Fırat ve Dicle ırmakları arasında kalan Mezopotamya Bölgesi,[1] tarih çağlarını başlatan en eski medeniyet merkezlerinden birisidir.[2] Seramik sanatının da[3] beşiği durumundaki bölgenin tarih öncesi çağlardan[4] günümüze kadar uzanan geçmişi daima hareket halinde olmuş, dostça veya düşmanca ilişkileri bulunan toplumlar, bazen ortak bir kültür mirası bırakmış, bazen de geçmiş dönemlerden aldıkları kültürel mirası devam ettirmiş ya da büyük ölçüde onun etkisinde kalarak geleneksel ürünler yaratmışlardır. Nitekim Seramik merkezi[5] durumundaki bu bölge için de henüz aydınlatılmamış hususlar ve kesin çizilemeyen tarih sınırları vardır. Bu açıdan kısmen de olsa Anadolu’daki Ortaçağ Dönemi arkeolojik çalışmalarına ışık tutacağını düşündüğümüz bu çalışmamızda, sınırlarımız içinde kalan Kuzey Mezopotamya Bölgesi’nden çıkmış[6] ve yurdumuzdaki çeşitli müzelere dağılmış kabartma desenli sırsız seramikler[7] üzerinde durulacaktır. Halen, Mardin, Diyarbakır, Elazığ, Gaziantep Malatya, Konya, Karatay, Adana ve Şanlıurfa Müzelerinde yer alan bu tür kapların bir kısmı da Diyarbakır’da bulunmuş olmakla birlikte, teşhir edilmek üzere İstanbul Türk ve İslam Eserleri Müzesi, İstanbul Arkeoloji Müzesi-Çinili Köşk ile Ankara Etnoğrafya Müzesi’ne gönderilmiştir. Kuzey Mezopotamya orijinli olan bu eserler kendi içlerinde kap türlerine göre testi, matara biçimi kap, kürevi- konik kap, ve küp olmak üzere başlıca dört ana grupta anlatılmaktadır.
Testiler
Testiler,[8] ağız, boyun, gövde ve kaideden meydana gelmektedir. Ayrıca, kulplar yanı sıra eserlerin bir kısmında emzik ve süzgece de rastlanmaktadır.
Form
Ağız, sağlam durumda günümüze ulaşan eserlerden anlaşıldığına göre genellikle halka biçiminde ince bir kenar şeklindedir. Bazı eserlerde boynun yukarı kısmında bir boğumla daraltılmasıyla, daha dar çaplı bir üst kademe haline gelmekte, bazılarında da bir profil çıkıntısı ile belirginleştirilmektedir.
Boyun, eserlerden bir kısmında form hakkında fikir vermeyecek şekilde tamamen kırıktır. Sonradan yenilenenlerin orijinal hali ise tam olarak bilinmemektedir. Kısmen veya tamamı sağlam durumda günümüze ulaşan eserlerde boyun; konik, silindirik veya bombeli bir görünüşe sahiptir. Konik boyunlular kendi içinde iki grupta incelenebilir: Bunlardan bir kısmında ağızdan gövdeye doğru, diğer bir kısımda da gövdeden ağıza doğru bir genişleme söz konusudur (Res. 1). Kesik koni ve ters kesik koni biçiminde bir görünüşe sahip bu boyunlar genellikle düz yüzeyli yapılmakla beraber, bazılarında profilli kademeler görülmektedir. Yukarıya doğru bombeli olarak yükselen, oval görünüşe sahip boyunlar genellikle iri yapıldıklarından gövde ile orantısız bir görünüş sergilemektedir. Eserlerin bir kısmında gövde ile boyun geçişi özel bir çaba ile belirtilmemiş. Bazı eserlerde ise bir ile dört adet profil kullanılarak kademeli bir geçiş sağlanmıştır.
Gövde formu, tam olarak bildiğimiz geometrik şekillere benzemediğinden en yakın ifade edilebilecek tanımlar seçilmiştir. Buna göre, üst ve alt bölüm olarak genellikle farklı geometrik şekillerde yapılan gövde formları şu şekilde sınıflandırılabilir: 1- Üst ve alt bölümü yarım küre biçiminde, 2- Üst bölümü kürevi, alt bölümü konik, 3- Üst bölümü konik, alt bölümü kürevi, 4- Üst ve alt bölümü konik 5- Beyzi (yumurta) formlu. Bu grupların her biri içinde bazı detay farkları vardır. Eserlerin bir kısmında aynı usta veya tek bir kalıptan çıkma etkisi uyandıracak şekilde tıpatıp ortak gövde biçimleri söz konusudur. Gövdenin üst ya da alt bölümlerine ait iki ayrı formun, karın bölümünde zor fark edilebilecek kadar birbirine kaynaştırıldığı, keskin bir karın hattı ile birleştirildiği (Res. 2) bazen de silindirik kalın bir profille gizlenerek, dekoratif nitelikte vurgulandığı görülmektedir. Gövdenin üst ya da alt parçasının kısmen basık veya bombeli olmasının yanı sıra bir kısım eserde boynun hemen altındaki üst bölümde profilli kademeler dikkat çekmektedir. Üst gövde parçasının dar, alttakinin daha geniş çaplı olduğu örneklerde, birleşme hattı bir kademe şeklindedir.
Eserlerin bir kısmında, üst gövde yarısı üzerine emzik yerleştirildiği görülmektedir (Res. 3). Bunların çoğu kırıktır ve gövdeye tutturulmuş silindirik parçalar halindedir. Bu emzikler, adeta aynı eksen üzerinde bir tarafa kulp, diğer tarafa emzik gelecek şekilde simetrik bir konumla yerleştirilmiştir. Günümüze sağlam durumda gelebilen hayvan başı biçiminde şekillendirilmiş bir emzik incelediğimiz eserler arasında oldukça dikkat çekmektedir. Bu eserde, emzikle birlikte simetrik konumda silindirik boru şeklindeki bir unsur da görülmektedir (Res. 4). Bu unsur, içi boş bir silindir şeklinde yapılarak testi gövdesine tutturulduğundan kulp olma ihtimalini zayıflatmaktadır. Çünkü incelediğimiz eserler arasında içi boş bırakılan kulpa rastlanmamıştır. Dolayısıyla ikinci bir emzik olabileceğini akla getirmektedir. Fakat, aynı eser üzerine karşılıklı simetri teşkil edecek şekilde yerleştirilen iki emziğin fonksiyonu da anlaşılamamaktadır.
Eserlerin bir kısmında süzgeç kullanımı görülmekle beraber, bu kısım boyun ve gövde formu ile bağlantılı değildir. Farklı sayıda yaprakları bulunan çiçek veya baklava dilimi şeklinde açıklıkları bulunan süzgeç hamuru boynun en dar yerine yerleştirilmiştir (Res. 5).
Kaide, testilerin bir kısmında kısmen kırılmış olmakla birlikte form bakımından fikir verebilecek durumdadır. Gerek bu eserlerden, gerekse sağlam durumda günümüze ulaşan eserlerden anlaşıldığına göre testi kaideleri; konik, silindirik ve kadeh ayağı şeklindedir. Bu kaidelerin bir kısmında, gövdeden tabana kavisli kenarlarla genişleme söz konusudur. Kaidelerin taban yüzeyi bazen boşaltılmış bulunmakta, bazen de dolu yapılmaktadır. Boşaltılanlarda halka şeklinde bir taban meydana gelmektedir. İçi boşaltılmamış bulunan kaide yüzeylerinde kenarlara paralel yarım silindirik bir kanalla taban yüzeyinde bir hareket sağlanmıştır. Nadir olarak bazı eserlerde, etrafı ince bir profille sınırlandırılmış geniş yüzeyli dairevi bir taban görülmektedir.
Kulp, testilerde genellikle tek, az sayıdaki eserde ise iki ya da üçtür. Ayrıca eserlerin bazılarında bir esas kulptan başka süs niteliğinde ve sembolik olarak yapılmış üç kulpa da rastlanmaktadır. Yassı bir kesit verecek şekilde biçimlendirilen kulplar, bir uçta boyuna tutturulduktan sonra dar bir kavisle aşağı doğru yönelerek, daha geniş bir büklümle üst gövde yüzeyine birleştirilmiştir. Çift kulp, boyun ve gövdenin iki tarafına aynı eksen üzerinde simetrik bir konumla üç kulp da, boyun ve üst gövde yüzeyine eşit aralıklarla tutturulmuştur.
Hamur
Birbirinden farklı iki hamur dokusu ve rengi söz konusudur. İri taneli ve seyrek dokulu hamurlu testiler, kiremit rengi görünüşe sahiptir ve genellikle dıştan kirli beyaz renkte astarla sıvanmıştır. İnce taneli ve sıkı dokulu hamur yapısına sahip eserlerde, renk olarak sarı ve açık bejin değişik tonları dikkat çekmektedir.
Yapım Tekniği
Testiler, iki ayrı parça halinde imal edilerek birleştirilen bir gövde ile buna bağlı boyun, kulp (kulplar) ve kaideden meydana gelmektedir.
Önceden hazırlanan iki gövde kalıbına hamurun prese edilmesi ile gövde bezemesi yanı sıra formu da meydana gelmektedir. Eserlerin bir kısmında; kalıptan çıkan iki gövde parçası birleştirildikten sonra, dıştan enli bir hamur tabakası ile kuşatılmıştır. Bazı kaplarda, alt ve üst gövde yarısının birleştiği çizgi, bir hamur şerit ile sarılarak kalın bir profil çıkıntısı haline getirilmiştir. Özellikle, üst ve alt gövde bölümlerinin simetrik olduğu durumlarda böyle bir profil çıkıntısı bulunmakta ve uygulamanın iki ayrı şekilde yapıldığı, üst bölümleri bulunmayan iki testi kalıntısından anlaşılmaktadır: Bunlardan birinde; gövdenin iki bölümü üst üste kapatıldıktan sonra, birleşme çizgisi dıştan bir hamur şeritle kapatılarak, kalın bir profil haline getirilmektedir. İkinci uygulamada ise; iki gövde yarısı arasına adeta harç tabakası şeklinde hamur konmuş (Res. 6) ve gövdenin iç tarafına akan kısım gövdeye kabaca sıvanmış, dışa taşıntısı ise kalın bir profil kuşağı haline getirilmiştir. Boyun, gövdenin üst kısmının bir devamı olarak imal edilebildiği gibi, ayrı bir bölüm olarak yapıldıktan sonra gövdeye tutturulması şeklinde de görülebilmektedir. Kaide, gövdenin alt yarısı ile birlikte çıkarılabilmekte veya ayrı bir kısım halinde imal edildikten sonra gövdeye tutturulabilmektedir. Özellikle, gövdenin alt yarısında süsleme görülmediği hallerde, bu kısım ile kaide çarkta yapılmış olmalıdır (Res. 7). Gövdenin alt yarısında bezemeye yer verildiği durumlarda, kaide ayrı bir parça halinde yapıldıktan sonra gövdeye tutturulmuş bulunmaktadır (Res. 8). Kulplar ise boyun ve gövdeye sonradan tutturulmuş bulunmaktadır.
Bezeme
Esas olarak üst gövde yüzeyinde karşımıza çıkan bezemeye, gövdenin alt kısmında da rastlanmaktadır. Her iki gövde yarısında süslemeye yer verildiği durumlarda, karın yüzeyindeki birleşme hattı enli bir şerit olarak süslemesiz bırakılmıştır. Ancak bazı eserlerde, üst ve alt gövde yarısını birleştiren çizgi, kalın silindirik bir profil çıkıntısı haline getirilerek dekoratif bir nitelik de kazanmıştır. Her iki gövde yarısında genellikle farklı dekoratif unsurlar yer almakla birlikte bazı eserlerde simetrik bir şema gözlenmektedir. Üst ve alt gövde yüzeyindeki süsleme, kabı çepeçevre dolaşan, konturları ince birer profille belirlenmiş bir veya birkaç süs kuşağı halindedir (Res. 9).
Süslemeyi oluşturan kuşaklarda; geometrik ve bitkisel motifler yanı sıra hayvan figürleri, yazı ya da yazı taklidi kompozisyonlar yer alır. Tamamı yüzeye göre kabartılarak oluşturulan süsleyici nitelikteki unsurlardan geometrik motiflerin başlıcaları; keskin köşeli veya “S” kıvrımlı zencirek frizi, çeşitli konumlarda yerleştirilen üçgenler, irili ufaklı dairevi kabaralar, iki veya üç hatlı saç örgüsü frizi, profil hatları ile meydana getirilen baklava dilimi, mühr-ü Süleyman, balık pulu, ters doğru damla biçimi kabaralar, inci motifi, hilal motifi, kalp motifi, daire ve arkad dizisi şeklinde kontur oluşturan profillerdir.
Bunlardan inci motifleri ve zigzag oluşturan profil hatları, daha ziyade zemin dolgusunda kullanılmıştır. Dairevi kabaralar, bir ana motifin yanında yer alan bir unsur olarak kullanılabildiği gibi, zaman zaman bitkisel kompozisyon arasına serpiştirilmekte veya bir friz meydana getirmektedir. Rozetler ise, süs şeridine belirli aralıklarla yerleştirilerek kompozisyonun ana şemasında belirli odak noktalarını oluşturmaktadır. Zencirek ve saç örgüsü dizisi, genellikle ince silmelerden meydana gelen kenar bordürleri arasına dar birer friz meydana getirecek şekilde işlenmiş ve bunlar genellikle, her iki gövde yarısını süsleyen enli süs şeritlerinin kenarlarında yer almıştır.
Bitkisel nitelikli bezeme unsurlarını, daha ziyade, “C-S” şeklinde kıvrımlar meydana getiren dal ve yapraklar ile değişik çiçek ve palmet tasvirleri oluşturmaktadır.
Süs bordürlerinde görülen hayvan figürlerinden başlıcaları; kuş, balık, ejder, ördek, ceylan, grifon (Res. 10) ve büyük baş hayvan tasvirleridir. Genellikle orijinleri teşhis edilemeyecek şekilde stilize olan hayvan figürlerinden büyük baş olanlar, süs kuşağına peş peşe koşar durumda (Res. 11), kuşlar da büyük bir rozet içinde sırt sırta veya tek olarak kabartılmışlardır.
Arapça olan yazı, eserlerin birçoğunda görülmektedir. Ancak bunların büyük bir kısmı okunamamakta veya belirli bir anlam çıkarılamamaktadır. Ayrıca testilerin bir kısmında, simetrik bir düzenle süs şeridi üzerine kabartılmış yazı etkisi uyandıran bezeme de bulunmaktadır.
Bu tür kapların boyun yüzeyi genellikle süslenmemiş, bazı eserlerde ağızdan kulp bağlantısına kadar olan kısımda profillerle kademelenmeye gidilmiştir. Nadir olarak, düşey görünüşlü profil hatları ile boyun yüzeyinin bölümlere ayrıldığı ve her ünitenin, içinde birer kabara bulunan elips ya da halka şeklinde unsurlarla süslendiği görülmektedir.
Eserlerin kulplarında bezemeye yer verilmemiş, bazı eserlerde profillerle hareketlendirilmeye gidilmiştir (Res. 12).
Kaide yüzeylerinin, genellikle motiflerle süslenmediği anlaşılmaktadır. Ancak incelediğimiz eserlerden birinde, ortaya “amel” yazısı kabartılmış ve çevresinde de inci dizisinden meydana gelen bir friz kabartılmıştır.
Bezeme Tekniği
Süslemede, esas olarak baskı (prese) tekniği kullanılmasına karşılık bazı unsurlarda barbutin[9] tekniği de göze çarpar. Bezeme, daha ziyade gövdede yüzeyden kabarık motiflerle karşımıza çıkmaktadır. Buna göre, önceden hazırlanan iki gövde yarısına hamurun prese edilmesi ve daha sonra bu iki parçanın birleştirilmesi ile gövde formu yanı sıra bezeme de meydana gelmektedir. Barbutin tekniği de bir testinin emziğinde karşımıza çıkmaktadır. Burada şırınga benzeri bir aletle, hamurun, yüzey üzerine sıkılarak aplike edilmesi söz konusudur.
Benzer Türdeki Diğer Eserler Hakkında Kısa Bilgiler
Burada tanıtmaya çalıştığımız, yurdumuzun değişik müzelerindeki kabartma desenli sırsız testiler Samsat,[10] Ahlat,[11] Korucutepe[12] ve Harran[13] kazılarından elde edilen buluntular yanı sıra sınırlarımız dışındaki Mezopotamya topraklarından çıkarılmış[14] çok sayıdaki eserlerle form, imalat tekniği ve bezeme özellikleri bakımından son derece benzer özellikler göstermektedir. Halen British Museum’da,[15] Berlin Dahlem Museum’da (Musul’dan),[16] Louvre Müzesi’nde (Diyarbakır’dan),[17] Münih Völkerkunde Museum’da[18] sergilenen testiler yanı sıra Hobson tarafından Mezopotamya topraklarından bulunan bir eser,[19] adeta aynı atölyede yapılmışçasına paralel özelliklere sahiptir.
Matara Biçimli Kaplar
Matara biçimli kaplar,[20] ağız, boyun, gövde ve bir çift kulptan meydana gelmekte, nadir olarak kaide ile tabana da rastlanmaktadır.[21]
Form
Ağız, eserlerin bir kısmında boynun bir bölümü ile birlikte kırılarak ortadan kalkmış, az sayıdaki kapta sadece ağız profili günümüze ulaşabilmiştir. Sağlam durumdaki eserlerden anlaşıldığına göre ağız, ince kenarlı bir halka şeklindedir.
Boyun, ağız profilinden aşağıya doğru inen kısa bir silindir biçimde yapılarak, gövdenin kasnak şeklindeki silindirik yüzeyine kaynaştırılmıştır.
Gövde, esas cephelerden dairevi (Res. 13), yanlardan ise, elips gibi bir görünüşe sahiptir. Esas gövdeyi oluşturan dairevi görünüşlü cepheler dışa doğru şişkin birer bombe halinde yapılarak, silindirik bir ara bölümle birleştirilmiştir. Bu bölüm, eserlerin çoğunda gövdeyi oluşturan bombeli yüzeylerin devamından ibarettir. Bir kısım eser de, bu iki gövde parçası arasına kasnak şeklinde silindirik üçüncü bir parça yerleştirilmiştir. Simetrik iki parça şeklindeki gövde yüzeylerini birleştiren silindirik yüzey, eserlerin bir kısmında geniş, bir kısmında da dar tutulmuştur. Birleşme hatları kalın bir profil çıkıntısı şekline getirilebildiği gibi (Res. 14) bazen de hamurla sıvanarak gizlenmiştir.
Kulplar, genellikle yassı kesitli ve çifttir. Daha ziyade bir uçta gövdeye, diğer uçta boyuna bağlanmış, nadir olarak da gövde parçalarını birleştiren silindirik kasnağa tutturulmuştur (Res. 15).
Kaide, genellikle yoktur. Gövdenin simetrik iki parçasını birleştiren silindirik parçanın geniş (Res. 16) tutulması durumunda, gövdeye sonradan içi boşaltılmış bir kaide yapılmıştır. Halka biçiminde taban oluşturan kaide silindirik kısa bir parça halindedir.
Hamur
İnce taneli, sıkı veya iri taneli gevşek dokulu hamurla yapılan kaplarda kirli beyaz ile kiremit rengi görünüş söz konusudur.
Yapım Tekniği
Matara biçimli kaplar, ayrı ayrı meydana getirilen boyun, gövde, kaide ve kulpların birleştirilmesi ile imal edilmektedir. Önceden hazırlanan iki ayrı kalıba hamurun prese edilmesi sonucu meydana getirilen gövde parçalarına karşılık boyun, kaide ve kulpların çarkta yapılmış olduğu düşünülmektedir.
Bezeme
Süsleme açısından daha ziyade bombeli gövde yüzeyleri değerlendirilmiştir. Kompozisyon bakımından ana hatları ile ortak şema kullanılmış olmasına rağmen bazı motif değişiklikleri ve detay farkları söz konusudur. Bombeli yüzlerdeki süslemede; ortadaki daire ya bezemesiz bırakılmış veya bir süs rozeti haline getirilmiştir. Süslemesiz bırakılan eserlerin bir kısmında içeriye doğru çukurlaştırma söz konusudur. Gövde süsleme programı genellikle kabı çepeçevre dolaşan ve ince profil çıkıntıları ile sınırlandırılmış bir veya birkaç süs kuşağı halindedir.
Süs şeritlerinde, hepsi yüzeye göre kabartılan geometrik figürlerin yanı sıra hayvan figürlerinin de kullanıldığı dikkat çekmekte, buna karşılık yazı ve yazı taklidi kompozisyonlara yer verilmediği görülmektedir.
Çok çeşitlilik gösteren geometrik süs unsurlarının başlıcaları; birbirine paralel profil hatlarından meydana gelen zigzaglar, S kıvrımlı veya keskin hatlı zencirek frizi, irili ufaklı dairevi kabaralar (Res. 17), inci motifi, profil hatları ile meydana getirilen baklava dilimi, ters-doğru damla biçimi kabaralar, üç veya iki hatlı saç örgüsü frizi, kalp motifi (Res. 18), hilal, üçgen veya daire şeklinde çerçeve oluşturan profiller, İnce silmelerden meydana gelen kenar bordürleri arasına, dar birer friz meydana getirecek şekilde kabartılan inci dizisi, zencirek ve saç örgüsü, genellikle enli kuşakların bir veya iki kenarında uzanmaktadır.
Hayvan figürleri, çeşitlilik göstermekle birlikte, orijinleri teşhis edilemeyecek kadar stilize durumdadır. Eserlerden birinde, bombeli yüzün merkezinde boş bırakılan dairenin etrafında yer alan kalın süs kuşağına, rozetler içinde üst üste yerleştirilmiş kuş çiftleri (Res. 19), diğerinde; şişkin gövde yüzeylerinin ortasında yer alan rozet içine sırt sırta konumda kuş çiftleri, bir başka eserde de; iri dal ve kıvrık yapraklardan meydana gelen bitkisel zemin üzerinde koşar vaziyette pars benzeri hayvan ve arslan figürleri görülmektedir (Res. 20).
Söz konusu eserlerin boyun, taban ve kulp yüzeylerinde süsleyici nitelikte unsurlara yer verilmemiştir. Ancak, boyun bölümü, ağız meydana getiren profilasyonla hareketlendirilmiş, kulplardan bir kısmının cephesi profilli hatlarla kademelenmiştir.
Bezeme Tekniği
Bezemenin yer aldığı bombeli gövde yüzeylerinde baskı (prese) tekniği kullanılmıştır. Söz konusu teknikte; daha önceden hazırlanan kalıplara hamurun prese edilmesi ile gövde formu yanı sıra süslemede meydana gelmektedir.
Benzer Türdeki Diğer Eserler Hakkında Kısa Bilgiler
Samsat,[22] Harran,[23] Korucutepe,[24] kazı buluntuları arasında yer alan matara biçimi kaplar, ağız, boyun, gövde formu, hamur rengi-yoğunluğu, bezeme ve tekniği bakımından burada özelliklerini vermeye çalıştığımız eserlerle büyük bir benzerlik içindedir. Ayrıca Sarre tarafından Fırat ve Dicle ırmakları arasında kalan bölgede yapılan kazılardan çıkan çok sayıdaki matara,[25] Jean Soustiel’in 12-14. yy. arasına tarihlediği Kuzey Suriye topraklarına ait bir matara[26] ve Arthur Lane tarafından yayımlanmış[27] bir kap da form yanı sıra bezeme programındaki paralellikleri belirgin bir şekilde gözler önüne sermektedir.
Kürevi-Konik Kaplar
Üst bölümü yarım küre, altı konik bir görünüşe sahip bu eserlerin fonksiyonu halen belirlenememiş, çeşitli tartışmalara yol açmıştır.[28] Batı dillerinde kullanılan “sphero-conical” adının kap formunu belirtmesi dolayısıyla bizde “kürevi-konik” terimini kullanmayı ve fonksiyon bakımından kesinleşmemiş durumuna göre bir isim vermemeyi tercih ettik.[29]
Söz konusu eserler form bakımından ağız, boyun ve gövdeden meydana gelmektedir.[30]
Form
Ağız, sağlam durumda kalan eserlerden anlaşıldığına göre kürevi biçimde yapılmış, merkezine de gövdenin kullanımı için silindirik ufak bir delik açılmıştır (Res. 21).
Boyun, silindirik kısa bir bölüm halinde gövdeye bağlanır. Eserlerin bir kısmında, ağız tarafındaki kenarı, keskin bir hatla derinleşerek aşağıya doğru kavisle genişletilmiştir.
Gövde formu birkaç kategoride incelenebilir: Birinci grupta, boyundan itibaren kademelenme ile yayvan bir üst bölüm elde edilmiş, daha sonra kürevi formda devam ettirilen gövde, alt tarafa doğru konik bir görünüş kazanarak küt bir uçla son bulmuştur (Res. 22). İkinci grupta; boynun bağlantı yerinden itibaren enli profillerle genişletilerek şişkin kürevi şekle dönüşen gövde, alt kısma doğru bombeli konik görünüşle sivriltilmiştir. Üçüncü grupta ise; boynun gövdeye bağlantı hattını belirleyen profilden itibaren iç bükey kavisli bir yüzeyle başlayan gövde, yayvanlaştıktan sonra aşağıya doğru basık konik görünüş şeklini almıştır (Res. 23).
Hamur
Açık bej, kirli sarı ve açık gri renkli ince taneli sıkı bir dokuya sahiptir.
Yapım Tekniği
Eserlerin, ağız, boynun ve gövdesinin üzerindeki izlerden anlaşıldığına göre imalat esnasında çark kullanılmış olmalıdır.
Bezeme
Süslemeye daha ziyade, kürevi üst bölümünde yer verilmiş, az sayıdaki eserin konik bölüme kadar olan kısmı bu amaçla değerlendirilmiştir.
Elips, ters-doğru damla biçimi, dairevi, çok kollu yıldız şeklindeki kabaralar yanı sıra daire ve üçgen biçiminde çerçeve oluşturan profiller, dendane frizi ile örgü kompozisyonu en belli başlı geometrik motiflerdir. Bitkisel unsurlar ise bir kısmı tamamen stilize edilmiş çeşitli boyutta ve değişik yaprak sayısına sahip çiçek motifleridir. Mask şeklinde insan tasvirleri de az sayıda eserde karşımıza çıkmaktadır.
Eserlerde kürevi üst bölüm, ya birbirine paralel doğrultuda uzanan süs kuşaklarına ayrılmış ya eşit aralıklarla yerleştirilen dekoratif kütlelerle, (Res. 24) veya derinleştirilmiş hatlarla bölümlere ayrılan gövde yüzeyleri içerisine yerleştirilen süs unsurları ile bezenmiştir. Ayrıca az sayıdaki eserde, kürevi yüzey üçgen şeklinde ya da iç içe dairelerden meydana gelen profillerle dekoratif hale getirilmiştir.
Bezeme Tekniği
Süs unsurları kazıma ve baskı tekniği kullanılarak meydana getirilmiştir. Baskı tekniği de iki ayrı şekilde uygulanmıştır. Ya doğrudan yüzeye basılan kalıpla süsleme oluşturulmuş ya da önceden hazırlanan kalıpla elde edilen dekoratif unsurlar daha sonra kap yüzeyine aplike edilmiştir. Yüzeyleri dilimlere ayıran hatlarda da kazıma tekniği kullanılmıştır (Res. 25).
Benzer Türdeki Diğer Eserler Hakkında Kısa Bilgiler
İncelediğimiz kürevi-konik kaplar Samsat[31] kazısından çıkan aynı türde eserlerle gerek kap formu gerekse bezeme özellikleri bakımından büyük bir paralellik göstermektedir. Bu benzerlikler Rayy kazı buluntuları,[32] Washington Özel Koleksiyonu’nu[33] ve Philadelphia Sanat Müzesi’nde[34] yer alan eserlerde de görülmektedir. Sarre’nin Baalbek kazı buluntuları[35] ile Jean Soustiel’in tanıttığı bir kürevi-konik kapta[36] form özellikleri yanı sıra, üst gövde yüzeyine aplike edilen dekoratif süs unsurları bakımından da çok benzerdir.
Ayrıca, Stockholm Akdeniz ve Yakın Doğu Antik Müzesi’nde yer alan birçok eser,[37] A. Ghouchani ve C. Adle[38] tarafından tanıtılan çok sayıda kap yanı sıra Nishapur[39] kazı buluntuları da birbirlerine son derece uygun bölge ve dönem özelliği göstermektedir.
Küpler
Ağız, boyun ve gövdeden meydana gelen küplerin büyük çoğunluğunda boyun çevresine kulp ve süsleyici perde gibi elemanlar monte edilmiştir.
Form
Ağız sağlam durumda günümüze ulaşan eserlerden anlaşıldığına göre kenarları profilli taşıntı yapan yassı bir halka şeklindedir. Ayrıca eserlerin bir kısmında ince profillerle kademelenmeye gidilmiştir.
Boyun, küplerin tamamında silindir şeklindedir. Ancak, bir kısmında hafif bir kavisle içbükey bir görünüş kazanmasına karşılık bazı eserlerin yüzeyinin yaklaşık 2/3 oranında bir kısmına, perde gibi yapılmış dekoratif cephe yerleştirilerek boyun kısmen kapatılmıştır (Res. 26). Bunun dışında kalan bölüme de kulplar tutturulmuş bu kulplar ile dekorlu hamur tabakası arasına da kemer biçiminde bağlantılar yapılmıştır.
Gövde, eserlerin bir kısmında küre, bir kısmında da beyzi forma sahiptir. Beyzi görünüşlü eserlerden anlaşıldığına göre bu gruba giren küpler genellikle üç değişik formun birleştirilmesi sonucunda oluşmuştur. Sivri görünüşlü yarım küre şeklinde, kaidesiz en alt kısım üzerinde kesik koni biçiminde büyükçe bir ara bölüm yerleştirilmiş bunun da üzerine yine konik bir kısım oturtularak gövde tamamlanmıştır. Boyun ve kulplar ile dekoratif nitelikteki perde de bu bölüme bağlıdır.
Kulplar, boynun çevresini büyük ölçüde kaplayan dekoratif cephenin dışında kalan yüzeye eşit aralıklarla genellikle üç adet yerleştirilmiştir. Boyun ve gövdenin kesik koni biçimindeki üst bölümünü ortalayacak şekilde geniş birer kavisle tutturulan kulplar, yassı kesitli hamurla yapılmıştır.
Hamur
Açık bej renkli, ince taneli ve sıkı dokuya sahiptir.
Yapım Tekniği
Küplerde, boyun ile birkaç kısım halinde yapılarak birbirine eklenen gövde parçaları çarkta imal edilmiş ve daha sonra birleştirilmiş olmalıdır. Eserlerin çoğunun kırık olması sebebiyle gövdenin kaç parçadan meydana geldiği tam tespit edilememektedir. Ancak kısmen veya tamamen sağlam vaziyette günümüze ulaşan bazı küp gövdelerinin üç değişik forma sahip parçaların birleştirilmesi ile oluştuğu görülmektedir ve en alt bölüm sivri görünüşlü yarım küre biçimindedir ve üzerine kesik koni şeklinde büyükçe bir kısım oturtulmuş, bununda üzerine orta bölüme oranla daha kısa, konik bir parça yerleştirilerek gövde tamamlanmıştır. Kulplar ile dekoratif nitelikteki perdeler daha sonra boyun ile üst gövde yüzeyine tutturulmuş olmalıdır.
Bezeme
Küplerde, boyun yüzeyi, boynu kısmen kapatan perde ve gövde, bezeme açısından değerlendirilmiştir.
Süsleme programında geometrik, bitkisel süsleme yanı sıra insan ve hayvan figürlerine de yer verilmiştir. Geometrik süs unsurlarının başlıcaları; damla motifi, rozet, kabara, inci motifi, yumurta dizisi, “S” şeklinde kıvrım oluşturan profiller ve örgü motifleridir. Bitkisel bezeme olarak daha ziyade kıvrım oluşturan ince dal ve yapraklar yanı sıra yıldızvari çiçekler ve palmiye ağacı (hayat ağacı?) görülür.[40] Mask şeklinde[41] veya bağdaş kurmuş insan tasvirleri[42] yanı sıra, oldukça plastik işlenmiş “Uygur tipi” kadın portrelerine[43] de (Res. 27) yer verilmiştir. Hayvan figürlerinden arslan başı[44] ve peşpeşe koşar konumda resmedilen geyik[45] tasvirleri ile C-S şeklinde kıvrım oluşturan dallar arasındaki ejderler,[46] dekoratif unsurlar olarak dikkatimizi çekmektedir.
Genellikle üç parçanın birleşmesinden meydana gelen küp gövdelerinden sağlam olarak günümüze ulaşan az sayıda eser vardır. Mevcut durumdan anlaşıldığına göre gövde yüzeyi; ince profillerden meydana gelen kenar bordürleri arasına, dar birer friz meydana getirecek şekilde kabartılan kabaralar ve helezoni kıvrımlara serpiştirilen inci motifleri ile süs kuşaklarına ayrılmış ve dekoratif unsurlar bunların arasına yerleştirilmiştir. Bunlardan bir kısmı damla motiflerinin kompozisyonu ile meydana gelen bir zigzag şeridi ile süslenmiş (Res. 28), bir kısmında da, bir sıra düz, bir sıra başaşağı dizilerek, birbirlerinin boşluklarını dolduran sık görünüşlü damla motifleri, konturlarını belirten profillerle işlenmiş ve herbirinin içine ufak birer kabara yerleştirilmiştir. Dolayısıyla gövde yüzeyi, yoğun görünüşlü ve yeknesak bir bezeme ile kaplanmıştır.
Nadir olarak üst gövde bölümünde, koşar vaziyette peş peşe sıralanmış hayvan (geyik) tasvirlerine de rastlanmaktadır. Eserlerden bir tanesinde ağız profilinin altında yer alan boyun yüzeyine rozet, damla motifi, küçük kabara ve bağdaş kurmuş insan figürlerinden meydana gelen unsurlar aplike edilmiştir. Ayrıca, boynun gövdeye birleştiği bölüm çevresine oturtulan bilezik cephesinde de bağdaş kurmuş insan figürü kabartmalarından bir friz oluşturulmuştur (Res. 29).
Grup meydana getiren küplerde, boynu büyük ölçüde gizleyen dekoratif kütle, gövdenin üst bölümüne, boyundan biraz aralık bırakılarak tutturulmuştur. Boyun ile gövdenin üst bölümüne bağlı bulunan kulplar ve bunları birbirine bağlayan dilimli kemer şeklindeki unsurların dış cepheleri, “C-S” şeklinde kıvrımlı dal ve ufak kabaralardan meydana gelen şeritlerle süslenmiştir (Res. 30). Gövdenin orta bölümünü üst ve alttan sınırlandıran bordürler ile bu kısmı bölümlere ayıran şeritlerde; dilimli kemer şeklindeki yüzeylerde görülen motiflerin bazı eserlerde aynen tekrarlandığı görülmektedir. Bu dekoratif perdelere, belirli konumla “Uygur tipi” kadın yüzü[47] ve arslan başı[48] plastik bir şekilde kabartılmıştır (Res. 31). Kadın portrelerinde kalın kaşlar, çekik gözler, oval yüz, minik ağız ve züluf yanı sıra boyunda üçgen biçimi sallantılardan meydana gelen gerdanlıklar da dikkat çekmektedir.
Eserlerde süsleme kompozisyonu bakımından ana şema benzer olmakla birlikte bazı motif ve figürlerde de farklılıklar görülmektedir. Uzun saç örgülü, kaftan giymiş, elinde yılan ve kılıç gibi nesneler tutan figürler yanı sıra üçgen biçimi iri bir yüz, zayıf gövde, kavisli kol ve bacakları ile orantısız vücut bölümlerine sahip şematik hatlarla tasvir edilen bir çok insan ayakta durur vaziyette gösterilmiştir (Res. 31).[49]
Bezeme Tekniği
Bezeme tekniği olarak baskı barbutin, kazıma ve ajur teknikleri görülmektedir. Baskı (prese) tekniğinde daha önceden hazırlanan kalıplar, hamur yaşken kap yüzeyine basılarak süsleme meydana getirilir. Barbutin tekniğinde, ya önceden hazırlanan kalıpla şekillenen ve bezenen unsurun kap yüzeyine aplike edilmesi veya şırınga benzeri bir araçla hamurun, kap yüzeyine sıkılması söz konusudur (Res. 32).
Benzer Türdeki Diğer Eserler Hakkında Kısa Bilgiler
Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ne ait çeşitli merkezlerden çıkan kabartma desenli küpler, sınırlarımız dışında kalan Mezopotamya topraklarına ait örneklerle gerek form gerekse süsleme özellikleri bakımından büyük bir benzerlik içindedir. Nitekim, Mardin Müzesi’nde yer alan 25 envanter numaralı küp ile Bağdat Müzesi’nde yer alan 26 envanter numaralı küp[50] adeta birbirinin kopyesi denilebilecek şekilde paralellikler göstermektedir.
Bağdat Müzesi’nde yer alan 5 küp (Musul’un batısında,[51] Sinjar’da bulunan 4 küp[52] Env.No: A.M. 5704, Env.No: A.M. 5706, Env.No: A.M. 7150, Env. No: A.M. 5755, ile Musul’da ele geçen Env. No: A.M. 5841 numaralı küp[53]), Louvre,[54] Victoria and Albert Müzeleri[55] ile Berlin Dahlem Müzesi’nde[56] (Musul’dan), sergilenen küplerin burada tanıtmaya çalıştığımız eserlerle form yanı sıra, figüratif ve bitkisel bezeme bakımından da aynı kategoriye mensup oldukları görülmektedir.
Bu eserlerde üslup ve işleniş niteliği bakımından da bazı farklılıklar söz konusudur. Özellikle realist unsurlarda yüksek kabartma, stilize, hatta şematik unsurlarda ise yüzeysel kabartma dikkat çekmektedir.[57]
Toprağa gömülmesi dolayısıyla alt kısımlarının bezemesiz bırakıldığı[58] anlaşılan küplerin, üst bölümlerindeki süslemede Orta Asya ve Babilonya üslubuna birlikte rastlandığı görülmektedir.[59]
Özellikle kadın portreleri, arslan başları ile bağdaş kuran figürler gibi plastik bir şekilde tasvir edilen kabartmaların Orta Asya üslubunda, şematik özellikteki yüzeysel kabartma ile verilen unsurların da, eski Mezopotamya geleneğini sürdüren Babilonya üslubunda yapıldığı ifade edilmektedir.[60]
Kabartma Desenli Sırsız Seramiklerin, Mezopotamya’daki Üretim Merkezleri ve Tarihlendirilmesi Kabartma desenli sırsız seramiklere, usta transferleri, ithal-ihraç ve yakın komşuluk ilişkileri dolayısıyla İslam dünyasında, Orta Asya’dan Kuzey Afrika’ya kadar çok geniş bir coğrafyada rastlanmaktadır.[61] Ancak, ağırlık merkezini Kuzey Mezopotamya’nın oluşturduğu,[62] buradaki şehirlerin aynı zamanda bir üretim merkezi olduğu ve yoğunluğun güneye doğru gittikçe azaldığı değişik araştırmacılar tarafından ileri sürülmektedir.[63] Nitekim, Samsat kazı buluntuları[64] arasında yer alan üç ayaklar[65] ile Ani ve Hasankeyf’te bulunan fırınlar bölgedeki yerel üretimin varlığını ortaya koymaktadır.
Ayrıca sınırlarımız dışında kalan Kuzey Mezopotamya topraklarından Musul, Takrit ve Samarra’da, F. Sarre tarafından gerçekleştirilen kazılardan, çok sayıda kabartma desenli sırsız seramik çıktığı[66] ve bugün olduğu gibi o zaman da işleyen bir fırının Musul’da[67] olması gerektiği ifade edilmektedir. Herzfeld’de, bölgede yaptığı çalışmalar sırasında çok fazla sayıda çıkardığı seramikler dolayısıyla bir fırının Niliyyah, bir başka fırının da Samarra’nın doğusundaki Ghanaur’da olması gerektiğini vurgular.[68] Mezopotamya’daki yoğun üretimin önemli merkezlerinden biri olarak ifade edilen Rakka’da, J. Sauvaget tarafından da bir fırın ortaya çıkarılmıştır.[69]
İncelediğimiz kabartma desenli sırsız seramikler üzerinde, tarih belirten kitabe kayıtlarına rastlanmamaktadır. Ancak, Diyarbakır topraklarından çıkarılmış, halen Louvre Müzesi’nde sergilenmekte olan, baskı tekniği ile bezeli sırsız bir testi üzerinde yer alan M. 1215-16 tarih[70] kaydı, üzerinde çalıştığımız eserlerin tarihlendirilmesine çok katkı sağlamıştır. Kuzey Mezopotamya orijinli olan bu eser yanı sıra, tarihlendirme açısından önemli bir bilgi kaynağı da, halen Adıyaman Müzesi’ndeki kazı buluntuları arasında yer alan sırsız, kabartma desenli seramiklerdir. Söz konusu eserler 1185-1260 arasında tarihler taşıyan sikkelerin yoğun olarak bulunduğu tabakalarda ele geçmiştir.[71] Gerek Louvre Müzesi’nde yer alan testinin üzerindeki M. 1215 tarihi, gerekse Samsat kazısından çıkan 1185-1260 arasında tarihler taşıyan sikkeler burada tanıtmaya çalıştığımız eserlerin tarihlendirilmesine çok büyük ışık tutmakta ve yabancı araştırmacılar tarafından yapılan 12-14. yy.’lar arasındaki tarihlendirmeleri de doğrulamaktadır.[72]
Bu tarihler arasında, Kuzey Mezopotamya topraklarını Artukluların; Hasankeyf, Mardin ve Harput’ta bölgeyi üç kol halinde idare ettikleri bilinmektedir.[73] Dolayısıyla söz konusu eserlerin bu Türk devletlerine ait olduğu söylenebilir.
Gazi Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi / Türkiye
Alıntı Kaynağı: Türkler, Cilt: 8 Sayfa: 114-125