Türk Tarihi ve Kültür Araştırmaları

XVI. Yüzyıl Anadolusu’nda Oğuz Boy Adlı Yerleşmeler

0 14.508

Yrd. Doç. Dr. Osman GÜMÜŞÇÜ

Alandırma, canlı ve cansızı, her türlü varlık ve kavramı anlatan, onu belirleyen veya bir şeyi diğerinden ayırmaya yarayan bir kavramdır. Bu nedenle insan, var oluşundan beri yaşadığı ortam içerisinde, şehir, kasaba, köy, mezraa gibi yerleşim alanlarını; dağ, tepe, ova, plato, vadi gibi kara parçalarını; deniz, göl, ırmak, dere, çay gibi suları; cadde, yol, patika, geçit, köprü ve bunlar gibi yerleri adlandırmak ve birini diğerinden ayırt etmek zorunluluğunu duymuştur.[1] Başka bir ifade ile, insanlar nasıl kendilerinden bir parça olarak sahiplendikleri çocuklarına çeşitli isimler veriyorlarsa, topluluklar da doğup büyüdükleri, üzerinde yaşadıkları toprakları isimlendirmişlerdir.

Bu isimleri verirlerken, kendi geçişleri, kültürleri, özlemleri, gelenek ve göreneklerini yansıtan isimleri tercih etmişlerdir. Bugün “Ad bilim” adı verilen bilim, insanların ad verme şekillerini araştırmakta ve son yıllarda önemi giderek artmaktadır. İnsanların kendilerine verdikleri adları araştıran ad bilim kolu “Onomastik” adını alırken, insan ismi dışında kalan adları ise adbilimin “toponimi” kolu araştırmaktadır. Toponiminin araştırma konusuna, doğal olarak tabiatta bulunan dağlar, tepeler, ovalar, vadiler, yamaçlar, sırtlar, mevkiler, geçitler gibi morfolojik unsurlar ile; denizler, göller, nehirler, dereler, çaylar gibi hidrografik unsurlar girer ki, genel anlamda bunlara verilen isimlere “yer adları” denilebilir. Bahsedilenlerden farklı olarak insanlar tarafından vücuda getirilen şehir, kasaba, köy, mezraa, yayla, kışla, kom, ağıl vb. yerleşme merkezlerine verilen isimlere de “yerleşme adları” denilebilir.

Bilindiği üzere adbilim, tarihi, coğrafi, kültürel, etnoloji, sosyoloji ve başka açılardan da önemli bir sahadır. Hele konunun, ülkemiz yer ve yerleşme adlarının bu toprakların Türkleşme sürecini açıklayan en iyi kanıtlardan biri olduğu göz önüne alınırsa, adbilimin önemi daha iyi anlaşılacaktır. Adbilimin bu önemine rağmen, ne yazık ki ülkemizde yer-yerleşme adları bahsedilen açıdan sistemli bir şekilde araştırılmamıştır. Gerçi daha Cumhuriyet’in ilk yıllarından itibaren bu konuda çeşitli çalışmalar yayımlanmışsa da bütün Türkiye yer-yerleşme adları, bütün kaynaklar taranarak bilimsel bir araştırma yapılmamıştır. Aslında ülkemiz için adbilim çalışması çok geniştir ve tarihi-güncel bütün belge ve bilgileri kullanarak interdisipliner bir araştırma gereklidir.

Yer ve yerleşme adları üzerinde yapıan araştırmaların geçmişi Batı’da çok eski olmasına rağmen, bizde bu konudaki çalışmalar Cumhuriyet’in ilk yıllarında başlar. M. F. Köprülü’nün öncül araştırmalarından sonra[2] yapılan ilk araştırma 1928 yılında H. Nihal ve A. Naci tarafından yapılmıştır. Türkiye çapında böyle bir çalışmanın ilk olduğunu söyleyen müellifler, Erkan-ı Harbiye’nin (bugün Harita Genel Komutanlığı) hazırladığı 1/200.000 ölçekli haritalardan faydalanmışlardır. Dönemin şartlarına göre güzel bir çalışma olmasına rağmen (Orta Anadolu paftaları hariç) 1/200.000 ölçekli paftalardan yapılan bu araştırma[3] eksik kalmıştır. Çünkü bahsedilen hartilardaki yer-yerleşme adları, sonradan hazırlanan daha ayrıntılı haritalara göre oldukça azdır. Bugün, Harita Genel Komutanlığı tarafından ülkemiz toprakları için hazırlanan 124 adet 1/200.000 ölçekli haritaya ilave, daha çok ayrıntının gösterildiği 400’den fazla 1/100.000 ve 5.000’den fazla 1/25.000 ölçekli pafta vardır. Şu halde, haritalardan faydalanarak ülkemiz adına böyle bir çalışma yapmak için yaklaşık 6000 adet paftanın taranması icap etmektedir.

Adı geçen yayınlardan sonra yer-yerleşme adları üzerinde bazı araştırmalar yapılmış ve bu arada Oğuzlara da değinilmiştir. A. Refik, 1930’da Osmanlı arşivlerindeki Mühimme Defterlerini tarayarak Anadolu’daki Türkmen aşiretlerini tespit etmiştir.[4] A. Rıza Yalman ilk cildini 1931’de, ikinciside 1937 yılında olmak üzere Güney Anadolu’daki Türkmen oymaklarını çalışmıştır.[5] A. Avni Candar 1934 yılında Türk budun, il, oymaklarını,[6] Fehmi Aksu 1936 yılında, 4300 yer adını tespit ettiği Isparta ile yer adlarını,[7] S. Üçer ve M. Koman 1945’te Konya ili köy ve yer adlarını[8] araştırmışlardır. Son iki müellif bu konudaki ilk araştırmayı yaptıklarını iddia etseler de,[9] görüldüğü gibi konu, Cumhuriyet’in ilk yıllarından itibaren dikkatleri çekmiş, bu sahada birçok yayın yapılmıştır.

Takip eden yıllarda da konu araştırılmış, yerli-yabancı bir çok bilim adamı çeşitli yayınlar yapmışlardır. 1967 yılında F. Sümer, Oğuzlar (Türkmenler) isimli kitabında, konuyu daha sistemli bir şekilde araştırmıştır.[10] Cevdek Türkay, Osmanlı arşiv belgelerini tarayarak Türk oymak, aşiret ve cemaatler üzerinde hacimli bir kitap yayımlamıştır (1979),[11] Yer-yerleşme adları, yabancıların da ilgisini çekmiş, 1979 yılında H. Scheinhardt, Türk adbilimi ile ilgili 850 civarında bibliyoğrafik künyeyi de içeren duyurucu bir kitap yayımlamıştır.[12] Birkaç yıl sonra konu Kültür Bakanlığı tarafından ele alınarak, 1984 yılında bir sempozyum yapılmış ve bildiriler kitaplaştırılmıştır,[13] Scheinhardtdan 16 yıl sonra A. E. Bozyiğit’de bu konuda 950 civarında bibliyoğrafik künye içeren bir kitap hazırlamıştır.[14]

Bu genel girişten sonra yaptığımız çalışma hakkında kısa bir açıklama yapmak faydasız değildir. Çalışma hazırlanırken F. Sümer’in Oğuzlar isimli kitabından hareketle yola çıkılmış, Osmanlı arşiv belgeleri ve bunlara dayalı çalışmalar mümkü olduğunca taranarak sonuca ulaşılmaya çalışılmıştır. Şimdiye kadar Osmanlı arşiv belgelerine dayanarak yapılan XV-XVI. yüzyıl çalışmaları[15] ile bizzat Başbakanık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, Osmanlı Arşivleri Daire Başkanlığı tarafından yayımlanan arşiv belgelerinin tıpkıbasımları,[16] Ülkemiz topraklarının büyük kısmını kapsayacak hale gelmiştir. Adı geçen yayınlar, Türkiye yüzölçümünün tamamını kapsamasa da büyük kısmını içine aldığından genel de olsa bir fikir edinmeye yeterlidir.

Yapılan araştırmada mümkün olduğunca kaynak taranmasına rağmen, eksiksiz olduğu iddia edilmemektedir. Çünkü, öncelikle bugünkü Türkiye topraklarının tamamını kapsayacak şekilde bütün defterler taranamamıştır (Van-Hakkari çevresi ile İstanbul çevresi tarama dışında kalmıştır). XV-XVI. yüzyıllarda sancaklarda meydana gelen idari bölünüş değişiklikleri göz ardı edilmiştir. Ayrıca tarama esnasında ilgili bütün adlara bakıldıysa da, gözden kaçanlar mutlaka olmuştur. Bilindiği üzere Oğuzları oluşturan 24 boy adı, farklı tarih ve bölgelerde çeşitli şekillerde ifade edilmiştir. Hatta değişiklik bazen o denli fazla olmuştur ki, aslında Oğuz boy adı olmasına rağmen başka izah yollarına da açık olan bazı isimler tamamen ihmal edilmiştir. Örneğin, Eymür adı Emir, Emre, Umur şekillerinde[17] de görülebilmektedir. Dolayısıyla bunun gibi tartışmaya açık durumlarda farklı isimler dikkate alınmamıştır. Araştırmamız sadece 24 Oğuz boyunu hedeflediğinden, amacı aşmamak için Oğuz, Bozok, Üçok gibi genel Oğuz adları; yine Oğuzlara dahil Denizhan, Dağhan, Gürhan gibi isimler ile boyların ongunu şahin, kartal, sungur gibi kuş isimleri ihmal edilmiştir. Son olarak Oğuz boylarına bağlı, belki sayısı yüzlerle ifade edilebilecek oba, aşiret ve cemaat adlarını taşıyan yerleşmelere değinilmemiştir. 24 Oğuz boy adını tararken yerleşme dışında dağ, akarsu, vadi vb. gibi yer isimleri de tespit edilmesine rağmen tabla ve haritaya dahil edilmemiştir.

Oğuz boy adları taranırken F. Sümer’de verilen isimler yanında, Anadolu’nun farklı bölgelerinde aldıkları bazı isimler de dikkate alınmıştır. Alayundlu (Yunt ve Yuntlu), Alkaevli (Alkaravlı), Avşar (Afşar), Çavundur (Çavındır, Çavuldur, Çandır, Çavdır), Dodurga (Tadurga), Eymür (Eymir), Karkın (Kargı, Kargın, Kargu, Kargucak, Karkun, Karkuncuk), Yuva (Yıva), Yüreğir (Üreğir) gibi çeşitli yazılış formları, Aşağı-Yukarı Büyük Küçük gibi ön eklerde dahil olak üzere mümkün olduğunca taranmıştır.

Türkiye toprakları coğrafi konum ve özellikleri nedeniyle Neolitik Dönem’den itibaren yerleşmeye açılmış, çok eski iskan merkezlerinin bulunduğu bir sahadır. Burada çok sayıda devlet ve medeniyetin gelip geçmesi, dünyanın başka yerlerine göre daha fazla yerleşme merkeznin kurulup, gelişmesine sahne olmuştur. Her toplumun kendi kültürel özelliklerine göre isimler vermesi ile, bazen bir yerleşme merkezinin birden çok ismi kullanılır hale gelmiştir. XI. yüzyılda Anadolu’ya gelmeye başlayan Türkler, bu topraklara geldiklerinde yoğun bir nüfusla olmasa bile, harabe, -ören- viranlarda dahil yoğun bir yerleşme dokusu ile karşılaştılar. Bu nedenle Türkler eğer nüfusu olan bir iskân merkezine yerleştirilirlerse genellikle buraların isimlerini ya aynen kullanmışlar ya da kısmen değiştirmişlerdir. Diğer durum da yeni kurdukları merkezlere kendi kültürerinden yeni isimler vermişlerdir. Adı geçen iskan merkezi bir harabe üzerindeyse ismin sonuna ören-viran gibi ifadeler eklenmişlerdir. “Herhangi bir oymağın, boyun yerleştiği bir yere kendi adını vermesi bir kaide olmasa da”[18] yine de Anadolu üzerinde bir çok boy-aşiret-cemaat adını taşıyan yerleşmelerin olması tersi bir kaidenin de olmadığını kanıtlamaktadır.

Başka bir ifade ile, “Türkiye’de herhangi bir yer adının Türkçede bir anlamı varsa, bu yer adının kökeninde antik bir ad aramak boşunadır.”[19] Yani ülkemizdeki bir yerleşme adı Türkçe ise, o yerleşme-kesin olmasa bile, büyük ihtimalle Türkler tarafından kurulmuştur. Bu makalede buradan yola çıkılmış, bahsedilen konu Osmanlı belgelerinde araştırılmış ve X.-XVI. yüzyılda artık Türkleşme sürecini tamamlayan Anadolu’da nerede, kaç tane ve hangi Oğuz boy adını taşıyan yerleşme merkezinin olduğu tespit edilmeye çalışılmıştır. Aslında belge taramasından sonra, bulunan yerleşme merkezleri için bire bir lokalizasyon yapılsaydı, araştırma daha doyurucu olacak, bu yerleşmelerin yatay ve düşeydeki dağılışları hakkında daha çok şey söylemek mümkün olacaktı. Fakat, XVI. yüzyıl belgelerindeki yerleşme merkezlerinin lokalizasyonu hiç de göründüğü kadar kolay olmayıp[20] Türkiye çapında bir çalışma için, başlı başına bir araştırma konusu olacak kadar zor ve geniş kapsamlıdır. Bahsedilen zorluklara rağmen, Lavende için yaptığımız lokalizasyon da %85 oranına ulaşılmış, yapmakta olduğumuz Çubuk çalışmasında da bu oran geçildiği halde, ne yazık ki %100 oranına ulaşılamamıştır. Şu durum da Anadolu için böyle bir lokalizasyon çalışması, ancak interdisipliner bir araştırma ile mümkün olacak, belki de yine %100 oranında başarı sağlanamayacaktır.

Türklerin Anadolu’ya ilk gelişi Malazgirt’ten çok daha önceki dönemlere uzanır. M.S. 395-398 arasında Avrupa Hunları hem Trakya hem de Doğu Anadolu üzerinden bu topraklara girmişler, ama uzun süre kalmayıp tekrar yurtlarına dönmüşlerdir. Sonra, 515-516 yıllarında bu defa Sabar/Sibir Türkleri Anadolu’ya akınlar yaparken; VIII. yüzyıldan itibaren Abbasiler Dönemi’nde yine Türkler Anadolu’ya gelmişlerdir.[21] Şu durumda Selçuklular zamanında Bizans sınırlarına gelen Oğuzlar, Suriye’de, Irak’ta, Doğu Anadolu hudutlarında kendilerinden asırlarca evvel gelmiş çeşitli Türk kitlelerine rastladıkları gibi, Hazarlar, Kıpçaklar, Harezmliler, Ak ve Karakoyunlu Türkmenleri ve İlhaniler Devri’nde Moğol-Tatar zümreleri gelerek, asıl keşif kitleyi teşkil eden Oğuz fatihleriyle karışmak suretiyle Anadolu’nun etnik yapısını belirlediler.[22]

Malazgirt zaferinden hemen sonra batıya yönelen Türk güçleri Selçuklu komutanı Artuk Bey komutasında 1072 yılında Sakarya kıyılarına kadar bütün Anadolu’yu fethetti.[23] Fethin bu denli hızlı olmasından beşeri faktörler kadar doğal faktörler de belirleyici oldu. Bizans yönetiminin bozulması yanında yıllarca devam eden Bizans-Sasani ve Bizans-Arap mücadeleri nedeniyle Anadolu’nun yerli nüfusu azalmış, şehirler harap olup küçülürken, birçok köy dağılıp ortadan kalkmıştır.[24] Anadolu’nun morfolojik özellikleri gereği doğu-batı doğrultusunda hareket etmenin, kuzey-güney yönünde hareket etmeye oranla çok daha kolay olması diğer bir faktör olsa gerektir. Ayrıca, ilk defa Bizans İmparatoru Heraclius Dönemi’nde uygulanan, Araplara karşı insandan ve yerleşmelerden arındırılmış “boş tampon” bölgelerden sınır oluşturmak[25] anlayışı yüzünden, bizzat Bizanslılar tarafından sınır-uç bölgeler yıkılıp yok edildi. Aynı şekilde Araplar da harap bir halde sınır oluşturmak isteyince,[26] Anadolu toprakları iki güç arasındaki sınır değiştikçe, yıllarca bilinçli olarak yakılıp yıkıldı.

Böylece Malazgirt’ten önce Anadolu nüfusu azalmış, yerleşmelerin çoğu küçülüp yok olmuştu. Dolayısıyla Türk fethi esnasında Anadolu’nun büyük kısmı özellikle Orta ve Batı Anadolu, yeni gelen göçmenlere yerleşmek için çok iyi bir ortam hazırlamıştı. Hatta Batı Anadolu, sadece ilk Türk akınları sırasında değil, Selçuklu hakimiyetinin tesisinden sonra da uç bölgesi olma karakterini sürdürmüştür.[27] Böylece Malazgirt’ten sonra Anadolu’ya Müslüman Türklerin gelmesiyle, buradaki yerli Hıristiyan halk yeni bir dinle de karşılaşmıştır. XI. yüzyıl fetihleri ilk başlayan Anadolu’nun Türkleşme süreci XIV. yüzyıl ortalarına kadar devam eden dini, siyasi, içtimai, etnik ve kültürel bir vetire olarak[28] tarihteki yerini aldı. Bu dönem süresince Orta Asya’dan sürekli göç alan Anadolu, her bakımdan bir Türk ülkesi vasfını aldı ki, bu hususu XIV. yüzyıldaki yabancı müellifler de fark etmişlerdir.[29]

1071’den itibaren Selçuklular, akıncı ve muhafız kuvveti olarak vazife yapmaları için çoğu konar- göçer yaşayan Türkmenleri uç bölgelere yerleştirdiler. Uç Türkmenleri burada hem kendilerine verilen vazifeleri yaptılar hem de düşman topraklarında yurt tutarak fetihler yaptılar.[30] 1243 Kösedağ Savaşı’ndan sonra artan Moğol baskısı nedeniyle Türkmenler, Kastomonu’dan Teke’ye kadar uzanan dağlık bölgedeki yüksek yaylalara gittikçe daha yoğun bir şekilde yerleştiler. XV. asra ait Osmanlı Tahrir ve Evkaf Defterleri, garba Türkmen göçünün ve yerleşmesinin genişliğini kesinlikle tespit etmektedir.[31]

Bu şekilde Anadolu’ya getirilip yerleştirilen Türkmen aşiretleri, iskan edildikleri yerlerde kendi isimleriyle köyler teşkil etmişler, evvelce yaşadıkarı yerlerdeki bir takım köy, dağ, nehir adlarını geldikleri sahalara da getirmişlerdir.[32] Adı geçen aşiretlerin kurdukları yerleşme merkezlerinin Anadolu’daki dağılışlarına bakıldığında, bunların çoğunlukla Orta Anadolu olmak üzere şuraya buraya serpiştirildiği[33] hemen göze çarpar. Oğuz boy adlı yerleşmelerin bu denli dağınık olmasını Köprülü şöyle izah eder: Selçuklular Anadolu’yu iskan ederken, büyük ve kuvvetli aşiretleri muhtelif parçalara ayırarak birbirinden uzak sahalara sevketmek suretiyle, ırsi reislerinin idaresi altındaki herhangi toplu ve kuvvetli etnik bir birliğin isyanı ihtimallerini ortadan kaldırmak ve aşiret birliğini kırarak milli bir teşekküle yol açmak ve böylece Selçuk sülalesinin menfaatini korumak istemiştir.[34]

Gerçekten de taradığımız belgelerden çıkan sonuçlardan biri de, Oğuz boy adını taşıyan yerleşme merkezlerinin oldukça dağınık bulunmasıdır. XVI. yüzyılda Oğuz boy adlı yerleşmeler Fırat nehrinden Ege Denizi’ne kadar olan sahada hemen her yerde görülebilmektedir.[35] Bu saha içinde biraz daha özele inilirse, Fırat’tan Ege’ye kadar olan kısımda yoğunlaşan Türkmenlerin, bilhassa Orta Anadolu düzlüklerini çevreleyen sağlık kesimlerde toplandığı dikkati çeker. Konar-göçer yaşam tarzının bir gereği olarak Türkmenler, yüksek dağlarla alçak düzlüklerin yan yana veya birbirine yakın olduğu yerlerde yaşamak istemişlerdir. Dolayısıyla, hem Selçukluların izlediği uçlara yerleştirme politikası hem de konar-göçer yaşam tarzının birlikte işlemesi sonucu; Orta Anadolu coğrafi bölgesinin plato ve ovalarını dört yönden çevreleyen kuzeyde, Kuzey Anadolu Dağları, güneyde Toros dağ sırası, batıda İç Batı Anadolu eşiğinin, doğuda da Uzunyayla’nın yüksek sahaları Oğuz boylarının yoğunlaştığı bölgeler olmuştur.

Başlangıçta konar-göçer yaşadıkları için bahsedilen bölgelere yerleşen Türkmenler, zamanla yerleşik hayata geçseler bile, önceden yaşadıkları ve alıştıkları sahalardan kopmamışlar, ya kışladıkları ya da yayladıkları topraklara yerleşmişlerdir. Böyle bir sürecin yaşandığını da XVI. yüzyıldaki Oğuz boy adlı yerleşmelerin dağılışı açıklar durumdadır.

Yaptığımız araştırma sonucunda XVI. yüzyılda, Anadolu’da 24 Oğuz boyundan 23 tanesi tespit edilmiştir. F. Sümer çalışmasında bu boylardan 22 tanesine ait olmak üzere 890 adet köy ve mezraa kaydı bulmuştur. Sümer, Alkaevli ve Yaparlı boy adlı yerleşme tespit edemezken, tarafımızdan yapılan araştırmada Alkaevli adına tesadüf edilmiştir. Yaparlı adı yine görülmemiş Alkaevli adı da Alkaravli’dan Ravlı şeklinde Ankara Sancağı’nda tespit edilmiştir. Gerçi Çorum Sancağı Hüseyinabad (Alaca) kazasında kayıtlı Eskiyapar köyü (bugün de aynı isimle vardır) adının Yaparlı’dan bozma olabileceği düşünülürse 24 Oğuz boyu tamamlanmaktadır. Yaparlı yerine Kaşgarlı Mahmud’un haber verdiği Çarıklu[36] boyu ele alınırsa; Konya kazasında Çaruklar, Hüdavendigar/Geyve’de ise Çarıklu ismindeki köylere ilave Hüdavendigar/Ulubad, Hamid/Karaağaç, Çorumlu/Karahisar-ı Demirlü’de Çarık/Çaruk isimli birer köy ile Karahisar-ı Şarki’de Çaruk isminde bir mezraanın kayıtlı olduğu dikkati çeker.

Tabloda görüldüğü üzere, XVI. yüzyılda Anadolu’da 23 Oğuz boyuna ait toplam 1428 köy, mezraa, çiftlik ve kasaba adı vardır. Bu boylar içinde Eymür, 141 yerleşme adı ile Anadolu’daki en yaygın boy durumundadır. Bunu 129 yerleşme merkezi ile Karkın, 119 ile Kayı, 112 ile Kınık ve 111 ile Avşar boyu takip etmektedir. En az bulunan boy adı ve Ravlı formu ile Alkaevli (Alkaravlı) olurken, onu takiben 6 iskan merkezi ile Karaevli, 7 ile Peçenek ve 30 yerleşme adı ile Beydili gelmektedir. Bu sıralamalar F. Sümer de farklı olup 94 ile Kayı en başta gelmektedir. Sırasıyla onu Avşar (86), Kınık (81) ve Karkın (71) takip etmektedir. En alt sırasa 4 yerleşme merkezi ile Peçenek yer alırken onu Karevli (8), Döğer (19) ve Yuva (19) izlemektedir.[37] Şu halde yaptığımız araştırmada F. Sümer’e göre sadece iskan sayıları değil, sıralamalar da değişmiş durumdadır.

Osmanlı arşiv belgesi taraması sırasında tespit edilen 1428 yerleşme merkezinden 224 tanesi mezraa, 12 tanesi çiftlik, 3 tanesi kasaba iken geriye kalan 1189 tanesi köydür. Dolayısıyla bu merkezlerden, mezraa ve çiftlikleri aynı isimli bir köye bağlı, onun bir parçası olabileceği düşünülürse 1428 rakamını biraz düşürmek gerekecektir.

Oğuz boy adlı yerleşmelerin sancaklara göre dağılışına bakıldığında, ilk sırayı 83 adet iskan merkezi ile Hüdavendigar sancağı alırken hemen arkasından Kastamonu (82), Kütahya (80), Hamid (76) ve Ankara (75) Sancağı gelmektedir. En az Oğuz boy adlı yerleşme ise, doğudaki sancaklardır. Bunlar içinde sadece 1 iskan merkezini bulunduran Kiğı, Çemişkezek ve Üzeyir en alt sıradayken, takiben 2 iskan merkezi ile Ruha ve Amid sancakları, 3 ile Alaiye, Ergani ve Ayntap gelmektedir. Daha önce bahşedildiği gibi sancak yüzölçümlerinin çok farklı olması bu sıralamayı etkilerken, doğudaki sancakların batıdakilere göre oldukça küçük kaldığı göz önünde bulundurulmalıdır. Örneğin Ankara Sancağı, Ayntap Sancağı’nın belki 5-6 kat büyüklüğündedir.

Ama bu izah, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da Oğuz boy adlı yerleşmelerin azlığını açıklayamaz. Tablo da açıkça görüldüğü gibi Fırat nehri doğusunda Oğuz boy adını taşıyan iskan merkezi oldukça azdır. Acaba bunun sebebi nedir? Anadolu’ya doğudan gelen Oğuz boylarının burada yerleşmemesi biraz çelişkili değil midir? F. Sümer bu konuyu, Safevi Devleti’nin kurulmasından sonra, XIV. yüzyılda Doğu ve Güneydoğu Anadolu’dan bir hayli Türk unsurun İran’a göç etmesiyle açıklamaktadır. Hatta ona göre, göçebe Türklerden İran’a gidenler yanında Orta Anadolu’ya göç edenler de olmuştur.[38]

Köy, kasaba, çiftlik ve mezraalardan sonra, tabloya dahil edilmediği halde tarama esnasında tespit edilen kaza, nahiye, bazar, zaviye, medrese, divan, nehir gibi idari unsur ve yer adlarından da bahsetmek faydalı olacaktır. Yukarıda yerleşme merkezleri için söylenenleri tamamen destekleyen bu tür isimlerden 79 tanesi belirlenmiştir. Buna göre; 4 tane bazar, 10 tane zaviye ve 8 medrese de Oğuz boy adlarını almışken geriye kalan isimler dağ, akarsu ve zeminlere verilmiştir.

Bunlar içinde oldukça, ilginç olan divan adlarına dikkat çekmek istiyoruz. Çünkü XVI. yüzyıl Anadolusu’nda Bolu, Kastamonu, Sinop ve Çorum çevresinde bulunan divanlardan özellikle Bolu’dakiler genellikle Oğuz boy adlarını taşımaktadır. Afşar divanı hem Gerede hem de On iki divan kazalarında, Çepni divanı Bolu, Gerede, Engen ve Mudurnu kazalarında, Kayı divanı Gerede,

Hızırbeyli ve Mengen kazalarında, Kınık divanı Kıbrıs ve Viranşehir kazalarında ve Salur divanı da Menger kazasında bulunmaktadır. Aynı şekilde Çorumlu Sancağı’nın Osmancık kazasında Bayındır divanı ve Çepni divanı kayıtlıdır. Acaba bu divanlar tesadüfen mi Oğuz boy adlarını taşımaktadır? Yoksa divan terimi Oğuz boy teşkilatlanması ile mi ilgilidir, araştırılması gerekmektedir.

Bu makalede, daha önce bazı araştırmacıların ileri sürdükleri bir noktayı da teyit etme imkanı bulunmuştur. Bu da çeşitli Oğuz boylarının birbirlerine yakın bulundukları konusudur. H. Nihal ve A. Naci yıllar önce aynen “çeşitli Oğuz boyları birbirlerine yakın yerlerde köyler kurmuşlardır.”[39] ifadesi kullanılmıştır. Bundan 39 yıl sonra F. Sümer, adı geçen araştırmayı görmeden aynı konuda şu cümleleri sarf etmiştir: “Oğuz boyları aileden (soy?) obalar, obalardan boylar ve boylardan da Oğuz eli meydana gelmiştir. Oğuz elinde asıl kabilevi birlik boylardır. Oğuz boylarının Arap, Kürt ve diğer bazı kavimlerde olduğu gibi, münferiden bir hayat yaşadıkları veya tek başına siyasi bir hareketle bulundukları nadir bir vakıadır. Onlar daima-el-halinde yaşamayı severler ki, bu husus siyasi başarılarında mühim bir amil olmuştur.”[40]

Gerçekten de yaptığımız araştırmada, bu tezi tamamen destekleyen bir sonuca ulaşılmıştır. Yapılan tabloda görüldüğü gibi Oğuz boyları, özellikle bazı sancaklarda yerleşme merkezi adedi bakımından olduğu kadar, boy sayıları bakımından da bir toplanma eğilimi göstermektedirler. Bu konuda sancak yüzölçümlerinin farklı olması da etkili olmuşsa da, tek başına durumu açıklayacak nitelikte değildir. Hatta konu (tabloya yansıtılmamışsa da) sancaklar içinde kaza bazında ele alınırsa, bahsedilen toplanmanın çok kuvvetli olduğu hemen göze çarpar.

Şöyle ki; 15 ayrı boyun bulunduğu Sivas Sancağı’nda bunlardan 14 tanesi Sivas kazasında toplanmıştır. 20 boyun yer aldığı Ankara Sancağı’nda Çubuk kazası 13 ayrı boyu barındırmasıyla hemen göze çarpar. Bahsedilen sancakların diğer kazalarında buna benzer bir toplanma görülmezken böyle belli yerlerdeki toplanma oldukça ilgi çekicidir. Acaba, Oğuz boyları Anadolu’ya göç ederken el halinde mi hareket etmişti? Anadolu’ya geldikten sonra farklı bölgelere yerleşirken “el” önce bir sahaya yerleşti de oradan mı etrafa dağıldı, şu an bilmiyoruz. Belli yerlerdeki Oğuz boyu toplanma örneklerini artırmak mümkün olup birkaç tane daha vermekte fayda vardır. Hamid Sancağı’nda 18 boydan 11’i Gölhisar kazasında, Hüdavendigar’daki 20 boydan 11’i Sifrihisar’da, Karahisar-ı Sahib’teki 16 boydan 10 tanesi Sandıklı’da ve Malatya’daki 10 boydan 9 tanesi Argavun’da toplanmıştır ki, kamu tamamen Oğuzların “el” halinde yaşamaları ile ilgili olsa gerekir.

Oğuz boy adlı yerleşmelerin XVI. yüzyıldaki durumunu genel hatlarıyla inceledikten sonra kısaca bugünkü duruma bakmak da faydalı olacaktır. F. Sümer araştırmasında günümüz için İç İşleri Bakanlığı’nın yayımladığı Meskun Yerler Kılavuzu’na bakmış ve toplam 434 yerleşme merkezi tespit etmiştir. Aynı amaçla tarafımızdan 1935 Nüfus Sayımı, Köyler Nüfusu cildi taranmış ve 442 tane Oğuz boy adlı yerleşme merkezi bulunmuştur. Boylara göre dağılışa bakılırsa şu tablo çıkarılabilir?

Boyun Adı F. Sümer’de 1935 Nüfus Sayımında

  1. Kayı                                 25                   21
  2. Avşar                               53                   43
  3. Kınık                               46                   36
  4. Eymür                             28                   31
  5. Karkın                             34                   40
  6. Bayındır                          28                  27
  7. Salur                                22                  18
  8. Yüreğir                            9                    6
  9. Çepni                               36                  16
  10. İğdir                                 14                  20
  11. Bayat                               32                  36
  12. Alayuntlu                        1                     1
  13. Kızık                                 21                  17
  14. Yazır                                 19                  15
  15. Dodurga                          12                   15
  16. Beydili                             9                     9
  17. Büğdüz                            6                     6
  18. Çavundur                        17                   30
  19. Yuva                                 –                     32
  20. Döğer                               6                    12
  21. Karaevli                           6                    4
  22. Peçenek                           10                  5
  23. Alkaevli                           –                     1
  24. Yaparlı                             –                     –

Toplam                                  434              442

Sonuç olarak kısaca şunları söylemek mümkündür: Adbilimin önemi, ülkemiz için “Türkleşme sürecini” açıkladığından dolayı bir kar daha fazladır. Bu nedenle ülkemizdeki yer ve yerleşme adlarının öncelikle tarihi ve güncel kaynaklardan faydalanarak tespit edilmesi gereklidir. Bu tür çalışmalar Batı’da çok eski tarihlerde yapılmasına[41] rağmen, ne yazık ki ülkemizde henüz başlangıç aşamasındadır.[42]

XVI. yüzyıldaki Oğuz boy adlı yerleşmeler Anadolu’da Fırat nehrinden Ege Deniz’ine kadar olan sahada toplanmışlar ve özellikle Orta Anadolu coğrafi bölgesi platolarını çevreleyen dağlık kesimlerde yoğunlaşmışlardır. Tarihi bölgelerde adları geçen 24 Oğuz boyundan 23 tanesi, Anadolu’daki yerleşmelere ad olarak verilmiştir. En fazla Eymür boy adı yereşmelere verilirken, en az Alkaevli adına rastlanmıştır. Yaparlı boy adı bu haliyle kayıtarda hiç bulunamazken Eskiyapar adının Yaparlı’dan bozma olduğu kabul edilirse 24 Oğuz boy adı tamamlanmaktadır. Oğuz boy adlı yerleşmelerin fazla Hüdavendigar Sancağı’nda rastlanmış ve Oğuz boy adlarının birçok sancakta “el” halinde bulundukları tespit edilmiştir.

Günümüz için yapılan Oğuz boy adlı yerleşme adı taramasında ise, durumun XVI. yüzyıla göre oldukça değişmiş olduğu görülmüştür. Dolayısıyla, ister tarihi isterse güncel yer ve yerleşme adlarının tespiti ve değerlendirilmesi için unsur ve interdisipliner bir araştırmaya ihtiyaç vardır.

Yrd. Doç. Dr. Osman GÜMÜŞÇÜ

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi / Türkiye

Alıntı Kaynağı: Türkler, Cilt: 6 Sayfa: 358-364


Kaynaklar :
♦ Anonim, 1993. 438 Numaralı Muhasebe-i Vilayet-i Anadolu Defteri (937-1530) I. Kütahya, Kara- hisar-i Sahib, Sultan-önü, Hamid ve Ankara Livaları-Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı, Yayın No: 13, Ankara.
♦ Anonim, 1994. 438 Numaralı Muhasebe-i Vilayet-i Anadolu Defteri (937/1530) II. Bolu, Kastamonu, Kangırı ve Koca-ili Livaları. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı, Yayın No: 20, Ankara.
♦ Anonim, 1995. 166 Numaralı Muhasebe-i Vilayet-i Anadolu Defteri (957/1530), Hüdavendigar, Biga, Karesi, Saruhan, Aydın, Menteşe, Teke ve Alaiye Livaları. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı, Yayın No: 27. Ankara.
♦ Anonim, 1996. 387 Numaralı Muhasebe-i Vilayet-i Karaman ve Rum Defteri (957/1530), I. Konya, Bey-şehri, Ak-şehir, Larende, Ak-saray, Niğde, Kayseriyye ve İç İl Livaları. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı, Yayın No: 32, Ankara.
♦ Anonim, 1997. 387 Numaralı Muhasebe-i Vilayet-i Karaman ve Rum Defteri (957/1530), II. Amasya, Çorumlu, Sivas, Tokat, Sanisa, Niksar, Kara-hisar-i Şarki, Canik, Trabzon, Kamah, Bayburt, Malatya, Gerger-Kahta ve Divriği-Darende Livaları. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı, Yayın No: 36, Ankara.
♦ Anonim, 1998. 998 Numaralı Muhasebe-i Vilayet-i Diyar-Bakr ve Arab ve Zül-Kadiriyye Defteri (957/1530), I. Amid, Mardin,Sincar, Musul, Arapkir, Ergani, Çirmük, Siverek, Kiğı, Çemişkezek, Harpurt, Ruha, Ana-hit ve Deyr-Rahbe Livaları. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı, Yayın No: 39, Ankara.
♦ Anonim, 1999. 998 Numaralı Muhasebe-i Vilayet-i Diyar-Bakr ve Arap ve Zül-Kadiriyye Defteri (957/1530), II. Şam, Gazze, Safed, Salt-Aclun, Haleb, Hama-Humus, Trablus, Ayntab, Birecik, Adana, Üzeyir, Tarsus, Sis, Maraş ve Bozok Livaları. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı, Yayın No: 40, Ankara.
♦ Anonim, 2000. 373 Numaralı Ayntab Livası Mufassal Tahrir Defteri (950/1543). Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı, Yayın No: 45, Ankara.
♦ Anonim, 2000. 294 Numaralı Hınıs Livası Mufassal Tahrir Defteri (963/1556). Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı, Yayın No: 46, Ankara.
♦ Anonim, 1937. Genel Nüfus Sayımı (20 ilk Teşrin 1935) Köyler Nüfusu. Başbakanlık İstatistik Genel Direktörlüğü, Yayın No: 75. Ankara.
♦ Aksu, F, 1936. Isparta İli Yer Adları. İlkadım Basımevi. Isparta.
♦ Atsız, H. N.-A. Naci, 1928. “Anadolu’da Türklere Aid Yer Adları” Türkiyat Mecmuası, C. II, s. 243-259. İstanbul.
♦ Aydın, Dündar, 1998, Erzurum Beylerbeyliği ve Teşkilatı, Kuruluş ve Genişleme Devri (1536-1566), Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara.
♦ Altınay, A. R. 1930. Anadolu’da Türk Aşiretleri. Türkiyat Enstitüsü Yayınları, İstanbul.
♦ Bozyiğit, A. E., 1995. Türk ad bilimi Bibliyografyası (Deneme), Ayyıldız Yayınları, Ankara.
♦ Candar, A. A., 1934, Türk Budun, İl, Uruk, Ulus, Boy, Oymak. Avul, Oba ve Soy Adları. Ankara.
♦ Emecen, F., 2001. İlk Osmanlılar ve Batı Anadolu Beylikler Dünyası. Kitabevi Yayınları, İstanbul.
♦ Gökbilgin, M. T., 1952. XV-XVI. Asırlarda Edirne ve Paşa Livası. Vakıflar-Mülkler-Mukatalar. Üçler Basımevi, İstanbul.
♦ Gümüşçü, O., 2001. Tarihi Coğrafya Açısından Bir Araştırma: XVI. Yüzyıl Larende (Karaman) Kazasında Yerleşme ve Nüfus. Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara.
♦ Gürbüz, A., 2001. XV-XVI. Yüzyıl Osmanlı Sancak Çalışmaları, Değerlendirme ve Bibliyografik Bir Deneme. Dergah Yayınları, İstanbul.
♦ İnalcık, H., 1988. “Türkler/Osmanlılar”, İA, XII/2, s. 286-308.
♦ Kazgi, W.E. 2000. (Çev. M. Özay). Bizans ve İlk İslam Fetihleri. Kaknus Yayınları. İstanbul.
♦ Karaçetin, H. 1984. “Antik Çağda Anadolu’da Tarihi Yer Adları”, Türk Yer Adları Sempozyumu Bildirileri, s. 219-223. Ankara.
♦ Köprülü, M. F. 1925. “Oğuzların Etnolojisi Üzerine Tarihi Notlar”, Türkiyat Mecmuası C. I. İstanbul.
♦ Ocak, A. Y., 1991. “Anadolu/Anadolu’nun Türkleşmesi ve İslamlaşması”, DİA. C. III, s. 110-116, İstanbul.
♦ Robert, L., 1980. “Eski Çağ Anadolusu’nda Yer Adları”, E.Ü. Sosyal Bilimler Fakültesi Dergisi, S. I, s. 1-12, İzmir.
♦ Scheinhardt, H., 1979. Typen Türkischer Orstnamen. Einführung, Phonologie, Morphologie, Bibliagrophie. Carl Winter Universitatsverlay. Heiderberg.
♦ Sevim, A. Y. Yücel., 1989. Türkiye Tarihi. Fetih, Selçuklu ve Beylikler Dönemi Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara.
♦ Sümer, F., 1967. Oğuzlar (Türkmenler) Tarihleri-Boy Teşkilatı-Destanları. A.Ü. DTCF. Yayınları, Ankara.
♦ Turan, O., 1993. Selçuklular zamanında Türkiye. Boğaziçi yayınları. İstanbul.
♦ Türkay, C., 1979, İstanbul Başbakanlık Arşivi Belgelerine Göre Osmanlı İmparatorluğu’nda Oymak, Aşiret ve Cemaatler. Tercüman Yayınları, İstanbul.
♦ Üçer S. S., -M. M., Kaman., 1945. Konya İli Köy ve Yer Adları Üzerinde Bir Deneme. Konya Halkevi Yayınları, Konya.
♦ Yalman, A. R. 1931-1937. Cenupta Türkmen Oymakları, C. I, II. İstanbul, Adana.
Dipnotlar:
[1] H. Karaçetin, 1984. Antik Çağda Anadolu’da Tarihi Yer Adları, s. 219.
[2] M. F. Köprülü, 1925, Oğuzların Etnolojisi Üzerine Tarihi Notlar.
[3] H. Nihal-A. Naci. 1928. “Anadolu’da Türklere Aid Yer Adları”.
[4] A. R. Altınay, 1930. Anadolu’da Türk Aşiretleri.
[5] A. R. Yalman. 1931, 1937. Cenup’ta Türkmen Oymakları.
[6] A. A. Candar. 1934. Türk Budun, İl, Uruk, Ulus, Boy, Oymak, Avul, Oba ve Soy Adları.
[7] F. Aksu. 1936. Isparta İli Yer Adları.
[8] S. Üçer-M. Kaman, 1945. Konya İli Köy ve Yer Adları Üzerinde Bir Deneme.
[9] S. Üçer-M. Kaman, 1945. a.g.e., s. II.
[10] F. Sümer. 1967. Oğuzlar (Türkmenler), Tarihleri-Boy Teşkilatı-Destanları.
[11] C. Türkay. 1979. Osmanlı İmparatorluğu’nda Oymak, Aşiret ve Cemaatler.
[12] H. Scheinhardt. 1979. Typen Turkisher Orstnamen.
[13] Anonim. 1984. Türk Yer Adları Sempozyumu Bildirileri.
[14] A. E. Bozyiğit. 1995. Türk Adbilimi Bibliyoğrafyası.
[15] Fazla bilgi için A. Gürbüz, 2001. XV-XVI. Yüzyıl Osmanlı Sancak Çalışmaları.
[16] Kaynakçaya bakınız.
[17] H. Nihal-A. Naci. 1928. A.g.e., s. 244.
[18] F. Sümer. 1967. a.g.e., s. 213.
[19] L. Robert. 1980. Eski Çağ Anadolusu’nda Yer Adları, s. 7.
[20] O. Gümüşçü. 2001. Tarihi Coğrafya Açısından Bir Araştırma: XVI. Yüzyıl Lavende (Karaman) Kazasında Yerleşme ve Nüfus, s. 47-66.
[21] A. Sevim-Y. Yücel. 1989. Türkiye Tarihi, s. 27-30.
[22] F. Köprülü. 1996. Anadolu’da İslamiyet, s. 44, aynı müellif 1991. Osmanlı Devleti’nin Kuruluşu, s. 41. Anadolu’ya Oğuzlardan başka Türk Boylarının gelmesi konusunda ayrıcak bk: S. Üçer-M. Kaman. 1945, a.g.e., s. 31 vd.
[23] O. Turan. 1993. Selçuklular Zamanında Türkiye, s. 36.
[24] F. Köprülü. 1991. Osmanlı Devleti’nin Kuruluşu, s. 49. ve O. Gümüşçü. 2001. a.g.e., s. 36.
[25] W. Kazgi. 2000. Bizans ve İlk İslam Fetihleri, s. 356.
[26] W. Kazgi. 2000. a.g.e., s. 363.
[27] F. Emecen. 2001. İlk Osmanlılar ve Batı Anadolu Beylikler Dünyası, s 176.
[28] A.Y. Ocak.1991. “Anadolu’nun Türkleşmesi ve İslamlaşması”, s. 110-116.
[29] F. Sümer. 1967. a.g.e., s. XIII.
[30] F. Köprülü. 1991. a.g.e., s. 73-74, F. Sümer. 1967. a.g.e., s. 134, H. İnalcık. 1988. “Türkler/Osmanlılar”, s. 286.
[31] H. İnalcık. 1988. “Türkler/Osmanlılar”., s. 287.
[32] F. Köprülü. 1991. a.g.e., s. 40.
[33] F.Sümer. 1967. a.g.e., s. 211.
[34] F. Köprülü. 1991. a.g.e., s. 40-41.
[35] Aynı konuya F. Sümer’de değinmiştir. Bk. F. Sümer 1967. a.g.e., s. 211.
[36] F.Sümer, 1967. a.g.e., s. 208-209.
[37] F.Sümer, 1967. a.g.e., s. 450.
[38] F. Sümer. 1967. a.g.e., s. 153.
[39] H. Nihal-A. Naci. 1928. A.g.e., s. 244.
[40] F. Sümer. 1967. a.g.e., 199-200.
[41] Böyle bir çalışma için Bk: Dezsö Csanki. 1890. Megyar orszag törtenelmi földrajza a Hunyadiak koraban. Budapest VI. cilt, (Hunyadiler Çağı’nda (14-15. yüzyıl) Macaristan’ın Tarihi Coğrafyası. Bu çalışmada 14-15. yüzyıl Macaristan’ın dahi bütün kaleler, şehirler, köyler ve mezraalar kaynakları gösterilerek tespit edilmiştir.
[42] Bk: Bilge Umar, 1993. Türkiye’deki Tarihsel Adlar. İnkilap Kitabevi, İstanbul. 865 sayfa hacmindeki bu kitap ne yazık ki sadece şehirleri kapsamakta olup, küçük yerleşme merkezleri çalışma dışında bırakılmıştır. Ayrıca çalışmada Osmanlı dönemi biraz ihmal edilmiş ve arşiv belgelerinden fazlaca faydalanılmamıştır.
Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.