Yenileşme Döneminde Osmanlı Bilim ve Eğitimi
Osmanlı Devleti kuruluşundan XVII. yüzyılın sonlarına kadar, daha önceki İslam ve Türk Devletlerinden aldığı zengin kültürel mirasa kendi katkılarını ilave ederek, ekonomik yönden güçlü, siyasi açıdan kudretli, kendi kendine yeterli büyük bir imparatorluk halinde varlığını sürdürmüştür. Osmanlılar, ayrıca çevredeki Hıristiyan devlet ve gayrimüslim toplumlar ile sosyal ve kültürel bakımdan çatışmaya değil, daha çok bir arada yaşamaya dayalı toparlayıcı bir tavra sahip olmuşlardır. Bu yüzden yeni fethettikleri ve çevrelerinde bulunan topraklarda kendilerine faydalı olacak birçok unsuru hızlı bir şekilde aktarıp benimsemişlerdir.
Osmanlı Devleti’nin Güneydoğu Avrupa’daki eyaletlerinden dolayı Orta ve Batı Avrupa ülkeleriyle hem-hudut olması, Batı bilim ve teknolojisinin Batı dünyası dışında yayıldığı ilk ülke konumuna gelmesinde etkili olmuştur. Bu durum onların Avrupa’da ortaya çıkan yeni keşif ve icatlardan kısa zamanda haberdar olmalarını sağlamıştır. Osmanlılar, Avrupa’da gelişen yeni bilim ve teknolojinin transferinde selektif bir tavır benimsemişlerdir. Bu bakımdan Osmanlılar, Batı ile olan ilişikleri ve yenilikleri benimsemedeki kendine has tutumları ile Rusya, Çin ve Japonya örneklerinden pek çok açıdan farklı gelişmeler göstermiştir. Yaptığımız araştırmalar, Osmanlıların Batı biliminin kendi kültür muhiti dışında yayılmasını yorumlayan, “merkez-çevre” ve “sömürgeci-sömürülen” teorilerine uymadığı görülmektedir.
Osmanlıların Batı bilim ve teknolojisi karşısındaki tutumları, güçlü bir imparatorluğun kendi dünyası ve nüfuz alanı dışındaki gelişmeler karşısında takındığı seçici tavır şeklinde yorumlanır.
XV. yüzyıldan itibaren Osmanlılar özellikle ateşli silahlar, haritacılık ve madencilik sahalarında Avrupa teknolojisini transfer etmeye başlamışlardır. Ayrıca Osmanlı Devleti’ne sığınan Musevî alimler vasıtasıyla Rönesans Avrupası’ndaki tıp ve astronomi alanındaki çalışmaları da tanıma imkânı elde etmişlerdir. Bununla birlikte askerî üstünlüğün ötesinde Osmanlılar hem manevî yönden hem de kültür bakımından kendilerini Avrupalılardan üstün görmüşlerdir. Diğer taraftan gerek eğitim sistemi gerekse ekonomik yönden yeterlilikleri, bilimi aktarma konusunda seçici olmalarına sebebiyet vermiştir. Böylece, yükselme dönemlerinde Osmanlılar, Batı’da ortaya çıkan “Rönesans” ve “Bilim Devrimi” gibi entelektüel ve ilmî faaliyetleri takip etme ihtiyacı duymamışlardır. Bazı modern tarihçilerin Osmanlıların bu gelişmelerin kendileri için gelecekte bir tehlike oluşturacağını anlamadıkları istikametindeki yorumları anakronistiktir. Osmanlılar, Avrupa’nın bilim ve teknolojideki aşılamayan yükselişini, diğer eski medeniyet sahibi toplumlarla birlikte, Sanayi Devrimi’nin tesirleriyle fark etmiştir.
Sanayi Devrimi neticesinde ortaya çıkan ve öncesi ile kıyaslanamayacak ölçüde büyüyen AvrupalIların askerî vurucu gücü, buhar enerjisi sayesinde denizde ve karada hızlı bir şekilde dünyanın her köşesine ulaşması ve modern üretim teknolojisinin, dünya pazarlarını rekabet edilemeyecek seviyede malla doldurması, Avrupalıların ezici üstünlüğünü ortaya koymuştur.
Yenileşme dönemi Osmanlı bilimi ve eğitimi adlı bu çalışmada, Osmanlıların Avrupa’da ortaya çıkan yeni bilim konuları ve teknolojik gelişmeler ile ilk temaslarından başlayarak, sırasıyla coğrafya, tıp ve astronomi sahalarındaki tercüme ve aktarmalarına yer verilmiştir. Daha sonra XVIII. yüzyılda açılmaya başlayan yeni tip eğitim kurumları ve bunlar çevresinde oluşan bilim literatürü ele alınmıştır. Üçüncü olarak XIX. yüzyılda Batı tarzı eğitime geçiş süreci ve ortaya çıkan başta darulfünun olmak üzere bazı bilim kurumları incelenmiştir. Bunlar arasında yirminci yüzyılda kurulan Darulfünun-ı Şâhâne’ye bağlı Fen Fakültesi’ne ayrıca yer veriliştir. Son olarak da Osmanlı bilim çevresinin ve devlet idarecilerinin yenileşme faaliyetleri karşısındaki tavırları değerlendirilmeye çalışılmıştır.
Prof. Dr. Ekmeleddin İHSANOĞLU
İslam Tarih, Sanat ve Kültür Araştırma Merkezi (IRCICA) Genel Direktörü / Türkiye
Fatih Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi / Türkiye