Ye’cüc Mecüc ve Zülkarneyn Üzerine
“Kovit-19 Ye’cüc Me’cüc müdür?” başlığıyla yayınlamış olduğumuz yazı, Yeniçağ yazarı Sayın Orhan Uğuroğlu tarafından da “Ye’cüc Me’cüc Kovit-19 mudur” başlığı ile yayınlandı, oldukça da ilgi gördü. Birçok yorum aldı, özelden de bazı mesajlar gönderildi. Bu mesajların bir kısmı destek, bir kısmı, tepki, bir kısmı da alay içerikli idi. Sağ olsun Sayın Uğuroğlu kendisine gönderilen bazı mesajları da bana iletti.
Destek mesajları, belli ki yeni fikirlere, yeni yorumlara ve açılımlara susamış insanlarımızdan geliyordu. Tepki mesajları, haliyle geleneksel düşüncelere sık sıkıya bağlı, değişime kapalı ve dini dokunulmaz bir tabu olarak görenlere aitti. Alay içerikli mesajlar ise muhtemelen dinden ve kutsal metinlerden bihaber kişilere aitti.
Bu mesajlardan en ciddilerinden birisinde; “Korona salgınının dinsel metinlerle alakası yok” diyen bir vatandaş, 1999 yılında Moskova’da Nostradamus’un “Kehanetler” kitabının Rusça baskısını aldıklarını ve 960 sayfalık kitapta, 3754 yılına kadar dünyada yaşanacak tüm olayların yazılı olduğunu söylüyordu! Sanki dünyayı Nostradamus yaratmış, insanların kaderini de o yazmış!
Adamın anlattığına göre; Miloseviç’in yakalanarak Uluslararası Adalet Divanı’nda yargılanıp ömür boyu hapse mahkum edileceğini, hapiste intihar edeceğini, ABD’nin Irak’ı işgal edeceğini, Saddam Hüseyin’in yakalanıp yargılandıktan sonra idam edileceğini bile okumuşlar Nostradamus’un 500 sene önce yazmış olduğu “Kehanetler” kitabında! Kitapta 2000-2050 yılları arasında dünyada yaşanacak büyük salgınlar da yazıyormuş! Salgınların birisi bitmeden birisi başlayacak ve 8 milyon insan ölecekmiş! 2016-2024 yılları arasında ise Orta Doğu’da büyük bir savaş çıkacakmış ve savaş Kafkasya’ya ve Balkanlara kadar yayılacakmış!
Bütün bunlara inanırsınız, inanmazsınız orasını bilemem; ancak vatandaş bunlara inanmış ki; kitabın İngilizce baskısını da getirttiklerini ve 2020 yılı içinde Türkçe olarak yayınlayacaklarını söylüyor göndermiş olduğu mesajda. Yani yurdum insanı; bizim kutsal metinlerde yazanlarla, onların yorumları, yaşanan salgınının ortaya çıkması, yayılma alanı, sebep olduğu sonuçlar ve bilim adamlarının salgın hakkında söyledikleri arasında bağlantı ve benzerlikler kurarak, doğruluk ihtimali milyonda bir bile olsa, hatta hiç olmasa bile yeni bir şeyler söylememizi kabul etmiyor! Ancak aynı yurdum insanı, Nostradamus’un 500 sene önceden Irak diye bir devletin kurulacağını, dünyaya Slobodon Miloseviç ve Saddam Hüseyin diye iki diktatörün geleceğini ve onların ne şekilde öleceğini bile bildiğine inanıyor!
Okuduğu “Kehanetler” kitabı üzerinde muhtemelen bir sürü sahtekârlıklar yapılmış olabileceğini, mesela kitaba Rus gizli servisinin ve istihbarat birimlerinin ilaveler yapmış olabileceğini düşünemiyor! Tanrının kutsal metinlerine bile müdahale ederek tahrif eden insanoğlunun, Nostradamus’un kitabına haydi haydiye müdahale edebileceğini düşünemiyor!
Esasen biz aynı yazımızda, yazdıklarımızın kesin doğru bilgi olmadığını, sadece insanları düşündürmeyi amaçlayan bir fikir eksersizi olduğunu zaten söylemiştik. Dini yorum olarak söylediklerinin, kesin doğru olduğunu iddia edenlere şarlatan dendiğini de elbette biliyoruz ki; günümüzde onlardan çok var!
Zülkarneyn
Dine ve kutsal metinlere inanmayanları ve dolayısıyla Kovit-19 ile Ye’cüc Me’cüc ya da Gog Magog arasında ilişki ve paralellik olmadığını söyleyenleri bir yana bırakarak ve o tartışmalara fazla girmeyerek kutsal metinlerde, mesela Kur’an-ı Kerim’e atıfta bulunarak Zülkarneyn’in Ye’cüc Me’cüc ile mücadelesinin dikkate alınmasını isteyenlere cevap olmak üzere demek isteriz ki:
Kur’an’da Peygamber veya Peygamber olma ihtimali yüksek olan 28 kişinin adı geçer. Bunlardan 25 tanesinin peygamber olduğu konusunda genel kabul bulunmakla birlikte, 3 tanesinin Peygamber olup olmadıkları konusunda bazı şüpheler vardır. Bu üç kişiden birisi de ismi, Türkçede “İki boynuzlu” veya “Çift boynuzlu” anlamına da gelen “Zülkarneyn”dir.
Diğer ikisi ise Hz. Lokman ve Hz. Üzeyr’dir. Hz. Lokman’ın kim olduğu konusunda hemen herkesin az, çok bir fikri vardır[1]. Yahudi kaynaklarında ve tarih kitaplarında adı “Ezra” şeklinde geçen Hz. Üzeyr ise, bir rivayete göre Asurlular (Babil) tarafından yurtlarından sürgün edilen ve kutsal kitapları tamamıyla tahrip edilen Yahudilerin kutsal kitapları olan Tevrat’ı yeni baştan yazan bir rahiptir. Bu sebeple o, Tevrat’ı yeni baştan oluştururken kutsal metinlerin içine birçok yabancı metni, özellikle Sümer efsanelerini de dâhil etmiştir. Dört önemli kutsal kitaptan birisi olan Tevrat’ın tahrip ve tahrif edilmesinin sebebi, işte bu şahsiyetin ve arkadaşlarının yarım yamalak da olsa yapmış olduğu derleme çalışmasıdır.
Zülkarneyn’e gelince:
Arapça “Karn” kelimesinin bir anlamı da “Boynuz”dur[2]. Buradan hareketle; “Karneyn”, “İki boynuz”, “Zülkarneyn” ise “İki Boynuzlu” demektir[3]. Ünlü Müfessir Elmalılı M. Hamdi Yazır da zaten “Karn” kelimesinin bir anlamının da boynuz olduğunu söylüyor kitabında[4]. Yani bu bilgilere göre; Zülkarneyn unvanı, bu unvanın verildiği şahsiyetin, tıpkı Vikingler gibi başına iki boynuzlu bir taç ya da miğfer giymesinden[5] veya başının şakak kısımlarındaki saçlarını, tıpkı Osmanlı Sarayı’ndaki “Zülüflü Baltacılar” gibi iki örgü halinde uzatmış olmasından dolayı verilmiştir.
Çünkü Zülkarneyn olabileceği söylenen cihangir hükümdarlardan birisi olan Yemen’de hüküm sürmüş Himyeri Devleti’nin Hükümdarı Şemmer’in, saçlarını (muhtemelen boynuzu çağrıştıracak biçimde) iki örgü halinde uzattığı söylenmektedir[6].
Zülkarneyn, hakkında Kur’an’ı Kerim’in 18’inci suresi olan Kehf Sûresi’nin 83’üncü ve takip eden ayetlerinde oldukça tafsilatlı bilgiler verilmekle birlikte, onun Peygamber olup olmadığı yine de şüpheyle karşılanmaktadır. Ancak söz konusu ayetlerden hareketle varılan ortak kanaat, Zülkarneyn’in bir dünya Fatihi ve Cihangir bir hükümdar olduğu, ayrıca inançlı bir mümin olarak yaşadığıdır. Bazı kaynaklarda, Kehf Sûresi’nin 83’üncü ayetinin anlamı verildikten sonra Zülkarneyn hakkında şu bilgiler verilmektedir:
“Âyette, müşriklerin veya yahudilerin, hakkında soru sorduğu belirtilen Zülkarneyn’in kim olduğu kesin olarak bilinmemektedir. Beyzâvî tefsirinde bunun Büyük İskender olduğu, peygamberliği kesin olmamakla beraber, iyi bir mümin olduğu konusunda ittifak bulunduğu zikredilmekte; ‘cihan hakimiyetine ulaşmış olduğundan veya İran ve Roma imparatoru olduğundan ya da, bir yiğitlik simgesi olmak üzere tacında iki boynuz bulunduğundan’ kendisine Zülkarneyn denildiği belirtilmekte ise de, bu görüş bir kısım tefsirciler tarafından fazla tasvip görmemiştir. Burada sözü edilen kişi Allah’ın kitabına mazhar olduğuna göre Kral İskender’den daha önce gelmiş bir peygamber olması ihtimali kuvvet kazanmaktadır”[7]
M.Ö. 356-323 yılları arasında olmak üzere sadece 33 sene yaşayan ve M.Ö.336-323 yılları arasında olmak üzere tahtta sadece 13 yıl kaldığı halde ve çocuk denecek bir yaşta, Makedonya’dan Hindistan’a kadar olan sahada mucizevi şekilde cihan imparatorluğu kuran Büyük İskender’in dinini ve imanını sorgulamak bize ve hiç kimseye düşmez. Ancak adamın başarısı, kutsal metinlerde bile zikredilmeyi ve Zülkarneyn olarak anılmayı gerçekten hak etmektedir. Büyük İskender, 20 yaşında Kral olmuştur. Fatih Sultan Mehmet de öyle! Büyük İskender, Aristo’nun yetiştirmesidir. Fatih de dönemin en büyük alimleri olan Molla Gürani ve Molla Hüsrev’in öğrencisidir. Yani her iki hükümdar da döneminin büyük alimlerinin elinde yoğrulmuşlardır. Büyük ideallerini, büyük alimlerden almışlardır.
Büyük İskender’in, Balkanlardan başlayıp, tekmil Anadolu, İran, Afganistan, Çin’in Güney kısımları ile Hindistan’ın kuzey kısımları, Irak, Suriye, Filistin (Kudüs) ve Mısır gibi, üç büyük semavi dinin de zuhur ettiği coğrafyalar dahil olmak üzere; geniş bir coğrafyayı hakimiyeti altına alması, Müslüman kutsal metin yorumcuları olan Müfessirler arasında, Kur’an’da bazı niteliklerinden, başardığı işler ve başından geçen olaylardan bahsedilen (Kehf/83-110) Zülkarneyn’in, olsa olsa Makedonya Kralı Büyük İskender olabileceği gibi bir görüşün oluşmasına sebep olmuştur[8].
Zülkarneyn Ye’cüc Me’cüc İlişkisi
Peki bazı Kur’an yorumcularına göre “Büyük İskender” olma ihtimali bulunan Zülkarneyn’in Ye’cüc ve Me’cüc ile ilişkisi nedir? Madem bu işlerin kotarıcısı Ulema denilen İslam alimleri, biz de onların bu konuda ne dediklerine kulak verelim. Ülkemizde en son yayınlanan tefsirlerden olan Diyanet’in “Kur’an Yolu” isimli tefsirinde Enbiyâ Suresi’nin 94-96 ayetleri tefsir edilirken şöyle deniliyor:
“Yaygın kanaate göre Ye’cüc ve Me’cüc’ün önünün açılması ve bunların her taraftan akın edip dünyada fesat çıkarmaları kıyamet alametlerindendir. Buna göre ayet Ye’cüc ve Me’cüc’ün soyunun veya onların karakterine sahip toplulukların kıyamete kadar devam edeceğini ifade eder. Bunlar zaman zaman fitne çıkarmakta ve dünyayı kana bulamaktadırlar. Son defasında bütün engelleri, dağları ve tepeleri aşıp insanlığa saldıracaklardır. Ancak olayı mecazi anlamda yorumlayanlar da vardır; bunlara göre: a) 96. ayet, temsili bir anlatım olup ‘bir bütün olarak, son saatin (kıyamet) gelip çatmasından önce insanlığı kuşatacak olan toplumsal ve kültürel karışıklığı veya felâketin karşı durulmaz mahiyetini dile getirmektedir’ (Esed, II, 663). Ye’cüc ve Me’cüc daha önce Kehf (83-101) anlatılmış olan Zülkarneyn kıssasında geçmektedir. O kıssada Zülkarneyn, onun yaptırdığı set, iki dağ ile Ye’cüc ve Me’cüc hakkında temsili bir yorum da yapılmıştır (bk.18/89)”[9]
Yukarıda atıf yapılan Kehf Suresi’nin 89-90. ayetlerinin tefsirini ise şöyle yapmıştır Diyanet: “Zülkarneyn, batıda işlerini bitirdikten sonra doğunun yolunu tuttu. Neticede, muhtemelen Afrika’nın veya Asya’nın doğu kıyılarına, Hind Okyanusu’na, yahut Hazar Denizi’ne ulaştı. Ayetlerin akışından anlaşıldığına göre burada medeni hayat gelişmemişti. Zülkarneyn’in karşılaştığı insanlar, medeniyetten uzak olduklarından, güneşin sıcağına ve yağmura karşı korunmak için ne elbise dikip giymesini biliyorlardı ne de barınabilecekleri evleri vardı, topraklarında güneşe karşı koruyabilecek bitki örtüsü de bulunmuyordu”[10]
Çin’deki ipek üretiminin geçmişinin, M.Ö. 2600’lere, hatta bir tespite göre ipek üretiminin günümüzden 8500 yıl öncesine kadar, kumaş üretiminin ise 9000 yıllık geçmişi olan Çatalhöyükte (Anadolu) bulunan bir parçaya göre 9000 yıl ötesine götürüldüğü dikkate alınırsa; Zülkarneyn’in M.Ö. 356-323 yılları gibi çok daha yakın bir zamanda yaşayan Büyük İskender olabileceği, Mücadele ettiği Ye’cüc ve Me’cüc kavminin ise Çinliler olabileceği şeklindeki dini kabuller birer fanteziden öteye gitmez!
Ankara Ü. İlahiyat Fakültesi’nden Doç. Dr. Yasin Meral’in “Yeʾcūc ve Meʾcūc Kelimelerinin Etimolojisine Dair” başlıklı bilimsel yazısında verilen bilgiler ise Kur’an’da bahsi geçen Zülkarneyn’in, Büyük İskender olabileceği kabulünü hepten ortadan kaldırmaktadır.
Yasin Meral “Yeʾcūc ve Meʾcūc, Yahudi kutsal kitabı Tanah’ta Gog ve Magog isimlendirmeleriyle karşımıza çıkmaktadır. Hezekiel Kitabı’nda yer alan anlatıma göre Gog ve Magog, ahir zamanda İsrailoğullarına saldıracak ve Tanrı’nın müdahalesiyle yok edilecektir…” dedikten sonra 7 nolu dipnotta Hezekiel hakkında şu bilgileri vermektedir: “Peygamber Hezekiel, yaklaşık MÖ 622 yılında Kudüs’te doğmuş ve MÖ 570 yılı civarında Babil’de sürgünde vefat etmiştir. Hezekiel, Nebukadnatsar’ın MÖ 597 yılında Kudüs’ü ilk kuşatması sırasında esir edilip Babil’e sürgün edilenler arasındadır.”[11]
Yani, Kur’an’da geçen Ye’cüc ve Me’cüc hikâyesi, Büyük İskender’den en az 150-200 sene önce yeniden yazılan Tevrat’ta Gog ve Magog adıyla zaten geçmektedir! Muhtemelen, Büyük İskender’den yaklaşık 900 sene önce yaşamış olan Musa’ya inen orijinal Tevrat’ta da bulunuyordu bu hikaye. Tıpkı Tevrat’ın tamirinden ibaret olan Kur’an’da bulunduğu gibi!
Ayrıca Yasin Meral’in makalesindeki 5 nolu dipnotta verdiği şu bilgiler, bizim Ye’cüc ve Me’cüc denilen yaratıkların, dünyayı fesada ve karmaşaya sevk edecek bir kavim değil, olsa olsa bir virüs, bakteri veya mikroptan kaynaklanan bir salgın olabileceği şeklindeki (doğruluk ihtimali düşük bile olsa) tahminimize ışık tutmaktadır:
“Kanaatimizce 21/el-Enbiya suresi 95. ayet de Yeʾcūc ve Meʾcūc ile ilgili olup 96 ve 97. ayetlerle birlikte okunmalıdır. Buna göre 95-97. ayetlerin tefsirî meali şu şekilde olmalıdır: ‘Helak edip tarih sahnesinden sildiğimiz bir kavmin tekrar tarih sahnesine çıkıp bozgunculuk yapması mümkün değildir. [Fakat Yeʾcūc ve Meʾcūc bundan istisnadır.] Yeʾcūc ve Meʾcūc, salıverilerek dört bir taraftan akın akın yayıldıklarında ve böylece gerçek vaad yaklaştığında kâfirlerin gözleri fal taşı gibi açılacak ve ‘Yazıklar olsun bize, bunun başımıza geleceğini akıl edememişiz ve kendimize zulmetmişiz!’diyecekler.”[12].
Yasin Meral’in, ilgili ayetlere “Helak edip tarih sahnesinden sildiğimiz bir kavmin tekrar tarih sahnesine çıkıp bozgunculuk yapması mümkün değildir…” şeklinde verdiği anlam ile yukarıda belirtildiği üzere Muhammed Esed’in Diyanet’in tefsirine de yansıyan “96. ayet, temsili bir anlatım olup ‘bir bütün olarak, son saatin (kıyamet) gelip çatmasından önce insanlığı kuşatacak olan toplumsal ve kültürel karışıklığı veya felâketin karşı durulmaz mahiyetini dile getirmektedir” şeklindeki görüşünü yan yana koyarak düşünün lütfen. Muhammed Esed’in bahsettiği; insanlığı kuşatacak olan, toplumsal ve kültürel, hatta ekonomik karışıklığa ve karşı durulmaz felakete yol açacak olan ya da bugün açan şey ne olabilir?
Araştırmacı Yazar
Yasin Meralin Yecuc ve Mecuc ile ilgili yaptığı yorum doğru değildir.Çünkü Zukarneyn,kendisine başvuran topluluğun Yecuc ve Mecuc için,”hem kendilerine hem de bizlere zarar veren bu yabani topluluklara karşı bizi savunursan,karşılığını öderiz” talebi üzerine söz konusu kavmin yabani ve kötülüğü konusunda ikna olan Zulkarneyn’in bu kavmin bulundukları yerden çıkış noktası olan iki dağın arasına kyodurduğu demir kütlelerin üzerine döktüğü erimiş bakır ile seddi oluşturduğu ve alınan bu önlemden sonra,mealen,”önlemi aldım.Ancak tekrar ne zaman çıkacakları ile ilgili bilgi Allah katındadır” sözleri,yine Zulkarneyn’in Kuran-I Kerimdeki ifadelerinden anlaşılmaktadır.Yanı sıra,söz konusu bölgenin Uzak Doğu’daki Çin’in bozkırlarında olduğu konusunda alimlerin büyük kesimi arasında mutabakat vardır.Çünkü o dönemlerde Çin sedlerinin içindeki Çinli vatandaşlar, ileri bir kültür seviyesinde iken,Çin’in seddinin dışındaki insanların çıplak oluşunu bırakın Milattan öncesinde Milattan çok sonralarında bile çıplak olduklarını tarihler yazmaktadır. Ve bu açlık nedeniyledir ki bu bozkır göçebeleri gah Hun Konfederasyonlarında,gah İskit Konfederasyonlarında Ortadoğu’dan Avrupa’ya kadar yağma ve çapul saldırısı yapmayı bir yaşam haline getirdikleri evrensel tarih belgelerinde mevcut olması nedeniyle bu konuda tüm tarihçiler arasında mutabakat vardır.
Tarih yeniden yazılmalı. Çünki kala kalıntılar bakacak olursak. 5000 seneden daha eski olmalıki
Hz. Süleyman peygambere ait bir tane dikili taş yok ortada. Dünyaya hükmetmiş bir hükümdar. Daha öncesi var..
Yazı dizisinin 3. bölümünde bu konu ele alınacaktır. Ye’cüc kavminin Nuh’un oğlu Yafes’ten gelen Türkler, Me’cüc kavminin ise onlarla komşu dağlı bir kavim olduğunu iddia eden müfteriler de vardır. Tarihçiler ve Müfessirler arasında mutabakat bulunduğu bilgisi doğru değildir. Sosyal bilimlerde mutabakat ve kesinlik olmaz. Göbeklitepe’de bulunan kalıntılarla birlikte insanlık tarihinin binlerce yıl öteye gittiğini unutmayın.
İskender isimli arkadaş Arapların Türkleri neden sevmediklerini açıklamış oldu. Evet Arap kaynaklarına göre Yecüc Mecüc saçmalığında geçenler Türklerdir. Ancak atı evcilleştirip binmek içinde bugünkü pantolon tipi kıyafet kullanan Türklerin çıplak olduğunu söylemek için ne olmak gerekir bilemiyorum. Türkler o tarihlerde altın elbiseli adamın kıyafetinde olduğu gibi altın işlemeli elbise yaparken arap yarım adasının sakinleri entari giyiyorlardı. Ayrıca kimse sormuyor mu bu kocaman iki dağın arasına konulan demir üzerine o kadar bakır dökülüyor ama ne hikmetse yerin binlerce metre altındaki madeni bulan teknolojimiz bu dağları demiri ve bakırı bulamıyor. Ayrıca buradan çıkamayan bu yaratıklar şimdi neredeler yoksa oradan çıkıp bir de üzerlerine elbise bulup Anadolu’ya mı geldiler. Ya bırakın bu saçmalıkları be bizim sözde alimlerimizde bu arap uydurmalarını bildiklerinden yecüc mecüc zırvasını çinlilere kakalamak istemişlerdir.