Türk Tarihi ve Kültür Araştırmaları

Yenileşme Döneminde Mevlevîler ve Siyâset (XIX. Yüzyıl)

0 8.389

Onyedinci yüzyılın ikinci yarısı, Osmanlı İmparatorluğu’nda özellikle siyasi ve askeri alanda yenileşme çabalarının hız kazandığı, eğitim ve kültür açısından batıya yönelme gereğinin anlaşıldığı bir dönemdir. Bu dönemdeki devlet ve toplum yapısını yeniden düzenleme çalışmaları, amaçlanan sonuçlara tümüyle ulaşmasa da, daha sonraki dönemlerde bu yoldaki çabaların sürdürülmesi zorunluluğunun ilke olarak benimsenmesinde önemli bir etken olmuştur. Fakat bu düzenlemeler yapılırken, ulema sınıfının cahilliğini ve taassubunu, yeniçeri ocağının çıkarlarını hesaba katmak zorunda kalındığı için yapılan yenilikler köklü ve devamlı olamamıştır. Islahat çalışmalarının gerekliliğine inanan III. Selim de Nizâm-ı Cedîd adı altında bir yenileşme hareketine girişmiştir. Bu nedenle XVIII. asrın son yılları ile XIX. asrın ilk yıllarını kapsayan 1204/1789-1222/1807 tarihleri arasındaki on sekiz yıllık dönem, Osmanlı tarihinde Nizâm-ı Cedid, yani “yeni düzen” dönemi olarak adlandırılmıştır.

III. Selim, hükümdar olmasının yanı sıra, güzel sanatlarla da uğraşan üstün yetenekli bir kişidir. İlhâmî mahlasıyla Nabî (1642-1712), Nedim (öl.1730) ve Şeyh Gâlib’in yolunda şiirler yazan bir şâirdir ve “Divan” vardır. Mevlevî olması nedeniyle şiirleri tasavvufun ve Mevlevîliğin kavramlarıyla zenginleşmiş bir özellik taşır. Padişah, müzik alanında da gerçekten üstün yeteneği olan bir sanatkârdır. Türk Müziği tarihinde 1199/1785’ten 1230/1815’e kadar olan dönem “III. Selim ekolü” olarak bilinir.

III. Selim o tarihe kadar bilinen mûsikî makamların haricinde, ortaya koyduğu “Sûzi Dilârâ” makamında peşrev, beste, Mevlevî ayini, yürük ve saz semaileri bestelemiştir. Bunların arasında kendi icadı olan sûz-i dilârâ makamında bestelediği Mevlevî âyîn-i şerifi, onun müzik alanındaki yeteneğinin eşsiz örneği ve bu padişahın mûsikîdeki dehasının şaheseridir. III. Selim ayin-i şerif’i Galata Mevlevîhânesi’nin 1206/1791’deki tamirinden sonra besteleyerek musahiplerinden Tanburî Vardakosta Ahmet Ağa’ya (ö.1209/1794) meşk ettirmiştir. O da mevlevîhânenin âyinhan dedelerine geçmiş ve dergahın açılışında okunmuştur.

III. Selim’in Türk müziğine katkısı sadece besteleriyle kalmamış, Ermeni asıllı bestekâr Hamparsum Limonciyan (1768-1839) ile Yenikapı Mevlevîhânesi şeyhlerinden bestekâr Şeyh Abdülbâkî Nâsır Dede’ye, iki ayrı sistemde iki ayrı nota icat etmelerini emretmiş ve bu iki bestekâr tarafından îcad edilen iki ayrı nota sayesinde, o dönemde pek çok beste notaya alınarak kaybolmaktan ve pek çok bestekâr unutulmaktan, III. Selim sayesinde kurtulmuştur. Saadettin Nuzhet Ergun’un tabiriyle, “III. Selim İsmâil Dede Efendi’nin yetişmesinde en büyük âmildir.” Samiha Ayverdi de bir başka ifadelendirme ile, “bir eliyle Şeyh Gâlib’i tutan padişah diğer eliyle de İsmail Dede’yi yakalayıp, onu musâhibleri arasına sokmuş, bir müddet sonra da Dede’ye ser-müezzin (saray başmüezzini) payesini vermiştir.” demektedir.

III. Selim, tasavvufun kolu kanadı altına girmek ve mevlevîliği de hükümdarlık müessesesinin kolu kanadı altında tutmak gibi bir çifte imtiyaz yüzünden, bu tarîkatın cemiyet safları arasında felsefesi, mûsikisi ve şiiri ile geniş ölçüde yayılmasına sebep olmuştur.

III. Selim’in Mevlevî müziğine olan katkıları, İstanbul’daki mevlevîhâneleri ziyareti, Mevlevî bestekâr, kudûmzen ve neyzenlerin yetişmelerini özendirdiği gibi, mevlevîhânelerin tamirine ve oralara yeni bölümler yapılmasına ilişkin imar çalışmaları, saltanat döneminde Mevlevîliğin daha güçlenmesinde, devlet adamları ve halk arasında yaygınlaşmasında önemli bir etkendir.

F. Nafiz Uzluk; “İstanbul’da padişah camilerinde Mesnevî okutulması için özel bir vakıf kurulduğunu, III. Selimin annesi tarafından Galata Mevlevîhânesinde ayrıca bir Mesnevîhanlık ihdas edildiğini, Galata, Kasımpaşa, Yenikapı, Beşiktaş mevlevîhânelerinde bulunan dervişlerle diğer istekliler oradaki Mesnevîhandan Mesnevî okuduklarını hatta Hüsn ü Aşk şairi Gâlip Dede’nin ilk defa başladığı Mesnevî okumasının, yüzlerce yıl sürdüğünü ve kendi zamanlarında Galata Şeyhi Ahmed Celalettin Baykara’nın bu dersi verdiğini ve onunla son bulduğunu” nakleder.

III. Selim’in Şeyh Gâlib’e hayranlığı, Hacı Mehmet Çelebi’nin Nizâm-ı Cedîd’e karşı Konya isyânını adetâ tertip ve idâre etmesine rağmen, Mevlevîliğe bağlılığında bir değişme olmayıp, döneminde Mevlevîlik, münevver zümre içinde en yüksek mevkiyi almış, mevlevîhâneler tamir edilmiş, vakıfları çoğaltılmış, bir çok kişi Mevlevîliğe intisab ederek teveccüh kazanma yolunu denemeye başlamıştır. Şeyh Gâlib, gerek padişahtan gerekse Beyhan Sultan’dan görmüş olduğu ilgi neticesinde bir çok iltifatlara nail olmuş, divanı üç bin altın sarfedilerek tezyin ettirilirken, padişahta Mevlânâ’nın Divân’ından seçtiği beyit ve rubâilere, üçüncü selamda Şeyh Gâlib’inde bir rubaisini katarak sûzîdilâra makamından bir ayin bestelemiştir. Zamanın meşhur bestecisi ve III. Selim’in musahibi Mevlevî Ahmet Ağa da (ö.1209/1794) hicaz, sabâ ve nihavent makamlarından birer ayin besteleyerek mevlevîhânelerde okumaya başlamıştır. Sık sık mevlevîhânelere giden padişah, burada bulunan şeylere ve dervişlere ihsanlarda bulunurken, padişahın bu tutumu ve Mevlevîliğe bağlılığı, diğer devlet büyüklerini de mevlevîhânelere çekmiştir.

Yayla İmamı Tarihi, Mevlevî Padişah Sultan Selim’in sık sık Galata Mevlevîhânesi’ne gittiğini, mevlevîhâne şeyhi Şeyh Gâlib Dede’yi ziyaret ettiğini hatta bu sık ziyaretler sebebiyle neticesinde Cuma selamlığının Galata Dergahı’nda yapıldığını, Sultan Selim’in burada uzun saatler oturduğunu, Cuma namazından sonra okunan Mesnevî’yi dinlediğini nakleder. Mevlevî Padişah, zorbalar tarafından şehîd edilirken seccadesi üzerinde namazını yeni tamamlamış ve ney üflemekte imiş, zorbalar üzerine atıldıklarında neyi yüzüne tutarak kelime-i şahâdet getirmiştir.

Yrd. Doç. Dr. Sezai KÜÇÜK

Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi / Türkiye

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.