Uygur Türkleri Edebiyatı
Halen Çin Halk Cumhuriyeti idaresi altında bulunan ve ana vatanı Doğu Türkistan’da (Şinjang Uygur Muhtar Bölgesi) yaşamakta olan Uygur Türkleri eski Türk boylarından biri olup geçmişte kurduğu devletleriyle, geliştirdiği ekonomisi, kültür, edebiyat ve sanatlarıyla Türk tarihinde çok önemli yer tutmaktadırlar. Uygurların geliştirdiği dili ve edebiyatı bir çok Türk boylarının kendi lehçelerine dayalı edebi yazı dillerinin, edebiyatlarının şekillenmesi ve gelişmesinde önemli rol oynamışlardır.
Kültür ve edebiyatları çok zengin olan Uygurlar Türk dünyası kültürü, dili ve edebiyatının değişmesi ve gelişmesine büyük katkılarda bulunmuşlardır.
Prof. Dr. A. Caferoğlu, Uygurların Orta Asya (Türkistan)’da kültür yönünden oynadıkları rolü şöyle ifade etmektedir: “Beşinci yüzyıldan başlayarak, önceleri kendi boyları, daha sonra katma diğer Türk boy ve uyruklarıyla, siyasi bir birlik vücuda getiren Uygarların Orta Asya Türk dili ve kültürünün gelişmesinde ve yayılmasında çok mühim rolleri olmuştur. Din ve inançlarındaki tolerans, vârisi bulundukları daha önceki Türk dili ve kültürüne sıkı bağlılıkları, yerleşik cemiyet hayatı ile göçebe serbestliğini ayarlamaktaki kabiliyetleri Uygur Türkünü Türk dili ve kültürünün yeni baştan yapılması gereken yapısının ustası kılmakta gecikmemiştir. Kelimenin tam manasıyla devrinin komşu devletlerini imrendirecek kadar gelişmiş yapılı, hukukî bir devlet yaratmışlardır. Uluslararası münasebetler kurarak, yabancı ellerde yaşayan Türk kolonileri için koruyucu kanunlar vücuda getirmişlerdir. Devlet idaresi vazifelerinin yürütülmesine memur vekiller heyeti ve çeşitli mansıplar kadrosu ihdas etmişlerdir. Devlet nizam ve intizamını koruyan kanunlar tedvin etmişlerdir. Dış ülke ve memleketler nezdinde sefirler göndermişlerdir.
Uygur Devleti fikir hayatı bakımından da ileri bir seviyeye ulaşmıştı. Uygur kağanı sarayında yerli ve yabancı sanatkârlar, tarihçiler, ilim adamları himaye görüyor, ülkede kütüphaneler kuruluyordu. Uygurlar devrine göre ileri bir musiki ve edebiyat yaratmaya muvaffak olmuşlardır.”
Uygur Türkleri binlerce yıllık tarihlerinde, kendi emeklerinin, akıllarının, duygularının ve dünya görüşlerinin bir ifadesi olarak edebiyat ve sanat değeri yüksek eserler ortaya koymuşlardır.
Uygur edebiyatı, yazılı ve sözlü edebiyat olmak üzere iki kola ayrılır. Uygur sözlü edebiyatı, dinî inançları, dünya görüşleri ve estetik zevkleri aksettiren halk koşakları, destanları, rivayetleri, hikâyeleri, masal, latifeler (fıkralar), temsiller, atasözleri… gibi türlerden meydana gelmektedir. Bu eserler, Uygur Türklerinin tarihî terakkisini, sosyal ve iktisadî hayatını, örf ve âdetlerini, gaye ve arzularını aksettirir. Aynı zamanda bu eserler Uygur Türklerinin tarihî ve etnik durumlarının araştırılmasında, büyük ehemmiyeti hâiz materyal kıymetindedirler. Bu sözlü edebiyat, Uygur yazarları ve şairleri için de çok önemli bir kültür malzemesidir. Bu sözlü edebiyatın hikâyeleri, destanları masalları yalnız Uygur Türkleri arasında değil, bütün Türk dünyasında bilinen “Garip- Senem”, “Tahir ile Zühre”, “Yusuf ile Züleyha”, “Seyyit Noçi”, “Abdurrahman Hocam” gibi ürünlerdir.
Halk hikâyelerinden “Ağaç At”, “Dut Gölgesinde”, “Uçan Halı”, “Temir Batur” en çok anlatılanlar arasındadır. Halk latifeleri (fıkraları) arasında Nasreddin Efendi (Hoca) en çok bilinenlerdir. Ayrıca Molla Zeyidi, Salih Çakan ve Hüsameddin’in latifeleri halk arasında yaygın olarak anlatılmaktadır.
Uygurların Köktürk ve Uygur devresinde edebi yazı dili olarak şekillenmiş ve Karahanlılar hakimiyeti devresinde ise Hakaniye şivesine dayalı edebi yazı dili olarak tekamülleşmiş edebi yazı dili mevcut olup, bu yazı dil 15-19. asırlar arasında Orta Asya (Türkistan)’da müşterek Türkistan Türkçesi edebi dili olarak kullanılan Çağatay Türkçesinin temelini teşkil etmişlerdir. 20. yüzyılın başlarından itibaren Çağatay Türkçesi Çağdaş Uygur Türkçesi edebi yazı dili ve Çağdaş Özbek Türkçesi edebi yazı dili şeklinde ikiye ayrılarak gelişme göstermiştir. Uygur Türkleri tarihten günümüze kadar değişen ve gelişen edebi yazı diliyle pek çok nadir edebi eserler yaratmışlardır. Bu edebi eserleri İslamiyet’ten önceki ve İslamiyet’ten sonraki edebiyat olarak iki devreye ayırmak gerekmektedir.
Trakya Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi / Türkiye