Türk Tarihi ve Kültür Araştırmaları

Tuva’nın XX. Asır Siyasî Tarihi

0 11.358

Yrd. Doç. Dr. Ekrem ARIKOĞLU

Tuva Cumhuriyeti

Güneyinde Moğolistan, kuzeyinde Krasnoyarsk ve Hakas Cumhuriyeti, doğusunda Buryat Özerk Cumhuriyeti, batısında Altay Özerk Cumhuriyeti bulunan Tuva Cumhuriyeti 310 bin nüfusa (bunun %70’e yakını Tuvalar), 170 bin kilometrekarelik alana sahiptir. Güneyi Tannu-Uula sıradağları, kuzeyi Sayan sıradağlarıyla çevrilidir. Ülke toprakları Yenisey’in üç ana kolu; Kaa-Hem, Bii-Hem, Hemçik nehirlerinin çıkıp birleştiği nokta üzerindedir. Ülkede irili ufaklı dört yüze yakın göl vardır. Ülke %85 dağlık ve ormanlık alanlarla kaplıdır. Bu ormanlık alanlarda, nesli azalmış olan pek çok yabanî hayvan türü bulunur. Başkenti Kızıl şehri olan Tuva, 16 bölgeye ayrılmıştır. Kışları soğuk, yazları nispeten sıcak bir iklime sahiptir. 20. asrın ilk yarısına kadar çoğunluğu konar göçer olan, yazları yaylaklarda, kışları kışlaklarda hayvanlarını besleyerek geçimlerini sağlayan Tuvalılar, yoğunlukla Stalin devrinde olmak üzere, günümüzde yerleşik hayata geçmişlerdir. Ancak yine de hayvancılığı devlet üretme çiftliklerinde devam ettirmişlerdir ve hayatlarını büyük ölçüde hayvancılık yaparak kazanmaktadırlar.

Sovyetler Birliği zamanında hemen her bölgeye demir yolu ulaşımı sağlanırken, Tuva’ya yüksek sıradağlardan dolayı demir yolu ulaşımı sağlanamamıştır. Ülkede bolca bulunan yer altı kaynakları ulaşım güçlüğü nedeniyle yeterince işlenememektedir. Ülke kara yoluyla kuzeyinde bulunan Hakas Cumhuriyeti’yle, güneyinde Moğolistan Cumhuriyeti’yle bağlantıya sahiptir. Ülkenin uzak bölgelerine ulaşım yazları nehirlerden, kışları ise bu nehirlerin donması sonucu kara yolu olarak kullanılmasıyla yapılmaktadır.

Yontulmaya müsait taşlardan küçük heykelciklerin yapım sanatı ülkede çok gelişmiştir. Gırtlaktan türkü söyleme geleneği Tuvalıların Batılılarca en çok ilgi gören yönleridir. Tuva Türkçesi, Köktürk abidelerindeki Eski Türkçeye en çok benzeyen dildir. Tuvalar, hem Budist (Lamaist) hem de Türklerin eski inançları olan Kamlığı (Şamanlık) koruyan yeryüzündeki tek Türk topluluğudur. Türkiye Cumhuriyeti’nden sonra, 20. yüzyılda en fazla bağımsızlığını koruyabilmiş Türk topluluğu Tuvalardır.

Tuva Kelimesi

Tuva kelimesinin kökeninin, kaynaklar kesin bir bilgi vermemekle beraber, 4. asırda Çin’in kuzeyinde hâkimiyet kuran Toba Devleti’nden geldiğine dair görüşler vardır. Çin tarihi konusunda uzman olan W. Eberhard Toba Devleti’ni kuranlardan 119 boyun çoğunun Türk soylu olduğunu yazar.[1] Günümüzde Tuva (kendilerince Tıva), Tofa (Karagas), Tuba (Altay Türklerinin bir kolu) şekillerinde karşılaştığımız kelimeler muhtemelen aynı kökene dayanmaktadır. N. F. Katanov: “Ben Karagaslar (Bugünkü Tofa) ve Uranhayları (Bugünkü Tuva) aynı boy veya hiç olmazsa aynı boyun kalıntıları olarak kabul ediyorum… Çünkü, her şeyden evvel, iki boy da Tıva adını taşıyor. Üstelik her iki lehçe birbirine çok yakın. Uranhaylar ile Karagaslar, birbirlerini kolayca anlarlar. Şunu açıklıkla ifade etmek istiyorum ki, Uranhay lehçesini iyi bilmem sayesinde, iki gün içinde Karagas lehçesini de öğrendim ve üçüncü gün artık, notlarımı tercüman olmadan tutacak duruma geldim”.[2] şeklinde düşüncelerini açıklar. Esasen 1920’li yıllara kadar yapılan çalışmalarda “Tuva” adı kullanılmamış, bunun yerine çoğunlukla Uryanhay (Uranhay) kelimesi tercih edilmiştir. Soyon, Sayan, Soyot kelimelere de günümüz Tuvaları için kullanılmıştır. Günümüz Tuvaları kendilerinin hangi boydan (Kırgız, Uygur vb.) geldiklerini iyi bilmekle beraber “Tıva” herkesin kabul ettiği ortak bir üst kimlik kelimesi olmuştur. 1990’lı yıllarda kelimenin “Tuva” mı “Tıva” mı olduğu yolunda tartışmalar olmuştur. Bu tartışmalar, Tuvalıların kendilerine “Tıva” demesi, Rusların onlara “Tuva” demesinden kaynaklanmaktadır.

Tuva’nın 20. Yüzyıla Kadar Tarihi

Günümüzde Rusya Federasyonu içerisinde bir cumhuriyet olarak yer alan Tuva toprakları tarih boyunca çeşitli milletlerin egemenliğinde kalmıştır. Önce Hunların, 6-8. yüzyıllarda Göktürklerin, 8-9. yüzyıllarda Uygurların, 9-12. yüzyıllarda Kırgızların, 1207’den itibaren de Tuva toprakları Moğol Hanlığı’nın eline geçmiştir. 1758’den itibaren Mançur-Çin hükümranlığına geçen bölge toprakları, Mançur-Çin İmparatorluğu’nun çökmesiyle (1911-12) Rusların idaresine geçer. 1914 yılında yapılan bir antlaşmayla bölge Rusların idaresine bırakılır.

Tuvalar 17. yüzyıldan itibaren, eski inançları kamlıkla beraber, Budizmi de kabul etmişlerdir. 1883-85 yıllarında Çin-Mançur hükümranlığına başkaldıran 300 kadar Tuvalıdan altmışı, liderleri Sambajık idaresinde, dağlarda aylarca direnmişler, sonunda Çin’in ordu güçleri tarafından yakalanarak başları kesilmiş ve Tuvalarca kutsal sayılan aşıtlara dikilmiştir. Tuva tarihinde bu olaya “Aldan Maadırlar” veya “Aldan Durgunnar” adı verilmiştir. Tuvaların en önemli tarihî olaylarından biri olan bu başkaldırma tarih sayfalarında yerini almıştır. 1911-12 yıllarında “Homdu Dayını” adı verilen Çinlilerle Moğollar arasındaki savaşa bine yakın Tuvalı da katılmıştır.[3] Homdu savaşı da Tuvaların bağımsızlıkları yolunda önemli mücadelelerinden biridir.

20. Yüzyılda Tuva’nın Siyasî Tarihi

Çin-Mançur İmparatorluğu’nun çöküşüyle Tuva topraklarında hâkimiyet boşluğu doğmuş, ülke bir müddet yerel beylerin idaresinde kalmıştır. 20. asrın başından itibaren Rusya’da görülen iç mücadeleler Tuva’ya da yansımıştır. 1914 yılında Ruslar tarafından Yenisey’in iki kolunun (Kaa-Hem, Bii-Hem) birleştiği noktada kurulan Kızıl şehrinin adı bu mücadelenin aynası gibidir. Kralcıların hâkim olduğu dönemlerde Belotsarsk olan şehrin adı, Tuvalılarca bir müddet Hem-Beldiri (iki nehrin birleştiği yer) olarak adlandırılmıştır. Komunistler iktidara hâkim olunca Krasnıy Gorod (Kızıl Şehri) adını almıştır.[4] Daha sonra bu ad “Kızıl” olarak yerleşmiştir. 1914-1921 yıllarında bölgeye Ruslar hâkim olmuşlardır. Bu hâkimiyet sırasında, bütün Rusya’da olduğu gibi, Tuva’da da Beyazlarla (Kralcılar), Kızılların (Bolşevikler) mücadelesi görülür. 1921-1944 yılları arasında bağımsız Tuva içerisinde Tuva milliyetçileriyle komünistlerin mücadelesi devam eder. Bu yazıda esas olarak bu yıllardaki mücadele ve sonuçları belgelere dayalı olarak işlenecektir.

1921 yılının Ağustos 13-16 tarihlerinde Tuva’nın bütün bölgelerinden önderlerin katılımıyla Oyun (Tandı) ilçesinin, Sug-Bajı adlı köyünde büyük bir toplantı yapılmıştır. Toplantıya Tuvalarla birlikte, 18 Rus, Komünist Enternasyonalin Uzak Doğu temsilcisi ve Moğolistan’dan üyeler katılmıştır.[5] Toplantıda Tuva’nın bağımsızlığı, anayasanın yapılması, Tuva’nın Sovyet Rusya ve Moğolistan’la ilişkilerinin düzenlenmesi konuları tartışılmıştır. Tartışmalar sırasında Tuva’nın “Tahdı-Tıva Ulus” (Tandı Tıva Devleti) olması yolundaki görüşlere karşı çıkanlar olmuş, Toju’dan Lopsan: “Biz kendimizi idare edemeyiz, Moğolistan’a bağlanmalıyız.” görüşünü savunmuştur. Üyelerden Buyan Badırgı: “Bundan sonraki toplantıları Tuvalar kendi aralarında yapmalıdır. Biz kendi meselelerimizi, geleneklerimizi Ruslardan daha iyi biliyoruz.”[6] şeklinde görüş bildirmiştir.

Toplantıda Tahnu-Tıva Cumhuriyetinin kurulması kararı alınmıştır. Hükûmet başkanı olarak Buyan Badırgı seçilmiş, yardımcılığına da Darımaa getirilmiştir. Tahdı-Tıva Halk Cumhuriyeti’nin anayasası 15 Ağustos 1921 yılında meclis üyelerinin oy birliğiyle kabul edilmiştir. 22 maddelik anayasanın belli başlı maddeleri şöyledir:

Madde 1. Tannu-Tıva Cumhuriyeti, kendi iç meselelerinde bağımsız, kimseye bağımlı olmayan, bütün Tuva halkının cumhuriyetidir. Tuva dış işlerini Sovyet Rusya’nın himayesiyle düzenler.

Madde 2. Bütün halkın yardımıyla yapılan yasa karşısında bütün vatandaşlar eşittir.

Madde 3. Cumhuriyet halkın aydınlanmasını ve kültürel gelişimini sağlar.

Madde 4. Tannu-Tuva vatandaşları istedikleri dini seçme özgürlüğüne sahiptir. Din görevlileri kendi işlerini yaparlar…

Madde 5. Cumhuriyet bütün vatandaşlarının sağlığından sorumludur.[7]

Bu arada Tuva hükûmet üyeleri olarak yedi kişi (Buyan Badırgı, Çımba Beezi, Sodnam Balçır, Lopsan-Osur Çagırıkçı, Tonmit Hün, Damdın Hün, Enzak Çagırıkçı) seçilmiştir. Toplantıya katılmadığı halde Sodnam Balçır ve Tonmit Hün hükûmet üyeliğine getirlimiş, bunlardan Sodnam Balçır 1923 yılında Moğolistan’dan dönerken Tes-Hem ırmağına düşerek ölmüştür.[8]

Lenin yönetimindeki Sovyet hükümeti, Tuva hükümetine 14 Eylül 1921 tarihli bir kutlama mesajı gönderir. Mesajda ekonomik, politik ve kültürel alanlarda gereken yardımların Tuva hükümetine verileceği bildirilmektedir.

Böylece 1921 yılında, dış işlerinde Sovyetlere bağımlı da olsa, iç işlerinde bağımsız olan Tannu- Tıva Cumhuriyeti kurulmuş oldu. Tannu-Tıva adı daha sonra Tıva Arat Respublika (Tuva Halk Cumhuriyeti) olarak değiştirildi. Tuva Halk Cumhuriyeti’nin (THC) kuruluşundan itibaren Tuva’daki gelişmeler devamlı Rusya yanlıları lehine oldu. Ruslar başlattıkları eğitim kampanyasıyla binlerce insanı yetiştirdiler. 1920’lerin sonunda bu kişiler THC yönetiminde etkili olmaya başladılar. Ama Tuva milliyetçilerinin tam anlamıyla yok edilmesi için daha epeyce uğraş vermeleri gerekiyordu.

1930’lu yıllara kadar Tuva’da okuma yazma bilenlerin oranı çok düşüktü. Belgeler ya Moğolca ya da Rusça olarak yazılıyordu. 28 Haziran 1930’da Lâtin harfli Tuva alfabesi kabul edildi. Bu karar “Ünen” adıyla Moğolca çıkan gazetede yayınlandı. Ünen gazetesi Ocak 1931’den itibaren Şın (Gerçek) adıyla ve Tuva Türkçesiyle yayımlanmaya başlandı. Bu gazete günümüzde yayın hayatını sürdürmektedir. Tuva alfabesi birkaç harfi dışında Türkiye Türkçesinin alfabesine benziyordu. 8 Temmuz 1941 tarihinde Tuvalılar: “Devrimci kültürü geliştirmek ve SSCB’nin halklarının sosyalist kültürüne yakınlaştırmak, millî Tuva alfabesini ve edebî dilini yeni yüksek seviyeye çıkarmak ve işçi kitlelerini Markisizm Leninizm bilgileriyle iyi şekilde donatmak.”[9] amacıyla bugün de kullandıkları, Kiril harfli Tuva alfabesini kabul ettiler. 1990’lı yıllarda Tuva’nın eski Lâtin kökenli alfabesini dönüp dönmemesi konusunda ciddî tartışmalar olmuştur.

1931-41 yılları arasında Tuva’daki okul sayısı 7’den yetmişe, öğrenci sayısı 450’den 4087’e, okullaşma oranı %7’den, %55’e ulaştı.[10]

1988-89-90 yıllarında SSCB’de Stalin zamanında yapılan yargılamalara yeniden bakılmış, iki milyon davanın hatılı olduğuna karar verilmiş, ancak 20 bin kadar dosyada suçlamalar haklı görülerek aklama yapılmamıştır.[11] Bu demektir ki SSCB kaynaklarına göre, Stalin döneminde Rusya’da görülen davalarda ancak %1 oranında gerçek anlamda suçlular cezalandırılmıştır. Esasen SSCB’de Stalin’den sonra nispî bir yumuşama görülür. Altmışlı yılların başında bazı davalara, sonuçları kamuoyuna açıklanmasa da, yeniden bakılmış ve suçlanıp öldürülenlerin çoğu beraat ettirilmiştir.

1930’lu yılların sonuna gelindiğinde Tuva komünistleri “ağabeylerinin” yardımlarıyla iktidarda iyice güçlenmişlerdir. Ancak hâlâ aykırı sesler yüksek mevkilerde bazı yerleri işgal etmektedirler.

13 Ekim 1938 tarihinde Tuva Yüksek Mahkemesi aşağıda isimleri ve meslekleri yazılı dokuz kişi hakkında yetmiş iki saat içinde ateşli silâhla öldürülme kararı verir. Bu karar Bölge Meclisi’nde Seren ve Sonam’ın cezaları 8’er yıl mahkumiyete çevrilerek onaylanır ve ölüm cezaları uygulanır. Ölüm cezası verilen kişiler: Sat Çürmit-Dajı (Bakanlar Kurulu Başkanı), Adış-Tuluş Hemçik-ool (Halk Meclisi Başkanı), Oyun Tançay Çaranday (Tuva Bankası Başkanı), Kara-sal Birihley Oruma (Yüksek Mahkeme Üyesi), Küjüget S. Arapay (Tuva Devrimci Askerler Başkanı), Sat Lopsan Bazır-ool (Tuva Ticaret Bakanı), Hovalıg Totkan Sonam (Devlet Basım Merkezi Başkanı), Oyun Sengijik (İç işleri bakanı ve Baş savcı), Kuular Sungar-ool (Tuva’nın Moğolistan elçisi), Küjüget Seren (Askerî Komiser).[12]

Mesleklerinden de anlaşılacağı gibi ölüm cezasına çarptırılanlar Tuva’nın üst düzey yöneticileridir. Peki bu insanlar hangi suçu işlediklerinden dolayı cezalandırılmıştır. Bunları da arşiv belgelerinden öğreniyoruz. Hepsinin ortak ve en önemli suçu “Kontr” (karşı), “Kontrrevolyutsioner” (karşı devrimci) oluşudur. Arşiv belgelerinden öğrendiğimiz suçlamaların bazıları şu şekilde sıralanabilir:

  1. Tuva’yla Moğolistan’ı birleştirerek, bu birleşik devleti Japonya’ya bağlamaya çalışmak.
  2. Japonya’ya bağlı bir krallık kurmaya çalışıp, buna karşı çıkanları silâhla öldürmeyi plânlamak.
  3. Tuva Halk Cumhuriyeti’ni ve Moğolistan Halk Cumhuriyetini Feodal yapısına geri getirmeye çalışmak.
  4. Japonya’nın yardımıyla hükümeti, bakanları düşürerek, kendi yandaşlarını onların yerine getirmeye çalışmak.
  5. Hükümetle mücadele etmek için kam, lâma ve feodalleri organize etmek.
  6. Toka’nın başkanlığındaki yöneticileri öldürücü terör yöntemleri kullanarak ortadan kaldırmaya çalışmak.
  7. Sovyetler Birliğiyle ilişkileri keserek, Rusları Tuva’dan atıp yerlerine Kore, Çin, Japon gibi toplumlardan insanlar almayı düşünmek.
  8. Sovyetler Birliğiyle ekonomik ilişkileri keserek, Japonya’yla ilişkiyi geliştirmeyi plânlamak
  9. Tuva’nın Moğolistan’la olan sınırını kaldırarak, Sovyetlerle olan sınırını sağlamlaştırmaya çalışmak.[13]

Dava sırasında devrin komünist yöneticileri de kendi görüşlerini “kontr”larla daha önce olan ilişkilerini ve bu kişilerin kötü niyetli oluşlarını anlatırlar. Bunların başında devrin (Tuva tarihinin) bir numaralı adamı S. Toka vardır. Toka, Tuva Devlet Bankası Başkanı Dançay’ın suçlarını anlatırken; “.karşı devrimci Dançay 1936 yılında kendi arkadaşı Sançaa’ya Tuva Halk Cumhuriyeti’nin politik yönünü anlatırken ‘Tuva’nın günümüz hükümeti, kapitalist de değil, sosyalist de değil, adlandırmak gerekirse ad vermeye gerek yok. İkisinin arasında olabilir. Küçük burjuvazinin hükümeti demeye gerek yok. Gerçekte bizde feodal yoktur, feodalizm eskiden varmış. Bizde, Tuva’da işçi, feodal, lâma, kam diye bir şey yok. İşçi de olsa, feodal de olsa bizde fark etmez, hepsi aynı’ demiş”[14] şeklindeki sözlerini kullanır.

Belgelerden ölüm cezalarını veren savcının son sözlerine bakalım: “.Yukarıda sayılanlar intikamı bitmeyen halk düşmanlarıdır. Tuva’nın özgür yurdunu doğunun emperyalist devletine (Japonya E. A) koloni yaparak, işçi halkı, mutluluğundan, zengin kültüründen ayırarak, malını mülkünü elinden alıp, feodalizmin düşünceye sığmayan zulmüne sokmak için çaba göstermişlerdir. Bunları gerçekleştirmek için; silâhlı, çapulcu, katil çeteleri oluşturmayı plânlamışlardır. Bunlar, özellikle bütün dünya işçi halklarına, sıcak güneş olup aydınlatan, ısıtıp duran, anne-baba olan Sovyetler Birliği’nden Tuva’nın halkını ayırmaya çalışmışlardır. Bu suçların cezası Tuva kanunlarının 10, 11, 12, 13. maddeleri gereği ölümdür. Bunların malları kanun gereği devlete geçecektir.”[15]

1962-63 yıllarında bu davaya yeniden bakılmıştır. Yapılan yeniden yargılamada: “Sat Çürmit Dajı ve arkadaşlarının karşı devrimci komite kurdukları yolundaki iddiaların herhangi bir belgeyle ispatlanmadığı, suçlamada ortaya konan delillerin, sosyalist kanunlara aykırı olarak, sahte olduğu ve yargılamayı yapanlar tarafından düzenlendiği ortaya çıkarılmış, 13 Ekim 1938 tarihili Tuva Halk Cumhuriyeti Yüksek Mahkemesinin kararının iptaline” karar verilmiştir.[16]

1930-40’lı yıllarda Tuva’da sadece bu dava olmamıştır. Binlerce kişi aynı akıbete uğramıştır. Öldürülenler ölüp kurtulmuş, asıl cezayı onların geride bıraktığı çocukları, aileleri, akrabaları çekmiştir. Onlar her zaman “kontr” damgasıyla yaşamışlar, işlerini, mallarını kaybetmişler, bazıları yaşadıkları yerleri terk ederek adlarını değiştirmişler, kimliklerini saklamak zorunda kalmışlardır.

O devirde devlet büyüklerinin şoförlüğünü yapan Oorjak Lama hatıralarını anlatıyor: “1937 yılında korkunç yıllar başladı. Oyun Polat (devrin yerel meclis başkanı E. A) Moskova’ya gidip geldikten sonra, Oyun Dançay’ı yakalatıp hapsettirdi. THC’ni Japonya’ya satmayı düşünüyor diye Darjay’ı ve Hemçik-ool’u da yakalattı, meseleyi hâlletmek için Tuva parlamentosunun sabahlara kadar çalıştığını şimdi hatırlıyorum. Sokakta yürüyen insanları oturtup yakalıyor, sonra da hapsediyorlardı. Halk düşmanı diye öldürülen yöneticileri, herhangi bir art niyeti olmayan, halkını seven insanlar olarak düşünüyorum.”[17]

1930’lu yılların sonunda Tuva’da artık komünistler iş başındaydı. Bu arada İkinci Dünya Savaşı patlak verdi. 22 Haziran 1941’de THC’nin Yüksek Meclisi: “Tuva halkı ve onun devrimci hükümeti, Sovyet halkının faşist saldırganlara karşı mücadelesi ve zaferi için, bütün gücü ve kaynaklarıyla yardımcı olmaya hazırdır.” görüşünü açıkladı. Halktan on milyonun üzerinde para toplanarak Sovyetler Birliği’ne gönderildi. 50 binin üzerinde at, çok miktarda giyim eşyası ve yiyecek yardımı yapıldı.[18] Savaşa gönüllü katılan Tuvalar da vardı.

17 Agustos 1944 tarihinde Tuva Meclisi: “23 yıllık Tuva Rusya ilişkilerinde görülen gelişme ve asırlara dayanan (Ruslarla Tuvalıların karşılaşmaları henüz bir asrı bile doldurmamıştı. E. A.) Tuva Rus dostluğunun gereği olarak, Tuva’nın Sovyetler Birliğine katılma isteğini bildiren kararını kabul etti. Bu kararı Sovyetler Birliğinin Yüksek Şurasına bildirmek üzere S. Toka, A. Çımba, O. Lopsançar görevlendirildi”[19]

Sovyetler Birliği Meclisi isteği görüştü ve şu kararları aldı:

  1. Tuva Meclisi’nin, Sovyetler Birliğine katılma isteği kabul edilmiştir.
  2. Federasyonun Yüksek Şurası’na, Tuva’nın otonom bölge olarak kabul edilme isteği bildirilecektir.
  3. Sovyetler Birliği anayasasının 35. maddesi gereği Tuva’dan, Sovyet Yüksek Şurası’na milletvekili seçimleri 1945 yılının Nisan ayında yapılacaktır.
  4. Tuva’daki faaliyetleri yürütmek üzere Sovyet Halk Komiserliği görevlendirilmiştir. Ekonomik ve kültürel gelişmeyi sağlamak için maddî yardımlar yapılacaktır.

20 Nisan 1945’te yapılan seçimlerde; S. Toka, A. Çımba, L. Çadamba, K. S. Kudajı ve O. A. Serenman Sovyek Yüksek Şurası’na Tuva milletvekili seçildiler.[20]

Böylece, bağımsız Tuva Cumhuriyeti’ni, Japonlar’a bağlamaya çalışmakla suçlayarak binlerce kişinin ölümüne sebep olan Salçak Toka, kendi elleriyle ülkesini Sovyetler Birliğ’ine katarak amacına ulaşmış oldu. Tuvalar arasında, 1990’lı yıllara kadar, “TOKA” kelimesinin açılımı; “Tıvaları Oruslara Katıştıran Arat” (Tuvaları Ruslara Katan İşçi) olarak yapılıyordu. 1990’lı yıllardan sonra ise “Tıvaları Oruslara Katıştıran Aşak” (Tuvaları Ruslara Katan Bunak) şeklinde yapılmaktadır.

1960’lı yıllarda Sovyetler Birliği’nde yeniden yapılanmaya gidildi. 10 Ekim 1961’de Yüksek Şura kararıyla Tuva Otonom Bölgesi, Tuva Otonom Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti yapıldı. 17 Aralık 1961’de yapılan seçimlerde 69 Tuva, 31 Rus, Tuva Meclisi’ne milletvekili seçildi. 10-11 Ocak 1962’de SSCB devlet nişanının, Tuva devlet nişanı olmasına ve üzerine Tuvinskaya ASSR (Tuva Otonom Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti) yazılmasına, SSCB bayrağının Tuva bayrağı olmasına ve üzerine Tuvinskaya ASSR yazılmasına karar verildi.

1970 yılında Tuva’nın en büyük sanayi kuruluşu olan asbest farikası, ülkenin batısındaki Akdovurak ilçesinde açıldı. Bu fabrika teknoloji eskiliği ve üretilen asbestin ihraç edilememesi üzerine 90’lı yılların başında kapandı.

1960-70’li yıllarda Tuva’da, Tüm SSCB’ye koşut olarak, eğitim, sağlık hizmetlerinde, hayat şartlarında iyileşmeler görüldü. Buna karşılık herkes aynı dünya görüşüne sahipti, sahip olmak zorundaydı. Günün şartları zor olsa da, bütün dünya vatandaşları bir gün birleşecekti. Herkes aynı dili konuşacaktı. Bu dil açıkça söylenmese de Rusçaydı ve Sovyetler Birliği vatandaşları gerçekten de, kendi dillerini bir yana bırakıp, bir dili konuşur oldular.

1990’lı yılların başında Sovyetlerin çöküşüyle Tuva 70 yıl öncesine geri döner gibi oldu. Ancak 70 yıl öncesinde çoğu çadırlarda yaşayan Tuva halkı artık yerleşik hayata geçmişti. Bazı değerlerini değiştirmiş, bazılarının yerine yenilerini koymuş, bazılarını ise tümüyle kaybetmişti. Okuma yazma oranı yükselmiş, Tuvalılar kendilerine ait bir “yazı dili”ne sahip olmuşlardı. Bu Tuvalıları diğer akrabalarından ayrı bir millet olarak yaratma çabalarının ürünü olsa da, aynı zamanda kendi değerlerini ayakta tutmaya yarayan bir araç da olabilirdi. Öyle de oldu. Günümüzde yüzlerce Tuva yazar, şair ve bilim adamı bu dille eserlerini kaleme almakta ve Tuva kültürünün değerlerini korumak için Tuva Türkçesi bir araç olarak kullanılmaktadır.

Sovyetlerin çöküşüyle Tuva’da, ikinci kez, anayasa yapma çalışmaları başladı. Eylül 1991 tarihinde Tuva ASSR adı, Tuva Respublika’ya (Tuva Cumhuriyeti) çevrildi. İlk defa gerçek anlamda, halkın katılımıyla, cumhurbaşkanlığı seçimleri ve meclis seçimleri yapıldı. 1992 yılının 15 Martı’nda yapılan cumhurbaşkanlığı seçimini, oyların %83’ünü alan Şerig-ool Dizijikoviç Oorjak kazandı.

Ş. Oorjak, cumhurbaşkanı seçildikten sonra, göreve başlama töreni sırasında, milletvekilleri ve davetliler huzurunda gerek Tuva’nın, gerekse de Rusya’nın geleceği hakkındaki düşüncelerini açıkladı: “.Demokrasi açık, aydınlık yol. O, halkın sesi, hâkimiyeti; modern reformların yüksek başarısıdır. Demokrasiyi korumamız, geliştirmemiz gerekir. Demokrasiyi geliştirerek sağlamlaştırmamız bizim gerekliliğimizdir. Yasamayı, yürütmeyi ve yargıyı birbirinden çabucak ayırmalıyız. Yürütmenin, cumhurbaşkanından, köydeki belediye başkanına kadar, yeni sistemini geliştirmeliyiz. Reformları tecrübeli yöneticilerle gençleri birleştirerek yapmalıyız. Cumhurbaşkanın hâkimiyeti diktatör gibi kullanmaması için demokrasiyi güçlendirmeliyiz. Kendi tarihimize tüküremeyiz. Atalarımız iyi de kötü de çok şeyleri yapmışlar. Tarihimizin bütün iyi, aydınlık ve kahramanlık yönlerini alır, onlara dayanırız. Fakat bütün yanlışları, özellikle kanun tanımaz, insan sevgisinden uzak ve insan özgürlüğüne aykırı bütün şeyleri bundan sonra atmamız gerekiyor. Tuva parlamentosunun 1944 yılında, geleceğini Rusya’yla birlikte belirleme kararının sonuçlarına saygı duyuyorum. Yeni demokrat Rusya’nın devlet yapısında, federatif cumhuriyetlere daha çok bağımsızlık verme yolundaki çabalarını destekliyoruz. Özellikle ticarî alanda, ticaretin dış ülkelerle federe cumhuriyetler tarafından geliştirilmesi yolundaki çabaları olumlu buluyoruz.

Tuva’nın devlet bağımsızlığı, onun bütün zenginlikleri, çok uluslu yapısında yer alan herkesi içine alır. Büyük filozofun söylediği ‘Toprağı çiftçilere, fabrikaları işçilere, hâkimiyeti halka’ felsefesini hayata geçirmeliyiz. Ticarete geçmek, bu ekonominin bir sistemden diğerine geçmesi anlamına geliyor, kolay değildir. Başkalarının beslemesiyle hayatını sürdürmeye devam edenler için, ticaret uyarıcı bir meltem, ayıltacak soğuk su olacaktır. Ticarete geçmemiz gerekir.”[21]

Ş. Oorjak, 16 Nisan 1997 tarihinde yapılan seçimlerde %70 oy alarak ikinci kez Tuva cumhurbaşkanlığına seçildi. En yakın rakibi Tuva Parlamento Başkanı K. Biçeldey %10 oy aldı.

21 Ekim 1993 tarihinde 116 maddelik yeni Tuva Anayasası kabul edildi. Bu anayasa daha sonraki yıllarda Rusya ve Tuva Cumhuriyeti arasında gerginliğe yol açacak maddeler içeriyordu. Anayasa’nın 1. maddesi: “Tuva Cumhuriyeti, Rusya Federasyonu bünyesinde bulunan demokratik devlettir. Federasyon antlaşmasını temel alarak, Tuva Cumhuriyeti’nin bütün halkının referandumu esas alınarak kendini yönetebilir ve Rusya Federasyonu bünyesinden çıkabilir. Devletin var olma temeli, kendi sınırlarına, tabiat zenginliklerine, devlet yapısına, iç ve dış politikasını belirleme yetkisidir. Tuva Cumhuriyeti’nin yetkileri ve vazifeleri, kendi rızası olmadan değiştirilemez. Cumhuriyet anayasasında kanunlaşmış yetkiler ve vazifeler Tuva Cumhuriyeti’nde seçilmiş yetkili kişilerin üçte ikisinin çoğunluğuyla yapılır. 2. Maddesi: Rusya Federasyonu’ndaki farklı durumlarda, politik veya devlet krizi zamanında, Tuva Cumhuriyeti sınırlarında, Cumhuriyet’in anayasası ve kanunları güçlüdür.” 33. Maddesi: Tuva Cumhuriyeti’nin dili Tuva dilidir. Tuva Cumhuriyeti’nde Rusça bütün Federasyonun dili olarak kabul edilir. Resmî yerlerde Rusça, Tuva diliyle denktir.”[22]

Anayasanın 1. maddesi, Rusya Federasyonu’na bağlı olmayı kabul etmekle birlikte, Tuva Cumhuriyeti’ne, halkın referandumuyla, bağımsızlığını ilân etme yetkisi veriyordu. Tuvalılar kendi ülkelerinde yaklaşık %70’e varan nüfuslarıyla diğer cumhuriyetlerden farklılık gösteriyordu. Bu durum Rusya Federasyonu’nca kabul edilemezdi. Ülkedeki askerî güçlerin kimin emri altında bulunduğu gibi bazı problemler de anayasada yeterince belirgin değildi. Anayasa’nın, Rusya Federasyonu Anayasası’yla uyumsuzluk gösteren 13 maddesinde 27 Eylül 1996 tarihinde bazı değişiklikler yapıldı. Bu değişikliklerle arada çıkacak sorunların çözümünde mahkemelere daha çok yetki verilmesi kararlaştırıldı.

SSCB’nin çöküşüyle Tuva’da iki görüşü savunanların öne çıktığını görüyoruz. Bunlardan ilki, daha ılımlı ve Rusya Federasyonu içerisinde daha fazla kültürel hakların elde edilmesini, ticaretin dış ülkelerle serbest bir şekilde yapılmasını sağlayacak kanunların düzenlenmesini isteyenler. İkincisi ise Tuva’nın bağımsız bir devlet olmasını isteyenler. Birinci grupta yer alanların lideri sayabileceğimiz Ş. Oorjak, Tuva halkının büyük çoğunluğunun desteğiyle (%83, %70 oy oranlarıyla) iki kere cumhurbaşkanı seçilmiştir.

İkinci grupta yer alanların liderliğini ise başlangıçta bir Tuva milliyetçisi olan K. Biçeldey yapmıştır. 90’lı yılların başında kurulan “Hostug Tıva Frontuzu” (Bağımsız Tuva Cephesi) 27 Nisan 1997 tarihinde yapılan toplantısında, adını korumakla beraber amacını “politik hareket” olarak değiştirmiştir. Kuruluşun görülen değişikliklerin sebebini, eski ve yeni amaçlarını Hostug Tıva Başkanı Vladimir Orus-ool şu şekilde açıklamaktadır: “…80’li yılların sonunda ve 90’lı yılların başında Sovyetler Birliği’nde açıklığın ve demokrasinin başlamasıyla birlikte, çeşitli halkların egemenlik duyguları kabardı, kendi kültürlerini (dinleri, dilleri, bilimleri, yaşama şekilleri, gelenekleri, sanatları) geliştirmenin güçlü adımlarını atmaya başladılar. O zaman Tuva’da, diğer cumhuriyetlerde olduğu gibi, çağdaşlaşmanın yolları araştırılmaya başlandı. Diğer ülkelerdeki milliyetçi cephelerin programları araştırılarak Tuva’da da benzer bir teşkilat kuruldu. O zamanki milliyetçi cephenin yaptıklarını genel hatlarıyla doğru buluyorum. Ancak o zamanın söylemleri, yapılan işler, bu gün ihtiyaç olmaktan çıkmış olabilir. Çünkü devlet farklılaştı, Komünist Sovyetler Birliği yerine, demokrat Rusya Federasyonu kuruldu, o zamanın sorunları ortadan kalktı. Günümüzde çağdaşlaşmış, demokrat Rusya içerisinde bulunup, devletlerle, cumhuriyetlerle, bölgelerle birlikte çalışarak Tuva’yı geliştirmenin yollarını aramak birinci mesele. 27 Nisan 1997 tarihinde yaptığımız toplantıda Hostug Tuva’yı, Milliyetçi cepheden, politik harekete dönüştürdük. Adını değiştirmedik, çünkü Tuva anayasanın yardımıyla, kötü hayat şartlarından, ırk ve inanç ayrımından, savaştan ve düşmanlıktan ayrı durmalıdır. Bundan başka Tuva, halkının gelişmesi, hayat şartlarının eşitlenmesi ve zenginleştirilmesi yolundaki engellerden özgür olmalıdır. Hostug Tıva’nın anlamı budur. Bizim amacımız Tuva insanın zengin ve mutlu olmasıdır. Ne zaman Tuva insanı zengin ve mutlu olursa ülkemiz de zengin olacaktır.”[23]

1990’lı yılların sonunda, başlangıçta Tuva’nın bağımsız olmasını isteyen pek çok kişinin bu düşüncelerini değiştirdikleri veya yumuşattıkları görülmektedir. Hostug Tıva başkanı V. Orus-ool’un sözlerinden bu açıkça görülmektedir. Tuva Meclis başkanı K. Biçeldey de fikirlerinde “yumuşama” olanlardan Biridir. “1990’lı yılların başında Tuva’nın bağımsızlığı için milliyetçi cepheyi kuranlardan biri olan Biçeldey, cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikincisinde Ruslara yakınlaşmaya çalışmışsa da, eski sicilinden dolayı, gerekli desteği alamamıştır.”[24]

21. Yüzyılda Tuva’da Neler Olacak?

Son on yılda Tuva’da bulunan Ruslarla Tuvalılar arasında zaman zaman ciddî sayılabilecek etnik huzursuzluklar yaşanmıştır. Moskova bu durumdan rahatsızlığını defalarca dile getirmiş ve yerel yöneticilerle çeşitli görüşmeler yapılmıştır. Bazı cinayetlerin “etnik problemlerden” ortaya çıkıp çıkmadığı konusunda Ruslarla Tuvalılar arasında görüş farklılıkları olmakla beraber, iki toplum arasında her şeyin yolunda olduğunu söylemek güçtür. Bu gerginliğin hangi yöne gideceğini gelecekte öğreneceğiz.

Tuva’nın bağımsızlık yolunda, 2002 yılında, 1992’den daha ilerde olduğunu söylemek güç. Cumhurbaşkanı Ş. Oorjak’ın göreve başladığı zaman en çok üzerinde durduğu, Tuva’nın ekonomik olarak kendine yeterli düzeye getirilmesi yolundaki çabaların sonuç verdiği söylenemez. Tarihî kültüründe tabiatla barışık, onun verdikleriyle (hayvancılık, avcılık.vb) hayatını sürdürmeyi öğrenmiş Tuva toplumunun birdenbire ticareti öğrenmesi elbette kolay değil. Bu yüzdendir ki günümüzde Tuva’da, ticaret büyük ölçüde Ruslar tarafından yapılmaktadır. Tuva ticarî ilişkilerinde %90 oranında Rusya’ya bağımlıdır. Bütçesinin büyük bir bölümü merkezî hükûmet tarafından karşılanmaktadır. Tuva’nın kendi kaderini belirme yolundaki çabaları, kendisinden çok Rusya Federasyonu’nun geleceğine bağlı. Kafkaslar’daki cumhuriyetlerin Rusya Federasyonu içerisindeki durumu Tuva’yı da doğrudan etkileyecek. Rusya Federasyon’un ekonomik gelişmesi ve bunun topluma yansıması, cumhuriyetlere tanıyacağı daha fazla kültürel haklar, Tuva’nın da Federasyon içerisinde kalma sürecini uzatacak gibi görülüyor. 11 Eylül olayının, Rusya Federasyonu’nu, kendi içerisinde bağımsızlık talebinde bulunanlara karşı daha güçlendirdiği herkesin bildiği bir gerçek.

Tuva Rusya Federasyonu dışında sadece Moğolistan’la sınırlara sahip. Bu da dışarıya açılımın, ticarî ilişkileri geliştirmenin en çok bu ülkeyle yapılmasını gerekli kılıyor. Tuva ile Moğolistan arasında yüzyıllara dayanan bir ilişki var. Gerek kültürel, gerekse tarihsel olarak pek çok ortak noktada birleşen bu iki dost ülke, üretimleriyle de benzerlikler gösteriyor. Her ikisinin de ana geçim kaynağı hayvancılığa dayalı. Üretim mallarının benzerliği iki ülke arasındaki ticaretin sınırlı kalmasına sebep oluyor. 

Çin’in, sahip olduğu nüfus ve üretim gücüyle bütün Orta Asya’yı olduğu gibi, gelecekte, Tuva’yı da etkileyeceği bugünkü durumdan anlaşılıyor. Çin, büyüme sürecini aynı oranda devam ettirmesi durumunda, Rusya ile Çin arasındaki mücadele, 19. asrın sonunda olduğu gibi, yeniden başlayacak. Daha şimdiden Sibirya’da, Çinlilere ve Çin üretimi mallara, hemen her yerde rastlamak mümkün.

Tuvalılar, Sovyet rejiminin yoğun baskısına karşı korudukları kültür değerlerini, gelecekte de koruyup geliştirecekler. Tuva insanının başka hiçbir toplumda görülmeyecek derecede yüksek olan yurt sevgisi, tabiatla barışık yaşamaya dayalı hayat felsefesi onları her zaman kendi yurtlarının sahibi kılacak. Temiz ve zengin tabiat kaynakları, gelecekte ulaşım imkânlarının daha da gelişmesiyle, Tuva’yı turizm açısından cazip hâle getirecek. Dışarıya, özellikle Türkiye’ye, eğitim için gönderdikleri gençler Tuva’nın çağdaş dünya ile bağlarını kurmada ve geliştirmede yardımcı olacak.

Biz Türkiye Türkleri, köklerimizin Yenisey kıyılarında yattığını belki bir gün anlayacağız ve o köklerin kurumaması için, onlar kadar olmasa da, çaba göstereceğiz. Tuva kültürü, Tuva tarihi, Tuva toprağı Tuvalıları olduğu kadar, bizim de tarihimizi aydınlatacak, geleceğimize yol gösterecek.

Yrd. Doç. Dr. Ekrem ARIKOĞLU

Gazi Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi /Türkiye

Alıntı Kaynağı: Türkler, Cilt: 20 Sayfa: 173-179


Dipnotlar :
[1] Eberhard, W, Tobalar Etnik Bakımdan Hangi Zümreye Girer, AÜDTCFD I, S 2. 1943, s. 19-30.
[2] Katanov, N, F, Bilimsel Eserlerinden Seçmeler, Türksoy, Ankara, 2000, s. 199.
[3] Mannay-ool, M, Homdu Dayını, Ulug-Hem 1/1998, Kızıl, s. 127-140.
[4] Uroyakov, S, Kızıl Hooraynı Ündezilep Turguskanı, Ulug-Hem, 1992, S. 2, s. 137-150.
[5] Oçur, V, Tahdı-Tıva Ulustuh Ündezilekçi Ulug Huralı Ulug-Hem, 1991, S. 77, s. 150-160.
[6] Oçur, V, a.g.m., s. 151.
[7] Mannay-ool, M, D, İstoriya Tuvı 9, Kızıl, 1996, s. 77-78.
[8] Oçur, V, a.g.m., s. 159.
[9] Sat, S. Ç, Tıva Dıldı Şinçilep Kelgeninin Töögüzünün Oçerigi, Kızıl, 1964, s. 47.
[10] Mannay-ool, M, D, a.g.e., s. 89.
[11] Ulug-Hem, Kızıl, 1990 S. 75, s. 3.
[12] Töögü Dokumentileri, Ulug-Hem, Kızıl, 1990, S. 75, s. 55.
[13] Töögü Dokumentileri, Ulug-Hem, Kızıl, 1990, S. 75, s. 7-8.
[14] Töögü Dokumentileri, Ulug-Hem, Kızıl, 1990, S. 75, s. 22.
[15] Töögü Dokumentileri, Ulug-Hem, Kızıl, 1990, S. 75, s. 54-55.
[16] Agartıışkın Dokumentileri, Ulug-Hem, Kızıl, 1990, S. 75, s. 127-129.
[17] Lama, O, Çolaaçının Saktıışkını, Ulug-Hem, Kızıl, 1990, S. 75, s. 107.
[18] Mannay-ool, M, D, a.g.e., s. 101.
[19] Mannay-ool, M, D, a.g.e., s. 119.
[20] Mannay-ool, M, D, a.g.e., s. 121.
[21] Prezident Ş. D, Oorjaktın Çugaazı, Ulug-Hem, Kızıl, 1992, S. 3, s. 5-12.
[22] Tıva Respulikanın Konstitutsiyazı (Ündezin Hooyluzu) Kızıl, 1993, s. 4-16.
[23] Ergi Atta Çaa Utka Ulug-Hem, Kızıl, 1988, S. 1, s. 141-148.
[24] Dravis, M. a.g.m.
Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.