Türk Tarihi ve Kültür Araştırmaları

XII-XIV. Yüzyıl Artuklu Kabartma Desenli Sırsız Seramikleri

0 9.381

Yrd. Doç. Dr. Gül TUNÇEL

Fırat ve Dicle ırmakları arasında kalan Mezopotamya Bölgesi,[1] tarih çağlarını başlatan en eski medeniyet merkezlerinden birisidir.[2] Seramik sanatının da[3] beşiği durumundaki bölgenin tarih öncesi çağlardan[4] günümüze kadar uzanan geçmişi daima hareket halinde olmuş, dostça veya düşmanca ilişkileri bulunan toplumlar, bazen ortak bir kültür mirası bırakmış, bazen de geçmiş dönemlerden aldıkları kültürel mirası devam ettirmiş ya da büyük ölçüde onun etkisinde kalarak geleneksel ürünler yaratmışlardır. Nitekim Seramik merkezi[5] durumundaki bu bölge için de henüz aydınlatılmamış hususlar ve kesin çizilemeyen tarih sınırları vardır. Bu açıdan kısmen de olsa Anadolu’daki Ortaçağ Dönemi arkeolojik çalışmalarına ışık tutacağını düşündüğümüz bu çalışmamızda, sınırlarımız içinde kalan Kuzey Mezopotamya Bölgesi’nden çıkmış[6] ve yurdumuzdaki çeşitli müzelere dağılmış kabartma desenli sırsız seramikler[7] üzerinde durulacaktır. Halen, Mardin, Diyarbakır, Elazığ, Gaziantep Malatya, Konya, Karatay, Adana ve Şanlıurfa Müzelerinde yer alan bu tür kapların bir kısmı da Diyarbakır’da bulunmuş olmakla birlikte, teşhir edilmek üzere İstanbul Türk ve İslam Eserleri Müzesi, İstanbul Arkeoloji Müzesi-Çinili Köşk ile Ankara Etnoğrafya Müzesi’ne gönderilmiştir. Kuzey Mezopotamya orijinli olan bu eserler kendi içlerinde kap türlerine göre testi, matara biçimi kap, kürevi- konik kap, ve küp olmak üzere başlıca dört ana grupta anlatılmaktadır.

Testiler

Testiler,[8] ağız, boyun, gövde ve kaideden meydana gelmektedir. Ayrıca, kulplar yanı sıra eserlerin bir kısmında emzik ve süzgece de rastlanmaktadır.

Form

Ağız, sağlam durumda günümüze ulaşan eserlerden anlaşıldığına göre genellikle halka biçiminde ince bir kenar şeklindedir. Bazı eserlerde boynun yukarı kısmında bir boğumla daraltılmasıyla, daha dar çaplı bir üst kademe haline gelmekte, bazılarında da bir profil çıkıntısı ile belirginleştirilmektedir.

Boyun, eserlerden bir kısmında form hakkında fikir vermeyecek şekilde tamamen kırıktır. Sonradan yenilenenlerin orijinal hali ise tam olarak bilinmemektedir. Kısmen veya tamamı sağlam durumda günümüze ulaşan eserlerde boyun; konik, silindirik veya bombeli bir görünüşe sahiptir. Konik boyunlular kendi içinde iki grupta incelenebilir: Bunlardan bir kısmında ağızdan gövdeye doğru, diğer bir kısımda da gövdeden ağıza doğru bir genişleme söz konusudur (Res. 1). Kesik koni ve ters kesik koni biçiminde bir görünüşe sahip bu boyunlar genellikle düz yüzeyli yapılmakla beraber, bazılarında profilli kademeler görülmektedir. Yukarıya doğru bombeli olarak yükselen, oval görünüşe sahip boyunlar genellikle iri yapıldıklarından gövde ile orantısız bir görünüş sergilemektedir. Eserlerin bir kısmında gövde ile boyun geçişi özel bir çaba ile belirtilmemiş. Bazı eserlerde ise bir ile dört adet profil kullanılarak kademeli bir geçiş sağlanmıştır.

Gövde formu, tam olarak bildiğimiz geometrik şekillere benzemediğinden en yakın ifade edilebilecek tanımlar seçilmiştir. Buna göre, üst ve alt bölüm olarak genellikle farklı geometrik şekillerde yapılan gövde formları şu şekilde sınıflandırılabilir: 1- Üst ve alt bölümü yarım küre biçiminde, 2- Üst bölümü kürevi, alt bölümü konik, 3- Üst bölümü konik, alt bölümü kürevi, 4- Üst ve alt bölümü konik 5- Beyzi (yumurta) formlu. Bu grupların her biri içinde bazı detay farkları vardır. Eserlerin bir kısmında aynı usta veya tek bir kalıptan çıkma etkisi uyandıracak şekilde tıpatıp ortak gövde biçimleri söz konusudur. Gövdenin üst ya da alt bölümlerine ait iki ayrı formun, karın bölümünde zor fark edilebilecek kadar birbirine kaynaştırıldığı, keskin bir karın hattı ile birleştirildiği (Res. 2) bazen de silindirik kalın bir profille gizlenerek, dekoratif nitelikte vurgulandığı görülmektedir. Gövdenin üst ya da alt parçasının kısmen basık veya bombeli olmasının yanı sıra bir kısım eserde boynun hemen altındaki üst bölümde profilli kademeler dikkat çekmektedir. Üst gövde parçasının dar, alttakinin daha geniş çaplı olduğu örneklerde, birleşme hattı bir kademe şeklindedir.

Eserlerin bir kısmında, üst gövde yarısı üzerine emzik yerleştirildiği görülmektedir (Res. 3). Bunların çoğu kırıktır ve gövdeye tutturulmuş silindirik parçalar halindedir. Bu emzikler, adeta aynı eksen üzerinde bir tarafa kulp, diğer tarafa emzik gelecek şekilde simetrik bir konumla yerleştirilmiştir. Günümüze sağlam durumda gelebilen hayvan başı biçiminde şekillendirilmiş bir emzik incelediğimiz eserler arasında oldukça dikkat çekmektedir. Bu eserde, emzikle birlikte simetrik konumda silindirik boru şeklindeki bir unsur da görülmektedir (Res. 4). Bu unsur, içi boş bir silindir şeklinde yapılarak testi gövdesine tutturulduğundan kulp olma ihtimalini zayıflatmaktadır. Çünkü incelediğimiz eserler arasında içi boş bırakılan kulpa rastlanmamıştır. Dolayısıyla ikinci bir emzik olabileceğini akla getirmektedir. Fakat, aynı eser üzerine karşılıklı simetri teşkil edecek şekilde yerleştirilen iki emziğin fonksiyonu da anlaşılamamaktadır.

Eserlerin bir kısmında süzgeç kullanımı görülmekle beraber, bu kısım boyun ve gövde formu ile bağlantılı değildir. Farklı sayıda yaprakları bulunan çiçek veya baklava dilimi şeklinde açıklıkları bulunan süzgeç hamuru boynun en dar yerine yerleştirilmiştir (Res. 5).

Kaide, testilerin bir kısmında kısmen kırılmış olmakla birlikte form bakımından fikir verebilecek durumdadır. Gerek bu eserlerden, gerekse sağlam durumda günümüze ulaşan eserlerden anlaşıldığına göre testi kaideleri; konik, silindirik ve kadeh ayağı şeklindedir. Bu kaidelerin bir kısmında, gövdeden tabana kavisli kenarlarla genişleme söz konusudur. Kaidelerin taban yüzeyi bazen boşaltılmış bulunmakta, bazen de dolu yapılmaktadır. Boşaltılanlarda halka şeklinde bir taban meydana gelmektedir. İçi boşaltılmamış bulunan kaide yüzeylerinde kenarlara paralel yarım silindirik bir kanalla taban yüzeyinde bir hareket sağlanmıştır. Nadir olarak bazı eserlerde, etrafı ince bir profille sınırlandırılmış geniş yüzeyli dairevi bir taban görülmektedir.

Kulp, testilerde genellikle tek, az sayıdaki eserde ise iki ya da üçtür. Ayrıca eserlerin bazılarında bir esas kulptan başka süs niteliğinde ve sembolik olarak yapılmış üç kulpa da rastlanmaktadır. Yassı bir kesit verecek şekilde biçimlendirilen kulplar, bir uçta boyuna tutturulduktan sonra dar bir kavisle aşağı doğru yönelerek, daha geniş bir büklümle üst gövde yüzeyine birleştirilmiştir. Çift kulp, boyun ve gövdenin iki tarafına aynı eksen üzerinde simetrik bir konumla üç kulp da, boyun ve üst gövde yüzeyine eşit aralıklarla tutturulmuştur.

Hamur

Birbirinden farklı iki hamur dokusu ve rengi söz konusudur. İri taneli ve seyrek dokulu hamurlu testiler, kiremit rengi görünüşe sahiptir ve genellikle dıştan kirli beyaz renkte astarla sıvanmıştır. İnce taneli ve sıkı dokulu hamur yapısına sahip eserlerde, renk olarak sarı ve açık bejin değişik tonları dikkat çekmektedir.

Yapım Tekniği

Testiler, iki ayrı parça halinde imal edilerek birleştirilen bir gövde ile buna bağlı boyun, kulp (kulplar) ve kaideden meydana gelmektedir.

Önceden hazırlanan iki gövde kalıbına hamurun prese edilmesi ile gövde bezemesi yanı sıra formu da meydana gelmektedir. Eserlerin bir kısmında; kalıptan çıkan iki gövde parçası birleştirildikten sonra, dıştan enli bir hamur tabakası ile kuşatılmıştır. Bazı kaplarda, alt ve üst gövde yarısının birleştiği çizgi, bir hamur şerit ile sarılarak kalın bir profil çıkıntısı haline getirilmiştir. Özellikle, üst ve alt gövde bölümlerinin simetrik olduğu durumlarda böyle bir profil çıkıntısı bulunmakta ve uygulamanın iki ayrı şekilde yapıldığı, üst bölümleri bulunmayan iki testi kalıntısından anlaşılmaktadır: Bunlardan birinde; gövdenin iki bölümü üst üste kapatıldıktan sonra, birleşme çizgisi dıştan bir hamur şeritle kapatılarak, kalın bir profil haline getirilmektedir. İkinci uygulamada ise; iki gövde yarısı arasına adeta harç tabakası şeklinde hamur konmuş (Res. 6) ve gövdenin iç tarafına akan kısım gövdeye kabaca sıvanmış, dışa taşıntısı ise kalın bir profil kuşağı haline getirilmiştir. Boyun, gövdenin üst kısmının bir devamı olarak imal edilebildiği gibi, ayrı bir bölüm olarak yapıldıktan sonra gövdeye tutturulması şeklinde de görülebilmektedir. Kaide, gövdenin alt yarısı ile birlikte çıkarılabilmekte veya ayrı bir kısım halinde imal edildikten sonra gövdeye tutturulabilmektedir. Özellikle, gövdenin alt yarısında süsleme görülmediği hallerde, bu kısım ile kaide çarkta yapılmış olmalıdır (Res. 7). Gövdenin alt yarısında bezemeye yer verildiği durumlarda, kaide ayrı bir parça halinde yapıldıktan sonra gövdeye tutturulmuş bulunmaktadır (Res. 8). Kulplar ise boyun ve gövdeye sonradan tutturulmuş bulunmaktadır.

Bezeme

Esas olarak üst gövde yüzeyinde karşımıza çıkan bezemeye, gövdenin alt kısmında da rastlanmaktadır. Her iki gövde yarısında süslemeye yer verildiği durumlarda, karın yüzeyindeki birleşme hattı enli bir şerit olarak süslemesiz bırakılmıştır. Ancak bazı eserlerde, üst ve alt gövde yarısını birleştiren çizgi, kalın silindirik bir profil çıkıntısı haline getirilerek dekoratif bir nitelik de kazanmıştır. Her iki gövde yarısında genellikle farklı dekoratif unsurlar yer almakla birlikte bazı eserlerde simetrik bir şema gözlenmektedir. Üst ve alt gövde yüzeyindeki süsleme, kabı çepeçevre dolaşan, konturları ince birer profille belirlenmiş bir veya birkaç süs kuşağı halindedir (Res. 9).

Süslemeyi oluşturan kuşaklarda; geometrik ve bitkisel motifler yanı sıra hayvan figürleri, yazı ya da yazı taklidi kompozisyonlar yer alır. Tamamı yüzeye göre kabartılarak oluşturulan süsleyici nitelikteki unsurlardan geometrik motiflerin başlıcaları; keskin köşeli veya “S” kıvrımlı zencirek frizi, çeşitli konumlarda yerleştirilen üçgenler, irili ufaklı dairevi kabaralar, iki veya üç hatlı saç örgüsü frizi, profil hatları ile meydana getirilen baklava dilimi, mühr-ü Süleyman, balık pulu, ters doğru damla biçimi kabaralar, inci motifi, hilal motifi, kalp motifi, daire ve arkad dizisi şeklinde kontur oluşturan profillerdir.

Bunlardan inci motifleri ve zigzag oluşturan profil hatları, daha ziyade zemin dolgusunda kullanılmıştır. Dairevi kabaralar, bir ana motifin yanında yer alan bir unsur olarak kullanılabildiği gibi, zaman zaman bitkisel kompozisyon arasına serpiştirilmekte veya bir friz meydana getirmektedir. Rozetler ise, süs şeridine belirli aralıklarla yerleştirilerek kompozisyonun ana şemasında belirli odak noktalarını oluşturmaktadır. Zencirek ve saç örgüsü dizisi, genellikle ince silmelerden meydana gelen kenar bordürleri arasına dar birer friz meydana getirecek şekilde işlenmiş ve bunlar genellikle, her iki gövde yarısını süsleyen enli süs şeritlerinin kenarlarında yer almıştır.

Bitkisel nitelikli bezeme unsurlarını, daha ziyade, “C-S” şeklinde kıvrımlar meydana getiren dal ve yapraklar ile değişik çiçek ve palmet tasvirleri oluşturmaktadır.

Süs bordürlerinde görülen hayvan figürlerinden başlıcaları; kuş, balık, ejder, ördek, ceylan, grifon (Res. 10) ve büyük baş hayvan tasvirleridir. Genellikle orijinleri teşhis edilemeyecek şekilde stilize olan hayvan figürlerinden büyük baş olanlar, süs kuşağına peş peşe koşar durumda (Res. 11), kuşlar da büyük bir rozet içinde sırt sırta veya tek olarak kabartılmışlardır.

Arapça olan yazı, eserlerin birçoğunda görülmektedir. Ancak bunların büyük bir kısmı okunamamakta veya belirli bir anlam çıkarılamamaktadır. Ayrıca testilerin bir kısmında, simetrik bir düzenle süs şeridi üzerine kabartılmış yazı etkisi uyandıran bezeme de bulunmaktadır.

Bu tür kapların boyun yüzeyi genellikle süslenmemiş, bazı eserlerde ağızdan kulp bağlantısına kadar olan kısımda profillerle kademelenmeye gidilmiştir. Nadir olarak, düşey görünüşlü profil hatları ile boyun yüzeyinin bölümlere ayrıldığı ve her ünitenin, içinde birer kabara bulunan elips ya da halka şeklinde unsurlarla süslendiği görülmektedir.

Eserlerin kulplarında bezemeye yer verilmemiş, bazı eserlerde profillerle hareketlendirilmeye gidilmiştir (Res. 12).

Kaide yüzeylerinin, genellikle motiflerle süslenmediği anlaşılmaktadır. Ancak incelediğimiz eserlerden birinde, ortaya “amel” yazısı kabartılmış ve çevresinde de inci dizisinden meydana gelen bir friz kabartılmıştır.

Bezeme Tekniği

Süslemede, esas olarak baskı (prese) tekniği kullanılmasına karşılık bazı unsurlarda barbutin[9] tekniği de göze çarpar. Bezeme, daha ziyade gövdede yüzeyden kabarık motiflerle karşımıza çıkmaktadır. Buna göre, önceden hazırlanan iki gövde yarısına hamurun prese edilmesi ve daha sonra bu iki parçanın birleştirilmesi ile gövde formu yanı sıra bezeme de meydana gelmektedir. Barbutin tekniği de bir testinin emziğinde karşımıza çıkmaktadır. Burada şırınga benzeri bir aletle, hamurun, yüzey üzerine sıkılarak aplike edilmesi söz konusudur.

Benzer Türdeki Diğer Eserler Hakkında Kısa Bilgiler

Burada tanıtmaya çalıştığımız, yurdumuzun değişik müzelerindeki kabartma desenli sırsız testiler Samsat,[10] Ahlat,[11] Korucutepe[12] ve Harran[13] kazılarından elde edilen buluntular yanı sıra sınırlarımız dışındaki Mezopotamya topraklarından çıkarılmış[14] çok sayıdaki eserlerle form, imalat tekniği ve bezeme özellikleri bakımından son derece benzer özellikler göstermektedir. Halen British Museum’da,[15] Berlin Dahlem Museum’da (Musul’dan),[16] Louvre Müzesi’nde (Diyarbakır’dan),[17] Münih Völkerkunde Museum’da[18] sergilenen testiler yanı sıra Hobson tarafından Mezopotamya topraklarından bulunan bir eser,[19] adeta aynı atölyede yapılmışçasına paralel özelliklere sahiptir.

Matara Biçimli Kaplar

Matara biçimli kaplar,[20] ağız, boyun, gövde ve bir çift kulptan meydana gelmekte, nadir olarak kaide ile tabana da rastlanmaktadır.[21]

Form

Ağız, eserlerin bir kısmında boynun bir bölümü ile birlikte kırılarak ortadan kalkmış, az sayıdaki kapta sadece ağız profili günümüze ulaşabilmiştir. Sağlam durumdaki eserlerden anlaşıldığına göre ağız, ince kenarlı bir halka şeklindedir.

Boyun, ağız profilinden aşağıya doğru inen kısa bir silindir biçimde yapılarak, gövdenin kasnak şeklindeki silindirik yüzeyine kaynaştırılmıştır.

Gövde, esas cephelerden dairevi (Res. 13), yanlardan ise, elips gibi bir görünüşe sahiptir. Esas gövdeyi oluşturan dairevi görünüşlü cepheler dışa doğru şişkin birer bombe halinde yapılarak, silindirik bir ara bölümle birleştirilmiştir. Bu bölüm, eserlerin çoğunda gövdeyi oluşturan bombeli yüzeylerin devamından ibarettir. Bir kısım eser de, bu iki gövde parçası arasına kasnak şeklinde silindirik üçüncü bir parça yerleştirilmiştir. Simetrik iki parça şeklindeki gövde yüzeylerini birleştiren silindirik yüzey, eserlerin bir kısmında geniş, bir kısmında da dar tutulmuştur. Birleşme hatları kalın bir profil çıkıntısı şekline getirilebildiği gibi (Res. 14) bazen de hamurla sıvanarak gizlenmiştir.

Kulplar, genellikle yassı kesitli ve çifttir. Daha ziyade bir uçta gövdeye, diğer uçta boyuna bağlanmış, nadir olarak da gövde parçalarını birleştiren silindirik kasnağa tutturulmuştur (Res. 15).

Kaide, genellikle yoktur. Gövdenin simetrik iki parçasını birleştiren silindirik parçanın geniş (Res. 16) tutulması durumunda, gövdeye sonradan içi boşaltılmış bir kaide yapılmıştır. Halka biçiminde taban oluşturan kaide silindirik kısa bir parça halindedir.

Hamur

İnce taneli, sıkı veya iri taneli gevşek dokulu hamurla yapılan kaplarda kirli beyaz ile kiremit rengi görünüş söz konusudur.

Yapım Tekniği

Matara biçimli kaplar, ayrı ayrı meydana getirilen boyun, gövde, kaide ve kulpların birleştirilmesi ile imal edilmektedir. Önceden hazırlanan iki ayrı kalıba hamurun prese edilmesi sonucu meydana getirilen gövde parçalarına karşılık boyun, kaide ve kulpların çarkta yapılmış olduğu düşünülmektedir.

Bezeme

Süsleme açısından daha ziyade bombeli gövde yüzeyleri değerlendirilmiştir. Kompozisyon bakımından ana hatları ile ortak şema kullanılmış olmasına rağmen bazı motif değişiklikleri ve detay farkları söz konusudur. Bombeli yüzlerdeki süslemede; ortadaki daire ya bezemesiz bırakılmış veya bir süs rozeti haline getirilmiştir. Süslemesiz bırakılan eserlerin bir kısmında içeriye doğru çukurlaştırma söz konusudur. Gövde süsleme programı genellikle kabı çepeçevre dolaşan ve ince profil çıkıntıları ile sınırlandırılmış bir veya birkaç süs kuşağı halindedir.

Süs şeritlerinde, hepsi yüzeye göre kabartılan geometrik figürlerin yanı sıra hayvan figürlerinin de kullanıldığı dikkat çekmekte, buna karşılık yazı ve yazı taklidi kompozisyonlara yer verilmediği görülmektedir.

Çok çeşitlilik gösteren geometrik süs unsurlarının başlıcaları; birbirine paralel profil hatlarından meydana gelen zigzaglar, S kıvrımlı veya keskin hatlı zencirek frizi, irili ufaklı dairevi kabaralar (Res. 17), inci motifi, profil hatları ile meydana getirilen baklava dilimi, ters-doğru damla biçimi kabaralar, üç veya iki hatlı saç örgüsü frizi, kalp motifi (Res. 18), hilal, üçgen veya daire şeklinde çerçeve oluşturan profiller, İnce silmelerden meydana gelen kenar bordürleri arasına, dar birer friz meydana getirecek şekilde kabartılan inci dizisi, zencirek ve saç örgüsü, genellikle enli kuşakların bir veya iki kenarında uzanmaktadır.

Hayvan figürleri, çeşitlilik göstermekle birlikte, orijinleri teşhis edilemeyecek kadar stilize durumdadır. Eserlerden birinde, bombeli yüzün merkezinde boş bırakılan dairenin etrafında yer alan kalın süs kuşağına, rozetler içinde üst üste yerleştirilmiş kuş çiftleri (Res. 19), diğerinde; şişkin gövde yüzeylerinin ortasında yer alan rozet içine sırt sırta konumda kuş çiftleri, bir başka eserde de; iri dal ve kıvrık yapraklardan meydana gelen bitkisel zemin üzerinde koşar vaziyette pars benzeri hayvan ve arslan figürleri görülmektedir (Res. 20).

Söz konusu eserlerin boyun, taban ve kulp yüzeylerinde süsleyici nitelikte unsurlara yer verilmemiştir. Ancak, boyun bölümü, ağız meydana getiren profilasyonla hareketlendirilmiş, kulplardan bir kısmının cephesi profilli hatlarla kademelenmiştir.

Bezeme Tekniği

Bezemenin yer aldığı bombeli gövde yüzeylerinde baskı (prese) tekniği kullanılmıştır. Söz konusu teknikte; daha önceden hazırlanan kalıplara hamurun prese edilmesi ile gövde formu yanı sıra süslemede meydana gelmektedir.

Benzer Türdeki Diğer Eserler Hakkında Kısa Bilgiler

Samsat,[22] Harran,[23] Korucutepe,[24] kazı buluntuları arasında yer alan matara biçimi kaplar, ağız, boyun, gövde formu, hamur rengi-yoğunluğu, bezeme ve tekniği bakımından burada özelliklerini vermeye çalıştığımız eserlerle büyük bir benzerlik içindedir. Ayrıca Sarre tarafından Fırat ve Dicle ırmakları arasında kalan bölgede yapılan kazılardan çıkan çok sayıdaki matara,[25] Jean Soustiel’in 12-14. yy. arasına tarihlediği Kuzey Suriye topraklarına ait bir matara[26] ve Arthur Lane tarafından yayımlanmış[27] bir kap da form yanı sıra bezeme programındaki paralellikleri belirgin bir şekilde gözler önüne sermektedir.

Kürevi-Konik Kaplar

Üst bölümü yarım küre, altı konik bir görünüşe sahip bu eserlerin fonksiyonu halen belirlenememiş, çeşitli tartışmalara yol açmıştır.[28] Batı dillerinde kullanılan “sphero-conical” adının kap formunu belirtmesi dolayısıyla bizde “kürevi-konik” terimini kullanmayı ve fonksiyon bakımından kesinleşmemiş durumuna göre bir isim vermemeyi tercih ettik.[29]

Söz konusu eserler form bakımından ağız, boyun ve gövdeden meydana gelmektedir.[30]

Form

Ağız, sağlam durumda kalan eserlerden anlaşıldığına göre kürevi biçimde yapılmış, merkezine de gövdenin kullanımı için silindirik ufak bir delik açılmıştır (Res. 21).

Boyun, silindirik kısa bir bölüm halinde gövdeye bağlanır. Eserlerin bir kısmında, ağız tarafındaki kenarı, keskin bir hatla derinleşerek aşağıya doğru kavisle genişletilmiştir.

Gövde formu birkaç kategoride incelenebilir: Birinci grupta, boyundan itibaren kademelenme ile yayvan bir üst bölüm elde edilmiş, daha sonra kürevi formda devam ettirilen gövde, alt tarafa doğru konik bir görünüş kazanarak küt bir uçla son bulmuştur (Res. 22). İkinci grupta; boynun bağlantı yerinden itibaren enli profillerle genişletilerek şişkin kürevi şekle dönüşen gövde, alt kısma doğru bombeli konik görünüşle sivriltilmiştir. Üçüncü grupta ise; boynun gövdeye bağlantı hattını belirleyen profilden itibaren iç bükey kavisli bir yüzeyle başlayan gövde, yayvanlaştıktan sonra aşağıya doğru basık konik görünüş şeklini almıştır (Res. 23).

Hamur

Açık bej, kirli sarı ve açık gri renkli ince taneli sıkı bir dokuya sahiptir.

Yapım Tekniği

Eserlerin, ağız, boynun ve gövdesinin üzerindeki izlerden anlaşıldığına göre imalat esnasında çark kullanılmış olmalıdır.

Bezeme

Süslemeye daha ziyade, kürevi üst bölümünde yer verilmiş, az sayıdaki eserin konik bölüme kadar olan kısmı bu amaçla değerlendirilmiştir.

Elips, ters-doğru damla biçimi, dairevi, çok kollu yıldız şeklindeki kabaralar yanı sıra daire ve üçgen biçiminde çerçeve oluşturan profiller, dendane frizi ile örgü kompozisyonu en belli başlı geometrik motiflerdir. Bitkisel unsurlar ise bir kısmı tamamen stilize edilmiş çeşitli boyutta ve değişik yaprak sayısına sahip çiçek motifleridir. Mask şeklinde insan tasvirleri de az sayıda eserde karşımıza çıkmaktadır.

Eserlerde kürevi üst bölüm, ya birbirine paralel doğrultuda uzanan süs kuşaklarına ayrılmış ya eşit aralıklarla yerleştirilen dekoratif kütlelerle, (Res. 24) veya derinleştirilmiş hatlarla bölümlere ayrılan gövde yüzeyleri içerisine yerleştirilen süs unsurları ile bezenmiştir. Ayrıca az sayıdaki eserde, kürevi yüzey üçgen şeklinde ya da iç içe dairelerden meydana gelen profillerle dekoratif hale getirilmiştir.

Bezeme Tekniği

Süs unsurları kazıma ve baskı tekniği kullanılarak meydana getirilmiştir. Baskı tekniği de iki ayrı şekilde uygulanmıştır. Ya doğrudan yüzeye basılan kalıpla süsleme oluşturulmuş ya da önceden hazırlanan kalıpla elde edilen dekoratif unsurlar daha sonra kap yüzeyine aplike edilmiştir. Yüzeyleri dilimlere ayıran hatlarda da kazıma tekniği kullanılmıştır (Res. 25).

Benzer Türdeki Diğer Eserler Hakkında Kısa Bilgiler

İncelediğimiz kürevi-konik kaplar Samsat[31] kazısından çıkan aynı türde eserlerle gerek kap formu gerekse bezeme özellikleri bakımından büyük bir paralellik göstermektedir. Bu benzerlikler Rayy kazı buluntuları,[32] Washington Özel Koleksiyonu’nu[33] ve Philadelphia Sanat Müzesi’nde[34] yer alan eserlerde de görülmektedir. Sarre’nin Baalbek kazı buluntuları[35] ile Jean Soustiel’in tanıttığı bir kürevi-konik kapta[36] form özellikleri yanı sıra, üst gövde yüzeyine aplike edilen dekoratif süs unsurları bakımından da çok benzerdir.

Ayrıca, Stockholm Akdeniz ve Yakın Doğu Antik Müzesi’nde yer alan birçok eser,[37] A. Ghouchani ve C. Adle[38] tarafından tanıtılan çok sayıda kap yanı sıra Nishapur[39] kazı buluntuları da birbirlerine son derece uygun bölge ve dönem özelliği göstermektedir.

Küpler

Ağız, boyun ve gövdeden meydana gelen küplerin büyük çoğunluğunda boyun çevresine kulp ve süsleyici perde gibi elemanlar monte edilmiştir.

Form

Ağız sağlam durumda günümüze ulaşan eserlerden anlaşıldığına göre kenarları profilli taşıntı yapan yassı bir halka şeklindedir. Ayrıca eserlerin bir kısmında ince profillerle kademelenmeye gidilmiştir.

Boyun, küplerin tamamında silindir şeklindedir. Ancak, bir kısmında hafif bir kavisle içbükey bir görünüş kazanmasına karşılık bazı eserlerin yüzeyinin yaklaşık 2/3 oranında bir kısmına, perde gibi yapılmış dekoratif cephe yerleştirilerek boyun kısmen kapatılmıştır (Res. 26). Bunun dışında kalan bölüme de kulplar tutturulmuş bu kulplar ile dekorlu hamur tabakası arasına da kemer biçiminde bağlantılar yapılmıştır.

Gövde, eserlerin bir kısmında küre, bir kısmında da beyzi forma sahiptir. Beyzi görünüşlü eserlerden anlaşıldığına göre bu gruba giren küpler genellikle üç değişik formun birleştirilmesi sonucunda oluşmuştur. Sivri görünüşlü yarım küre şeklinde, kaidesiz en alt kısım üzerinde kesik koni biçiminde büyükçe bir ara bölüm yerleştirilmiş bunun da üzerine yine konik bir kısım oturtularak gövde tamamlanmıştır. Boyun ve kulplar ile dekoratif nitelikteki perde de bu bölüme bağlıdır.

Kulplar, boynun çevresini büyük ölçüde kaplayan dekoratif cephenin dışında kalan yüzeye eşit aralıklarla genellikle üç adet yerleştirilmiştir. Boyun ve gövdenin kesik koni biçimindeki üst bölümünü ortalayacak şekilde geniş birer kavisle tutturulan kulplar, yassı kesitli hamurla yapılmıştır.

Hamur

Açık bej renkli, ince taneli ve sıkı dokuya sahiptir.

Yapım Tekniği

Küplerde, boyun ile birkaç kısım halinde yapılarak birbirine eklenen gövde parçaları çarkta imal edilmiş ve daha sonra birleştirilmiş olmalıdır. Eserlerin çoğunun kırık olması sebebiyle gövdenin kaç parçadan meydana geldiği tam tespit edilememektedir. Ancak kısmen veya tamamen sağlam vaziyette günümüze ulaşan bazı küp gövdelerinin üç değişik forma sahip parçaların birleştirilmesi ile oluştuğu görülmektedir ve en alt bölüm sivri görünüşlü yarım küre biçimindedir ve üzerine kesik koni şeklinde büyükçe bir kısım oturtulmuş, bununda üzerine orta bölüme oranla daha kısa, konik bir parça yerleştirilerek gövde tamamlanmıştır. Kulplar ile dekoratif nitelikteki perdeler daha sonra boyun ile üst gövde yüzeyine tutturulmuş olmalıdır.

Bezeme

Küplerde, boyun yüzeyi, boynu kısmen kapatan perde ve gövde, bezeme açısından değerlendirilmiştir.

Süsleme programında geometrik, bitkisel süsleme yanı sıra insan ve hayvan figürlerine de yer verilmiştir. Geometrik süs unsurlarının başlıcaları; damla motifi, rozet, kabara, inci motifi, yumurta dizisi, “S” şeklinde kıvrım oluşturan profiller ve örgü motifleridir. Bitkisel bezeme olarak daha ziyade kıvrım oluşturan ince dal ve yapraklar yanı sıra yıldızvari çiçekler ve palmiye ağacı (hayat ağacı?) görülür.[40] Mask şeklinde[41] veya bağdaş kurmuş insan tasvirleri[42] yanı sıra, oldukça plastik işlenmiş “Uygur tipi” kadın portrelerine[43] de (Res. 27) yer verilmiştir. Hayvan figürlerinden arslan başı[44] ve peşpeşe koşar konumda resmedilen geyik[45] tasvirleri ile C-S şeklinde kıvrım oluşturan dallar arasındaki ejderler,[46] dekoratif unsurlar olarak dikkatimizi çekmektedir.

Genellikle üç parçanın birleşmesinden meydana gelen küp gövdelerinden sağlam olarak günümüze ulaşan az sayıda eser vardır. Mevcut durumdan anlaşıldığına göre gövde yüzeyi; ince profillerden meydana gelen kenar bordürleri arasına, dar birer friz meydana getirecek şekilde kabartılan kabaralar ve helezoni kıvrımlara serpiştirilen inci motifleri ile süs kuşaklarına ayrılmış ve dekoratif unsurlar bunların arasına yerleştirilmiştir. Bunlardan bir kısmı damla motiflerinin kompozisyonu ile meydana gelen bir zigzag şeridi ile süslenmiş (Res. 28), bir kısmında da, bir sıra düz, bir sıra başaşağı dizilerek, birbirlerinin boşluklarını dolduran sık görünüşlü damla motifleri, konturlarını belirten profillerle işlenmiş ve herbirinin içine ufak birer kabara yerleştirilmiştir. Dolayısıyla gövde yüzeyi, yoğun görünüşlü ve yeknesak bir bezeme ile kaplanmıştır.

Nadir olarak üst gövde bölümünde, koşar vaziyette peş peşe sıralanmış hayvan (geyik) tasvirlerine de rastlanmaktadır. Eserlerden bir tanesinde ağız profilinin altında yer alan boyun yüzeyine rozet, damla motifi, küçük kabara ve bağdaş kurmuş insan figürlerinden meydana gelen unsurlar aplike edilmiştir. Ayrıca, boynun gövdeye birleştiği bölüm çevresine oturtulan bilezik cephesinde de bağdaş kurmuş insan figürü kabartmalarından bir friz oluşturulmuştur (Res. 29).

Grup meydana getiren küplerde, boynu büyük ölçüde gizleyen dekoratif kütle, gövdenin üst bölümüne, boyundan biraz aralık bırakılarak tutturulmuştur. Boyun ile gövdenin üst bölümüne bağlı bulunan kulplar ve bunları birbirine bağlayan dilimli kemer şeklindeki unsurların dış cepheleri, “C-S” şeklinde kıvrımlı dal ve ufak kabaralardan meydana gelen şeritlerle süslenmiştir (Res. 30). Gövdenin orta bölümünü üst ve alttan sınırlandıran bordürler ile bu kısmı bölümlere ayıran şeritlerde; dilimli kemer şeklindeki yüzeylerde görülen motiflerin bazı eserlerde aynen tekrarlandığı görülmektedir. Bu dekoratif perdelere, belirli konumla “Uygur tipi” kadın yüzü[47] ve arslan başı[48] plastik bir şekilde kabartılmıştır (Res. 31). Kadın portrelerinde kalın kaşlar, çekik gözler, oval yüz, minik ağız ve züluf yanı sıra boyunda üçgen biçimi sallantılardan meydana gelen gerdanlıklar da dikkat çekmektedir.

Eserlerde süsleme kompozisyonu bakımından ana şema benzer olmakla birlikte bazı motif ve figürlerde de farklılıklar görülmektedir. Uzun saç örgülü, kaftan giymiş, elinde yılan ve kılıç gibi nesneler tutan figürler yanı sıra üçgen biçimi iri bir yüz, zayıf gövde, kavisli kol ve bacakları ile orantısız vücut bölümlerine sahip şematik hatlarla tasvir edilen bir çok insan ayakta durur vaziyette gösterilmiştir (Res. 31).[49]

Bezeme Tekniği

Bezeme tekniği olarak baskı barbutin, kazıma ve ajur teknikleri görülmektedir. Baskı (prese) tekniğinde daha önceden hazırlanan kalıplar, hamur yaşken kap yüzeyine basılarak süsleme meydana getirilir. Barbutin tekniğinde, ya önceden hazırlanan kalıpla şekillenen ve bezenen unsurun kap yüzeyine aplike edilmesi veya şırınga benzeri bir araçla hamurun, kap yüzeyine sıkılması söz konusudur (Res. 32).

Benzer Türdeki Diğer Eserler Hakkında Kısa Bilgiler

Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ne ait çeşitli merkezlerden çıkan kabartma desenli küpler, sınırlarımız dışında kalan Mezopotamya topraklarına ait örneklerle gerek form gerekse süsleme özellikleri bakımından büyük bir benzerlik içindedir. Nitekim, Mardin Müzesi’nde yer alan 25 envanter numaralı küp ile Bağdat Müzesi’nde yer alan 26 envanter numaralı küp[50] adeta birbirinin kopyesi denilebilecek şekilde paralellikler göstermektedir.

Bağdat Müzesi’nde yer alan 5 küp (Musul’un batısında,[51] Sinjar’da bulunan 4 küp[52] Env.No: A.M. 5704, Env.No: A.M. 5706, Env.No: A.M. 7150, Env. No: A.M. 5755, ile Musul’da ele geçen Env. No: A.M. 5841 numaralı küp[53]), Louvre,[54] Victoria and Albert Müzeleri[55] ile Berlin Dahlem Müzesi’nde[56] (Musul’dan), sergilenen küplerin burada tanıtmaya çalıştığımız eserlerle form yanı sıra, figüratif ve bitkisel bezeme bakımından da aynı kategoriye mensup oldukları görülmektedir.

Bu eserlerde üslup ve işleniş niteliği bakımından da bazı farklılıklar söz konusudur. Özellikle realist unsurlarda yüksek kabartma, stilize, hatta şematik unsurlarda ise yüzeysel kabartma dikkat çekmektedir.[57]

Toprağa gömülmesi dolayısıyla alt kısımlarının bezemesiz bırakıldığı[58] anlaşılan küplerin, üst bölümlerindeki süslemede Orta Asya ve Babilonya üslubuna birlikte rastlandığı görülmektedir.[59]

Özellikle kadın portreleri, arslan başları ile bağdaş kuran figürler gibi plastik bir şekilde tasvir edilen kabartmaların Orta Asya üslubunda, şematik özellikteki yüzeysel kabartma ile verilen unsurların da, eski Mezopotamya geleneğini sürdüren Babilonya üslubunda yapıldığı ifade edilmektedir.[60]

Kabartma Desenli Sırsız Seramiklerin, Mezopotamya’daki Üretim Merkezleri ve Tarihlendirilmesi Kabartma desenli sırsız seramiklere, usta transferleri, ithal-ihraç ve yakın komşuluk ilişkileri dolayısıyla İslam dünyasında, Orta Asya’dan Kuzey Afrika’ya kadar çok geniş bir coğrafyada rastlanmaktadır.[61] Ancak, ağırlık merkezini Kuzey Mezopotamya’nın oluşturduğu,[62] buradaki şehirlerin aynı zamanda bir üretim merkezi olduğu ve yoğunluğun güneye doğru gittikçe azaldığı değişik araştırmacılar tarafından ileri sürülmektedir.[63] Nitekim, Samsat kazı buluntuları[64] arasında yer alan üç ayaklar[65] ile Ani ve Hasankeyf’te bulunan fırınlar bölgedeki yerel üretimin varlığını ortaya koymaktadır.

Ayrıca sınırlarımız dışında kalan Kuzey Mezopotamya topraklarından Musul, Takrit ve Samarra’da, F. Sarre tarafından gerçekleştirilen kazılardan, çok sayıda kabartma desenli sırsız seramik çıktığı[66] ve bugün olduğu gibi o zaman da işleyen bir fırının Musul’da[67] olması gerektiği ifade edilmektedir. Herzfeld’de, bölgede yaptığı çalışmalar sırasında çok fazla sayıda çıkardığı seramikler dolayısıyla bir fırının Niliyyah, bir başka fırının da Samarra’nın doğusundaki Ghanaur’da olması gerektiğini vurgular.[68] Mezopotamya’daki yoğun üretimin önemli merkezlerinden biri olarak ifade edilen Rakka’da, J. Sauvaget tarafından da bir fırın ortaya çıkarılmıştır.[69]

İncelediğimiz kabartma desenli sırsız seramikler üzerinde, tarih belirten kitabe kayıtlarına rastlanmamaktadır. Ancak, Diyarbakır topraklarından çıkarılmış, halen Louvre Müzesi’nde sergilenmekte olan, baskı tekniği ile bezeli sırsız bir testi üzerinde yer alan M. 1215-16 tarih[70] kaydı, üzerinde çalıştığımız eserlerin tarihlendirilmesine çok katkı sağlamıştır. Kuzey Mezopotamya orijinli olan bu eser yanı sıra, tarihlendirme açısından önemli bir bilgi kaynağı da, halen Adıyaman Müzesi’ndeki kazı buluntuları arasında yer alan sırsız, kabartma desenli seramiklerdir. Söz konusu eserler 1185-1260 arasında tarihler taşıyan sikkelerin yoğun olarak bulunduğu tabakalarda ele geçmiştir.[71] Gerek Louvre Müzesi’nde yer alan testinin üzerindeki M. 1215 tarihi, gerekse Samsat kazısından çıkan 1185-1260 arasında tarihler taşıyan sikkeler burada tanıtmaya çalıştığımız eserlerin tarihlendirilmesine çok büyük ışık tutmakta ve yabancı araştırmacılar tarafından yapılan 12-14. yy.’lar arasındaki tarihlendirmeleri de doğrulamaktadır.[72]

Bu tarihler arasında, Kuzey Mezopotamya topraklarını Artukluların; Hasankeyf, Mardin ve Harput’ta bölgeyi üç kol halinde idare ettikleri bilinmektedir.[73] Dolayısıyla söz konusu eserlerin bu Türk devletlerine ait olduğu söylenebilir.

Yrd. Doç. Dr. Gül TUNÇEL

Gazi Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi / Türkiye

Alıntı Kaynağı: Türkler, Cilt: 8 Sayfa: 114-125


Dipnotlar :
[1] Mezopotamya’nın geçmiş dönemleri hakkında bkz: K. Bittel (Çev. H. Çambel), Ön Asya Tarih Öncesi Çağları, Mısır, Filistin, Suriye 1945; A. M. Mansel, Eski Doğu ve Ege Tarihinin Ana hatları, İstanbul 1945; Ş. Günaltay, Türk Tarihinin İlk Devirlerinden Yakın Şark, Elam ve Mezopotamya, Ankara 1987; Ş. Günaltay, Yakın Şark III, Suriye ve Filistin, Ankara 1987, Ayrıca bölgedeki İslam fetihleri ve daha sonraki dönemler hakkında bkz: R. Mantran, (Çev: İ. Kayaoğlu), İslamın Yayılış Tarihi (VII-IX. Yüzyıllar), Ankara 1981; B. Üçok, İslam Tarihi Emeviler-Abbasiler, Ankara 1968; M. F. Köprülü, “Artuklular”, İslam Ansiklopedisi, C. 1, İstanbul 1940, s. 617-625; M. Houtsma, (Çev: K. Burslan), Irak ve Horasan Selçukluları Tarihi, İstanbul 1943; İ. Artuk, Mardin Artukoğulları Tarihi, İstanbul 1944; O. Turan, Doğu Anadolu Türk Devletleri Tarihi, İstanbul 1973; A. Sevim, Suriye ve Filistin Selçukluları Tarihi, Ankara 1983. Mezopotamya’daki yerleşim yerlerini gösteren harita için bkz: B. Hroudo, Vorderasen I, München 1971, Harita II.
[2] Bu konuda bkz: K. Bittel, a.g.e., s. 100; M. Joukowsky, Field Archaeology, Tools and Tecniques of Field Work for Archaeologists, Newyork 1980, s. 332.
[3] T. R. Hester-R. F. Heizer-J. A. Graham, Field Method in Archaology, California 1975, s. 220-221; M. Joukowsky, a.g.e, s. 332.
[4] Bkz: not. 1.
[5] Seramik sanatının ortaya çıkışından sonra binlerce yıl süren gelişimi içinde imalat tekniği ve süsleme aşamaları izlenebilmektedir. Önceleri elle şekillendirilen çanak çömlek ve benzeri seramik eşyanın yapımı için daha sonra çark kullanıldığı blinmektedir. Çark kullanımının Mezopotamya’da M.Ö. 3000 yıllarında ortaya çıkması konusunda bkz: E. Cooper (Çev: Ömür Bakırer), Seramik ve Çömlekçilik, İstanbul 1978, s. 10. Ayrıca seramik sanatının prehistoric dönemden itibaren başlıca kültürlere ait dönemleri ve genel kronoloji ile teknik özelliklerini özetleyen tablo için bkz: J. Soustiel, La Ceramique Islamique, Le Guide Du Connaisseur, Fribourg 1985, s. 392-395.
[6] Ortaçağ Dönemi kazıları hakkında geniş bilgi için bkz: Ş. Yetkin, “Türkiye’de 50 Yıl İçinde Yapılan Türk Sanatı ile İlgili Kazılar”, Cumhuriyetin 50. Yılına Armağan, İstanbul 1973; Anonim (T. C. Kültür ve Turizm Bakanlığı, Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü), Kazı Sonuçları Toplantısı, S. II-XX, Ankara.
[7] Sırsız seramikler içinde baskı tekniği ile süslenmiş bir grup eser incelenmiştir. Bkz: G. Tunçel, Anadolu’da Türk Devri Prese Süslemeli Sırsız Seramikler, (A. Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Doktora Tezi). Ankara 1992. Bu konu ile bağlantılı yapılan diğer tezler hakkında bkz: İ. Aytaç, Elazığ Müzesi’ndeki Selçuklu Dönemi Sırsız Seramikleri (S. Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), Konya, 1989; L. Bulut, Samsat Ortaçağ İslami Devir Sırsız ve Tek Renkli Sırlı Seramikleri, (E. Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Doktora Tezi), İzmir 1991. Sırsız Seramiklerle İlgili kapsamlı bibliyografya için bkz: G. Tunçel, “Matara Biçimi Sırsız Kaplara Anadolu’dan 12-13. yüzyıla Ait Örnekler”, XII. Türk Tarih Kongresi, Ankara 1999, s. 633 (not. 2); G. Tunçel, Anadolu’daki Barbutin Dekorlu Küpler”, Prof. Dr. Haluk Karamağaralı’ya Armağan, Ankara 2001, G. Tunçel, “İstanbul Türk ve İslam Eserleri Müzesi’ndeki Testiler”, Prof. Dr. Gönül Öney’e Armağan, İzmir 2002 (not. 1).
[8] Türk ve İslam Eserleri Müzesi’nde teşhir edilen kabartma desenli sırsız testiler hakkında bkz: G. Tunçel, İstanbul Türk ve.,
[9] Barbutin (barbatine) teriminin anlamı için bkz: L. Reau, Dictionaire Ilustre D’art et Archeologie, Paris 1930, s. 44; G. Reitlinger, “Unglazed Relief Pattery From Northern Mesopotamie”, Ars Islamica, V. XV-XVI, Baltimore 1951, s. 11-22 (s. 12); H. Knell-H. G. Sperlich, Ullstein Kunstlexikon, Berlin 1967, s. 66; J. Soustiel, La Ceramique Islamique, Le Guide Du Connaisseur, Fribourg 1985, s. 383; Webster’s Encyclopedic Unabridged Dictionary of the English Language, New Jersey 1986, s. 119; E. Lucie-Smith, The Thames and Huston Dictionary of Art Terms, London, 1988, s. 25; Z. Rona, “Barbutin”, Eczacıbaşı Sanat Ansiklopedisi, C. I, İstanbul 1997, s. 193. Ayrıca Barbutin tekniğinin uygulama şekli için bkz: G. Reitlinger, a.g.m., s. 12.
[10] Burada tanıtmaya çalıştığımız eserlerle, Samsat kazı buluntuları arasındaki karşılaştırmalar için bkz: G. Öney, “1978-79 ve 81 Yılı Samsat Kazılarında Bulunan İslam Devri Buluntularıyla İlgili İlk Haber”, Dokuz Eylül Üniversitesi, II. Ulusal El Sanatları Sempozyumu Bildiri Özetleri, (18-20 Kasım) 1982, İzmir, s. 23-24; G. Öney, “1978-79 ve 81 Yılı Kazılarında Bulunan İslam Devri Buluntularıyla İlgili İlk Haber”, Arkeoloji-Sanat Tarihi Dergisi I, İzmir 1982, s. 71-80; G. Öney, “Samsat Kazılarında 12-13. Yüzyıl Seramiği”, Dokuz Eylül Üniversitesi, II. Ulusal El Sanatları Sempozyumu Bildirileri (18-20 Kasım 1982), İzmir 1984, s. 218-227; G. Öney, Erken Dönem Anadolu Türk İslam Seramiği (12-14. Yüzyıllar), Antika, S. 27, İstanbul 1987, s. 16-22; G. Öney, Anadolu Selçuklu Mimari Süslemesi ve El Sanatları, Ankara 1992 (3. Baskı); L. Bulut, a.g.t, L. Bulut, “Kabartma Desenli Samsat Ortaçağ Seramikleri”, Sanat Tarihi Dergisi VII, İzmir 1994, s. 1-18; L. Bulut, Samsat Ortaçağ Seramikleri, İzmir 2000.
[11] Ahlat’ta bulunan seramiklerle ilgili bkz: B. Karamağaralı, “Ahlat’ta Bulunan Bir Çini Fırını”, Yıllık Araştırmalar Dergisi III, Ankara 1981, s. 67-70; B. Karamağaralı, “Ahlat Seramik Ekolü”, A. Ü. İlahiyat Fakültesi, İslam İlimleri Enstitüsü Dergisi V, Ankara 1982, s. 391-462; T. Yazar-T. Değirmenci, “Ahi Kazılarında Ele geçen Baskı Teknikleri Sırsız Seramikler”, E. Ü. Sanat Tarihi Dergisi IX, İzmir 1998, s. 151-161;.
[12] Korucutepe seramikleri için bkz: Ö. Bakırer, Korucutepe, V. 3, Amsterdam, New York, Oxford 1980.
[13] Harran Seramikleri için bkz: N. Yardımcı, “1985 Harran Kazı ve Restorasyon Çalışmaları”, VIII. Kazı Sonuçları Toplantısı I, (26-30 Mayıs) Ankara 1986, s. 273-296.
[14] Sınırlarımız dışında kalan Mezopotamya topraklarından çıkmış baskı tekniği ile süslenmiş iki testi için bkz: F. Sarre, Die Keramik İm Euphrat Und-Tigris Gebiet, Berlin 1921, Tafel IX (1, 6); ve F. Sarre und E. Herzfeld, Archaologische Reise, İm Euphrat-Und Tigris-Geberit, Berlin 1921, (Res. 1, 203 6); Yine bu bölgeden çıkmış başka testiler için bkz: F. Sarre, Keramik Und Andere Kleinfunde Der Islamischen Zeit Von Baalbek, Leipzig 1925, s. 6.
[15] A. Lane, Early Islamic Pattery, London 1960, 56-a.
[16] Adı geçen testi hakkında bkz: E. Kühnel, Islamic Arts, London 1963, s. 89; ve E. Kühnel, Islamische Kleinkunst, Braunschweig, 1963, s. 96.
[17] G. Migeon, Manuel D’art Musulman, Paris 1927, s. 180-181 (fig. 329).
[18] O. Grabars, Muqarnas, Leiden 1989, s. 12.
[19] R. L. Hobson, A. Guide to the Islamic Pottery of the Near East, London 1932, s. 32-34, (fig. 41).
[20] Bu kaplara Hacı Matarası denmesi hakkında bkz: F. Sarre, Die Keramik İm…, s. 31; J. Sauvaget, Syro-Mesopotami-ennes Du XIV Siecle Tome I, Paris 1932, s. 2’de bu eserlere “hacı matarası” isminin verilmesini haklı gösterecek bir delil olmadığı, tam tersine “bu eserleri süsleyen yazı ve armalar, bunların daha ziyade asker sınıfı ile dini olmayan bir müşteri sınıfı için yapıldıklarını göstermektedir” demektedir.
[21] Anadolu’da değişik müzelerde yer alan benzer formlu matara biçimi kaplar için bkz: G. Tunçel, Matara Biçimi.; İ. Aytaç, “Elazığ Müzesi’nde Bulunan Selçuklu Dönemine Ait Süslemeli Sırsız Mataralar”, Kırkambar, Kültür Sanat ve Edebiyat Dergisi, Y. 1, S. 3, Malatya 1991, s. 26-27; L. Bulut, Kabartma Desenli Samsat., s. 5-7; G. Öney, “Pottery from the Samosata Excavations. 1978-81”, The Art of the Seljuqs in İran and Anatolia Procedings of a symposium held in Edinburg in 1982 (Ed. R. Hillenbrand), California 1994, s. 286-292.
[22] Bkz. Not. 10.
[23] Bkz. Not. 13.
[24] Bkz. Not. 12.
[25] Karşılaştırma örnekerli için bkz: Sarre, Keramik Und Andere., s. 7, s. 8 (abb. 19), s. 11 (Abb 25). Ayrıca bkz: J. Sauvaget, Syro. Mesopotamiennes., s. 2; E. Bear, “Jeweld Ceramics From Medieval Islam: A Note on The Ambiguity of Islamic Ornament”, Muqarnas, Leiden 1989, s. 83-97.
[26] J. Soustiel, La Ceramique., s. 132.
[27] A. Lane, Early Islamic Pottery, London 1947 s. 27-28. L. 57.
[28] Kürevi-konik kapların fonksiyonları ile ilgili çok değişik görüşler söz konusudur. Bazı araştırmacılar, bunların el bombası olabileceği görüşündeler. Bu konuda bkz: F. Sarre, Keramik und Andere., s. 21; J. C. Gardın, Lashkarı Bazar Uhe Residence Royale Ghaznevide Tome XVIII, Paris 1963, s. 51; K. A. C. Creswell, A Bibliyography of The Architecture, Arts and Crafts of Islamic, Cairo, 1960, columns 581-582; Ayrıca M. Mercier’in bu konudaki görüşü hakkında bkz: R. Ettinghausen, “The Uses of Sphero-Conical Vessels in the Muslim East”, Journal of Near Eastern Studies, V. XXIV (January-October 1965), Chicago 1965, s. 218-229 (s. 218). Parfüm, ilaç gibi sıvıların muhafaza kabı olması ile ilgili A. S. Lane’in bu konudaki düşüncesi hakkında bkz: R. Ettinghausen, a.g.m., s. 224, ayrıca bu görüşü destekleyen W. Hauser ve C. K. Wilkinson’un düşüncesi ile ilgili bkz: R. Ettinghausen, a.g.m., s. 226; H. Seyrig kürevi-konik kapların bir kısmının üzerinde islere rastlanması dolayısıyla bu eserlerin “ateş körügü” olarak kullanılmış olabileceğini ileri sürmektedir. Ona göre, içi dolu kabın ağzına takılan bir boru ocağa uzanmakta, ısınma sonucu kaynamaya başlayan su, ağızdaki boru vasıtasıyla ateş üzerine buhar üflemektedir. H. Seyrig’in bu konudaki düşüncesi için bkz: H. Seyrig, Flacon, Grenades? Eolipiles? Syria, XXXVI, Paris 1959, s. 81-89 ve J. Dumarçay, “Eolipiles” Stria, Revue D’Art Oriental Et D’Artcheologie, Tome XLII, Paris 1965, s. 75. W. L. Hildburg ile J. Dumarçay’da, Henri Seyriq ile aynı görüşü paylaştıklarını bu kapların “ateş körüğü” veya ateş yakmak için kullanılan “ateş tutuşturucusu” olabileceği hakkında bkz: W. L. Hildburg, “Aeolipiles as Fire blowers”, Archaeologia 94, 1951, s. 27-55; J. Dumarçay, a.g.m., s. 75; K. Adahl, “Seven Spheroconical Vessels n Stockholm”, Museum of Mediterranean And Near Eastern Antiquities Medethavsmuseet, Bulletin 30, Stockholm 1997, s. 61; R. Ettinghausen bu eserlerin civa kabı olarak kullanılmış olabileceği görüşündedir. Bkz: R. Ettinghausen, a.g.m., s. 226. Ayrıca N. F. Vysotski ve W. Lenz tarafından da bu düşüncenin paylaşılması ile ilgili bkz: R. Ettinghausen, a.g.m., s. 219. Bira, meşrubat ve fugga koymak amacı ile yapılmış olabileceği hakkında bkz. A. Ghouchoni-C. Adle, Sphero-conical Vessel As Fuqqa or A Gourd For Beer”, Muqarnas, An Annual on Islamic Art And Architecture, C. 9. Leiden 1992, s. 74-75, 77. Mehmet Önder’de bu tip eserlerin, Cami, Türbe gibi yapılarda aydınlatmayı sağlayan ve kemer gergilerine asılan kandiller arasında kandil topları olabileceğini söylemektedir. Bize göre; bu tür eserlerin el bombası olması pek muhtemel görünmemekte, çünkü düşmana atılacak bir nesnenin süslenmesinin mantığı anlaşılamamaktadır. Körük fonksiyonunu karşılayacak özellikleri taşıdığı da söylenemez. Çok fazla sayıda ele geçmiş olması sebebiyle cıva kabı olma ihtimali ortadan kalkmaktadır. Ağızının üzerinde yer alan çok ufak çaplı delik de içecek kabı olmasını engellemektedir. Kandil topu olabilmesi de mümkün görülmemektedir. Çünkü insanların yukarı asacakları bir nesnenin, görünmeyecek üst kürevi bölümünü süslemesi mantık dışıdır. Bize göre, bu eserlerin ancak parfüm kabı olarak kullanılmış olabileceği düşünülmektedir. Ancak bu düşüncemizi ispatlayacak deliller de söz konusu değildir.
[29] Bkz: H. Seyrig, a.g.m.; A. Ghouchanı-C. Adle, a.g.m., K. Adahl, a.g.m.
[30] Yaptığımız Literatür çalışması sırasında balık ve kuş formlu kap örnekleri de tespit edilmiştir. Uzbekistan Namangon Bölgesi ile Nishapur’daki balık formlu kaplar hakkında bkz: R. Ettinghausen, a.g.m., s. 227; ayrıca kuş formlu kaplar hakkında da bkz: A. Ghouchani ve C. Adle, a.g.m., s. 72.
[31] Bkz. not. 10.
[32] R. Ettinghausen, a.g.m., levha XLV-B, plate XLV-C.
[33] R. Ettinghausen, a.g.m., levha L-A.
[34] R. Ettinghausen, a.g.m., levha L-B.
[35] F. Sarre, Keramik Und Andere., s. 20-22, (Abb. 66).
[36] Jean Soustiel, La Ceramique., s. 132. Bu kabın J. M. Rogers Koleksiyonuna ait olduğu ifade edilmektedir.
[37] A. Karın, a.g.m., s. 56 (Fig. 1), s. 56 (Fig. 2, 3, 4, 5), s. 58 (Fig. 6, 7, 8).
[38] A. Ghouchani-C. Adle, a.g.m., s. 73 (Fig. 1), s. 74 (Fig 2, 3), s. 75 (Fig. 4, 5, 6, 7), s. 76 (Fig. 8, 9, 10, 11), s. 77 (Fig. 12, 13), s. 80 (Fig. 18).
[39] Charles K. Wilkinson, Nishapur, Pottery of the Early Islamic Period, Newyork, s. 353.
[40] Bu konuda bkz: G. Öney, “Artuklu Devrinden Bir Hayat Ağacı Kabartması Hakkında”, Vakıflar Dergisi, S. VII, İstanbul 1967, s. 117-125; G. Öney, “Anadolu Selçuklu Sanatında Hayat Ağacı Motifi”, Belleten C. XXXII, S. 125 (Ocak 1968) Ankara 1968, s. 25-20.
[41] Bkz: G. Öney, “Sun and Moon Rosettes in the Shape of Human Heads in Anatolian Selçuk Architecture”, Anatolica III, (1969-70), s. 195-203.
[42] Bkz: E. Esin, “Bağdaş ve Çökmek Türk Töresinde İki Oturuş Şeklinin Kadim İkonografisi”, Sanat Tarihi Yıllığı III, İstanbul 1970, s. 231-242.
[43] Uygur minyatürlerindeki ve duvar fresklerindeki kadın portrelerinin karşılaştırması için bkz: H. B. Kunter, “Türk Vakıfları ve Vakfiyeler”, Vakıflar Dergisi, S. II Ankara 1938, s. 103-129 (Res. 8); G. M. Meredith-Owens, “Orta Asya Türklerinde Manihailik”, Türk Kültürü El Kitabı, C. II, Kısım Ia, s. 186-310, Lev. V, VI, VIII, X, XII-A, XII-B, XVIII, XV; E. Esin, “Burkan ve Mani Dinleri Çevresinde Türk Sanatı”, Türk Kültürü El Kitabı, C. II, Kısım Ia, İstanbul 1972, s. 311-416 ve 483 (Res. 2), s. 484 (Res. 3), s. 485 (Res. 6), s. 488 (Res. 7) Lev. XXI, Lev. XXIII, Lev. XXIV, Lev. XXVIII; E. Esin, İslamiyetten Önceki Türk Kültür Tarihi ve İslama Giriş, İstanbul 1978, (Lev. XLIII), (Lev. LXXXVI/d); E. Esin, Early Turkish Culture, Ankara 1985; Ö. Süslü, Tasvirlere Göre Anadolu Selçuklu Giyimi, Ankara 1989, s. 204; G. İnal, Türk Minyatür Sanatı, Ankara 1995, s. 6-9; G. Öney, Sun and Moon., s. 195-203.
[44] Arslan tasvirleri ile ilgili başlıca yayınlar hakkında bkz: S. Ögel, “Selçuk Sanatında Çift Gövdeli Aslan Figürü”, Belleten C. XXVI, S. 103, Ankara 1962 s. 529-538; G. Öney, “Niğde Hüdavent Hatun Türbesi Figürlü Kabartmaları”, Belleten, C. 31, S. 122, 1967, s. 143-167; G. Öney, “Anadolu’da Selçuk Geleneğinde Kuşlu, Çift Başlı Kartallı, Şahinli ve Arslanlı Mezar Taşları”, Vakıflar Dergisi, S. 8, Ankara 1969, s. 283-295; G. Öney, “Anadolu Selçuk Mimarisinde Arslan Figürü”, Anatolia (Anadolu), C: XIII, Ankara 1971, s. 1-64.
[45] Geyik tasviri ile ilgili başlıca yayınlar hakkında bkz: B. Ögel, Türk Mitolojisi I, Ankara 1971, s. 570-582; Y. Çoruhlu, Türk Resim Sanatında Hayvan Sembolizmi, İstanbul 1992.
[46] Ejder tasvirleri ile ilgili başlıca yayınlar hakkında bkz: E. Esin, İslamiyetten Önceki…, s. 100; E. Esin Türk Kozmolojisi, 1979, s. 45; s.; O. Turan, Oniki Hayvanlı Türk Takvimi, İstanbul 1941, s. 93.
[47] Bkz: not 43.
[48] Bkz: not 44.
[49] Bu figürlerden dirsekleri yanlara açılmış, ellerini göğüslerinde birleştiren kadınların menşeinin eski doğu tanrıçaları Ninmach ve Ishtar olması ve bunların tahminen hicri takvimin ilk yüzyıllarına tarihlenmesi hakkında bkz: F. Sarre, Die Keramik Im., s. 17, Bu figürlerin Hitit karakterli olduğu konusunda bkz: G. Migeon, L’Orient Musulman, Paris 1922, s. 15.
[50] G. Reitlinger tarafından 12-13. yüzyıla tarihlendirilen bu küp hakkında bkz: G. Reitlinger, Unglazed., s. 16;.
[51] Mezopotamya’da bilhassa Musul ve çevresinde büyük küplere “Habb” adı verildiği ve bölgede habblardan bir kısmının genellikle “Barbutin Seramik” olarak adlandırılması hakkında bkz: G. Reitlinger, a.g.m., s. 12.
[52] Bkz: G. Reitlinger, a.g.m., Fig (16), (17-18), (19-20), (21).
[53] Bkz: G. Reitlinger, a.g.m., Fig 22.
[54] Bu eser için bkz: F. Sarre, “İslamische Tongefasze Aus Mesopotamien”, Jahrbuch der Königlich Preussischen Kunstsammlungen, Jahr. XXVI, Heft II, Berlin 1905, s. 4 (Res. 4), Yazar ayrıca bu kırık eseri tamamlayan çizimini de yapmıştır. Ayrıca bkz: G. Migeon, Manuel D’art Musulman Arts Plastiques Et Industriels, Paris 1927, s. 178 (Res. 328); G. Reitlinger, a.g.m., Fig. 14; G. Migeon, L’Orient Musulman., Fig 20.
[55] Adı geçen küp için bkz: F. Sarre, Islamische Tongefasze., s. 3 (Abb: 3); J. Strzygowski, Altai-İran Und Völkerwanderung, Leipzing 1917, s. 261 (Abb: 206); G. Migeon, Manuel D’art., s. 179, (Fig. 327).
[56] Musul’dan getirilen bu küp hakkında bkz: R. Ettinghausen, Studies in Muslim Iconography, Unicorn, Washington 1950, Pl. 31 (Left); E. Kühnel, Islamische., s. 97 (Abb. 53); E. Kühnel, Islamic., s. 90 (Fig. 53).
[57] Strzygowski tarafından belirtilen bu konu hakkında bkz: G. Reitlinger, a.g.m., s. 17.
[58] Bkz: G. Reitlinger, a.g.m., s. 16.
[59] Bkz: G. Reitlinger, a.g.m., s. 12-13.
[60] J. Strzygowski’nin bu konudaki düşüncesi hakkında bkz: G. Reitlinger, a.g.m., s. 17.
[61] Bkz: G. Reitlinger, a.g.m., s. 12.
[62] Münih Etnoğrafya Müzesi’nde teşhir edilen sırsız, kabartma desenli bir testinin üzerinde bulunan “Al Amid” yazısı dolayısıyla, Sarre’nin bu enterasan seramik türünün Yukarı Dicle bölgesinde özellikle Diyarbakır’da aranması gerektiği hakkında bkz: F. Sarre, Die Keramik., s. 20. Ayrıca bu türdeki eserlerin özellikle Kuzey Mezopotamya’daki yerleşim merkezlerinden çıkarıldığı Güney Mezopotamya’da bu kaplara ender rastlandığı hakkında bkz: F. Sarre, Keramik, Und., s. 6 ve F. Sarre, Die Keramik., s. 20.
[63] F. Sarre, Die Keramik von Samarra Berlin 1925, s. 6; F. Sarre, Die Keramik im Euphrat- Und Tigris Gebiet, Berlin 1921, s. 20.
[64] Samsat kazı buluntuları hakkında bkz: not 10.
[65] Samsat kazı buluntuları arasında yer alan üç ayağın, yarım bırakılmış pek çok seramiğin yanısıra burada bulunmuş bir fırının Samsat’ta bölgesel bir seramik üretiminin varlığını ortaya koyması hakkında bkz: L. Bulut, a.g.m., s. 17.
[66] Sarre’nin Fırat ve Dicle ırmakları arasında kalan bölgede özellikle Musul, Takrit ve Samarra’da yaptığı kazılardan çıkan çok sayıda eserin Berlin İslam Eserleri Müzesi’nde sergilenmesi hakkında bkz: F. Sarre, Keramik, Und., s. 6. Hatta yine bu kazılardan çıkan bir kalıbında aynı müzede 2308 Envanter Numarası ile kayıtlı olduğu belirtilmektedir. Ayrıca yine Dicle ovasında Musul, Takrit ve Samarra’da yapılan kazılardan çıkan kabartma desenli sırsız pek çok eserin bugün Kaiser Friedrich Müzesi’nde sergilenmesi hakkında bkz: F. Sarre, Die Keramik., s. 19; Münih Etnoğrafya Müzesi’nde sergilenen, üzerinde “Al Amid” yazısı bulunan sırasız bir testi hakkında bkz: F. Sarre, Die Keramik., s. 20.
[67] Bkz: F. Sarre, Die Keramik., s. 19.
[68] Bkz: F. Sarre, Die Keramik., 15.
[69] Rakka’da bulunan fırın hakkında bkz: J. Sauvaget, “Tessons de Rakka”, Ars Islamica, V. XIII-XIV, Michigan 1948, s. 34.
[70] M. 1215 tarihli eser için G. Migeon, Manuel., s. 180’de, “Louvre Müzesi’nde yer alan, küçük bir koleksiyona dahil kap M. 1213 tarihini taşımaktadır” demektedir. Yine aynı yazar, G. Migeon, Orient., s. 15’te “bu eser Mokri tarafından M. 1216’da yapılmıştır” şeklinde bir ifade kullanılmıştır. Yazar, tahminimize göre her iki eserinde de aynı kaptan bahsettiğini, sadece hicri takvimi, miladi takvime çevirirken hata yaptığını düşünmekteyiz. G. Migeon, H. 612’nin, Miladi karşılığı olarak bir eserinde 1213, diğer eserinde 1216 demektedir. Halbuki, F. R. Unat, Hicri Tarihleri Miladi Tarihe Çevirme Kılavuzu, Ankara 1974, s. 42’de, H. 612’nin karşılığı M. 1215 gözükmektedir. Ayrıca Muhtemelen, R. Koechlin ile R. L. Hobson’da, G. Migeon’a dayanarak 1216 tarihini vermektedir. Bu konuda bkz: R. Koechlin, “Le Ceramiques Musulmanes de Suse Au Musee Du Louvre,” Memorres De La Mission Archeologique De Perse, Tome XIX, Paris 1928, s. 30 ve R. L. Hobson, A Guide to the Islamic Pottery of the Near East, Londres 1932, s. 33.
[71] Samsat kazısından çıkmış çok sayıdaki sırsız seramiklerle ilgili envanter fişlerinden yararlanmamız konusunda her türlü kolaylığı gösteren Prof. Dr. Sayın Aliye Özten’e sonsuz teşekkürlerimi sunarım. Ayrıca sikkelerdeki 1185-1260 arasındaki tarih sınırları, Samsat kazısına ait birçok envanter fişinin gözden geçirilmesi sonucu tarafımızdan belirlenmiştir.
[72] Bkz: G. Tunçel, Matara Biçimi., s. 647 (not 25) ve G. Tunçel, Barbutin Dekorlu., s. 262 (not 49).
[73] Bu konuda bkz: not 1 ayrıca bkz: G. Tunçel, Matara Biçimi., s. 647 (not 26); G. Tunçel, Barbutin Dekorlu., s. 264 (not 55).
Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.