Türkiye’de Sosyalist ve Komünist Faaliyetler
Doktor Tevetoğlu Fethi, 1944-1945 yıllarında, o zamanki Halk Partisi hükümetinin ve onun Milli Şefinin Türkçülük düşmanı seferinde, sanık sandalyesine şerefle oturanlardan biridir. Türkiye’de birçok defa yapılan komünist tutuklamalarında, sanıklar birbirleri aleyhinde bulunup birbirlerini ihbar ettikleri, bu yüzden birbirlerine düştükleri, bugün de düşman bölüntülere ayrıldıkları halde 1944’ün Türkçüleri, hemen tam mevcutla aynı hizada bulunuyorlar. Tesadüfün sevkiyle aralarına karışmış ve duruşmalarda Halk Partisi kimlik kartını göstererek kendisini kurtarmaya çalışmış veya sonradan ülküden dönmüş bir iki karakter düşkünü dışında Türkçüler yine o Türkçülerdir.
O Türkçülerden biri olan Tevetoğlu bugün Türk devletinde oldukça yüksek bir mevki işgal etmekte, Samsun senatörü bulunmaktadır. Eski bir Askeri Tıbbiyeli olduğu için milliyetçiliğin köklü ocaklarının birinde yetişmiş olması ve otuz yıllık bir sureden beri aynı konu üzerinde sebatlı ve metotlu olarak durması Tevetoğlu’nu tıpkı Darendelioğlu İlhan gibi bir “uzman” seviyesine yükseltmiş, yurtta ve dünyada komünizm üzerindeki toplantıların aranılır adamı haline getirmiştir. 1967’de “Türkiye’de Sosyalist ve Komünist Faaliyetler” adıyla yayınladığı büyük kitap ise onu artık cumhuriyet çağının tarihçileri arasına sokmuştur. Edebi, sosyal ve siyasi pek çok eserleri arasında bu sonuncusu Tevetoğlu’na kesin şahsiyetini kazandıracak ve eseri siyasi ve içtimai tarihimizin ana kaynaklarından biri olarak Türk kütüphanesine girecektir.
Bu 720 sayfalık büyük eseri ortaya çıktığı günden beri komünistlerin hücumuna uğramıştır. Daha da uğrayacaktır. Bunu eserin kuvvetinde ve komünistlere indirdiği darbede aramak lâzımdır. Karanlıkta yaşamayı seven baykuşlar, üzerlerine çevrilen ışıldaktan elbette sevinecek değillerdir. Yalnız iki sayfalık önsözündeki satırlar bile onları çılgına döndürecek kadar kuvvetli ve tesirlidir. Bu kuvvet, solcuların neden Tevetoğlu’na düşman olduklarını, niçin en bayağı iftiraları atacak kadar alçaklaşıp rezilleştiklerini ortaya koymaktadır. Çünkü onların başlıca silâhı yalan ve iftiradır.
Tevetoğlu’nun eseri zengin bibliyografyası, endeksi, tasnif ve tertibi ile metotlu olarak yazılmış bir tarihtir. Bu eseri hazırlamak için nasıl çalıştığını bilenlerce takdir duygularını ibzal etmek tabiidir.
Tevetoğlu eski bir Türkçü olduğu için komünizme düşmandır. Fakat bu düşmanlık onun objektif bir tarihçi olmasına engel teşkil etmemiştir. Ortaya koyduğu belgelerle bu komünizmin nasıl bir vatan ve millet düşmanlığı olduğunu kesinlikle ispat etmiştir. Türkiye’de ilk sosyalist derneklerinin kuruluşunda 1960 yılına kadarki elli yıl içinde resmi veya gizli olarak faaliyet gösteren sosyalist ve komünist teşekkülleri birer birer ele alınmış, vatan aleyhtarı davranışları belirtilmiş, âkıbetleri açıklanmıştır.
Eserin bölümlerini sıralayacak değilim. Yalnız baştan sona mutlaka okunmasını tavsiye edeceğim. Sabahın beşinde kalkmak suretiyle aylarca süren bir çalışmanın parlak neticesi, fikirleri aydınlatmak, gafil gözleri açmak bakımından çok başarılı bir eserdir. Birçok bölümleri Türkçülere her bakımdan hak verdirecek niteliktedir. Sosyalist ve komünist fikirlere saplananlar arasında Gayrı Türklerin sayı çokluğu, üzerinde durulmaya değer bir noktadır. Selanik Dönmeleri, İslavlar, Rum Dönmeleri, Ermeniler göze çarpmaktadır.
Göze çarpan diğer bir özelliği, eserin konusunu teşkil eden 1910-1960 yılları arasındaki olaylarla günümüzdeki komünist faaliyetleri arasındaki büyük benzerliktir. Tâbirler, benzetmeler, taktik, metod aynıdır. Hatta şahısların bir kısmı da aynıdır. Tevetoğlu’nun da belirttiği gibi komünistler sıkıyı görünce dönmek, birbirini haber vermek, fakat elverişli ortam bulunca yine namussuzluğa başlamak bâbında cidden üstaddırlar. Haysiyetleri yoktur. Bu yüzden girgindirler. Girgin oldukları için de başarı sağlarlar. Buna örnek olarak Sabahattin Ali’yi gösterebilirim: Rejim ve Atatürk aleyhtarı bir manzumesinden dolayı mahküm olup çıktıktan sonra bir iş almak için Milli Eğitim Bakanlığına baş vurmuş, kendisine “fikrini değiştirdiğini ispat et” demişler, o da “Son Aşkım’ diye bir manzume yazıp Atatürk’ün aşkıyla yanıp kavrulduğunu ilân etmiş ve işe alınmıştır. Buna benzer olayların çokluğundan dolayı, tabii, komünistleri sorumlu tutmak doğru olmaz. Suç, hiç şüphesiz, onlara devlet kapısında yer veren hükümetlerdedir, Bu hükümetler de yine, bilindiği gibi, İsmet Paşa zamanının hükümetleridir. Mahküm edilmiş komünistlere Kadro dergisini çıkartarak ilk başyazısını yazan adam Başbakan İsmet İnönü’dür. Bu acı hatıra dolayısıyladır ki “ortanın solu” nazariyesi şüphe ile karşılanmakta, Turhan Feyzioğlu, Tahsin Banguoğlu gibi Halk Partisine çok sadık profesörler kopmaktadır. Bu kopmaları “komprador”, “Amerikancı” gibi bayat teranelerle mânâlandırmaya kalkmak şüphesiz çok basit ve zekâdan mahrum izahlardır.
Tevetoğlu’nun kitabında, solcuların son yıllardaki hezeyanlarını cevaplandıran çok şeyler vardır. Meselâ Atatürk’ün “komünizmin her görüldüğü yerde ezilmesi” hakkındaki sözlerini söylenmemiş gibi göstermeye çabalamak bu hezeyanların mühimlerindendir. Kitabın 429-430 ve 436-437. sayfalarında bu husustaki açıklamalar, Atatürk’ün tarihi hitabesinin 7 Ağustos 1920 tarihli Cumhuriyet, Milliyet ve İkdam gazetelerinde yayınlandığının belirtilmesi su götürmez tarihi bir delildir. Atatürk devrinde onun söylemediği sözlerin kendisine isnadını düşünebilmek, düşünme kabiliyetinden mahrum olmakla eşittir. Atatürk’ü yıkamayacaklarını anladıkları için kendilerine mal etmeye çalışmak gibi gülünç ve zavallı bir iddianın peşindedirler. Bu ve buna benzer bütün boş iddiaları topyekun çürüten deliller Tevetoğlu tarafından kitapta yerli yerine oturtulmuştur.
Böyle kitaplar; araştırıcıları, meraklıları, öğrenmek isteyenleri ve amatörleri türlü türlü dergi ve gazeteleri karıştırmak külfetinden kurtardığı gibi hafızalardan silinen, fakat üzerinde durulması gereken olayları ve şahısları da hatırlatır. Bu bakımdan eserin 444. sayfası unutmuş olduğumuz bir noktayı hatırlattı: Sicilli solcuların Kadro dergisinde meğer, her taşın altından çıkan, okkalarla şiir yazarak Türk şiir kralı Filorinalı Nâzım’ın hayrülhalefi payesini kazanan Behçet Kemal de yazı yazmış.
Tevetoğlu’nun bu çok mühim eserini okumak, son yılların olaylarını anlamak için şarttır. Türk milletinin büyük enerjisine rağmen yeterli yolun niçin alınmadığının sırı bu kitapta kendiliğinden açığa vuruluyor. Çünkü vatan hainleri, sicilliler teşvik ve himaye görerek Türkiye’yi baltalamak, onu Moskof sömürgesi haline getirmek için açık ve gizli çalışmışlardır. Anayasanın gediklerinden faydalanarak bugün de bu hainliklerine devam etmektedirler. Halk Partisi çağında öğretmen, gazeteci, profesör, mebus, yüksek memur olarak işe yerleştirilenlerin tahribatı korkunç olmuştur. Tevetoğlu bu korkunç sahneye ışık tutmaktadır.
Eser üzerindeki düşüncemizin özeti şudur: Tevetoğlu’nun diğer eserleri elbette zamanın tasfiyesine uğrayacak. Fakat o, bu ölmez eseriyle gelecek yüzyılların Türk tarihçileri arasında daima anılacaktır.
ÖTÜKEN, 1968, Sayı: 7