Onbeşinci yüzyılın sonunda Ceneviz sömürge mülkünün sadece çok küçük bir bölümü ayakta kalmıştı. Doğu Akdeniz’de sahip olduğu en önemli yeri -tamamen antik ve prestij özelliği olan- Beyoğlu, Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’a girişinden bir gün sonra, 30 Mayıs 1453’te teslim oldu.[1] Bir yıl sonra, yazın, Osmanlı Donanması Kefe önlerinde görünerek, haraç aldı.[2] 1455 ve 1456 yıllarında Gattilusios’un kayıpları ilk başta Yeni Foça ve Eski Foça,[3] sonra Limni gibi kendi yerleşimleri için Türklere verilen Enoz, İmroz ve Semadirek adaları oldu. 1460’ta sıra Karadeniz’in güney kıyısındaki Amasra’ya geldi. Gattilusios’un son parçası Midilli’nin kaderi ise 1462’deki teslim ile son buldu.
Venedik ile çatışmanın 1463 yılında tekrar alevlenmesi Türk Ordularını on yıl kadar daha meşgul etti ve Ceneviz’in Karadeniz’deki kolonilerinin ömürlerinin bir süre daha uzamasını sağladı. Ama 1475’te, Milan Dükü ve 1467’den[4] beri bir Ceneviz lordu olan, Galeazzo Maria Sforza’nın değer verdiği hayali doğu projelerine rağmen Kefe de dahil olmak üzere Karadeniz’de kalan koloniler de Türkler’in eline düştü.
Mahona’nın elinde sadece Sakız kalmıştı. Cenova adayı savunmak için sınırlı mali imkanları dahilinde elinden gelenin en iyisini yaptı. Sadece birkaç gemi ile biraz da gönülsüz paralı asker gönderebildi. Daha fazla olsaydı içteki zorlu şartların iyice kötüleşmesi olasıydı. 1464’ten beri Milan düklerinin egemenliğinde olan Ceneviz 1477’de isyan etmiş, 1478’de bir kez daha isyan etmiş ve o zamandan beri birbiri ardına gelen iç savaşlar ile yaşıyordu.
Yalnız 1480’de Papa IV. Sixtus’un ricası üstüne Duçe Battista Fregoso iki gemiyi Türkler tarafından kuşatılan Rodos’a yardım olarak göndermeyi kabul etti. Aynı yıl, Türkler’in Otranto’yu kanlı bir biçimde ele geçirmesinin (11 Ağustos 1480) yarattığı kızgınlığın etkisiyle, Cenevizliler Papa’nın ve Napoli Kralı Ferrante’nin de desteklediği birliğe katıldılar. Papalık ve Napoli filolarından ortak bir deniz filosu oluşturularak silahla donatıldı ve Ceneviz siyasi yaşamında en önemli liderlerden biri olan kardinal Paolo Fregoso’nun komutasına verildi.[5] Fatih’in ölüm haberinin gelmesiyle oğulları ve varisi olan Beyazıt ve Cem arasındaki çekişmeden yararlanmak isteyen Ceneviz, Arnavutluk’a saldırmaya niyetlendiyse de başarılı olamadı.[6]
Özellikle 1484’te Floransa ile başlayan savaş ve yeniden artan iç çekişmeler, Ceneviz’in siyasi otonomluğunu 1487’de bir kez daha yitirmesi ve Milan düklerinin yönetimi altına girmesi üzerine iyileştirme projelerine son noktayı koydu. Çok daha can sıkıcı ve acil problemlerin artması üzerine Türk tehlikesi bir kenara bırakıldı, fakat Osmanlıların zaman zaman tehdit ettiği Sakız’a olan ilgi canlı kalmaya devam etti.[7]
Doğu Akdeniz (Levant), yüzyılın sonunda bir kez daha gündeme geldi. Fransa Kralı VIII. Charles, Napoli’yi fethetme ve ondan sonra İstanbul’a ve daha da ileriye yürüme amacıyla İtalya’yı 1494’te işgal etti.[8] Projesi için İtalyan devletleri ile birlikte çarpışma umutları daha başında Venedik’in, hatta Milan Dükü’nün bile Osmanlılara karşı riskli bir sefere isteksizliği yüzünden söndü.[9] Bu projeleri tekrar hayata geçirmek isteyen VIII. Charles’ın varisi XII. Louis, Milan’ı işgal ettikten sonra “kafirlere” karşı savaşmak için Levant’a geçme amacıyla 1499 yılında İtalya’ya girdi.
Kral hiçbir çaba göstermeksizin Milan ve Ceneviz üstünde hakimiyet kurdu. Ve bu olay Ceneviz ve Osmanlı İmparatorluğu arasındaki ilişkilerde ani bir değişikliğe yol açtı. Gerçekte Galeazzo Maria Sforza ve ardından Ludovico il Moro, Babıali ile iyi ilişkiler kurmuşlardı (halâ Beyoğlu’nda bulunan Cenevizli tüccarların sayesinde) ve XII. Louis, Venedikliler ile ittifak kurarak onlara yardım amacıyla Türklerle çarpıştı.
1501’in başında kral, toprakları Granada Anlaşması uyarınca XII. Louis ve Aragonlu Ferdinand tarafından paylaşılan Napoli’ye düzenleyeceği sefer için Ceneviz’de valisi olan Philip of Kleve’in adına, Cenevizlilerden bazı tekneler ve kadırgalar istedi. Ama Cenevizliler bu gemilerin Doğu Akdeniz ile yapılan ticaret için ve özellikle Sakız’ın güvenliği için olumsuz sonuçlar icap ettireceği için Türklere karşı yöneleceklerinden korkarak bunu reddettiler. Ayrıca Venediklilere yardım etme üzerine düşüncesi çok daha popüler gözüküyordu. Ceneviz, ancak kralın Doğu Akdeniz ülkelerindeki fetihlerden elde edilecek kârın tamamının kendilerinin olacağı teminatını vermesinin ardından onaylamaya karar verdi.
Bununla birlikte, aynı yıln yazında Philip of Kleve’nin komutasında sekiz kadırga ve dört tekneli bir filo donatılarak hızla Venedik filosuna katılacağı Korfu’ya yöneldi.[10] Gemiler oradan İstanbul ve Mısır arasındaki güzergahı kesmek amacıyla Gattilusios’un eskiden antik bir dominyonu olan Midilli’ye hareket etti. Ama Mitilini Kalesi’ne Venediklilerin önderliğinde çok düzensiz ve yetersiz bir organizasyon ve azimsiz yapılan saldırı, yirmi günlük bir kuşatma, Kleve’nin, Rodos’un Büyük Hakimi tarafından gönderilen yedekleri beklemeden çekilme emri vermesiyle sonuçlandı.[11]
Midilli Seferi sadece eski bir toprağını Ceneviz’in yeniden zaptetme teşebbüsünü temsil etmekteydi.1503 Mayıs’ında Venedik, Bayezid ile Yunan Denizi’nde hakim olduğu en önemli yerlerin karşılığında İstanbul’da yerleşik ve sürekli bir elçiliğin yeniden kurulmasını (bailo) içeren kaydadeğer ticari avantajlar elde ettiği bir barış antlaşması imzaladı.
Savaşın bitimi yirmi yıl kadar sürecek bir barışın başlangıcının işareti oldu. Bayezit’in son yılları kendisine çeşitli yenilgilere neden olan ve zorlayan, 1512’de tahttan feragat etmesine yol açan Anadolu aşiretleri arasındaki ayaklanmalarla uğraşmakla geçti. Varisi Selim, Anadolu’daki Osmanlı’nın gücünü yeniden birleştirerek tüm çabasını sırasıyla İran ve Memlûk Sultanlığı’na yönelterek kısa zamanda Suriye ve Mısır’ı (1516-17) fethedip Mekke Şerifi’ni ve Cezayir’in hakimi Hayrettin’i kendisine katılmaya mecbur etti (1518-19).
Ayaklanmalara ve iç savaşlara rağmen, öncesinden daha fazla karışıklık olsa bile (Fransa’nın ve İspanya’nın müdahaleleri sayesinde), XVI. yüzyılın ilk yılları genellikle hafif iyileştirme getirdi. Sonra, Türklerle olan uzun süreli barışın sayesinde tam bir gelişme olmasa da en azından Ceneviz’in Doğu Akdeniz ülkeleri ile elli yıl öncesine oranla çok daha az olan ticaretinin sürmesini sağladı.
Doğrusu Ceneviz, İskenderiye, Beyrut ve özellikle Sakız’a varan ticari rotaları sayesinde Osmanlı İmparatorluğu’na bağlı olmaya devam etti. Fakat geçmişe göre, ilk iki limana yapılan seyahatler gitgide daha sıklaştı, ayrıca bunlar Ceneviz gemilerince (daha çok batı istikametinde kullanılıyorlardı) değil özellikle Dubrovnik gemileri tarafından yapıldı.[12] Buna göre Sakız’ın durumu farklı bir konu oluyordu. Bu ada Bursa gibi büyüyen bir merkeze yakın olan kendi konumu sebebiyle, büyük bir kısmının daha sonra İber yarımadasına götürüldüğü her çeşit malın depolara taşınarak sürekli kıyı ticaretinin yapıldığı Anadolu kıyılarındaki bütün önemli limanlara bağlıydı. Türklerin Foça’yı fethi ve Tolfa’daki şap kaynağının bulunmasıyla yaşanan şap darbesi sonrası[13] Sakız’da pazarlanan mallar aslında geleneksel sakız rakısı (tamamı doğu pazarına gidiyordu), sonra ipek ve pamuk gibi Ceneviz gibi gitgide büyüyen özel tekstil altyapısına sahip bir merkez olan bir kentin temel ürünleri oldu.[14]
Süleyman 1520’de tahta geçtiğinde Osmanlılar ile Batı arasındaki uzun süreli barış bir anda bozuluverdi. Yeni padişah kat’i saldırgan bir siyaset izledi. Daha 1521’de Macaristan’a karşı ordusunun başında Belgrad’ı ve diğer sınır kalelerini de fethetti. Ertesi yıl sıra Sakız ile birlikte Avrupalı varlığının tabyası olan Rodos’a geldi. Ardından, padişah Macaristan’da yıllarca süren bir dizi seferlere girişti ve 1529’da daha ileri atılarak Viyana’nın duvarlarına dayandı.
Süleyman’ın, aralarında Ceneviz’in de bulunduğu batı devletlerine karşı tutumu, Andrea Doria’nın V. Charles’a dönmesiyle özellikle bankerlerinin mali faaliyetleri olduğu kadar gemi sahiplerinin İspanyol donanmasını donatmasında oynadığı rolün de sayesinde Habsburg İmparatorluğu’nun sütunlarından biri haline geldi. Sakız, 1455’ten beri Babıali’ye verdiği haracın tutarına tahammül edenlerin ilkiydi. 1532 ile birlikte husumet arttı ve Türk kıyısından sadece birkaç mil uzaktaki adada, yaklaşan Osmanlıların saldırması korkusuyla derin ümitsizlik hakim oldu. 1534’te Sadrazam İbrahim Paşa, aynı Dubrovnik Cumhuriyeti’ne uyguladığı gibi, Podestâ’yı ve Ceneviz’den gönderilen diğer subayları, gelecekte kendi başlarının çaresine bakmalarını tavsiye edip, Mahonesi’yi kullanarak (onları Padişah’ın tebası sayıyordu) sürdü.[15]
Bu emir tereddüte dayanmaksızın yerine getirildi ve kendileri bir Mahonesi’yi Podestâ’ları olarak seçtiler. Hemen ardından Mahonesi, kısa süreliğine de olsa, yoğun katkısı sayesinde Padişahın emirlerini emirlerinde bir erteleme sağlamayı başardı.
Süleyman, tebliğinde Mahonesi’nin Ceneviz’e bağlı olduğunu varsayıp, düşmanı İspanya Kralı ile ittifak olarak meşru hakimi Fransa Kralı I. Francis’e (Süleymanın kardeşim diye hitap ettiği) hıyanet etmekle suçlamıştı. Gerçekte Osmanlı içindeki Cenevizlilerin durumlarının kötüleşmesi büyük ölçüde Habsburg güçleri ile zıt düşen çıkarları olan Babıali ve Fransa arasındaki yakınlaşmanın sonucu oldu. Eğer Osmanlı’nın Ceneviz’e karşı tutumu çok daha sertleştiyse bu esasen Fransız kışkırtmasından kaynaklanıyordu. Etkili olarak 1528’den itibaren aynı zamanda Fransa’ya hizmet eden amiral Andrea Doria, filosunu İmparator V. Charles’a ulaştırarak Ceneviz’in fethinde çok büyük katkı sağladı. I. Francis Doria’yı hain, Cenevizlileri asi sayarak güçlerini azaltmak için sırayla her türlü çabayı göstererek tekrar hakimiyetine girmelerini sağladı. Bunun yanında 1529’da V. Charles ve I. Francis arasında barış yapılmasına sonunda ulaşılmışken, sonradan Cenevizliler barışın yararlarından hariç tutulmak isteyerek numara yaptı.[16] Cenevizliler kralı boşuna yumuşattılar: 1531’de daha egemen bile olmadan birçok aşağılamadan sonra bir elçi gönderdiler. İzleyen aylarda, ardarda, I. Francis ilk önce Lyon’da bulunan Cenevizli tüccarların hepsinin tutuklanmalarını emretti ve mallarına el koyduğu gibi, ayrıca Fransa ve Ceneviz arasında ticari faaliyetleri de yasakladı.[17]
Uzlaşmak için peşpeşe yapılan Ceneviz girişimleri kralın aşırı istekleri ile karşılaştı. Bu yüzden, 1534’ün başında uluslararası ortam tekrar gerginleştiğinde; Ceneviz, Fransız saldırılarının ilk hedeflerinden biri oldu. Aynı yıl içinde, aslında kral Osmanlı yardımını alarak Habsburglara karşı mücadele vermek niyetiyle, Padişah ile antlaşma imzalamak amacıyla sekreteri Jean de la Foret’i İstanbul’a gönderdi. Seyahatinin ilk durağı, Hayrettin’den Ceneviz ve Korsika’ya karşı yardım isteyerek, Ceneviz gemilerine karşı korsan faaliyetlerini şiddetlendirmesi amacı ile kışkırtmak için gittiği Tunus’tu. Fransız elçisinin görevi başarılı oldu: 1535 Şubat’ında Süleyman ile aralarında bir antlaşma imzalandı. Bu antlaşmaya göre Fransızlar bütün imparatorluk sınırları içinde büyük ticari ayrıcalıklar elde ettiler.[18]
Bu ittifakın L’empia alleanza “kafir ittifakı” olarak çağrılması, genellikle Fransa’nın zaten o devirde İtalyan kıyı şehirleri ile karşılaştığında hâlâ ilkelliğini muhafaza eden yürürlükteki ticari kapasitesi ile karşılaştırıldığında oransız olan Doğu pazarlarında oynadığı rolde ağır basmasına bağlı olmasının tespitidir. Antlaşmanın hemen arkasından askeri yankılar gelmedi, ama Cezayir’i aldıktan sonra işgal ettiği Tunus’tan İtalyan ve İspanyol kıyılarına çok şiddetli saldırılar düzenleyerek korku salan korsan Hayrettin’in Kaptan Paşa olarak tayini Fransız entrikalarına atfolundu.[19]
V. Charles, 1535 yazında, Ceneviz tekne ve kadırgalarının da katılımıyla zor bir deniz seferi ile doğrudan kendisine yöneldi.[20] Tunus’un egemenliğini ortadan kaldırmayı amaçlayan bu sefer, La Goletta’nın zaptını ve Hayrettin’in donanmasının da ele geçirilmesini sağladı. 1535 Kasım’ında Milan Dükü II. Francesco’nun ölümü Fransa ile Kutsal Roma İmparatorluğu’nun arasındaki savaşın tekrar başlamasına neden oldu. Fransızlar 1536’nın Şubat ve Mart aylarında Piyemonte’yi alarak, Haziran’da Cenova’ya başarısız bir ani saldırı denediyse de acil İspanyol müdahalesi nedeniyle bertaraf edildi.[21] Bu eylemin başarısızlığa uğraması geçici olarak Provence’in İmparatorluk güçlerince işgalinin getirdiği yenişememe durumu, müzakerelerin yeniden başlamasını sağladığından; Nice’te on yıllık bir ateşkesin imzalanmasına önayak oldu (18 Haziran 1538). Bu durum 1537’de Lyon’lu tüccarların isteğiyle Cenova ile ticari ilişkilerin tekrar başlamasını emreden I. Francis’in, Cenova ile aralarındaki ilişkinin iyileşmesine olanak tanıdı. Bu yatıştırıcı tedbir sonraki yıllarda uygun adımlarla takip edilince 1541’de kalan bütün ticari kısıtlamalar tümden feshedildi.
Barış kısa sürede son buldu. Fransa ve İmparatorluk arasındaki savaş 1543’te yeniden başladı ve bu sefer I. Francis’in yanında Macaristan’da Ferdinand of Habsburg’a karşı çarpışma için sefere çıkmış olan Padişah da Fransız elçisi Paulin de la Garde tarafından Batı Akdeniz’e donanmasını yollaması için ikna edildi.
Hayrettin Marsilya’da Fransız filosuna katıldı ve hep birlikte Nice’e saldırdılar. Kaptan Paşa ve Fransız elçisi de (sefer sırasında ona kraliyet adına refakat eden), Cenova Cumhuriyeti’ne niyetlerinin düşmanca olmadığına ve tarafsızlıklarına saygılı olacaklarına dair garanti verdi. Bu tip bir tutum yeterince tatminkar oldu (Türklerin San Remo’ya yönelik kolayca püskürtülen bazı saldırıları olsa bile).[22] Aslında bir yıl sonra Osmanlı Donanması İstanbul’a dönüş yolundayken Cenevizlilerin müsaadesiyle verilen izinle filoya, Cenevizlilerce Hayrettin’e zengin ikramlar sundukları Vado yollarından ikmal yapıldı.
Her ne kadar kendi vatandaşlarının (başta Andrea Doria olmak üzere) birçoğu komutan olarak Akdeniz’deki İmparatorluk Donanması’nın gemi ve kadırgalarında V. Charles’a hizmet ediyor olsa da, bu tarafsızlık ilerki yıllarda Cenova tarafından sürdürüldü. Bu durum açıkça, kendi kasabalarına, gemilerine ve kalelerine saldırmış olan veya saldıran değişik bayraklı gemilerin tarafsızlığını her zaman tanımaya meyilli olmayan Babıali ile Cenova arasındaki ilişkide pek de az olmayan zorlukların sonucunda oluştu.
Bundan başka, kayda değer ne Sakız’da hâlâ çalışan birkaç Ceneviz tacirine karşı düşmanlık, ne de yetkilerini tehdit eden zorlamalar varken bunlar Padişaha ilaveten katkıda bulunmaları için ödemelerde çok daha sık zorlamaya maruz kaldılar ve buna hem uyarıyla hem de vezirlerin suistimali ile razı oldular.[23] Ayrıca, resmi olarak Cumhuriyet ve Babıali arasında mevcut olan tarafsızlık, Berberri kaptan paşaların (isim olarak Hayrettin, Sinan, Turgut) ne Ceneviz gemilerine saldırmalarını, ne de Riviera’daki mevkilere ve köyleri yağmalamalarını engellemedi.[24]
Bu durum 1551’de Süleyman’ın Fransızların kışkırtmasıyla, Turgut Reis’in Güney Tunus’taki Andrea Doria’nın bir sene önce kaptığı El-Mahdyyah’yi tekrar almasına yardım etmesi bahanesiyle İspanyayla olan düşmanlığını yeniden başlatmasıyla bir anda değişti. Sinan Paşa komutasındaki Osmanlı Donanması hem Gozo’yu hem de Sicilya kıyılarını yağmaladı ve o zamana kadar St. John şövalyelerinin işgalinde bulunan Trablus’u zaptetti.[25] Cenova Cumhuriyeti bir kez daha tarafsızlığını ilan etti, ama er ya da geç kendisini, İtalya’daki Fransız hakimiyetinin sağlamlaştırılması maksadında olan babasının politikasını sürdürmeye karar veren II. Henry’nin hırslı tasarılarının içinde buldu. 1552’de, İmparatorluk yönetimine karşı Mareşal de Termes komutasında birlikler göndererek Siena ayaklanmasının sürmesini sağladı. İstanbul’daki elçisi sayesinde kral, Süleyman’ın Osmanlı Donanması ile Tiren Denizi’nde müdahalesini sağladı. Ertesi yıl, Toskana’ya ulaşan bu filonun Kaptanı Paşa’sı Turgut, o zamanda Ceneviz egemenliğinde olan, Banco di S. Giorgio’nun yönettiği Korsika’ya ani bir saldırı düzenlemek için Termes ile bir anlaşma (büyük ihtimalle kralın bilgisi dışında) sağladı.
Çıkartma (Ağustos 1553) Fransızların arasındaki Korsika sürgünlerinin birlikteliğiyle kolaylaştırıldı ve bütün ada -Calvi kalesi haricinde- birkaç hafta içinde fazlasıyla kolay bir biçimde Fransızların eline geçti. Yararı olmasa da, Turgut orayı fethetmeyi denedi. Nihayet ganimetle birlikte Eylül’ün sonunda Doğu Akdeniz’e geri döndü. Ayrılışı Cenevizlilere karşı saldırı olanağı tanıdı. Bu yolla, daha Kasım’da, heniz Cumhuriyet’in başkomutanı olarak atanmış olan Andre Doria komutasında bir seferi kuvvet Korsika’ya çıktı. Bu, çok uzun yıllar sürecek, adayı tamamen harap edecek, uzun, vahşi yıpratıcı bir savaşın başlangıcı oldu. Fransız Bastia ve Calvi kalelerini zaptetme girişimlerini sadece izlemekle yetinen, müdahale etmeyen Cassein Paşa komutasındaki Osmanlı Donanması 1555 yazında, Tiren Denizi’nde göründü. Sonunda, azalan erzak ve Türkler ile Fransızlar arasındaki çekişmeler, Fransızlar’ın protestolarına rağmen Paşa’nın geri dönmesine yol açtı.[26]
II. Henry ve II. Philip arasında imzalanan Vaucelles Ateşkesi (1556), her ne kadar kısa bir ateşkes olsa da, yine de Süleyman’ın geçici olarak Batı Akdeniz işleri ile ilgilenmemesini sağladı. Barış için ılımlı umutların belirdiği bu havada deniz ticareti Fransız ve Berberi korsanlarının[27] faaliyetleriyle hemen hemen durdurulan Ceneviz, Korsika’daki savaşa yaptıkları muazzam harcamalar ile tükendi ve yeniden ticaretini başlatabilmek için Babıali ile doğrudan ilişki kurmaya karar verdi.
Özellikle Cenova, Cumhuriyet’in son yıllarda karşı karşıya kaldığı en kötü kıtlıklardan birine daha imkan vermemesi için Doğu pazarlarının çok fazla sayıda tahıl almaya imkan vereceğini düşünüyordu. Bu görüşmeler bir hayli bilinmeyen bir şekilde gelişti, ama kesinlikle -bazı tarihçilerce kabul edildiği gibi- İspanyollar tarafından teşvik edilmedi.[28] Aksine bu görüşmeleri aşırı bir gizlilikle sürdürdüler. Görüşmelerin sorumluluğunu Ferrara Dükü adına, Babıali ile iyi ilişkiler kurmuş olan Sakızlı bir Cenevizli olan Francesco de Franchi Tortorino üstlendi. Aralık, 1556’da Cenova’dan başlayarak ve Venedik ve Dubrovnik’ten geçerek İstanbul’a varıp, aldığı direktiflerde Cenova ve Osmanlı arasındaki ticarete müsaade edildiği süre boyunca ödenecek birkaç bin scute aylık için söz verdiği Sadrazam Rüstem Paşa ile anlaşma yapması tavsiye edilmişti. Tortorino özellikle barış ve – Doria gibi- imparatorun hatta İspanya Kralı’nın hizmetinde bulunan Ceneviz vatandaşlarına önyargı göstermeksizin serbest ticaret sağlaması salık verildi.[29]
Görev beklenmeyen bir başarıyla sonuçlandı; hem Rüstem Paşa hem de Padişah Cenova ile ticari ilişkilerin yeniden başlaması eğiliminde olduklarını gösterdiler ve Tortorino’nun ricasını zorluk çıkarmadan kabul ettiler.
25 Nisan 1558’de çıkan ferman ile Süleyman, Cenevizlilere tüm Osmanlı İmparatorluğu’nda serbestçe ticari faaliyetlerini uygulama yetkisi bahşetti; dahası Beyoğlu’nda, bailo unvanıyla Venedik elçisiyle eşit yetkiye sahip bir ikame hakkının sağlanması da verildi. Bütün bu ayrıcalıklar ve de Padişah tarafından tüm Cenevizlilere sağlanan koruma, ne Fransa ile aralarında olan düşmanlığı durdurmayı, ne de İspanya Kralı’na hizmet eden Cenova vatandaşlarını onaylandı.[30] Ama Ceneviz elçisi seyahatten dönerken gerçekten sıkıntıyla karşılaştı, çünkü Tortorino Calabria’da İspanyollar tarafından tutuklanarak yanındaki bütün eşyalara ve dökümanlara el konuldu.[31] Fakat Ceneviz elçisinin dönüş yolculuğu gerçekten zor oldu, çünkü Tortorino, Calabria’da İspanyollar tarafından yakalanıp eşyaları ve belgeleriyle birlikte alıkonuldu. Tortorino, Aralık’ın başında Cenova’ya vardığında, Osmanlı imtiyazlarının tüm içeriği yeniden düzenlenmeliydi. Fakat Tortorino’nun izah ettiği maddeler Senato tarafından o kadar memnuniyetle karşılandı ki, bailo ve elçinin yakın zamanda geleceğini bildirmek ve Rüstem Paşa ile anlaşmanın metnini belirlemek için ayın sonunda yeniden İstanbul’a gönderildi.
Yine de resmi Ceneviz delegasyonunun atanması uzun zaman aldı. Ancak 25 Nisan’da Giovanni de Franchi Ceneviz elçisi olarak atanırken Nicolo Grillo da bailo olarak atandı. Sultan’a açıklamak zorunda olacakları her konuda ayrıntılı talimatlar aldılar, ikisine de Cumhuriyet’in yılda 20 ila 30 gemiyi İmparatorluk limanlarından buğday yüklemesi için göndermesini sağlayacak bir izin elde etmeleri özellikle salık verildi. Ayrıca bailo’ya Venediklilerin yargı hakkının aynısını sağlamaya çalışmak zorundaydılar, fakat Cenevizlilerin bu yolla geri dönmeyi amaçladığı şüphesini önlemek için, Bizans İmparatorluğu zamanındaki eski imtiyazlar, Babıali ve Sakız sakinleri (Cenevizli olsalar bile) Ceneviz’in diplomatik korumasının dışında bırakıldı.[32]
İki elçi Mayıs’ın ortasında, üç gemiden oluşan küçük bir konvoyla Cenova’yı terk ettiler; aynı ayın 31’inde, Cenova’daki ve tüm dominyonlarındaki Senato Padişah ile barış haberlerini resmen yayınladı. Bu sırada, Nisan’ın ortasında, Süleyman’ın sevgili eşi Hürrem Sultan’ın ölümünden birkaç gün sonra, Tortorino İstanbul’a ulaşmıştı. Tortorino, vaatler ve gösterişli hediyelerle oldukça yumuşayan Sadrazam’dan, Akdeniz’deki olağan yolculuğuna çıkmak üzere olan Osmanlı Donanması’nın başı Piyale Paşa’ya, Cenevizlilerle barış haberlerini vermesi ve Cenevizlilere zarar vermemesi emrini kopardı. Ayrıca Tortorino, elçilerin gemilerini karşılayıp İstanbul’a kadar eşlik etmesi için bir deniz eskortu sağladı.
Ters rüzgârlarla geciken bu üç Ceneviz teknesinin yolcuğu aşırı derecede yavaştı; Mikonos’a 23 Temmuz’da vardılar ve iki gün sonra Paros yakınında, alınan emirlere uygun olarak onları Sakız’a götürecek olan Türk kadırgaları ile buluştular ve ayın 29’unda oraya vardılar. Onlar ve de Mahonesi, Ceneviz kolonilerinde coşkunlukla karşılanıyorlardı, fakat elçi De Franchi ve bailo kısa sürede, Podesta’nın ve diğer Ceneviz subaylarının kötü yönetimine bir düzen getirmek isterlerken yerel zıtlıklara bulaştılar.[33] Ayrıca, Mahonesi’nin (Osmanlı divanının geleneklerinde oldukça tecrübeliydi) önerdiği gibi Sadrazam’ın ve diğer kodamanların gözüne girmek için değerli elbiseler ve başka hediyeler vermek gerekliydi. Ceneviz gemileri ancak 23 Eylül’de İstanbul’a vardılar ve demirlemiş Dubrovnik gemilerinin top atışlarıyla karşılandılar.
Gecikmenin ne kadar tehlikeli olduğu çok açıktı. Fransızlar, belki de başarısız olacağı yargısına vardıkları için, Tortorino’nun görevine hemen engel çıkarmadılar. Fakat ilkbaharın sonunda Piyale Paşa’nın donanması, anlaşmalara uygun olarak, Cenova mevzilerine hiç saldırmadan Toulon’a gelince[34] ve de Cenova ile Babıali arasında bir antlaşmanın varlığı belirginleşince, Fransa sertçe protesto etti[35] ve İstanbul’a, Sadrazam’a şikayetlerini doğrudan iletecek, Piyale’nin davranışını kınayacak ve hem Fransız elçisinin geri çekilmesi hem de tüm diplomatik ilişkilerin kesilmesi tehdidinde bulunacak bir elçi gönderecek kadar ileri gittti.[36]
Bu katı zıtlıklar tam da Cenova elçilerinin İstanbul’a vardığı günlerde oluyordu. Doğrusu, Osmanlı yetkilileri ve Sadrazam Rüstem Paşa tarafından büyük şerefle kabul edildiler. Rüstem Paşa, onları kabul ettiği ilk görüşmede, Cenova mamulü olan bez ve kadifelerin ithalatına özel bir ilgi göstererek, Babıali’nin Cenovayla düzenli olarak ticari ilişkilerini sürdürmekte serbest olduğunu anlamalarını sağladı. Müteakip günlerde, Fransız elçisi De la Vigne, kralı adına protestoları tekrarladı ve ardından, Cenova’yı -yanlış olmamakla birlikte- İspanya’nın dostu ve dolayısıyla Fransa ile Babıali’nin düşmanı olmakla suçlayarak, Cenevizlilerin itibarını düşürecek her türlü yola başvurdu.
Sonunda, her iki Cenova elçisinin, para ve daha fazla hediye önererek, Rüstem Paşa’nın desteğini kazanma çabalarına rağmen; Rüstem Paşa -Sultan’dan kesin emirler aldığını tasdik ederek- elçilere İstanbul’u derhal terk etmelerini emretti ve Cenova ile ne barış ne de ticaretin var olabileceğini yoksa Cumhuriyet’in Fransa Kralı ile savaşta olacağını kesin olarak belirtti.[37]
Elçiler 4 Kasım’da İstanbul’u terk ettiler ve Sakız’a vardılar. Konvoyu oluşturan üç gemiden seyahat boyunca onlara eşlik eden ikisini saldıktan sonra 1559 Şubat’ının ortasına kadar orada kaldılar. Oradan, Candia’ya uğradıktan sonra, Venedik Kadırgaları tarafından eşlik edilerek Ancona’ya vardılar.
Görüşmelerin kesilmesi Cenova’da büyük şaşkınlık yarattı, fakat Fransa ile İspanya arasında barış görüşmelerine dair haberler (Cateau-Cambresis barışı Nisan’da imzalanacaktı) yeni bir girişimin mümkün olacağına dair umut verdi. Bir defa daha Francesco de Franchi Tortorino Babıali’ye gönderildi; bu defa Padişah’ın iki veya üç yıllık bir ateşkese razı olacağı umuduyla, II.Philip konuyla kişisel olarak oldukça ilgilendi. Tortorino bu yüzden, misyonun koşullarında anlaşmak için İspanyol elçisi Garcia Hernandezle buluşmak ve kral tarafından görüşmeler için en uygun elçi olarak nitelendirilen, henüz İstanbul’da kalmakta olan Nicolo Secco’nun gelişini beklemek için Venedik’te durdu. Fakat Cenova elçisinin Türklerin niyetini bizzat sınamasına karar verildi; müsait oldukları teyit edildikten sonra Dubrovnik’te bekleyen Secco ona yetişecekti.[38]
II. Henry ile yapılan barışla birlikte Fransız desteği olmadan Osmanlı donanmasının daha kırılgan olacağı umudu, II. Philip’i projelerini gözden geçirmeye ve savaşa daha fazla güçle devam etmeye ikna etti. Bu nedenle Tortorino’nun İstanbul’a yolculuğu askıya alındı, fakat İspanyol hükümdarının kararı bir felaketti. Gian Andrea Doria ve Medinaceli Dükü’nün Tunus sahilindeki seferi, Cerbe adasını aldı fakat Trablus’a saldırmayı başaramadı; böylece, Mayıs 1560’ta, Turgut tarafından komuta edilen Osmanlı Donanması, Hıristiyan birliğini şaşırttı ve tamamen yok etti.
II. Philip şanslıydı ve Türkler, salgın hastalıklardan dolayı, durumdan kâr sağlayamadı. Böylece kral ve Babıali arasında gizli görüşmeler yeniden başlayabildi; 1561 Yazı’nda onlar için bu işle görevlendirilen Cenova’da yaşayan bir San Remo’lu Giovanni Maria Renzo idi. İstanbul’a en bilinmeyen görevi Babıali’de askeri ve sivil mevkilerde bulunan bazı mürteddiler ile ilişki kurması idi. Bunlar, özellikle de birisi, aslen Sturla’lı (Cenova yakınlarında bir köy) olan bir yeniçeri subayı Murat Ağa, Renzo ile buluştu ve Babıali’nin Cenova ile trafiğin tekrar açılması için iyi tavrı hakkında bilgi verdi.[39] Renzo’nun teklifleri Nisan 1562’de Senato’ya sunuldu ve iki delege tarafından incelendi, fakat sonunda reddedildi ve aynı ayın 21’inde, geçici olarak her türlü görüşmenin askıya alınması kararını bildiren haberler Murat Ağa’ya iletildi.
Sadece 1566’da (Piyale Paşa Sakız’ı fethedip, bir otonomi sağladığında) Babıali ile yine Tortorino tarafından sürdürülen bir görüşme ile ilgili bir miktar -gerçekten biraz daha geniş- bilgi kalmıştır.[40] Ceneviz ticaretinin gerilemesi, özellikle Fransa 1604’te, tüm batılı milletlerin (Venedik, İngiltere ve Hollanda hariç) Osmanlı ile ticarete sadece Fransız diplomatik korumasıyla[41] girebileceği belirtilen kapitülasyonları yürürlüğe koyduğunda, daha fazla arttı. Ancak 1665’te, sağduyulu görüşmeler Agostino Durazzo’nun misyonu ve ilk kapitülasyonların imzalanmasıyla[42] sonuçlandırılacaktı. Bunların sayesinde Cenevizliler Gelibolu, Sakız ve İzmir’de konsolosluk açabildiler, fakat eski ticaretin canlandırılmasına dair herhangi bir umudun olamayacağı kısa zamanda ortaya çıktı.
1682’de elçilik bile kapandı ve ancak 1712’de sadece iki yıllığına yeniden açılacaktı.[43] O zamandan beri Doğu Akdeniz’deki eski Ceneviz varlığının tanıkları sadece yıkıntılar, silahlar, anıtlar ile “insan enkazları” ve Usodimare, Salvarezza, Testa, Grimaldi… gibi aile isimleridir.
Cenova Üniversitesi / İtalya
Alıntı Kaynağı: Türkler, Cilt: 9 Sayfa: 608-613