Yarkent Hanlığı, Doğu Türkistan’da 300 yıl kadar (1465-1759) hüküm süren bir hanlık olmuştur. Yarkent Hanlığı değişik zamanlarda Duglat, Çağatay ve Hoca sülaleleri tarafından yönetilmiştir. Yarkent Hanlığı’ndan önce Doğu Türkistan’ı Çağatay Tuğluk Timur Han (1348-1363) soyuna mensup hanlar yönetmişti. Bu hanlık tarihte Moğolistan olarak adlandırılmıştır. Bu devlete bağlı en önemli bölgelerden olan Kaşkar, Yarkent ve Hoten vilayetleri Cengiz Han döneminden itibaren Duglat emirleri tarafından yönetilen yarı bağımsız devlet olmuş ve Moğolistan hanlarına itaat etmişlerdir.[1]
XIV. yüzyılın ortalarında Çağatay ulusu başkenti Elmalık olan Moğolistan ve başkenti Semerkant olan Timuriler Devleti adıyla iki önemli devlet kurmuşlardı oluşmuştu. Bağımsız Moğolistan Devleti, “İpek Yolu” sayesinde zengin olan Uygur ve Moğol toprak sahipleri tarafından kurulmuştur. Ancak, Maveraün-nehr’de olduğu gibi Doğu Türkistan’da da hanın, Cengizhan’ın evlatlarından birinin olması geleneği bozulmamıştı. Onun için Aksu hakimi Emir Bulacı, İli vilayetinden, 18 yaşındaki Tugluk Timur’u getirip Çağatay soyundan Divan Han’ın oğlu olarak tanıtıp onu han ilan etti ve bütün Moğolları ona han demeleri için zorladı. Bu gencin hükümdarlığı altında bağımsız devlet kuruldu. Tanrı Dağı’nın güneyindeki göçebe vilayetleri ve Doğu Türkiztan’ı (Munglay Subi) içine alan bu devletin yönetimi, Çingiz Han’dan gelen geleneklere göre Duglat beylerine verildi. Fakat onların hepsi tam bağımsız hanlık olmak için çaba gösteriyorlardı. 1456 yılında Duglat Sansız Mirza’nın (1457-1465) oğlu Ebu Bekir Mirza, Doğu Türkistan tahtının varisi Emir Muhammed Haydar’ın yardımıyla zafer kazanarak bağımsızlığını ilan etti. Kaşkar ve Hoten’deki Moğol emirlerini kovarak onların topraklarını kendi devletine birleştiren Ebu Bekir Mirza, Yarkent’i başkent yaptı. Başkentin Yarkent olmasından dolayı hanlık, Yarkent Hanlığı olarak adlandırıldı.[2]
Fakat, tarihçiler eserlerinde bu hanlık için Kaşkar Hanlığı, Memleket-i Mogoliya, Memleket-i Yarkent, daha sonraları da Sayidiye Devleti gibi adlar kullanmışlardır.
Mirza Ebu Bekir Han, sayıca az olmasına rağmen, güçlü ve düzenli bir ordu kurdu ve bu ordu sayesinde devletin sınırları genişledi. 1499-1502 yıllarında Mirza Ebu Bekir Han, Bulur, Bedahşan, Karategin, Dervaz, Pamir Beyliği ve Keşmir vilayetlerini kendi etkisi altına almayı başardı. 1493-1512 yıllarında Fergane sınırına iki kez sefer düzenleyerek Os ve Ozgan’ı, 1504’de Aksu ve Üçturfan şehirlerini hakimiyeti altına aldı. Mirza Ebu Bekir Han, 48 yıl hanlığı yönetti ve 1514 yılında öldürüldü. Onun yerine tahta çıkan Cihangir Mirza sadece yedi gün hakimiyette kalabildi.[3] Daha sonra Yarkent Hanlığı’nın tahtına Moğolistan Hanı Yunus Han’ın torunu Sultan Seyit Han çıktı. Hanlık, Tuğluk Timurhan’ın evlatlarının eline geçti. Onlar da Çağatay soyundan sayılmaktaydılar. Tarihte onların hakimiyet dönemi 1692-1696 yılları olarak gösterilmesine rağmen 1706’ya kadar hakimiyette kaldılar. 1692-1696 yılları Yarkent Hanlığı, Hocalar sülalesinin hükümranlığı altında olmuştur. Mahmudi Azam, Hoca Ahmet ibn Hoca Celalleddin, Kosoniy Dahbedi (1461-1542), evladı Hidayetullah Hoca, Ufuk Hoca oğulları Yahya Hoca, Han Hoca (1692-1694) ve Mandi Hoca (1694-1696) Yarkent Hanlığı’nda hakimiyette olan Hocalar sülalesinin temsilcilerindi. Ondan sonra 1706 yılından itibaren Hocalar sülalesine mensup Hoca Mahmudi Azam’ın oğulları Muhammad Amin Hoca’nın evlatları “Ak tokiylikler” ve Hoca Ishak Veli Hoca Aziz’in evlatları “Kara tokiylikler” hakimiyete geldiler. Onların hakimiyetinde hanlık bazen Çungar Hanlığı’nın yönetimi altında, bazen de bağımsız olarak 1759 yılına kadar varlığını korudu. İlerleyen dönemlerde Hocalar sülalesinin mensupları arasında süren iktidar savaşlardan faydalanan Çin Mancur sülalesi, Yarkent Hanlığı’nı 1759 yılının Ekim ayında işgal ettiler ve ona “Sincan-Yeni Sınır” adını verdiler. İli’yi (Gulca) başkent ilan ederek, Hanlıkta askeri yönetim uygulamaya başladılar.[4]
Yarkent Hanlığı’nın siyasi yönetimi, Han’ın yönetiminde bir çeşit monarşi yönetimi haline gelmiştir. Hanlık babadan çocuğa, ya da sülaleden birine geçerdi. Ancak, geleneğe göre Han, boybeyleri ve kabile temsilcileri tarafından seçilirdi. Han seçimi töreninde, varis beyaz bir abaya oturtulur ve Cuma namazında adına hutbe okutulurdu. Hatta, Han’ın adına para da bastırılmıştır. Turfan şehri Hanlığın ikinci başkenti olmuştur. Devleti Sultan Seyithan yönetse de, asıl hakimiyet ağabeyi Mensur Han’a verilmiş ve para onun adına bastırılmıştı.
Yarkent Hanlığı’nda sırayla aşağıdaki hanlar hükümranlık etmişlerdir; Duglat sülalesinden Mirza oğlu Ebu Bekir Han Sansız (1465-1514), Cihangir Han ibn Ebu Bekir Han (1514 yılında yedi gün), Çağatay sülalesinden Sultan Seyit Han ibn Sultan Ahmet Han (1514-1533), Abdureşit Han ibn Sultan Seyit Han (1533-1563), Abdül Kerim Han ibn Abdürreşit Han (1563-1591), Muhammed Han ibn Abdürreşit Han (1591-1609), Sücaaddin Ahmed Han ibn Muhammed Han (1609-1618), Kurayiş Sultan ibn Ulus ibn Abdürreşit Han (1618 yılında toplam dokuz gün), Abdüllatif Han oğlu Ufuk Han (1618-1630), Sultan Ahmed Han Polathan (1630-1633) ve (1636-1638), Mahmudhan (Kılıçhan) ibn Timur Sultan yani Ziyaüddin Ahmet ibn Sücaaddin Ahmet (1633-1636), Abdurrahim Han oğlu Abdulla Han (1638-1668), Abdullah Han oğlu Yulbars Han (1668-1669), Yulbars Han oğlu Ebu Seyit (1669), Yulbars Han oğlu Abdulatif (1669-1670), Abdürrahim Han oğlu İsmail Han (1670-1678), Hoca Hideyatullahhan-Ufuk hoca ibn Hoca Muhammed Yusuf ibn Hoca Muhammed Amin-hoca kalon-ibn Hoca Ahmed-Kosoni, Dahbedi-Mahdumi Azam (1678. yıl), Abdürreşithan ibn Sultan Seyit Bobohan (1678-1682), Muhammed Eminhan Sultan Seyithan Bobohan oğlu (1682-1692), Hoca Yahya Han ibn Ofok Hoca (1691-1694), Hoca Mahdib ibn Ufuk Hoca (1694-1696), Akbaşhan-Muhammed Müminhan ibn Sultan Seyit Bobohan (1696-1706), Doniyol Hoca, Hocam Padişah ibn Ubeydullah Hoca, padişah oğlu ve onun evlatları Yarkent Hanlığı’nı, Çungar hanlarının derebeyi sıfatında 1706-1713 ve 1720-1735 yıllarında yönettiler. Hoca Yakub (Hoca Cahan) 1735-1755 yıllarında Bağımsız Hanlığın hükümdarı oldu. 1755-1759 yıllarında Hoca Burhaneddin Hoca Ahmet oğlu Yarkent’te hakimiyete geldi ve bu dönemde Mançur Çin İmparatorluğu’na karşı savaşta şehit oldu. Yarkent Hanlığı yok edilerek, Çin İmparatorluğu’na tabi edildi.[5]
Yarkent Hanlığı’nı, hanlıktaki makam sahibi beylerden ve muhtarlardan oluşan meclis kurulu yönetiyordu. Mecliste her kes makamına göre otururdu.
Hanlıkta vergi, gelir, gider defterini hazırlamasıyla sorumlu tutulan Han Divanhanesi mevcuttu. Hanlığın gelirleri han ailesi, yerel beyler, üst düzey saray yöneticileri ve itibarlı Moğol kabileleri arasında paylaştırılırdı.
Geleneğe göre Kaşkar ve Yenisari (Yeni Hisar) Seyit Muhammad Mirza başkanlığında Duglat emirlerinin yönetimine verilmişti. Aksu ve Uc Reşit Sultan’a ait olup Curas kabile emirleri tarafından yönetilmekteydi. Emin Hoca Sultan ve Abdureşit Sultan’ın yönettiği Hotani, daha sonralar Barlas ve Duhtuy kabile emirlerinin yönetimine verilmişti. 1516 yılında Sultan Seyit Han ile Mensur Han arasında yapılmış anlaşmaya göre, Turtan ve Colisi ise Mansur Han’ın yönetimi vermişti. Kucor ve Boy, Mansur Han’ın kardeşi Bobocok Sultan’ın yönetiminde olup, sonralar Mansur Han’ın yönetimi altına geçmiştir. Buradan da görüldüğü gibi, vilayet ve şehir hakimleri, hanın akrabaları, askeri makam sahipleri ve kabile rehberleri arasından seçilmekteydi. Bölgelerin askeri yöneticileri de bu şekilde seçiliyordu.
Hanlık hakimlerinin oğulları (bek) için beylikler belirleniyordu ve her bey kendi beyliğinin bağımsız hükümdarı sayılırdı. Onların, hanın askeri orerasyonlarına katılmakla yükümlü kendi orduları vardı. Savaşta elde edilen ganimetin beşte biri, beylikten toplanan vergilerin bir kısmı onlara veriliyordu. Yerel bey ve emirleri kendi orduları olduğu için sık sık merkezi iktidardan ayrılma girişimleri olmuştur. Bu nedenle Abdürreşit Han, yerel bey ve emirlerin ordularına bağımlı olmamak için, han hazinesine vergi ödeyen Uygur çiftçi ve zanaatkarlarından oluşan düzenli bir ordu kurdu.
Yarkent Hanlığı’nın idari sisteminde, mahkeme ve idari işlerin yönetiminden sorumlu, handan sonra ikinci önemli makam olan ulusbeyi (boy beyi) makamı da ırsi olarak el değiştiriyordu. Ama Abdürreşit Han yeni bir düzenlemeyle, ulusbeylerinin hak ve görevlerini kısıtlayarak, atabeye verilen pay ve miras hakkını korumuş oldu. O, ayrıca mühürdar, emir ül-ümera, hakimbek, eşikagabek (kapıcı) ve onun yardımcısı gibi makamlar oluşturmuştu. Mühürdarın görevi vezirlik yetkisine denk geliyordu. Askeri idare sistemdeki sıralamada ise Yarkent ve Kaşkar valileri askeri kumandan görevini de üstlenmekteydiler. Bu makama ise sadece han soyu ve taht varisleri uygun görülüyordu.[6]
Yarkent Hanlığı’nda, yüksek devlet yönetimi vezir-i azam, emir’ül ümera-büyük emir, mühürdar, eşikağabek ve hakimbekten oluşan şahısların ellerindeydi. Bazı kaynaklara göre Hanlıkta, haznedar (hazinecibek), dorugabek, yarokbek, sangbek, urdabek, tumenbek, binbek, yüzbek, mirapbek, mutevvelibek, naipbek, fazibek, mufti, alam ohunum-şeyhü’l islam, paşabek, bakmadorbek, hurcayinbek, aymakbek, altınbek, misbek, şatırbek, pazarbek, tavacı, utarcı gibi makamlar vardı.
Onlar Maveraün-nehr’in idari sistemindeki mevcut makamlara benzese de, makamlardaki şahısların yetki ve yükümlülükleri arasında büyük farklılıklar vardı. Yarkent Hanlığı’nın orduları, atlı ve yaya askerlerden oluşuyordu. Ordu, bölüm ve altbölümlere ayrılarak, onların başında tümenbaşı- harcınbegi, binbaşı, yüzbaşılar duruyordu. Yaya askerler her on evden bir asker almak yoluyla oluşturulmuştu. Onlar, ateşli silahlarıyla kaleleri kuşatarak ellerine geçirdikleri ganimetin beşte birini hana verir, geriye kalanını da askerler kendi aralarında paylaşırlardı.[7]
Yarkent Hanlığı’nın halkı esasen çiftçilik, hayvancılık ve zanaatkarlık, kısmen de balıkçılık ile uğraşıyordu. Hanlığın vahalarında yaşayan halk, çiftçilikle uğraşarak buğday, arpa, pirinç, susam, kendir, pamuk gibi ürünler yetiştiriyorlardi. Örneğin, Kaşkar vilayetinin toprakları çok verimliydı. Burada buğday, pirinç, arpa, susam gibi tahıl bitkileriyle birlikte pamukçuluk, ipekçilik, bahçıvanlık da çok gelişmiştir. Ayrıca burada yapılan üzüm pekmezi çok ünlüydü. Dokumacılığın gelişmiş olduğu Hotan toprakları da oldukça verimliydi. Burada Kendir ve dut ağacının yetiştirilmesine özellikle önem veriliyordu. Turfan vilayetinin iklimi sıcak ve toprağı çok verimli olduğu için yılda iki kez buğday ve arpa ürünleri alınabilmekteydi. Burada Suluv, susam, üzüm ve dut ağacı yetiştirilmekteydi. Bahçivanlık çok gelişmişti. Turfan’ın kara üzümleri ihraç ediliyor ve şerbet yapımında kullanılıyordu.[8]
Yarkent vilayetinin toprakları oldukça verimliydi, halkı çiftçilik, bahçıvanlık, meyve ve sebzeler yetiştirmekle uğraşıyordu. Dokuma ise kadınların esas uğraşlarındandı. Mirza Ebu Bekr hakimiyeti döneminde yaklaşık 12 bin bahçenin yarıdan çoğu Yarkent vilayetinde idi.[9]
Aksu vilayetinde de çiftçilikle uğraşılıyor, buğday, arpa, suluv, susam, zigir, fasulye, pamuk vb. sebze ve meyveler ekiliyordu. Aksu da yetişen armutlar ihraç ediliyordu. İli vilayeti tahıl ürünlerinin yetiştirilmesinde ilk sırayı alırdı. İli vilayeti özellikle elması ile meşhurdur.
Kısaca özetlersek, çiftçilik Yarkent Hanlığı halkının asıl geçim kaynağı olmuş, burada buğday, arpa, suluv, mısır, susam, zigir, kendir, pirinç, mercimek, fasulye, darı gibi tahıl ürünleri ve pamuk, tütün, kendir gibi bitkiler yetiştirilmişti. Elma, nar, armut, şeftali, üzüm, incir, ceviz vb. meyveler yaygın olarak yetiştirilmiştir. Meyvesiz ağaçlardan, ak kavak, kara ağaç, çam, ak kayın, dut ağaçlarının yetiştirilmesine ayrı bir değer veriliyordu. Bostancılar ise genellikle kavun, karpuz, kabak üretmişlerdir. Sebzecilik de çok gelişmişti. Hanlığın sıcak bölgesi olan Turfan’da hava sıcaklığı yazın +48 dereceye kadar çıkıyordu. Burada yağmur sularından başka, Tarım, Yarkent, Hotan, Timan, Kızıl, Zerafşan, Aksu, Yurunko, İli gibi ırmak suları yardımıyla da sulama yapılıyordu. Çiftçilikte kazma, orak, çapa, ağaç kürek, demir kürek, testere vb. aletler kullanılmıştır. Toprağı ekmek için at, deve, öküzden yararlanılmış, su ve el değirmenleri kullanılmıştır.
Hanlık ekonomisinde çiftçilikle birlikte, hayvancılık da önemli rol oynamıştır. Burada hayvancılığın gelişmesi için iyi bir ortam olmuştur. Tanrı Dağı eteklerinde ova ve ırmak havzalarındaki otlaklar hayvanlar için besin kaynağı idi. Hanlığın çiftçilik vilayetlerinde hayvancılık yardımcı bir iş sayılmıştır. Kara mal, koyun, keçi, at gibi ev hayvanları yetiştirilmişti. Hanlığın halkı tilki, kaplan, ayı, yabani deve, katır, ceylan, geyik, sığır vb. hayvanları avlamaktaydı.[10]
Irmak ve göl kenarlarında yaşayan halk balıkçılık ve kuş avı ile uğraşmışlardı. XVIII. yüzyıla ait Çin kaynaklarında, Lobnor halkının geçimlerinini balıkçılıkla sağladığı, ak kuş yününden çuha dikerek giydikleri, yorgan ve yastıklarını su kuşlarının tüylerinden yaptıkları belirtiliyor.
Sultan Seyit Han, Yarkent Hanlığı tahtını ele geçirdikten sonra, Moğol kabilelerine mensup beş bin civarında insanı buraya göç ettirmiştir Abdullah Han (1639-1667) da Kırgızlarla olan dostluk ilişkileri sonucunda, onlardan Çungbogis, Kuşçu, Nayman Kıpçak, Teyit, Otuz oğul gibi kabileleri Kaşkar vilayetine göç ettirmeyi başarmıştır. Hayvancılıkla uğraşaran bu insanların çoğu buraya yerleşmişlerdir. XVIII. yüzyılda hanlığın yerleşik nüfusu çiftçilik, göçebe nüfusu ise hayvancılık ve avcılıkla geçimlerini sürdürmekteydi.
XVI. yüzyıl kaynakları Yarkent Hanlığı’nın, Doğu Türkistan halkının dört kabilesinden oluştuğunu gösteriyordu. Bunların ilki, tumen (vergi veren raiyat), ikincisi kuçin (sipahi ve ordulardan oluşmuş sınıf), üçüncüsü, aymak (göçebe kabileler) ve dördüncüsü erbap (idareci memurlar ve din adamları)lardı. O zamanlarda, ehl-i şerif, erbab, ehl-i kelam, “ak kemik”, “kara kemik”, “karacu” gibi gruplar da bulunmaktaydı.
Kaynaklara göre devlet mülkü, özel mülk, han aile mülkü (incu)[11], vakıf ve cemaat mülkü olmak üzre toprak sahipliğinin bir kaç türü vardı. Devlet, vakf edilen yerlerdeki çiftçileri toprağa bağlayarak vergi vermelerini sağlıyordu.[12] Memlekette para, ürün ve çalışmadan oluşan üç tür vergi vardı. Bunlardan başka togor, kunalgu, at gibi vergiler de alınmıştır. Her yüz hayvandan biri “kopçur” vergisi adıyla zekat olarak alınmıştı. Tüccarlardan zekat olarak, malların kırkta biri alınmış, gümrük vergisi ise malın fiyatına ve kalitesine göre yüzde ikiyle yüzde on arasında değişmiştir.
Yarkent Hanlığı’na bağlı hanlık ve beylikler (örneğin, Sultan Seyit Han zamanında Tibet’in Koko, Bulur gibi vilayetleri, Keşmir, Badahşan, Kazak, Kırgız ve Oyrot göçebeleri) her yıl hanlığa “yasak” adlı vergi ödemek zorundalardı. Hanlıkta vergilerin ağırlığından kaynaklanan ve iktidara karşı isyanlar da yapılmaktaydı.
Yarkent Hanlığı’nda zanaatkarlık da çok gelişmişti. Tarım vadisinde madencilik, metal işlemesi ve dökümcülüğün eski bir geçmişi vardır. Madencilik ve metalle ilgili olan zanaatkarlık ileri bir seviyeye ulaşmıştı. Buradan altın, beyaz altın, gümüş, bakır, kurşun, kömür, demir, aliminyum, çinko, elmas, kastas, civa, kibrit, billur, as tuzu gibi madenler çıkartılmıştır. Hanlıkta sanayi aletleri ve askeri silahlar olarak, örneğin, kılıç, hançer, mızrak, zehir, sovut, dubu, ok ve yaylar yapılmıştı. Çok sayıda altın ve gümüşten nazik, nefis küpe, zir, altın başlık, altın bilezik, altın tas gibi değerli eşyalar üretilmiştir. Hanlar adına altın, gümüş ve bakır paralar basılmıştır. “Bir para”, “elli para”, “bir kuruş” gibi terimler ile para tanımları yapılmıştır.
Yarkent Hanlığı’nda marangozluk da çok gelişmişti. Ağaç oymacılığı sanat işlerinde çok kullanılmıştır. Han saraylarında, mutasavvıfların mezar türbelerinde, medrese ve camilerde süslü, rengarenk tuğlalar kullanılmış, büyük kapı süslerine özel yer verilmiş, çok güzel ağaç parmaklıklar yapılmıştır.
Uygur halkının yaptığı pamuk ve ipek dokumaları meşhurdur. Yarkent, Kaşkar, Hotan, Nayravot, Aksu, Koço ve Turfan gibi vilayetlerde ipek kumaşlar, kaftan, bikasam, atlas, durdun ve pamuktan yapılmış çiçekli kumaşlar, çiçekli baş örtüleri dokunuyordu. Kabut, yünlü hırka, ustu gibi kumaslar meşhur idi. Kilim ve halı dokumacılığı da çok yaygındı.
Hanlıkta dericilik ile de uğraşılmıştır. Mal ve koyun derileri işlenerek çeşitli deri ürünleri yapılmaktaydı. Hanlık zamanında çömlekçiliğe de itibar edilmiş, çiçek süslemeli çok zarif tabak, kadeh, kase, güğüm, ibrik gibi mamuller üretilmiştir.
Yarkent Hanlığı XVI-XVII. yüzyıllarda Orta Asya, Kazakistan, Sibirya, Hindistan ve Çin ile geniş ticari ilişkiler kurmuştur. Doğu Türkistan, yani önceki Moğolistan sınırları içinde kurulan Yarkent Hanlığı, deniz yollarının açılmasını beklemeden Rusya ve Avrupa ile ticari ilişkilerini kurmuştur. Yarkent, Hotan, Kaşkar, Buhara sehirlerinden geçen eski “İpek Yolu”, önemli ticari ilişkilerin kurulmasına olanak sağlamıştır. Çin tarihçisi Cun Yuan bir yazısında şöyle diyor: “Yarkent pazarının meydanı 10’lu (yer ölçüsü) olup, daima tüccarlarla dolu olur, malları çok çeşitlilikleriyle tanınmıştı. Buraya Anszetan, Sansi, Szya-szyan, Szyansi gibi ülkelerden ve Keşmir’den tacirler akın ederlerdi”.[13]
Hotan ipek kumaşları ve kab-kacak ticaretinde öne çıkıyordu. Kaşkar çini, porselen kaplarının Batı’ya yayılmasıyla birlikte, komşu memleketlerden getirilen at ve mal ticareti burada önemli bir pazar oluşturmaktaydı.
Yarkent Hanlığı’nın, Buhara Hanlığı ile olan ilişkileri kuzey ve güney yolları üzerinden yapılmıştı. Yarkent’ten Buhara’ya kuzey yoluyla, yani Taşkurgan ve Pamir yoluyla gidilmiştir. Güney yoluyla ise Taşkurgan ve Pamir’den Amu Derya vadisine geçerek, Pamir’in batı eteğinden Badahşan’a, oradan da Hulum yoluyla Belh ve Buhara’ya gidilmekteydi. Yarkent’ten Buhara’ya pamuklu kumaşlar, kabut, Hotan ipekleri ve altın işlemeli giysiler, Hindistan çayı, porselen kaplar, Hotan halıları, altın, altın kaplar, ilaçlar, kaş taşı ve kurutulmuş meyveler ihraç edilmiştir.[14]
Fakat Şeybani Abdullah Han zamanında Buhara ile ticari ilişkiler kesilmişti. İngiliz araştırmacıları A. Cenkinson, A. Lerberg, tarihçi Ruzbihan, İstihani Votsin, Postr Martis Martiyci, G. Potakin, Kaşkar’ın Orta Asya ve Avrupa ile ticari ilişkilerinde Yarkent’in önemli bir bölge olduğunu vurgulamışlardır. Hotan, Yarkent, Kaşkar, Signek, Astrahan, Deşt-i Kıpçak ve Moskova tacirleri, Yarmak, Tobolski ve Sibirya’da ticaret yapmışlardır. Yarkent Çini diye adlandırılan ve Kaşkar’da dokunulan, kaba ama çok dayanaklı kumaş türü Sibirya’dan Kamçatka’ya kadar yayılmıştı, o kumaşı tüccarlar İtalya’nın gemileri ile Asya ve Avrupa’nın uzak şehirlerine kadar ulaştırmıştı.[15]
Yarkent Hanlığı’nın, Tibet, Badahşan, Keşmir, Hindistan ile ticari ilişkilerine Abdürreşit Han Muhammed Ekber Şah hükümdarlığında ayrı bir önem verildiği Ebul Fazıl, Mahmud ibn Veli Saibi, Emin Ahmed Razi gibi şahısların elyazmalarında ve Portekizli Peter Benediki, Goes ve İngiliz seyahlarının yazmış olduğu eserlerde belirtilmektedir.[16]
Hindistan’dan Yarkent’e kumaş, boyalar, inci, mercanlar, yeşil çay, ilaç bitkileri, İngiltere basma kumaşları, beyaz abalar, keçi yünü, esrar, afyon vb. gibi çeşitli mallar getirilmiştir. Keşmir’den Yarkent’e mum, kaftan, beyaz kumaş, Badahşan’dan at, yakut, firuze taşları ve başka kıymetli taşlar getirilmiştir. Çin ile ticaret Turcan ve Kurmul’da yapılmıştır. Dünyanın her tarafından gelen tacirler burada toplanırdı. Çin ile Yarkent Hanlığı arasındaki ticaret zaman zaman dursa da, daha sonra tekrar canlanmıştır.
XVI-XVII. yüzyıllarda, Yarkent Hanı Mensur Han zamanında, Çin Devleti’ndeki Min ve Çin sülalelerinin arasındaki savaşlar, Çin emperyalizminin Cungar ve Yarkent Hanlığı’na düzenledikleri saldırılar, Çin’le Yarkent Hanlığı arasındaki ticari ilişkilerin zayıflamasına neden olmuştur. Bu durum Mensur Han, Abul Muhammed Han, Abdülkerim Han, Abdullah Han ve İsmail Han zamanlarında tekrarlanmıştır. Buna rağmen Yarkent ve Çin tacirleri kervanlar yardımıyla mal takası vb. gibi ticari ilişkilerde bulunmuşlardı.
Amerikalı bir arastırmacının yazdıklarına göre, Çinlilerin Turfan ve Kumul’u kendi yönetimine almak için harcadıkları çabalar boşa çıkmıştı. Çin’in, Turfan ve Kumul hükümdarları ile ticari ve diplomatik ilişkiler geliştirilmesinin temelinde Batı’ya yönelik askeri hükümranlık stratejisi saklıydı. Ama bu siyaset Yarkent hanları tarafından ciddi bir tepkiyle karşılanmıştır. Çin kaynaklarında da bu fikri destekleyen deliller mevcuttur.[17]
Yarkent Hanlığı’nda kültür ve eğitim çok gelişmişti. Merkezi yönetimin varlığı, memlekette çoğu zaman devam eden barış ortamı, dış dünyayla olan ticari ve kültürel ilişkiler bunun başlıca sebeplerindendi. Yarkent Hanlığı’nın temel nüfusu Uygurlar olduğu için, bu dönem, Uygur kültüründe de gelişme ve yükselme devri olarak kabul edilmektedir. Abdürreşit Han zamanı, Uygur kültür tarihinin en parlak dönemi olarak değerlendirilebilir.
Sultan Seyit Han, Abdürreşit Han, Abdülkerim Han’ın hakimiyetleri döneminde devlet hazinesinden bütçe ayrılmış, yüksek ve orta dereceli ilim ocakları, medreseler ve okullar kurulmuştu. Bilim ve eğitime ayrı bir değer verilmiştir. Yarkent şehrindeki 360 odalı Reşidiye Medresesi (Hanlık Medresesi), Ak Medrese, Kaşkar’daki Socaya, Sokiya, Coso, Kuns, Urda, Mahmudiye Medreseleri, Aksu’daki Baytullo medreseleri dönemin en önemli bilim merkezleri sayılmıştır.
Abdullah Han, Yarkent Hoca, Yakut Hoca zamanlarında çok sayıda medrese ve camiler kurularak, Hanlık Medresesi’nin masrafları devlet tarafından, diğer medreseler ise vakıf mülklerinden alınan vergilerle maliyeleştirilmiştir. Medreselerde esasen ilmi iman (İslam dersleri), ilm-i usül (Kur’an ve hadis tefsirleri), Hidaya (İslam esasları), Şerh-i vikaye (İslam esaslarının yorumu), ilm-i fıkıhiye (şeriat kanunları esasları), ilm-i hadis (Muhammad Allayhisselam sözleri), ilm-i kelam (Kur’an ayetleri tefsirleri) vb. dini dersler, İslam tarihi, genel tarih, matematik, astronomi, ilm-i nababet, kimya, cebir, tıp, mantık, filoloji, takvim, hattatlık, edebiyat sanatı ve musiki eğitimleri verilmiştir.
Medreselerde derecesine göre din adamları, ulemalar, mutasavvıflar, muhaddis, fakih, devlet erbabları, müderris, damle, hatip, müezzin, kariy, halfa, müçtehit, müftü, kadı, hattat, musavver, nakkaş, mühendis, mirap gibi alimler yetiştirilmişti. Tarihi kaynaklardan edindiğimiz bilgilere dayanarak, Abdürreşit Han dönemi Yarkent medreselerinde, Irak, İran, Harezm, Semerkant, Fergana, İstanbul vb. memleketlerden gelen talebelere de eğitim verildiğini söyleyebilirz.
Yarkent Hanlığı’nda tıp biliminin gelişmesine özel önem verilmiş, çeşitli hastalıkları tedavi etmek için doktorlar ayrılmış, hastaneler, ilaç ve ilaç depoları kurulmuştur. Suruncan, pilpil, moza, badeni, hotan iparları vb. gibi bazı ilaçlar ihraç edilmiş, bazı ilaçlarsa Uygur tabipleri tarafından Hindistan, Afganistan ve Tibet’ten getirilmiştir.
Hanlık medreselerinde Nurettin Abduvani, Zuhuri, Sansuttin Ali, Mevlana Muhammed, Razi gibi doktorlar sadece hasta tedavi etmekle kalmayıp, öğrencilerin eğitiminde de önemli rol oynamışlardı. Medreselerde Ebu Ali ibn Sinan’ın (980-1037) “El-kanun fit tıb”, İmameddin Kaşkari’nin “Şerhi al- kanun”, “Şerhi sifa”, Muhammed Ali Emin Yarkendi’nin “Ziya ul-kulub” (“Kalp nuru”) ve “Destur ul-ilaç” adlı Farsça eserler Türkçeye tercüme edilerek, okutulmuştur. Yarkent Hanlığı zamanında mütercimliğe de değer verilmişti. Çeşitli eserler Arap, Fars ve Sanskritçeden Uygurcaya tercüme edilerek, halkın kültür hazinesi zenginleştirilmiştir.[18]
Yarkent, Kaşkar gibi merkezi şehir medreselerinde Hazreti Abdurrahman Cami’nin ve tasavvuf ilminin üstadı Saiddin Kaşkari (1376-1457), Hoca Zahit Kaşkari (1363-1446), Hoca Ahmet Kaşkari ve meşhur tarihçiler Mirza Muhammed Haydar, Mirza Şah Mahmud Curas, Mir Haliddidin Katip, Mirza Kiçik Yarkendi, Muhammed Sadık Kaşkari gibi yazar, sanatçı, alim ve şairler yetiştirilmişti.
Tugluk Timur Han zamanından başlayarak binlerce Moğol İslam dinini kabul etmiştir. XII. yüzyıldan başlayarak Moğollar Türkleşmişlerdir. Duglat, Barlas, Curos, Itarci, Merki gibi Moğol kabileleri Uygurlar ile bir bütün oluşturmuşlardır.
Yarkent Hanlığı halkının büyük çoğunluğu Müslüman olduğu için İslam ile birlikte “Cevheriye”, “Cistiye”, “Suhirvart”, “Hurufiye” ve “Nakşibendiye” gibi tasavvuf akımları da halk arasında geniş olarak yayılmıştır. Nakşibendiye tarikatının, onun kuramsal esaslarının yaratılmasında ve propagandasında Hazreti Bahattin Nakşibendi, Nasirettin Ubeydullah Hoca Ahrar, Hoca Ahmet bin Hoca Celaleddin, Kasani Dahbidi Mahdumi Azam, onun oğulları Hoca Muhammed Emin, Hoca Kalon, Hoca İshak Veli, Ufuk Hoca, “Ak tokilikler” ve “Kara tokilikler” ve onların “İskiye”, “İshakiye” denilen akımları önemli rol oynamıştır. Bu iki grubun arasındaki iktidar savaşı Hanlığın gerilemesine de neden olmuştur.[19]
XV-XVI. yüzyıllarda yaşayan ve seçkin eserler yazmış olan tarihçi, edebiyatçı, şair ve mutasavvuf alimlerden bazıları şunlardır:
Mirza Muhammed Haydar Duglat Ayezi (1499/1500-1551): Önemli devlet adamı, komutan, meşhur tarihçi, alim ve şairdir. “Tarihi Reşidi”, “Mahmudname”, “Cehanname” destanı ve “Divan-ı Ayezi” adlı tarihi eserlerin yazarıdır.[20]
Sultan Seyit Han (1484-1533): Yarkent Hanlığı’nın 1514-1533 yıllarındaki hükümdarı, ileri fikirli, eğitimsever, stratejist, alim, “Seyit” mahlasında Türkçe ve kısmen Farsça eserler vermiş şairdir. “Divani” zamanımıza kadar gelmiştir.
Sultan Abdürreşit Han (1510-1560): Sultan Seyit Han’ın oğlu, Yarkent Hanlığı’nın 1533-1560 yıllarındaki hükümdarı, önemli siyasetçi, bilim ve kültür adamı, ulemalar dostu, Raşidi mahlasıyla şiirler yazmış olan şair ve musikişunas, Doğu musikilerinin mahir ustası, “İşret-i engiz” adlı musikinin bestecisi, “Divan-ı Raşidi”, “Kitab-ı terbiye an-terbiye” ve “Selatinname” eserlerinin yazarıdır.
Ümminisa Nefisi (1523-1567): Abdürreşid Han’ın eşi. Musikişunas, alime, “Nefisi” mahlası ile şiirler yazmıştır. “On iki makam”ın tertip edilmesine hizmet etmiş besteci, “Divan-ı Nefisi”, “Ahlaki Cemaa”, “Süruhü’l-kulup” (Kalplar şerhi) gibi eserlerin yazarıdır.
Yusuf Kidir Han Yarkendi (vefatı 1562 ya da 1572): Abdürreşit Han’-ın sarayında vezirlik eden, alim, musikişunas, besteci, “Divan-ı Kidiri” adlı eserde şiirlerini toplamıştır. “Visal” makamının bestecisidir.
Muhammed Hocamkuli Hirkiti (1634-1724): “Muhabbetname ve mihnetkam” destanının yazarıdır.
Muhammed binni Abdullah Harabati (1638-1730): Filozof, alim ve şair, 13000 mısralık “Kulliyet-i mesnevi-i Harabati”nin yazarıdır.
Muhammed Sıddık Zalimi (1672): Vatansever, lirik şair, “Sefername”, “Tezkiri”, “Cehltan” (1736), “Tezkire-i Hoca Muhammed Sarif” (1744) gibi tarihi destanların yazarıdır.
Nevbati: (tahmini olarak 1697-XVII. yüzyılın ilk çeyreği) Hotanlı lirik şair, 1747’de “Divan-ı Nevbati” adlı eserde şiirlerini toplamıştır.
Muhammed Sıddık Barsidi (1715-1785/1787): “Sıddıkname” adlı ahlaki-didaktik eseri bulunmaktadır.
Molla Ahmet Hocam Niyaz oğlu Kaşkari (1717-1827): “Ravzatü’l-hüzra” (Köklem bağı) adlı didaktik destanın yazarıdır.
Mahzun Hutaki (XVIII. yüzyıl): Şair, “Divani Mahzuni” adlı eserin yazarıdır.
Molla Niyaz binni Kari Sabir (XVIII. yüzyıl): İslam felsefesi, şeriat ve tarikat ilmini iyi bilen alim, şair, 2340 misralı “Tezkire-i imam-zabi hülle” adlı destan ve “Arzname” risalesinin yazarıdır.
“Yusuf ve Züleyha”, “Gül ve bülbül” destanının yazarı Molla Alim Sahyariler de bu dönemde yaşamıştır.[21]
Yarkent Hanlığı’nda çok meşhur ve tanınmış tarihçi, alim yetişmiş, nadide eserler yazılmıştır. Onlardan Mirza Şah Mahmud Curasi tarihçi ve mutasavvuf bir alimdir. “Tarih-Tarihi Reşidi zeyli” (1672-1676 yılları arasında yazılmış), “Ans at-talibin” (1696) adlı eserlerin yazarıdır.
Mir Haliddin Katip ibn Mevlana Kadı Kucak Yarkendi (XVII-XVIII. yüzyıl), Ufuk Hoca’nın mürşidi, tarihçi, filozof ve alim, “Hidayetname” adlı eserin de yazarıdır.
Zeyniddin Muhammed Emin Sadr Kaşkari (XVIII): Dahbedli Hocalar evladından, mutasavvuf, tarihçi, alim, Kunduz’un Hanı olmuştur. Buhara Emiri, Emir Şah Murat, ona “Han meclisinin reisi” unvanını vermiştir. “Usur al-fütuh” (1790), “Dürü’l-ahbar” (1782) adlı tarihi eserlerin yazarıdır.
Muhammed Sadik Kaşkarî” (1740-1849): Tarihçi alim, şair ve tercümandır. “Tezkire-i azizan”, “Tezkire-i Hocagan” (1768-1769), “Zübdetü’l-masail ve al-akond” ve “Edeb üs-salihin” eserlerinin yazarı olup, “Tarihi Taberi” adlı eseri Arapçadan, “Mecmuat ül-muhaki” adlı eseri Farsçadan Türkçeye tercüme etmiştir.
Molla Abdal Alim-Sair Ahun (XVIII. yüzyıl): Tarihçi alim şair ve “İslamname” adlı tarihi eserin yazarıdır.[22]
Yarkent Hanlığı, 1465-1759 yıllarında, Merkezi Asya’daki devletlerle, özellikle de Maveraünnehir ve Horasan ile yakın kültürel ilişki içinde olmuştur. Örf, adet ve özellikle dil (Türkçe edebi dil olduğu için) aynı olduğundan, bu hudutta yaşayan mütefekkir, alim, şair ve mutasavvuflar Türkistan’ın hem doğu, hem de batıda yaşayan halklarına mensup olmuştu. XV-XVI. yüzyıllarda yaşamış Attaî (XV), Sekkakî (1393-1449), Lütfî (1366-1465), Nevaî (1441-1501), Sa’deddin Kaşkarî (1376-1457), Sultan Melik Kaşkarî, Canibek Duldoy, Ahmed Hacibek Vefaî, Muhammed Duldoy, Mevlana Yusuf Nakkaş Şahkuli Yakıniler bu kişilerden sadece bir kaçıdır.[23]
Abu Rayhan Berûni Şarkiyat Araştırmaları Enstitüsü / Özbekistan
Alıntı Kaynağı: Türkler, Cilt: 8 Sayfa: 662-669
Kaynaklar: