Türkiye’nin Ortadoğu Politikası: Gelişimi Ve Etkenleri
Türkiye Cumhuriyeti, Orta Doğu bölgesinin hem içinde ama aynı zamanda çok uzağındadır. Bölgenin içindedir, çünkü yüzyıllara dayanan coğrafi, tarihi, sosyo-kültürel, dini bağlar ve faktörler, Türkiye’yi bölgenin bir parçası konumuna getirmiştir. Diğer yandan, bölgeden uzak bir konumdadır, çünkü Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin temel tercihi ve politikası, Orta Doğu’dan (genel olarak İslam dünyasından) uzak kalmak, bunun yerine Batı dünyasıyla yakınlaşmaktır.
Türkiye’nin Orta Doğu bölgesine dönük politikasının oluşumunda genel olarak iki faktör rol oynamıştır: Birincisi, sahip olduğu ideolojik önceliklerdir. Türkiye Cumhuriyeti’nin ideolojisi, kısaca ‘modernleşmek’ şeklinde özetleyebileceğimiz ve pek çok unsurlara dayanan bir idealler ve uygulamalar örgüsünden ibarettir. Osmanlı, millet ve milliyetçilik, din, kültür, tarih, Batılılaşma, çağdaşlaşma ve benzeri konulardaki düşünce, tercih ve hedeflerinden oluşan devlet ideolojisi, Türkiye’nin bölgeden uzak kalması gerektiğini savunur.
Türkiye’nin Orta Doğu politikasının oluşumunda rol oynayan diğer önemli etken, ‘uluslararası reelpolitik ya da konjonktür’ başlığı altında toplayacağımız faktörlerdir ki, bunun içinde Türkiye’nin içinde bulunduğu bölgesel ve uluslararası sistemin durumu ya da yapısı ve bunların yarattığı baskılar ve yönlendirmeler gelmektedir. Uluslararası konjonktür, ideolojiden farklı olarak, Türkiye’nin Orta Doğu politikasının oluşumunda zaman içinde değişen etkilerde bulunmuştur. Türkiye’yi Orta Doğu’ya bazen uzaklaştırıcı ama genellikle yakınlaştırıcı etkide bulunmuştur.
Genel olarak baktığımızda, bunlardan birincisinin değişmeden devam ettiği; ama ikincisinin zaman içinde değiştiği ve Türkiye’nin ideolojisine rağmen politik tercihinde önemli bir etken olduğu görülür. Türkiye’nin değişmeyen ideolojisine karşın ortaya çıkan farklı uluslararası şartlar, Türkiye’nin Orta Doğu’ya yakınlaşmasını ve hatta rol oynamasını gerektirmiştir. Bu tür politika değişimlerinde, uluslararası konjonktüre ilave olarak üçüncü bir unsur ortaya çıkmıştır ki, bu da siyasi liderliktir. Geleneksel politikadan farklı bir vizyona sahip Türkiye’deki bazı liderler, sahip oldukları “kişisel özelliklerine-idiosynacracy” bağlı olarak Türkiye’nin Orta Doğu’da rol oynamasını sağlamışlardır.
Bu yazıda Türkiye’nin Orta Doğu politikasının oluşumu tarihsel bir perspektifte yukarıdaki faktörler çerçevesinde analiz edilecektir. Amacımız, uluslararası konjonktürdeki değişikliklerin Türkiye’nin Orta Doğu politikasının belirlenmesinde nasıl bir rol oynadığını ve bunun ‘ideolojik önceliklere’ rağmen nasıl gerçekleştiğini ortaya koymaktır. Ana tezimiz kısaca şudur: Türkiye’nin Orta Doğu politikasının oluşumunda ve gelişiminde Türkiye’nin içinde bulunduğu uluslararası konjonktürün ve Türkiye’de iktidarda bulunan liderlerin dış politika anlayışı ve dünyaya bakışı etkili olmuş ve devletin ideolojik öncelikleri genellikle ikinci sıraya düşmüştür.
Tarihsel olarak Türkiye’nin Orta Doğu politikasının gelişim sürecini şu dönemlere ayırmak mümkündür: İki dünya savaşı arası dönem (1930’lar ve 1940’lar); soğuk savaşın zirveye çıktığı 1950’li yıllar; soğuk savaşın nispeten gevşeme (détente) dönemine girdiği 1960-1970’ler; soğuk savaşın yeniden kızıştığı 1980’ler; ve nihayet soğuk savaşın sona erdiği 1990’lar.
Atılım Üniversitesi İşletme Fakültesi / Türkiye