Türk Tarihi ve Kültür Araştırmaları

XVII. Yüzyılda Hassa Mimarları Ocağı

0 15.089

Fatma AFYONCU

Osmanlı devlet teşkilâtında “hassa” tabiri, padişahlara ve saraya mahsus hizmetler hakkında kullanılır. İngilizcede krala ait, kral himayesinde, anlamına gelen “Royal” kelimesiyle hemen hemen aynı manaya gelmektedir. “Hassa alayı”, “Hazine-i hassa” tabirlerindeki hassadan bunların doğrudan doğruya padişaha ait oldukları anlaşılır.[1] “Hassa tabibleri” veya “Hassa mimarları” gibi gene “hassa” sıfatını taşıyan bazı teşkilâtlar ise, padişahın hususî hizmetlerinden başka, himaye bölgeleri ve mümtaz eyaletler hariç olmak üzere, imparatorluk ölçüsünde de vazife görmekte idiler.[2]

Hassa Mimarbaşı

Hassa Mimarları Ocağı’nın âmiri olan Mimarbaşı, “Ser-Mimarân-ı Hassa” ya da “Mimar Ağa” isimleriyle de zikredilmektedir.[3] Mimarbaşı, Osmanlı devlet teşkilâtında “Ağayân-ı Ehl-i Hiref” cemaati içinde yer almaktadır. XVI. yüzyılın ilk yarısında bu cemaatte Mimarbaşı ile birlikte Helvacıbaşı, Nakkaşbaşı, Kazancıbaşı, Çizmecibaşı ve Kürkçübaşı bulunmaktadır.[4] XVI. yüzyılın ortalarında cemaat sekiz kişiden müteşekkildir. Bunlar; Helvacıbaşı, Çadır Mehterleri başı, Sancak Mehterleri başı, Sakalarbaşı, Nakkaşbaşı, Çizmecibaşı, Kürkçübaşı ve Mimarbaşı’dır.[5] XVII. yüzyılın başlarına ait elimizde bulunan kayıtlarda ise (1013, 1014, 1034, 1035, 1036, 1037, 1038, 1042 tarihli Küçük Ruznâmçe defterleri) Mimarbaşı Ağayân-ı Ehl-i Hiref cemaati içinde gözükmemektedir.[6] Mimarbaşı’nın bu cemaatten ne zaman çıkarıldığı belli değildir. Fakat 22 Aralık 1634 tarihinde Mimarbaşı Kasım Ağa’nın âdet-i kadîm üzere Ağayân-ı Ehl-i Hiref cemaati içine dahil edilmesi ile ilgili bir emir tespit ediyoruz ki bu, Mimarbaşıların bu tarihten itibaren tekrar aynı cemaate dahil edildiğini göstermektedir.[7] Keza XVII. yüzyılın ortalarında Ağayân-ı Ehl-i hiref cemaatinin, Terzibaşı (aynı zamanda “Birûn Hazinedarları başı” görevini de ifa etmektedir), Mimarbaşı ve Divân-ı Âlî Sakaları başı olmak üzere üç kişiden ibaret olduğunu görüyoruz.[8] XVII. yüzyılın ikinci yarısından itibaren ise kadronun ikiye düştüğü, bunların da Terzibaşı ve Mimarbaşı olduğu görülür.[9]

Mimarbaşı’nın mensup olduğu diğer bir teşkilât, sarayda ve imparatorluk dahilindeki inşaat ve tamirat işlerini süratle yürütmek için kurulan “Tamirat Anbarı Takımı”dır. Topkapı Sarayı Yalı Köşkü ve Sepetçiler Kasrında çalışan bu topluluk; Şehremini, Mimarbaşı, Su-yolu Nazırı, İstanbul Ağası, Kireççibaşı, Anbar Müdürü, Anbar Birinci Katibi, Mimar-ı Sanî ve Tamirat Müdürü’nden müteşekkildir.[10]

Tayinleri, Azilleri ve Görev Süreleri

Mimarbaşılar, bu göreve genellikle Su-yolu Nazırlığı’ndan veya Hassa Mimarları Ocağı içinden gelirlerdi. Meselâ; Davud Ağa, Dalgıç Ahmed Ağa, Sedefkâr Mehmed Ağa[11] ve Hasan Ağa[12] Suyolu Nazırlığı’ndan yükselerek bu göreve gelmişlerdi. Mustafa Ağa[13] ve Mehmed Emin Efendi mimar halifeliğinden, 1791 yılında Mehmed Arif Ağa ise “Mimarân-ı Hassa Kethüdalığı”ndan Mimarbaşı mevkiine getirilmişlerdi.[14] Ayrıca 1701’de Mimarbaşı olan Ömer Ağa’nın Şehreminliği’nden bu göreve geldiğini belgelere göre tespit ediyoruz.[15]

Hassa Mimarbaşı bu göreve geldikten sonra, XVII. yüzyıl ortalarına kadar kayd-ı hayat şartıyla görevini ifa ederdi. Böylece imar ve inşa gibi tamamıyla ihtisas isteyen bir alanda istikrar sağlanmış, sık sık yapılacak değişikliklerin doğuracağı aksaklıklar önlenmiş oluyordu.[16] Bugünkü bilgilerimize göre ilk defa bu durum Sultan İbrahim Devri’nde bozulmuş, Sadrazam Kemankeş Mustafa Paşa 1644’te idam edilince, Mimarbaşı olan Kasım Ağa görevinden azledilmiş, hapse atılmış, mallarına el konulmuş ve yerine de Meremmetçi Mustafa Ağa atanmıştır.[17] Bu tarihten itibaren Mimarbaşıların kayd-ı hayat şartıyla göreve gelme geleneği tamamen bozulmuştur. Fakat Kasım Ağa ve ondan sonra bu göreve getirilip azledilen bazı mimarların tekrar Mimarbaşı oldukları da görülmektedir.

Mimarbaşıların görevden azledilmelerine, Kasım Ağa gibi siyasete karışmaları yanında, bazı inşa işlerinde yapılan aşırı masraflar da sebep olabiliyordu. Meselâ; Sultan İbrahim, Kasım Ağa’nın yerine Mimarbaşı olan Meremmetçi Mustafa Ağa’dan, evvelce Üsküdar Sarayı’nda Kasım’ın yaptığı ahırın benzeri bir ahır yapmasını istemişti. Biten ahırın masraflarıyla, Kasım’ın yaptığı masraflar karşılaştırılınca, Mustafa Ağa’nın masrafları çok fazla bulunmuş ve bunun üzerine Mustafa Ağa görevinden azledilerek Kasım Ağa tekrar Mimarbaşı olmuştur.[18]

Mimarbaşıların, bu görevden başka bir göreve geçtikleri de görülmektedir. Mesela; Meremmetçi Mustafa Ağa 1645 yılında mimarbaşılık görevinden ayrılarak Su-yolu Nazırı olmuştur.[19] Kasım Ağa da son mimarbaşılık görevinden sonra, yani 1651 yılında, Turhan Valide Sultan kethüdası olmuştur.[20] Dalgıç Ahmed Ağa ise mimarbaşılık görevinden sonra Beylerbeylik görevlerinde bulunmuştur.[21]

Gelirleri

Mimarbaşıların gelirleri; ulûfe, arpalık ve harçlar olmak üzere birkaç farklı kaynaktan oluşmaktaydı. Mimarbaşılar, yevmiyelerinin üç aylık toplamı olan ulûfelerini (üç aylık maaşlarını) Küçük Ruznâmçe Kalemi’nden alırlardı. Mimarbaşıların yevmiyesi, Ağayân-ı Ehl-i Hiref’e tekrar dahil edildikleri tarih olan 22 Aralık 1634’ten[22] 23 Şubat 1694’e kadar 120 akçe olarak görünmektedir.[23] 23 Şubat 1694’te Mimarbaşılığa tayin edilen Hüseyin Ağa’dan itibaren, Mimarbaşılara ulûfe verilmemeye başlanmıştır.[24] 1697 yılında Mimarbaşı olarak görünen Mehmed Ağa, Divân- Hümâyûn’a müracaat ederek daha önce dirliği olmayan Mimarbaşılara Küçük Ruznâmçe Kalemi’nden 120 akçe verildiğini, kendisinin Mimarbaşı olduğu günden beri ulûfe almadığını bildirerek hassa mimarlarıyla beraber harc-ı hassa malından mevacib almak istediğini arz etmiştir. Bu isteği 19 Haziran 1697 tarihinde kabul edilmiş, ancak ulûfesi 80 akçeye indirilmiştir. Bu tarihten itibaren mimarbaşılar maaşlarını 80 akçe olarak hassa mimarlarının daha önce geçtikleri harc-ı hassa kaleminden almaya başlamışlardır.[25] Yayınlar kısmında ayrıntılı olarak açıklandığı gibi Ş. Turan, ocakta en yüksek yevmiyeyi alan mimarı hata ile Mimarbaşı olarak kabul ettiğinden, XVII. Yüzyıl Mimarbaşı yevmiyelerini de 31 ila 37 akçe olarak göstermektedir.[26] Fakat tespit ettiğimiz kayıtlarda Mimarbaşı yevmiyesi açıkça 120 akçe olarak kaydedilmiştir.

Mimarbaşı 120 akçe yevmiye alırken, XVII. yüzyılda çeşitli devlet görevlilerinin yevmiyeleri ise şu şekildeydi; Yeniçeri Ağası 500 akçe, Rumeli Kazaskeri 572 akçe, Miralem Ağa 200 akçe, Mirahur-ı Evvel 150 akçe, Silahdâr Ağa 120 akçe, Ser-Sakayân-ı Divân-ı Âlî 49 akçe, Ser-Hazinedârân-ı Birûn 84 akçe.[27]

Mimarbaşıların ulûfelerinin yanı sıra arpalık denilen toprak gelirleri de vardı. Her Mimarbaşı’na arpalık verildiğini, Kasım Ağa’ya arpalık tayini için yazılmış olan kayıttan anlamaktayız. Burada “Hassa Mimarbaşı olan Hacı Kasım’a bundan akdem mimarbaşılara tayin olunan -arpalık- buna dahi tayin olunup suret-i icmâl verilmek buyuruldu. (8 Receb 1044)”[28] denilmektedir ki, bu da arpalık gelirinin her Mimarbaşı için geçerli olduğunu göstermektedir.

Ulûfe ve arpalık gelirlerine ek olarak Mimarbaşılar bir de yaptıkları inşa ve tamirlerden “mimarî harcı” ve İstanbul’daki dükkânlardan, Rumlara, Yahudilere, Ermenilere ait evlerden rüsûm olarak aidatlar da alırlardı.[29] Ayrıca Mimarbaşılar, Mimarbaşı olmadan önce veya bu görevi sırasında Müteferrikalık gibi bir görevde bulunuyorsa zeamet de tasarruf edebiliyorlardı. Meselâ; Sedefkâr Mehmed Ağa 125.000 akçelik bir zeamete sahipti.[30]

Bunların haricinde, Mimarbaşı’nın elbise, yiyecek gibi ihtiyaçları da devlet hazinesinden karşılanırdı.[31] 1646 tarihli bir vesikada Mimarbaşı Kasım Ağa’ya daha öncekilere verildiği gibi, 15 vukiyye etin Şehreminliğinden verilmesi için Şehremini’ne bir hüküm yazıldığını görüyoruz.[32]

Mimarbaşı yevmiyesi 1694 yılına kadar 120 akçe olarak kalmasına rağmen, ulûfe dışındaki diğer gelirleriyle birlikte Mimarbaşı’nın yüksek bir gelire sahip olduğunu söyleyebiliriz.

Tablo I Hakkında

Bu tabloda XVII. yüzyıl Hassa Mimarbaşılarının arşiv belgelerine ve mevcut araştırmalara göre listesini çıkarmaya çalıştık. Her Mimarbaşı ile ilgili verdiğimiz tayin veya azil tarihlerinin hangi kaynaktan alındığı son sütundaki “kaynak” bölümünde verilmiştir. Genelde ilk verilen kaynak tayin tarihini, ikincisi ise azil tarihini tespit ettiğimiz kaynaktır.

Tabloda görülen “*” işareti, tayin veya azil tarihi belli olmayan Mimarbaşıları, bu görevde ilk veya son tespit ettiğimiz yıllar için kullanılmıştır.

Göreve birden fazla gelen Mimarbaşıların isimlerinin yanına bu makama kaçıncı kez geldiklerini gösteren rakamlar konmuştur (“Kasım Ağa (2)” gibi).

Ayrıca tablodaki bütünlüğü bozmamak amacıyla yapılan bazı özel kısaltmalar şunlardır:

T.M.: A.Refik, Türk Mimarları, İstanbul 1933.

H.M.: Z.Orgun, “Hassa Mimarları”, Arkitekt, 8/12 (1938), s. 333-342.

T.Mi.: İzzet Kumbaracılar, “Türk Mimarları”, Arkitekt, 2 (İstanbul 1937), s. 59-60.

T.S.: Mustafa Selânikî, Tarih-i Selânikî, I-II, haz Mehmet İpşirli, İstanbul 1989.

D. A.: Şehabeddin Akalın, “Mimar Dalgıç Ahmed Paşa”, Tarih Dergisi, sayı: 13 (İstanbul 1958), s. 71-80.

R.M.: Orhan Şaik Gökyay, “Risâle-i Mimâriyye-Mimar Mehmed Ağa ve Eserleri”, Ord. Prof. Dr. İsmail Hakkı Uzunçarşılı’ya Armağan, Ankara 1976, s. 113-215.

S.O.: M.Süreyya, Sicill-i Osmânî, IV, İstanbul 1311.

H.Mi.: Ş.Turan, “Osmanlı Teşkilâtında Hassa Mimarları”, Tarih Araştırmaları Dergisi, I/1 (Ankara 1963), s. 157-202.

Hassa Mimarları

Hassa Mimarbaşı’nın emrindeki Hassa Mimarlar Ocağı’nda kâtip, kethüda ve bir çok mimar, mermerci, taşçı, sıvacı, neccar ve nakkaş gibi görevliler bulunmaktaydı. Meselâ; Hassa Mimarlarının maaşlarını gösteren defterlerde 1604/1605-1650 yılları arasında ocakta görev yapan gayrimüslimlerden Dimitri, “kethüda” unvanıyla zikredilmiştir.[33] Ocakta görev yapan kâtipler de kendi unvanlarıyla zikredilmişlerdir ki 1652-1677/1678 yılları arasında “Mustafa Kâtip”,[34] 1679-1680 yılları arasında “Mehmed Emin Kalem-i Kâtip”,[35] 1680-1686 yılları arasında “Mehmed Kalem-i Kâtip”[36] ibarelerine rastlanmaktadır. Ayrıca “Ahmed Mermerî”,[37] “Yorgi minareci”,[38] “Yani nakkaş”,[39] “Said İbrahim ser-taşcıyan”,[40] “Todoros Sıvaî”[41] gibi belirli bir sahada uzmanlaşmış görevliler de unvanlarıyla anılmaktaydı.

Ş. Turan, Hassa Mimarlarının halife (veya kalfa) ve üstad diye iki zümreye ayrıldıklarını belirtiyorsa[42] da XVII. yüzyıla ait incelediğimiz defterlerde halife ve üstad unvanı taşıyan birçok mimara rastlamakla beraber bunun, bütün mimarları kapsamadığını görmekteyiz. Yine Ş. Turan halifelerin üstadlardan daha yüksek itibar edildiklerini ve içlerinde en kıdemlisinin “Mimar-ı Sanî” diye anıldığını belirtmektedir.[43] Üstadlar arasında en başta gelenler diye bahsettiği “Üstad-ı Saray-ı Atîk” ve “Üstad-ı Saray-ı Galata” unvanı taşıyan mimarlar, XVII. yüzyıla ait incelediğimiz belgelerde de görülmekte,[44] fakat ocak hiyerarşisindeki yerleri açıkça belirtilmemektedir.

Hassa Mimarları Ocağı’nın mevcudu zamana ve ihtiyaca göre değişiklik göstermektedir. 1525 yılında 17 olan ocak mevcudu 1548’e gelindiğinde 8’e kadar düşmüştür.[45] XVI. yüzyılın ikinci yarısına ait elimizde bilgi bulunmadığından bu dönemdeki ocak mevcudu hakkında şimdilik bir şey söylemek mümkün değildir. XVII. yüzyılın başlarında ise mevcudun oldukça arttığını görüyoruz. Muhtemelen XVI. yüzyılın ikinci yarısından itibaren artan inşa faaliyetlerine paralel olarak Hassa Mimarları Ocağı’nda çalışanların sayısında da artış olmuştur. 1604’te 39 kişiden oluşan kadro, 1626/1627’de 42, 1632/1633’te 43 kişiye çıkmış, 1634/1635 yılında tekrar 42 kişiye düşmüştür. 1661/1662 yılına kadar mevcut 42 kişi olarak devam ederken 1661/1662’de 40, 1663/1664’te ise 34 kişiden ibarettir. Bu tarihten yüzyılın sonuna kadar ocak mevcudu bir daha 37 kişinin üstüne çıkamamış, hatta 4 Cemaziyelevvel 3 Şubat 1691 yılında Mimarbaşı marifetiyle ocak içinde yapılan bir teftiş sonucunda görevini aksatan 23 kişi ocaktan çıkarılınca mevcut 11’e düşmüştür. Bu yıldan itibaren rakam sabit kalmış, sadece incelediğimiz son yıl olan 1696/1697 yılında ocak mevcudu 13 kişiye çıkmıştır.[46]

Osmanlı İmparatorluğu, kendi sahalarında uzman olan kişileri dinine bakmadan devlet kademelerinde istihdam ederdi. Birçok Yahudi hekimin Hassa Hekimleri içinde bulunması gibi, birçok gayrimüslim (Rum, Ermeni vs.) mimar da Hassa Mimarları Ocağı’nda görev yapmaktaydı. 1525 yılında 17 kişiden oluşan Hassa Mimarları Ocağı’nda gayrimüslim mimara rastlanmazken,[47] 1533’te 13 kişilik ocak mevcudundan 2’sinin gayrimüslim olduğu görülür.[48] XVII. yüzyıla gelindiğinde ocak içindeki gayrimüslim mimar sayısı oldukça artmıştır. 1604/1605 yılında 39 kişilik ocak mevcudunun %41’i gayrimüslimdir. XVII. yüzyılın ilk yarısında da sayı artmaya devam etmiş, 1639/1640’ta mevcudun %47.5’ini gayrimüslim mimarlar oluşturmuştur. XVII. yüzyılın ikinci yarısında ise bu oran düşmeye başlamış, 1645/1646’da %36’ya, 1653/1654’te %26’ya düşmüştür. Daha sonraki yıllarda nadiren yükselmesine rağmen 1661/1662’de %30 ve 1663/1664’te %32, 1681 yılından yüzyılın sonuna kadar ocaktaki gayrimüslim mimar sayısı 1 kişiye kadar inmiştir. 1681’de %26.5, 1686/1687’de %17.5 olan gayrimüslim mimar oranı 1687/1688’de %9’a inmiş ve XVII. yüzyıl sonuna kadar bu oranda devam etmiştir.[49]

Hassa Mimarları Ocağı, XIX. yüzyıla kadar aynı isimle ve aynı teşkilât içinde çalışmalarını sürdürmüştür. III. Selim Devri’nde Mühendishâne-i Hümâyûn’un açılmasıyla, hassa mimarlarının, Mühendishâne-i Hümâyûn Nazırı, Hassa Mimarbaşı ve Mühendishâne-i Hümâyûn Hocasının müşterek teklifleriyle tayin edilmeleri ve Mimarbaşılığa da ancak Mühendishâne-i Hümâyûn hulefasından olanların getirilmesi karara bağlanmıştı.[50] II. Mahmud Devri’nde, 1831 yılında, Mimarbaşılık, Şehreminliği ve Kıla Nezareti hizmeti birleştirilerek “Ebniye-i Hassa Müdürlüğü” adında yeni bir memuriyet ihdas edilmiş ve III. Selim Devri’ndeki prensipler aynen devam etmiştir. 1881 yılında ise “Sanayi-i Nefise Mekteb-i Âlîsi” kurularak mimarî ilmini tahsil eden Türk Mimarları buradan yetişmeye başlamıştır.[51]

Tayinleri, Azilleri ve Görev Süreleri

Osmanlı devlet teşkilâtında, bir göreve tayin edilecek kişiler için genellikle tayin edileceği bölüm âmirinin, Divân-ı Hümâyûn’a arz sunması gerekliydi. Bunun dışında üst düzey bir devlet görevlisinin arz sunmasıyla da tayinler yapılırdı. Hassa Mimarları Ocağı’na alınacak mimarların tayinlerinin de Mimarbaşı arzıyla yapıldığı görülmektedir. Meselâ; XVII. yüzyıl ortalarında Hassa Mimarları Ocağı’na tayin edilen bir mimar ile ilgili ruus kaydı şu şekildedir: “Hassa Mimarbaşı Mustafa mektup gönderip hassa mimarlardan olup 10 akçe vazifesi olan Şaban erbab-ı tımardan olmağla mimarlığı Şaban bin Veliye verilmek buyuruldu. 22 Muharrem 1056”.[52] Yine hassa mimarlarının maaşlarını gösteren defterlerde de çoğunlukla boşalan kadroya yeni tayin edilecek mimarın isminin yanına “ba-arz-ı ser- mimaran-ı hassa” ibaresinin eklendiğini görüyoruz.[53] Nadiren de olsa Mimarbaşı dışında bazı devlet görevlerinin arzıyla da ocağa tayin yapılırdı. Buna örnek olarak XVII. yüzyıl ortalarına ait şu ruus kaydını verebiliriz: “yevmî 7 akçe ulufe ile mimar olan Nikola nâm zımmî mürd olup yeri mahlûl olmağla neccarlardan hala Girit seferinde hizmette olan Arslan nâm zımmîye serdar vezir Hüseyin Paşa’nın arzı mûcebince (mimarlık-ı hassa) verilmek buyuruldu. Gurre-i M 1057”.[54]

Hassa Mimarlar Ocağı’na alınacak kişi ile ilgili Divân-ı Hümâyûn’a arzın sunulmasından sonra burada durum araştırılır ve uygun bulunursa arzda bahsedilen kişinin tayini için veziriazamın buyuruldusu çıkardı. Buyuruldudan sonra o kişinin Hassa Mimarları Ocağı’na tayin edildiğine dair ruus tezkiresi yazılır ve görevine başlardı.

Hassa Mimarları, Ocağı’na tayin edilen mimarların yetişme merkezleri olarak O. Erdenen, Topkapı Sarayı Hasbahçe’yi[55] ve Acemioğlanlar Ocağı’nı göstermektedir.[56] Devletin çeşitli birimlerinde (Cebeci Ocağı, Top Arabacıları vs.) görev yapanlardan mimarlığa kabiliyetli olanların da ocağa alındığı görülmektedir. Şakird olarak ocağa girenler Mimarbaşı’nın ve kıdemli mimarların nezaretinde yetiştikten sonra ulûfeli Hassa Mimarları arasına tayin edilirlerdi.[57] Ocakta çalışan şakirdlere maaş verilmediği için bunların sayıları hakkında bir bilgimiz yoktur. Mimarların yetişmeleri için tatbikatın yanında nazarî bilgiler de verilmekteydi.[58] Bunlar sedefkârlar kârhanesinde nazarî olarak hendeseye dair okunan kitaplardan sonra, büyük üstadların yanında yıllarca fiili olarak çalışarak mesleğin esasını öğrenirlerdi. Osmanlı devlet teşkilâtındaki diğer birimlerde olduğu gibi Hassa Mimarları Ocağı’nda görev yapan mimarların oğullarından kabiliyetli olanlar da ocağa alınmaktaydı. Meselâ; XVII. yüzyıl ortalarında Hassa Mimarlarından Ali Üstad’ın ölümü üzerine yerine Mustafa veled-i Abdülmümin 1691/1692 tarihinde tayin edilmiş ise de Ali Üstad’ın oğlu Mehmed’in müracaatı üzerine 1693/1694 tarihinde Mustafa veled-i Abdülmümin görevden alınarak yerine Ali Üstad’ın oğlu olan Mehmed tayin edilmiştir.[59]

Hassa Mimarları Ocağı’na yapılan tayinler genellikle ocakta görev yapan mimarların ölümü, görevden ayrılması veya azledilmesi yani bir kadro boşalması sonucu yapılıyordu. Bu sebeple XVII. yüzyıl boyunca Hassa Mimarları Ocağı’ndaki mimar sayısında 1662/1663 ve 1690/1691’deki kadro azaltmaları haricinde önemli bir yükselme veya düşüş görülmemektedir.

Hassa Mimarları Ocağı’nda çalışan mimarların görev süreleri ömür boyu olabilmekteydi. İncelediğimiz belgelere göre, mimarlar arasında mütekaid (emekli) olarak görevi bırakan mimarlara rastlanmamıştır. Ahmed Abdullah, Ahmed Midillü, Dimitri Yorgi gibi mimarların seksen yıl civarında, ölene kadar görev yaptıklarını görmekteyiz. Bir mimarın bu kadar uzun bir süre faal olarak ocakta görev yapması mümkün görünmemektedir. 1604’ten sonra yaklaşık 20 yıllık dönemin kayıtlarının elimizde olmaması sebebiyle, aradaki yıllarda ocağa aynı isimli şahıslar girmiş olabilir. Ancak 1604 tarihli defterde yer alan bu şahısların 1624 tarihinde önceki yevmiyelerinden bir-iki akçe fazla yevmiye ile tekrar karşımıza çıkmaları aynı kişiler olabileceğini düşündürmektedir. Ayrıca ocağa sonradan giren mimarlar listenin sonuna eklendiği halde bu üç isim yaklaşık seksen yıl boyunca listenin üst sıralarında olmaya devam etmişlerdir. Muhtemelen bunların önceki yıllarda yaptıkları hizmetler gözönünde bulundurularak ölene kadar maaşları kesilmemiş olabilir. Bu mimarlar kadar uzun olmasa da ocaktaki birçok mimar kırk yılın üzerinde bu görevde kalmışlardır.[60]

İncelediğimiz XVII. yüzyıla ait belgelerde, görevden ayrılış şeklini kesin olarak tespit ettiğimiz 81 mimar içinde %54’ü ocaktan “müteveffa”, gayrimüslim ise “mürd” olarak, yani ölüm sebebiyle ocak mevcudu dışına çıkmıştır. %35’i görevden çıkarılmış, %8.5’u görevden ayrılmış, %2.5’u ise başka bir göreve geçiş yapmıştır.[61] Bu da gösteriyor ki Hassa Mimarları Ocağı’nda görev yapan mimarlar, hizmette kusur etmedikleri sürece ölünceye kadar bu görevlerini ifa edebiliyorlardı.

Hassa Mimarlarının görevden çıkarılma sebeplerini ise tam olarak tespit edememekle birlikte en fazla azilin gerçekleştiği 1662/1663 ve 1690/1691 yıllarındaki azillerin niçin yapıldığını söyleyebiliyoruz. 1662/1663 yılında 40 olan Hassa Mimarları Ocağı mevcudu birden 34’e kadar düşürülmüştür. Hassa Mimarlarının maaşlarını gösteren 1662/1663 tarihli belgede[62] 40 kişiden 6’sının isminin yanına “mahlûl” yani boş ibaresi konmuş ve 1663/1664 yılında bu kişiler bir daha listeye alınmamıştır. Bunlar, muhtemelen yapılan bir teftiş sonucu hizmette hazır bulunmadıkları için ocaktan çıkarılmış olabilirler. 1690/1691 tarihli belgede ise[63] 34 kişiden 23’ünün isminin yanına “reft şüd” yani gitti ibaresi konulmuş ve belgenin sonunda uzun bir açıklama yapılmıştır. Bu açıklamada Mimarbaşı Hüseyin Ağa ve Defterdar Efendi marifetiyle ocakta teftiş yapılıp, 23 mimarın hizmette mevcut olmadıkları ve bazılarına da ihtiyaç duyulmadığı görülerek görevlerine son verildiği, yevmiyelerinin hazineye kaldığı belirtilmiştir.

Ölüm ve görevden çıkarılma dışında Hassa Mimarları Ocağı’ndan ayrılarak başka görevlere gidenler de oluyordu. Meselâ 1626/1627 yılında ocaktan ayrılan Şaban Üstad’ın tımarlı sipahi olduğu görülmektedir.[64] Ayrıca görevden ayrılan birçok mimarın isminin yanına “reft-terk-i hizmet” ibaresi konmuşsa da, bunların ne sebeple ocaktan ayrıldıkları belli değildir.[65]

Gelirleri

Hassa Mimarlarının gelirleri; devletten aldıkları ulûfeleri ile yaptıkları inşa faaliyetleri karşılığında aldıkları harçlardan ibarettir. Fakat bu harçlar hakkında detaylı bilgiye sahip değiliz.

Hassa Mimarları ulûfelerini Küçük Ruznâmçe Kalemi’nden alırlardı. Bu durum 3 Nisan 1697 tarihine kadar devam etmiştir. Bu tarihten itibaren mimarbaşılar gibi mimarlar da maaşlarını harc-ı hassa kaleminden almaya başlamışlardır.[66] Maaşları yevmiye olarak hesaplanır ve üç ayda bir ödeme yapılırdı. Aldıkları yevmiyeler kıdemlerine ve yaptıkları işe göre değişiyordu. Halife veya üstad unvanı taşıyan mimarlar bu unvanlarına rağmen kıdemli olan mimarlardan daha az yevmiye alabilmekteydiler.

Hassa Mimarlar Ocağı’na yeni tayin edilen mimar; yerine tayin edildiği mimarın yevmiyesinin tamamını ya da bir kısmını alırdı. Eğer ölen ya da ayrılan mimarın yevmiyesi yüksek ise yerine gelen kişi bunun bir kısmını alır, geri kalanı ocaktaki mevcut mimarlardan birine veya birkaçına “terakki” yani zam olurdu. Meselâ, Hassa Mimarlarından Şahin 1685/1686 yılı sonlarında ölünce 33 akçelik yevmiyesinin 25 akçesi 1686/1687’de yerine tayin edilen Mehmed Ahmed’e verilmiş, 6 akçesi mevcut mimar Ali Abdullah Arnavud’a, 2 akçesi yine mevcut mimar Mehmed Halife’ye zam olmuştur.[67] Ayrıca ölen ya da görevden ayrılan mimarın oğlu ocakta görev yapan mimarlardan ise yevmiyesinin tamamı oğluna zam olabiliyordu. Meselâ, 1686/1687 yılında Hassa Mimarlarından Dikrese veled-i Kirkor görevden ayrılınca 11 akçelik yevmiyesinin tamamı ocakta görev yapan mimarlardan oğlu Oban’a verilmiştir.[68]

Hassa Mimarları, görevleri sırasında yaptıkları hizmetlerden dolayı maaşlarına zam alabiliyorlardı. 1679/1680 yılında muhtemelen Bosna civarında olan bir kalenin yapımı için çalışan Mehmed Halife Bosna Muhafızı Köse Paşa’nın arzıyla 3 akçe zam almıştır.[69] Yine aynı mimar 1684 yılında seferde hizmet ettiğinden 5 akçe daha zam almıştır.[70] Serkiz isimli mimar ise 1665/1666 yılında Uyvar Kalesi fethinde hizmet ettiği için yevmiyesine 4 akçe zam yapılmıştır.[71] Hassa Mimarları Ocağı’nda en uzun süreyle görev yapan mimarlardan biri olan Ahmed Midillü, 1650 yılında Girit Adası’nda kale yapımında hizmet ettiği için 10 akçe zam almış, 21 olan yevmiyesi 31 akçeye çıkmıştır.[72] Yine 1646/1647 yılında Mimar Ahmed Bozcaada kalesi tamirinde hizmet ettiği için 4 akçe zam almıştır.[73]

Fatma AFYONCU

Araştırmacı / Türkiye

Alıntı Kaynağı: Türkler, Cilt: 12 Sayfa: 103-110


Dipnotlar :
[1] M. Z. Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, I, MEB Basımevi, İstanbul 1983, s. 738.
[2] Ş. Turan, “Osmanlı Teşkilâtında Hassa Mimarları”, Tarih Araştırmaları Dergisi, I/1 (Ankara 1963), s. 157.
[3] Mimar Sinan bu ünvanı bizzat mühründe “el-fakir Sermimarân-ı Hassa Sinan” şeklinde kullanmıştır.
[4] Z. Orgun, “Hassa Mimarları”, Arkitekt, 8/12 (1938), s. 333.
[5] E. Afyoncu, “XVI. Yüzyılda Hassa Mimarları Ocağı”, Prof. Dr. İsmail Aka Armağanı, İzmir 1999, s. 208.
[6] Başbakanlık Osmanlı Arşivi (=BOA), Kamil Kepeci Tasnifi (=KK), nr. 3398, s. 15; nr. 3399, vr. 24a; nr. 3400, s. 41; BOA, Bâb-ı Defterî, Küçük Ruznâmçe Kalemi (=D. KRZ), nr. 33120, s. 40; BOA, MAD, nr. 364, s. 49; nr. 5510, s. 49; nr. 5526, s. 56; nr. 5965, s. 45.
[7] BOA, Maliyeden Müdevver Defterler, (=MAD), nr. 5589, s. 39.
[8] BOA, MAD, nr. 416, s. 40; MAD, nr. 3626, s. 27; MAD, nr. 2231, s. 44; MAD, nr. 6248, s. 30.
[9] BOA, MAD, nr. 5967, s. 62; MAD, nr. 6008, s. 60; MAD, nr. 3772, s. 61; MAD, nr. 1442, s. 50; BOA, KK, nr. 3436, s. 57; KK, nr. 3433, s. 48.
[10] Tayyar-zâde Ahmed Ata, Tarih-i Ata, I, İstanbul 1293, s. 290.
[11] A. Martal, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Su-yolculuk”, TTK Belleten, sayı: 205 (Aralık 1988), Ankara 1989, s. 1624.
[12] BOA, Tımar Ruznâmçe Defterleri, nr. 434, s. 525.
[13] BOA, MAD, nr. 416, s. 40.
[14] Ş. Turan, a.g.m., s. 161.
[15] BOA, İbnülemin-Tevcihât, nr. 886.
[16] Ş. Turan, a.g.m., s. 161.
[17] S. Eyice, “Mimar Kasım Hakkında”, TTK Belleten, sayı: 172 (Ekim 1979), Ankara 1979, s. 782.
[18] S. Eyice, a.g.m., s. 783.
[19] BOA, MAD, nr. 416, s. 40.
[20] İ. Parmaksızoğlu, “Kasım Ağa”, İslâm Ansiklopedisi, VI, 379.
[21] Z. Orgun, “Mimar Dalgıç Ahmed”, Arkitekt, 314 (1941), s. 61.
[22] BOA, MAD, nr. 5589, s. 39.
[23] BOA, MAD, nr. 1261, s. 27; MAD, nr. 6261, s. 55.; BOA, KK, nr. 3405, vr. 22b; BOA, MAD, nr. 6082, s. 47; BOA, KK, nr. 3432, s. 54.
[24] BOA, KK, nr. 3433, s. 48.
[25] BOA, KK, nr. 3436, s. 57.
[26] Ş. Turan, a.g.m., s. 202.
[27] BOA, MAD, nr. 416, s. 40.; BOA, KK, nr. 3408, s. 2-3.
[28] BOA, A. RSK, nr. 1506, s. 28.
[29] Ş. Turan, a.g.m., s. 162-163.
[30] BOA, Tımar Ruznâmçe Defterleri, nr. 353, İskenderiye 1. Cüz.
[31] E. Afyoncu, a.g.m., s. 208.
[32] BOA, KK, nr. 259, s. 77.
[33] BOA, KK, nr. 3398, s. 30.
[34] BOA, KK, nr. 3401, vr. 55a.
[35] BOA, KK, nr. 3420, vr. 50a.
[36] BOA, MAD, nr. 6082, s. 97.
[37] BOA, MAD, nr. 6248, s. 62.
[38] BOA, KK, nr. 3398, s. 30.
[39] BOA, KK, nr. 3398, s. 30.
[40] BOA, KK, nr. 3426, s. 98.
[41] BOA, KK, nr. 3401, vr. 55b.
[42] Ş. Turan, a.g.m., s. 159.
[43] Ş. Turan, a.g.m., s. 159.
[44] BOA, D. KRZ, nr. 33120, s. 63; BOA, KK, nr. 3399, vr. 53a.
[45] E. Afyoncu, a.g.m., s. 209.
[46] Bkz. Tablo II.
[47] Z. Orgun, “Hassa Mimarları”, s. 333.
[48] E. Afyoncu, a.g.m., s. 209.
[49] Bkz. Tablo II.
[50] Ş. Turan, a.g.m., s. 179.
[51] Ş. Turan, a.g.m., s. 178-179.
[52] BOA, KK, nr. 259, s. 34.
[53] BOA, KK, nr. 3425, s. 47a-b.
[54] BOA, KK, nr. 260, s. 2.
[55] O. Erdenen, “Osmanlı Devri Mimarları, Yardımcıları, Teşkilâtları”, Mimarlık, 1 (27), İstanbul 1966, s. 15.
[56] O. Erdenen, “Eski Mimarlarımızın Yetişmeleri”, Mimarlık, 6 (32), İstanbul 1966, s. 21.
[57] Z. Sönmez, “Mimar Sinan ve Hassa Mimarlar Ocağı”, Mimar Sinan Dönemi Türk Mimarlığı ve Sanatı, İstanbul 1988, s. 253; E. Afyoncu, a.g.m., s. 210.
[58] O. Erdenen, a.g.m., s. 19-22.
[59] BOA, KK, nr. 3433, s. 106.
[60] Bkz. Fatma Afyoncu, XVII. Yüzyıl Hassa Mimarları Ocağı (Başbakanlık Osmanlı Arşivi Belgelerine Göre), Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Ens titüsü, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 1998, s. 41-50.
[61] Bkz. F. Afyoncu, Aynı tez, s. 41 -50
[62] BOA, KK, nr. 3408, s. 80-81.
[63] BOA, KK, nr. 3430, s. 117-118.
[64] BOA, MAD, nr. 416, s. 80.
[65] BOA, MAD, nr. 3626, s. 57-58.
[66] BOA, KK, nr. 3436, s, 126.
[67] OA, KK, nr. 3426, s. 97-98.
[68] BOA, KK, nr. 3426, s. 98.
[69] BOA, KK, nr. 3420, vr. 50a.
[70] BOA, KK, nr. 3424, s. 96.
[71] BOA, MAD, nr. 5967, s. 111.
[72] BOA, MAD, nr. 6261, s. 110.
[73] BOA, KK, nr. 259, s. 34.
Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.