Yalan
Hamit Şevket, ömrünün kışını yaşıyan, belki kırk yıllık bir hukukçudur. Bilhassa milletvekili olduktan sonra bir hukukçunun tartılı ve ölçülü konuşması, delilsiz iddialarda bulunmaması, vatandaş şeref ve haysiyetini düşünerek söz söylemesi lazımdır.
1944 Mayısında, komünist Sabahattin Ali’nin aleyhime açtığı dava Ankara mahkemesinde görülürken Savcı Hadi Tan, çok genç olmasına rağmen, Hamit Şevket gibi ihtiyarlara edebi ders olabilecek bir iddia serdetmiş; “Biz hukuk ve kanun adamları idama mahkum insanların bile haklarını korumağa mecburuz.” demişti.
1951 Mayısında ihtiyar Hamit Şevket millet meclisinde herhangi bir tartışmayı mutlaka kazanmak hırsı ile konuşurken benim için “Hitlerimize tabi adam” tabirini kullanıyor ve benim “Sarhoşlar Gecesi” adlı eserimden bahsediyor.
“Sarhoşlar Gecesi” adında bir eserim yoktur. Fakat Hamit Şevket bana bu isimde, yahut “Bunaklar Gecesi” isminde bir eserin ilhamını verebilir.
Hamit Şevket, meclisteki beyanatında şöyle diyor: “Nihal Atsız’la Bulgaristan hududunda öldürülen Sabahattin Ali arasında bir hakaret davası vardı. Bana dediler ki: Milliyetçi ateşin bir genç olan bu adamın davasını senin gibi milliyetçilik yolunda anılmış bir avukata vermek istiyoruz, bunu al. Ben de (Memnuniyetle !) dedim ve vekaletini deruhte ettim.”
Bu sözler yalandır. Benim davamı ikimiz de milliyetçi olduğumuz için almış değildir. Hamit Şevket’le aynı yolun yolcusu olamam. O milliyetçi ise mutlaka ben değilimdir. O’nun milliyetçi olduğu hakkındaki rivayeti de kendisinden menküldür. Bu memlekette onu milliyetçi diye tanıyan kimse yoktur.
Vekaletimi bırakmış olması da benim ırkçı olduğumu öğrendiği için değildir. Vekaletimi terk ederken bana bir mektup yazarak, “bazı itimat ettiği dostları”nın kendilerine benim Irkçı ve Turancı olduğumu bildiklerini yazmıştır. Millet Meclisindeki beyanatında ise bunu kendisine bir komşusunun bildirdiğini söylüyor. Hangisi doğru? Hiçbiri değil…. Bu itimat ettiği dostlar ve komşu hakikatte Falih Rıfkı idi ve Hamit Şevket’e Çankaya’nın emrini bildirmişti. İşte hakikat budur. Hamit Şevket bu emri yerine getirdi ve benim vekaletimi bıraktığını Falih Rıfkı’nın gazetesinde tantanalı bir şekilde ilan etmek gibi avukatlık ahlakının asla kabul etmeyeceği bir küçüklükte bulundu.
İşte şimdi bu küçük ihtiyar, aradan yedi yıl geçtiği, ben askeri mahkemeden beraat kararı almış olduğum halde, yine bana “Hitlerizme tabi bir insan” diye saldırıyor, yine ölçüsüz konuşarak, aklınca, başımı belaya sokmak istiyor. Beladan çekinmiyorum ve belanın “erbab-ı istihkak” aradığını, Hamit Şevket gibilere gelmek tenezzülünde bulunmayacağını biliyorum.
Buna rağmen, “Hitlerizme tabi bir adam” tabiri beni iğzap ediyor. Onun Hitlerizme tabi dediği adam vaktiyle:
Tanıyoruz Atila’dan beri Cermeni,
Farklı mıdır Prusyalı yahut Ermeni?
Senin dostun Cermanyaya biz Nemse deriz;
Bir gün yine Beç önünde düğün ederiz.
ve:
Yine Batılıların Üçüncü Kosova’da
Topraklara sereriz, bir değil, birkaçını,
Çekilince kılıçlar yeniden Haçova’da
Paramparça ederiz Cermenliğin haçını,
mısralarını yazmış, 1941’de yazıp mahkeme tahkikatına kadar herkese meçhul kalmış olan vasiyetnamesinde Almanlarla İtalyanları da milli düşmanlar arasında oğluna saymış olan adamdır.
Hamit Şevket bunları biliyor mu? Bilmiyorsa benim Hitlerizme tabi bir adam olduğuma nereden hükmeder? Saçlarım benzermiş…. Bu ahmakça iddia yıllardan beri birçok budalalar tarafından aleyhimde delil gibi kullanıldı. Hatta evimde Hitlerin resminin asılı olduğu bile söylendi.
Ben, dışarıdan gelmiş hiç bir fikri kabul etmeğe tenezzül etmeyecek kadar milli gurur ve şuura sahip olduğumu, içtimai mezhebimin Türkçülük olduğunu vaktiyle yazarak ilan ettim. Daha ne yapabilirim? Saçım Hitlerinkine benziyormuş diye beni Hitlerci sanacak kadar budalalık gösteren binlerce, belki onbinlerce zavallıya ayrı ayrı mektup yazamam ya…
Hamit Şevket asla unutmasın ki bu vatana bağlılıkta kendisini benimle bir tutamaz. Çünkü ondan fazla olarak ben bu toprağa ecdadımın kanı ve hatırasıyla bağlıyım.
Orkun, 25 Mayıs 1951