Geleneksel el halıları, dokuyucunun ait olduğu toplumun kültürel değerleri ile birlikte kişisel duygu ve düşünceleri ifade eden sembolleri taşımaları açısından oldukça önemlidir. Batı Anadolu, renk, motif ve kompozisyon özellikleri açısından birbirinden farklı halılar üreten birçok halıcılık yöresine sahip bir bölgedir.
19. yüzyıl ortalarına kadar Batı Anadolu halıcılığı, köylülerin uğraştıkları bir ev sanayii olarak süregelmiş, yöre halılarındaki değişim bu yüzyılda hızlanmıştır. Avrupa ve Amerika’ya yapılan halı ihracatının artmasıyla geleneksel yöre halılarının hammadde, boyarmadde, renk, motif ve kompozisyon özelliklerinde belirgin bir farklılaşma meydana gelmiştir. Bazı yörelerde Avrupa’dan getirilen desenler doğrultusunda üretim yapılmaya başlanmış, doğal boyarmaddelerin yerini Avrupa’da yeni yeni piyasaya sürülen sentetik boyarmaddeler almıştır.
Bu çalışmada, 19. yüzyıl sonundan itibaren Batı Anadolu geleneksel halılarında meydana gelen hammadde, boyarmadde ve renk değişikliklerinin yanı sıra motif ve kompozisyon özelliklerindeki farklılaşmaya da değinilmiştir. Ayrıca 19. yüzyıl sonu ve 20. yüzyıl başında İzmir’de basılmış Osmanlıca gazete ve dergilerde Batı Anadolu halılarında meydana gelen değişiklikler üzerine yazılmış makaleler ve raporlardan da faydalanılmıştır.
19- yüzyılın ikinci yarısında İzmir, Batı Anadolu ve Akdeniz’in en önemli ekonomi merkezi haline gelmiş, 1850 yılında İzmir’de 20 farklı ülkenin tüccarı büyük ticarethaneler kurmuş ve bu ülkelerden 17’si şehirde konsolosluklar açmıştır.
Batı Anadolu’da ulaşımın yeteri kadar hızlı olamadığından yakınan İngilizler, Batı Anadolu’nun İzmir’e uygun yollarla bağlanması durumunda ulaşımın hızlanmasıyla kârlılıklarının artacağını fark etmişlerdir. Büyük bir sermaye yatırımı gerektiren demiryolu yapımını, ne Batı Anadolu’da yaşayan İngiliz tüccarlar ne de Osmanlı hükümeti karşılayamamıştır. O dönemde bu yatırımı karşılayacak ülkelerden biri İngiltere’ydi. İzmir-Aydın demiryolu sözleşmesi 1856 yılında imzalanmış, demiryolunun Aydın’a kadar olan bölümü 1866 yılında açılmıştır. Anadolu’nun iç kısmı ile İzmir Limanı arasında kurulan bu bağ, Osmanlı’nın dış dünya ile alışverişini kolaylaştırmıştır.[1]
19. yüzyıl ortalarına kadar Batı Anadolu’da bir ev sanayii olarak süregelen halıcılık, büyük bir üretim potansiyeline sahip olmasına rağmen organize olamamıştır. Ayrıca o dönemde sanayileşme sıkıntısı yaşayan Osmanlı İmparatorluğu’nun mamul madde olarak ihraç ettiği sayılı ürün arasında el halıları önemli bir yere sahiptir. Tüm bu faktörlerin yanı sıra, Avrupa’da da Sanayi Devrimi sonucu alım gücü yükselmiş, bir kesim oluşmuş, bu kesimin el dokuması doğu halılarına karşı büyük bir talebi oluşmuştur. Bu durumda el halıcılığı organize edildiği takdirde üretimini üstlenecek kuruluşlara büyük kârlar sağlayabilirdi. Ayrıca üretimin evlerde, kadınlar ve çocuklar tarafından yapılıyor olması, bu işle uğraşacak kuruluşlara ücretleri istediği seviyede tutabilme olanağı doğurmaktaydı.[2]
1838 Balta Limanı Ticaret Antlaşması’na kadar, Osmanlı topraklarında ticaret yapmalarına izin verilmeyen yabancılar, ticari faaliyetlerinde Rum ve Ermeni aracılardan yararlanmışlar, 1838 yılında yasağın kalkmasıyla aracısız pazara girmişlerdir.[3]
İngilizlerin Batı Anadolu halıcılığına sızmaya başlamaları da 19. yüzyılın ikinci yarısına rastlamaktadır. 1860’lı yılların başına kadar köylülere malzeme verip sipariş üzerine iş yaptıran Osmanlı tüccarların denetiminde gelişen Batı Anadolu ticari halıcılığı bu tarihten sonra İngiliz şirketlerinin denetimine girmiştir. P. De Andrea Co., Habif ve Polako, T. A. Spartalı Co. adlı İngiliz şirketler, 1864 yılından başlayarak, iplik ve model vererek özellikle Uşak ve çevresinde halı dokutmuşlardır. 1880’li yılların ortalarına gelindiğinde Batı Anadolu ticari halıcılığı, daha sonraki yıllarda The Amalgamated Oriental Carpet Manufacturers (Birleşmiş Doğu Halıları İmalatçıları Şirketi’ni-Şark Halı Kumpanyası) oluşturacak olan P. De Andrea Co., Habif ve Polako, T. A. Spartalı Co., G. P. ve J. Baker, Sydney La Fontaine ve Sykes Co. adlı İngiliz şirketlerinin denetimi altına girmiştir.[4]
Bu süreci takip eden yıllarda Avrupa ve Amerika’ya yapılan halı ihracatının artmasıyla geleneksel yöre halılarının hammadde, boyarmadde, renk, motif ve kompozisyon özelliklerinde belirgin bir farklılaşma meydana gelmeye başlamıştır.
Sentetik boyarmaddelerin bulunuşuna kadar Batı Anadolu’da da halı ipliklerinin boyanmasında kök boya, çivitotu, muhabbet çiçeği, papatya, palamut meşesi gibi doğal boyarmaddeler kullanılmıştır. 1856 yılında tesadüfen bulunan ilk sentetik boyarmaddeden sonra art arda yeni sentetik boyarmaddeler bulunmuş,[5] Batı Anadolu halılarında kullanılan boyarmaddelerdeki değişim süreci de böylece başlamıştır.
19. yüzyıl ortalarından 20. yüzyıl başlarında Batı Anadolu halılarına olan talep fazlalığı nedeni ile doğal boyarmaddeler ihtiyacı karşılayamaz olmuş, İngilizler de, Batı Anadolu’nun birçok halıcılık yöresinde sentetik boyarmadde kullanımı konusunda köylülere baskı yapmışlardır. Almanya ve Belçika’dan getirilen anilin boyalar köylülere yüksek fiyattan hesaplanarak, boyanmış iplik bedelinden düşülmüştür. Bu uygulama hem kullanma kolaylığı hem de maliyet açısından İngiliz şirketlerine büyük kârlar sağlamıştır. Anilin boyanın sakıncaları üzerine 1888 yılında Aydın vilayetinde, bu boyanın kullanımı yasaklanmış, yerine bitkisel boyarmaddelerin kullanımı zorunlu kılınmıştır. Çıkarları zedelenen İngilizlerin şikayeti üzerine sentetik boyarmadde kullanma yasağı kısa bir süre sonra kaldırılmıştır. Ancak geleneksel örnekleri dokutmaya devam ettikleri bazı yörelerde bitkisel boyarmadde kullanımını desteklemişlerdir.[6] 20. yüzyıl başlarında yayınlanan bazı çalışmalarda anilin boya kullanımının sakıncaları şu şekilde ifade edilmiştir.
“Hâlâ bugün eski biçim halı tezgahlarında klasik modellere göre aynı nakış ve çiçeklerle bu gibi halılar nescedilmektedir. Yalnız nebati boyanın eski ustaları kalmamış denilebilir. Bu, sanat namına cidden şayan-ı tessür bir mahrumiyettir. Vaktiyle bu nebati boya mütehasısları, zamanında nebatatı toplarlar, kaynatırlar ve meydana fevkalade nefis ve sabit bir boya çıkarırlardı. Nebati boya tesirat-ı havaiyye ile günden güne kesb-i revnak eylediğinden mensuc halılar, seccadeler eskidikçe parlaklıklarını ve binaenaleyh o nispette kıymetlerini arttırırlar.
…Zamanı geçtikçe nebati boya yerini anilin denilen boya kaim olmaya başladı.Çünkü bu boyanın istihsali nispeten hem ucuz hem de kolaydı. Fakat anilin çürük, gayr-i sabit ve tesirat-ı havaiyye ile rengini atar bir boyadır. Halbuki halılarımız müşterilerine kendilerini en kıymetli hassalardan biri olan nebati boya ile tanıtmış, mürur-u zamanla artan nefaset ve resanetlerini kısmen bu boyaya medyun bulunmuş olduklarından ilk zamanlarda anilin boya kullananlar, halıcılığımızın alem şumul şöhretinden bil’istifade keselerini doldurmaya muvaffak olmuşlarsa da bir müddet sonra bu tağşişin bazar-ı ticarette aks-ül ameli gelip çatmıştır.
Anilin boyanın başlıca mahsuru, onunla telvin edilen halı ve seccadelerin yıkandıklarında renklerin birbirine karışması ve durdukça rengini atması idi. Anilinin fenalığı meydanda idi, aynı zamanda nebati boya o kadar az idi ki bu boya ile yapılan halılarla mahreç piyasaların talep ve ihtiyaçlarına yetişebilmek kabil olamıyordu…”[7]
“Halen halı yünleri umumiyetle Almanya Bayer fabrikasının kimyevi boyalarıyla boyanmaktadır. Vakıa mukeddema istismal olunan nebati boyalar daha iyi ve sabit ise de tehalüf-ü elvan için elverişli bulunmadığından kullanılmamaktadır.”[8]
19. yüzyıldan itibaren Batı Anadolu’da ticari amaçla üretilen halılarda, boyarmadde kullanımında meydana gelen değişikliği takiben desen ve kompozisyon özelliklerinde de bazı farklılıklar meydana gelmiştir. 18. yüzyılda gerçekleşen Sanayi Devrimi’nden önce, Avrupa’da el halısı, zenginlerin evlerini, sarayları ve katedralleri süsleyen dekoratif bir unsur olmuştur. Sanayi Devrimi’nden sonra, maddi gücü artan işçi sınıfının, zenginlik ve soyluluk işareti saydığı el halılarına olan ilgisi artmıştır. Bu durumu fırsat bilen İngilizler, 1890 yılından itibaren, Batı Anadolu’da Avrupa işçi sınıfının beğenebileceği desenlerde, düşük maliyetli halılar dokutmaya başlamışlardır. Bu tip halıların desenleri, Avrupalı sanatçılar tarafından kendi sanatlarına özgü motif ve kompozisyonlarla kendi zevklerine göre yorumlanarak yapılmış ve kareli kağıtlara çizilmiştir. Bu nedenle, Barok, İran, Kafkas, Afgan, Hint ve Çin desenleri 19. yüzyılın sonundan itibaren yaygın olarak halıcılığımıza girmiştir. Ayrıca bu dönemde makine halısı katalogları Avrupa’dan getirtilerek desen bürolarında makine halısı desenlerinden el halısına uyarlanmış tasarımlar yaptırılmıştır. Desen konusunda sıkıntıya düşüldüğünde ise, halkın elinde bulunan çeşitli el işlemelerindeki motifler halı desenine uyarlanmıştır. Ancak piyasada fazla rağbet görmeyen ve eleştiri alan makine halısından uyarlanan desenlerin üretimi giderek azalmıştır. Tüm bunlara ek olarak, daha sonraki yıllarda yöresel motifler yorumlanarak Avrupa beğenisine sunulmuştur. Az miktarda da olsa yüksek fiyata satılan bir grup geleneksel halının üretimine devam edilmiştir. Bu tutum Batı Anadolu’da geleneksel halıcılığın onarılması çok güç yaralar almasına neden olmuştur.[9] Tüm bu olumsuzluklara ek olarak 1908 yılında fiilen faaliyete başlayan Şark Halı Kumpanyası, yabancı olan desenleri dokutmanın yanı sıra yörelere ait motifleri birbiri ile karıştırarak tamamen yozlaşmış halılar üretmişlerdir.
“…Şark Halı Kumpanyası Avrupa müzelerinde bulunan bütün Türk ve Acem, Şark’ın en eski ve kıymetkar halılarının en ince tafsilatına varıncaya kadar yağlı boya resimlerini aldırmış bunları nev’i nevi Milas, Uşak, Bergama, Gördes, Kula, Kürt, Acem: İl’ahırı-muntazaman tasnif ettirmiş ve sonra muvazzaf, mütehassız sanatkarlarından oluşan bir desen atölyesi tesis eylemiştir. Burada elveym sanatkarlar her nevi’in birer parçasını mesela Gördes nev’inden bir mihrap, Bergama nev’inden bir orta çiçeği, Uşak nev’inden bir orta çiçeği, Uşak nev’inden bir kenarlık ve kıs alyyül bevaki… almak suretiyle yeniden yeniye mümtezic, mürekkep numuneler vücuda getirmektedirler. .Halıcılıkta Şark ruhunun, şark bedaiyinin, Şark zevkinin hakim bulunmasına göre onu bu suretle mezc ve tenvi eden sanatkarların oruhu, o zevki fıtreten hissetmiş olmalarındaki lüzum ve tabii ve mantıki işaret değildir. Maateessüf Şark Halı Kumpanyası’nın desen atölyesinde çalışan sanatkarlar arasında hiçbir Türke tesadüf edemedim. Hemen hepsi yabancıdır. Eğer bu sanatkarlar halıcılığın doğduğu, milli ve sicyevi bir sanat haline geldiği şu muhitten yetişmiş kimseler olsalardı milli duygu ve zevklerin muhassalası o renk ve resimlerin ruhuna, inceliğe bittabi daha başka surette nüfuz edecekler ve belki büsbütün ibdai numuneler vücuda getireceklerdi.”[10]
19. yüzyıl sonlarına kadar Batı Anadolu’da, halılarda el eğirmesi iplik kullanılmıştır. İngilizlerin halıcılığımıza girmesi ve yurtdışına yapılan ihracatın giderek artması ile el eğirmesi iplik ihtiyacı karşılayamaz olmuştur. Bu nedenle 20. yüzyılın başından itibaren Batı Anadolu’da yün iplik fabrikaları kurulmaya başlanmıştır.
1905 yılında Bıçakzade Biraderler ve Mehmet Zeki Kumpanyası İplik Fabrikası-Uşak, 1909 yılında Beyköy Şark Halı Şirketi-Bandırma, 1909 yılında Bılaklar Yün Fabrikası-İzmir, 1910 yılında Kozineri Lui İplik Fabrikası-İzmir, Batı Anadolu’da yün halı ipliği imal etmek için kurulmuş fabrikalardır.[11] Daha sonraki yıllarda ise İzmir ve çevresindeki halı ipliği imal eden fabrikaların sayısı sekize yükselmiştir.
“İzmir İktisadi mıntıkasında sekiz adet halılara mahsus iplik fabrikası mevcuttur. Üçü İzmir’de (biri çalışmıyor), üçü Uşak’ta, biri Kula’da ve biri İsparta’dadır. Halı için yünler, İzmir, Afyonkarahisar, Akşehir, Ankara, ve Konya’dan mübayaa ediliyor.”[12]
Halılarda el eğirmesi iplik yerine makine ipliği kullanılmasının yarattığı problemlere bir çalışmada şöyle değinilmiştir:
“.Diğer taraftan fabrikalar eski halıcılar gibi yünleri iplik yapmak için elde eğirmediklerinden ve binaenaleyh nevilerine dikkat etmediklerinden halılar eskileri gibi sağlam olmuyor.”[13]
19. yüzyıl sonuna kadar tamamen yün malzeme ile dokunan geleneksel halılarda, bu yüzyılla birlikte farklı hammaddelerde kullanılmıştır. Çözgü ve atkı ipliklerinde yün ipliğinin yerine pamuk ipliği hatta bazı yörelerde atkı ipliklerinde pamukla birlikte jüt ipliğe rastlanmıştır (Tablo: 1). Kaynaklarda jütün Kula’da dokunan halılarda atkı ipliği olarak ilk ne zaman kullanıldığı konusunda kesin bir bilgiye rastlanmamaktadır. Ancak İngiltere 1876 yılında Hindistan’dan 37.000 ton ham jüt lifi ithal etmiştir.[14] İngilizlerin o yıllarda Batı Anadolu halıcılığı üzerinde kurduğu denetim düşünüldüğünde, Kula’da dokunan halılarda 19.yüzyıl sonundan başlayarak bir dönem, nadiren de olsa atkı ipliği olarak jüt kullandırmaları şaşırtıcı değildir.
Tablo 1: 19. Yüzyıl Sonu-20.Yüzyıl Başı Batı Anadolu Halılarında Kullanılan Hammaddeler
Yöre İlme ipliği Çözgü İpliği Atkı İpliği
Bergama Yün Yün Yün
nadiren ipek nadiren ipek
Kula Yün Yün Yün, nadiren jüt
Milas Yün Yün Yün
Kaynak: Walter A.Hawley, Oriental Rugs, London 1925, s.196
İngilizlerin hammadde ve boyarmaddelerde meydana getirdiği değişiklikler, hızlı ve düşük maliyetli üretim hedefi geleneksel karakterdeki halılarımızda kalite düşüklüğüne neden olurken pazar talebi doğrultusunda değişik ve yeni boyutlarda halılarda üretilmeye başlanmıştır (Tablo: 2).
“Kumpanya bu yeni modeller üzerinde istediği ebatta tezgahlara sipariş veriyor. Garp’ın zevkine daha fazla yaranmak için salon, yatak odası, yemek odası, yazıhane gibi birbirinden başka yerlere tasnifen münasebet alacak şekiller, modeller vücuda getirmiş olmasıdır.”[15]
19. yüzyılın sonlarından itibaren Batı Anadolu’nun çeşitli halıcılık merkezlerinde Şark Halı Kumpanyası tarafından el halıları dokutulmuştur. Belirli bir kesim için geleneksel karakterini koruyarak üretilen bir grup halı olmasına rağmen, Avrupa’da büyük bir halk kesimi için düşük maliyetli, onların beğenileri doğrultusunda fazla miktarda halı da üretilmiştir. Sözü edilen bu halılar Batı Anadolu halıcılığını olumsuz yönde etkilemiş, geleneksel halıcılığın bozulmasına neden olmuştur. Bu halılar, İzmir Limanı’ndan Smyrna Halıları (İzmir Halıları) adı ile çoğunlukla Avrupa ve Amerika’ya ihraç edilmiştir.[16]
Bu gelişmeler sonucunda geleneksel halıcılığın yönü tamamen değişmiştir. Önceleri içlerinden geldiği gibi, örnekliklere veya daha önceden dokunmuş halılara bakarak dokumasını yapan dokuyucu, bu tür çalışmayı tamamen bırakarak deseni, kompozisyonu, renkleri ve hatta boyutları Avrupalılar tarafından belirlenmiş halıları dokumaya başlamışlardır.[17]
Sonuç olarak İngilizler çağdaş şirket anlayışı, düzenli ve disiplinli iş akışı, kalifiye eleman kullanımı ve milimetrik kağıdın sağladığı kolaylıklar ile Batı Anadolu halıcılığında üretim patlaması yaşanmasına yol açmalarına[18] rağmen geleneksel halıcılık çok derin yaralar almıştır. İngilizlerin hızlı üretim hedefi halıların kalitesini (desimetre karedeki düğüm sayısı) düşürmüştür. Eskiden daha yüksek kalitede dokunan halılar düşük kalitede dokununca motiflerde bozulmalar meydana gelmiştir. Önceleri haslıkları yüksek doğal boyarmaddelerle boyanan iplikler, sentetik boyarmaddelerin bulunmasıyla o dönemde haslıkları düşük bu boyarmaddelerle boyanmış, sonuçta da halıların renginde bir süre sonra solmalar meydana gelmiştir. Dokuyucunun ait olduğu toplumun kültürel değerleri ile birlikte kişisel duygu ve düşünceleri ifade eden sembolleri yansıttığı geleneksel motifler yerine kullanılan, dokuyucuya tamamen yabancı desenler geleneksel halılarda büyük bir yozlaşmaya neden olmuştur.
Uzun yıllar Batı Anadolu halıcılığında söz sahibi olan Şark Halı Kumpanyası’nın yöredeki faaliyeti 1934 yılında son bulmuştur.[19]
Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi / Türkiye
Alıntı Kaynağı: Türkler, Cilt: 14 Sayfa: 336-339