmişti.

Kâzım (Karabekir) Paşa’ya göre, Millî Mücâdele dönemi Anadolusu’nda da Kafkaslarda başarı kazanmış Yeşil Ordu gibi efsânevî bir güce ihtiyaç vardı.[6] Ne var ki, bir zamanlar Osmanlı ordusunda emir-komuta zinciri içinde ilişkide bulunan kuşağa mensup asker kökenli kişilerin liderlik mücâdelesi buna izin vermeyecekti. Kâzım Paşa, daha sonra Yeşil Ordu isminin Ankara’da siyâsî amaçlarla kurulmuş olan Yeşil Ordu Cemiyeti ile nasıl karıştığını ve siyâsî amaçlar için tesîs edilmiş olan Cemiyet’in Yeşil Ordu Müfrezesi’nin isminden nasıl medet beklediklerini dile getirmişti.[7]

Yeşil Ordu adının Kâzım Paşa’nın da temâs ettiği gibi o zamanlar Millî Mücâdele devri Anadolusu’nda efsânevî bir mâhiyeti vardı. Hiç şüphesiz bunda Bolşevik Yeşil Ordu ile Anadolu’da kurulan Yeşil Ordu’nun ilişkisinin de payı büyük olmuştur.[8]

Tüm bu kaynak ve bilgilerden hareketle şu sonuçlara varmamız mümkündür. Yeşil Ordu Cemiyeti, ismini Rusya’da Bolşeviklerle işbirliği yaparak Denikin ordusuna karşı başarılı savaşlar vermiş, Müslüman askerlerden meydana gelen ve İslâm birliğini gâye edinmiş, Kafkaslarda bulunan Yeşil Ordu’dan almıştır. Kâzım Paşa’nın göndermiş olduğu Yeşil Ordu Müfrezesi de bunun minyatürünü oluşturmuştu.[9]

B. Yeşil Ordu Cemiyeti’nin Kuruluşu

Yeşil Ordu Cemiyeti’nin kuruluş tarihi üzerindeki tartışmalara gelince, bu konuda Cemiyetin kuruluş tarihini açıklıkla gösteren bir delil yoktur. Ancak, hatıralar ve İstiklâl Mahkemeleri’nde verilen ifâdeler bizi belirli noktalarda buluşturmakta, Cemiyetin kuruluşunu ay olarak tesbit etmemize yardımcı olmaktadır. Cemiyetin kuruluş tarihini kesin olarak tesbit edemeyişimizin en önemli nedeni, Cemiyet’in gizli bir teşekkül olmasındandır. Yeşil Ordu Cemiyeti’nin üyeleri içinde her ne kadar o devirde bakan, ordu komutanı gibi kişiler bulunsa da cemiyet esas itibariyle gizli bir cemiyettir. Ancak Cemiyetin kuruluş tarihi üzerinde kesin olmasa bile bizim için önemli kabûl edilebilecek ipuçları mevcuttur. Biz bu ipuçlarından hareketle Yeşil Ordu Cemiyeti’nin kuruluş tarihi olarak, 1920 Mayısı’nı söyleyebiliriz.[10] Enver Behnan Şapolyo, Yeşil Ordu Cemiyeti’nin 3 Mart 1920’de kurulduğunu kaynak göstermeden belirtiyor ise de[11] bunu doğrulayacak başka kaynaklara rastlanılmamıştır. Genel olarak bu konu ile alâkalı kimselerin 1920 sonbaharını Yeşil Ordu Cemiyeti’nin kuruluş tarihi olarak belirtmelerine ana delil olarak gösterdikleri, Nureddin Paşa’nın uyarı mektubu, yorum ve değerlendirmeye oldukça açıktır. Nureddin Paşa’nın Genelkurmay’ı uyarması, işlerin en son safhasıdır. Yeşil Ordu’nun yeminli kuruluş ve yayılma faaliyetleri, propaganda işleri, gazete ve beyannâmelerini neşri, bildiriler dağıtması, yurtiçi ve yurtdışı gizli komünist kuruluşlarla temâsları ve nihâyet orduya sızma gayretleri en az 8-9 aylık bir zamanda olmuşdur. Emniyet-i Umûmiyye’nin resmî tezkeresiyle 7 Kânûn-î Evvel 1336 (1920) Halk İştirakiyyun Fırkası’nın resmen tanındığı bildirildiğine göre Yeşil Ordu’nun da 1920 sonlarında kurulduğu iddiası yanlıştır. İstiklâl Mahkemesi huzurundaki ifâdesinde Vakkas Ferid’in Yeşil Ordu Cemiyeti’ni Eylül’de terk ettiğini göz önüne aldığımızda da, Yeşil Ordu’nun Eylül 1920’den önce kurulduğu âşikârdır. Baytar Sâlih’in mahkemedeki ifâdesi de bu hususu doğrulamaktadır.

Resmi Türkiye Komünist Partisi’nin Yeşil Ordu’dan sonra, bütün bu muzır cereyanları kontrol altına almak üzere kurulduğu katiyetle bilindiğine ve bu resmi parti 18 Ekim 1920’de kurulduğuna göre, Yeşil Ordu’nun bu tarihten önce varlığı kabûl edilmelidir.[12]

C. Yeşil Ordu Cemiyeti’nin Gayesi

Yeşil Ordu Cemiyeti’nin isminin ortaya çıkışı, efsanevî yönü ve kuruluş tarihi üzerindeki tartışmaları ortaya koyduktan sonra, bizce en az bunlar kadar önemli olan, cemiyetin niçin ve hangi gâyeye hizmet için kurulduğu, kuruluş amaçlarına uygun hareket edip etmediğinin ortaya konulmasıdır. Cemiyetin kuruluş gâyesinin iyi şekilde tahlilinin, bizim Cemiyeti daha iyi anlamamız bakımından son derece faydalı olacağı inancındayız.

Yeşil Ordu Cemiyeti Talimatnâmesi’ne göre Cemiyet, emperyalist Avrupa’nın fakir Asya halkını sömürmesine mâni olmak, Avrupa’nın bu yöndeki çalışmalarına karşı koymak ve Asya’nın kendi özelliklerine uygun bir birlik meydana getirmek için kurulmuştur.[13] Talimatnâmenin bir diğer yerinde de, Yeşil Ordu’nun bütün elemanlarının ana gâyesi, “insanlığın huzur ve saâdetini temin ve Asya halklarını birleştirmektir”, diye ifâde edilir.[14] Yeşil Ordu Nizâmnâmesi Cemiyetin kuruluş amacının, Avrupa emperyalizminin işgâl ve sömürü siyâsetini Asya’dan çıkarmak ve etkisini ortadan kaldırmak amacıyla kurulduğunu açıklar.[15] Mustafa Kemâl Paşa ise, Yeşil Ordu Cemiyeti’nin kuruluş gâyesinin, iç isyânları ve bu isyânlara karşı gönderilen düzenli ordunun tutumundan kaynaklanan nedenleri gösterir. Mustafa Kemâl Paşa, isyâncıların, üzerlerine gelen askerlere, halifenin fetvasını, padişahın askerliği kaldırdığını, Ankara’daki hükümetin gayrimeşru olduğunu söylediklerini, bunun sonucunda askerlerin, silâhlarını bırakarak memleketlerine döndüklerini bundan dolayı Yeşil Ordu Cemiyeti’nin kurulduğunu, bu Cemiyetin o zaman için yapılmak istenen inkılâplara sadık olup bunları daha iyi anladığını söylemektedir.[16]

Yeşil Ordu Cemiyeti’nin ileri gelen faal yöneticilerinden biri ve Mustafa Kemâl Paşa’ya yakın mebûslardan olan Yunus Nâdî Bey, Yeşil Ordu’nun Kızıl Ordu’ya benzetilerek Bolşeviklerden yardım alma amacıyla kurulduğunu ileri sürmektedir.[17] Halide Edib Adıvar ise, Millî Mücâdele yıllarından sonra kaleme aldığı hatıralarında, eşi Dr. Adnan Bey’in de kurucularından biri bulunduğu Yeşil Ordu Cemiyeti’ni, Batı yanlıları, ulemâ ve komünist taraftarlarının ideâllerini gerçekleştirebilecekleri düşüncesiyle kurdukları bir cemiyet olarak niteler.[18]

Bulunmuş olduğu vazifelerden dolayı Yeşil Ordu Cemiyeti hakkında en sağlıklı bilgilere sâhip olan Ali Fuat Paşa da kuruluş sebeplerini genel olarak Mustafa Kemâl Paşa ile aynı gerekçelere dayandırır.

Ali Fuat Paşa da, kurucuların, iç çekişmeler ve isyânlar karşısında yeni zihniyete göre yetiştirilmemiş bir ordu ile iş görülemeyeceğini, inkılâb gayesini daha kolay anlayabilecek bir teşkilât kurmayı kararlaştırdıklarını gâyelerinin bu teşkilât vasıtasıyla iç isyânları bastırmak olduğunu ifâde etmiştir.[19]

Yeşil Ordu’nun şu ana kadar dile getirilen görünürdeki gâyelerinden başka dile getirilmeyen hedefleri de vardı. Bunlar arasında Yeşil Ordu Teşkilâtı’nın, Batı’nın memleketi yok etmek isteyen siyâsetine karşılık Doğu’ya ve Bolşevik devrimine yaklaşmakta memleket için büyük faydalar bulduğu noktası idi.[20] Yeşil Ordu’nun kurucuları İslâm Dünyası’nda Rus devrimine uygun olarak bir sosyalist birliği fikrini oluşturmaya çalışıyorlardı. Yeşil Ordu aynı zamanda, kendi gâyelerine paralel faaliyetlerde bulunan hudut dışındaki teşkilâtları da Anadolu’da bulunan birimlerine bağlama girişimlerinde bulunmuştu.[21] Tüm bunlardan elde edeceğimiz sonuç, Yeşil Ordu Cemiyeti’nin biri açık diğeri gizli iki ana gâyeyi gerçekleştirmek amacıyla kurulduğuydu. Cemiyetin açık gâyesi, Anadolu’daki iç isyânları bastırmak ve yapılması düşünülen inkılâplara destek olmaktı. Gizli gâyesinin ise Rusya’daki Bolşevik devrimine benzer bir sosyal hareketi yürürlüğe koymaktı.

II. Yeşil Ordu Cemiyeti’nin Yapısı

A. Yeşil Ordu Teşkilâtı

Yeşil Ordu Cemiyeti’nin ortaya çıkmasında önemli etkenlerden biri olan İstanbul Hükûmeti’nin Millî Mücâdele’yi Bolşeviklikle suçlaması ve buna karşı yapılan isyânlarda “Mustafa Kemâl Bolşevikliği getiriyor veya Bolşevikler gelecekler”[22] gibi cümeleler sarfı ve tüm bunlara ilave olarak Anadolu’daki hareketin Bolşeviklerle ilişkisinden dolayı dinsizlikle suçlanmaya kadar götürülmesi,[23] Millî Mücâdele’yi olumsuz yönde etkilemeye başlamıştı. Bunun yanında düzenli ordu kurmada da bu tür propagandaların olumsuz tesiri sonucunda güçlüklerle karşılaşılmaktaydı. İşte bütün bu gelişmeler, Millî Mücâdele şuurunu benimsemiş yeni birliklere duyulan ihtiyacı artırmış, bunun neticesinde Mustafa Kemâl Paşa’nın yakın arkadaşları ona yardımcı olmak düşüncesiyle bu işe girişmişlerdi.[24] Cemiyetin başlangıçtaki kuruluş sebebi, daha önceki kısımlarda da belirttiğimiz gibi, İstanbul’un Ankara’daki harekete karşı olumsuz tavrını ve padişah taraftarı “Cemiyet-i Ahmediye”nin karşı propagandalarını[25] bertaraf etmek, bunun yanında Bolşevikliğin Müslümanlığın uygulanmasından başka bir şey olmadığını anlatmaktı. Mustafa Kemâl Paşa’nın da onayıyla kurulmuş olan bu cemiyet, Sovyetlerle yapılması düşünülen işbirliğine olumlu bir ortam hazırlamak amacını da gütmekteydi.[26] Bu işbirliğinden kastedilen ise, emperyalistleri Anadolu’dan kovmaktı. Fakat, ilk günlerdeki amacı bu olan Yeşil Ordu Cemiyeti, kuruluşundan kısa bir süre sonra esas gâyesinden ayrılarak, gizli bir ihtilâl cemiyeti halini almıştı.[27] Yeşil Ordu Cemiyeti gizli olarak teşekkül etmiş olmasına rağmen, cemiyetin kuruluşu Mustafa Kemâl Paşa’nın bilgisi dışında olamazdı. Zâten cemiyetin kurucuları[28] onun yakın çevresindeki kişilerdi.

Yukarıda kısaca özetlemeye çalıştığımız gâyeleri gerçekleştirmek düşüncesiyle, hükümete resmen mürâcaat etmeksizin ve kendi bölgesinde sevilen, herhangi bir kötü olayda adı duyulmamış, emperyalizmle ilişkisi olmamış, sermâyeye her zaman mesâfeli kalabilmiş, büyük tüccar olmayan, komisyonculuk, sarraflık, ortakçılık vb. yapmamış kişilerden kurulan cemiyetin genel merkezi şu üyelerden oluşuyordu; Tokat Mebûsu Nâzım (Öztelli-Resmor, 1868-1935), İzmir Mebûsu Yunus Nâdî (Abalıoğlu, 1879-1945), Bursa Mebûsu Şeyh Servet (Akdağ, 1880-1962), Saruhan Mebûsu Reşit (Çerkes Ethem’in ağabeyi), Bursa Mebûsu Muhittin Bahâ (Pars, 1885-1954), İzmit Mebûsu İbrahim Süreyya (Yiğit, 1880-1952), Eskişehir Mebûsu Hüsrev Sâmi (Kızıldoğan, 1884-1942), Eskişehir Mebûsu Eyüp Sabri (Akgöl, 1876-1950), İzmit Mebûsu Sırrı (Bellioğlu, 1876-1958), Kozan Mebûsu Mustafa (Cantekin, 1878-1955), Maliye Vekîli Hakkı Behiç (Bayiç, 1882-1943) ve Sıhhiye vekîli Dr. Adnan (Adıvar, 1882-1955).[29] Cemiyetin, genel sekreterlik görevini ise Tokat Mebûsu Nâzım Bey yapmıştı.[30] Yapı olarak Yeşil Ordu Cemiyeti üyelerinin büyük bir kısmı İttihatçı idi. Üyelerin bir kısmı sâmimî olarak Bolşevikliğe bağlanmışlardı.[31] Genel merkezin görevi, Talimatnâme ve Nizâmnâme’de açık şekilde yer almaktaydı. En önemli görevleri, üyelerin genel gidişatını denetlemek, suçlu üyeleri cezâlandırmak, fedâi teşkilâtının malî giderlerini karşılamak, dul ve yetimlerini korumak, faal heyeti (Heyet-i Faale) seçmekti. Merkezin tüm bunların yanında dış ülkelerle de temâs kurmak ve var olan ilişkileri sürdürmek vazifesi de vardı. Genel merkez, fiilen harekete geçme zamanını dış merkezlerle haberleşerek koordine edecek ve bu tarihi tüm teşkilâta bildirecekti.

1. Ankara Teşkilâtı

Yukarıda açıklamaya çalıştığımız biçimde kurulan Yeşil Ordu Cemiyeti, bünyesinde, genel merkezin yanında Ankara ve Eskişehir’de iki şûbesi bulunuyordu. Bunların görevi genel merkezin emirlerini yerine getirmekti. Bu heyetleri oluşturan kişilerde de genel merkezi oluşturan üyelerdeki gibi özellikler aranıyordu.[32]

Yeşil Ordu’nun Ankara Merkez Heyeti’ni kurmakla, Eskişehir Mebûsu Hüsrev Sâmi Bey’le, Hayvan Hastahânesi Müdürü Binbaşı Hacıoğlu Sâlih Bey görevlendirilmişti. Hacıoğlu Sâlih Bey, daha başlangıçta azılı bir Bolşevikti. Nitekim ileride, 1927 Bolşevik tevkiflerinden sonra, Sovyetlerin İstanbul Konsolosluğu’ndan vize alarak Moskova’ya kaçmış ve Stalin’in 1930 yıllarında sürdürerek veya kurşuna dizdirerek tasfiye ettiği 1000 kadar Türkiyeli komünistler arasında bir kolhozda öldürülmüştü.[33]

Mülkiye Kaymakamlarından Vakkas Ferid, Öğretmen Manastırlı Mustafa Nûri, Gazeteci Arif Oruç, Meclis Matbaası Müdürü Ferudun Bey de Ankara Merkez Heyeti’nde bulunuyorlardı.[34] Yeşil Ordu’nun Ankara şûbesinde bulunan üyelerle ilgili farklı görüşler bulunmaktadır. Vakkas Ferid, Ankara İstiklâl Mahkemesi’nde son zamanlarda genel merkeze karşı vaziyet alan Ankara Merkez Heyeti’nde Şeyh Kudbettin Efendi, Muallim Nûri ve Binbaşı Sâlih Hacıoğlu’nu sayarken Yunus Nâdî Bey yine aynı mahkemede verdiği ifâdede genel merkezle pek ilgisi olmayan Ankara şûbesinin üyelerinden sadece, Sâlih Hacıoğlu’nu bildiğini, diğerlerini tanımadığını söylemişti. Sâlih Hacıoğlu ise, askerî baytar Kenan’ın adını vermişti. Tevetoğlu ise, bu üyelerle ilgili olarak; Vakkas Ferid, Mustafa Nûri, Gazeteci Arif Oruç ve Feridun Beyler şeklinde bilgi vermekteydi. Cemiyetin faal üyelerinden birisi olan Şeyh Servet Efendi ise, Afyon Mebûsu Mehmet Şükrü Bey ve Sivas Mebûsu Memduh Bey’i önce evine dâvet ederek, onlarla görüşmüş, daha sonra ise Nuşirevân’ın evinde yapılan toplantıya onları dâvet ederek, Merkez Heyeti ile çalışmayı teklif etmişti.[35]

Ankara şûbesinin genel merkez ile tam bir uyum içinde olmadığı göze çarpmaktadır. Daha sonra, cemiyetin Ankara şûbesinin Gizli Türkiye Komünist Fırkası’na dönüştüğünü görüyoruz.[36]

2. Eskişehir Teşkilâtı

Cemiyetin ikinci şûbesi Eskişehir’de idi. Genel sekreter olan Nâzım Bey ve genel merkez üyelerinden birkaç kişi bayram tatili dolayısıyla bulundukları Eskişehir’de, Yunus Nâdî Bey’in Nâzım Bey’e tanıştırdığı öğretmen Behram Lütfi’ye, İbrahim Süreyya ile anlaşarak Eskişehir Şûbesi’nin kurulması işini vermişlerdi. Behram Lütfi ise, Mustafa Nûri ile birlikte çalışarak Eskişehir Merkez Heyeti’ni meydana getirmişlerdi.[37] Eskişehir bu tür faaliyetler açısından Anadolu’nun diğer şehirlerinden oranla daha müsait bir ortama sahipti. Nitekim Türkiye Sosyalist Fırkası[38] Anadolu’daki şûbesini bu şehirde açmış ve yine fırkanın yayın organı olan İşci gazetesi de bu şehirde faaliyetlerde bulunmuştu. Ayrıca, Türkiye İşçi ve Çiftçi Sosyalist Fırkası 1919 yılı genel seçimlerine bu şehirden Ethem Nejat’ı aday göstermişti. Yine Ethem Nejat, Doğu Halkları Kurultayı’na ve 10 Eylül 1920 tarihinde toplanan I. Türkiye Komünist Partisi Kongresi’ne Eskişehir ve Ankara teşkilâtlarını temsilen katılmıştı.[39] Kısacası Eskişehir, bu tür faaliyetlerin yoğun olduğu bir bölgeydi. Eskişehir’deki teşkilâtın kurulması için ayrıca Şerif Manatov’un da çalışmaları olmuştu.[40] Bütün bunların yanı sıra Eskişehir, o günlerde en güçlü birlikleri elinde bulunduran Çerkes Ethem’in de etki alanına giren bir bölgeydi. Bu güçten yararlanmayı düşünen Eskişehir teşkilâtı, Ethem’i de etkileme yoluna gitmişti. Gerçekte, Yeşil Ordu Şûbesi Eskişehir ile Gizli Türkiye Komünist Partisi teşkilâtları birbirinden farklı kuruluşlar değillerdi.[41]

Yeşil Ordu Cemiyeti, ayrıca Sivas’ta da şûbe açmak istemiş ancak bu girişim sonuçsuz kalmıştı.[42] Ayrıca Bursa’da da Yeşil Ordu Cemiyeti’nin bir şûbesinin açıldığı yolunda söylentiler vardı.[43]

III. Yeşil Ordu Cemiyeti’nin Kapatılması

1920 yılının Mayısı’nda faaliyete başlayan Yeşil Ordu Cemiyeti, esas amaçladığı gâyelerin dışında çalışmaya başlamış ve teşkilâtlanmasını da Mustafa Kemâl Paşa’nın adını kullanarak hayli genişletmişti. Cemiyete daha sonra Çerkes Ethem’in alınması, o zaman için cemiyetin elinde düzenli olmayan ancak çeşitli ayaklanmalarla gücünü kanıtlamış bir kuvvet oluşmasını temin etmişti.

Tüm bunların yanında cemiyetin Ankara ve Eskişehir şûbelerinin birer gizli komünist örgütü gibi çalışmaları, Mustafa Kemâl Paşa’nın dikkatinden kaçmamıştı. Mustafa Kemâl Paşa’nın dikkatinin cemiyet üzerinde yoğunlaşmasının bir diğer nedeni de, cemiyetin Büyük Millet Meclisi’ndeki temsilcisi konumunda bulunan Halk Zümresi’nin Dr. Nâzım Bey’i Dâhiliye Vekîli seçtirmesi idi. Mustafa Kemâl Paşa, tüm karizmasına rağmen kendi adayını seçtirememişti. Bunun yanında cemiyet üyelerinden bazılarının Sovyet sefâretiyle olan ilişkileri ve Sovyetler adına gelen temsilcilerin kışkırtma ve yardımlarıyla cemiyet, teşkilâta gerekli olan para temini için yardım isteğine kadar götürmesi, cemiyetin kapatılmasının mesâfe taşları olmuştu.

Ayrıca, Mustafa Kemâl Paşa, cemiyetin kapatılması isteği konusunda, şahsen tanıdığı Erzurumlu Nâzım Nâzmi Bey’in görevli bulunduğu Malatya’dan gönderdiği bir mektubunu almıştı. Paşa, Nâzım Bey’in gönderdiği mektubda Yeşil Ordu teşkilâtının genişlemesinden sevinçle bahsetmesinden sonra, cemiyet hakkında araştırma yapma ihtiyacını hissedip neticede cemiyetin faydalı olmaktan çıktığı izlenimini edindiğinden kapatılmasının faydalı olacağına inandığını ifâde etmişti.[44] Mustafa Kemâl Paşa, bundan sonraki gelişmeler konusunda da, cemiyetin kapatılması için gerekli emirleri verdiği halde, genel sekreter Hakkı Behiç Bey’in bunun mümkün olmadığını kendisine söylediğini ifâde etmektedir. Mustafa Kemâl Paşa, daha sonraki gelişmelerle ilgili olarak, kendisinin cemiyetin kapatılması konusunda ısrarlı olduğunu Hakkı Behiç’in kendisine bunun mümkün olmadığını söylediğini kapatılamama gerekçesinin ise, teşkilâtın kendisinin tahmininden daha büyük ve kuvvetli olduğunu cemiyeti kuranların sonuna kadar gâyelerinden ayrılmayacaklarına dair birbirine söz vermiş olduklarını söylediğini, tüm çabalarına rağmen Hakkı Behiç’in söylediklerinin doğru çıktığını ifâde etmektedir.[45] Mustafa Kemâl Paşa’nın cemiyetin kapatılması konusundaki bu birinci isteği,[46] genel merkezde yapılan bir görüşmede değerlendirilmiş ve paşanın durumu yanlış anladığı kanaatine varılarak cepheden dönüşüne kadar faaliyetin geçici olarak durdurulması yönünde karar verilmişti. Ankara Merkez Heyeti’ne ise, durum Konya Mebûsu Refik (Koraltan) Bey aracılığıyla duyurulmuştu.[47] Nâzım Bey ise, kapatılma ile ilgili olarak Mustafa Kemâl’in cemiyetin faaliyetlerine şimdilik şartıyla müsâade ettiğini belirtmekteydi.[48] Yunus Nâdî Bey de Nâzım Bey’in aksine, Mustafa Kemâl Paşa’nın, Yeşil Ordu’nun kapatılması isteğinin geçici olmadığını kesin kapatılması olduğunu üyelerden bazılarının bu karara uyduğunu ifâde etmektedir.[49]

Cemiyete Çerkes Ethem’in girmesiyle, faaliyetlerin Eskişehir’de yoğunlaşması üzerine, Gizli Türkiye Komünist Partisi ile iç içe girmiş oluyordu. Bütün bu gelişmelere engel olmak düşünçesiyle Türkiye Komünist Partisi, Mustafa Kemâl Paşa tarafından kurdurulmuşsa da, bu fırkaya girmeyen bazı Yeşil Orducular Gizli Türkiye Komünist Partisi’yle birleşerek, 7 Aralık 1920’de Türkiye Halk İştirakkiyûn Partisi’ni kurmuşlardı. İşte, bu gelişmelerden sonra 1920 yılı sonuna gelindiğinde artık Yeşil Ordu Cemiyeti’nden fiilî olarak söz etmek imkânı kalmamıştı. Ancak, Yeşil Ordu mensuplarını çeşitli sol kuruluşların içinde görmek mümkündü.[50]

O zamanki siyâsî atmosfere gelince; Mustafa Suphi, Çerkes Ethem’le aynı anda şartların olgunlaştığına inanarak, Sovyet elçilik heyetiyle birlikte Anadolu’ya gelmişti. Çerkes Ethem’in düzenli orduya girmeyi kabûl etmeyerek, Batı Cephesi ile olan anlaşmazlığının had safhaya gelmesi üzerine, ona karşı düzenli birlikler sevk edilmişti. Bu tarihlerde Ankara’da Resmi Türkiye Komünist Fırkası’nın yayın organı olan Yeni Dünya Gazetesi, Ethem’i destekler bir tutuma girmişti. Bunun üzerine, 2 Ocak 1921 tarihinde gazete idâresi hükûmet taraftarlarınca basılmış ve tahribata uğratılmıştı, gazetenin sorumlusu Arif Oruç ve arkadaşları da tutuklanmışlardı.[51] Çerkes Ethem’in bastırılması ve düzenli ordunun I. İnönü Zaferi’ni kazanması, Anadolu’daki hareketin, kuvvetlendiğini göstermiş olması açısından önemliydi. Bu durum Batılı devletlerin dikkatini çekmiş ve ilk olarak milletlerarası platformda Londra’da yapılacak olan barış görüşmelerine Ankara Hükûmeti’nin de bir temsilcisi ile katılabilmesi sonucunu doğurmuştu. Böylece Ankara Hükûmeti, Batılı devletlerle ilişkilere girmeden önce, I. İnönü Zaferi’nin avantajıyla, Anadolu’daki hareketin Bolşevikliğin kabûlü konusundaki mevcut endişeleri milletlerarası ortamda gidermek imkânına kavuşmuştu.[52]

Artık, bütün bu gelişmelerden sonra Yeşil Ordu Cemiyeti’nin yeniden faaliyete geçmesi imkânsız hâle gelmişti. Nitekim Ankara Hükûmeti, 1921 yılı başında artık kesin olarak cemiyeti kapatmaya karar vermişti.

Bundan sonra olayların gelişmesi kısaca şu şekilde özetlenebilir. Merkez Ordusu kumandanı Nurettin Paşa, 19.1.1921 tarihli Erkân-ı Harbiye-i Umûmiye Riyâseti’ne çektiği şifreli telgrafta[53] görevli veya görevli olmadan giden bazı mebûslar tarafından öteye beriye verilen iki risâlenin sûretinin takdim edildiğini haber veriyordu. Erkân-ı Harbiye-i Umûmiye Reisi Fevzi Paşa, harekete geçerek bu bilgiyi reisliğin 24.1.1921 tarihli tezkeresiyle bildirmişti.[54] Bunun üzerine Büyük Millet Meclisi Hükûmeti Reisi sıfatıyla Mustafa Kemâl Paşa da Ankara İstiklâl Mahkemesi’ne evrâkları sevketmişti.[55] Ankara İstiklâl Mahkemesi ise yaptığı araştırma sonucunda adı geçenlerden Tokat Mebûsu Dr. Nâzım, Bursa Mebûsu Şeyh Servet ve Afyonkarahisar Mebûsu Mehmet Şükrü Beyler’in dokunulmazlıklarının kaldırılmasını istemişti. Bu istek yerine getirilerek, adı geçenlerin Ankara İstiklâl Mahkemesi’ne sevkleri yapılmıştı.[56]

Ankara İstiklâl Mahkemesi de, Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükûmeti’ni devirmek, milletin isteğine aykırı olarak yeni bir hükûmet kurmaya çalışmak, suçlarından Çerkes Ethem, ağabeyleri Tevfik ve Reşit’ten başka dokuz kişinin idâmına, Gizli Komünist Partisi’ni kurmak sûretiyle yine hükûmeti devirmek suçunu işleme girişiminde bulundukları anlaşılan Tokat Mebûsu Nâzım’ın tutuklandığı tarih olan 21 Nisan 1921 tarihinde, Matbuat Müdürlüğü memurlarından Ziynetullah Nuşirevan’ın da 27 Ocak 1921’den itibâren cezâ kânûnun 46. maddesine dayanarak Hiyânet-i Vataniyye Kânûnu’nun 12. maddesi gereğince 15’er yıl küreğe konulmalarına ve diğer zanlılardan Bursa Mebûsu Şeyh Servet Efendi ve Afyonkarahisar Mebûsu Mehmet Şükrü Bey ile diğerlerinin suçsuzluklarına karar vermişti. Bu arada Yeni Dünya Gazetesi başyazarı Arif Oruç da tutuklu kaldığı süre yeterli görülerek, serbest bırakılmış ve millî amacın elde edilmesine kadar hükûmetin uygun göreceği bir yerde ikâmete tâbi tutulmuştu.[57]

Anadolu’daki Bolşeviklik akımını bastırma hareketi Sovyet Rusya ile kurulan ilişkilere bir engel teşkil etmemiş ve 16 Mart 1921 tarihinde Türkiye ile Sovyet Rusya arasında Moskova Anlaşması imzâlanmıştı.[58] Tutuklanarak hüküm giyen bu kişiler 29 Eylül 1921 de affedilmişlerdi. Sovyet yardımının yapıldığı esnada affedilmelerini ilginç bulanlar da vardır.[59] Millî Mücâdele’nin başlangıcında şartların oluşturduğu bu tür sol faaliyetlere özellikle Türk-Sovyet ilişkileri çerçevesinde müsaâde edilmiş, bununla hem Sovyetlere hoş görünmek hem de yurt dışındaki İttihatçıların Anadolu’ya yönelik bütünleştirme çabalarına engel olmak istenmişti. Ancak bazı şahıslar, Ankara Hükûmeti’nin bu siyâseti ya kavrayamadıklarından veya gerçekten Bolşevikliğe inandıklarından Mustafa Kemâl Paşa’nın isteğine aykırı olarak komünist faaliyetleri sürdürmek istemişlerdi. Daha sonra Mustafa Kemâl Paşa bunları tasfiye etmişti.

Yrd. Doç. Dr. Ahmet ALTINTAŞ

Afyon Kocatepe Üniversitesi Fen-EdebiyatFakültesi /Türkiye

Alıntı Kaynağı: Türkler, Cilt: 16 Sayfa: 89-96


Dipnotlar :
[1] Yusuf Hikmet Bayur, Türk İnkılabı Tarihi, C. III, kısım IV. TTK. Basımevi, Ankara 1991, s. 4; Şevket Süreyya Aydemir, Enver Paşa: Makedonya’dan Orta Asya’ya, C. III. İstanbul 1972, s. 381; Kamuran Gürün, Türk Sovyet İlişkileri (1920-1953), TTK. Basımevi, Ankara 1991, s. 6.
[2] Karabekir, İstiklâl Harbimiz, Türkiye Yayınevi, İstanbul 1960, s. 435, 472, 532, 571, 572, 583, 593.
[3] Mete Tuncay, Türkiye’de Sol Akımlar (1908-1925), Bilgi yayınları, 3. baskı, Ankara 1978 s, 75; Stéphane Yerasimos, “Sur Les Origines Du Mouvement De L’Armée Verte En Anatolie”, Etudes Balkanique, Academie Bulgare des Sciénces İnstitut d’Etudes Balkaniques, no. 1, Sofia 1977, s. 100.
[4] Açıksöz Gazetesi, 12 Temmuz 1920; Öğüt, 10 Ağustos 1920.
[5] Tevetoğlu, Türkiye’de Sosyalist ve Komünist Faaliyetler (1910-1960), Ankara 1967, s. 129.
[6] Bu ihtiyacın Anadolu için ne denli büyük bir hızla karşılanması gerektiğini Kâzım Karabekir Paşa şöyle anlatır. “Hakikatte gönderebileceğim kuvvet Erzurum kabadayılarından Harb-i Umûmi faciasından sağ kalabilenlerinden ufak atlı bir müfreze olabilecektir. Bunu manen büyütmek, fakat hareketlerinden evvel manevi kuvveti işaâ edip vaktinden evvel küçültmemek de ihtiyâtlı bir harekettir. Bu müfrezeye pekâlâ kuvvetli bir isim verebilirim: Yeşil Ordu’dan bir müfreze! Rusya’da bir Yeşil Ordu’nun Denikin Ordusu gerisinde birçok işler yaptığını işitmiştik. Yeşil! Bunun milletimiz üzerindeki tesiri de dehşetlidir. Kızıl ismi dahilen ve haricen fena olabilir ve Bolşevikler geliyor diye büsbütün halkı ayaklandırabiliriz. Yeşil Ordu! bu nedir? bilen yok, rengi şayan-ı ihtiram… işte Ankaraya hediye edebileceğim Erzurum dadaşlarından atlı müfrezeciğin ismi, buna bir de büyücek bir yeşil bayrak, mesele halledilmiştir. Bugün 20’de derhal bu müfrezeye kumanda edebilecek olan Erzurum civarında Ebulhindi köylü Cafer Bey’i Erzurum’a istedim ve hazırlık için icâb edenlere emir verdim” Karabekir, a.g.e., s. 647.
[7] Kâzım Paşa Cemiyetin tesirleri konusunda şunları nakleder. “Yeşil Ordu Müfrezesine 14 Mayıs’ta merasimle ismini verdim. Otuz atlı olarak Erzurum’dan hareket etti. Çocuklar ordusu talimhânesinde müfrezeyi teftiş ettim ve kendilerine talimat verdim. O günde yazılıdır. Ne gariptir, Yeşil Ordu ismi ve bayrağı tasavvurumdan fazla tesir yaptı, Ankara’da bazı akıllılar (Yeşil Ordu) diye bir cemiyet bile teşkil etmek garabetini yapmışlar! Yani bu açıkgöz efendiler Yeşil Ordu’nun kuvveti karşısına müşekkel bir ubudiyet arz için tetik davranmak istemişler!” Karabekir, a.g.e., s. 647-654; Yeşil Ordu’nun ilk kaynağı Bolşevik Rusya’daydı. Vaktiyle Rusya’da Denikin Ordusu gerisinde, yerli Müslüman Türklerden kurulmuş bir Yeşil Ordu’nun destânî menkıbeleri duyulmuştu. Lord Kinross, Atatürk, Bir Milletin Yeniden Doğuşu (Çeviren: Ayhan Tezel), Sander Kitabevi, İstanbul 1970, s. 380, 381.
[8] Hüsamettin Ertürk konu ile ilgili olarak Meraşâl Fevzi Çakmak’ın kendisine anlattıklarını şöyle nakletmiştir: “Bolşevik Rusya, kuruluşunu medyun bulunduğu Türklere karşı hiçbir minettarlık duymuyordu. Bunun için türlü çarelere başvurmuştu. Kafkasya’da akdedilen ve Azerbaycan Türklerinin iştirâk ettiği Şûrâlar Kongresi, Yeşil Ordu fikrini ortaya atmıştı. Anadolu’da kurulan Millî Hükûmet de Yeşil Ordu’ya yeterince kuvvet ayıracaktı. Anadolu’daki bozguncular, Mustafa Kemâl Paşa’nın muhâlifleri ise, Yeşil Ordu’nun Kafkasya’dan inerek evvela Anadolu’yu işgâl edeceğini ileri sürüyorlardı. Hakikatte bu Yeşil’in altında “Kızıl” renk sırıtıyordu. Bolşeviklerin, İslâm İttihadı propagandası gülünç bir tertipti. İslâm dünyası bu takdirde yalnız efendi değiştirecek, İngilizlerin idâresinden Bolşeviklerin boyunduruğu altına geçecekti. Moskova, hergün talepleriyle Ankara’yı müşkül bir duruma sokmuş bulunuyordu. Mustafa Kemâl Paşa, bu fikre şiddetle karşı çıkan Kâzım Karabekir ve Cafer Tayyar Paşaların ısrarlarına rağmen şöyle bir plân düzenlemişti. Batı demokrasilerini, Türkler Bolşevik olacak diye korkutmak, onların daha ileri gitmelerine mani olmak idi. Fakat, Büyük Millet Meclisi’nde bilhassa ikinci grubun bu oyuna bile tahammülü yoktu. Onlar, kelimenin bile ağıza alınmasını istemeyecek derecede aşırı millî bir taasuba mâliktiler. Diğer taraftan aynı oyunla Mustafa Kemâl Paşa, Moskova’nın sempatisini kazanarak Yeşil Ordu’nun sınırlarımızdan içeri girmesine, Bolşeviklerin Anadolu’yu istila etmelerine mani olmuştu. Hatta Yeşil Ordu’nun bir modeli de Anadolu’da kurulmuştu.” Samih Nafiz Tansu, İki Devrin Perde Arkası (Anlatan: Hüsamettin Ertürk), Pınar Yayınevi, İstanbul 1964, s. 530-554.
[9] Kâzım Paşa propaganda ile ilgili olarak şu hususlara temâs etmektedir: “14 Mayıs’da Cafer Bey Müfrezesi’ni yola çıkardım. Benim kumandam da Yeşil İslâm Ordusu geliyor diye propaganda yapacaklar. Yollardaki bütün mevkilere açık telgrafla Yeşil Ordu Müfrezesi’nin hareketini yazdım, resmî makamlara kuvvetini bildirdim.” Karabekir, a.g.e., s. 729; ayrıca propaganda ile ilgili olarak bkz. Hâkimiyet-i Millîye Gazetesi, 2 Ağustos 1336, s. 3.
[10] Hakkı Behiç Bey, vermiş olduğu ifâdelerinde Yeşil Ordu Cemiyeti 23 Nisan 1920’den sonra kurulduğunu belirtmektedir. Yerasimos, Yeşil Ordu’nun Mayıs 1920’de kurulduğunu ifâde etmektedir. “L’Armée Verte est une organisation fondée en Anatolie en mai 1920.” Yerasimos, a.g.m., s. 98; Kuruluş tarihi konusunda çeşitli görüşler mevcuttur. “Yeşil Ordu Cemiyeti’nin kuruluşu 1920 yazıdır.” Tevetoğlu, Türkiye’de… s. 144; Şevket Süreyya Aydemir’in ise kuruluş tarihi olarak 1920 sonunu zikrettiğini görürüz, bu zayıf bir ihtimâldir. Cemiyetin kuruluş tarihi ile ilgili olarak, “TBMM’nin Ankara’da küşadından hemen birkaç hafta sonra (Yeşil Ordu) nâmı altında bir komünist cemiyet kurulmuştur.”, Remzi Balkanlı, Mukayeseli Basın ve Propaganda, Ankara 1961, s. 487, 488; Tunçay da, Teşkilat’ın kuruluş tarihi olarak 1920 ilkbaharını kabûl etmektedir. Tunçay, Türkiye’de Sol Akımlar, s. 74.
[11] Enver Behnan Şapolyo, Mustafa Kemâl ve Millî Mücâdele’nin İç Alemi, İstanbul 1967, s. 123.
[12] Tevetoğlu, a.g.e., s. 145.
[13] Yeşil Ordu Cemiyeti Talimatnâmesi, Madde 1. TBMM Arşivi, İstiklâl Mahkemesi, T-2 Dosya 27-2; Mustafa Yılmaz, Milli Mücadelede Yeşil Ordu, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları: 738, Ankara 1987, s. 168-170; 3.
[14] Talimatnâme, Madde 2.
[15] Yeşil Ordu Cemiyeti Nizâmnâmesi, Madde 1. Tevetoğlu, a.g.e., s. 228-230; Kandemir, a.g.e., s. 155-157; “Yeşil Ordu Cemiyeti”, Yakın Tarihimiz, C. I, s. 103.
[16] Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk, C. II, Milli Eğitim Basımevi, Ondördüncü Baskı, İstanbul 1982, s. 467-471, 495; Kutay, Türkiye’de İlk Komünistler, İstanbul 1956, s. 14.
[17] Yunus Nâdî Bey konu ile ilgili olarak, “Yeşil Ordu Cemiyeti’nin hikmet-i teşekkülü giriştiğimiz istiklâl ve kurtuluş mücâdelesinde Garp emperyalizmine karşı büyük şark inkılâbıyla daha sıkı, makûl ve mantıkî bir yakınlık temininden ve zaten vaziyetin icâbı bu olduğuna göre, şayet bir gün Ruslarla hudutlarımızda tahripkâr tesirler yapabilecek meçhul inkilâba meydan vermemekten ibaretti”, demektedir. Yunus Nâdi Abalıoğlu, Çerkez Ethem Kuvvetleri’nin İhâneti, İstanbul 1955, s. 11; Kandemir, Türkiye Komünist Partisi, s. 145; Balkanlı, Mukayeseli Basın ve Propaganda, s. 489.
[18] Halide Edib Adıvar’ın tesbitleri şu şekildedir. “Büyük Millet Meclisi’ne bağlı iki türlü amaç, mücâdele halindeydi. Bunlardan birine Batı Mefkûresi, ötekine Doğu Mefkûresi denirdi. Batı Mefkûresine dayanmış olanlar, Büyük Millet Meclisi’ne şekil vermekte daha fazla başarı sağlamış olmalarına rağmen iktisadî, sosyal ve millî eğitim sorunlarında 1839’da başlayan Batı örneğine doğru giden yolu tamamen tutamamışlardı. Bunlar, Batı Mefkûresi’ne bağlı olmakla beraber, dış siyâsette Doğu ve özellikle Rusya’ya eğilimli idiler. Fakat, Rusya’nın iç şeklini katiyyen Türkiye’ye uygulamak istemiyorlardı. O zaman Ankara’da bulunanların yüksek öğrenim görmüş ve ilim kafalıları pek az olmakla beraber, hepsi Batı’ya bağlı adamlardı. Bunlar, şiddetle Sovyet şekline karşı idiler. Bilhassa, muntazam olmayan kuvvetlerin orduya tesir etmelerine muhâlif idiler. Çünkü, tek dayanabileceğimiz kuvvet ordu idi. Bu aralık, Doğu Mefkûresi’ni çözümlemek güçtü. Çünkü çok karışıktı. Bu Doğu Mefkûresi’nin çeşitli bölümlerinden biri de komünizmdi. Bunun en önemli tarafdarı, belki Hakkı Behiç’di. Bu adam, İttihat ve Terâkkî’nin idealist üyelerinden ve aynı zamanda maliye ile uğraşan kişilerindendi. Ruhen çok samimi bir insandı. Türklüğe çok bağlı olmakla beraber, sınıf, servet ve din gibi şeylerin aleyhinde idi. Biraz da kafasında anormallik vardı. Bu aralık, Batı’nın siyâsetinden dolayı şaşırmış olan halk da, doğu siyâsetini, muhtelif şekillerde ve kendilerine göre yorumluyorlardı. Mesalâ düzensiz kuvvetlerin şefleri, bunlar, Yeşil Ordu adı altında bir kuruluşu Hakkı Behiç’in başkanlığında kurdular. Bunun dışında bir de ulemâ sınıfı vardı ki, bunlar da Doğu Mefkûresini eski İslâm demokrasisi halinde diriltmek istiyorlardı. İşte bunlardan dolayı Mustafa Kemâl Paşa’nın emir ve arzusuyla Komünist Partisi kuruldu. Buna kendisini iten şey, bana göre, Rusya’da bulunan Türkler arasındaki komünist unsurlara karşı vaziyet almaktı”, Halide Edib Adıvar, Türk’ün Ateşle İmtihanı, İstanbul 1971, s. 134-137.
[19] Ali Fuat Cebesoy, Millî Mücâdele Hatıraları, İstanbul 1953. s. 150, 151; Cemâl Kutay’ın bu konudaki fikirleri de Ali Fuat Paşa ile paralellik arzetmektedir: “Yeşil Ordu’nun gizli siyâsetini takip etmiş olanlar, bir taraftan Türkiye’nin bütün İslâm kütleleri ile müttehiden haraket ettiklerini göstermek sûretiyle harice karşı kuvvetli tanınacaklarını sanmışlardı. Diğer taraftan ise, Rusları, ayrıca Müslüman memleketleri ile siyâset yapmaktan kurtarıp Türkiye’yi tutmakla bütün İslâm Alemi’ni tutacakları için Ruslar hesabına da kârlı bir iş olacağı kanaatini taşımışlardı”, Cemâl Kutay, Millî Mücâdele’de Yeşil Ordu Efsanesi, Yakın Tarih’in Meçhul Sahifeleri, İstanbul 1956, s. 35.
[20] Cebesoy, a.g.e., s. 150.
[21] Ali Fuat Paşa da bu konudaki tesbitlerini şu şekilde dile getirmektedir. “Cemiyetin kuruluş gâyesi, dahili isyânlara karşı imanlı ve şuurlu bir teşkilâtın vücuda getirilmesinden ibaretti. Cemiyetin bu dış görünüşüydü. Gerçekte ise bambaşka idi. Cemiyetin lağvından sonra ve Moskova’ya gideceğim sıralarda ziyaret ettiğim Yeşil Ordu Umûmi Katibi Hakkı Behiç Bey bana, Cemiyetin iç yüzü hakkında şunları anlatmıştı. Sivas Kongresi’ni müteakip Heyet-i Temsiliye’de azâ bulunduğum zaman, dış politikamızı birçok cephelerden tetkik ederken Garbın memleketimizi yok etmek isteyen siyâseti karşısında Şarka ve Rus inkılâbına yaklaşmakta memleket için büyük bir necat ümidi görmüşdüm. Müslüman aleminde Rus inkılabını tadilen vücuda getirilecek bir sosyalist ittihatı fikrine bağlıydım. Bu fikrimi Mustafa Kemâl Paşa’ya da açmıştım. Paşa taraftar görünmüştü. Memleket dahilinde Rus Bolşevizmine müvazi bir cereyan hazırlamaya başlamıştık. Heyet-i Temsiliye’de hükûmet işleriyle meşgul olmak vazifesini üzerime aldığım zaman, bir tarafdan bu mesleğimi tervice çalışırken, diğer tarafdan da haricen efkârı hazırlamak üzere gizli bir teşkilat vücuda getirmiştik. Gizli olarak vücuda getirdiğimiz teşkilâtın adı Yeşil Ordu’ydu. Aynı zamanda Türkistan’da, İran’da, Azerbaycan da diğer birçok kuruluşların bulunduğunu haber almıştık. Oralardan faâliyette bulunan arkadaşlarımızla haberleşerek onların çalışmalarından da faydalanmak ve hududlarımız dışındaki teşkilatı memleket içine bağlamak istedik. Bu sûretle bir taraftan yeni kabûl edecekleri sosyalist siyâseti ile korumayı, diğer tarafdan bizi bütün bu İslâm kitleleri ile birlikte hareket eder gibi göstererek kuvvetlendirmeyi düşündük. Eğer biz bu siyâsetimizde muvaffak olursak, Ruslar, Müslüman memleketleriyle ayrı ayrı siyâset yapacakları yerde, bizimle siyâset yapmak veyahut bizi tutmakla bütün İslâm alemini tutacaklarına kâni olacaklardı. Bu hareketimizle diğer mühim bir nokta-i nazarı da halledecektik. Hariçte çalışan arkadaşlarımız bu memleketin bizim kadar hak sahibi evladlarıydı. Düşmanlarımızın tâkip ve tazyikinden firâra mecbur olmuş kimselerdi. Memlekete dönemedikleri bir zamanda kendilerine az veya çok muavenet imkânını vermiş olacak ve onları daha büyük bir gayretle bulundukları muhitlerde çalıştıracaktık. Türkiye Büyük Millet Meclisi açıldıktan sonra meydana Cemiyet olarak çıkmış ve ben de Umûmi Katibleri olmuştum. Cemiyetin teşkilâtı bir hayli büyüyüp genişletikten sonra Mustafa Kemâl Paşa’nın güvenini kaybetmiştik. Bunun üzerine Cemiyeti dağıtmak mecburiyetinde kaldık. Bizi dinlemeyerek faâliyette devam ve sebat edenler birer vesileyle mâhkum oldular”, Cebesoy, a.g.e., s. 150, 151.
[22] Aydemir, Tek Adam, s. 370.
[23] Ergün Aybars, İstiklâl Mahkemeleri, Ankara 1975, s. 91.
[24] Tunçay, Sol Akımlar, s. 134.
[25] Cemâl Kutay, Türkiye’de İlk Komünistler, İstanbul 1956, s. 14; Ali Kemâl Meram, Türk Rus İlişkileri Tarihi, İstanbul 1969, s. 280.
[26] Tunçay, a.g.e., s. 136.
[27] Aclan Sayılgan, Soldaki Çatlaklar, Ankara 1966, s. 157.
[28] Daha önceki kısımlarda da belirttiğimiz gibi, Mustafa Kemâl Paşa, Nutuk’ta, konuya ilişkin olarak, “Ankara’da Yeşil Ordu adı altında bir cemiyet teşekkül etti. Bu cemiyetin ilk kurucuları, pek yakın ve bilinen arkadaşlardı”, Atatürk, Nutuk, C. II, s. 41; Aydemir ise, resmen olmasa bile, Yeşil Ordu’nun kuruluşundan hükûmetin haberinin olduğunu söylemektedir. Aydemir, Tek Adam, C. II, s. 371.
[29] Nâzım Bey’e göre, Yeşil Ordu Cemiyeti Merkez teşkilâtı, şu şekildeydi. “Yeşil Ordu, hepsi mebûs olmak üzere 14 kişiden ibarettir. Ben de oraya dahilim; Hakkı Behiç Bey, Muhittin Bahâ Bey, bendeniz, Sırrı Bey, Yunus Nâdî Bey, Eyüp Sabri Bey, İbrahim Süreyya Bey, Reşit Bey, Şeyh Servet Efendi Hacı Şükrü Bey, İzmit Mebûsu Hamdi Bey’dir”, TBMM Gizli Celse Zabıtları. C. II, s. 19. v. d; Tevetoğlu’na göre Bayar üye değildir. “Yeşil Ordu’nun üyeleri arasında Celâl Bayar’ın ismi de zikredilmekle beraber, bu yanlıştır. Rahmetli Rıza Nur’dan şahsen bu konuda sorduğum ve öğrendiğim husus, Celâl Bey’in ne Yeşil Ordu’ya ne de Türkiye Komünist Partisi’ne girmediği şeklindedir.” Tevetoğlu, Türkiye’de, s. 146, 147; Mehmet Saray, Celâl Bayar’ın üye olmadığını şübheye mahâl vermeyecek ölçüde ortaya koymuştur. “Atatürk, benim bu Yeşil Ordu hareketini tâkip etmemi istemişti. Ama bana resmen git ve yap demedi. İstedi ki, ben kendiliğimden gideyim. Ama yapmadım, bu işi kabûl etmeyişimin sebebi yeni bir mes’uliyet almıştım: İktisad Vekilliği. Bu sahâdan başka yerlerde çalışarak mesâimi dağıtmak istemedim. İstedim ki, mes’uliyeti benim üzerimde olan işte kendimi göstereyim. Bunun için Yeşil Ordu meselesine karışmadım.”; Mehmet Saray, Atatürk’ün Sovyet Politikası, İstanbul 1990., s. 51.
[30] Cemiyetin genel sekreterinin Hakkı Behiç olduğu yolundaki yanlış bilgi için bkz. Atatürk, Nutuk, C. II, s. 42; Nazım Bey’in cemiyetin genel sekreteri olduğu yolundaki ifâdesi için bkz. Yakın Tarihimiz, C. I, 15 Mart-3 Mayıs 1962, s. 70.
[31] Cemiyetin genel sekreteri olan Nâzım Bey’in ideolojik yapısı için bkz. Nâzım Bey’in Mahkemesi, Nâzım Bey’in biyografisi için bkz. Ali Mücellitoğlu Çankaya, Yeni Mülkiye Tarihi ve Mülkiyeliler, C. III, Ankara 1968, s. 405; Nâzım Bey’in Bolşevik fikirlerle ilgilenişi ve Bolşevikliğe sembatisi Sivas Kongresi sıralarında başlamış, daha sonra Ankara’ya mebûs olarak gelmesiyle bu düşünceleri gelişerek, kurulmaya çalışılan her siyâsî faâliyetle ilgilenir olmuştu. Diğer taraftan, bizzat dolaylı olarak yabancı çevrelerle ilişkilerde bulunarak, o çevrelerden teşvik ve yardım imkânı sağlamıştı. Atatürk, bu konuya Nutuk’da değinmektedir: “Bu zatın yabancı çevrelerine casusluk ettiğinden asla şüphe etmiyordum.”, Atatürk, Nutuk, C. II, s. 78-79.
[32] Talimatnâme, Madde 11
[33] Tevetoğlu, a.g.e., s. 147; Aclan Sayılgan, SSCB ve Sultan Galiev, Ankara 1966. s. 64; Aclan Sayılgan, Soldaki Çatlaklar, Ankara 1966, s. 6-7.
[34] Ankara Merkez Heyeti üyesi olan Kandemir bu konu ile ilgili olarak, kendisine gelen Sâlih Hacıoğlu’yla Vakkas Ferid’in Yeşil Ordu Cemiyeti nâmına bu cemiyetin Ankara Merkez Heyeti’ne katılmasını istediklerini, ayrıca Mustafa Kemâl Paşa’nın bu teşebbüslerden haberi olduğunu söylediklerini zikretmektedir. Kandemir, Türkiye Komünist Partisi, s. 9-11; Tevetoğlu, Millî Mücâdele., s. 221.
[35] Sivas Mebûsu Memduh Bey’in konuşmaları için bkz. TBMM Gizli Celse Zabıtları, C. III, s. 358-359. Erzurum Mebûsu Azmi Bey’in de bulunduğu bu toplantıda üç kadının bulunması, özellikle çok dindar olan Basri Bey tarafından şiddetle karşılanmıştı. Tansu, Ertürk’ün hatıralarında bu üç kadınla ilgili olarak, “Ziynetullah’ın karısı ve baldızı, kadınları irşad ve hanımlar arasında faâliyet yaparak Bolşevik fikirleri Türk kadınları arasında yaymaya çalışmışlardır.” şeklinde bilgi vermektedir. Tansu, a.g.e., s. 559; Tunçay, Ankara’daki bu üç kadının Cemile ve Rahime Hanım ile Sâlih Hacıoğlu’nun eşi Fatma hanım olduğunu söylemektedir. Tunçay, 1979’da Sovyetler Birliği’ne yaptığı bir gezide Cemile Hanım’ı göremediğini, ancak, Rahime Hanım’la görüşme fırsatı bulduğunu, Rahime Hanım’la Cemile Hanım’ın İzmir’li olduklarını, annelerinin muhtemelen Tatar göçmenlerinden olabileceğini babalarının ise Türkiye’li Süleyman Selim olduğunu Cemile Hanım’ın Bezm-i Alem Valide Sultanisi’nde öğretmenlik yaparken Ziynetullahla evlendiğini, Rahime Hanım’ın ise, 1922 güzünde Komintern’in IV. Kongresi’ne katılmak üzere Sovyetler Birliği’ne giden eniştesi ile birlikte Rusya’ya gittiğini ve burada Kayserili İsmâil Hakkı’yla evlendiğini ifâde etmektedir. Mete Tunçay, Eski Sol Üzerine Yeni Bilgiler, İstanbul 1982, s. 193, 194.
[36] Yılmaz, Millî Mücâdele’de Yeşil Ordu, s. 93.
[37] Nâzım Bey Ankara İstiklâl Mahkemesi’ndeki ifâdesinde Manastırlı Mustafa Nûri’nin getirdiği bir mektupta, Eskişehir Merkez Heyeti’nin oluşturulduğunun bildirildiğini ve ayrıntılı bilginin Mustafa Nûri’den alınabileceğinin de ifâde edildiğini söylemekteydi.
[38] Geniş bilgi için bkz. Tunçay, Sol Akımlar, s. 158-160.
[39] “Yeşil Ordu”, Yakın Tarihimiz, C. I, s. 133.
[40] Tevetoğlu, a.g.e., s. 173.
[41] İstiklâl Mahkemesi dosyaları arasında bulunan “Sarı Defter”den bunu anlamak mümkündür. Gizli raporda, Eskişehir örgütünün 1920 Temmuz ayının ortalarına doğru, daha önce de bu şehirde bulunmuş olan Şerif Manatov’un hazırladığı zemin üzerine İşçi Gazetesi çevresiyle Ankara’daki Yeşil Ordu Cemiyeti’nden gelen Vakkas Ferid tarafından kurulduğu belirtilmekteydi. Bütün bunlar Gizli Türkiye Komünist Partisi’yle Yeşil Ordu’nun Eskişehir Heyet-i Merkeziyesi’nin içiçe olduklarının işâretleridir. Sadi Borak, “İlk Türk Komünistleri İstiklâl Mahkemesi’nde”, Günaydın Gazetesi, 25 Temmuz-14 Ağustos 1976.
[42] Lazistan Mebûsu Necâti Bey, bu konuya ilişkin olarak: “Sivas’ta Sultani muâllimlerinden Ruşen Efendi nâmında bir zat ordu kumandanı tarafından mahkemenize verilmiştir. Bu zata Hafî Komünist Teşkilâtı’yla birleşiniz ve bu tarz da çalışınız diye kendisine talimat verilmiş.” Şeklinde bilgi vererek, bu zatın kendisine verilen direktifler doğrultusunda çalıştığını bildirmişti. Geniş bilgi için bkz. TBMM Gizli Celse Zabıtları, C. II, s. 22.
[43] Bursa’da Yeşil Ordu Cemiyeti şubesinin açılması ile ilgili iddia şu şekilde ortaya çıkmaktadır. Bursa Zirâat Müdürü Refet Bey’in anılarına dayanarak Mümtaz Şükrü Eğilmez’in hatıralarında şu bilgilere rastlamaktayız. “Çerkes Ethem’in kardeşi Reşit’le Kozahanı’nda sık sık görüşüyorduk. Ankara’dan gelen Muhittin Bahâ (Pars) bize ülkenin kurtarılması için Bursa’da Yeşil Ordu adı altında Bolşevik örgütünün hemen kurulmasından söz etti. Birgün belediyede valinin yanında toplandık, Albay Bekir Sâmi, Jandarma Komutanı Remzi beylerle birkaç arkadaş bu yolda karar aldık, yemin ettik. Sonra da Hilâl Matbaası’nı bir gün kapatarak Yeşil Ordu’nun tüzüğünü bastırdık. Gizli olan bu cemiyet üyeleri birbirlerini tanıyabilmek için (Esselâm) kelimesini söyleyecekti. Ben bu kuruluşun propagandasını yapıyor, her gün bölgede dolaşarak kuruluşa alınması gerekenlere amacı, sağlayacağı yararı, ülke için bunun bir görev olduğunu, diller dökerek anlatmaya çalışıyordum. Kuruluşa girmeyi kabûl edenleri Kozahanı’nda Sezâi Bey’in yazıhânesine gönderiyordum.” , Mümtaz Şükrü Eğilmez, Millî Mücâdele’de Bursa, (Yayına hazırlayan; İhsan Ilgar), İstanbul 1981, s. 202.
[44] Atatürk, Nutuk, C. II, s. 45-46; Saray, Celâl Bayar’la yapmış olduğu özel mülâkata âtfen Bayar’ın konu ile ilgili olarak kendisine şunları naklettiğini zikretmektedir: “Atatürk’ün Yeşil Ordu ile ilgilenilmesini istemesinin esâs gayesi, Türkiye Komünist Fırkası’nda olduğu gibi, hem bu partiyi kontrol altında bulundurmak, hem de partiye mümkün olduğu kadar adam sokarak faâliyetlerini, bilhassa TBMM’nin gaye ittihaz ettiği esâslar çerçevesinde yürütmesini, yâni kuvâ-yı milliyetçiliği desteklemesini temin etmekti. Yeşil Ordu ile ilgilenmesinden maksat bu idi. Fakat, bir müddet sonra bu maksadın hasıl olmadığı, hattâ bâzı komünistlerin bu partiye sızdığı görülünce, Atatürk, Yeşil Ordu’yu kapattırmıştır.”, Saray, Atatürk’ün Sovyet Politikası, s. 51.
[45] Atatürk, Nutuk, C. II, s. 45-46.
[46] S. George Harris, Türkiye’de Komünizmin Kaynakları (Çev: Enis Yelek), 2. baskı, İstanbul 1976, s. 105.
[47] TBMM Gizli Celse Zabıtları, C. II, s. 20.
[48] Tevetoğlu, Türkiye’de Sosyalist…, s. 158.
[49] Tevetoğlu, a.g.e., s. 162-163.
[50] Gizli Türkiye Komünist Partisi ile Yeşil Ordu’nun birleşerek, Türkiye Halk İştirakkiyûn Fırkası’nı kurdukları, beyannâme ve nizâmnâme neşrettikleri yolunda bilgi için bkz. TBMM Gizli Celse Zabıtları, C. II, s. 23.
[51] Tunçay, Sol Akımlar, s. 246.
[52] Sabahattin Selek, Anadolu İhtilali, C. I, İstanbul 1963, s. 486.
[53] Tevetoğlu, a.g.e., s. 155; Kandemir, a.g.e., s. 134; Aybars, a.g.e., s. 93.
[54] Kandemir, a.g.e., s. 135; Tevetoğlu, a.g.e., s. 155.
[55] Ergün Aybars, İstiklal Mahkemeleri, Ankara 1975, s. 93; Kandemir, a.g.e., s. 135-136; Tevetoğlu, a.g.e., s. 155.
[56] Kandemir, a.g.e., s. 135-136; Tevetoğlu, a.g.e., s. 135-136; Arıkoğlu bu konu ile ilgili olarak, Nâzım Bey’in Büyük Millet Meclisi’ndeki konuşmasında kendini değil komünizmi ve bunun İslâmî prensiplerden başka şeyler olmadığı yolundaki konuşmasının Meclis’de olumsuz tesir yaptığını söyleyerek, dokunulmazlığının kaldırılmasına yardımcı olduğu yolunda bilgi vermektedir. Arıkoğlu, a.g.e., s. 221-222.
[57] Aybars, a.g.e., s. 93-94; Tevetoğlu, a.g.e., s. 180; Kandemir, a.g.e., s. 183. Naşit Uluğ, Siyâsal Yönleriyle Kurtuluş Savaşı, İstanbul 1973, s. 271, 273.
[58] İsmâil Soysal, Türkiye’nin Siyâsal Antlaşmaları (1920-1945), C. I, 2. baskı, TTK. Basımevi, Ankara 1989, s. 25-31.
[59] Aybars, a.g.e., s. 93.
Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.